BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

ÖTE ÂLEMDEN ŞİİRLER

Rûhî İrtibatlar'da bâzen Âhıret'e intikâl etmiş Şâir Ruhlu Varlıklar'la da temas kurulur. Bu Varlıklar Dünyâ'da yazdıkları şiirlerin tarzında, ama hayatta iken yazmadıkları yeni şiirler verirler.

Tabii aldatma, kandırma, işletme bu şâir görüntülü Varlıklar için de geçerlidir... En çok "geldiği" söylenenler "şâir" Varlıklar Yunus Emre ile Mevlâna'dır.

Bir aldatma var mı, yok mu, nasıl anlarız?.. İki önemli test ile!.. Birincisi şiir, şâirin üslûbuna uygun mu, ona bakılır. Hayatta iken aruz vezniyle yazmışsa, gelen şiir aruz mu, değil mi?.. Hece vezni mi, değil mi?.. Tabii bunu da test etmek, her babayiğidin harcı değildir. İyi bir edebiyat bilgisi, şiir sevgisi ister.

İkinci test, şiirin mâhiyeti ile ilgilidir... Yunus, Mevlâna tasavvuftan, Hak aşkından bahseder. Karıdan, kızdan bahseden bir şiir, Yunus'tan olamaz. Ayrıca öyle avam ağzıyla tasavvuf, ilâhi aşk dillendirilemez. Bunun için de yine bir babayiğit gerekir ki, tasavvuf bile!.. Tasavvufî eserleri okumuş ola!.. Yunus'un şiirlerini, Mesnevî'yi en azından gözden geçirmiş ola!.. İyi bir Spiritualist böyle çeşitli konularda, 3-5 fakülte bitirmiş gibi bilgili olmalı. Yoksa, "Ruh çağırdım, Yunus geldi" diye hem kendini, hem çevresindekileri aldatır gider. Bülent Çorak gibi!.. İlerde bu Medyum Bozuntusu'nun uyduruk "tebliğ"leri üzerine bir yazı yazacağız.

Bu konuda başkalarının kolay yarışamıyacağı fenomen, eski müsteşar, büyük şâir Enis Behiç Koryürek'e gelen Çedikçi Süleyman Çelebi adındaki Varlığın yazdırdığı VÂRİDÂT-I SÜLEYMAN adlı manzum ve mensur eserdir. 1949'da yayınlanmıştır. İrtibat önce Fincan yoluyla kurulmuş, sonra Yazı ile devâm etmiş, nihâyet bir gün Süleyman Çelebi,

- Kelâma gel, Fânus!

diyerek ona kalemi bıraktırmış ve Trans'a giren Enis Behiç Bey bundan sonraki Tebliğler'i konuşarak dile getirmiştir. Şiirlerdeki üslûp, vezin, kelimeler Enis Behiç Bey'in şiirlerinden ve yazdığı temalardan farklıdır.

Çedikçi Süleyman Çelebi merhumdan bir kaç mısra:

Senlik de yoktur, benlik de bizde,
Zerrât-ı âbız bir tek denizde!

Bırakın safsatâ-ii felsefeyi,
Aklınız dolduramaz bir kefeyi!
Sırr-ı Hilkat dolu diğer kefede,
Olamaz ölçü ona felsefede!

Bakmıyor hiç kimse Dünyâ'dan öte,
Dalmış âlem şimdi cismâniyyete!
Kalmamış kurtulmağa iyman, ümid,
Ağla, Fânus, ağla insâniyyete!..

Merhum Süleyman Çelebi, "medyum" mânâsında, Enis Behiç Bey'e "Fânus" diye hitap ederdi. FÂNUS , "bir ışığın üstüne konmuş cam veya billûr mahfazadır. Süleyman Çelebi'ye göre, Nûr'un içine dolup dışarıya aydınlık saçtığı fâni kâlptir, böylece Rûh'un verdiği ilham ile yazan veya söyleyen Medyum tabiatlı insandır.

Bu Tebliğler'in alındığı toplantılara Bezm-i Âli denirdi. Bir seferinde inançsız biri bir Ruh'la görüşüldüğüne, alınanların otantik ve orijinal olduğuna inanmayınca, ve "Târihe geçmiş böyle bir şahsiyet yok" deyince, Süleyman Çelebi irticâlen şu cevâbı verir:

Ol münkire beyânımdır:

Târihe geçmemişse eğer nâm-ü şöhretim,
Mastuurdur Kitâb-ı Hafâya'da kıymetim.
"Yoktur" dimekle vârolanı yok mu eyledin?
Fikreyle kim: o "Yok"daki "Var"dır hüviyyetim.
Beş nev'i his ile beni idraak mümteni,
Zîrâ "esîr"den daha üstün nezâhatim.
Estikçe "Vâridât-ı Süleyman" Enis'ime,
Hiç korkmasın ki, hemdem onaa mâneviyyetim!

Üstat diyor ki, "Adım târihte geçmiyorsa da, varlığım Gizli Kitap'ta, yâni Levh-i Mahfuz'da kayıtlıdır. "Yok" diyeceğine, o yok görünende var olanı anlamaya çalış! Beni beş duyun ile algılıyamazsın, çünkü "esîr"den daha lâtif, daha inceyim. (Esîr, ruhiyat ilminde Kâinat'taki boşluğu dolduran, havadan çok daha ince, hissedilmeyen bir madde olarak kabul edilir.) Enis'im de böyle itirazlardan korkmasın, benim mânevî varlığım dâima onunla berâber!"

Reinkarnasyon sayfasında demiştik ki, "Reinkarnasyon hakkında bilgi edinme yollarından biri de İrtibat kurulan Varlıklar'ın yaptığı açıklamalardır. Bu da iki şekilde olur, Kendilerinden bahsederler, bâzısı Dünyâ'ya gelme hazırlığı yaptığını söyler." Çedikçi Süleyman Çelebi de bir şiirinde,

Nidâ, sâz-ı dil tellerinden gelür,
En içten gelir, en derinden gelür.
Süleyman mı, Zer'an mı, herkim se kim,
Bu bir Rûh-i pâk-üü berinden gelür.

diyerek, Süleyman yanında Zer'an diye bir adını daha vermiştir. Ama ikisi tek bir Ruh'tur. Zer'an olsa olsa bir evvelki hayâta âittir.

İşte böyle... Çedikçi Süleyman Çelebi'nin Tebliğleri'ni kıyaslıyacak bir eser yok piyasada ama, başka Varlıklar için bu mukayese imkânı mevcut...

Sözü fazla uzamayalım. Sırf ne kastettiğimizi belirtmek için bir misâl verelim.

Meselâ YUNUS EMRE... Şimdi herkes Yunus ile görüştüğün, hatta şiirler aldığını iddia eder. Ama ortaya koydukları ne Yunus'un şiirlerine benzer, ne de aynı derin mânâları taşır. Yâni, bir teki bile olsa, kabul edeceğiz... Ama yok!.. Şimdi bir de şunlara bakın:

Varlık: YUNUS EMRE
Medyum : Esat
Celse İdârecisi: Ferhan Erkey

Şüphe ile bakma dostum
Gönüldedir benim postum
Yâr olmaktır sana kastım
Yunus diye görününce!

Sanma senden ayrıdayım,
Yüce HAK'tan gayrıdayım
Dostu dosta çağrıdayım,
Yunus diye görününce

Kul olmayı murâd eyle,
Tövbe edip feryâd eyle!
Şu garibi, gel , yâd eyle,
Yunus diye görününce.

Bu kıt'alar celsede irtibattan şüphe duyan birine cevap olarak verilmişti. Şiir sonradan musikî üstâdı Sâdi Hoşses tarafından Hüseyin-i Pûselik makamında, düyek usûlünde bestelenmiştir.

Gönül ile sohbet eden
HAKK'a giden yolu bulur
Dünya ile ülfet eden,
Nefse uyup, helâk olur.

Dostu, dostta görmeyince,
Cânı câna vermeyince,
Hakk'a Hak'ta ermeyince,
Gönlün gönle kapalıdır.

Yunus der ki: Dinle biraz!
Aşkta vuslat, dinde namaz
Beş vakitle gönül kanmaz
Sefâsını süremezsin!

Şimdi "Bunları hayatta iken söylemiştir, kitaplarında var" diyenler olacak. Çünkü tamâmen onları andırıyor. Andırır tabii , çünkü Yunus'tan... "Var" diyenlere cevâbı biz değil, kendisi vermişti celsede:

- "Yok efendim!.. Bulsunlar, biz kızaralım!"

Yunus'un hayatta iken yazdığı bir şiiri andıran , ama kendisinden 29 Aralık 1964 târihinde Öte Âlem'den alınmış bir şiir:

Feryâdımız aşkın âhı
Bulduk sevapta günâhı
"Lâ ilâhe illallah"ı
Gönle yazdık, biz çok yükür!

İnkâr da bir, iyman da bir
Seven olur aşkta kâfir
Şekli bırak, mânâya gir
Gönle yazdık, biz çok şükür!

Cân içinde ara cânı,
Bir zerrede gör cihânı
Aşk verir kâlbe irfânı,
Gönle yazdık, biz çok şükür!

Hak sırrına aşkla erdim
Cânâ gamdan neş'e verdim
Söylenmez ki benim derdim,
Gönle yazdık, biz çok şükür!

Peki, bu Yunus Emre'nin hayatta iken yazdığı hangi şiiri andırıyor?.. Şunu:

Hak'tan gelen şerbeti
İçtik elhamdülillah,
Şu kudret denizini
Geçtik elhamdülillah!

Şu karşıki dağları,
Meşeleri, bağları,
Sağlık safâlık ile
Aştık elhamdülillah!

Kuru idik, yaş olduk,
Ayak idik, baş olduk,
Kanatlandık, kuş olduk
Uçtuk elhamdülillah!

Vardığımız illere,
Şu safâ gönüllere,
Baba Tapduk mânâsın
Saçtık elhamdülillah!

Beri gel barışalım,
Yâd isen, bilişelim,
Atımız eğerlendi,
Eştik elhamdülillah!

İndik Rum'u kışladık,
Çok hayır şer işledik,
Uş bahar geldi geri,
Göçtük elhamdülillah!

Dirildik, pınar olduk,
İrkildik, ırmak olduk,
Aktık, denize dolduk,
Taştık elhamdülillah!

Taptuk'un tapusunda,
Kul olduk kapısında,
Yunus miskin çiğ idik,
Piştik elhamdülillah!

"Elhamdülillah" ile "Çok Şükür" ifâdelerini aynı alıp "Bu şiir var, Dünyâ'dakiyle aynı" diyenler çıkmıştı, aynı olmadığını görüyorsunuz.

Öte Âlem'den seslenen Neyzen Tevfik merhum ... Şâirdir, neyzendir, tasavvuf ehlidir. Aynı zamanda müthiş hiciv yapar, bol bol küfür eder. "Azâb-ı Mukaddes" adlı bir şiir kitabı ve hakkında yazılmış pek çok kitap, makale vardır. En bilineni Hilmi Yücebaş'ın "Bütün Cepheleriyle Neyzen Tevfik" adlı biyografisidir.

Meselâ bir Celse'de onunla sohbet ederken, bir parti başkanının adı geçmiş ve onun İsmet Paşa Hükûmeti'nin, Paşa yurtdışında iken düşürülmesinde (Kennedy suikastı esnâsında cenâze için Amerika'ya gitmiş idi) parmağı olduğu konuşulmuştu. (!963) Üstât bu olaya çok kızdı. İrticâlen, hazırlıksız şu şiiri okudu:

Bir köhne bölük, başta da sen, .... teres,
Sanma ki aldın Paşa'dan son zaferi!
Meydân-ı siyâsette budur kahpece iş,
Yüksel ki olursun Paşa'nın hizmet eri!
16.12.1965 tarihli celse

2. ve 4. mısra 12 hece, 1. ve 3. mısra 13 heceli... Mânâ ve üslûp bakımından Neyzen Tevfik'i andırıyor.

Bir Celse'de de "Nursî" diye bilinen, ve yakınlarda ölmüş olan Said-i Kürdî'den bahsedilmiş, yazdığı "risâleler"in memleket için bir sıkıntı kaynağı olup olmadığı sorulmuştu. Üstat çok sinirlendi. Dayanamadı, irticâlen aruz vezniyle şu şiiri verdi:

Bak nurunu söndürdü felek Kürt Said İn,
Artık çekecek kahrını bir köhne çukur!
İmâna fesat kattı da Şâfî pezevenk,
Vicdanları hep bokladı Risâle-i Nur

Şimdi itirâzı olan varsa, tarayın bakalım, Neyzen'in hayattaki şiirlerini!.. Arayın, tarayın. Bakalım, aynını bulabilecek misiniz?

Haa, "Nasıl arayacağız?" derseniz, önce kendisini tanıyın. Sonra yukarda bahsettiğimiz kitapları okuyun. Sonra da istediğiniz kıyaslamayı yapın... Tanıyın kendisini...

Tevfik Kolaylı 24 Mart 1879'da Bodrum'da doğdu, Babası Hasan Fehmi Bey, Neyzen'in tâbiriyle annesi ile birlikte "yüzünde riyâsız, mâsum bir insanlık ifâdesi" bulunan kültürlü, sanatsever ve Tevfik gibi nüktedan bir Rüştiye (ortaokul) öğretmeniydi. Babasının görevleri bulunduğu Urla kasabasında amatör bir neyzenden nota ve usûl bilgileri öğrenerek başladığı ney çalışmalarını kendi kendine ilerletti. İzmir İdâdisi'ne (lise) girdiyse de, bitirmeden ayrıldı. Bu arada gene kendi kendine Farsça öğrendi. İzmir Mevlevîhânesi'ne girdi. Daha sonra İstanbul'a yerleşerek Galata ve Kasımpaşa Mevlevîhâneleri'ne devam etti. 1902'de Bektâşî tarikatından nasip alarak Bektâşî dervişi oldu. Bir yandan da şiirle ilgileniyordu. Eşref' ve Mehmet Âkif'le tanıştı ve şiir konusunda her ikisinden de etkilendi. 1908'den sonra bir süre Mısır'da bulundu. 1913'te İstanbul'a döndü.

Neyzen Tevfik genellikle toplum kurallarına uymadan yaşamını sürdürmüştür. Neyini bir geçim kapısı haline geçirmemek için direnmiş, yalnızca içinden geldiği zaman ney üflemiştir. Neyzenliğini geliştirmek kaygısı duymamış, sanat değeri kalıcı bir müzikçi olmak için uğraşmamıştır. Neydeki başlıca ustalığı iyi üflemesiydi. Belirli müzik kurallarının dışına çıkar, ama hep duyarak çalar ve dinleyenleri etkilerdi. Kendi açıklamasına göre yüze yakın plak doldurmuştur.

Neyzenliğinin yanı sıra adını yergi ve taşlamaları ile de duyurmuştur. Kimi eleştirmenleri göre bu türün Nef'î ve Eşref'ten sonra üçüncü önemli temsilcisi sayılır. Ününün yaygınlaşmasında halk tarafından çok sevilmesinin de çok büyük payı vardır. Yergilerini genellikle siyâsî ve dinî baskıya, çıkarcılığa yöneltmiş, toplumdaki tüm haksızlıkları çekinmeden dile getirmiştir. Soyadı Kanunu çıkınca aslen Samsun'un Bafra ilçesine bağlı Kolay beldesinden olduğu için âilesine "Kolaylı" soyadını almıştır.

Neyzen Tevfik'in kardeşi Ahmet Şefik Kolaylı, Tevfik'e, anılarına ve eserlerine sâhip çıkan, büyük önem veren ve ansiklopedilerde adının yer almasında büyük pay sâhibi olan vefakâr bir şahsiyettir. Şefik Bey ayrıca sığır vebâsı, tavuk kolerası aşısı, antraktsa teşhis, çiçek aşısı ve Anadolu keçilerinin plöro-paömonisi konularında çalışmalar yapmış bir bakteriyologdu. İstiklâl Savaşı'ndan sonra atandığı Pendik Bakteriyolojihânesi'nde 1939 yılına kadar müdürlük, 1939-1945 yılları arasında Tarım Bakanlığı'nda görev yapmıştı.

Üstât Neyzen Tevfik hep köprüaltında yaşadı. Küçücük odasında bir yer yatağı, testisi ve neyinden başka bir eşyası yoktu. 28 Ocak 1953'de İstanbul'da vefat etti. ALLAH gani gani rahmet eylesin. Pek çok celsemize misâfir olmuştur.

Affınıza sığınarak Üstât Neyzen Tevfik' ten küfürlü bir beyit daha veriyoruz... Bir Celse'de "neden o kadar çok içtiği" sorulduğunda, şöyle demişti:

Çekmektense ben-i âdemin gamını
Çek ulan bâdeyi, gör ananın a...nı!...
9.3.1965 tarihli celse

12 heceli bir beyit...

Neyzen Tevfik çok küfrederdi, ama usturuplu ederdi. Öyle rastgele külhanbeyi ağzıyla konuşmazdı. Pek çok küfürlü şiiri yayınlanmıştır. Bir Celse'de "Çok küfrediyorsunuz ama," diyen kişiye şu cevâbı vermişti:

Hernekadar derlerse, lâtife lâtif gerek,
Küfür ruha gıdadır, bilmez misin pezevenk?

14'lük iki mısra... Bunların hiçbiri hayattayken yazdıklarında yoktur.

Tabii elimizdeki bütün şiirler Neyzen Tevfik'e âit değil, küfürlü de değil. Bir tâne de Câhit Sıtkı Tarancı merhumdan verelim... Ama onunkiler hüzün doludur:

ÖZLEMEK

Seni yaşatmak arzularımda
Sanki yanımdasın.
Seni yaşatmak ihtiras döşeklerinde
Sanki kanımdasın.
Gene ben,
Bu pencereden
Seni gözledim.
Bilsen,
Kahpe!..
Seni ne özledim!
20.4.1965 tarihli celse

Câhit Sıtkı Tarancı 4 Ekim 1910'da Diyarbakır'ın Camiikebir Mahallesi'nde doğdu. Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu. Mülkiye Mektebi'ne (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) devam etti, bir süre de Ankara Yüksek Ticaret Okulu'nda öğrenim gördü. Sümerbank'ta memur olarak çalıştı. 1939'da Paris'e gitti. Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı. 2. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla yurda döndü. Askerliğini yaptı, bir süre İstanbul'da babasına ait işyerinde çalıştı. Ankara'da Anadolu Ajansı'nda çevirmenlik yaptı. Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığı'nda da bir süre görev yaptı. Geçirdiği kısmi felç sonucu konuşma yeteneğini yitirdi. Tedâvi için götürüldüğü Viyana'da 12 Ekim 1956'da 46 yaşındayken yaşamını yitirdi. İlk şiirleri Muhit, Servet-i Fünun ve Uyanış dergilerinde yayınlandı. İlk şiirlerinde hece ölçüsünün alışılmış kalıplarının dışına çıkan biçimiyle dikkat çekti. Meşhur "35 Yaş" şiirinde "ömrün yarısı" demesine rağmen 70'ine varamadan hayata gözlerini yumdu. Hüzün dolu bir ömrü vardır. Hayâtı şiirlerine yansır.

Daha elimizde yüzlerce böyle Öte Âlem'den, Ruhlar'dan alınmış şiir var... İmkân buldukça yayımlarız. Sizden ricamız adını verdiğimiz kişilerin hayattayken yayınladıklarını inceleyin, araştırın, bakalım bunlara rastlayabilecek misiniz?

Yorumlarınızı, sorularınızı, açıklamalarınızı, eğer varsa, sizin aldığınız tutarlı şiirleri bize yazabilirsiniz.

Rûhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 11
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 12
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 13
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 14
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 15
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 16
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON - 1
    - REİNKARNASYON - 2
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - RA "TEBLİĞ"LERİ
    - HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
    - VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
    - HATHOR GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR
    - ÜSTAT KUTHUMİ'DEN SAHTE İNCİLER
    - ARKTURUSLULAR'DAN ZIRVA MESAJLAR
    - MEKTUPLAR