BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 7

Bir kere daha soralım: Ruhlar'la niye görüşülür?.. Sırf merak ve eğlence için mi?..

Eğlence için asla ve kat'a böyle bir şey yapılmaz, sonucu çok kötü olabilir... Bugün sokakta yürürken karşılaştığınız insanlarla alaylı bir şekilde konuşsanız, onlarla dalga geçmeye kalksanız; ya kavga ederler, ya da çeker vururlar!.. Âhıret Âlemi'ne böyle bir tavırla dalarsanız, karşılaşacağınız durumun farklı mı olacağını sanıyorsunuz?.. Geri Varlıklar'ın sizi rahat bırakacağını mı sanıyorsunuz?

Merak, eğer öğrenmek için ise, güzeldir... Ama sırf merak için Ruhlar arasına dalmak, yine tehlikeli durumlarla karşılaşmanıza sebep olabilir.

Bizce Rûhî İrtibat'ın ilk amacı SOHBET'tir... Meselâ dünyâca meşhur KURTDERELİ MEHMET PEHLİVAN ile karşılaşmak, onunla sohbet etmek; RIDVAN, TARKAN veya HÜLYA AVŞAR ile karşılaşıp sohbet etmek gibi zevklidir... Ayrıca sizden bilgili biriyle, târihî bir şahsiyetle karşılaşırsanız, bilmediğiniz pek çok şeyi öğrenebilirsiniz. meselâ TALÂT PAŞA celsesinde olduğu gibi...

Eğer geri bir Varlık ile karşılaşırsanız, bunun da iki amacı vardır. Birincisi o Geri Varlığa yardım eder, ızdırâbını, sıkıntısı azaltabilirsiniz. Ona dua etmesini, tövbe etmesini öğütlersiniz. Ona yol gösterebilirsiniz. Çoğu zaman Üstün Varlıklar böyle irtibatlara izin verirler. Meselâ NESİBE , DÜRRİYE , AHMET , ORHAN celselerinde olduğu gibi...

Bâzen de Geri bir Varlık'la bir Obsesyon durumunda karşılaşırsınız. Bir Geri Varlık, bir insanı etkisine almış, ona yanlış işler yaptırıyor, sıkıntı veriyor, hatta intihara teşvik ediyor olabilir. O zaman da o kişiyi, yâni Medyum'u, o Geri Varlığın etkisinden kurtarmak için Varlık'la sabırlı bir şekilde görüşür, pazarlık eder, sâdece Celse ânında İrtibat'a geçmesini sağlar, ve onun Tekâmül'ü, uzaklaşması için çaba sarfedersiniz.

Çoğu Spiritualist Geçinenler ellerinde bir takım kâğıtlar, "tebliğ aldık" diye dolaşırlar... Daha önce söyledik, Dünyâ'da söylenmedik söz kalmamış!.. Bir alıntının en azından bizim duymadığımız yararlı, mantıklı, güzel bir ifâde; kafiyeli, vezinli, mânâlı bir şiir, güzel bir beste, veya nefis bir resim olması gerekir ki. TEBLİĞ olsun!.. Evet, Medyumlar aracılığı ile Ruhlar tarafından çizilmiş tablolar, resimler bile vardır. Bunun için ayrı bir sayfa açabiliriz ilerde.

Dediğimiz gibi, TEBLİĞ; düşündürücü, öğretici, anlamlı, mantıklı ve güzel olmalıdır. Celseler'in çok nâdir bölümünde TEBLİĞLER vardır. Büyük kısmı Sohbet şeklinde geçer. Biz bu TEBLİĞ kısımlarını kimi yerde büyük harflerle yazdık, kimi yerde Celse sayfalarımızın alt bölümlerinde ele aldık. Üzerinde düşünesiniz diye de çok kısa bir TEBLİĞ'i ayrı bir sayfada verdik.

Bu açıklamadan sonra, geldik bu seferki Celse'ye... Hadi, yine tanınmış üç Muhterem Şahsiyet'le yapılmış olan bir Celse zaptını verelim... Medyum yükselirken önce Karanlık Tabaka'da HALİME adlı geri bir Varlık'la karşılaşıyor. O kısmı atlıyoruz, başka bir sayfada vereceğiz.... Onu geçtikten sonrasını aynen veriyoruz. Değerlendirmesini yukardaki açıklamamıza göre yapmanızı bekleriz.

Varlık: Miralay Fethi Bey
Tarih: 6.12.1960
Usûl: Hipnoz yoluyla ruhî infisal
Medyum: Ali

Medyum- ... Altımda yıldızlar görüyorum...
İdareci- Dolaşın.
M- ... MİRALAY FETHİ BEY...
İ- Bizimle görüşmek istiyorlar mı?
M- ... Dua istiyor.
İ- Dua ettik, efendim.
M- ... İzmir'de Yunanlılar şehit etmiş... Kordon'da...
İ- Bize bu akşam yardım etmek isterler mi?
Varlık- Karşılığında birşey veremem.
İ- Dua karşılığında fazla birşey istemiyoruz. İzmir hâdiselerini, başından geçen vak'aları anlatırlar mı?
V- 16 Mart... 41 Seneden beri vatanıma arzuladığım hizmeti yapamadan ölmenin üzüntüsü içindeyim...
15 Mayıs Perşembe ... Ezânî saat dördü oniki geçe Pasaport İskelesi önünde Yunanlılar beni şehit ettiler.
Evden çıkışım KARA TAHSİN'in kurduğu gruba iltihak için...
M- ... Ondan daha yaşlı biri geldi, götürdü... İyi temennide bulunamadığı için üzgün ayrıldı.

Miralay Fethi Bey de kim ola ki?.. Yine bize bir tarih araştırması yaptıracak bu Celse...

Miralay Süleyman Fethi Bey 1877, İstanbul doğumludur. Askeri okullarda okudu. Pangaltı Harbiye Mektebi ve Harp Akademisi'ni bitirdi. 1900 yılında Piyâde Kurmay Yüzbaşı oldu. Selânik'te ve Hicaz Tümeni'nde görev yaptı. Terfi etti. 1915'te Kurmay Albay oldu. Doğu cephesinde bulundu. 1916-17 Kış Mevzii muharebelerinde tümen komutanı olarak başarılı bir mücâdele verdi. Bir ara MUSTAFA KEMÂL ve İsmet Bey ile birlikte çalıştı. 1917 kışında ağır bir romatizma geçirdi. El ve ayaklarında kısmi felç oluştu. 1918'de İzmir 4. Kolordu Asker Alma Heyeti Başkanlığı'na getirildi. 8. Kolordu Komutanlığı'na vekâlet etti.

15 Mayıs 1919 günü Yunan ordusu İzmir'i işgâl etmeye başladı. Süleyman Fethi Bey tutuklandı. Sürüklenerek Pasaport'a getirildi. Burada rıhtım boyunda başka Türk subaylarını da toplamışlardı. Hepsini tek sıra dizdiler. Yunan savaş gemileri limandaydı. İşgâlden sevinç duyan yerli Rumlar alanı doldurmuş, sevinç çığlıkları atıyorlardı. Bir Yunan subayı, Türk subaylarından her biri önünde duruyor, "Zito Venizelos!" (Yaşasın Venizelos!) diye bağırmasını emrediyordu. Sıra Fethi Bey'e geldi. O, emri yerine getirmedi, "Zito Venizelos" demedi.Yunan subayı buyruğunu birkaç kez tekrarladı. Fethi Bey duymamış gibi davrandı. Bu subayın omuzlarındaki albaylık apoletlerini sökmek istemesi üzerine, Fethi Bey herifin elini şiddetle itti. "Onları sen takmadın ki, sen sökesin!" diye bağırdı. Bunun üzerine, Yunan subayı emir verdi. Fethi Bey'i süngülemeye başladılar. Aldığı birçok süngü darbesiyle yere yıkıldı. Kahramanımızın ağır yaralı vücudu güçlükle alındı, İtalyan Hastanesi'ne kaldırıldı. 23 Mayıs 1919 günü şehit oldu. Emir Sultan haziresine defnedildi.

Emir Sultan haziresi sonraki yıllarda bakımsız ve terk edilmiş hâle geldi. Bir vatandaşın başvurusuyla Şehit Fethi Bey'in kabri buradan taşındı. Kemikleri Narlıdere'deki Askerî Şehitliğe nakledildi. Kabir taşları Agora Açık Hava Müzesi'ne götürüldü, kırık parçaları sonradan birleştirildi. Kabir taşındaki yazıyı Necmi Ülker yayımladı. Bugünkü dile çevirirsek şöyle yazıyor:

"Diri ve Bâki olan Allah'tır.
Büyük şehit, Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey.
Kadirî tarikatı büyüklerinden Aydınoğlu Dergâhı irşad görevlisi Şeyh İzzi Efendi'nin oğlu idi.
4. Kolordu Asker Alma Heyeti Başkanı iken Yunan işgâli esnasında İzmir'de şehit düştü.
Kendisi faziletli biriydi. Ayrıca şehitlik hikâyesi olağanüstüdür.
İsmi genç-ihtiyar herkesin hâtırasını süslemelidir.
Lillahil fâtiha. 23 Mayıs 1335/1919."

Yalnız Varlık mı, Medyum mu, bilmiyoruz, birisi yanlış târih olarak "16 Mart" demiş, sonra doğru târihe dönmüş...

Peki, acaba KARA TAHSİN'i bulabilecek miyiz?.. Gene İnternet'e müracaat ediyoruz. Olmazsa, ansiklopedileri tarıyacağız...

KARA TAHSİN PAŞA diye bilinen biri var ama, onun İzmir'le falan alâkası yok!.. Selânik'te 40.000 kişilik ordunun başında iken, hem şehri, hem de orduyu Yunanlar'a tek kurşun atmadan teslim eden hain bir şahsiyet... Serbest kaldıktan sonra hep yurtdışında yaşamış ve 1918'de Lozan'da ölmüş. O olamaz!.. Bir HASAN TAHSİN var, onun da kordonda öldürüldüğü söylenir. Hatta Miralay Fethi Bey'in adı unutulmuş, "İlk kurşunu Hasan Tahsin attı" diye 1970'den sonra bir efsâne yaratılmıştır. Ondan önce adı bile geçmez. Yine de "olabilir mi?" dedik, ama onun KARA lâkabı yok... Bulamadık velhâsıl!

Yine de Varlığın anlattığı olay doğru... 15 Mayıs 1919 Perşembe günü... Bir tek saati tesbit edemedik... Kısa bilgi verdiği için daha başka bir iddiada bulunmıyacağız. Zâten daha önce de dediğimiz gibi, DİNÎ ve RÛHÎ konularda ispat olmaz, tesbit olur. Kişi kendi inanırsa, inanır.

Önemli bir husus şu ki, Varlık "şehit" olduğunu söylemesine rağmen, vatanı için arzuladığı hizmeti yapamadığından dolayı üzüntülü... Izdırap çekmiyor, ama üzüntülü... Bizlere ibret olmalı!

Aynı Celse'de Medyum başka bir târihî şahsiyetle irtibata geçiyor... Veriyoruz.

Varlık: Abdurrahman Şeref Bey
Tarih: 6.12.1960
Usûl: Hipnoz yoluyla ruhî infisal
Medyum: Ali

İdareci- Biraz yükseliniz ve istirahat ediniz.
Medyum- .... ABDURRAHMAN ŞEREF BEY...
İ Temas temin edin. ... Görüşmek istiyor mu/
V- ... Beni tanımıyorlar.
İ- İsminizi işittik. Muhterem bir Varlıkmışsınız.
V- Lûtfedip, kısa sorarlarsa, çok memnun olurum.
İ- Muhterem üstâdımızla doğrudan doğruya kendi sesiyle konuşmak mümkün mü?
V- Medyum'un ses telleri müsâit değil.
İ- Meclisimizde bulunan arkadaşlardan arzu ettikleri hakkında hâl, mâzi, ve istikbâl için
bir şey söylemek isterler mi?
V- Gaipten haber vermeye anda mezun kılınmadım.
İ- Arkadaşlar için bir tavsiye veya emirleri var mı?
V- FAZİLET ve MÜRÜVVET.
İ- Bu hepimize mi âit, efendim?
V- Evet, hepinize âit.
İ- Şu halde hiçbirimizi ayırmıyorsunuz.
V- Hayır, ayırmıyorum.
İ- Eğer medyum yorulmadılarsa, hususi sualler sormak istiyoruz.
V- Çok sabırsızlanıyor.
İ- Bizi ATATÜRK'le temas ettirirler mi? Rica ediyoruz.
M- ... Buraya gelirken görmüş... . FÂTİH'le derin bir sohbet içinde imiş.
İ- Bizimle temas ettirmeleri mümkün değil mi?
V- Cesâret edemem!
İ- FÂTİH'le görüşmek mümkün mü?
V- Hayır.
İ- ATATÜRK'ten bir defa rica etsek, belki kabul ederler.
M- ... "Haknâşinaslıkta bulunuyorsunuz," dedi ve gitti.

Abdurrahman Şeref Bey kim, araştıracağız. O da kısa, iki kelimelik bir TEBLİĞ vermiş. Ancak Celse İdârecisi densizlik etmiş. Bu Muhterem Varlık ile görüşeceğine, ona hayâtına dâir, târih ve siyâset hakkında sualler sorup, güzel bir Sohbet yapacağı yerde, başkaları ile görüşmek istemiş!.. Âdetâ Varlığı kovmuş... O yüzden kendisine dâir tesbit edebileceğimiz fazla bir husus yok ama yine târih bilgimiz artacak.

Abdurrahman Şeref Bey, tanınmış târihçilerimizden ve siyâset adamlarımızdandır. İmparatorluk târihçilerinin sonuncusudur. Aslen Safranbolu'lu olup 1932 yılında İstanbul'da doğmuştur. Galatasaray Lisesinde okuduktan sonra bir zaman muhtelif okullarda dersler vermiş, sonra Mülkiye Mektebi'nde 16, Galatasaray Lisesi'nde de 14 yıl müdürlük yapmıştır.

1908 Meşrutiyet ilânından sonra ise Defter-i Hakanî Nâzırı, Evkaf Nâzırı, Şûrâ-yı Devlet Reisi oldu. Saltanat hükûmetinin kaldırılmasına kadar Âyân Meclisi'nde de bulundu. 1923 te, Türkiye Büyük Millet Meclisi ikinci devresine İstanbul milletvekili olarak girdi. En yaşlı üye olduğu için 2. dönem Meclis'i başkan olarak açtı... 1925 tarihinde vefat eden Abdurrahman Şeref'in cenâzesi Edirnekapı dışındaki âile mezarlığına defnedildi.

Siyâsî hayâtında büyük bir varlık göstermiş değildir. Onun memlekete asıl hizmeti, verdiği dersler ve yazdığı yazılarla olmuştur. Osmanlı târihi üzerinde büyük bir ihtisâsı vardı. Meşrutiyet'ten biraz sonra Devlet görevine tâyin edildi. Aynı zamanda ilk defa teşkil edilen Târih-i Osmânî Encümeni Başkanı oldu. Eserlerinin en önemlisi iki ciltlik 'Târih-i Devlet-i Osmâniye'dir. Gene târihe âit hazırladığı gayet büyük bir eseri Galatasaray yangınında yanmıştır. Vakanüvis târihlerinin sekizinci cildinde yazıları vardır. Meşrutiyet'in ilânından Sultan Mehmet Reşat"ın ölümüne kadar olan vak'aları yazmıştır.

Abdurrahman Şeref Bey'in Eserleri;
Fezleke-i Târih-i Düvel-i İslâmiye (1883),
Coğrafya-i Umûmî (1884-98),
Târih-i Devlet-i Osmaniye, 2 cilt (1891-94),
İstatistik ve Coğrafya-i Ümranı (1899)
İlm-i Ahlâk (1893-1903),
Harb-i Harizm Menşei (1916),
Târih Musahebeleri.

TEBLİĞ'i tam olarak anlıyabilmemiz için, mânâsını bilmemiz gereken bir kaç kelime var. Üstât FAZİLET tavsiye ediyor... TDK Sözlüğü'ne bakıyoruz, "erdem" deyip bırakmış. Bir meçhûlü, bir başka meçhûl ile izaha çalışmış. Sanki herkes ERDEM'in ne mânâya geldiğini biliyor...
Bu sefer ERDEM'e bakıyoruz... ERDEM, "ahlâkî bakımdan her zaman ve sürekli olarak iyi olma eğilimi, iyi ve doğru eylemlerde bulunmaya yatkın olma durumu,.. insan varlığına en zengin, en gerekli ve dolgun anlamını veren ahlâkî niteliklerin toplamı, İnsanın ruhsal olgunluğu" mânâlarını taşıyor. Demek ki Üstât bizim mütekâmil bir ruha sâhip olmamızı, ahlâklı ve iyi bir insan olmamızı, dâima iyi olmaya çalışmamızı istiyor.

MÜRÜVVET ne? ... Sözlük önce "âilede çocukların doğumu, sünneti, evliliği, iyi bir göreve geçmeleri gibi olaylardan duyulan mutluluk, sevinç" olarak veriyor. Ama bizce ondan sonra gelen "cömertlik, yiğitlik, mertlik, iyilikseverlik, insanlık, insanlığa uygun olan şeyleri yapma, güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakma" şeklinde verilen mânâlar, Üstâd'ın maksadına daha uygun... Böylece Üstâd'ın bizim cömert, mert, yiğit, iyiliksever ve insâniyetli olmamızı istediği anlaşılıyor.

HAKNÂŞİNAS kelimesi ise, tahmin edebileceğiniz gibi NÂ takısından dolayı HAKŞİNAS'ın zıddı... Yâni, "hak tanımayan,. hakka riâyet etmeyen, haksızlık eden" anlamında. Varlık, Celse İdârecisi'nin ısrarını hem Medyum'a, hem de bu görüşmeye imkân tanıyanlara haksızlık sayıyor.

Varlığın ATATÜRK ve FÂTİH hakkında söylediklerini değerlendirme, hatta ikisinin aynı katta olup olmadıklarını bilme imkânımız yok. Kısacası, bu Varlığın Abdurrahman Şeref Bey olma durumunu tesbit edebileceğimiz bilgiye sâhip değiliz. Yalnız Varlığın aldatmaya kalkışmaması, bir talepte bulunmaması; yalan söylemesi için bir sebep olmadığına delil sayılabilir. Zâten biliyoruz ki, Celseler'de çağrılan Ruh ile değil, Medyum'un ihtizazlarına, yâni titreşimlerine uygun Varlıklar ile görüşülür. Israr ederseniz, ve Alt Tabakalar'da iseniz, biri gelir "Ben oyum" der, aldatır. Bu Celse'de öyle bir durum olmaması da, görüşülen Varlık lehine bir puandır.

KURTDERELİ MEHMET PEHLİVAN celsesini hatırlarsınız... O görüşmenin sonunda bir Muhterem Varlık'la daha irtibata geçilmişti... O Celse uzun sürdüğü ve hep pehlivanlardan bahsedildiği için o gün irtibata geçilen FEVZİ PAŞA'yı buraya aldık.

Varlık : Fevzi (Çakmak) Paşa
Tarih : 23.5.1961
Usûl : Hipnoz yoluyla ruhî infisal
Medyum: Ali

Medyum- ... Hepsi ayağa kalktılar.... Arkadan birisi geliyor.... Elini öpüyorlar...
İdareci- Kimmiş bu muhterem zat?
M- ... FEVZİ PAŞA...
İ- Bu akşam bizimle görüşmek lûtfunda bulunacaklar mı?
M- ... Ben kenarda kaldım... Etrafımı aldılar.... ?...
İ- Anlaşılmıyor. Yüksek sesle!
M- ... Üzerlerinde bulut gibi... Hepsinin başında birşey var...
Fakat ayrı ayrı şekiller var... Halka açıldı... "Hoş geldin," diyor.
İ- Kendiler için dua ediyoruz... ALLAH kabul etsin.
Varlık- Sağolsunlar.
İ- Muhterem üstâdımızın bize bir emirleri var mı?
M- ... Hak mumları hakikat arkadaşlarıymış...
İ- Teşekkür ederiz, efendim.
M- "Kurtdereli Mehmet Pehlivan bizim yanımızda... "Çok eğlenmiyecek.
Eğlenmeye kalkma," dedi.
İ- Muhterem üstâdımızdan bir ricamız olacak. Memleketin bugünkü durumu hakkında birşey söylerler mi?

V- SİZ, KUVVETİN BİRLİKTEN DOĞDUĞUNU NE ÇABUK UNUTTUNUZ?
BİZLERİN SİZLERDEN BEKLEDİĞİ BİR TEK ŞEY VAR:
EMÂNET-İ RABBÂNİYEYE İHÂNET ETMEYİNİZ!..
EMÂNET-İ RABBÂNİYE VATANDIR!.. ...

İ- .... Gittiler mi?... Temas hâlinde misiniz?
M- Hayır.
İ- Medyumumuz yorulmadılarsa devam etsin.
M- Hayır... Kimse kalmadı.
İ- Siz yoruldunuz mu?
M- Size bağlıyım.
İ- Dolaşmaya devan edin... Kimse yok mu, efendim?.. (Yok)
.

Büyük asker, Cumhuriyet ordumuzun ATATÜRK'ten sonraki tek mareşali FEVZİ ÇAKMAK PAŞA , 12 Ocak 1876'da İstanbul Rumelikavağı'nda Çakmakoğulları'ndan Topçu Albayı Ali Sırrı ile Hesna Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Kuleli Askerî Lisesi'nde tamamladıktan sonra 29 Nisan 1893'te Harp Okulu'na kaydolarak, 28 Ocak 1896'da Piyâde Teğmen rütbesiyle mezun oldu. Akabinde "Mekteb-i Erkân-ı Harbiye"ye girerek 25 Aralık 1898'de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle bitirdi.

Bir süre Erkan-ı Harbiye, 4. Şube'de görev yaptıktan sonra 1899'da 3. Ordu'ya bağlı Metroviçe'deki 18. Fırka'nın kurmay heyetinde görevlendirildi. Balkanlar'daki Sırp ve Arnavut çetelere karşı verilen mücâdeleye katıldı. Kısa aralıklarla terfi ederek 1907'de miralaylığa (albay) yükseldi. 1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilân edildiğinde 35. Fırka Komutanı ve Taşlıca Mutasarrıfı'ydı. 1910'da Arnavutluk'ta çıkan ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Kosova Kolordusu'nun Kurmay Başkanlığı'na atandı. 1911'de Trablusgarp Savaşı başlayınca, Rumeli'nin savunmasıyla görevli Garp (Vardar) Ordusu'nun Kurmay Başkanlığı'na getirildi. Balkan Savaşı (1912-1913) sırasında 21. Yakova Nizâmiye Fırkası Komutan Vekilliği; 6 Ağustos 1912'de Kosova Kuva-yı Umumiye Kurmay Başkanlığı,; 29 Ekim 1912'de de Balkan Harbi Seferberliği'nin başlangıcında Vardar Ordusu
1. Şube (Harekât Şubesi) Müdürlüğü yaptı. Sırp Cephesi'nde Vardar Ordusu Harekât Şube Müdürü olarak bulunan Miralay Fevzi Bey'in başarılı askerî faaliyetlerine rağmen, Balkanlar'daki garp vilâyetleri'nde 10 Mayıs 1913'ten itibâren Türk hâkimiyeti sona erdi.

1913'te 5. Kolordu Komutanlığı'na atandı. Mart 1915'te rütbesi mirlivalığa yükseltildi. I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale'de savaştı. Fevzi Paşa, 5. Kolordu Komutanı olarak 6 Ağustos ve 13 Ağustos 1915 tarihindeki muharebelere katıldı. Fevzi Paşa'nın komutasındaki XIII. ve XIV. Tümenler muharebeye katılmamış, fakat kendisi 21 Temmuz'dan itibâren cepheye gelerek, I. Tümen hâriç, yıpranmış ve yorulmuş eski tümenleri değiştirmiştir. Ayrıca İkinci Ordu tümenlerinin bölgeye (Kereviz Dere-Zığın Dere) gelmeleri üzerine, VI. ve VII. Tümenler, Saros Gurubu'na gönderilmiştir.

Düşman Kirte istikametinde yapacağı taarruzlar doğrultusunda Alçıtepe'yi almayı planlıyordu. Fakat Türk direnişi karşısında amacına ulaşamayan düşman çok fazla ilerleyememiştir. 6 Ağustos'ta düşmanın taarruz ettiği Arıburnu - Conkbayırı bölgesine gönderilen 8. ve 4. Tümen ile yetinmeyen Vehip Paşa, 9 Ağustos'ta Fevzi Paşa'nın komuta ettiği 5. Kolordu Komutanlığına bağlı 5. ve 14. Kolordular'ın son ihtiyatları olan 41. ve 28. Alayları da bu bölgeye gönderdi. Bölgeye gönderilen bu iki alay Conkbayırı'nın düşmanın eline geçmemesine ve Albay Mustafa Kemâ Bey'in 10 Ağustos târihinde Conkbayırı'ndaki taarruzuna yardımcı oldu. Mustafa Kemâl Bey'in rahatsızlığı nedeniyle 10 Aralık 1915'te Fevzi Paşa 5. Kolordu Komutanlığı kendisinde kalmak üzere, ek görev olarak Anafartalar Grubu Komutan Vekilliği ile görevlendirildi. Mustafa Kemâl Bey ise 16 Aralık 1915'de cepheden ayrıldı. Çanakkale Savaşı 9 Ocak 1916'da sona erdi.

Gelibolu'da bu muharebelerde 5. Kolordu Komutanı olarak görev alan Fevzi Paşa'nın komutasındaki 8. Tümen, 21 Ekim 1915'te Keşan'a hareket etti. 14. Tümen ise 12 Ocak 1916'da bölgeden ayrıldı.

Fevzi Paşa daha sonra Kafkas ve Suriye cephelerinde savaştı. 1918'de ferikliğe yükseldi.

Mondros Mütarekesi imzalandığında sağlık nedenleri ile İstanbul'da bulunuyordu. 24 Aralık 1918'den 14 Mayıs 1919'a kadar Ferik rütbesiyle Osmanlı Devleti'nin Erkan-ı Harbiye Reisi (bugünkü Genelkurmay Başkanı) görevinde bulundu. 1. Ordu Müfettişliği, Askerî Şûra üyeliği, Ali Rıza Paşa ve Sâlih Hulusi Paşa hükûmetlerinde Harbiye Nâzırlığı (Şubat - Nisan 1920) yaptı. Harbiye Nâzırlığı sırasında Anadolu'daki millî kurtuluş hareketine silâh ve cephâne gönderilmesini kolaylaştırıcı bir tutum izledi.

İstanbul'un İtilâf Devletleri tarafından resmen işgâlinin (16 Mart 1920) ardından Anadolu'ya geçmeye karar veren Fevzi Paşa, 27 Nisan 1920'de Ankara'ya ulaştı. İstasyonda Mustafa Kemâl Paşa tarafından törenle karşılandı. Birinci dönem TBMM'ye Kozan milletvekili olarak katıldı. 26 Mayıs 1920'de İstanbul Hükümeti tarafından millî hareketin önderlerinden biri olarak rütbesinin kaldırılmasına, nişanlarının geri alınmasına ve idâmına karar verildi.

3 Mayıs 1920'de Milli Müdafaa Vekilliği'ne getirildi. 24 Ocak 1921'de Mustafa Kemâl Paşa'nın İcra Vekilleri Heyeti Reisliği'nden ayrılması üzerine, Milli Müdafaa Vekilliği üzerinde kalmak kaydıyla İcra Vekilleri Heyeti Reisliği'ni (Başbakanlık) de üstlendi. Albay İsmet'in yardımına koşarak İkinci İnönü Muhârebesi'nin zaferle neticelenmesinin ardından 3 Nisan 1921'de rütbesi TBMM kararıyla Birinci Ferikliğe (orgeneral) yükseltildi. Kütahya-Eskişehir Muharebeleri'nde mirliva İsmet Paşa komutasındaki Garp Cephesi ordularının mağlup olup Yunanlar'ın Temmuz 1921'de Kütahya, Afyonkarahisar ve Eskişehir'i ele geçirmelerinden sonra, İsmet Paşa'nın yerine TBMM tarafından Genelkurmay Başkanlığı görevine de getirildi. 3 Ağustos 1921'de Başvekillik, Milli Müdafaa Vekilliği ve Erkan-ı Harbiye Reisliği görevlerini hep birlikte yürütmeye başladı ve Sakarya Savaşı sırasında TBMM Reisi ve Başkomutan Mustafa Kemâl Paşa ile birlikte bizzat cephede harekâtı yönetti.

14 Ocak 1922'de Millî Müdafaa Vekilliği, 9 Temmuz 1922'de İcra Vekilleri Heyeti Reisliği görevlerinden ayrıldı ve Genelkurmay Başkanı olarak Büyük Taarruz'un askerî planlarını hazırladı. Zaferle sonuçlanan Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin (30 Ağustos 1922) ardından 31 Ağustos'ta Başkomutan Mustafa Kemâl Paşa'nın tavsiyesi üzerine TBMM tarafından Müşirliğe (Mareşal) terfi ettirildi. 1921'den 1944 yılına kadar Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği görevini 23 yıl yaptıktan sonra
12 Ocak 1944'te, 68 yaşında Askerî ve Mülkî Tekaüt Yasası'na göre Tahdit-i Sin yani yaş haddinden dolayı emekliye sevk edildi.

5 Ağustos 1946'da Demokrat Parti listesinden bağımsız aday olarak TBMM'de 8. Dönem İstanbul Milletvekili seçildi. 22 sene sonra tekrar Meclis'e katılan Fevzi Paşa, Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar'ın söylediği "Devr-i Sâbık yaratmayacağız" (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesâbını sormayacağız) demesinden sonra partisinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948'de Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi'nin kurucu üyeleri arasında yer aldı.

10 Nisan 1950 târihinde vefat etti. Cenâzesi 12 Nisan 1950'de Eyüp Sultan Câmii'nden kaldırılırken, cenaze namazında onbinlerce vatandaş katıldı. Nâşı Eyüp Sultan Mezarlığında, Küçük Hüseyin Efendi Dergâhı türbesine defnedildi ve âilesinin isteğiyle Ankara'daki Devlet Mezarlığı'na nakledilmedi.

Mareşal Fevzi Çakmak, Fitnat Çakmak (1892-1969) ile evli ve Nigâr (1909-21 Ocak 1982) ve Muazzez adlarında iki kız çocuk babasıydı.

Atatürk'ün Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak'ın anlattığına göre Atatürk, kendisinin halefi olarak Fevzi Çakmak'ı görmekteydi:

- "Şüphesiz ki, konuşma ve seçme hakkı TBMM'ye âittir. Ancak bu konudaki düşüncelerimi belirtmek isterim.
Akla ilk olarak İsmet Paşa gelmektedir. Kendisi bu ülkeye büyük katkılarda bulunmuştur.
Ancak, bir nedenden dolayı kamuoyunun teveccühünü kazanamamış gibi görünüyor.
Mareşal Fevzi Çakmak da ülkesine büyük katkılarda bulundu ve bununla birlikte herkesle de iyi geçinebilmekte...
Üstlerinin düşüncelerini her zaman takdir etmiş ve kimse ile kavga içerisinde değil.
Bu sebeplerle kendisi devletin başı için en uygun adaydır."

demişti. Ancak yerine, İsmet Paşacı 1. Ordu komutan Fahrettin Altay Paşa'nın baskıları ile İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildi.

Varlığın "SİZ KUVVETİN BİRLİKTEN DOĞDUĞUNU NE ÇABUK UNUTTUNUZ?.. BİZLERİN SİZLERDEN BEKLEDİĞİ BİR TEK ŞEY VAR: EMÂNET-İ RABBÂNİYEYE İHÂNET ETMEYİNİZ!.. EMÂNET-İ RABBÂNİYE VATANDIR!.." şeklindeki TEBLİĞİ de her dâim geçerlidir.

Üç Muhterem Varlık ile görüşülmüş... Ancak verilenlerden onların gerçekten o addaki kişiler olup olmadığını tesbit etmek mümkün değil, yeterli değil... Yine de bir aldatma olmadığından, Geri Varlıklar olmadıklarından eminiz. Bizi sevkettikleri araştırmalarla bilgimizi artırdılar. ALLAH üçüne de gani gani rahmet eylesin!

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 13
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 14
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 15
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 58
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 59
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 60
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 61
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 62
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 63
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 64
    - İBN-İ SİNÂ CELSESİ
    - TEKÂMÜL'E GİDEN YOL
    - NEYZEN TEVFİK'TEN BİR ŞİİR
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - RA "TEBLİĞ"LERİ
    - HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
    - VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
    - HATHOR GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR
    - ÜSTAT KUTHUMİ'DEN SAHTE İNCİLER
    - ARKTURUSLULAR'DAN ZIRVA MESAJLAR
    - MEKTUPLAR