BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ

Yıllar önce, 1973'te bir Fincan Celsesi'nde "Apaçi Prensesi" diye bir Varlık gelmiş, kendini KARANLIK GECELERDE PARLAYAN GÜNEŞ diye tanıtmış, sonra bunun NÛR anlamına geldiğini söylemişti. Enteresan bir Celse olmuştu... Ancak Celse'nin en ilginç tarafı şu kısmı idi:

Varlık : Apaçi Prensesi
Tarih : 12.1.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Mehmet Mustafa, Neşe, Mehmet

V- Ben prensesim...
İ- Hangi devirde yaşadınız? Hangi millettensiniz?
V- GÜMÜŞ AĞAÇ benim arkadaşım.
İ- Hangi millettensiniz?
V- APAÇİ...
İ- Gümüş Ağaç yanınızda mı?
V- Evet.
İ- Gümüş Ağaç hiç bizim âlemimizle İrtibat kurmuş mudur?
V- Evet.
İ- Kullandığı isim nedir?
V- Neşe'ye sor... Onu mahsus kaldırdım.
(Varlık Neşe'nin masadan kalkmasını istemişti.)
İ- Neşe, "Anlıyamadım," diyor.
V- SILVER BIRCH...
İ- Silver Birch hiç Türkiye'de İrtibat kurdu mu?
V- Vâsıtalı olarak.
İ- Elen Hanım'la kurdu mu?
V- Hayır.
İ- Silver Birch'ün binlerce sene evvel yaşadığı söyleniyor. Doğru mu?
V- Evet.
İ- Peki, Silver Birch ondan sonra tekrar dünyâya geldi mi?
V- Evet.
İ- İngiltere'de Tebliğ veren SILVER BIRCH, şimdi bizimle görüşen GÜMÜŞ AĞAÇ mı, arkadaşınız mı?
V- Evet.
İ- Peki, Silver Birch sonradan dünyâya geldiğine göre, niye eski adıyla Tebliğ veriyor? Eski ismiyle mi veriyor?
V- Evet... Benim de ismim çok güzel...
İ- Siz de Gümüş Ağaç'la aynı devirde mi yaşadınız?
V- Evet.
İ- Gümüş Ağaç'la görüşmemizi sağlar mısınız?
V- Bilemem ki... Çalışırım...

Ne yazık ki, Gümüş Ağaç'la görüşemedik... Aslında bundan 6 ay kadar önce başarısız bir fincan celsesinde bir Varlık gelip "KARANLIK GECELERDE PARLAYAN GÜNEŞ" yazmıştı ama, birşey anlıyamamıştık. Demek ki o târihte görüşmek istemiş, ancak düzgün bir İrtibat kuramamıştı... Varlığın arkadaşını "Gümüş Ağaç" diye tanıtması önemli... Çünkü Ruhsal Ortamlar'da "Silver Birch" bilinir ama, kimse ona "Gümüş Ağaç" dememişti. Biz de Varlık söyleyinceye kadar GÜMÜŞ AĞAÇ ile SILVER BIRCH arasında bir ilişki kurmamıştık.

Silver Birch'in Medyumu Hanen Swaffer adlı bir bir erkek gazeteci... 1879'da İngiltere'de doğmuş, 1962'de ölmüş... Yılda yaklaşık bir milyon kelime yazdığı söylenir. "Ölülerle Konuşmalarım" adlı bir kitabı vardır. Adına ödül konmuş meşhur bir yazardır.

Bir Bedensiz Varlığı, yâni Ruh'u, ve onun Medyum'unu değerlendirmek için yapılacak tek şey vardır: Tebliğlerini iyice incelemek!.. Medyum'un çok meşhur bir yazar olduğunu öğrendik. İfâdesi de çok düzgünmüş... Ama bu onun iyi bir Medyum olmasına engel teşkil etmez. Yalnız verilen bilgiler onun şuurundan, şuuraltından mı, yoksa doğrudan Varlık'tan mı geliyor, onu ayırt etmekte zorlanırsınız.

Araştırdık, ama Silver Birch'ın Dünya hayâtı hakkında bir bilgi bulamadık. Elimizde sâdece bizim Fincan Celsesi'nde nakledilen "binlerce yıl önce yaşamış" ifâdesi var, doğruluğunu ispatlamak mümkün değil. Bir de "Ruhsal Âlem'in Işığı" isimli kitapta tercümesi yayınlanan kendi söyledikleri:

Soru- Silver Birch kimdir? Bedensiz bir Kızılderili'nin Astral bedenini kullandığınız doğru mu?
Silver Birch- Ben Kızılderili değilim. Kullandığım beden, fizik bedenini terk etmiş
bir Kızılderili'nin Astral bedenidir. Rehberlik görevine başladığımda bana bu beden sunuldu.
Bir birey olarak Yeryüzü'ndeki yaşamım, bedenini kullandığım Kızılderili'den çok daha gerilere gider.
Benim gibi birinin sizinle İletişim kurabilmesi için bir dönüştürücüye ihtiyaç var.
Geçmişte kim olduğumu söylemenin bir anlamı yok,
çünkü bunu doğrulayacak bilgiye sâhip değilsiniz.
Kim olduğumla değil, ne öğretmeye çalıştığımla ilgilenseniz daha iyi olur.
Geçmişte bir firavun olduğumu söylemem neyi değiştirir ki?
Bu tür etiketler sizin Dünyanızda bir anlam ifade eder,
benim dünyamda ise hiçbir şeydir. Bizim için önemli olan tek şey Ruh'tur.
Bazıları yaşımı merak ediyor, öğretmeye çalıştığım bilgelik kadar yaşlıyım ben!

Şimdi Ruh, Dünyâ'ya gelirken bir bedene giriyor... "Girme" tâbiri galat, içine girmiyor elbette, bedeni etkisine alıyor... Obsesyon olayında bir Geri Varlık, Ruh'u olan bir bedeni kullanmaya başlıyor, esas Ruh'u geri plâna atarak... Bunları anlıyoruz.

Ama Varlık diyor ki, "Ben Âhıret Âlemi'ndeyim, burada bana Rehberlik görevi verildi. Bunu benim Astral bedenimle değil; bir Kızılderili'nin Astral bedeni ile yapmam istendi. Aslında ben Kızılderili falan değilim, size öyle göründüm," diyor. Son kısmı doğru da, bu emânet "Astral Beden" kısmını anlamadım. Yâni Varlık, kendi Astral bedeni olmasına rağmen, bir başkasının Astral bedenini mi kullanmış, böylece Öte Âlem'de bir nev'i Obsedör mü olmuş?..

"Astral Beden" kısmını kaldırırsak, olayın mantıklı bir açıklaması var. Varlık, "Ben Kızılderili falan değilim, size o hüviyette göründüm" demek istemiş!..

İstemiş te, o zaman bizim "KARANLIK GECELERDE PARLAYAN GÜNEŞ" adlı Apaçi Prensesi'nin nasıl arkadaşı olmuş, eğer Kızılderili değilse?.. Yoksa ona da mı kostüme kıyâfetle görünmüş?.. İşte bunlar Spiritualizm'in ve Âhıret Âlemi'nin bir türlü çözemediğimiz muammaları!..

Varlığın "Kim olduğumla değil, ne öğretmeye çalıştığımla ilgilenseniz daha iyi olur" cümlesi önemli. Gerçekten kim oldukları önemli değil. Geçmişte kim olduğunu söylemesinin bir anlamı yok, çünkü bunu doğrulayacak bilgiye sâhip değiliz. Ama hep "söylese iyi olur" diyoruz, onların çoğu da ya kral, ya kraliçe, ya Atatürk, ya Mevlâna, Ya Yunus, ya da Uzaylı, hatta (tövbe hâşâ) ALLAH oluyorlar. Gerçekten de bu tür etiketler bizim Dünyâmız'da bir anlam ifâde ediyor, Âhıret Âlemi'nde hiçbir değeri yok. Tıpkı hamamdaki peştemallı insanlar gibi... Kimin Bakan, kimin şâir, kimin futbolcu, kimin zengin, kimin fakir olduğu bilinmez ya, öyle!.. Ancak takvanız, yâni ALLAH adına yaptığınız iyi işler geçerli...

Biz Silver Birch Tebliğleri'ni daha önce naklettiğimiz Batılı Medyumlar aracılığıyla alınanlardan daha mantıkî ve öğretici bulduk. Bakalım siz de öyle değerlendirecek misiniz?

Soru- Ben bir Yahudiyim, ama iki çocuğum da dinî öğrenim görmedi.
Onlara doğru ve yanlış arasındaki farkı, nâmuslu ve dürüst olmayı öğretmeye çalıştım.
Bunu yaparken âile içinde bir hayli muhâlefetle karşılaştım.
Doğru olduğuna inandığım yolda ısrar etmeli miyim?
Silver Birch- Ben daha iyi ifâde edemezdim!..
Bir anne olarak çocuğunuzun yetiştirilmesi sizin sorumluluğunuzdadır,
doğru bildiğiniz yolda yürümeye devam edin. Eğer kendinize karşı dürüstseniz,
vicdânınız size dur demiyorsa, yürüdüğünüz yolda ısrar etmelisiniz.
Dünya; Musevîler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Hindular arasındaki ayrılıklarla
haddinden fazla bölünmüş durumda!..
Din hizmet etmektir. Hahamlar ve râhipler tarafından tasarlanmış bir doktrin değildir.
BÜYÜK RUH hiçbir dîne âit değildir. Din sizi TANRI'ya yaklaştıran şeydir,
Bunu da imkân bulduğunuz her yerde sevgiyi tezâhür ettirerek yaparsınız.

Vallahi, ben bu cevâbı beğendim. "Din, Hahamlar ve râhipler tarafından tasarlanmış bir doktrin değildir" doğru, DİN ALLAH'ındır. Hahamlar, râhipler, imamlar onu dejenere etmiş olabilir ama, esâsı ALLAH'tandır. Din, başkalarına hizmet etmek demektir. Zâten insan Dünyâ'ya bunun için gelir. Kendi Tekâmülü, başkalarına verdiğine, yaptığına bağlıdır. Çilede ermek, bunun farkına varmaktır. Onun için YUNUS, kırk yıl Taptuk Emre Dergâhı'na hizmetten sonra yolu koyulmuş, gittiği yerlerde insanlara irfan dağıtmıştır. BÜYÜK RUH, MANİTU, GOD, HÜDÂ, TANRI, ÇALAP ve daha niceleri ALLAH'ın KUR'AN'da geçmeyen Güzel İsimleri'ndendir...
Ve ALLAH hiçbir dinin tapulu malı değildir. Hangi dinden olursa olsun, ne isim verirse versin, bir insan ALLAH'a yönebilir. ALLAH'a yakınlaşmak için imkân bulduğun her yerde sevgiyi tezâhür ettirmek, yâni ortaya çıkarmak gerekir. Şâirin dediği gibi,

SEV HERŞEYİ CÂNIN GİBİ, GÖNLÜN YIKAR OL AŞK!..

Soru- Ruhsal açıdan gelişmem için ille de ıstırap çekmem mi gerekiyor?
Silver Birch- Siz bunalım, zorluk, hastalık, ıstırap ve ağrı içindeyken katalizör işbaşındadır.
Ruh bu zorluklarla karşılaştığı zaman kendini bulmaya başlar.
Yaşam rahat ve kolayken Ruh'a tesir ulaştırılamaz. Ruh'un tüm parlaklığıyla
meydana çıkabilmesi için bir arınma sürecinden geçmesi gerekir, çektiğiniz ıstırapların amacı budur,
çünkü ıstırap dikkatinizi Spiritüel gerçeklere çeker ve Ruh'un kendinden haberdar olmasını sağlar.

Katalizör kelimesini anlamadım ama, "Ruh kendini anlamaya başlar" ifâdesini şöyle yorumlayabiliriz: Ruh, kendindeki kudret ve kaabiliyetleri anlamaya başlar. Zâten Ruh, Dünyâ'ya maddeyi kullanarak Tekâmül etmek için gelmiştir. Maddeyi kullanması da kudret ve kaabiliyetlerine bağlıdır. Rahmetli Ferhan Erkey, Ruh'un tekâmül için geçirdiği safhaları "saz teli" ile izah ederdi. Saz teli olabilmek için önce topraktan o mâdenin çıkarılması gerek. Çıkan demir mâdenini yüzlerce derece ateşte eriterek cürûfunu atmak gerek. Sonra çekiçle dövmek, haddeden geçirerek inceltmek, tel hâline getirmek gerek... Orada bitmez, saza taktılar mı, bir de kulağını büker, gererler... Tel ancak ondan sonra uyumlu, âhengli ses vermeye başlar. İşte Ruh ta Dünyâ hayâtında böyle aşamalardan geçer. Çektiğimiz ıstırap, zorluk, hastalık, ağrı ve bunalımlar bundandır. Varlığın kastettiği "arınma süreci" budur.

Yalnız "Ruh'a tesir ulaşmaz" ve "Spiritüel gerçekler" ifâdelerini anlamadım. İkinciden kastedilen, irâde, sabır, gayret ise olabilir. Ama "Ruh'a ulaşmayan tesir" nedir, havada kaldı.

Biz bu iki soru-cevaptan Medyum'un şuur ve şuuraltının karışmadığını farzederek Silver Birch'ün Vasat bir Varlık olduğu sonucunu çıkardık. Geri değil, Vasat-altı da değil, belki yazar olan Medyum'un bilgilerinden de yararlanarak bu seviyede Tebliğ verebilmekte... Devam edelim, bakalım, yeni birşeyler çıkarabilecek miyiz?

Soru- Özgür irâdemiz mutlak mı, yoksa kısmen mi özgür? Yaşamımızın akışını değiştirebilir miyiz?
Silver Birch- Özgür irâdeye sâhipsiniz, sınırlı da olsa kendi seçiminizi yapabilirsiniz.
Yaşam şans, kazâ, ya da tesâdüf değildir, değişmez Doğa yasalarının kontrolü altındadır.
Varlığın her yönü Doğa yasalarından kaynaklanır. Bir seçim yaptığınızda yasa işlemeye başlar.
Her şey sebep ve sonuçtan, "ekmek ve biçmek"ten ibârettir.
Aksi takdirde Dünya kargaşa içinde olurdu.
Nereye bakarsanız bakın, Doğa yasalarının işleyişinde sonsuz zekâya âit sonsuz plânın kanıtını görürsünüz.
O kanıtı mevsimlerin sırayla gelişinde, gezegenlerin hareketinde, gelgit olayında
ve sonsuz sayıdaki çiçek türünün boy atmasında bile görebilirsiniz.

Sabahları geç uyanabilirsiniz, yürüyebilir ya da arabaya binebilirsiniz, öfkelenebilir ve tekrar sâkinleşmeyi umabilirsiniz,
özgür irâdenizle pek çok şey yapabilirsiniz, ama Güneş'in doğmasını önleyemezsiniz,
fırtınayı durduramazsınız, bunlar gücünüzü aşar. Seçim hakkınız sınırlı olduğu için özgür irâdeniz de sınırlıdır.
İrâdenize konulan bir başka sınır daha vardır, o sınır evriminizde ulaştığınız zihinsel ve Ruhsal aşamadır.
Öldürebilirsiniz ama karakteriniz öldürmenizi engeller, yâni seçim hakkınız olduğu zaman bile,
o an kim ve ne olduğunuz seçimlerinizi sınırlar.
Evren'deki pek çok şey gibi çelişki içindesiniz, ama her zaman sınırlamalar içinde özgür irâdeye sâhipsiniz.

Burada biraz duralım. İnsanın, veya Ruhlar'ın veya Varlıklar'ın, belki de tüm Canlılar'ın "özgür irâde"sinden bahsediliyor... Biz bunu soru sâhibinden hareketle "insanın hür irâdesi" diye alalım... Varlık bunu "Doğa Yasaları" ile birlikte değerlendirmiş. Söylediğine göre, hayatDoğa yasaları ile başlar. Bir tercih, ("seçim" kelimesini beğenmedim, bana politik seçimleri hatırlatıyor)... "bir tercih yaptığınızda Doğa yasaları işlemeye başlar," diyor Varlık... Doğa yasaları, Tabiat kanunları; rahmetli Bedri Ruhselman'ın "İlâhî Nizam" dediği ALLAH'ın kurduğu düzenin bir parçasıdır. Bunları kişinin irâdesi ile nasıl bağdaştıracağız?.. Kişinin irâdesi ne zaman başlar?

- "Rabbin, dilediğini (dilediği gibi) yaratır ve seçer.
Onların (o kulların, bu yaratılışta) seçme hakkı yoktur."

(Kasas Sûresi, 68. Âyet)

Doğru mu, yanlış mı?.. Doğru!.. Biz Dünyâ'ya gelirken, anamızı-babamızı seçtik mi? Cinsiyetimizi seçtik mi?.. Güzel-çirkin olmayı, uzun boylu - kısa olmayı kendimiz mi seçtik?.. Hattâ kör, sağır, sakat, hastalıklı olmayı mı tercih ettik?.. Yoksa, ALLAH mı bizi öyle, Tekâmülümüze uygun yarattı?.. Elbette sonuncusu!.. Demek ki bizden önce ALLAH'ın bir irâdesi var, Varlık bunu "Doğa yasaları" diye vermiş.

- "(Allah) Bir şeyi(n olmasını) dilediği zaman, O'nun emri,
ona sâdece "Ol!" demektir, (o da) hemen oluverir."

(Yâsin Sûresi, 82. Âyet)

Şu halde bütün irâde ALLAH'ın... O yüzden "Küllî İrâde" diye anılır. ALLAH, biz kullarına bu irâdeden bir kısım bahşetmiştir, o da "cüz'i irâde" diye ifâde edilir. Ama Dünya hayâtında insandan her fırsatta, her ortamda bu irâdeyi kullanması beklenir.

- "Hayrı ve şerri ve bu ikisinin hâllerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için,
insana tercih hakkı (irâde) verene yemin olsun ki, kendini arıtan saadete ermiştir."

(Şems Sûresi, 8-9. Âyetler)

Neymiş?.. ALLAH insana iyiyi ve kötüyü, hayrı ve şerri Peygamberler'le, Kitaplar'la bildirmiş, öğretmiş, bunlardan birini tercih etme irâdesini vermiş, kişinin kendini kurtarma, kötülükten arıtma imkânını bahşetmiştir. Gerisi insana kalmıştır.

- "Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.
Allah onların kâlplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır.
Onlar için büyük bir azap vardır."

(Bakara Sûresi, 6-7. Âyetler)

Bir çelişki mi var?.. ALLAH hem bizim irâdemizi kullanıp doğru yolu seçmemizi istiyor, hem de buna engel mi oluyor?.. Hayır!..

- "Birçoğu yüz çevirdiler de, kulak vermediler. Ve dediler ki
bizim kâlplerimiz, senin bizi çağırdığın şeye karşı perdeler içindedir."

(Fussulet Sûresi, 4-5. Âyetler)

İnsanların birçoğu Peygamberler'den, indirilen Kitaplar'dan, kendilerini îkaz edenler yüz çevirdiler ve onlara "Bizim kâlplerimiz de, kulaklarımız da senin çağrılarına kapalıdır," dediler. Yâni kendilerini kapattılar. ALLAH'ın kuralı, ki Sünnetullah diye bilinir, böyle davrananların kâlplerinin, kulaklarının mühürlü, gözlerinin perdeli olması şeklindedir, onların tercihine binâen!..

- " Karşısında âyetlerimiz okunurken, 'evvelkilerin esatîri (masalları)' dedi.
Hayır, hayır! Doğrusu onların kazandıkları şeyler kâlplerinin üzerinde pas bağlamıştır."

(Mutaffifin Sûresi, 13-14. Âyetler)

Vurmuş mührü o paslı kâlbe!..

- "Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere Peygamberler'i öldürmeleri
ve 'Kâlplerimiz kılıflanmıştır' demeleri sebebiyle (onları cezâlandırdık).
Hayır!..Doğrusu şu ki, küfürleri sebebiyle Allah onların kâlplerini mühürlemiştir.
Bu sebeple de, pek az imân ederler." pek azı müstesnâ, artık iman etmezler."

(Nisâ Sûresi, 155. Âyet)

ALLAH, "Sen zâten Benim âyetlerime inanmıyorsun. Sözünden dönüyorsun. Peygamberlerimi öldürüyorsun. Üstelik 'kâlplerimiz kılıfa, kutuya girmiş, kapanmıştır' diyorsun! Ben de senin o kapalı kutunu mühürledim" diyor!.. Yine de az olsa imân etme imkânı tanıyor!.. Yâni, cüz'i irâdeyi kullanıp kurtuluşa erme fırsatına ters düşen bir durum yok... Varlık "ekmek ve biçmek" ifâdesiyle bunu anlatmaya çalışmış... Anlamadığımız kısım "sonsuz zekâ" ve "sonsuz plân" tâbirleri... ALLAH'ı zeki bir Varlık olarak tanımlamak yersiz olmuş. "Sonsuz Plân" da ALLAH'ın oturup düşündüğü, sonra birşeyler yaptığı anlamına gelir ki, doğru değildir. ALLAH'ın düşünmesine, kafa yormasına gerek yoktur. Plân yapmaz. İstediğini, dilediğini o an yapar!.. (Hûd Sûresi, 107. Âyet / Buruç Sûresi, 16. Âyet / Hac Sûresi, 14. Âyet) Ayrıca O her an yeni bir iştedir. (Rahman Sûresi, 29. Âyet)

Şimdi birileri diyecek ki, "Yahu, niye her işi KUR'AN'a bağlıyorsun?.."
E, biz Spiritualist'iz. İşimiz TEBLİĞLER ile... KUR'AN'dan büyük Tebliğ var mı?.. İşimiz MEDYUMLAR ile... Teşbihte hatâ olmaz, Hz. MUHAMMED'den büyük Medyum, Tebliğ (Vahiy) Alan var mı?.. ALLAH'tan büyük Tebliğ Kaynağı var mı?.. Üstelik VAHİY denilen o Tebliği getiren REHBER, bir Melek, Cebrâil... Bundan büyük İRTİBAT var mı?.. Elbette ki, KUR'AN mihenk taşıdır. Her "tebliğ"i ona vuracak, ona göre değer vereceğiz.

KUR'AN'ı, DÖRT KİTÂB'ı bilmeyen, yararlanmayan Spiritualist olmaz!.. Olanlar eninde sonunda sapıtır!.. Bülent Çorak'ın "Ben ALLAH'ım!.. (tövbe hâşâ!) Şu an bedenli olarak Beta Nova'da yaşamaktayım" ifâdesine veya 1969 yılında kıytırık bir Medyum'un "Daha Ây'a gitmediniz. Gidince göreceksiniz. Ay yuvarlak değil, dört köşe" gibi zırvalara inanır!..

Devam ediyoruz Silver Birch'ün sözlerine:

Soru- Geleceği görebilseydim beni neyin beklediğini bilirdim.
Eğer zaman "sonsuz şimdi"yse özgür irâdem nerede devreye girecek?
Silver Birch- Evet, zaman sonsuz şimdidir, geçmiş, ya da gelecek yoktur.
Geçmişinizi ya da geleceğinizi tâyin eden zamanla ilişkinizdir.
Geleceği görme dediğiniz şey, fizik dünyânın sınırlarından çıkıp geleceği gördüğünüz andaki
Durugörü veya Uyum yeteneğidir. Bu yolla harekete geçirdiğiniz sebebin sonucunu,
yâni özgür irâdenizin neyi yarattığını görürsünüz. Ancak bu zamanı değil, zamanla olan ilişkinizi etkiler.
Bu yüzden özgür irâdeniz her zaman sonsuz şimdide devreye girer. (Sayfa: 23-28)

Varlık çok derin bir mevzuya, ZAMAN konusuna girmiş!.. İçinden çıkmak zor!.. "Sonsuz Şimdi" dediği AN'dır. Fazla derinine inemiyeceğim ama, ZAMAN GERÇEKTEN ANDIR!.. GEÇMİŞ, geçmiş olduğu için YOKTUR, GELECEK te henüz gelmediği için YOKTUR. İnsan GEÇMİŞ'e takılıp kalmamalı, GELECEK için endişe duymamalı, GEÇMİŞ'ten edindiği tecrübe ile ÂN'ı yaşamalıdır!.. "Geleceği Görme" , "Durugörü-Klervoyan" falan bu noktada konu dışı ama, Varlığın dile getirdiği mühim bir gerçek var: İrâdeniz gerçekten AN'da hürdür, o AN her istediğiniz yapabilirsiniz. Tabii bunun idrâkinde iseniz!..

Bu dediklerim benden, Tebliğ falan değil ama, üzerinde derin derin düşünülmesi gereken hususlardır.

Soru- Rehber Varlıklar'la Spiritüalistler arasında Reenkarnasyon konusunda neden fikir ayrılığı var?
Silver Birch- Bâzıları bildiği, bâzıları da bilmediği için... Bu bir deneyim sorunu.
Ruh Âlemi'nin derece derece olduğunu bilmelisiniz, orası herkesin eşit düzeyde olduğu
tek düzlemli bir dünya değildir. Ruhsal gelişmeye göre derecelere ayrılmıştır,
Ruhsal olarak yükseldikçe Reenkarnasyon'un varlığını daha iyi anlarsınız.
Reenkarnasyon'un zorunlu olup olmadığını bana hep sorarlar, bu zorunluluktan anladığınız şeye bağlı.
Kimse size Dünyâ'ya dönmenizi emretmez. Ama ders almanız, hizmet etmeniz gerektiğini biliyorsanız,
ya da telâfi etmeniz gereken bir hatânız veya yapmanız gereken bir iyilik olduğunu hissediyorsanız,
buna zorunluluk demek doğru olmaz, çünkü bunu istediğiniz için yaparsınız.

Az önce Varlığın ZAMAN, AN ve İRÂDE üzerine söylediklerine katılmıştık. Burada biraz ayrılıyoruz... Önce şunu belirtelim: Rehber Varlıklar, Hâmî Varlıklar gerçekten var. Her Celse'de Medyum'u koruyan Hâmî Varlıklar olduğu gibi, eğer varsa Celse İdârecisi'ni, ve Hâzirûn'u fert fert da koruyan Hâmî Varlıklar vardır. Ayrıca Medyum'un Öbür Âlem tarafından plânlanmış olan İrtibât'ı sağlaması için yardımcı olan Rehber Varlıklar da vardır. Buna ek olarak çoğu zaman İrtibat kurulan Varlık tek başına değildir, onun etrâfında görüşmeye can atan, veya görüşen Varlığa Tebliğinde yardımcı olan Varlıklar da vardır... Tabii bu söylediklerimiz seviyesi yüksek İrtibatlar içindir. Bu âlemden itinâ göstermeden, hattâ eğlence için kurulan İrtibatlar'da, oltaya genelde Vasat-altı veya Geri Varlıklar takılması durumunda Hâmî Varlıklar pasif durur, bizden akıllı davranmamızı beklerler ve gayretimiz nisbetinde olaya müdâhale ederler. Bülent Çorak'ı örnek alırsak, onun Hâmî Ruh'u da, Rehber Ruh'u da âtıl durumda kalmıştır, çünkü kendisi toparlanmak için en ufak bir gayret göstermemiştir.

Tabii İngiltere'deki Spiritüel ortamlarda Reinkarnasyon konusu nasıl değerlendiriliyor, nasıl oluyor da Rehber Varlıklar ile onları dinleyen Spiritualistler aralarında bir fark oluşuyor, bilemiyoruz. Biraz da şaşırıyoruz, çünkü Reinkarnasyon üzerine hemen bütün bilgiler Varlıklar'dan geldiğine göre, neden böyle bir ayrışma oluşmuş, anlamadık.

Bu noktada "Reinkarnasyon bize mi bağlı, yoksa mecbûrî mi?" sorusuna kesin cevap vermemiz mümkün değil, ALLAH bilir nasıl olduğunu... Kiminde öyle olur, kimide böyle... Ama şunu biliyoruz, insan noksanlarını tamamlayıncaya kadar her sûrette gelir gider. Bizim Alevî şâirler'den naklettiğimiz Reinkarnasyon Şiirleri sayfasına bir bakmanızda yarar var.

Soru- Bugün gezegenimizin nüfusu hiç olmadığı kadar kalabalık,
eğer Dünyâ'ya gelecek belirli sayıda Ruh varsa, bu kadar çok Ruh nereden geliyor?
Silver Birch- Siz Dünyânız'da Ruh yaratamazsınız. Yaptığınız iş Ruhlar'ın ortaya çıkması için kanal açmak,
Ruh'un doğabileceği, birey hâline gelebileceği bir araç sağlamaktır.
Ruh sonsuzdur ve sonsuz ölçülemez. Dünyânız'da önceden yaşamış başkaları da var,
onların yerine getirmeleri gereken görevleri, telâfi etmeleri gereken hatâları var,
bir şey başarmaları gerekiyor. İşte bu zamanda gelenler onlardır.
'Ruhlar nereden geliyor?' diye sordunuz, Ruh bir yerden gelmez, o hep vârolmuştur.
İnciliniz "Tanrı Ruh'tur" der.

Çok zor, hattâ kavranması imkânsız bir konu... ALLAH, "Sana Ruh'tan soruyorlar, de ki: Ruh Rabbimin emrindendir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir." (İsrâ Sûresi, 85. Âyet) demiş, biz de " o çok az bilgi"nin peşinde koşuyoruz. Hep sorulur, "Dünyâ'nın nüfûsu sürekli artıyor. Bu yeni Ruhlar nereden geliyor?.." Cevap veremeyiz... Çünkü bilemeyiz. Üstelik KUR'AN'da RUH kelimesi hep tekil olarak geçer!..

- "Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik."
(Bakara Sûresi, 87. Âyet ve 253. Âyet)

Ruhü'l-Kudüs, "Kutsal Ruh" demektir, Cebrâil olarak yorumlanır.

- "Ona (Meryem'e) Ruhumuz'u göndermiştik.
O, ona normal bir erkek kılığında görünmüştü"

(Meryem Sûresi, 17. Âyet)

Ruh, ALLAH'ındır, ama Varlığın dediği şekilde TANRI, Ruh değildir... Bu ev benim, ben ev miyim?.. İkincisi, Ruh, Hz. Meryem'e erkek kılığında, bir insan olarak görünmüş... Buradan gönderilenin Cebrâil olduğu çıkıyor.

- "İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (örnek)
Biz ona Ruhumuz'dan üfledik,
ve o Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti."

(Tahrim Sûresi, 12. Âyet)

Burada Hz. Meryem'i örnek gösteriyor âyet, ama Ruh üflenen o mu, Hz. İsâ mı, bilemiyoruz. Çünkü ardından "o Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti" diyor. Bu da bizce Hz. İsâ'ya işâret ediyor.

- "Melekler ve Ruh, onda (Kadir Gecesi'nde)
Rablerinin izniyle her bir iş için inerler."

(Kadir Sûresi, 4. Âyet)

Dedik ya, "Ruh hakkında pek az birşey bilmek mümkün, biz ise hemen hiçbir şey bilmiyoruz"; Melekler ve Ruh ayrı ayrı ifâde edilmiş... Cebrâil hem Ruh'ül Kudüs, hem de Melek... Nasıl oluyor, bilemeyiz...

- "Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir.
Onu Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir Ruh'tur."

(Nisâ Sûresi, 171. Âyet)

Yine "ALLAH'dan Ruh" ifâdesi... Hz. İsâ, ALLAH'tan bir Ruh imiş... Buradaki "bir" kelimesi sayı ifâde etmez. Cümle, yukardaki "Ruhumuz'dan üfledik" ile bağdaşıyor.

- "Ey Meryem oğlu İsa... Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim,"
(Mâide Sûresi, 110. Âyet)

- "Onu (Kur'an'ı) Ruhu'l-Emin indirdi."
(Şuara Sûresi, 193. Âyet)

Ruhu'l-Emin, Ruhu'l-Kudüs ile aynı, Cebrâil diye bilinir.

- "Melekler ve Ruh, ona, süresi elli bin yıl olan
bir günde çıkabilmektedir."

(Meâric Sûresi, 4. Âyet)

- "Ruh ve Melekler'in saflar halinde duracakları gün;
Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar, konuşmazlar."

(Nebe' Sûresi, 38. Âyet)

Her ikisinde de Melekler ve Ruh'un ayrı Varlıklar olduğu anlamı çıkıyor. Ruh'tan Cebrâil'in kastedildiği söylenir, ama aslını ancak ALLAH bilir.

- "Kullarından dilediklerine, Melekler'i emrinden olan Ruh ile indirir:
'Benden başka İlah yoktur, şu hâlde Benden korkup-sakının, diye uyarın,' (der)"

(Nahl Sûresi, 2. Âyet)

Burada "Melekler'i Emrinden olan Ruh ile indirir" mi, "yoksa, "Melekler ve Ruh'u Emriyle indirir" mi kastediliyor, bilemiyoruz. Sâdece Kadir Gecesi, Melekler ve Ruh bir arada indiği için ikincisi daha mümkün gözüküyor.

- "Onu (Topraktan Âdem'i) bir biçime sokup, ona Ruhum'dan üflediğim zaman da
siz (Melekler) onun için hemen secdeye kapanın."

(Sad Sûresi, 72. Âyet)

- "Allah, ölecekleri zaman canlarını alır;
ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar).
Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar,
öbürüsünü ise belirli bir süreye kadar salıverir."

(Zümer Sûresi, 42. Âyet)

Bu âyette Ruh geçmiyor. Aslında Can da geçmiyor. "Nefisleri öldürür" diyor. Şöyle yorumluyorlar: "ALLAH her gece insanın canını alır, ölme vakti gelmiş olanlarınkini elinde tutar, daha ömrü olanlarınkini belirli bir süreye kadar geri salar." Buradan anlıyoruz ki, RUH ve CAN farklı... NEFS te ayrı. CAN, muhtemelen RUH'un bedendeki tezâhürü... NEFS de CAN taşıyan bedenli varlık... Doğrusunu ALLAH bilir.

- " Ve o dişiyi de... ki, o namusunu korudu da
kendisine Ruhumuzdan üfledik
ve kendisiyle oğlunu âlemlere bir mûcize yaptık."

(Enbiya Sûresi, 91. Âyet)

Buradaki "Ruhumuz'dan üfledik" ifâdesi, üflenen Ruh'un, Hz. Âdem'e üflenen gibi olduğunu gösteriyor. KUR'AN'da "mûcize" kelimesi geçmez, o anlamda "âyet" geçer, anlaşılsın, diye yukarıya "mûcize" yazdık.

- "Dereceleri yükselten Arş'ın sâhibi (Allah),
Telâki Günü ile uyarıp-korkutmak için,
Kendi emrinden olan Ruh'u kullarından dilediğine indirir."

(Mümin Sûresi, 15. Âyet)

TELÂKİ, "mülâki olma, buluşma, ulaşma" demektir. TELÂKİ GÜNÜ, MAHŞER GÜNÜ aynı anlamdadır... "Uyarmak için ALLAH dilediğine Kendi Emri'nden olan Ruh'u indirir" diyor âyet... Buradaki Ruh'u "vahiy" olarak anlayanlar var.

- "Onlar (müminler), öyle kimselerdir ki, (Allah) kâlplerine imânı yazmış
ve onları Kendinden bir Ruh ile desteklemiştir."

(Mücâdele Sûresi, 2. Âyet)

Buradaki Ruh'u "Cebrâil" veya "vahiy" olarak alıyorlar.

İşte böyle... Ruh hakkındaki bilgimiz bundan ve Varlıklar'dan öğrendiklerimizden ibâret... Biz "Ruhlar" diyoruz ama, bu maksadımızı anlatabilmek için... Böyle bir hakkımız yok... RUH'u, Varlıklar'dan öğrendiğimize göre iki türlü târif edebiliriz. Birincisi şehrin elektriği... Tek bir kaynaktandır, tekdir. Ama her sokak lâmbasında, her ampülde ayrı yanar, her sobayı , her ütüyü ayrı ısıtır, her bilgisayarı ayrı çalışır. İşte şehir elektriği TEK RUH, her bir cihazdaki enerji de bizim anladığımız Ruhlar...

İkincisi, deniz ve damlalar... Deniz TEK RUH, damlalar bizim anladığımız Ruhlar... aslında onları denizden koparmak mümkün değil.

Nüfus artınca Ruhlar ne oluyor?.. Denizdeki damlaların sayısını bilmiyoruz ki!..

Soru- Ruh'un pek çok parçaya ayrıldığını söylediniz, sadece bir parçası Dünyâ'ya gelip,
diğerleri başka kürelere mi gidiyor?
Silver Birch- Ruh, fizik bedeni desteklediği için Dünyâ'da yaşıyorsunuz.
Ruh geri çekildiğinde, canı kalmayan fizik beden ölür.
Ruh'un Dünyâ'daki adınıza benzer bir adı yoktur, Tanrısal olduğu için sonsuzdur,
sonsuz olduğu için de sonsuz sayıda tezâhür eder.
Ben Ruh'u anlatmak için çok sayıda yüzü olan elmas benzetmesini kullanıyorum.
Elmasın (Ruh'un) yüzleri deneyim kazanmak, mükemmele doğru evrimleşmesini sağlamak için
Dünyâ'ya farklı zamanlarda gelebilirler. Nâdiren de olsa, birbirini andıran iki varlığın benzerliği,
aynı anda Dünyâ'ya gelen elmasın (Ruh'un) iki ayrı yüzü olmalarından kaynaklanmaktadır.
Bu yüzden aralarında bir uyum vardır, çünkü aynı bütünün parçalarıdırlar.
Onlar, elmasın (Ruh(un) evrimleşmesine yardım edecek bilgi ve deneyime katkıda bulunmak için
Dünyâ'ya gelen parçalarıdır.

Varlık "Dünyâ'ya gelen parçalar" demiş, ama tabii burada "parça" tâbiri oturmuyor... Zâten verdiğimiz misâlde ütüdeki elektriği merkezdeki elektrik kaynağından koparmak mümkün değildir. Varlığın elmas hususundaki açıklamasına katılırız, bir husus hâriç... Hernekadar Spiritualist mercilerde Ruh "sonsuz hayat sâhibi" olarak bilinirse de, ALLAH'tan başka hiçbir şey sonsuz değildir. ALLAH da "sonsuz" değil; BAŞI-SONU OLMAYAN'dır, EVVEL'dir, ÂHİR'dir. "Yâni herşeyden önce ÖNCESİ OLMAYAN, herşeyden sonra SONRASI OLMAYAN'dır. (Hadid Sûresi, 3. Âyet) Bunu dahi anlamak, kavramak kudretimiz dışındadır. Herşey sonunda O'na döner. (Şûra Sûresi, 53. Âyet, Hud Sûresi, 123. Âyet, Âl-i İmran Sûresi, 109.Âyet, Hadid Sûresi, 5. Âyet) Onun için sonsuz görünenler bile sonluur.

Soru- "Çok sayıda yüzü olan elmas" diye tarif ettiğiniz "Grup Ruhu'nu" daha iyi açıklayabilir misiniz?
Bu bir âile grubu mu, yoksa aynı Ruhsal statüde, aynı hedefe sâhip varlıklar mı?
Silver Birch- Eğer âileyi kan bağı anlamında kullanıyorsanız, grup Ruhları o anlamda bir âile değildir,
onlar Ruhsal akrabalığa sâhip bireylerden oluşur.
Aynı elmasın yüzleri oldukları için birbirlerine çekilirler.
Yapılacak işle ilgili amaçlar için bu elmasın parçaları bütüne yardımcı olacak türden
deneyim edinmek üzere Dünyânıza gelebilirler ve gelmektedirler.
Hepimiz aynı Ruh'un parçalarıyız, çünkü Ruh hayâtın özüdür.
Kesin şekilde söylemek gerekirse, can bireyselleşmiş Ruh'tur, yani bir bakıma tüm yaşam birdir,
Ruh tektir, ancak Ruh sonsuz olduğu için sonsuz sayıda tezâhür eder.
Dünyânızda insanlar grup oluşturur, belli bir hizmet için birleşirler.
bizim dünyâmızda da plânın bir parçası olan görevleri yerine getirecek gruplar vardır.
Eğer Dünyânızda bir Ggrup Ruhu varsa, bireysel Ruhlar arasında akrabalık ya da benzerlik vardır.

"Hepimiz aynı Ruh'un parçalarıyız" ifâdesi hâriç, Varlığın açıklamaları doğru... Âhıret Âlemi'nde bir arada olan Ruhlar var, ama bunlar çoğu zaman kan bağı ile değil. Aynı Tekâmül seviyesinde, aynı mîzaçlı Varlıklar... Ruh aslında TEK'tir. Bize sonsuz görünür, ama ALLAH'tan başka hiçbir şey sonsuz değildir. Herşey aslına döner, ALLAH'ın üflediği Ruh da eninde sonunda O'na dönecektir. "İnna lillah ve ileyhi râciûn - Allah'tan geldik, ve O'na döneceğiz." (Bakara Sûresi 156. Âyet)

Bizce bu kadar Celse Tetkiki yeter... Bu Celse'nin devâmını ()aşağıda), ve Silver Birch'in diğer Tebliğler'ini aynı metodu kullanarak siz de inceliyebilirsiniz.

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 11
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 12
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 13
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 14
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 15
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON - 1
    - REİNKARNASYON - 2
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - SİRİUS MİSYONU ZIRVALARI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM VE RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - ZIRVA RA-KA TEBLİĞLERİ
    - SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT - 2
    - KASYOPYA CELSELERİ'NDE ATMASYON, KITIRASYONLAR
    - MEKTUPLAR