BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH

- "İnsanlığın tohumu yıldızlardan gelmedir. Nice çağlar, yazılı târihinizden
nice devirler önce yıldız halkları (Uzaylılar) gezegeninizi tohumlamışlardır.
Onlar asla insanlıktan uzakta değildiler, binlerce yıl boyunca geliş ve gidişler olmuştur.
Kadim metinlerinizde, o zamanın insanlarıyla, tanrısallık mertebesine erişmiş yıldız halkları arasında
buluşmalar gerçekleştiğini anlatan, sonradan mitolojiye dönüşmüş pek çok bilgi vardır.
Aslında yıldız halkları sizlerden daha tanrısal değildirler.
Aranızdaki tek fark, yıldız halklarının tanrısallığın ifâdeleri olduklarını bilmeleri,
sizinse bunu unutmuş olmanızdır. Bu gezegenin insanları benliğin BENLİK'ten ayrı düştüğü
bir hâl içinde yaşamaktadır. Siz bir tanrısallık ifâdesi olduğunuzu unuttunuz!"

"Vay be, ne "tebliğ!" dedirtiyor insana... Yukardaki "tebliğ"i Medyum Jani King'in "İlk Buluşma" sayfasından aldık. Varlık P'TAAH imiş... Ptaah Hazretleri 775 yaşında, iki kızı, bir oğlu varmış. Bir Uzay gemisinin kumandanı imiş...İnanmazsanız bakın!

"İnsanlığın tohumunun yıldızlardan gelmesi" bir iddia, olsa olsa bir teoridir. Ne ispatlanabilir, ne de reddedilebilir. Biz inanmayız... Niye mi?.. Çünkü bu iddiayı öne sürenlerin arkasından dedikleri zırvadır da, ondan!.. Meselâ, bu Geri Varlık... Niye "geri" diyorum?.. Çünkü "tanrısallık mertebesine erişmiş yıldız halkları"ndan bahsediyor!.. Kimse tanrısal, ilâhî, Allahsal olamaz!.. Biz insanız... Belki Uzaylı Bedenli Varlıklar da vardır. Cümlesi, cümlemiz , tümümüz kuluz. ALLAH da tektir, eşsizdir. Hiçbir şeyle kıyas kabûl etmez!.. "O'ndan geldik, O'na döneceğiz - İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn" (Bakara Sûresi, 156. Âyet), "külli şey'ien ve ileyhi turceûn - herşey ve siz ona döndürleceksiniz" var ama, o ayrı mesele...

E, şimdi biri kalkıp böyle mesnedsiz "tanrısal" lâfı edince, ardından gelenleri nasıl didiklemeden "doğru" kabul edebilirsiniz ki?.. Devam edelim... İnsanlarla yıldız halkları zaman zaman buluşmuşlar... Gene iddia... Sık tekrarlanan bir iddia... Olsa olsa teori... O bile değil... Çünkü Bilim'de teori bir gözleme dayanır... Böyle bir gözlem yok... İlk insanın Cennet'ten geldiğini kabul edince dahi, bu yıldızlardan geldiği anlamında değildir.

Bu Geri Varlığın ikinci zırvası "yıldız halklarının bizlerden daha tanrısal olmadıkları" ifâdesidir. Yâni, bizler de tanrısalmışız. Hâşâ!.. Bizler TANRI'nın kuluyuz!.. Gözle görülmeyen virüsleri bile yenemeyen insanoğlu nasıl Tanrı olduğunu öne sürebilir ki!..

Bu Geri Varlık "tekrardoğuş" diye Reinkarnasyon'dan filân da bahsediyor. Tabii tercüme de önemli... Varlık arada bir doğru şeyler söylemese, kimseyi inandıramıyacak. Ama o söylediklerinin öyle "üstün bilgi" yanı yok... Hemen herkesin bildiği şeyler... Bizi yanlış söyledikleri ilgilendiriyor:

Soru- Bilincin genişlemesi için daha etkili bir yol yok mu?
P'taah- Ne kadar çok arayış içinde olursanız, ne kadar acele ve telâş ederseniz,
ilerleme o kadar yavaş olur. Yapmanız gereken şey yaşamın akışına uymaktır.
Buna "olmak" denir. Daha çok oynayın, daha çok gülün.
Bu bir "yap"lar, ya da "yapma"lar meselesi değildir.
Doğru ve yanlış, iyi ve kötü diye bir şey yoktur, aslında yanlış karar diye bir şey de yoktur.
Her şey bir öğrenme sürecidir, burada oluşunuzun sebebi de budur.
Aydınlanma konusunda kaygılandıkça o giderek sizden uzaklaşır.
Yargılama yoktur, sevgili varlıklar! Bulutların içinde oturan
ve sizi yargılayan ak sakallı bir Tanrı yoktur.
Tüm gökyüzünü araştırdım öyle bir Tanrı bulamadım ben!
Tanrı herşeydir, O aynı zamanda sizsiniz.

Yine doğrular yanlışlar ile birlikte... Hangisi doğru, hangisi yanlış, tesbiti ve kabûlü size kalmış!.. "Arayış içinde olursanız Tekâmül yavaş olur" diyor... Doğru mu, yanlış mı?.. Bizce yanlış!.. İnsan arayış içinde olmak durumunda, yoksa Bilim de olmaz, İlim de!.. Gelişme hiç olmaz!.. Peki, "ne kadar acele ve telâş ederseniz, Tekâmül o kadar yavaş olur" doğru mu, yanlış mı?.. Bizce doğru... Acele işe Şeytan karışır. Telâştan eliniz ayağınıza dolanır, daha çok hatâ yaparsınız. Hatâ yapmak kötü değil. Ama hatâları düzeltmek, hatâdan kurtulmak insanı olgunlaştırır.

Dünya hayâtında dâima DOĞRU ve YANLIŞ, dâima İYİ ve KÖTÜ vardır. Sâdece DİNLER değil, sâdece SEVAP ve GÜNAH değil; ÖRF ve ÂDETLER, GELENEK ve GÖRENEKLER, KANUNLAR ve KURALLAR dâima DOĞRU ve YANLIŞ'ı, İYİ ve KÖTÜ'yü belirler. Cemiyet hayâtında bu ayırım olmazsa, düzen olmaz. YAP ve YAPMA"lar şarttır!..

Musevîlik'te On Emir; Kitâb-ı Mukaddes'te, TEVRAT kısmında Mısır'dan Çıkış kitabında 20. Bölüm, 1-17. Âyetler'de ve tekrarı 5. Bölüm, 6-21. Âyetler'de yer alır:

1- Benden başka Tanrı'n olmayacak!
2- Kendine yukarıda Gökyüzü'nde, aşağıda Yeryüzü'nde, ya da yer altındaki sularda
yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın! Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın!
Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı'yım.
3- Tanrın RABB'in adını boş yere ağzına almayacaksın!
4- Şabat Günü`nü kutsal sayarak hatırla!. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın.
Ama yedinci gün Bana, Tanrın RABB'e Şabat Günü (Cumartesi) olarak adanmıştır.
O gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadın kölen, hayvanların, aranızdaki yabancılar dâhil,
hiçbir iş yapmayacaksınız!
5- Annene babana saygı göster!
6- Adam öldürmeyeceksin!
7- Zinâ etmeyeceksin!
8- Çalmayacaksın!
9- Komşuna karşı yalan yere şâhitlik etmeyeceksin!
10- Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne, eşeğine,
hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin!

Hıristiyanlar da Tevrat'ı kabul ettikleri için bu On Emir'i de kabul etmiş olurlar... Peki, Yahudiler, Avrupalılar, Amerikalılar bunlara uyuyor mu?.. Daha geçenlerde (Mayıs 2018) Kudüs'te silahsız yürüyen Filistinliler'e kurşun sıkarak 100'den fazla erkek-kadın-çocuk öldürüp 1000'den fazla erkek-kadın-çocuğu sakat bırakacak şekilde yaralamadılar mı?.. Hıristiyanlar Afrika'da, Amerika'da, Asya'da milyarlarca insanı sömürüp, milyonlarca mâsum erkek-kadın-çocuğu öldürmediler mi?.. Daha dün Viyetnam'da, Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Yemen'de öldürmediler mi?.. Şimdi bunların yargılaması olmayacak mı? Âhıret'te hesap vermiyecekler mi?.. Elbette ALLAH gökte değil, her yerde!.. Aksakallı falan değil!.. Ama ÂDİL bir ALLAH!.. Mazlumun âhını komaz, alır!..

Yeri gelmişken belirtelim: Yahudiler bu Cumartesi yasağını yanlış anlamışlardır. Yahudi paragözdür ya; kendi de, âilesi de, işçileri de, hayvanları da ona para kazandırmak için çalışır. İşte ALLAH diyor ki, "Bre gözü doymaz!.. Hiç değilse, haftada bir gün kendin de, etrafındakiler de para için çalışmayı bıraksın, ALLAH'ı ansın. İnsanlara yönelsin, hizmet etsin." Ama nerdee??? Yahudi, "yasak" diye telefonu bile kaldırmaz, kimseye de hayrı dokunmaz!

Yine yeri gelmişken, bir de Müslümanlar için YAP ve YAPMA'ları sayalım. Bakalım, biz ne kadar bunlara uyuyoruz:

1- TEK ALLAH'A ŞEKSİZ ŞÜPHESİZ İMÂN ETMEK!.. (Mülk Sûresi, 1. âyet),
O'NA SÜREKLİ ŞÜKRETMEK
(İbrahim, 7), NİMETE NANKÖRLÜK ETMEMEK (Nahl, 72)
2 -YALNIZ O'NA KULLUK ETMEK, YALNIZ O'NDAN YARDIM İSTEMEK
(Fatiha, 4-5)
3 - ALLAH'A HİÇ BİR ŞEYİ EŞ KOŞMAMAK!..
(Lokman, 13)
4 - GAYBA İNANMAK!..
(Bakara 3-5)
5- PEYGAMBERLERE İNANMAK
(Bakara 177)
6 - PEYGAMBERLERE İNEN KİTAPLARA İNANMAK
(Bakara 3-5)
7 - MELEKLERE İNANMAK
(Bakara 3-5)
8 - ÂHIRETE VE YENİDEN DİRİLECEĞİNE İNANMAK!..
(Bakara 3-5)
9 - NAMAZI DOSDOĞRU, RİYÂSIZ, GÖSTERİŞSİZ KILMAK
(Bakara 177)
10 - ZEKÂT VERMEK!..
(Bakara 3-5)
11 - İSTER YAZILI, İSTER SÖZLÜ OLSUN AHİDLERİNE SÂDIK KALMAK
(Bakara 177)
12 - TÜM SIKINTILI DURUMLARDA SABRETMEK,
(Bakara 177)

KUR'AN'da bunlar gibi 130 kadar YAP-YAPMA emri vardır.

, BAKARA SÛRESİ , 83-84. ÂYETLER; ÂLİ İMRAN SÛRESİ , 17. ÂYET VE 134-135. ÂYETLER; NİSÂ SÛRESİ, 36-39 ÂYETLER, VE 135. ÂYET ;
EN'AM SÛRESİ , 151-158. ÂYETLER ; Â'RAF SÛRESİ, 33. VE 157. ÂYETLER ; TEVBE SÛRESİ , 112. ÂYET ; RÂD SÛRESİ , 20-22. ÂYETLER ;
NAHL SÛRESİ , 90. ÂYET ; İSRÂ SÛRESİ , 22-39. ÂYETLER ; MÜMİNÛN SÛRESİ , 1-9. ÂYETLER İLE 57-61. ÂYETLER ; FURKAN SÛRESİ , 63-74. ÂYETLER ; KASAS SÛRESİ , 52-55. ÂYETLER; LOKMAN SÛRESİ , 13-19. ÂYETLER ; SECDE SÛRESİ , 15-16. ÂYETLER ; AHZAB SÛRESİ, 35-36. ÂYETLER, ŞÛRA SÛRESİ , 36-39. ÂYETLER ; AHKAF SÛRESİ , 15. ÂYET ; HUCÛRAT SÛRESİ , 10-12. ÂYETLER , 14. VE 17. ÂYETLER ; ZÂRİYAT SÛRESİ , 16-19. ÂYETLER ; MEARİC SÛRESİ , 19-35. ÂYETLER bu emirleri verir.

Bunlar içinde ve başka yerlerde "öldürmemek" (Mâide 32) , "zinâ etmemek" (Nur 2) , "hırsızlık etmemek" (Maide 32) , "adâleti gözetmek, yalan şâhitlik etmemek" (Nisâ 135) , "Yetimi örselememek" (Duha 9) , "dilenciyi azarlamamak" (Duha 10), "Kendinden pisliği uzaklaştırmak" (Müddesir 3-4), "boş kalır kalmaz, yeni bir işe koyulmak" (İnşirah 7), "başkaları hakkında kötü zandan sakınmak" (Hucûrat 12) , "nâmuslu kadınlara iftira atmamak" (Nur 23) , "dedikodu yapmamak" (Hucûrat 12), "bilmediği şeyin peşine düşmemek (Uzaylılar, Agarta gibi)" (İsrâ 36) ve benzeri iyi ahlâk kuralları... İlgilenmenizde yarar var.

Ha, siz ERMİŞ bir kişi iseniz, insanlara hoşgörü ile bakabilir, YANLIŞ'a ve KÖTÜ'ye müsâmaha gösterebilirsiniz. Siz kötü davrananı bağışlayabilirsiniz. Ama bu, DOĞRU ve YANLIŞ farkını, İYİ ve KÖTÜ farkını ortadan kaldırmaz!..

Hep söyleriz; politikacıların, tarikat liderlerinin, reklâmcıların ve Medyum bozuntuları ile Geri ve Vasat-altı Varlıklar'ın, sözde Uzaylılar'ın insanları kandırmalarının sebebi; bir sürü YALAN arasında hemen dikkat çeken bir kaç DOĞRU söylemeleridir!.. İnsanlar o doğrular yüzünden söylenenlerin hepsini DOĞRU zanneder ve tabii çok yanılırlar!.. Hitler, Oğul Bush politikacılara; Fethululah, Adnan Hoca tarikat liderlerine örnektir... Bir örnek te P'taah'tan verelim:

P'taah- "Hayâtınızda neyin eksik olduğunu bilmek istiyorsanız eğer, eksik olan sâdece Sevgiyi bilmektir.
Ve sevgiyi bilmek, kesinlikle kim olduğunuza dâir koşulsuz sevgiyi bilmektir aslında."

Hemen duralım: Doğru gibi görünen bu cümleler yanlış!.. Bir insanın hayâtındaki eksik SEVGİ olabilir, "sevgiyi bilmek" değil!.. Sevgi zâten bilinmez, hissedilir. Bu Vasat-altı Varlık "sevgiyi bilme"yi, "kim olduğunuza dâir sevgiyi bilmek" diye târif etmiş, bir de buna "koşulsuz" sıfatını eklemiş... Tabii bin zahmetle "tebliğ"i tercüme eden Semra Ekmekçi'nin çevirisi doğruysa!.. Ne demek bu?.. Bir anlamı var mı? Kısaca "koşulsuz kendini sevmek" dese, olmaz mı? Bu sevgi doğru mu, yanlış mı, o da ayrı bir tartışma konusu...

Aslında devam etmeye gerek kalmamıştır ama, biz sürdürelim:

P'taah- "Kim olduğunuzu sevmek - böyle bir şey hayâl edebiliyor musunuz?
Kendinizi sabah kalktığınızda aynaya bakıp gözlerinizin kim olduğunuza dâir sevginiz ile
heyecanla parladığını hayâl edebiliyor musunuz? Kendi güzelliğinizin önünde
saygı ile eğildiğinizi hayâl edebiliyor musunuz? Sizden yapmanız istenen budur,
çünkü kim olduğunuzu Yaratıcı Zihnin kusursuz bir uzantısı olarak kesinlikle
ve koşulsuzca sevmedikçe, asla - asla - bütün olamazsınız. Birlik içinde olamazsınız
ve kâlbinizin herşeyin ötesinde arzuladığı budur: - bütünlük, tamamlanma."

Rûhî İrtibatlar'da bir kural vardır. Her nekadar kişilerin, Varlıklar'ın davranışlarına müdâhale edilmezse de, bir noktadan sonra bir HİMÂYE vardır. Bu her insan için, her Medyum için geçerlidir. Bir Geri Varlık gelip sizi aldatsa, arada bir işâret ve imâlar olur ki, ALDATMA'yı farkedesiniz. Bir Vasat-altı Varlık gelip sözde Üstün bir "tebliğ" vermeye kalksa, araya bir kaç cümle insanı doğruya yöneltecek ifâdeler konur, Varlık buna zorlanır. O yüzdendir ki, hemen bütün İrtibatlar'da gelen Varlıklar Dünyâ'nın kurtuluşundan, İnsanlığın kurtulmasıyla ilgili görevlerden bahsederler. Onların gösterdiği yön yanlıştır ama, size "bunların arasından doğruyu sen bul" denir!.. Yine de pek farkeden olmaz!.

Burada asıl verilmek istenen "KENDİNİ BİLMEK"tir. Varlık evelemiş, gevelemiş bunu tam ifâde edememiş. Tutturmuş bir "kim olduğunuza dâir sevgi"... Yok, aynaya bakınca gözleriniz parlıyacakmış da... yok, kendinize âşık olacakmışsınız da... yok, kendinize saygıyla eğilecekmişsiniz de... Bunların hepsini yapsanız, beş paralık bir kazancınız olmaz. Önemli olan KENDİNİ BİLMEK, kim olduğunu, niye Dünyâ'ya geldiğini, ne yapması gerektiğini araştırmaktır. Bu çok önemlidir, çünkü KENDİNİ BİLEN, RABBİNİ BİLİR!.. (Hadis)

Soru- P'taah, bize aşkın özelliklerinden bahseder misin?
Aşkı değişik şekillerde somutlaştırarak, özellikle beden için?
Bedenimizin aşkına nasıl saygı gösterebiliriz ve dönüşüm bu işleme nasıl yansıyor?
P'taah- Pekâlâ, kendinizi şu onurlandırma fikrine bakmamıza izin verin.
Sâdece fiziksel olmayan değil, fiziksel bedenlerinizi de onurlandırdığınız.
Yaşam denen mûcizeyi onurlandırdığınız, ve aşkı ifâde şekillerinizi onurlandırdığınız
bir onurlandırma.

Şimdi, elbette, bunun bir kısmı cinsellikle ilgili ve insanlıklar cinsel varlıklardır,
doğumunuzdan ölümünüze kadar.
Fark etmelisiniz ki beden ve cinsellik hakkında alışılmadık fikirleri olan toplumunuzda,
size cinselliği bir kenara bırakmanız öğretildi. Sizin bir parçanız olmadığı,
ayrı bir şey olduğu öğretildi. Seks gerçekten olduğunuz kişiden ayrı bir şey.
Bu büyüdüğünüzde farklı bir şekilde ortaya çıkıyor.
Küçük bir çocukken, size cinselliğin çok kötü bir şey olduğu öğretildi.
Ve sonra büyüdünüz ve başkalarıyla konuştunuz ve seksin aslında o kadar kötü olmadığını
ve hatta eğlenceli olabileceğini de fark ettiniz. Ve kesinlikle büyüdüğünüzde
ve evlendiğinizde, bu çok iyi bir şeydir. Ve sonra 'cinsel kompleks' adı verdiğiniz
problemlere şaşırıyorsunuz.

Aslında size kimsenin söylemediği şey, kesinlikle cinselliğinizin
diğer parçalarınızdan ayrı olmadığıdır. Hayâtınızda ne gibi sorunlar
ve korkular olursa olsun, kim olduğunuz ve kendiniz için sevgisizliğiniz ile
ilgili inançlarınız ne olursa olsun, hakikaten hayâtınızın bir çok yönünde bu,
kendini göstermektedir, buna cinsel ifâdeniz de dâhil.

Sonuç olarak, olduğunuz kişiyi onurlandırmanın yollarından biri de kendiniz
ve bedeniniz hakkında taşıdığınız inançlarınıza bir bakmaktır.

Düşüncelerinizi dinliyoruz ve sizin bedenlerinizi nasıl yargıladığınız bizim için
alışılmamış bir durum. Bedenleriniz asla yeterli değil, çünkü başkalarının
güzellik fikrine uymuyorlar. Başka bir ifâdeyle, hepiniz olduğunuz mûcizeyi unuttunuz.
Fizikselliğinizin eşsiz ve sayısız ifâdesinde ne kadar mükemmel olduğunuzu unuttunuz.
Ve bu yargıda, bedenleriniz ile ilgili olumsuz yargınızda, çok şişmansınız, çok zayıfsınız,
çok yaşlısınız, çok uzunsunuz, çok kısasınız, ten renginiz yanlış, saç renginiz yanlış,
saçınız yok, çok irisiniz, ya da mükemmel özellikleriniz yok, vesâire, vesâire.

Sonuç olarak, kesinlikle olmadığınız kişi hakkında bu düşünce yapısını inşâ ettiniz.
Bu olmadığınız kişiye âit düşünce yapısı korku temelli.
"Ben yetersizim. Ben yetersizim. Ben yetersizim!.."
Bu acı ve korku, ve acı ve korku, ve acı ve korku yaratıyor
ve sizi tatminsiz ilişkilere yönlendiriyor ki bunlar da sizi daha fazla
kâlp ağrısına, kedere, acıya ve korkuya yönlendiriyor.

Bu inançlarınıza bakmanızda ve kendinize aynada baktığınızda Tanrıça/Tanrı'nın
gözlerine baktığınızı bilmenizde ısrar ediyoruz. Ve bilin ki, aynada kendinize baktığınızda,
bir mûcizeye bakıyorsunuz. Kaynağın eşsiz ve kesinlikle muhteşem ifâdesine bakıyorsunuz.
Bütün Dünyâ'da sizin gibi kimse yok! Siz olmasaydınız. bütün Dünya tamam, ya da aynı olmayacaktı,
olduğunuz gibi, şimdi, mükemmelliğinizde.

Şimdi bu uzun "açıklama"dan AŞK'ın târifini, özelliklerini çıkarabiliyor musunuz? Ben hiçbir şey çıkaramadım... Tebliğ bozuntusunun tetkikine gireceğim, ama önce AŞK üzerine bir kaç söz etmek gerek.

Batı Dünyâsı ile Doğu Dünyâsı sâdece maddî hususlarda değil; mânevî hususlarda da birbirinden ayrıdır. Yönetmen rahmetli Hâlit Refiğ, "AŞK'ı Doğu'da tanıdım, Batı'da ÖLÜM gördüm," der. Sonra ekler: "Batı'da MÂNEVİYAT kelime olarak bile yok! ... Bunu rahmetli Atatürk, bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir:

- "TÜRKİYE, DOĞU MÂNEVİYATI'yla başlayan,
BATI MADDİYÂTI'yla sona eren bir yol üzerinde bulunuyor...
BATI'ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde,
asıl mayamız olan DOĞU MÂNEVİYATI'ndan tamâmiyle soyutlanıyoruz!.."

(6 Mart 1922)

Yaa!.. "Batıcı" diye yutturulmak istenen Atatürk'ün felsefesi buydu. O, Batı Dünyâsı hakkında böyle düşünüyordu!..

Biz, neden bahsediyorduk?.. Haa, AŞK'tan!.. Türkçe'de SEVGİ ifâde eden pek çok kelime vardır: AŞK, İLÂHÎ AŞK, SEVDÂ, KARA SEVDÂ... SEVMEK fiili de yine türlü türlü ifâde edilir: ÂŞIK OLMAK, SEVDÂYA TUTULMAK, AŞKIN ELİNE DÜŞMEK, DELİ GİBİ ÂŞIK OLMAK, AŞKINDAN DELİYE DÖNMEK, MECNÛN GİBİ SEVMEK, VURULMAK, YANMAK, İKİ GÖNLÜN BİR OLMASI, SEVİŞMEK ... Ya SEVEN, SEVİLEN?.. ÂŞIK, MÂŞUK, SEVGİLİ, YAVUKLU... Batı dillerinde bu zenginliği bulamazsınız. Üstelik cinsî münâsebet doğrudan AŞK kelimesi ile dile getirilir. "Pâris AŞK şehri, Roma AŞK şehri" falan denir. Kastedilen AŞK değil; serbest ilişki, FUHUŞ'tur, Yâni insan hiç Ankara'da, Çorlu'da, Elâzığ'da ÂŞIK olamaz mı?.. Hiç AŞK'ın yeri-mekânı olur mu?.. O yüzdendir ki, bizim insanımız "İki gönül bir olunca, samanlık seyrân olur" der!..

Batı Dünyâsı'nda AŞK hikâyeleri, romanları, aşk filimleri azdır. Bir "Romeo - Juliet" vardır hatırlıyabildiğim, bir de "Love Story" filmi!.. Halbuki Doğu'da destanımsı aşk hikâyeleri çoktur. Meselâ LEYLÂ ile MECNÛN. ... Hikâyeyi çok kimse kaleme almıştır. Büyük Türk şâiri Fuzulî hikâyenin bir yerinde:

Ya Rab! Belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni,
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni!
(ALLAH'ım, beni aşk derdiyle tanıştır,
Beni bir an bile aşk derdinden uzak koma!)

der... Aşk, kavuşamıyanları için yakıp kavuran bir belâdır, Mecnûn'u çöllere düşürür. Ama yine ondan vazgeçilmez!.. Meselâ FERHAD ile ŞİRİN... Ferhad, Şirin'e kavuşmak için dağları deler... Ya da KEREM ile ASLI ... Güzelliği ile meşhur kızını görebilmek için, dişci babasına 32 dişini çektirir Kerem... Her satırı buram buram AŞK ve HASRET kokan bu halk hikâyesinde, diğerlerinde olduğu gibi, şiir hâkimdir. Bir yerinde Kerem :

Derdli Kerem ister Haktan yardımı
Mevlâm bir kuluna verme derdimi
Aslı göçtü, virân koydu yurdumu
Aslı Han'ım Kayseri'ye vardın mı?

diye sevdiğini sorar... Anadolu'da efsânevî aşk hikâyeleri dilden dile dolaşır.

SEVGİ'nin elbette ki türleri vardır. ÂŞIK olduğunuz kişiye duyduğunuz sevgi, mantık evliliği yaptığınız karınıza duyduğunuz sevgiden farklıdır. Karınıza duyduğunuz sevgi; annenize, babanıza, çocuğunuza, arkadaşınıza duyduğunuz sevgiden farklıdır. Hiç biri bir diğerine benzemez. Kedinize, köpeğinize, çiçeklere, tabiata duyduğunuz sevgi de değişiktir. Hele İLÂHÎ AŞK, o mertebeye ulaşmış kişinin ALLAH'a duyduğu sevginin târifi mümkün değildir. Yunus Emre şöyle der:

Canlar Cânı'nı buldum,
Bu cânım yağma olsun!
Assın ziyândan geçtim,
Dükkânım yağma olsun!

Ben benliğimden geçtim,
Gözüm hicâbın açtım
Dost vaslına eriştim,
Gümânım yağma olsun!

İkilikten usandım,
Birlik Hanı'na kandım
Derd-i şarabın içtim,
Dermânım yağma olsun!

Varlık çün sefer kıldı,
Dost andan bize geldi.
Vîrân gönül hurd oldu,
Cihânım yağma olsun!

Geçtim bitmez sağınçtan,
Usandım yaz ü kıştan.
Bostanlar Başı'n buldum,
Bostanım yağma olsun!

Yunus ne hoş demişsin,
Bâl ü şeker yemişsin.
Ballar Balı'nı buldum,
Kovanım yağma olsun!

ZİYÂN : zarar etme
HİCÂB: perde
VASL-VUSÛL: sevgiliye kavuşma
GÜMÂN: istek, heves, inanç
VİRÂN: yıkık, harâb
HURD OLMAK: ufalmak, küçülmek
SAĞINÇ: emel, amaç, istek

Batı Dünyâsı'nda sevgililer bile "make love - sevişmek" tâbirini pek kullanmaz, afedersiniz, "fuck" der!.. İşte biz de Celse Tetkiki'ne, tahliline bu noktadan gireceğiz.

Soru zâten çarpık!.. Cevapta "AŞK'ı değişik şekillerde somutlaştırın" denmiş!.. AŞK somutlaşmaz ki!.. Somutlaşmak, "maddîleşmek" demektir. AŞK, hiç maddî olur mu?.. Maddî olursa, o "çiftleşmek" olur ki, onu hayvanlarda yapar!.. Üstelik çoğu hayvan ÂŞIK olarak yapar!..

Vasat-altı Varlık bu soruya "kendinizi şu onurlandırma fikrine bakmamıza izin verin. Sâdece fiziksel olmayan değil, fiziksel bedenlerinizi de onurlandırdığınız" diye cevap vermiş... Ne demek bu ALLAH Aşkı'na??? "Kendini onurlandırmak" ... "kendini fiziksel onurlandırmak"... "Kendini fiziksel olmayan, yâni Ruhsal onurlandırmak"... Bitmedi, arkası geliyor, "Yaşam denen mûcizeyi onurlandırmak" ... "AŞK'ı ifâde şekillerini onurlandırmak"... Birşey anladınız mı bu tamlamalardan??? Bir de "onurlandırmayı onurlandırma" diye bir tamlama var... Bunlar herhangi bir açıklama getiriyor mu?..

"AŞK'ın bir kısmı cinsellikle ilgili" imiş... ALLAH için ilk doğru ifâde... Ama arkasından "insanlıklar cinsel varlıklardır" ifâdesi geliyor... Ne demek "insanlıklar", bozuk tercüme değil ise?.. Sonra "seks gerçekten olduğunuz kişiden ayrı bir şey" ne demek?.. Benim cinsî hayâtım, benden ayrı mı?.. Ha, "Ruhta seks yoktur" demek istiyorsa, o başka!.. Peki, bedende, Dünyâ hayâtında niye seks var, onu açıklamamış!..

Biz açıklıyalım: İki sebepten... Birincisi, karşı cinse ilgi ve sevgi duyup neslin devâmını sağlayacak ilişkiye girmek... İkincisi, o sevgiyi AŞK'a dönüştürüp, AŞK'ı yaşayarak sevgiyi büyütmek, büyütmek, sonunda herşeye karşı sevgi duymak, en sonunda İLÂHÎ AŞK'a ulaşmak!.. Yunus gibi, Mevlâna gibi, pek çok HAK AŞIĞI gibi...

Varlığın BEDEN'le alâkalı söylediklerini iyimser bir yaklaşımla kabûl edebiliriz... İnsanlar ya kendi bedenlerine aşırı hayran, güzelliğinin veya yakışıklılığının esîri olmuş durumda... Ya da elindeki nimeti bilmeyip kendine küsmekte... Herşey gibi gençlik de, güzellik de, güç-kuvvet de gelir geçer... Bir zamanlar (1963) İngiltere'de Savaş Bakanı John Profumo'yı tavlayıp edindiği bilgileri Rus ajanlarına aktaran güzel model Christine Keeler,

dönemin Muhafazakâr Parti hükûmetini sarsmış, Profumo istifa etmiş, 1964'te yapılan genel seçimde İşçi Partisi iktidara gelmişti. Ama 2017 yılında vefâtından kısa bir süre önce şöyle

idi... Bu gerçeği çok iyi bilen halkımız

Zenginliğine güvenme
Bir kıvılcım yeter,
Güzelliğinle övünme
Bir sivilce yeter

der... Zenginliğimizle, güzelliğimizle, gücümüzle gururlanmıyacak, kasılmıyacağız ama, kıymetini bileceğiz. Sâdece onlar değil; yapabildiğimiz herşey ALLAH'ın büyük bir lûtfudur. Görebilmek, işitebilmek, konuşabilmek, yürüyebilmek, çalışabilmek, sevişebilmek, çoluk-çocuk sâhibi olabilmek, istediğimizi yiyebilmek, helâya gidebilmek, uyuyabilmek ne büyük bir bahtiyarlıktır! Hiç bunlar için şükretmeyiz. Elimizde olanlarla bile çok şey yapabileceğimize inanmayız. Değerlerini ancak kaybettiğimiz zaman anlıyabiliriz... Çoğu zaman çevremizde yaşlıları, sakatları, hastaları, çirkinleri, fakirleri, sıkıntıda olanları, ölenleri görürüz de; hiç bizim başımıza gelmiyecekmiş gibi davranırız... Ama mutlaka biri gelir... Sonra biri daha... biri daha... Sonra bir gün ölüveririz... Onun dahi kolay olması bir lûtuftur, ALLAH herkese nasip etmez!.. Saçların dökülmesi, dişlerin çürümesi birer ikazdır. Yanından geçtiğimiz hastâneler, kabirler birer hatırlatmadır, ama uyanmayız... Bedenimizi, aklımızı, irâdemizi, imkânlarımızı, paramızı kendimiz için olduğu kadar başkalarının iyiliğine de kullanmayı düşünmeyiz bile!.. Onların bize emânet olduğu, bir gün mutlak elimizden uçup gideceği aklımızın ucundan bile geçmez!.. Heyhat!.. ÖLÜM gelip çattı mı, herşey biter, toprağa dönüşür o muazzam beden!..

Bizce Varlığın anlatması gerekenler bu idi... Yetersiz kalmış!.. Üstelik kadınları Tanrıça, erkekleri Tanrı ilân etmiş!.. "Siz olmasaydınız. bütün Dünya tamam olmayacaktı" demiş!.. Merak etmesin, Dünya, biz doğmadan önce de, biz öldükten sonra da TAM ve EKSİKSİZ idi!.. Sultan Süleyman da, Peygamber Süleyman da öldükten sonra da TAM idi. Bu Dünya onlara dahi kalmadı!

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 11
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON - 1
    - REİNKARNASYON - 2
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - SİRİUS MİSYONU ZIRVALARI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM VE RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - ZIRVA RA-KA TEBLİĞLERİ
    - SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT - 2
    - KASYOPYA CELSELERİ'NDE ATMASYON, KITIRASYONLAR
    - RA "TEBLİĞ"LERİ
    - HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
    - VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
    - HATHOR'UN GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR
    - ÜSTAT KUTHUMİ'DEN SAHTE İNCİLER
    - MEKTUPLAR