BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

RÜYÂLAR - 2

Efendim, rüyâların öyle yabana atılacak şeyler olmadığını KUR'AN-I KERİM'den anlıyoruz. Orada bir kaç rüyâ misâli var ki, ibretle incelenmesi gerekir... Ancak hemen belirtelim, bu kısmı başka bir internet sayfasından izinle aldık.

Önce İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM'ın rüyâsı ile başlıyalım... Kendisi, karısı SÂRÂ'dan çocuğu olmadığı için:

- "Ey rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir çocuk bağışla, (diye yalvardı)."
(Saffat Sûresi, 101. Âyet)

Ve o çocuğu ALLAH'a adayacağını söyledi. Bu arada karısı SÂRÂ, ona câriyesi Mısırlı HÂCER'i hediye etti.

- "Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik (melekler vâsıtasıyla)." (Saffat Sûresi, 102. Âyet)

HÂCER, İSMÂİL ALEYHİSSELÂM'ı doğurdu.

İSMÂİL 7 yaşına gelince, İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM'a rüyâsında adağı hatırlatıldı. Rivâyete göre aynı rüyâyı üç gece üst üste görmüştü.

- "Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince,
(İbrâhim ona,) 'Yavrum ben uykumda seni boğazladığımı gördüm.
Düşün bakalım, ne dersin?' (dedi.)"
"O da, 'Babacığım, emrolunduğun şeyi yap.
İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın,' (cevâbını verdi.)"
- "Böylece ikisi teslimi olup, İbrâhim onu şakağı üzerine yatırınca,
ona şöyle seslendik: 'Ey İbrâhim! Gördüğün rüyânın hükmünü yerine getirdin.
Şüphesiz Biz iyi iş yapanları böyle mükâfatlandırırız.' (dedik.)"
- "Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.
Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık (koç) verdik.
Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
Selâm olsun İbrâhim'e !"
(Saffat Sûresi, 103-110. Âyetler)

Buradan anlıyoruz ki, o rüyâ gerçek, ruhî, mânevî değeri olan bir rüya idi. Bizim 3. Grup dediğimiz rüyâlardan idi.

Bu kıssa TEVRAT'ta, Tekvin Bölümü'nde 22. Bâb'da yer alır. (2-14) Ancak orada bir rüyâdan bahsedilmez.
Eski Ahit'te İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM, o kısım tahrif edilmiş olduğu için, vahiyle "biricik oğlu İSHAK"ı alıp kurban etmeye götürür. Halbuki İBRÂHİM'in İSMÂİL'in yanısıra Kantura (Ketura) adlı hatundan olmuş başka çocukları da vardır, adları Tevrat'ta geçer, (Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yişbak, Şuah) ama adamdan sayılmazlar. (Tekvin, 25. Bâb) Karşılaştırıldığında Kur'an âyetlerinin, Tevrat'ın tahrif edilmiş kısımlarını düzelttiği görülür.

TEVRAT'ta da rüyâ vardır. İBRÂHİML ALEYHİSSELÂM karısı SÂRÂ ile birlikte Kadeş'le Sur arasında dolaşır, Gerar'da oturur. Gerar Kralı Abimelek'e, korkudan, karısı Sârâ'yı "kızkardeşim" diye tanıtır. Abilemek te beğendiği Sârâ'yı sarayına alır.

- "Fakat ALLAH Abimelek'e gece rüyâsında gelip, ona dedi.
'Aldığın kadın sebebiyle sen bir ölüsün! Çünkü o bir adamın karısıdır.'
Abimelek ise ona yaklaşmamıştı, ve dedi:
'Yârab, sâlih bir milleti de öldürecek misin?
Kendisi bana >Bu kardeşimdir< demedi mi?
Ve kadın, >O kardeşimdir< dedi, (tasdik etti.)
Yüreğimin kemâlinde ve ellerimin suçsuzluğu ile bunu yaptım.'
Ve ALLAH rüyâda dedi: 'Ben de yüreğinin kemâlinde bunu yaptığını biliyorum.
Ben de seni Bana karşı günah işlemekten alıkoydum.
Bunun için seni ona dokunmağa bırakmadım.
Ve şimdi adamın karısını geri ver! Çünkü o peygamberdir.
Ve senin için dua eder, ve yaşarsın.
Fakat eğer geri vermezsen, bil ki,
sen ve sana âit olanların hepsi, mutlaka öleceksiniz!' (dedi)."
(Tevrat, Tekvin, 22. Bâb 1-8)

YUSUF ALEYHİSSELÂM'a 111 âyetli koca bir sûre ayrılmıştır, KUR'AN-I KERİM'de... Rüyâları son derece önemlidir. şöyle ki:

- "Hani bir vakitler Yusuf, babasına:
'Babacığım, ben rüyâda onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm,' demişti."
(Babası) 'Yavrucuğum!' dedi, 'rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar.
Çünkü Şeytan insanın açıkça düşmanıdır,' (dedi.)"
(Yusuf Sûresi, 3-4. Âyetler)

Pek çok kişinin dikkatinden kaçan husus, YÂKUB ALEYHİSSELÂM'ın burada rüyâyı tâbir etmesi, ama, büyük ihtimâl, yorumunu YUSUF'a söylememesi, onu îkaz etmekle yetinmesidir.

Gerçekten de Yusuf'un 10 kardeşi, daha doğrusu ağabeyl, kendisini kıskandığı için ona tuzak kurarlar, alıp götürürler, bir kuyuya atarlar. Sonra çıkarıp çok genç bir delikanlı olan Yusuf'u köle olarak bir kervancıya satarlar.

Burada şunu belirtmek gerekir ki, Yusuf ile kardeşi Bünyamin ayrı bir anneden dünyâya geldiği için, ağabeyleri tarafından "üvey kardeş" muamelesi görüyorlardı. Kıssa nakledilirken, hep "11 kardeş tuzak kurdu" şeklinde geçer. Halbuki Bünyamin o sırada çok küçüktür, ağabeylerinin peşine takılmaktan başka bir şey yapmamıştır. Zâten ilerde Yusuf Aleyhisselâm ona farklı davranacaktır.

Yusuf Mısır'a götürülür, orada Firavun'a yakın bir mevkide olan bir zâta satılır. Çok güzel bir insan olduğu için bu kişinin karısı Züleyha, Yusuf'dan kâm almak ister. Ama Yusuf buna imkân tanımaz. İftirâya uğrar ve zindana atılır.

- "Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi.
Birisi dedi ki: 'Rüyâda kendimi şarap sıkarken gördüm'.
Öteki de 'Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm.
Bize bunun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.' (dedi.)"

(Yusuf Sûresi, 36. Âyet)

Zindan arkadaşlarını dinledikten sonra:

- "Yusuf dedi ki: 'Sizi gıda olmak üzere gelecek yemeklerin ne olduğunu,
size gelmeden önce bilebilirim.
Bu Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir.
Ben ALLAH'a imân etmeyip, Âhıret'i tanımayan bir milleti terkeyledim.
Ben babalarım İbrâhim, İshak ve Yâkub'un dinine tâbi oldum.
ALLAH'a bir şeyi şerik koşmak elimizden gelmez.
Bu tevhit bize ve insanlara ALLAH'ın bir inâyetidir.
Fakat bir çok insanlar şükretmezler (böyle bir imâna nâil olduları için)' (dedi.)

- 'Ey zindan arkadaşlarım!
Dağınık rabler mi hayırlıdır, yoksa yegâne olan, kahhar olan ALLAH mı?
ALLAH'ı bırakarak sizlerin, babalarınızın takmış olduğu bâzı adlara tapıyorsunuz ki,
ALLAH onlar hakkında hiçbir burhan indirmemiştir.
Hüküm ancak ALLAH'ındır. O ancak kendisine tapmanızı emretmiştir.
İşte dosdoğru din budur!.. Fakat birçok insan bunu bilmez,' (dedi)"
(Yusuf Sûresi, 37-39. Âyetler)

Onlara böylece nasihat ve vaaz ettikten sonra,

- "Ey zindan arkadaşlarım!
Biriniz efendisine yine şarap içirecek.
Diğeri ise asılacak da, kuşlar onun başından yiyecek.
İşte sorduğunuz şey böyle olup bitmiştir."
(Yusuf Sûresi, 40. Âyet)

Burada YUSUF ALEYHİSSELÂM'ın sâdece rüyâ tâbir etme kudretine sâhip olmadığını, geleceği görüp bilme kaabiliyeti de olduğunu anlıyoruz. Ayrıca zindanda yalnız rüyâ tâbir etmekle yetinmiyor, arkadaşlarını imâna getirmek için tebliğ vazifesini de ifâ ediyor.

Gerçekten de sâki kurtulur, fırıncı idam edilir.

Aradan uzun bir süre geçer.

- "Bir gün Melik dedi ki: 'Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini
ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum.
Ey ileri gelenler!
Siz rüya tabir edebiliyorsanız benim bu rüyamın tabirini bana bildirin.,' (dedi)."
- " Dediler ki, 'Rüya dediğin şey karmakarışık hayâllerdir.
Biz ise böyle karışık hayâllerin yorumunu bilemeyiz,' ( dediler)."
- "(Zindandaki) O ikiden kurtulmuş olanı, nice zamandan sonra hatırladı da dedi ki:
'Ben size o rüyânın tâbirini haber veririm, hemen beni gönderin.'
(Zindana gidip) 'Ey Yusuf, ey doğru sözlü! Bize şunu hallet:
Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak.
Umarım ki, o insanlara doğru cevap ile dönerim, onlar da (senin kadrini) bilirler," dedi."
- (Yusuf) Dedi ki: '"Yedi sene eskisi gibi ekeceksiniz.
Biçtiklerinizi başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka.
Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek.
Önceki biriktirdiklerinizin biraz saklayacağınızdan başkasını yiyip bitirecek.
Sonra da onun arkasından yağışlı bir sene gelecek ki,
halk onda sıkıntıdan kurtulacak, (üzüm, zeytin gibi mahsülleri) sıkıp faydalanacak.'
- Melik (tâbiri) öğrenmekle, 'Onu bana getirin,' dedi."
(Yusuf Sûresi, 44-50. Âyetler)

Yusuf Aleyhisselâm böylece zindandan çıkar, iftirâya uğradığı anlaşılır, itibârli biri olur.

Kıtlık yılları sırasında, yâni 7-8 yıl sonra kardeşleri hububat almak üzere Mısır'a gelirler. Yusuf onları tanır ama kendisini ilk başta tanıtmaz.
Sonraki bir seferde tanıtır. Bütün âilenin Mısır'a gelmesini sağlar.

- "Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu
ve hepsi birden Yusuf için secdeye kapanırlar.
Bunun üzerine Yusuf dedi ki: 'İşte bu durum, o rüyamın çıkmasıdır.
Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı.
Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla
ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu.
Doğrusu Rabbim dilediğine lûtfunu ihsan eder.
Şüphesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir,' (dedi).
Münacaat tariki ile, 'Yârab! Bana Mısır'ın mülkünü verdin.
Rüyâ tâbirini de öğrettin.
Ey gökleri ve yerl yaratan!
Dünyâ'da ve Âhıret'te benim işlerimi gören Sensin!
Müslüman olarak benim Ruhumu al! Beni sâlihlere ilhak et!" (dedi)."
(Yusuf Sûresi, 100-101. Âyetler)

Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin ağzından böyle münacaata, niyazlara, dualara rastlarız. Aslında ALLAH bizim de öyle dua etmemizi ister. Fâtiha Sûresi'nde duayı bizim ağzımıza O koyar. "Bizi doğru yola sevket! Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna! Sapmış, sapıtmışların yoluna değil!" dedirtir... Bu âyetleri de o anlayışla okumak gerekir.

Yusuf Aleyhisselâm'ın rüyâları Tevrat'ta da geçer. Hattâ 11 yıldız rüyâsından önce bir başka rüyâ daha nakledilir. Karşılaştırıldığında Kur'an âyetlerinin Tevrat'ın tahrif edilmiş kısımlarını düzelttiği görülecektir.

"İsrail (Hz. Yâkub) Yusuf'u öbür oğullarının hepsinden çok severdi. Çünkü Yusuf onun yaşlılığında doğmuştu.
Yusuf'a uzun, renkli bir giysi yaptırmıştı.
Yusuf'un kardeşleri babalarının onu kendilerinden çok sevdiğini görünce, ondan nefret ettiler.
Yusuf'a tatlı söz söylemez oldular.
Yusuf bir düş gördü. Bunu kardeşlerine anlatınca, ondan daha çok nefret ettiler.
Yusuf, "Lütfen gördüğüm düşü dinleyin!" dedi,
"Tarlada demet bağlıyorduk. Ansızın benim demetim kalkıp dikildi. Sizinkilerse, çevresine toplanıp önünde eğildiler."
Kardeşleri, "Başımıza kral mı olacaksın? Bizi sen mi yöneteceksin?" dediler.
Düşlerinden, söylediklerinden ötürü ondan büsbütün nefret ettiler.
Yusuf bir düş daha görüp kardeşlerine anlattı. "Dinleyin, bir düş daha gördüm" dedi,
"Güneş, ay ve on bir yıldız önümde eğildiler."
Yusuf babasıyla kardeşlerine bu düşü anlatınca, babası onu azarladı: "Ne biçim düş bu?" dedi,
"Ben, annen, kardeşlerin gelip önünde yere mi eğileceğiz yani?"
Kardeşleri Yusuf'u kıskanıyordu, ama bu olay babasının aklına takıldı.
Bir gün Yusuf'un kardeşleri babalarının sürüsünü gütmek için Şekem'e gittiler.
İsrail, Yusuf'a, "Kardeşlerin Şekem'de sürü güdüyorlar" dedi, "Gel, seni de onların yanına göndereyim."
Yusuf, "Hazırım" diye yanıtladı.
Babası, "Git kardeşlerine ve sürüye bak," dedi, "Her şey yolunda mı, değil mi, bana haber getir."
Böylece onu Hevron Vadisi'nden gönderdi. Yusuf Şekem'e vardı.
(Tekvin, 37. Bâb)

Halbuki Kur'an Yâkub Aleyhisselâm'ın Yusuf'u göndermek istemediğini çok kesin olarak anlatır:

- "Dediler ki: 'Ey babamız! Sen bize Yusuf için neden güvenmiyorsun?
Halbuki biz onun iyiliğini istiyoruz.Yarın onu bizimle beraber gönder de
gezsin, oynasın. Kesinlikle biz onu koruruz.'
Babaları dedi ki: 'Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de,
sizin haberiniz bile olmaz,' (dedi.)"
(Yusuf Sûresi, 11-13. Âyetler)

Her neyse... Yusuf'u götürüp kuyuya atarlar, sonra çıkarıp köle olarak satarlar. Mısır'da Firavun'un muhafız askerlerinin komutanı Polifar'a satılır. Polifar'ın karısı Yusuf'a iftira edince zindana atılır. Bir süre sonra Firavun'un başsâkisi ile başekmekçisi de zindana tıkılır.

Muhafız birliği komutanı Yusuf'u onların hizmetine atadı. Bir süre zindanda kaldılar.
Firavun'un sâkisiyle fırıncısı tutsak oldukları zindanda aynı gece birer rüyâ gördüler. Rüyâlarıi farklı mânâlar taşıyordu.
Sabah Yusuf yanlarına gittiğinde, onları tedirgin gördü.
Efendisinin evinde, kendisiyle birlikte zindanda kalan Firavun'un görevlilerine, "Niçin suratınız asık bugün?" diye sordu.
"Rüyâ gördük ama yorumlayacak kimse yok" dediler. Yusuf, "Yorum Tanrı'ya has değil mi?" dedi,
"Lütfen rüyânızı bana anlatın."
Başsâki rüyâsını Yusuf'a anlattı: "Rüyâmda önümde bir asma gördüm.
Üç çubuğu vardı. Tomurcuklar açar açmaz çiçeklendi, salkım salkım üzüm verdi.
Firavun'un kâsesi elimdeydi. Üzümleri alıp Firavun'un kâsesine sıktım. Sonra kâseyi ona verdim."
Yusuf, "Bu şu anlama gelir" dedi, "Üç çubuk üç gün demektir.
Üç gün içinde Firavun seni zindandan çıkaracak, yine eski görevine döneceksin.
Geçmişte olduğu gibi yine ona sâkilik yapacaksın.
Ama her şey yolunda giderse, lütfen beni hatırla. Bir iyilik yap, Firavun'a benden söz et. Çıkar beni bu zindandan.
Çünkü ben İbrânî ülkesinden zorla kaçırıldım. Burada da zindana atılacak bir şey yapmadım."
Fırıncıbaşı bu iyi yorumu duyunca, Yusuf'a, "Ben de bir rüya gördüm," dedi, "Başımın üstünde üç sepet beyaz ekmek vardı.
En üstteki sepette Firavun için pişirilmiş çeşitli pastalar vardı. Kuşlar başımın üstündeki sepetten pastaları yiyorlardı."
Yusuf, "Bu şu anlama gelir," dedi, "Üç sepet üç gün demektir.
Üç gün içinde Firavun seni zindandan çıkarıp ağaca asacak. Kuşlar etini yiyecekler."
Üç gün sonra, Firavun doğum gününde bütün görevlilerine bir şölen verdi.
Görevlilerinin önünde başsâkisiyle fırıncıbaşını zindandan çıkardı.
Yusuf'un yaptığı yoruma uygun olarak başsâkisini eski görevine atadı. Başsâki Firavun'a şarap sunmaya başladı.
Ama Firavun fırıncıbaşını astırdı.
Gelgelelim, başsâki Yusuf'u anımsamadı, unuttu gitti.
(Tekvin, 40. Bâb)

Sonra ne oldu?.. Tevrat'tan devam edelim:

Tam iki yıl sonra Firavun bir rüyâ gördü: Nil Irmağı'nın kıyısında duruyordu.
Irmaktan güzel ve semiz yedi inek çıktı. Sazlar arasında otlamaya başladılar.
Sonra yedi çirkin ve cılız inek çıktı. Irmağın kıyısında öbür ineklerin yanında durdular.
Çirkin ve cılız inekler güzel ve semiz yedi ineği yiyince, Firavun uyandı.
Yine uykuya daldı, bu kez başka bir rüyâ gördü: Bir sapta yedi güzel ve dolgun başak bitti.
Sonra, cılız ve doğu rüzgârıyla kavrulmuş yedi başak daha bitti.
Cılız başaklar, yedi güzel ve dolgun başağı yuttular. Firavun uyandı, rüyâ gördüğünü anladı.
Sabah uyandığında kaygılıydı. Bütün Mısırlı büyücüleri, bilgeleri çağırttı.
Onlara gördüğü rüyâları anlattı. Ama hiçbiri Firavun'un rüyâlarını yorumlayamadı.
Bu arada başsâki Firavun'a, "Bugün suçumu itiraf etmeliyim," dedi,
"Kullarına -bana ve fırıncıbaşına- öfkelenince bizi zindana, muhâfız birliği komutanının evine kapattın.
Bir gece ikimiz de rüyâ gördük. Rüyalarımız farklı mânâlar taşıyordu.
Orada bizimle birlikte muhafız birliği komutanının kölesi İbrânî bir genç vardı. Gördüğümüz rüyâları ona anlattık.
Bize bir bir yorumladı.
Her şey onun yorumladığı gibi çıktı. Ben görevime döndüm, fırıncıbaşıysa asıldı."
Firavun Yusuf'u çağırttı. Hemen onu zindandan çıkardılar.
Yusuf tıraş olup giysilerini değiştirdikten sonra Firavun'un huzûruna çıktı.
Firavun Yusuf'a, "Bir rüyâ gördüm," dedi, "Ama kimse yorumlayamadı.
Duyduğun her rüyâyı yorumlayabildiğini işittim."
Yusuf, "Ben yorumlayamam," dedi, "Firavun'a en uygun yorumu Tanrı yapacaktır."
Firavun Yusuf'a anlatmaya başladı: "Rüyâmda bir ırmak kıyısında duruyordum.
Irmaktan semiz ve güzel yedi inek çıktı. Sazlar arasında otlamaya başladılar.
Sonra arık, çirkin, cılız yedi inek daha çıktı. Mısır'da onlar kadar çirkin inek görmedim.
Cılız ve çirkin inekler ilk çıkan yedi semiz ineği yedi.
Ancak kötü görünüşleri değişmedi. Sanki bir şey yememiş gibi görünüyorlardı. Sonra uyandım."
"Bir de rüyâmda bir sapta dolgun ve güzel yedi başak bittiğini gördüm.
Sonra solgun, cılız, doğu rüzgârının kavurduğu yedi başak daha bitti.
Cılız başaklar yedi güzel başağı yuttular. Büyücülere bunu anlattım. Ama hiçbiri yorumlayamadı."
Yusuf, "Efendim, iki rüyâ da aynı anlamı taşıyor," dedi, "Tanrı ne yapacağını sana bildirmiş.
Yedi güzel inek yedi yıl demektir. Yedi güzel başak da yedi yıldır. Aynı anlama geliyor.
Daha sonra çıkan yedi cılız, çirkin inek ve doğu rüzgârının kavurduğu yedi solgun başaksa,
yedi yıl kıtlık olacağı anlamına gelir.
Söylediğim gibi, Tanrı ne yapacağını sana göstermiş.
Mısır'da yedi yıl bolluk olacak.
Sonra yedi yıl öyle bir kıtlık olacak ki, bolluk yılları hiç anımsanmayacak. Çünkü kıtlık ülkeyi kasıp kavuracak.
Ardından gelen kıtlık bolluğu unutturacak, çünkü çok şiddetli olacak.
Bu konuda iki kez rüyâ görmenin anlamı, Tanrı'nın kesin kararını verdiğini
ve en kısa zamanda uygulayacağını gösteriyor.
"Şimdi Firavun'un akıllı, bilgili bir adam bulup onu Mısır'ın başına getirmesi gerekir.
Ülke çapında adamlar görevlendirmeli, bunlar yedi bolluk yılı boyunca ürünlerin beşte birini toplamalı.
Gelecek verimli yılların bütün yiyeceğini toplasınlar, Firavun'un yönetimi altında kentlerde depolayıp korusunlar.
Bu yiyecek, gelecek yedi kıtlık yılı boyunca Mısır'da ihtiyat olarak kullanılacak, ülke kıtlıktan kırılmayacak."
Bu öneri Firavun'la görevlilerine iyi göründü.
Firavun görevlilerine, "Bu adam gibi Tanrı Ruhu'na sâhip birini bulabilir miyiz?" diye sordu.
Sonra Yusuf'a, "Mâdem Tanrı bütün bunları sana açıkladı, senden daha akıllısı, bilgilisi yoktur," dedi,
"Sarayımın yönetimini sana vereceğim. Bütün halkım buyruklarına uyacak. Tahttan başka senden üstünlüğüm olmayacak.
Seni bütün Mısır'a yönetici atıyorum."
Sonra mührünü parmağından çıkarıp Yusuf'un parmağına taktı. Ona ince ketenden giysi giydirdi. Boynuna altın zincir taktı.
Onu kendi yardımcısının arabasına bindirdi. Yusuf'un önünde, "Yol açın!" diye bağırdılar.
Böylece Firavun ona bütün Mısır'ın yönetimini verdi.
Firavun Yusuf'a, "Firavun benim" dedi, "Ama Mısır'da senden izinsiz kimse elini ayağını oynatmayacak."
Yusuf'un adını Safenat-Paneah koydu. On Kenti'nin kâhini Potifera'nın kızı Asenat'ı da ona karı olarak verdi.
Yusuf ülkeyi boydan boya dolaştı.
Yusuf Firavun'un hizmetine girdiğinde otuz yaşındaydı. Firavun'un huzurundan ayrıldıktan sonra bütün Mısır'ı dolaştı.
Yedi bolluk yılı boyunca toprak çok ürün verdi.
Yusuf Mısır'da yedi yıl içinde yetişen bütün ürünleri toplayıp kentlerde depoladı.
Her kente o kentin çevresindeki tarlalarda yetişen ürünleri koydu.
Denizin kumu kadar çok buğday depoladı; öyle ki, ölçmekten vazgeçti.
Çünkü buğday ölçülemeyecek kadar çoktu.
Kıtlık yılları başlamadan, On Kenti'nin kâhini Potifera'nın kızı Asenat Yusuf'a iki erkek çocuk doğurdu.
Yusuf ilk oğlunun adını Manaşşe koydu. "Tanrı bana bütün acılarımı ve babamın ailesini unutturdu." dedi.
"Tanrı sıkıntı çektiğim ülkede beni verimli kıldı," diyerek ikinci oğlunun adını Efrayim koydu.
Mısır'da yedi bolluk yılı sona erdi.
Yusuf'un söylemiş olduğu gibi yedi kıtlık yılı başgösterdi. Bütün ülkelerde kıtlık vardı, ama Mısır'ın her yanında yiyecek bulunuyordu.
Mısırlılar aç kalınca, yiyecek için Firavun'a yakardılar. Firavun, "Yusuf'a gidin," dedi,
"O size ne derse öyle yapın."
Kıtlık bütün ülkeyi sarınca, Yusuf depoları açıp Mısırlılar'a buğday satmaya başladı.
Çünkü kıtlık Mısır'ı boydan boya kavuruyordu.
Bütün ülkelerden insanlar da buğday satın almak için Mısır'a, Yusuf'a geliyordu.
Çünkü kıtlık bütün Dünyâ'yı sarmıştı ve şiddetliydi.
(Tekvin, 41. Bâb)

Hani, "ALLAH'a, Melekler'e, Peygamberler'e ve Kitaplar'a inanırız" ya; çoğu kimse niye inandığımızın üzerinde durmaz!
İşte bu yüzden inanırız. Kitaplar birbirini tamamlar. Yusuf'un, Zindandakiler'in ve Firavun'un rüyâları ve cereyan eden hâdiseler Tevrat'ta daha teferruatlı olarak anlatılmaktadır. Kur'an ile çelişmediği sürece onlara inanmak ve yazılmışları âyet saymak gerekir.

Bu kıtlık sırasında Yâkub'un oğulları da buğday almaya gelirler. Yusuf onları tanır. Sonraki gelişlerinde kendisini tanıtır ve âilesini Mısır'a getirtir. Bu kısım da Tevrat'ta daha teferruatlı anlatılmaktadır. Ancak "Yusuf'un önünde secde etme" ve "Yusuf'un onlara rüyâsını hatırlatma" kısmı geçmez. (Tekvin 42-50. Bâblar)
Biz sâdece rüyâ ile ilgilendiğimiz için o kısımları yazımıza almadık.

Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) da böyle ulvî rüyâlar görmüştür.

- "Vaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: 'Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır.'
(İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı
ve Kur'ân'da lânet edilen ağacı da yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır.
Biz onları, korkutuyoruz,
fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor."

(İsrâ Sûresi, 80. Âyet)

Peygamberimiz bir rüyâ daha görmüş ama ne gördüğü belirtilmiyor.

- "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin.
Şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız."

(Saffat Sûresi, 37. Âyet)

Yine Peygamberimiz bir rüyâ görmüş ama ne gördüğü belirtilmiyor.

- "Andolsun ki ALLAH, elçisinin rüyâsını doğru çıkardı.
ALLAH dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş
ve saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz.
ALLAH sizin bilmediğinzi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi."

(Fetih Sûresi, 27. Âyet)

Peygamberimiz bir rüyâ daha görmüş ama ne gördüğü belirtilmiyor. Ancak Mekke'nin fethi ile alâkalı olduğunu anlıyoruz.

İşte böyle... Rüyâların önemli olduğunu, bir kısmının mânevî değer taşıdığını, derin mânâlar ifade ettiğini din kitaplarından da öğrendik, İyi oldu. Merak ettiğimiz husus, Freud acaba bu rüyâları nasıl yorumlardı?..

Şimdi artık uzun yıllar boyunca topladığımız enteresan rüyâları nakletmeye devam edebiliriz.

- Kırkbirinci Rüya:

Nakleden : Fevzi
Kaydedildiği Tarih : 17.11.1985

Bu rüyâyı dün gece gördüm. Bir arkadaşımla ilgili ve beni korkuttu. Rüyâmda arkadaşımla berâberim. Birlikte koşuyor, yarışıyoruz. Yarıştan sonra, ikimiz de yorgun, bir ırmak kıyısına gidiyoruz. Eğilip kana kana su içiyoruz. Her taraf yemyeşil... Kocaman kocaman ağaçlar var. Oradan ayrılıyoruz. Birden arkadaşım yere düşüyor ve ölüyor!.. Korku içinde uyandım.

Rüyâyı anlattıktan sonra, bu arkadaşı tâkip etmemişiz ki, neticeyi öğrenelim... Arkadaşına gerçekten bir şey olmuş mu, olmamış mı, bilemiyoruz. Böyle güzel başlayan bir rüyâ, niye böyle kötü bitsin?..

- Kırkikinci Rüya:

Nakleden : Mustafa
Kaydedildiği Tarih : 17.11.1985

Bu rüyâyı iki yıl önce gördüm. Kızımla ben arabayla alış-veriş için şehir merkezine iniyoruz. Cadde çok kalabalık o yüzden elele tutuşarak yürüyoruz. Birden kızım hoşlandığı bir oğlanı görüyor ve bir dükkânın önünde duruyor. Ben de yandaki mağazadaki takım elbiselere bakmaya başlıyorum. Bir-iki dakika sonra kızımın elini tutmak için elimi uzatıyorum, ama önce bir çığlık, sonra yüzüme bir tokat geliyor. Meğer kızımın değil de, başka bir kadının elini tutmuşum!.. Çok utanıyorum... Bu rüyâyı hiç unutamam.

Ne diyeceğimi bilemedim.

- Kırküçüncü Rüya:

Nakleden : Rukiye
Kaydedildiği Tarih : 17.11.1985

Ben pek sık rüya gördüm. Daha çok yorgun veya endişeli olduğum zamanlar rüya görürüm. Meselâ, dün, elimdeki işi bitirmem gerekiyordu, bitiremedim. Gece bununla ilgili bir rüya gördüm. Rüyâmda müdür bana çok kızıyordu. Ben de çok korkuyordum. Uyanınca bunun bir rüyâ olduğunu farkettim ve çok memnun oldum.

Bu da ikinci tür rüyâlardan... Gündüz cereyan eden olay, muhtemel sonucuyla gece rüyâya girmiş.

- Kırkdördüncü Rüya:

Nakleden : Fatime
Kaydedildiği Tarih : 17.11.1985

Rüyâmı anlatmadan önce ağabeyimden bahsetmeliyim. Ağabeyim Eylül ayından beri Irak'ta, orada çalışıyor. Âilemin diğer fertleri gibi onu çok severim. Irak'ta savaş var. Ağabeyim arada bize mektup yazıyor. Mektup alınca çok mutlu oluyorum. Onun sevdiği müziği dinleyince de mutlu oluyorum. "Acaba şu an ne yapıyor?" diye düşünüyorum. Onun hoşlandığı şeyleri yapmak bana onu hatırlatıyor.

Bir gece rüyâmda onu gördüm. Ben Irak'a, onu bulmaya gitmişim. Etrafımızda askerler var. Yerde bir sürü ceset var. Ben ona bakıyorum. Onu bir ağacın altında yatar vaziyette görüyorum. Onu bulduğuma memnunum. Etrafımdaki askerlere bakıyorum. Bizi öldürecekler, bunu hissediyorum. Üzülüyorum. Bir çâre bulamıyorum. Ateş edip onu öldürüyorlar. Ağlamaya başlıyorum. Saçımı başımı yoluyorum. Bir çığlık atıyorum. Gözlerim faltaşı gibi açılmış ve ıslak. Seller gibi gözyaşı akıyor. Askerlere doğru koşuyorum. Tam beni vuracaklarken uyandım. Gözlerim gerçekten ıslaktı. Pencereye gittim. Oturup ağlamaya başladım.

Bu da ikinci tür rüyâlardan... Ağabeyini merak ediyor, öleceğinden korkuyor ve korkusu rüyâda ortaya çıkıyor... Irak'ta o târihte bir savaş vardı, ama zâlim Amerikalılar ile değil; İran'la idi ve sınırlarda cereyan ediyordu... Acaba kız o savaştan korktuğu için mi, yoksa gelecekte bütün Irak'ı kaplayacak savaşı hissettiği için mi böyle bir rüya gördü, bilinmez!

- Kırkbeşinci Rüya:

Nakleden : Fikret
Kaydedildiği Tarih : 17.11.1985

Bir kaç gün önce bir rüya gördüm. Çok korkunç bir kâbustu. Rüyâmda babamla ben çölde yürüyoruz. Hava çok sıcak, susamış ve yorgunuz.. Hiçbir yerde içecek su ve altında dinlenecek bir ağaç yok. Bir vahaya gelinceye kadar zor zahmet yürüyoruz. Nihâyet ağaçlar ve ortada bir göl bulunan bir vahaya geliyoruz. Çok seviniyoruz. Ancak gölde bir canavar olduğunu görüyoruz. Dışarı çıkamıyor ama, bizim de su içmemize izin vermiyor. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Sonunda gölün az ilerisine bir çukur kazıp su bulmayı ümit ediyoruz. Kazıyoruz, kazıyoruz, dört metre iniyoruz ama su bulamıyoruz. Birden toprak çöküyor, altında kalıyoruz. Nefes alamıyorum. Öleceğimi hissediyorum, korkuyorum. O anda uyandım. Hepsinin bir rüya olduğunu anlayınca çok sevindim.

Neden böyle bir kâbus görmüş, o günkü olayları bilmeden yorumlıyamayız ki!.. Ama gerçekten dehşet dolu anlar yaşamış rüyâsında.

- Kırkaltıncı Rüya:

Nakleden : Kemâl
Kaydedildiği Tarih : 17.11.1985

Ben bâzen rüya görürüm. Güzel olanları da vardır, korkunç olanları da. Ama bir tânesi çok kötüydü. Benim ilk kâbusumdu. 7 yaşında bir çocuk iken görmüştüm.

1961 yılında biz İzmir, Buca'da oturmakta idik. Kiraladığımız ev pencereleri pancurlu, bahçeli şirin bir evdi. Aslında çevredeki bütün evler
böyle idi, birbirine benziyordu. Çünkü bir işçi kooperatifi tarafından yapılmışlardı. Tabii olarak görüştüğümüz komşularımız vardı. Ancak bitişiğimizdeki komşumuz bizimle görüşmeye hevesli değildi. Zâten başkalarıyla da görüşmüyordu. Bumin adında bir oğulları vardı. Benim yaşımda, güzel bir çocuktu. Onu sâdece kapalı pencerenin ardında sokağa bakarken görürdük.

Bir gün ben, ağabeyim ve kız kardeşim saklambaç oynarken, Bumin de katılmak istedi. Oyuna koyulduk. Birden annesi Bumin'in sokakta olduğunu farketti ve korkunç bir sesle bağırmaya başladı. Sonra gelip çocuğu döve döve eve soktu. Çocuğun ağlamalarına, gözyaşlarına hiç aldırış etmedi. Çok üzüldüm.

İşte o gece bu kâbusu gördüm. Bumin'in annesi mutfakta elinde bıçak, tezgâhta Bumin'in bacağını kesiyordu!.. İşin kötüsü ben de ona yardım ediyor, Bumin'in ellerini kollarını tutuyordum!. Bumin'se acıyla kıvranıyor, bağırıyor, kaçmaya çalışıyordu. Uyandım, koşup annemin göğsüne kapandım ve ağladım. Hâlâ bu rüyâyı ve arkadaşımın attığı çığlığı unutamam.

Kısa bir süre sonra Buca'dan ayrıldık. Onu bir daha göremedim. Ama nerede ve nasıl olduğunu hep merak ettim.

Gerçekten korkunç bir rüya... Kadının Bumin'e zarar vermesi anlaşılır bir şey. Bizimki niye kendini kadına yardım eder görüyor?.. Bence annesi Bumin'i döverek eve götürürken birşey yapamamış olması, onda bu kötü hissi uyandırmış. Kendini rüyâsında suçlamış.

- Kırkyedinci Rüya:

Nakleden rumuz: kurokuma - İnternet'ten
Kaydedildiği Tarih : 29.7.2016

Şaka maka değil, ben bir üç ay önce falan Boğaziçi Köprüsü'nde tankların insanları ezdiğini görmüştüm... durum trajik.

Bu rüyâyı İnternet'te bulduk, aldık. Bizce uydurma değil, kişi gerçekten bir şeyler görmüş.

- Kırksekizinci Rüya:

Nakleden : Yavuz
Kaydedildiği Tarih : 17.11.1985

6-7 ay evveldi, çok kötü bir rüyâ gördüm... Babam beyaz bir araba satın almış. Ankara'dan Erzurum'a gidiyormuş. Ama kaza geçirmiş!.. Uyanınca, bunun mümkün olmadığını düşündüm. Çünkü babamın otomobili mâvi idi. İnanmamama rağmen, bu rüyâ aklımdan çıkmıyordu. Ve bir süre sonra âilem bir trafik kazâsı geçirdi. O mâvi otomobil takla attı. Çük şükür ki, ebeveynlerime ve kardeşlerime birşey olmadı, ancak araba hurdaya çıktı. Onun için babam yeni bir otomobil aldı. Beyaz!.. Hâlâ rüyâmı bilmez!.

- Kırkdokuzuncu Rüya:

Nakleden : Hüseyin
Kaydedildiği Tarih : 17.11.1985

İki yıl önce üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Bir gün çözemediğim bir matematik problemi ile karşılaştım. Sürekli onu düşünüyordum. Bütün uğraşmama rağmen bir sonuç elde edemedim. O gece yatınca uykumda, belki de rüyâmda problemi çözdüm. Ve ne oldu biliyor musunuz, üniversite sınavında o soru çıktı!.. İnsanların gündüz çözemedikleri problemleri, eğer üstüne düşerlerse gece uykularında halledeceklerine inanıyorum.

Doğru şeye inanıyorsun. Böyle çözülmüş çok önemli meseleler vardır... Hadi yeri gelmişken, bir kaçını verelim. Ama bunlar medyadan, internetten olacak.

- Ellinci Rüya:

Nakleden : Hatice Koncagül , Milliyet gazetesinden
Kaydedildiği Tarih : 2.5.2011

Tekirdağ'da, 5 yıl önce ortadan kaybolan Murat Koncagül'ün öldürüldüğü, annesi Hatice Koncagül'ün gördüğü bir rüya sonrası, yeniden başlatılan soruşturma sonucunda ortaya çıktı. Murat Koncagül'ün annesi Hatice Koncagül rüyâsında sık sık oğlunun öldürüldüğünü ve boş bir tarlada, kavak ağaçlarının altında olduğunu gördü. Tekirdağ İl Emniyet Müdürlüğü'ne giden anne, Asâyiş Şube Müdürü Kadir Yırtar'a rüyâsını anlattı ve oğlunun öldürüldüğünü düşündüğünü söyledi. Bunun üzerine Yırtar, olaydan şüphelenerek kayıp dosyasını tekrar açtı.

Tekirdağ'da 15 Nisan 2006 târihinde Murat Koncagül (23) ve arkadaşları Hasan Karaağaç (24), Sinan Tıkız (23) ve Ali Kurten (23), Koncagül’e âit 59 ER 432 plakalı otomobille gittikleri Köseilyas Köyü üzerindeki bir boş alanda alkol almıştı. Bu görüşmenin ardından Koncagül ortadan kaybolmuş, Koncagül'ün otomobili Hayrabolu yolu üzerindeki Çene Mezarlığı yanında terk edilmiş olarak bulunmuştu. Olayın ardından Murat Koncagül'ün annesi Hatice Koncagül, polise giderek oğlunun kayıp olduğunu söylemiş, ancak amca Hasan Koncagül, Murat ile devamlı görüştüğünü iddia edince, kayıp dosyası kapanmıştı.

Şüpheli ifâdeler veren amca Hasan Koncagül, polis tarafından tekrar sorguya alındı. İlk ifâdesinde kayıp olan yeğeni Murat Koncagül ile görüştüğünü söyleyen amcanın, bu sefer miras için yalan söylediği ortaya çıktı. İfâdesinde, ağabeyinin ölümü ve yeğenini kaybolmasını sonrası 2 ev ve 1 otomobilin yengesine, doğal olarak da yengesinin de ölümünden sonra tek vâris olan kendisine kalması için yalan ifâde verdiğini anlattı.Yalan beyanda bulunan amca hakkında soruşturma başlatıldı.

Tekirdağ Emniyet Müdürlüğü, Asâyiş Şube Müdürü Kadir Yırtar'ın kurduğu Emniyet Âmiri Tarık Tekin başkanlığındaki 10 kişilik özel ekip, Murat Koncagül'ün en son 5 yıl önce Hasan Karaağaç, Sinan Tıkız ve Ali Kurten ile görüştüğünü tespit etti. 2008 yılında işlediği bir cinâyet nedeniyle Hasan Karaaağaç'ın İstanbul Kartal H Tipi Cezâevi'nde, Sinan Tıkız'ın ise hırsızlık suçundan Kırklareli Kapalı Cezâevi'nde bulunduğu tespit edilince, ekipler bu iki şüpheli ile cezâevinde görüştü. Ancak şüphelilerin sorgularından bir sonuç çıkmadı.

Bunun üzerine özel ekip, olayda adı geçen üçüncü şüpheli olan, uyuşturucu ve hırsızlıktan sâbıkalı Ali Kurten'in peşine düştü. Kurten’i teknik tâkibe alan ekipler, yaşadığı eve baskın yaptı. Baskında Denizli Açık Cezâevi'nden firar eden Özlem Gülseren ve Pınar Baklalar'ı da yakaladı. Ali Kurten gözaltına alınarak Asâyiş Şubeye götürüldü. Burada ekipler, Kurten'e 'Cinâyeti sen işledin, biliyoruz. Her şeyi itirâf et' diye blöf yaptı. 2 gün boyunca suçlamayı kabul etmeyen Kurten, daha fazla yalan söyleyemedi ve suçu itirâf etti. Cinâyet zanlısı Ali Kurten ifâdesinde şunları anlattı:

- "Tekirdağ Köseilyas Köyü yolu üzerindeki boş bir arâzide birlikte içki içtik. Biramız bitince bira almak için Murat Koncagül'ün aracıyla Hasan Karaağaç ve Sinan Tıkız ile birlikte bira almaya gittik. Biraları aldıktan sonra araçla gezdik. Tekrar içki içtiğimiz yere geldik. Murat Koncagül bize 'Benim arabamı gasp etmeye mi çalışıyorsunuz?' dedi. Aramızda çıkan tartışma büyümesin diye oradan ayrılarak farklı bir yere gittik. Orada da tartışma alevlendi. Murat bana küfür etmeye başladı. Ben de sinirlenerek Murat'ı bıçakla öldürdüm. Diğer arkadaşlarımla birlikte onu dere kenarına attık. Sonra aracı yıkadık ve terk ettik. Bir ara cinâyeti itirâf etmeyi düşündüm ama sonradan vazgeçtim."

Ekipler, cinâyet itirâfından sonra Kurten ile olay yerine giderek keşif ve köpeklerle arama yaptı. Ancak Murat Koncagül'ün cesedini bulamadı. Olay yerine gelen anne Hatice Koncagül, olayın yaşandığı yer ile rüyâsında gördüğü yerin aynı olduğunu polislere söyledi.

Olayın ardından Kurten cinâyet suçundan tutuklanarak Tekirdağ Kapalı Cezâevi'ne gönderildi. Başka bir suçtan tutuklu bulunan diğer şüpheliler Hasan Karaağaç ve Sinan Tıkız'ın da aynı suçtan yargılanacağı öğrenildi.

- Ellibirinci Rüya:

Nakleden : Catherine Genestin'in kızı, This Is London gazetesi
Kaydedildiği Tarih : 14.1.2017

İngiltere'nin Brighton şehrinde bir yıl önce İtalyan sevgilisiyle kaçtığı söylenen Catherine Genestin'in cinâyetini, küçük kızının rüyâsı çözdü. İsmi yasal nedenlerden dolayı açıklanamayan kız, rüyâsında annesinin kendisine "öldürüldüğünü ve evlerinin arka bahçesindeki bir dolapta cesedinin saklandığını" anlattığını söyleyerek babasıyla konuştu.

Babası Andre Genestin olayı önemsemedi. Tâlihsiz kadın kızına onu çok sevdiğini söyleyip yine rüyâsına girdi. Küçük kız okulda öğretmenine durumu anlatınca, gerçek ortaya çıktı. Polis ihbârı değerlendirdiğinde, kadının cesedine ulaştı. Baba sorgusu sırasında, "Ukraynalı bir genç kızla ilişkisi olduğunu, karısının durumu öğrenmesiyle onu öldürdüğünü" itirâf etti. Genestin önceki gün hâkim karşısına çıkarıldı.

Demek ki, analar, babalar, öğretmenler, polisler, jandarmalar böyle rüya anlatanlara zaman ayırıp dikkatle dinlemeli, üzerinde durmalı!..

Bu iki rüyâ da bizim Üçüncü Grup dediğimiz rûhî, mânevî, uyarıcı rüyâlar grubuna dâhil. "Ölünce de, uyuyunca da oradasın" esâsı gereği Âhıret Âlemi'nde anneye oğlunun nasıl öldürüldüğü gösteriliyor, kızla da da annesi irtibâta geçip cinâyeti anlatıyor. Bizim seanslarda cereyan eden hâdise, onlarda rüyâda gerçekleşiyor.

- Elliikinci Rüya:

Nakleden : Rıza
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

Oğlum 2 Şubat 1983 günü doğdu. Maalesef kalbinde bir delik vardı. Bu yüzden zayıf ve hasta idi. Tabii ki karım ve ben çok üzülüyorduk. Özellikle 18. ayda yaptırdığımız muayene bizi çok endişelendirdi. Çocuk her yönden sıkı bakıma muhtaçtı.

Çok iyi hatırlıyorum, 22 Temmuz 1985 gecesi bir rüya gördüm. Bir nehirde oğlumla birlikte yüzüyorum. Nehir son derece sâkin, suyu çok berraktı. Ama birden yağmur yağmaya başladı. Nehrin suları da yükselmeye başladı. O esnâda oğlum karşı sâhile doğru yüzmeye koyuldu. Onu yakalamaya çalıştım, ama oğlum çok iyi yüzüyordu. Öte yandan nehrin suları daha da yükseliyor, hızlı akıyordu. Her ikimiz de nehir boyunca, ama ayrı kıyılarda yüzüyorduk. Bir türlü onu yakalamaya muvaffak olamadım. Kötü bir duyguya kapıldım ve bu gittikçe daha da kötüleşti. Sonra uyandım. Gördüğümün rüyâ olduğuna inanamadım, o kadar gerçek idi. Rüyânın iyi mi, kötü mü olduğuna da karar veremedim. O sabah oğlumun kontrolü vardı. Doktor ameliyat gerektiğini, ancak deliğin iyileşeceğini söyledi. O anda dünyânın en mutlu insanı olduğumu hissettim.

Sıkı bakıma muhtaç çocuk rüyâda artık kendi başının çâresine bakabileceğini göstermiş. İyiye yorulması gereken bir rüyâymış, ama adam "oğlum elden gidiyor" diye telâşlanmış.

- Elliüçüncü Rüya:

Nakleden : Gönül
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

Benim bütün hayâtımı etkileyen bir rüyâ, daha doğrusu bir kâbus görmüştüm. Ama içindeki herşey gerçekti ve benim gerçekle yüzleşmeme sebep oldu. Lâkin rüyâdan öncesi var.

Bundan 15 yıl kadar önce, arkadaşlarla denize gitmiştik. Hava çok güzel, deniz harikâydı. Güneş pırıl pırıl parlıyor, deniz âdeta bizi dâvet ediyordu. Arkadaşlardan biri boğulma tehlikesi geçirinceye kadar herşey mükemmeldi. Hepimiz soyunup mayolarımızla suya girdik, yüzmeye başladık. Bir süre sonra bana yakın olan birine kramp girdi. Kız bağırmaya başladı. Ötekiler oldukça uzakta, ben ise çok yakınında idim. Ama boğulmaktan çok korkuyordum. Bu yüzden yardım edeceğime onu düşünmeden uzaklaştım. Sâhile çıkıp kumlara yattım. Bir süre sonra arkadaşlarım kızı baygın halde çıkarıp getirdiler. İlgilenip ayılttılar. Ben hiçbir şey söylemedim, kız da söylemedi. Zâten perişân hâldeydi.

O gece yatınca uyuyamadım. Uzun süre dalmaya çalıştım. Nihâyet daldım ve rüyâmda bu olayı gördüm. Daha doğrusu kâbus gördüm. Bütün arkadaşlarım beni boğulmaya sebep olmakla suçluyordu, ama söyledikleri gerçekti. Uyanınca kendimi çok kötü hissettim.

Bu benim için bir ders oldu. Bu kâbustan sonra her fırsatta arkadaşlarıma ve herkese yardıma çalıştım.

İnsanı iyiye ve doğruya sevkeden bir kâbus... Enteresan değil mi?.. Bundan sonraki denizle ilgili..

- Ellidördüncü Rüya:

Nakleden : Kerime
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

Ben çok rüya görürüm. Dün gece enteresan ve etkileyici bir rüya gördüm. Deniz kenarında imişim. Denize bakıyorum. Denizde, içinde arkadaşlarımın bulunduğu bir gemi var. Birden gemide yangın çıkıyor!.. Ben bir şey yapamıyorum. Birden başka büyük bir gemi gördüm. Öteki yanan geminin uzağında değildi ve olabildiğince hızla yanan gemiye doğru gitti. Ve herkesi kurardı. Gemi sâhile yanaşınca arkadaşlarım ve diğerleri gemiden indiler. Onları görünce ağlamaya başladım. Çok korkmuştum. Uyandığımda hâlâ ağlamaktaydım.

Bu kişi de elinden birşey gelmediği duygusuyla ağlamış. Ama kimseye birşey olmamış ya, onu hayra yorması gerekirdi.

- Ellibeşinci Rüya:

Nakleden : Simin
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

On yıl önce bir rüya gördüm, beni çok etkiledi. Rüyâmda trafiği yoğun bir yolda koca bir kamyon sürüyorum. Korkuyorum ve endişeliyim, çünkü ehliyetim yok, her taraf karanlık, gece ve kamyonda yalnızım! Bağırmak ve kamyonu durdurmak istiyorum, yapamıyorum. Yol benim yalnız başına araba süremiyeceğim kadar tehlikeli! Karanlıkta yolu zor görüyorum. Bir de diğer araçlar var!.. "Kontrolü kaybetmemeliyim!" diye düşünüyorum. Nihâyet, bütün bu olumsuzluklara rağmen kazâsız belâsız, kimseyi incitmeden rüyâm sona erdi. Uyandım.

Benim babam kendi kullandığı bir otomobil kazâsında vefat etmişti. Sanırım bu yüzden bu rüyâyı gördüm ve hiç unutamadım.

Acaba babasının trafik kazâsı böyle kalabalık bir yolda, gece vakti mi olmuştu?.. Bunu soramadım. Ama rüyânın bizim "şuuraltı etkiler" dediğimiz İkinci Grup rüyâlardan olduğu belli.

- Ellialtıncı Rüya:

Nakleden : Mahmut
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

Genelde ben çok yorgun olarak yatarım ve rüyâ görmem. Ama bâzen görürüm. Rüyâlarımda genelde başka diyarlardayımdır. Seyyahatte gibi... Afrika'ya giderim... Amerika'ya giderim... Rüyâlarımda çok mutluyumdur. Bir müddet sonra uyanınca, durgunlaşırım.

Bu kişi herhalde uykusunda "astral seyyahat" yapıyor, rûhu uçarak dolaşıyor, ve o diyarları geziyor. Bir ihtimâl, "hayâlini kurduğu yerleri rüyâsında şuuraltı tesiriyle görüyor" denebilir ama, bizce rüyâsında mutlu olması, uyanınca üzülmesi bu ihtimâli zayıflatıyor.

- Elliyedinci Rüya:

Nakleden : Zeki
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

1968 yılında Konya'da Toprak-Su İşleri Müdürlüğü'nde çalışıyordum. İki yıllık evliydim ve 6 aylık bir oğlum vardı. Bir akşam işten eve geldiğimde karım beni kapıda karşıladı. Herşeyin yolunda olduğunu, oğlumuzun sağlıklı olduğunu söyledi. Çok mutlu oldum. O akşam karım âniden hastalandı. Onu alıp hastaneye götürdüm, yatırdım, sonra eve döndüm, çünkü çocuk vardı. Bebeği yedirdim, sonra salıncağına koyup uyuttum, ardından yattım... Ve bir süre sonra bir rüya gördüm.

Rüyâmda karımı ziyâret için hastaneye gidiyorum. Doktor bana karımın öldüğünü söylüyor. O anda korkunç bir feryat attım ve kendi sesime uyandım. Ortalık karanlıktı. Işığı açtım. Salıncağa baktığımda tavana bağlı ipin kopmuş olduğunu, salıncağın ters dönüp ipin oğlumun boynuna dolanmış olduğunu gördüm. Hemen müdâhale edip salıncağı düzelttim, ipi çektim ve oğlumu kurtardım.

Rüyamdakinin aksine oğlum ölmek üzere idi. Bu rüya onu kurtarmama sebep olmuştu. O yüzden hiç unutamam!

Bu da 3. gruba giren mânevî rüyâlardan... Uyarı "ölüm" şeklinde gelmiş!..

- Ellisekizinci Rüya:

Nakleden : Raif
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

Rüyâmda bir ormanda imişim. Karlı soğuk bir günmüş... Birden ormana bir sürü insan geliyor... Hepsinin üzerinde beyaz mevlevi kıyâfetleri var... Sonra eski tarz bir müzik başlıyor, çok yüksek sesle ve o insanlar mevlevî dervişleri gibi dönmeye başlıyorlar. Semâ yapıyorlar. Ben de katılıyorum, ben de dönüyorum, dönüyorum... Sonra yükseliyorum, havada dönüyorum... ve ardından karın üzerine düşüyorum... Uyandım.

Sabah rüyâmı karıma anlattığımda, rüyâmın çok enteresan olduğunu ve bizim için iyi şeyler olacağını söyledi... Ama öyle olmadı. 2-3 gün sonra iş yerim değişti. Bizim için iyi olmadı.

İşte o kısmı bilinmez!.. Diyelim ki, İzmir'desiniz, İstanbul'da bir iş görüşmeniz var. Çok önemli!.. Ama uçağı kaçırıyorsunuz. Havaalanında döğünmeye başlıyorsunuz, "Eyvah, ihâleyi alamadım" diye!... Ama akşam üzeri duyuyorsunuz ki, uçak düşmüş ve kurtulan olmamış!.. Uçağı kaçırmış olmanız, sizin için iyi mi oldu, kötü mü?..

Yüce ALLAH diyor ki, "Bâzen hoşlanmadığınız bir şey, sizin için hayırdır, ve hoşlandığınız bir şey de sizin için şerdir. ALLAH bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara Sûresi, 216. Âyet) ... Bunu hiç unutmıyalım.

- Ellidokuzuncu Rüya:

Nakleden : Çiğdem
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

13 yaşımdayken bir köye gitmiştik. Köyde oynarken beni bir köpek kovaladı. O gece rüyâmda oyun oynarken bir köpek görüyorum. Köpek bana doğru koşmaya başlıyor. Ben de ters yönde koşuyorum. Hızlı koşuyorum ama köpek benden daha hızlı koşuyor. Sonunda bacağımı ısırırken uyandım!..

İşte gündelik olayların gece rüyâmıza girmesine çok güzel bir örnek, 2. grup rüyâlardan...

- Altmışıncı Rüya:

Nakleden : Murat
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

Dün gece bir rüyâ gördüm... Bir uçağa biniyorum... Concorde tipi bir uçak... Havalandıktan bir saat sonra motorlardan biri duruyor.... Sonra pilot ölüyor... Ben pilot kabinine gidip 2. Pilot'a "Yardım edebilir miyim?" diye soruyorum. 2. Pilot, bu uçağı bilmediğini, onun için indiremiyeceğin söylüyor ve benden yardım istiyor. Ben de pilot koltuğuna oturuyorum. Ancak uçağı indirmeye çalışırken bir dağa çarpıyoruz!.. Öyle uyandım.

Şimdi olayın öncesini sonrasını bilmiyoruz ki!.. Murat o gün bir uçak filmi seyretmiş olabilir. Filimde esas oğlan pilotu ölen uçağı indirmişi olabilir... Veya bu rüya Murat'a beceremiyeceği bir işe kalkışmaması için ikaz olabilir. Önünü sonunu bilmeden birşey söylenemez.

- Altmışbirinci Rüya:

Nakleden : Murat
Kaydedildiği Tarih : 17.5.1986

Küçükken çok kâbus görürdüm. Özellikle hastalandığımda, ateşim yükseldiği zaman korkunç kâbuslar görürdüm. Odadaki perdelerin üstüme geldiğini, bana yaklaştıkları zaman çığlık attığımı, onlarla boğuştuğumu görür, başaramazsam beni öldüreceklerini hissederdim. Onlardan kurtulunca, onlar kelebeklere dönüşür, uçuşurlardı. Sonra tekrar perde olur, bana saldırırlardı. Bu kâbusları 8-9 yaşıma kadar gördüm.

Şimdi kâbus görmüyorum ama bâzen korktuğum rüyâlar oluyor.

Acaba çocukken perdeler ile ne gibi kötü bir hatırası oldu?.. Bir gün perdeye dolanmış olabilir. Veya gece vakti perdenin arkasından kaatilin çıktığı bir filim seyretmiş olabilir... Bilemeyiz. Ama mutlaka bir ilişki var.

- Altmışikinci Rüya:

Nakleden : Televizyondan
Kaydedildiği Tarih : 30.3.2019

Levent Deveci üç gece üstüste rüyâsında vurulduğunu görür... 15 Temmuz 2016 gecesi, saat 12 civârında televizyonda askerlein köprüyü tuttuğunu görünce, rüyâsını hatırlıyarak karısı ve çocukları ile vedâlaşır, "Ben şehit olmaya gidiyorum" diyerek evden çıkar ve gerçekten askerlerin halkın üzerin ateş açtığı bir noktada vurulur, ama ölmez.

Zâten rüyâsında öldüğünü görmemiş, vurulduğunu görmüş. Bu rüya hem bir îkaz, hem de onu kaderine sevkeden bir vesile olmuş.

Şimdi nakledeceğimiz vak'a Şampolyon'un Rosetta Taşı'ndan Mısır hiyerolif yazısını okumasıyla ilgili...

- Altmışüçüncü Rüya:

Nakleden : Târihçiler
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

1799 yılında istihkam yüzbaşısı Bouchard İskenderiye yakınındaki Rosetta yöresinde siper kazarken üzerinde üç farklı yazıt bulunan bazalt bir plâkayı topraktan çıkardı. İlk ikisi eski Mısır'ca olup birisi hiyeroglif ile diğeri demotik yazı tarzı ile. üçüncüsü Grekce yazılı idi. Grekçe metin aynı terimleri ihtiva ettiğine göre, ancak birincisinin tercümesi olurdu. Plâkanın hükümdar Ptoleme Epifan'ın şerefine gömüldüğü saptandı.

1800'lerde birçok bilgin kendilerini Rosetta Taşı'nı incelemeye ciddi şekilde adadı. Bunlar arasında Fransız Barthélemy, Danimarkalİ Zoêga. İsviçreli Akerblad, İngiliz fizikçisi Thomas Youngda vardı. Young, Ptoleme'nin adının iki harfini deşifre etti. Fakat çözüme fazla yaklaşamadı. Açıkça görmeyi engelliyen önyargılara takıldı kaldı. O devirde Doğu dilleri uzmanları Çin yazılarının yapısından etkilenmişlerdi. Çin ıdeogram sistemi, Şampolyon tarafından da kabul edildiği gibi, hepsi aynı değerde ve bir biçimdeki işâretlerden oluşmuştu. Hiyeroglif sistemi ise ona, tam tersine, karışık bir tarzda görünmüştü. Bütün şekiller aynı değerde değildi. Bâzıları ideogramdı. Diğerleri farklı anlamlara sâhiptiler. Araştırmalarında konuşulan bir dil düşüncesi, "herhangi bir ses vermek gerektiği" düşüncesine yol açmıştı. Bu kanaat kendisinde 1810 yılında oluşmuştu.

Jean-François Champollion (1790-1832)

Birçok hiyeroifin mânâsını, BİR ESİNLEME HÂLİNDEYKEN, ( yazı böyle diyor, bence RÜYÂSINDA) keşfetiginde, ve bir firavunun işmini tam olarak okuduğunda (27 Eylül 1822), heyecânı o kadar fazla idi ki, bayıldı ve günlerce bilinçsiz kaldı!..

Aynı dönemde 1815 yılında keşfedilmiş Philae Dikili Taşı'nın tabanına Hiyeroglifle ve Crekçe hâkedilen yazıtların bir kopyasına da sâhip oldu. Kelimelerden birisi Rosetta Taşı'ndakınin aynıydı: PTOLEME (M.S.100 - ??)... Diğeri ise KLeopatra'yı (M.Ö.69 - M.S.30) simgeliyordu. Grek yazılışından iki hükümdârın isimlerini. PTOLEME ve KLEOPATRA'yı anlıyarak, Şampolyon her iki kelimedeki müşterek Üç işâreti buldu. Birbirine uyanlar P. O ve L idi. T harfinin iki değişik sekline de işâret etti ve Kleopatra isminin sonundaki yumurta şeklının dişil işâreti olduğunu farzetti.

Bu sırada mîmar Huyot. Mısır'dan ona şimdiye kadar bilinenlerden tamâmen farklı iki kelime gönderdi. Bunlardan biri bir çember ile başlıyordu. Şampolyon bunu ve dinsel dildeki Güneş'in adını Ra sesini veren Güneş diski gibi tercüme etti, ikinci cizim doğumu işâret ediyordu. Burada kıptî dilindeki ve Doğu dillerindeki derin bilgisi Şampolyon'a yardım etti. Arapça'da olduğu gibi, Kıptî dilinde de "mes", "ms" şeklinde yazılır. Şampolyon'un henüz tanıdığı üçüncü hiyeroglif Ptoleme adındaki son işâretinin aynıvdı ve "es" sesini karşılıyordu. Kelimenin tamâmı "onu yaratan Tanrı'yi simgeliyen Ramuses" seklinde okunuyordu.

Aynı harfler ikinci kelimede de vardı. Şampolyon diğer bir firavunun adını daha deşifre etti: THUT-MS-ES... (yâhut Tutmes veyâhut daha sonra Tutmosis) Burada birinci işâret Yazı Tanrısı Tut’un sembolü kutsal kuş Kara Levlek'in işâretiydi.

Böylece hiyeroglifle yazılan her kelime en az iki tür işâretten oluşuyordu. Birisi bir fikre, ötekisi de bir sese âit oluyordu!.. 1824 de yayınlanan "Eski Mısırlılar'ın Hiyeroglif Sisteminin Özeti" isimli eserinde dört çeşit hiyeroglif belirtti: 1) Sembolik işâretler, 2) Sese âit (fonetik) işâretler, 3) Fonetik tamamlayıcılar ve nihâyet 4) Kelimelerin erkek / dişi; hayvan / bitki; canlı / cansız v.b. gibi genel cinsini belirliyenler...

İşte böyle... Bir rüyâ, rüyâda gelen "esinti" veya ilham 1800 yıl öncesinin yazılarının çözülmesini sağladı.

Hoşunuza gitti, değil mi?.. Öyleyse meşhurlarla bağlantılı bir kaç rüya daha rakledelim. Ama bu sefer biz yazmadık, bir kısmını Rüyalarda Görülen sayfasından, diğerlerini de başka sayfalardan aldık. Hazırlayanlaraa şükran borçluyuz.

- Altmışüçüncü Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019


Niels Bohr (1885-1962)

Niels Bohr günümüzde hâlâ üzerinde incelemeler yapılan ilk modern atom modelini bulmuştur. Nasıl mı?..

Niels Bohr rüyâsında kendisini Güneş'in kızgın gazlarla dolu merkezinde durduğunu görmüş. Gezegenler ise ince bağlarla bağlandığı Güneş'in etrâfında dönmekteymiş. Her gezegen Bohr’un yanından geçerken ses çıkartıyormuş. Sonra Güneş'te bulunan kızgın gazlar birden soğumaya başlamı. ve gazlar katı bir hâl almış...

Bu rüya ile birlikte Bohr, Güneş Sistemi ve atom arasındaki benzerlikler üzerinde durur. Araştırmalarını genişleterek Kuantum Kuramı üzerinde çalışmalar yapar. Kuantum Fiziği'nin gelişmesinde baş rôlü oynar... Acaba böyle bir rüyâyı kendi merâkı yüzünden mi gördü, yoksa ona gösterildi mi?..

- Altmışdördüncü Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Friedrich August Kekule (1829-1896)

Friedrich August Kekule bir gün iskemlesini ateşe doğru çevirip uykuya dalmış... Rüyâsında küçük atomları sürekli hareket hâlinde görmüş. Atomlardan başka eğilip bükülen zincirler görmüş. Sonra bir yılan görmüş. Rüyâsında gördüğü yılan kuyruğunu ağzına almış durumda imiş. Halka hâline gelen yılan Kekule nin önünde dönmeye başlamış!..

Bir başka yerde bu rüyâyı Londra'da, lâboratuvarından oteline dönerken otobüste uyuyakaldığı, ve biraz sonra da rüya görmeye başladığı şeklinde... Rüyâsında atomlar zıplayıp oynayarak karşısında dans ediyorlarmış. Bâazıları da elele verip zincir şeklinde bir halka meydana getiriyorlarmış. Otobüsün ânî fren yapmasıyla Kekule uyanmış. Hemen gördüklerini formül hâline getirip defterine kaydetmiy!..

Hangisi ise, Kekule bu rüyâ sâyesinde "halka formülü"nü keşfetmiştir. Benzen’in altıgen yapısı olarak bilinen bu formül, Organik Kimya'da moleküler yapıları açıklamada kullanılmaktadır.

Gene aynı soru: Acaba Kekule böyle bir rüyâyı kendi merâkı yüzünden mi gördü, yoksa ona gösterildi mi?..

- Altmışbeşinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Elias Howe (1819-1867)

Elias Howe'un vazgeçemediği amacı dikiş makinesi iğnesini keşfetmekti. Bu amaçla bir çok çalışma yapmış fakat ilk yaptığı ignelerde delik iğnenin tepesinde olduğu için bir türlü amacına ulaşamamıştı.

Bu konuyu kafasına çok takan Howe, bir gece rüyâsında vahşi bir kabileye esir düşmüş olduğunu görür. Kabile reisi kendisini çağırır. Reisinin önünde iğnesiz bir dikiş makinesi durmaktadır. "Elias Howe!" diye kükrer kabile reisi, "Sana bu makineyi derhal tamamlamanı emrediyorum. Aksi hâlde öleceksin!.." Elies Howe bu durum karşısında çok korkar. Zavallının dizlerinin bağı çözülür. Korkudan titreyen Howe, bir an önce bir şey yapması gerektiğini düşünür, Ama makinenin bu parçasındaki eksikliği bir türlü gideremez. Artık ölüm vakti gelmiştir. Koyu esmer tenli cengâverler, onu ölüm meydanına doğru götürmeye başlarlar. Bu öyle gerçek gibi görünen bir rüyaydı ki, Howe uykusunda avazı çıktığı kadar bağırır. İnsan boyunu aşan, yere çakılı, kalın gövdeli bir kazığa sıkıca bağlanan Howe, her şeyin bittiğini sanır. Kendisinin bile anlayamadığı bir takım dualar mırıldanmaya başlar. Sonra reisin gök gürültüsünü andıran bir sesle “Öldürün!” dediğini duyar. Cengâverlerin birinin mızrakları gövdesine saplanmak üzere havaya kalktığında,birden bir şey farkeder! Mızrakların uçlarında göz şeklinde delikler vardır!.. Sonrasında heyecanla uyanır. Rüyasını yorumlıyarak, deliği iğnenin sivri ucuna koyması gerektiğini anlar. Hemen bu iğne yapısını uygular.

Dikiş makinesinde denediğinde bu buluşun başarılı olduğunu görür!...

Acaba Elias Howe, dikiş makinesini çok düşündüğü için mi böyle bir rüyâyı gördü, yoksa ona gösterildi mi?..

- Altmışaltıncı Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Otto Loewi (1873-1961)

Otto Loewİ sempatik ve parasempatik sinir uyarıları üzerinde çalışmalar yapmıştır. Çalışmaları sonucunda sempatik ve parasempatik sinir uyarılarının sinirin girdiği maddeye aktarıldığını görmüştür. Ancak bunu ispat edebilecek bir metot bulamamıştır.

Bir ispat yöntemi aradığı zorlu günlerde Otto Loevl önemli bir rüya görür. Rüyâsında bir deney yapmaktadır. Rüyâda gördüğü deneyi hemen aynen lâboratuvarında uygulamaya başlar. İki adet kurbağayı öldürerek onların kalplerini alır. Kurbağa kâlplerinden birisinin sinirini çıkartırken, diğerinin sinirlerine dokunmaz. İlk kâlbin yavaşlatıcı sinirini uyarır. Kâlp yavaş yavaş atmaya başlar. Bu kâlbin içinde tuzlu su bulunmaktadır. Bu tuzlu suyu alarak sinirleri temizlenmiş olan kâlbe aktarır. İkinci kâlp bundan etkilenerek sanki kendi yavaşlatıcı siniri uyarılmış gibi yavaş atmaya başla'!.. Otto aynı olayı hızlandırıcı sinirleri kullanarak dener. Ve bu metot sayesinde sinirleri uyarılan kâlbin atışlarının değiştiğini görür!..

Bu sûrette Otto, ortaya attığı hipotezini bir temele dayandırmış ve ispatlamış oldu. Ama soru değişmedi: Acaba Otto Loevl böyle bir rüyâyı kendi merâkı yüzünden mi gördü, yoksa ona gösterildi mi?..

Bu icatlarla birlikte edebiyat ve müzik alanında da rüya ile birlikte gelişen önemli olaylar yaşanmıştır. Bunlardan bâzılarını nakledelim:

- Altmışyedinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Dante Alighieri (1265-1321)

Dante, "İlâhî Komedya" adlı eserin sâhibidir. Ancak öldükten sonra oğlunun bu eserin parçalarını toplaması gerekmiştir. Parçalarını toplamaya çalışırken bu eserdeki 13 şarkıyı bulamamıştır.

Bir gün Dante oğlu Jakbo'nun rüyâsına girmiş ve beyazlar içinde bir kıyâfetle hayatta iken oturduğu odayı işâret etmiş. Odadaki gizli bir dolabı göstererek şarkıların orada olduğunu söylemiş. Ertesi gün rüyâdaki yere bakan Dante’nin oğlu şarkıları bulmuş!..

Resimlendirilmiş "İlâhî Komedya"dan bir sayfa

Bu rüya sâyesinde Dante’nin Cennet, Cehennek ve Âraf'ı anlatan , meşhur ”İlâhî Komedya"sı günümüze kadar gelmiştir. Ancak hatırlatalım, nedense, onu gezdiren Virgili, Peygamberimiz Muhammed'i (s.a.v.) Cehennem'de göstermiştir. Bu imaj Dante'nin şuuraltından mıdır, yoksa Varlığın kandırmacısı mıdır, bilinmez.

"İlâhî Komedya"nın en iyi tercümesi rahmetli Hamdi Varol''unkidir. Bir Medyumluk, bir Rûhî Seyyahat örneğidir. Okumanızı tavsiye ederiz.

- Altmışsekizinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Bestekâr Giuseppe Tartini (1692-1770)

Tartini, modern anlamda keman yayının mucidi Tartinidir.

Tartini bir gün rüyâsında Şeytan'la savaştığını ve ona esir düştüğünü görür. Tartini, Şeytan'a kafa tutmak, onunla alay etmek için ona bir keman verir. Şeytan en derin hayallerin bile meydana getiremeyeceği kadar güzel bir sonat çalar. Tartini hayretller içinde uyanır. Şeytan'ın çaldığı sonatı hemen bir kağıda yazar. Ve adını "Şeytan Sonatı" koyar.

"Şeytan Sonatı"

Tartini bu rüya hikâyesini 1766’da astronom Joseph Lalande’a anlatmıştır.

- Altmışdokuzuncu Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Richard Wagner (1813-1883)

Richard Wagner, “Tristan ve İsolde” adlı operasının çok beğenilmesi, olağanüstü bulunması ve kendisine yapılan iltifatlar üzerine samimi bir arkadaşına şu itirafta bulunur :

- “ Kıymetli dostum, bu opera benim dehâmın eseri değildir. Rüyâmda gördüğüm ve işittiğim sesleri uyanır uyanmaz nota ile tespit ettim. Beğendiğiniz bu müzik, rüyâlarımın sesidir. Benim zavallı kafam, böyle bir hârikayı asla isteyerek ve düşünerek bulamazdı.”

“Tristan ve İsolde” filmi

Yine Wagner, meşhur “Rhinegold” operasını tamamlamış fakat bir bölümünü zihninde tasarladığı gibi besteleyemediğinden rahatsızlık duyar. Nihâyet bir gece uykuya dalmak üzere ilen gördüğü rüyâdan faydalanarak eserini istediği şekilde tamamlamayı başarır.

Ama Wagnerrüyâsnda ne gördü, bilemiyoruz.

- Yetmişinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Samuel Taylor Coleridge (1772-1834)

Şâir Coleridge, Kubilay Han’la ilgili bir kitabı okumakta iken uykuya dalar. Üç saat kadar iskemlesinde öylece uyur ve bu sırada bir rüya görür.

Rüyâsında 200-300 satırlık bir şiir yazmaktadır. Bu rüyâda, şiirle ilgili hayaller maddeleşmiş olarak belirmiştir. Coloridge uyanır uyanmaz rüyâdan hatırladığı satırları yazmaya başlar. Bu sırada bir ziyâretçisi gelir. Bu sebebple istemiyerek çalışmalarına bir saat ara vermek zorunda kalır. Sonra rüyânın kalan kısmını yazmak ister, fakat başaramaz! O satırları unutup gitmiştir.

Ama yine de Coleridge'in "Kubilay Han" şiiri böylece meydana gelir!

Peki,

KUBİLAY HAN (1215-1294) kim?... Onu da siz girip okuyun!

- Yetmişbirinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

The Beatles Grubu

The Beatles The Beatles Grubunun 1965'te çıkan 'Help' adlı albümünün belki de en bilindik şarkısı olan

'Yesterday'in' hikayesi de enteresandır.

Hikâye, Beatles grubu üyelerinden Paul Mccartneybir gece rüyâsında gördüğü ve sabah kalkar kalkmaz piyanonun başına oturup çalmaya başladığı melodiyle başlar. Mccartney, melodiyi rüyâsında görüp işitince önce korkar. 'Acaba başkasından mı duymuştum?' diye düşünür. Yaklaşık bir ay boyunca müzik piyasasından insanlara danışıp bu melodiyi daha önce duyup duymadıklarını sorar. Melodinin bir başkasına âit olmadığından emin olduktan sonra da, üzerine sözler yazmaya başlar.

İşte hâlâ zevkle dinlenen "Yesterday" şarkısı böylece meydana gelir.

- Yetmişikinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Charles Dickens (1812-1870)

Ünlü yazar Charles Dickens ’ın gördüğü bir rüya da ilginç rüya örnekleri arasındadır. Dickens rüyâsını şöyle anlatıyor:

- “Rüyamda, sırtında kırmızı bir şal olan bir hanım gördüm. Arkasını dönmüştü. Bana doğru döndüğünde onu tanımadığımın farkına vardım. ‘Ben Bayan Napier’im,' dedi. Ertesi sabah uyandığımda giyinirken bu saçma rüyâyı düşündüm. Çok belirgin ancak hiçbir anlamı olmayan bir rüyâydı. Neden Bayan Napier?.. Ömrümde Bayan Napier diye birini hiç tanımamıştım. O gece kütüphânede kitap okudum. Az sonra Bayan Boyle ve ağabeyi geldiler. Yanlarında kırmızı şallı genç bir bayan vardı. Onu bana Bayan Napier olarak tanıttılar!”

Dickens ilerde tanışacağı bir bayanı önceden rüyâsında görmüş... Acaba görmüş mü, gösterilmiş mi?..

- Yetmişüçüncü Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Mary Shelley (1797-1851)

Edebiyat tarihinin en önemli kadın yazarlarından biri olan Mary Shelley, bilim kurgu edebiyatının atası sayılan 'Frankenstein' adlı romanının konusunu, rüyasında görmüştür. Daha doğrusu gördüğgü kâbus sonucu bu roman keydana gelmiştir.Zâten bir kadının böyle korkunç ögelerle dolu bir romanı yazması şaşırtıcı gelebilir. Ancak onun hayâtı korku, hüzün ve hayâl kırıklıkları ile doluydu. Üstelik etrâfı da ürkütücü hikâyeler anlatanlarla çevrilmişti.

Maalesef gördüğü kâbusun ne olduğunu bilmiyoruz. Sâdece şöyle dediğini biliyoruz:

- "“Rüyalarım tamamen benimdi, onları kimseye izah etmedim;
onlar huzursuzken sığınağım, özgürken en tatlı zevkimdi.”

- Yetmişdördüncü Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

James Cameron (1964- ---)

Ünlü yönetmen James Cameron , bugün belki de her şeyini borçlu olduğu "The Terminator" filminin senaryosunu, gördüğü bir rüyâdan ilham alarak yazmıştır.

Cameron film çekimleri Roma’da sürdürürken, bir gece insan görünümlü bir makine tarafından öldürülmeye çalışıldığına dâir bir kâbus görür. Rüyânın etkisinde kalan yönetmen, bunu senaryolaştırmaya karar verir.

Böylece Cameron’un en ünlü serilerinden biri olan Terminatör için büyük bir ilham kaynağı doğmuş oldu. Cameron, senaryo için oluşturduğu hikâye ile önüne gelen yapım şirketinin kapısını aşındırmaya başladı. Ancak hiçbir firma bu genç ve deneyimsiz yönetmenle böyle bir iş için riske girmeyi göze alamadı. Fakat yılmak nedir bilmeyen Cameron, sonunda Hemdale Pictures isimli bir şirketle anlaştı. Ardından daha sonra ikinci eşi olacak Gale Anne Hurd’la tanıştı ve birlikte yönetmenin en büyük başarılarından biri olan "The Terminator"un senaryosunu yazmaya başladılar. Film, 1980'lere damgasını vuran yapımlardan oldu.

Yine İnternet'ten alarak ekliyeceğimiz rüyâlar var... Derleyenlere şükran borçluyuz.

- Yetmişbeşinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 18.4.2019

Atatürk annesinin ölümüyle ilgili bir rüya görmüştür.

Atatürk bir sabah yatağından endişe içinde kalkar. Onu çok heyecanlandıran bir rüya görmüştür.Canı sıkılır ve rüyayı şöyle nakleder.

- ”Arazide dolaşıyoruz... Her taraf yemyeşil... Çayır, çimen...
Birdenbire bir sel geliyor, annemi alıp götürüyor! Hayırdır inşaallah!”

Bu rüyanın akabinde acı haber...

Sağdan sola: Atatürk, annesi Zübeyde Hanım, kızkardeşi Makbule Atadan

Kısa bir süre sonra yâveri Sâlih Bozok'un yolladığı şifreli telgraf ile bir haber gelir. Atatürk telgrafın şifreli olduğunu görünce hemen,

- "Annem öldü, değil mi?" der. Muhterem kadın İzmir'de vefat etmiştir!

- Yetmişaltıncıi Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 18.4.2019

Sâlih Bozok (1881-1941)

Sâlih Bozok Atatürk'ün çocukluk arkadaşıdır ve yâverliğini yapmıştır. Atatürk sağlığında onunla ilgili gördüğü rüyâsını Sâlih Bozok'a anlatmıştı:

- "Büyük bir otelin salonunda oturuyormuşuz... Yanımda sen de varmışsın... Salonun bir köşesinde bilârdo masası varmış... Masanın başında, arkası bize dönük olan bir zat oturuyor... Tam bu sırada odanın kapısı açıldı ve iri yarı 30 kadar adam içeri girdiler. Bunlardan biri eline bilârdo masasından bir ıstaka alarak masanın önünde oturan benim teşhis edemediğim zatın omzuna bütün kuvvetiyle indirmeye başladı. "

"Omzuna vurulan zat, ayağa kalkarak, kendini müdafaa etmekte ve 'Bana niye vuruyorsun?' diye hiddetle haykırmaktayken, Sâlih, sen bana gözucu ile 'Ne yapmak lâzım?' gibisinden baktın. Ben sana 'Sakın kıpırdama!' mânâsına gelen bir işâretle sükûnete dâvet ettim. Bu sırada eli ıstakalı adam, bize doğru yaklaşarak karşımızda tehditkâr bir vaziyet aldı. "

Bu sefer Sâlih, sen yine müdâhale etmek istedin. Ben sana 'sus' işâreti verdikten sonra, o azılı adama dönerek 'Sen kimsin, ne istiyorsun?' diye sordum.

"Adam bu suale cevap vereceği yerde, cebinden bir tabanca çıkartarak iki kurşun sıktı. Biri bana, öteki sana!.. Sonra adam bize 'Kalkın, dans edelim' emrini verdi. İkimiz de kalkıp onun huzûrunda dans ettik. Sonra uyandım."

Bilindiği gibi Atatürk'ün ölümünden sonra Sâlih Bozok tabancasıyla intihara teşebbüs etmiş, göğsüne kurşun sıkmış, fakat ölmemiş, yaralanmış. kurtulmuştur.

Niye alnına değil de, göğsüne sıktı, hep merak ederim... Acaba o dönemde intiharlar "göğse kurşun sıkarak" mı oluyordu?..

- Yetmişyedinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

26 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı. Prof. Afet İnan, olayı şöyle anlatıyor:

- "O geceyi rahatsız geçirdi. İlk komayı o zaman atlatmıştı.
Ertesi sabah 'Demek ölüm böyle olacak' diyerek uzun bir rüya gördüğünü anlattı.
'Sâlih'e söyle, ikimiz de kuyuya düştük, fakat o kurtuldu" dedi. "

Atatürk'ün burada "kuyuya düşme" sembolü ile gördüğü rüya vizyonu, kendisinin de söylediği gibi, ölümünün habercisiydi. Sâlih Bozok'un kuyudan kurtulması ise, Atatürk'ün vefat ettiği gün, buna çok üzülen Salih Bozok'un intihara teşebbüs etmesi, ancak ölmemesine işâretti.

ATATÜRK'ÜN SON 100 GÜNÜ

- Yetmişsekizinci Rüya:

İnternet'ten alıntı
Kaydedildiği Tarih : 17.4.2019

Abraham Lincoln(1809-1865)

Amerika eski Cumhurbaşkanlarından, köleliği kaldırmak için harekete geçen, iç savaş (1861-1865) çıkaran ve Güney eyâletlerini mağlûp eden Abraham Lincoln, 14 Nisan 1865 yılının gecesinde şu rüyâyı görmüştür.

- "Beyazsaray'ın hizmetkârları telâşla, oradan oraya koşuşturuyorlar...

Ve herkese Cumhurbaşkanlarının öldürüldüğü haberini veriyorlar. "

Loncoln, sabah olduğunda gördüğü rüyâyı eşine ve yakınlarına anlatır. Tedirgin olmuştur. Bu sebeple o günkü kabine toplantısında bile bu rüyâdan bahsetme lûzumunu hisseder. Abraham Lilcon'un yakınları bunu hayra yorarlar... ve "ömrünün uzayacağına delâlet edeceği"ni söylerler!..

Aynı günün akşamı Abraham Lincoln ve karısı, dostlarıyla birlikte tiyatroya gitmeye karar verirler.

Ne var ki, bu karar Loncoln'u kaderine sürükledi... Çünkü Güney ordusunun teslimi olmasından iki gün sonra, Lincoln, Beyaz Saray etrâfında toplanan kalabalığa bir konuşma yapmış, "belirli zencilere oy verme hakkının verilmesini destekleyeceği"ni belirtmişti. Bu konuşma, kalabalıktaki Güney sempatizanı ve Başkan'ın temsil ettiği her şeyden nefret eden aktör John Wilkes Booth’u çok öfkelendirmiş ve Başkan'ı öldürmeye kesin karar vermişti!

Aslında bu, Booth’un Başkan'a zarar vermek için ilk teşebbüsü değildi. 1864 yazının sonlarında Booth, Abraham Lincoln’ü kaçırmak için planlar yapmıştı. Koyu bir Güney sempatizanı olan bu genç adam, Güneyliler lehine câsusluk, âsi ordunun ihtiyâcı olan kinin ve diğer tıbbi malzemelerin kaçakçılığını yapmaktaydı. Lincoln’ü kaçırmaktaki maksadıysa, Başkan'a karşılık Kuzeyliler'in elindeki Güneyli esirleri serbest bıraktırarak, Konfederasyon’un iyice seyrelmiş saflarına bir nebze olsun destek sağlama umuduydu. Kaçırmayı başaramamıştı, şimdi öldürmeyi plânlıyordu.

O akşam Lincoln'un oturduğu locanın kapısı birden aralandı. Kaatil ktör John Wilkes Booth, tabancasındaki bütün mermileri Lincoln'un üzerine boşalttı. Lincoln, oturduğu koltuğa cansız yığıldı!..

Böylece gördüğü ikaz edici rüya gerçek oldu. Sarayın elemanları ordan oraya çâresiz bir hâlde koşuşup durdular!

Ne diyelim, bütün rüyâlar hayır olsun!..

Daha çok var... İlerde yazarız. Ama şimdi isterseniz, siz bize enteresan rüyâlarınızı yazın. Biz de siteye çıkaralım... İsterseniz yorum yapın. Onu da yayınlayalım.

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - RÜYÂLAR - 1
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 11
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 12
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 13
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 14
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 15
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 16
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 17
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 18
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 19
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 20
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 22
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 23
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 24
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 25
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - REİNKARNASYON - 1
    - REİNKARNASYON - 2
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - SİRİUS MİSYONU ZIRVALARI
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - MEKTUPLAR