BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

FİNCAN CELSELERİ - 2

Elimizdeki Fincan Celseleri'nden enteresan bulduklarımızı seçip naklediyoruz. Bunları basit, Neyzen Tevfik'in Celseleri'ni küfürlü bulabilirsiniz. Ama Âhıret Âlemi, Ruhlar'la İrtibat işte böyledir. Hemep "şıp" diye üstün TEBLİĞLER falan almazsınız. Bunlarla yetinmek zorundasınız. Ama sakın, basit diye işi alaya falan almaya kalkmayın!.. Başınıza olmadık işler açılır. Her Rûhî İrtibat büyük bir ciddiyet içinde yürütülmelidir.

Varlık : YAMAN EGELİ
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 3.11.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Neşe, Nilgün
Hâzirûn: Ayşen, Nuriye, İnci, Solmaz, Mehmet, Mehmet Mustafa, Ümit,
Hâşim, Ahmed, Nüket, Sedat, Abdullah

Varlık ....... (semâ yapar gibi dönmeler) .......
İdâreci- Kendinizi tanıtır mısınız?
V- YAMAN...
İ- ALLAH râzı olsun. Bu akşam bir arzunuz var mı?
V- İzine edene âni emet gitti. Çünkü isâbetçinin dünyâsı ALLAH'a erdi.
İ- Anlaşılamadı. Kimden bahsediyorsunuz?
V- BABAM
İ- Emet'e mi gitti?
V- Hayır... Günaha minecez... Sana izah edeceğim.. Alamadınız.
İ- Anlaşılamadı.
V- Günaha adama çok aramadı. Gine sana izah edeceğim.
İ- Anlaşılamadı, ama babanıza çok kızıyorsunuz. Bize onu inandıracak birşey verin.
Sâdece sizinle onun arasında geçmiş olsun.
V- Evet.
İ- Şimdi mi vereceksiniz?
Evet... "Akademi neyine?.. Tıbb'a girdin!.. Ama Yaman, çok çalışırsan payını alırsın."
(Bu cümle çok karışık ifâdeler hâlinde alındı, sonra düzeltildi.)
İ- Babanız size öyle mi demişti?
V- Evet.
İ- Devam edecek misiniz?
V- Evet... Anama dargınım. Akademi'ye sokmadı.
İ- Tıp Akademisi'ne mi?
V- Hayır.
İ- İktisâdî Ticârî Akademi'ye mi?
V- Hayır.
İ- Güzel Sanatlar Akademisi'ne mi?
V- Evet.
İ- Konuşmama gibi birşey oldu mu aranızda?
V- Evet.
İ- Uzun sürdü mü?
V- Hayır.
İ- Babanıza başka söylemek istediğiniz var mı?
V- Asabiyeti dâvet etmesin!
İ- Şimdi mi?
V- Evet...
İ- Kime karşı bu? Annenize mi?
V- Hayır. Talebelere... Azap çeker sonra...
İ- Babanızın size karşı kullandığı özel bir hitap şekli veya söylediği var mı?
V- ..."İz'ana gir!"
İ- Bu gece başka söylemek istediğiniz var mı?
V- Yeter.
İ- Bize, aramızda birine söylemek istediğiniz var mı?
V- Evet.
Solmaz- Benim için kıymetli olan birşeyi kaybettim. Yardım eder misiniz?
V- .... Evini ara!..
İ- Başka var mı, efendim?
V- Evet.
İ- Aramıza ilk defa katılan fakat çok faydalı olan Nilgün Hanım için birşey söyler misiniz?
V- .... Artık eyilme!
İ- Yâni, memleketine gittiği zaman bu konuya eğilmemesini söylüyorsunuz.
V- Evet.... Evdekine vaziyeti anlat!..
(Bir müddet önce Nilgün Hanım'ı evinden çağırmışlardı.) ...
İ- Başka söylemek istediğiniz var mı?
V- Evet.
İ- Kime?
V- Kâtibe... Anda gelir, mâniyi geçer.
İ- Yâni, Hâşim bey'in bir meselesinde beklediği bir anda gelecek ve işine mâni olan
şeyi atlatacak. Öyle mi?
V- Evet.
İ- Başka?
V- Mehmet... Talebe... Akla gelen, başa gelir!
Mehmet Mustafa- Anlayamadım, açıklarlar mı?
V- Unutma bir arkadaşı.
M.M. - Tuna'yı mı?
V- Evet.
M.M.- Yine tam olarak anlamadım.
V- ... Anladın!...
(Bunun üzerine Mehmet Mustafa "anladım" mânâsına başını salladı,
Varlık tasdik etti) ... Evet.
İ- Başka var mı?
V- ... Abdullah.... Sıkma canını!...
Abdullah- Hangi konuda?
V- ... Düşündüğün gibi değil.
İ- Başka?
V- .... Mehmet... Mâzeret adam gibi olmalı!
Mehmet Bey - Kimin?
V- B... Kız...
Mehmet Bey- Benim büyük kızım mı?
V- Evet.
Mehmet Bey- Dâmat haklı mı?
V- Evet.
Mehmet Bey- Müdâhale etmememiz iyi olur mu?
V- Evet.
İ- Bundan önce Neyzen tarafından verilen bir şiirde KİYMANE diye bir kelime vardı.
Bulamadık. Mânâsını verir misiniz?
V- Neyzen'e sorun.
İ- Peki, efendim. ALLAH râzı olsun. Dua edelim.

Gördüğünüz gibi, Celse SOHBET şeklinde geçti. Hiçbir kısmını TEBLİĞ diye kabul etmiyoruz. Çoğu şahsî sorulara verilen cevaplar idi. O yüzden muhatapları kabul ederse doğru, etmezse yanlış sayıyoruz. "Peki, bizi ne ilgilendir? Niye naklettin?" derseniz, bir tek sebebi var. Rûhî İrtibatlar'ın % 99'u, hep dediğimiz gibi, bu tarzda geçer. Eğer daha fazlasını beklerseniz, sizi aldatırlar, işletirler, yanlışa sevkederler. Bunu göresiniz, kendinizi bir Celse'ye katılmış hissedesiniz, diye verdik. Yoksa bu Celse'de dişe dokunur birşey yok. Ama sık sık gelip bizimle SOHBET eden YAMAN EGELİ diye bir dostumuz var.

E, gündelik hayattaki dostlarımız da böyle basit konuşmuyor mu? Onları kınıyor musunuz?

***

Şimdi nakledeceğimiz Celse'ye rahmetli REŞAT BAYER katıldı. Ve tabii Rûhî İrtibatlar'dan şüphe duyduğu için, bâzı enteresan sorular sordu, biz de müsaade ettik. Ancak masada şüpheci bir tecrübesiz kişi olduğu için İrtibat oldukça bozuktu. Düzelterek ve kısaltarak veriyoruz. Amacımız "Ruhla'rdan ispat nasıl istenir?", onu göstermek...

Varlık : ZİYA AMAN, ZAFER
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 9.11.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Neşe, Reşat Bayer, Solmaz
Hâzirûn: İnci, Şengül

Varlık- .....(karışık harfler) ... Selâm.
İdâreci- Hoş geldiniz, efendim. Bir arzunuz var mı?
V- Hayır.
İ- Daha iyi görüşebilmek için yapmamız gereken birşey var mı?
V- Evet.
İ- Masada değişiklik ister misiniz?
V- Evet...
(Reşat Bayer ve Solmaz Hanım'ın girmesini istedi) ...
İ- Şimdi lâtfedin.
V- ZİYA Aman... Ezan... ALLAH'a...
İ- Bununla bize bir arzunuzu bildirmek istediniz herhalde.
V- Zaman gibi...
İ- Adınızı verin, Yaman'la mı görüşüyoruz?
V- Hayır... ZİYA Kanebe...
İ- Hangi târihte öldünüz?
V- 1831...
O târihte soyadı yoktu. Bu lâkabınız mı?
V- Hayır. Ziyâ'nın idâme edeceği...
Reşat Bayer- Efendim, bunları bırakalım da, siz bize niye geldiğinizi bildirin.
Birimize yakınlık duyduğunuz için mi geldiniz? Yoksa vazifeli misiniz?
V- Hayır.
İ- Sorularımıza cevap vermek ister misiniz?
V- Evet... Ukâlâ!..
İ- Aynı Varlık'la mı görüşüyoruz?
(İdâreci bu soruyu soruyor, çünkü ZAFER isimli
vasat bir Varlık kendisine UKÂLÂ diye takılır, "acaba Ziya gitti, o mu geldi?" diye soruyor)
V- Evet.
RB- Ben bunu kızmanız için sormadım.
(Tabii Reşat Bayer bu takılmayı
bilmediğinden Varlık kızdı sanıyor) ...
Özür dilerim.
V- Selâm...
İ- Efendim, siz benim evvelden tanıdığım Varlık mısınız?
V- Evet... ZAFER...
İ- Celse'nin başında da sizinle mi görüştük?
V- Hayır.
RB- Siz geldiğiniz halde niye Ziya Aman yazdınız?
V- Dede çakamadı!.. Zafer'e Dede.... Dede çok çilekeş!.. Dede çok değer Dede!..
İ- Cevap vermek istiyor musunuz?
V- Çakamadı mı?
İ- Niçin yazdırdınız?
V- Yardıma çağırdın... Geldiğimde Ziya beni...
İ- Ziya Aman neyiniz oluyor?
V- Kan ebemiz...
İ- Yazdığınızdan birşey anlamıyoruz.
(İdâreci'nin masada yeniden değişiklik istemesi gerekirdi.)...
V- Ecel-i cühelâ!...
İ- Efendim, siz bize ne vermek istiyorsunuz?
V- Amacım Cihân'a yardım edebilem...
RB- Efendim, biz sizin bizi tatmin etmenizi, "Cihân'a yardım etmek" olarak kabul edemiyoruz.
Eğer hakikaten Cihân'a yardım etmek istiyorsanız, Ruhlar'la konuşulduğunu ispat ediniz.
Hep berâber elele verelim, birşeyler yapalım.
V- Çok cemil Dede!..
RB- Eğer siz bunu yapamıyacaksanız, eğer orada bunu daha iyi yapacak birisini biliyorsanız,
müsaade edin, onunla görüşelim. Bunu temin edelim.
V- Evet.
RB- Bize bu şekilde yardım edecek Ruh'u gönderebilir misiniz?
V- ZİYA Yaman...
RB- Peki, şimdi Ziya'dan istesek, bize kızar mısınız?
V- Hayır.
RB- Benim Celse'ye iştirâkim zararlı mı?
V-Hayır.
İ- Solmaz Hanım da parmak koysun mu?
V- Evet... Dede çok iyi!... Çilem için Dede'ye kendimi tanıttım.

(Bu noktadan sonrasındaki görüşme Ziya Aman -veya Ziya Yaman- iledir)
RB- Anlaşılmayan bir yer var mı? Anladınız mı?
V- Evet.
RB- Meselâ bize Japonya'da şu anda ölmüş olan birisinin isim ve adresini verer misiniz?
V- ... Evet... Akeli Yekeki...
İ- Bu isim mi?
V- Evet... Kezigi...
İ- Bu şehir ismi mi ?
V- Evet.
RB- Kapı numarası da verin.
V- 16...
İ- Kimdir bu ölen, efendim? Kaç yaşında?
V- 12...
İ- Kız mı, erkek mi?
V- K...
RB- Peki, dostum. teşekkür ederim. Yalnız ben oraya mektup yazıp masraflara gireceğim.
Bunu verebildiğine göre, çok daha kolay olması icâbeden bir şeyi sormak istiyorum.
Benim annemin ismini verebilir misin?
V- Evet... Fazilet...
RB- Değil... Annemin ismini öğrenmek acaba Japonya'dakini öğrenmekten daha mı zor?
Ne lâzımsa yap, bunu öğren!
V- Çok eziyet ama... zâten lâzım.
İ- Verebilecek misiniz, efendim?
V- ... Meliha...
RB- Hayır. Peki, babamın ismini ver... Ölmüş abimin ismini ver.
V- Kaide... Cemil Dede'yi ne kadar anıyor o.
RB- Peki, böyle bir şeyin verilmesine oranın kanunları müsaade etmiyor olabilir.
İzin verilir mi, verilmez mi, onu yaz.
V- Yalnız, amin hani???
RB- Peki, dua edelim.
V- Zorluk var... Yanınızda değilim.
RB- Peki, belki ben sana kaabiliyetinden ağır bir sual sordum. Eğer sen başından büyük
bir işe kalktıysan, onu da söyle.
V- Evet.
RB- Peki. belki yine başından büyük bir şey istiyorum ama,
bize bunu yapabilecek bir Ruh gönderebilir misin?
V- Hayır.
RB- Yalnız başta "Size Ruh'un varlığını ispat edecek şeyler vereceğim" dendi.
V- Ben de isterim.
İ- Peki, ayrılalım.

Biz daha önce söylemiştik... BİLİM GÖRDÜĞÜNE, DİN GÖRMEDİĞİNE İNANIR!.. YÂNİ, GAYBE İMÂN ...

- "Onlar ki gaybe iman edip namazı dosdoğru kılarlar
ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar."

(Bakara Sûresi, 3. Âyet)

İMÂN olunca, İSPAT istenmez!.. Görünen bilinen şeye de İMÂN olmaz!.. Hiç "Dünyâ'nın döndüğüne iman ettim," der misiniz?.. Görünmeyen ALLAH'a, MELEKLER'e, siz görmeden görev verilen PEYGAMBERLER'e, görmeden inen KİTAPLAR'a, ve görmediğiniz ÂHIRET ÂLEMİ'ne, YENİDEN DİRİLİŞ'e ve tabii RUHLAR'a İMÂN edersiniz. Bu konularda ispat isterseniz, bulamazsınız. Ama her gönül kendine göre bir DELİL bulur, inanır.

Reşat Bayer'in "Ruhlar'la İrtibat"ı ispata çalışması hep başarısızlıkla sonuçlandı. Çünkü ispatlanamaz. Zorladığı Varlıklar birşeyler söyler ama, doğru çıkmaz, onlar da günâha girer. Bunu bile bile araştırmaktan kaçmadığımızı göstermek için Reşat Bayer'e bu fırsatı verildi.

Varlığın kullandığı az bilinen kelimelere gelince ECHEL-İ CÜHELÂ , "câhiller câhili" demek, Celse'de "ecel-i cühelâ" diye yanlış nakledilmiş veya yanlış yazılmış...
CEMİL , "gazel, ALLAH'ın sıfatlarından biri, güzel erkek, iyilikle anma, eskiden okullarda verilen başarı kâğıdı" gibi anlamları var.
Varlık Reşat Bayer'e "Dede çok çilekeş!.. Dede çok değer(li) Dede!.." dedikten sonra, "Çok cemil Dede" diye iltifat etmiş!.
CİHÂN , "Dünya, Evren, âlem, Kâinat" demek... Celse'de "Dünya" mânâsına kullanılmış.

***

Aşağıdaki Celse'de İrtibat düzenli gitmedi... Düzeltilmiş ifâdeleri naklediyoruz.

Varlık : Zafer Dalandalan
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 10.11.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Mehmet Mustafa, Fâik, İnci, Ayşen
Hâzirûn: Ümit, Solmaz

Varlık- Selâm.
İdâreci- ALLAH râzı olsun, efendim. İsminizi verir misiniz?
V- ZAFER
İ- Daha evvel görüşmüş müydük?
V- Hayır.
İ-Soyadınız nedir?
V- Dalandalan.
İ- Hangi şehirde yaşadınız?
V- Gaziantep.
İ- Hangi sene vefat ettiniz?
V- 1950...
İ- Kaç yaşında idiniz?
V- 52...
İ- Ne iş yapardınız?
V- Avukat.
İ- Hayatta yakınınız var mı?
V- Evet... İkiz oğlum.
İ- Eşiniz hayatta mı?
V- Hayır.
İ- Oğullarınızın isimlerini verir misiniz?
V- Gani... Ali...
İ- Kendilerine bir haber ulaştırmamızı ister misiniz?
V- Hayır.
İ- Onları arasak bulabilir miyiz?
V- Evet.
İ- Bunun için bize Öbür âlem'den müsaade var mı?
V- Evet.
İ- Gaziantep'in içinden misiniz?
V- Evet.
İ- Şu anda bizimle görüşmekten memnun musunuz?
V- Evet.
İ- Bize çalışmalarımızda yardımcı olur musunuz?
V- Evet.
İ- Bu görüşme için kimi Medyum olarak kullanıyorsunuz?
V- Fâik...
İ- Sizinle yine görüşmek kaabil mi?
V- Evet.
İ- Fâik Bey'i tatmin edici birşey verir misiniz?
V- Evet.
İ- İsterseniz içinden sorsun, siz cevap verin.
V- İmâna o da isâbetli... çok ... bok...
(harfler karıştı) ... Evet...
Fâik Bey-
(zihnen) (Benim tâyinim Gölcük mü, Ankara mı?)
V- Mânâca çok zor.
İ- "Bağdaşma yok," diyor.. .
V- Bocalama!
İ- Anlaşılmıyor!... O zaman soruyu verin.
V- Evet... Ulan Fâik!.. Zâlim çocuk!.. şerefsiz!... Bok!..
İ- Şimdi, dostum, hakaaret etmeden verin ki, inanalım.
V- ......
(karışık, anlamsız kelimeler peşpeşe) ......
İ- Bunun soruyla ilgisi var mı?
V- Hayır... İnanan çocuk ölmez, uyanır!
İ- Bize vermek istediğiniz var mı?
V- Evet... Namaz... Vazife... Çok zor taşımak...
İ- Bunun Celse'den önceki konuşmayla ilgisi var mı?
V- Evet... Vasat zoraki... Çok!..
İ- Peki, ayrılalım, efendim.
V- Evet.
İ- Dua ediyoruz.

Gene önce Varlığın verdiği addan başlıyoruz... DALAN soyadı var, Bedrettin Dalan, mâlûm, bir dönem Özal'ın İstanbul Belediye Başkanı idi... Dolmabahçe Sarayı'nın arkasına, onu gölgeleyen gökdelen otelin dikilmesine izin veren, Âhıret'te iki elimin yakasında olacağı kişidir.

Tabii sâdece onun değil, İstanbul'un târihî varlığını, tabiat varlığını imâra ve gökdelenlere açıp, güzelliğine tüy diken sonraki Belediye Başkanları Nurettin Sözen, Recep Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna, Kadir Topbaş'ın da yakalarına yapışacağım. Önce gökdelenleri diktiler, ağaçları, suları yok ettiler, sonra "Ben yatay mimârî taraftarıyım" demeye başladılar!.. Yatırsınlar sizi!..

İnternet'te genç Zafer Dalan'lar var... Ama Dalandalan yok... Acaba soyadını iki kere yazdı da , biz mi yanlış kaydettik diye, Gani Dalan'ı aradık. Bir tâne var ama 1957 doğumlu... Olmaz!.. Ali Dalan da var, ama o da genç... Olmadı!.. Bulamadık... Zaten 17.11.1972 tarihli Celse'de (aşağıda) bunun aldatma olduğu söylendi.

***

Bu sefer nakledeceğimiz Fincan Celsesi kalabalık, ünlü kişilerle dolu bir ortamda gerçekleşti. Ancak faydalı birşey alınamadı. Ama yine de örnek olarak nakletmek istiyoruz... İstiyoruz ki, Rûhî iİtibatlar'ın hernekadar bizim iyiniyetimize, gayretimize, katılanların bilgi ve tecrübesine bağlı ise de, daha çok Öbür Âlem'in kurallarına tâbi olduğu bir iyice anlaşılsın!.. Bir Muhterem Varlığın, Rûhî İrtibatlar için, "Kelin tırnağı olsa, başını kaşır!.. Nasıl dâvet edebilirsiniz?.. Siz ona muktedir olsanız, evvelâ benliğinizi dâvet edersiniz" dediği gibi, dâvetle, Fincan'a oturmakla olmuyor... Yine Varlığın, Biz ancak emir alarak geliriz. Biz nereye emir almışsak, oraya gideriz" dediği gibi, onlar gönderildikleri yere gelirler. " Bu 'emir almadan gelenler yoktur' demek değildir. Onlar da sizdeki işin husûsiyetlerine göre giderler" açıklaması da, Üstün Varlıklar için geçerlidir.

Bu anlattıklarımızı akılda tutarak Celse'yi okuyalım:

Varlık : Volkan
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 16.11.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Neşe, Suphi Kip, İhsan Gürpınar,
Hâzirûn: Muhittin Tecelli, Sinan Onbulak, Nâmık Kemâl Ersan,
Haydar Gür, Burhan Alaybey, İnci, Solmaz

Varlık- Selâm...
İdâreci- Aleykümselâm, efendim. ALLAH râzı olsun. Bir arzunuz var mı?
V- Hayır.
İ- Masa'dan memnun musunuz?
V- Evet.
İ- Çıkmasını, girmesini istediğiniz var mı?
V- Hayır.
İ- İsminizi verin.
V- Kıfnı...
İ- Bu doğru mu? Milliyetiniz nedir?
V- Türk.
İ- O zaman doğru değil.
V- VOLKAN... Biz Neşe'yi zorlan getirdik.
İ- Toplantıya mı?
V- Evet.
İ- Bu getiriş bizim ve onun istifâdesi için mi? Yoksa sizin bir ihtiyâcınızdan dolayı mı?
İlki ise EVET'e gidin.
V- Evet.
İ- Soyadınızı yazar mısınz?
V- ZOĞAL...
İ- ??? Doğru mu?
V- Evet.
İ- Ölüm târihiniz nedir?
V- 1970...
İ- Hangi şehirde yaşadınız?
V- Ankara.
İ- Sizi tesbit edebilecek miyiz?
V- Evet.
İ- Hayatta akrabanız var mı?
V- Evet , annem...
İ- Annenizin adı nedir?
V- Şirin...
İ- Adresinizi verir misiniz?
V- Nalıncı Sokağı ...
İ- Semt ismi verir misiniz?
V- Yukarı Ayrancı...
İ- Numara kaç?
V- 78...
İ- Siz herhalde burada uzun müddet yaşadınız.
V- Evet.
İ- O zaman bilirsiniz, kaçıncı durakta?
V- 2...
İ- Kaçıncı dâire?
V- 5...
İ- Başka söylemek istediğiniz var mı?
V- Volkan'la Lâz Murat rakı içer... Karşıt olur... Pâkize'ye söyle!
İ- "Karşıt olmak"tan maksat ne?
V- Zula söz...
İ- Yani argo demek istiyorsunuz. Pâkize kim?
V- Karşı komşu...
İ- Lâz Murat'la alâkası var mı?
V- Yiğeni...
İ- Peki, bunu inceliyelim... Sizinle tekrar görüşecek miyiz?
V- Evet.
İ- Kimi Medyum olarak kullanıyorsunuz?
V- Suphi...
İ- Öldüğünüzde kaç yaşında idiniz?
V- 50...
İ- Başka söylemek istediğiniz var mı?
V- Ümitlenirseniz...
İ- Yâni, bu araştırmayı boşuna yapacağımızı mı söylemek istiyorsunuz?
V- Hayır. Dostlar sönmüş...
İ- Kendi dostlarınızı mı kastediyorsunuz? Sizi unuttular mı?
V- Evet.
İ- Haydar Gür- Kendisinde Tatar şivesi var. Acaba Tatar mı?
V- Rus Alanlar...
İ- Rus Tatarı mı demek istedi?
V- Evet...
İ- Bize bir kaç kelime Tatarca verir misiniz?
V- Evet... Lukunur... Roşosot... Rapmulas... Toklam unutam turasa şurası...
Nâmık Kemâl Bey- Balaban akay nedir?
V- Türk olur... Nasıl vereyim???
NK- Şıbın nedir?
V- Armasot...
NK- Hayır, sinek demektir. Kamıska nedir?
V- Söz arasına zuç anlar.
NK- Hayır, karıncadır.
İ- Hangi hastalıktan öldünüz?
V- Sar'a...
İ- Müsaadenizle ayrılalım. Dua edelim...

Dikkatinizi çekmiştir, bu Celse'ye kitap yazmış tanınmış Spiritualistler katılmıştı. Onlar 70'li yaşlarda, biz çömez, 20'li günlerde... p>Hiç aklımız kesmemişti ama, İnternet'te VOLKAN ZOĞAL diye bir genç bulduk. Belli ki, o âileden... Demek ki, soyadı doğruymuş... Üstelik ZOĞAL soyadını taşıyan pek çok kimse varmış. Bunların arasında ŞİRİN ZOĞAL da bulunuyor... Ama o târihte inanmadığımız için adresi araştırmamıştık... Şimdi araştırdık. İstanbul'da Nalıncı Kasım, Nalıncı Fevzi diye sokaklar var. Nalıncı Sokağı, Konya'da.... Ankara'da yok. Böylece adresi bulma imkânımız kalmadı. Ama âileyi bulduk... İrtibât kurmadık... Böylece Lâz Murat ve Pâkize araştıralamadı. Aradan yıllar geçmiş... Kim öle, kim kala!:..

Aslında Varlık "Alan" dedi, ama o târihte aramızda Alanlar'ı bilen, Alan Türkleri'nden haberi olan yoktu. Acaba kelimeler Alanca mı?.. Bizce değil, yanlış nakledildi veya yanlış alındı. Varlığın Tatarca bilmediği de anlaşıldı.

***

Şimdi sırada ARABACI YIZNA ZODİAK ile SOHBET var...

Varlık : YIZNA ZODİAK
Tarih : 17.11.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Abdullah, Beyhan, Suphi, Tuğrul
Hâzirûn: Ayşen, Nuriye, İnci, Solmaz, Mehmet, Mustafa, Ümit, Yaşar, İki Misâfir

Varlık- Selam.
İdâreci- Aleyküm selâm. ALLAH râzı olsun. Bir arzunuz var mı?
V- Hayır.
İ- Masa'dan memnun musunuz?
V- Evet.
İ- Yâni, girmesini çıkmasını istediğiniz kimse yok, öyle mi?
V- Evet.
İ- Öyleyse bize kendinizi tanıtın.
V- ZODİAK...
İ- ALLAH râzı olsun. Uzun zamandır görüşememiştik.
V- Abi, kusura bakma.
İ- Kime hitap ediyorsunuz?
V- Yaşar Abi.
İ- Bize vereceğiniz var mı?
V- Men dakka dukka.
(Görüşme son derece hızlı ve düzgün olmakta idi.
Varlık hatâları hemen kendisi düzeltiyordu.)
İ- Bundan, "biz sizin istediğinizi yaparsak, siz de bizim istediğimizi yapacaksınız," diye anladık.
V- Bu hoşuma gitti.
İ- Ha, bu söz hoşunuza gitti. Bize anlatacağınız var mı? Kendiniz hakkında?
Bütün söyledikleriniz doğru çıktı.
V- Abi, ben yalan konuşmam.
İ- Daha rahat görüşmek için fincan yerine bardak koyalım mı?
V- Hayır.
İ- Yalan söylememeniz son derece iyi. Çünkü aksi takdirde Tekâmülünüze mâni olur, biliyorsunuz.
YAMAN dostumuz böyle birşey söyledi. Sonra da itiraf etmek zorunda kaldı.
V- Ben de öyleydim.... 3...
İ- Bu "3" nedir?
V-Dostlarım.
İ- Dostlarınız. Yâni, Anna Rashin, Yoldaş Uldmin ve siz... Öyle mi?
V- Evet.
İ- Anna Rishin size baktı.
V- Çorba verdi.
İ- Bu üç kişiye dâir anlatmak istediğiniz birşey var mı?
V- Başka zaman... Hatırlamak istemiyorum.
İ- Öyleyse biz de açmıyalım. Sorularımız var, müsaade ederseniz.
V- TROYKA.
Tuğrul- Araba demek.
V- Evet.
İ- Bunu niye yazdınız. Arabacı olduğunuz için mi?
V- Evet.
İ- Peki, Rusça "arabacı" ne demek yazar mısınız?
V- Hayır.
İ- Sualimi soruyorum.
V- Evet.
İ- Biz son günlerde iki Varlık'la görüştük. Bunlar bize kendilerini tafsilâtıyla tanıttılar.
Bir tânesi yanlış çıktı. Diğerinin de yanlış çıkma ihtimâli var. Meselâ ZAFER DALANDALAN
diye biri var mı?
V- Atladın, Abi!..
İ- İkinci görüşme geçen gün oldu.
V- Hayır.
İ- O da doğru değil... Peki, bu Varlıklar neden doğrudan doğruya kendilerini tanıtmıyorlar da,
hiç çıkmıyacak isimler veriyorlar?
V- Kanun kaçakları.
İ- Dünyâ'da mı kanun kaçağı?
V- Evet.
İ- Şimdi Âhıret'te olduklarına göre, yalan isim vermenin onlara ne faydası var?
V- Onlar onu bilemez.
İ- Tamam... Bu Varlıklar'ın gerçek adlarını siz verir misiniz?
V- Başka zaman.
İ- Ben şimdi soruları sizin seviyenize göre seçmeye çalışıyorum. Sizin kudretinizin
dışında birşey sormamaya çalışıyorum. Yine de sizin için zor birşey sorarsam,
haber verin. Geçenlerde Reşat Bey meclisimize geldi. Onu tatmin edici birşey alamadık...
Bunun sebebi neydi?
V- Ben yüz senede birşey anlamadım. O bir saatte ne anlıyacaktı ki???
İ- Peki, bu hususta birşey alamıyacak mıyız?
V- Sabır.
İ- Peki, siz şu anda benim kafamdan geçene cevap verir misiniz?
V- Bana dediler ki, "Nerede imtihan var, sen yoksun!"... "Ancak rahatlamaya başlamışın,
onu da kaybetme!" dediler... Ben Sibirya'dan çağıracaktım ya, onlar benim seviyemde
değillermiş... Abi, ben de meğer kaliteliymişim de, haberim yokmuş!
İ- Yâni, yardım istedikleriniz sizden alt seviyedelermiş, öyle mi?
V- Evet... Abi, Abla uyumak istemiyor... Dedikodu gibi olmasın ama...
İ- Siz bunları uykuda İrtibat'a geçtiğinizde de verebilir misiniz? Mahzuru var mı?
V- Abi, kandıramadım.
İ- Peki, kandırana kadar bekleriz... Bugün İrtibat'ın bu kadar kuvvetli olmasının sebebi nedir?
V- Sizi çok özledim... Hem de çok mahçup oldum.
İ- Sözünüzü tutamadığınız için mi?
V- Evet.
İ- Bunu sizden çok Yüksek Varlıklar da yapamadı. Onun için üzülmenize sebep yok.
V- Ama o söz vermedi!... O çok kaliteli.
İ- Siz de bundan sonra yapamıyacağınız şey için söz vermezsiniz.
V- Ben de öğrenmiş oldum... Bir daha söz vermem!
İ- Sizden bunu bekliyoruz. Bunu yapabilmeniz tekâmülünüzü artıracak...
Bu gece size bizi memnun edecek bir vazife verildi mi?
V- Ne olur, bana dua edin!
İ- Ediyoruz, efendim.
V- BÜYÜK İVAN için de edin.
İ- Onun için de ediyoruz... Büyük İvan sizin hâminiz mi?
V- Ama ona da müsaade edildiği kadar.
İ- Biz bütün Ruhlar için dua etmiştik ama, bir daha ediyoruz.
V- ANNA...
İ- Onun için de dua ediyoruz.
(Bu esnâda misâfir beylerden biri Varlığın bardak
istediğini söyledi. Fincana parmak koyan Beyhan Hanım da aynı şeyi söyledi) ...
Efendim, fincan yerine bardak koyalım mı?
V- Evet.
(Konuldu.) ... Bu çok süslü, sevdim.
İ- Arkadaşlardan hitap etmek istediğiniz var mı?
V- ÖLÜM, HİÇBİR ZAMAN YOK OLUŞ DEĞİLDİR!..
İ-
(Misâfirler çok yakında annelerini kaybetmişler, o anda öğrendik)
Misâfirlerimiz için mi söylediniz?..
V- Evet... O çok huzurlu... NURAN çok ağlıyormuş.
İ- Nuran kim?
Misâfir- Kız kardeşim. Hakikaten çok ağlıyor.
V- Ağlamak bizleri çok üzer...
İ- .... Başka var mı, efendim?
V- Abi, kardeşinin işi ne oldu?
İ- Benim kardeşimin mi?
V- Evet... Sen biliyorsun... Dedikodu gibi olmasın ama, hatırlatalım, dedik.
Solmaz Hanım- Evlenme işi mi?
İ- Bir dakika, hangi iş?
V- Biliyorsun... Beni işletme, Abi!
İ- Solmaz Hanım'ın dediği mi?
V- Evet.
İ- Sizde bir haber var galiba.
V- Evet.
İ- Lûtfen söyleyin.
V- Hayır... Burası kalabalık.
Solmaz Hanım- Evlenme işi olsa gerek.
V- Sen sussana Solmaz Abla! Sen gelinsin, başında kabak patlar.
İ- Bizim Neşe için birşey verir misiniz?
V- Evet... Sabırla beklesin... Olacak, dedik ya!..
İ- Aramızda başka hitap etmek istediğiniz var mı?
V- Turgut Abi'yi ne zaman uyutacaksın? Onu da çok sevdim.
İ- Turgut diye birisi yok. Tuğrul mu?
V- Evet.
İ- Peki, çalışacağız onunla.
V- Söz vermek gibi olmasın ama, belki onun vâsıtasıyla da konuşurum.
İ- Peki. Bu gece eski dostlarımızdan başkalarıyla da bir temas var mı?
V- Evet.
İ- Öyleyse sizden ayrılsak, bize kızar mısınız?
V- Hayır.
İ- Öyleyse müsaadenizi istiyelim... Dua ediyoruz...

Uzun ve keyif verici bir Fincan Celsesi, değil mi?.. Ne demiştik, daha önce?.. Ruhlar'la İrtibat'ın çoğu SOHBET şeklindedir, TEBLİĞ sayılan kısımlar kısa ve nâdirdir. Meselâ bu Celse'de bir tek "ÖLÜM, HİÇBİR ZAMAN YOK OLUŞ DEĞİLDİR!.." ifâdesi TEBLİĞ'dir, gerisi SOHBET'tir.

Açıklanması gereken bir kaç husus var.... Birincisi, Varlık, Medyum Beyhan Hanım aracılığıyla, onun uyuduğu zaman da bizimle görüşüyordu. Ancak Beyhan Hanım bundan pek memnun olmadığı için olacak, uyumak istemiyormuş. Bize söylemedi, ama Varlık onun isteğini Celse'de iletti. Yine de iknâ etmeye çalıştığını, ama "kandıramadığını" da belirtti. Kendisi aldatıcı ve tehlikeli bir Varlık olmadığı için bu "kandırma" sözünü ciddiye almıyoruz. Zâten ciddi olsa, kandırmaya çalışsa, kendi söyler mi?..

İkincisi, gene bir Uyuma Seansı'nda Varlık bize "Maddî Tezâhurat" sözü vermişti, yerine getiremedi. Bunun için "mahçup olduğunu" belirtti. Biz bunları hep Varlığın lehine puan olarak kaydediyoruz. Vasat bir Varlık olduğunu biliyoruz ama, tedbiri ve dikkati elden bırakmıyoruz.

BÜYÜK İVAN'ı daha önce uzun uzun anlatmıştık... ANNA RASHİN'i de!.. Ancak 14 Haziran'da "Büyük İvan Günü" diye kutsal bir gün bulamadık. Ama 20 Temmuz'da "Kutsal İlya Günü"nü bulduk!..

İLYA bizim İLYAS diye bildiğimiz peygamberdir. Halkın HIDIRELLEZ dediği ve 5 Mayıs gecesinden 6 Mayıs akşamına kadar buluştuklarına inandıkları HIZIR ve İLYAS kıssasından bilinir. Ortodoks Kilisesi, İlyas Peygamber Bayramı'nı 20 Temmuz'da kutlar. Ruslar da Ortodoks olduğuna göre, acaba kastedilen "İlya Günü" müydü?.. Celse 23 Haziran'da yapıldığına göre, o târihte İlya Günü geçmemişti. Bilseydik, Varlığı memnun etmek için hastaya o gün şifâlı bir su içirirdik. Bu arada Türkiye Musevîleri'nin takvim farkından dolayı "İlyas Bayramı"nı 2 Ağustos günü kutladıklarını öğrendik. Fark birinin Rûmî Takvim, diğerinin Milâdî Takvim'e göre kutlamasından kaynaklanıyor.

Hep diyoruz ya, İster Üstün, ister Vasat, ister Geri bir Varlık'tan olsun; her Celse'de alınan bilgilerin bir sebebi vardır... Biz bu "Büyük İvan Günü"nü 1972'de bulamamış, ancak 2016'da BÜYÜK İVAN'ı incelemiştik. TÜRKLER'le yakın ilişkisi vardı, çok şey öğrenmiştik.

Şimdi de bu bulduğumuz "Kutsal İlya Günü"nden neler öğreneceğiz acaba?

Önce İLYA PEYGAMBER, yâni HAZRET-İ İLYAS var, incelenmesi gereken... KUR'AN iki yerde, Hz. İLYAS'tan şöyle bahsediyor:

- "Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsâ'yı, İlyas'ı doğru yola erdirmiştik.
Bunların hepsi sâlih kimselerden idi."

(En'am Sûresi, 85. Âyet)

- "Ve şüphe yok ki İlyas, elbette peygamberlerdendi.
Milletine: '(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Yaratanların en iyisi olan, Sizin de Rabbiniz,
sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı bırakıp da,
Baal'e mi taparsınız?' demişti. Bunun üzerine İlyas'ı yalanladılar.
Onun için onların hepsi (Cehennem'e) götürüleceklerdir.
Ancak Allah'ın ihlâslı kulları müstesnâ.
Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık,
'İlyas'a selâm!' dedik. Şüphesiz Biz, iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o, Bizim mümin kullarımızdandı."
(Saffat Sûresi, 123-132. Âyetler)

Buradan sâdece Hz. İLYAS'ın bir peygamber olduğunu, milletini Baal adındaki puta tapmaktan vazgeçirip ALLAH'a yöneltmeye çalıştığını ve ALLAH'ın onu mükâfatlandırıp arkasından gelen Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında bir ün bıraktığını anlıyoruz... Ama neler yaptığını, ne gibi bir ünü olduğunu bilmiyoruz.

İşte bu yüzden biz Dört Kitâb'a imân etmişizdir!.. Bu âyetler bizi Hz. İLYAS'ı tanımak için Kitâb-ı Mukaddes'e, yâni TEVRAT, ZEBUR ve İNCİL diye bilinen kitâba müracaat etmeye yönlendiriyor. "Ben onun hikâyesini orada anlattım, gidip bulun," diyor ALLAH!.. Gidip bulalım.

Hz. DÂVUD'un (M.Ö. 1000-962) Filistin'de kabileleri birleştirdiği İsrail Krallığı M.Ö. 796 yılında ikiye bölünür. Hz. YÂKUB'un 12 oğlundan türeyerek gelenlerden 10 kabile, ülkenin kuzey tarafını alarak İsrâil Krallığı'nı oluşturur. Diğer 2 kabile de ülkenin güney tarafında Yahuda Krallığı'nı kurar. Yeruşalem diye bilinen Kudüs şehri Yahuda Krallığı'na bağlanır... Kitâb-ı Mukaddes'in 1. Krallar Kitabı, 16-21. Bölümler, ve 2. Krallar Kitabı 1-2. Bölümler'de Hz. İLYAS dönemini şöyle anlatır:

Bölüm 16
29 Yahuda Kralı Asa'nın krallığının otuz sekizinci yılında, Omri oğlu Ahav İsrâil Kralı oldu ve Samiriye'de yirmi iki yıl krallık yaptı.
30 RABB'in gözünde kötü olanı yapan Omri oğlu Ahav, kendisinden önceki bütün krallardan daha çok kötülük yaptı.
31 Nevat oğlu Yarovam'ın günahlarını izlemek yetmezmiş gibi, bir de Sayda Kralı Etbaal'ın kızı İzevel'le evlendi. Gidip Baal'a hizmet ederek ona taptı.
32 Baal için Samiriye'de yaptırdığı tapınağın içine bir sunak kurdu.
33 Ayrıca Tanrıça Aşera'yı simgeleyen bir de sütûn yaptırdı. Ahav İsrâil'in Tanrısı RABB'ı, kendisinden önceki bütün İsrâil krallarından daha çok öfkelendirdi.
34 Ahav'ın krallığı döneminde, Beyt-Elli Hiel Eriha Kenti'ni yeniden inşâ etti. RABB'in Nun oğlu Yeşu aracılığıyla söylediği söz uyarınca, Hiel ilk oğlu Aviram'ı kaybetme pahâsına kentin temelini attı; en küçük oğlu Seguv'u kaybetme pahâsına da kentin kapılarını taktı.

Bölüm 17
1 Gilat'ın Tişbe Kenti'nden olan İlyas, Ahav'a şöyle dedi: "Hizmet ettiğim İsrâil'in Tanrısı yaşayan RABB(in adıyla derim ki, ben söylemedikçe önümüzdeki yıllarda ne yağmur yağacak, ne de çiy düşecek."
2 O zaman RAB, İlyas'a şöyle seslendi:
3 "Buradan ayrıl, doğuya git. Şeria Irmağı'nın doğusundaki Kerit Vâdisi'nde gizlen.
4 Dereden su içeceksin ve buyruk verdiğim kargaların getirdiklerini yiyeceksin."
5 RABB'in söylediklerini yapan İlyas, gidip Şeria Irmağı'nın doğusundaki Kerit Vâdisi'ne yerleşti.
6 Dereden su içiyor, kargaların sabah akşam getirdiği et ve ekmekle besleniyordu.
7 Ancak ülkede yağmur yağmadığı için bir süre sonra dere kurudu.
8 O zaman RAB, İlyas'a,
9 "Şimdi kalk git, Sayda yakınlarındaki Sarefat Kenti'ne yerleş” dedi, “Orada sana yiyecek sağlaması için dul bir kadına buyruk verdim."
10 Sarefat'a giden İlyas kentin kapısına varınca, orada dul bir kadının odun topladığını gördü. Kadına: “Bana içmek için biraz su verebilir misin?” dedi.
11 Kadın su getirmeye giderken İlyas yine seslendi: “Lütfen bir parça da ekmek getir.”
12 Kadın, “Senin Tanrı'n yaşayan RABB'in adıyla ant içerim, hiç ekmeğim yok” diye karşılık verdi, “Yalnız küpte bir avuç un, çömleğin dibinde de azıcık yağ var. Görüyorsun, bir iki parça odun topluyorum. Götürüp oğlumla kendim için bir şeyler hazırlayacağım. Belki de son yemeğimiz olacak, ölüp gideceğiz.”
13 İlyas kadına, “Korkma, git, yiyeceğini hazırla” dedi, “Yalnız önce bana küçük bir pide yapıp getir. Sonra oğlunla kendin için yaparsın."
14 İsrâil'in Tanrısı RAB diyor ki: 'Toprağa yağmur düşünceye dek küpten un, çömlekten yağ eksilmeyecek.'”
15 Kadın gidip İlyas'ın söylediklerini yaptı. Hep birlikte günlerce yiyip içtiler.
16 RABB'in İlyas aracılığıyla söylediği söz uyarınca, küpten un, çömlekten yağ eksilmedi.
17 Bir süre sonra evsâhibi dul kadının oğlu gittikçe ağırlaşan kötü bir hastalığa yakalandı, sonunda öldü.
18 Kadın İlyas'a, “Ey Tanrı adamı, alıp veremediğimiz nedir?” dedi, “Günahlarımı Tanrı'ya anımsatıp, oğlumun ölümüne neden olmak için mi buraya geldin?”
19 İlyas, “Oğlunu bana ver” diyerek çocuğu kadının kucağından aldı, kendi kaldığı yukarı odaya çıkardı ve yatağına yatırdı.
20 Sonra RABB'e şöyle yalvardı: “Ya RAB Tanrım, neden yanında kaldığım dul kadının oğlunu öldürerek ona bu kötülüğü yaptın?”
21 İlyas üç kez çocuğun üzerine kapanıp RABB'e şöyle dua etti: “Ya RAB Tanrım, bu çocuğa yeniden can ver.”
22 RAB İlyas'ın yalvarışını duydu. Çocuk dirilip yeniden yaşama döndü.
23 İlyas çocuğu yukarı odadan indirip annesine verirken, “İşte oğlun yaşıyor!” dedi.
24 Bunun üzerine kadın, “Şimdi anladım ki, sen Tanrı adamısın ve söylediğin söz gerçekten RABB'in sözüdür” dedi.

Bölüm 18
1 Uzun bir süre sonra kuraklığın üçüncü yılında RAB İlyas'a, “Git, Ahav'ın huzuruna çık” dedi, “Toprağı yağmursuz bırakmayacağım.”
2 İlyas Ahav'ın huzuruna çıkmaya gitti. Samiriye'de kıtlık şiddetlenmişti.
3 Ahav sarayının sorumlusu Ovadya'yı çağırdı. (Ovadya RAB'den çok korkardı.
4 İzevel RABB'in peygamberlerini öldürdüğünde, Ovadya yüz peygamberi yanına alıp ellişer ellişer mağaralara gizlemiş ve yiyecek, içecek gereksinimlerini karşılamıştı.)
5 Ahav, Ovadya'ya, “Haydi gidip ülkedeki bütün su kaynaklarıyla vâdilere bakalım” dedi, “Belki atlarla katırların yaşamasını sağlayacak kadar ot buluruz da, onları ölüme terk etmemiş oluruz.”
6 Ahav'la Ovadya, araştırma yapmak üzere ülkeyi aralarında bölüştükten sonra, her biri yalnız başına bir yöne gitti.
7 Ovadya giderken yolda İlyas'la karşılaştı. İlyas'ı tanıyınca yüzüstü yere kapanarak, “Efendim İlyas sen misin?” diye sordu.
8 İlyas, “Evet, benim. Git efendine, 'İlyas burada' de” diye karşılık verdi.
9 Ovadya, “Ne günah işledim ki, beni öldürsün diye Ahav'a gönderiyorsun?” dedi ve ekledi:
10 “Tanrın yaşayan RABB'in adıyla derim ki, efendimin seni aramak için adam göndermediği ulus ve krallık kalmadı. Ahav ülkelerinde olmadığını söyleyen herkese, seni bulamadıklarına dâir ant içirdi.
11 Oysa sen şimdi, 'Git, efendine 'İlyas burada' de' diyorsun.
12 Ben senin yanından ayrıldığımda, RABB'in Ruhu seni bilmediğim bir yere götürebilir. Durumu Ahav'a bildirince, gelip seni bulamazsa, beni öldürür. Ben kulun gençliğimden beri RAB'den korkan biriyim.
13 Efendim, İzevel RABB'in peygamberlerini öldürdüğünde yaptıklarımı duymadın mı? RABB'in peygamberlerinden yüzünü ellişer ellişer iki mağaraya saklayıp onların yiyecek, içecek gereksinimlerini karşıladım.
14 Ama sen şimdi, 'Git, efendine 'İlyas burada' de' diyorsun. O zaman beni öldürür!”
15 İlyas şöyle karşılık verdi: “Hizmetinde bulunduğum Yaşayan ve Her Şeye Egemen RABB'in adıyla diyorum, bugün Ahav'ın huzuruna çıkacağım.”
16 Ovadya gidip Ahav'ı gördü, ona durumu anlattı. Bunun üzerine Ahav İlyas'ı karşılamaya gitti.
17 İlyas'ı görünce, “Ey İsrâil'i sıkıntıya sokan adam, sen misin?” diye sordu.
18 İlyas, “İsrâil'i sıkıntıya sokan ben değilim, seninle babanın âilesi İsrâil'i sıkıntıya soktunuz” diye karşılık verdi, “RABB'in buyruklarını terk edip Baallar'ın ardınca gittiniz.
19 Şimdi haber sal: Bütün İsrâil halkı, İzevel'in sofrasında yiyip içen Baal'ın dört yüz elli peygamberi ve Tanrıça Aşera'nın dört yüz peygamberi Karmel Dağı'na gelip önümde toplansın.”
20 Ahav bütün İsrâil'e haber salarak peygamberlerin Karmel Dağı'nda toplanmalarını sağladı.
21 İlyas halka doğru ilerleyip, “Daha ne zamana kadar böyle iki taraf arasında dalgalanacaksınız?” dedi, “Eğer RAB Tanrı'ysa, onu izleyin; yok, eğer Baal Tanrı'ysa, onun ardınca gidin.” Halk İlyas'a hiç karşılık vermedi.
22 İlyas konuşmasını şöyle sürdürdü: “RAB'bin peygamberi olarak sâdece ben kaldım. Ama Baal'ın dört yüz elli peygamberi var.
23 Bize iki boğa getirin. Birini Baal'ın peygamberleri alıp kessinler, parçalayıp odunların üzerine koysunlar; ama odunları yakmasınlar. Öbür boğayı da ben kesip hazırlayacağım ve odunların üzerine koyacağım; ama odunları yakmayacağım.
24 Sonra siz kendi ilâhınıza yalvarın, ben de RABB'e yalvarayım. Hangisi ateşle karşılık verirse, Tanrı odur.” Bütün halk, “Peki, öyle olsun” dedi.
25 İlyas, Baal'ın peygamberlerine, “Kalabalık olduğunuz için önce siz boğalardan birini seçip hazırlayın ve ilâhınıza yalvarın” dedi, “Ama ateş yakmayın.”
26 Kendilerine verilen boğayı alıp hazırlayan Baal'ın peygamberleri sabahtan öğlene kadar, “Ey Baal, bize karşılık ver!” diye yalvardılar. Ama ne bir ses vardı, ne de bir karşılık. Yaptıkları sunağın çevresinde zıplayıp oynadılar.
27 Öğleyin İlyas onlarla alay etmeye başladı: “Bağırın, yüksek sesle bağırın! O Tanrı'ymış. Belki dalgındır, ya da helâdadır, belki de yolculuk yapıyor! Yahut uyuyordur da, uyandırmak gerekir!”
28 Böylece yüksek sesle bağırdılar. Âdetleri uyarınca, kılıç ve mızraklarla kanlarını akıtıncaya dek kendi kendilerini yaraladılar.
29 Öğlenden akşam sunusu saatine kadar kıvrandılar. Ama hâlâ ne bir ses, ne ilgi, ne de bir karşılık vardı.
30 O zaman İlyas bütün halka, “Bana yaklaşın” dedi. Herkes onun çevresinde toplandı. İlyas RABB'in yıkılan sunağını onarmaya başladı.
31 Oniki taş aldı. Bu sayı RABB'in Yâkub'a, “Senin adın İsrâil olacak” diye bildirdiği Yakuboğulları oymaklarının sayısı kadardı.
32 İlyas bu taşlarla RABB'in adına bir sunak yaptırdı. Çevresine de iki sea tohum alacak kadar bir hendek kazdı.
33 Sunağın üzerine odunları dizdi, boğayı parça parça kesip odunların üzerine yerleştirdi. “Dört küp su doldurup yakmalık sunuyla odunların üzerine dökün” dedi.
34 Sonra, “Bir daha yapın” dedi. Bir daha yaptılar. “Bir kez daha yapın” dedi. Üçüncü kez aynı şeyi yaptılar.
35 O zaman sunağın çevresine akan su hendeği doldurdu.
36 Akşam sunusunun sunulacağı saatte, Peygamber İlyas sunağa yaklaşıp şöyle dua etti: “Ey İbrâhim'in, İshâk'ın ve İsrâil'in (Yâkub'un) Tanrısı olan RAB! Bugün bilinsin ki, sen İsrâil'in Tanrısı'sın, ben de senin kulunum ve bütün bunları senin buyruklarınla yaptım.
37 Ya RAB, bana yanıt ver! Yanıt ver ki, bu halk senin Tanrı olduğunu anlasın. Onların yine Sana dönmelerini sağla.”
38 O anda gökten RABB'in ateşi düştü. Düşen ateş yakmalık sunuyu, odunları, taşları ve toprağı yakıp hendekteki suyu kuruttu.
39 Halk olanları görünce yüzüstü yere kapandı. “RAB Tanrı'dır, RAB Tanrı'dır!” dediler.
40 İlyas, “Baal'ın peygamberlerini yakalayın, hiçbirini kaçırmayın” diye onlara buyruk verdi. Peygamberler yakalandı, İlyas onları Kişon Vâdisi'ne götürüp orada öldürdü.
41 Sonra İlyas, Ahav'a, “Git, yemene içmene bak; çünkü güçlü bir yağmur sesi var” dedi.
42 Ahav yiyip içmek üzere oradan ayrılınca, İlyas Karmel Dağı'nın tepesine çıktı. Yere kapanarak başını dizlerinin arasına koydu.
43 Sonra uşağına, “Haydi git, denize doğru bak!” dedi. Uşağı gidip denize baktı ve, “Hiçbir şey görmedim” diye karşılık verdi. İlyas, uşağına yedi kez, “Git, bak” dedi.
44 Yedinci kez gidip bakan uşak, “Denizden avuç kadar küçük bir bulut çıkıyor” dedi. İlyas şöyle dedi: “Git, Ahav'a, 'Yağmura yakalanmadan arabanı al ve geri dön' de.”
45 Tam o sırada gökyüzü bulutlarla karardı, rüzgâr çıktı, şiddetli bir yağmur başladı. Ahav hemen arabasına binip Yizreel'e gitti.
46 Üzerine RAB'bin gücü inen İlyas kemerini kuşanıp Yizreel'e kadar Ahav'ın önünde koştu.

Bölüm 19
1 İsrâil Kralı Ahav, İlyas'ın bütün yaptıklarını, (sahte) peygamberleri nasıl kılıçtan geçirdiğini İzevel'e anlattı.
2 İzevel, İlyas'a, “Yarın bu saate kadar senin peygamberlere yaptığını, ben de sana yapmazsam, ilâhlar bana aynısını, hatta daha kötüsünü yapsın” diye haber gönderdi.
3 Can korkusuna kapılan İlyas, Yahuda'nın Beer-Şeva Kenti'ne kaçıp uşağını orada bıraktı.
4 Bir gün boyunca çölde yürüdü, sonunda bir retem çalısının altına oturdu ve ölmek için dua etti: “Ya RAB, yeter artık, canımı al, ben atalarımdan daha iyi değilim.”
5 Sonra retem çalısının altına yatıp uykuya daldı. Ansızın bir melek ona dokunarak, “Kalk yemek ye” dedi.
6 İlyas çevresine bakınca yanıbaşında, kızgın taşların üstünde bir pideyle bir testi su gördü. Yiyip içtikten sonra yine uzandı.
7 RAB'bin meleği ikinci kez geldi, ona dokunarak, “Kalk yemeğini ye. Gideceğin yol çok uzun” dedi.
8 İlyas kalktı, yiyip içti. Yediklerinden aldığı güçle kırk gün kırk gece Tanrı Dağı Horev'e kadar yürüdü.
9 Geceyi orada bulunan bir mağarada geçirdi. RAB, “Burada ne yapıyorsun, İlyas?” diye sordu.
10 İlyas, “Herşeye Egemen RAB Tanrı'ya büyük bir istekle kulluk ettim” diye karşılık verdi, “Ama İsrâil halkı senin antlaşmanı reddetti, sunaklarını yıktı ve peygamberlerini kılıçtan geçirdi. Yalnız ben kaldım. Beni de öldürmeye çalışıyorlar.”
11 RAB, “Dağa çık ve Önümde dur, yanından geçeceğim” dedi. RABB'in önünde çok güçlü bir rüzgâr dağları yarıp, kayaları parçaladı. Ancak RAB rüzgârın içinde değildi. Rüzgârın ardından bir deprem oldu, RAB depremin içinde de değildi.
12 Depremden sonra bir ateş çıktı, ancak RAB ateşin içinde de değildi. Ateşten sonra ince, yumuşak bir ses duyuldu.
13 İlyas bu sesi duyunca, cüppesiyle yüzünü örttü, çıkıp mağaranın girişinde durdu. O sırada bir ses, “Burada ne yapıyorsun, İlyas?” dedi.
14 İlyas, “Herşeye Egemen RAB Tanrı'ya büyük bir istekle kulluk ettim” diye karşılık verdi, “Ama İsrâil halkı senin antlaşmanı reddetti, sunaklarını yıktı ve peygamberlerini kılıçtan geçirdi. Yalnız ben kaldım. Beni de öldürmeye çalışıyorlar.”
15-16 RAB, “Geldiğin yoldan geri dön, Şam yakınındaki kırlara git” dedi, “Oraya vardığında, Hazael'i Aram Kralı olarak, Nimşi oğlu Yehu'yu İsrâil Kralı olarak, Avel-Meholalı Şafat'ın oğlu Elişa'yı da kendi yerine peygamber olarak meshedeceksin.
17 Hazael'in kılıcından kurtulanı Yehu, Yehu'nun kılıcından kurtulanı Elişa öldürecek.
18 Ancak İsrâil'de Baal'a diz çöküp onu öpmemiş yedi bin kişiyi ben koruyacağım."
19 İlyas oradan ayrılıp gitti, Şafat oğlu Elişa'yı buldu. Elişa, oniki çift öküzle saban sürenlerin ardından onikinci çifti sürüyordu. İlyas, Elişa'nın yanından geçerek kendi cüppesini onun üzerine attı.
20 Elişa öküzleri bırakıp İlyas'ın ardından koştu ve, “İzin ver, annemle babamı öpeyim, sonra seninle geleyim” dedi. İlyas, “Geri dön, ben sana ne yaptım ki?” diye karşılık verdi.
21 Böylece Elişa gidip sürdüğü çiftin öküzlerini kesti. Boyunduruklarıyla ateş yakıp etleri pişirdikten sonra, yesinler diye halka dağıttı. Sonra, İlyas'ın ardından gidip ona hizmet etti.

Bölüm 21
1-2 Yizreel'de Samiriye Kralı Ahav'ın sarayının yanında Yizreelli Navot'un bir bağı vardı. Bir gün Ahav, Navot'a şunu önerdi: “Bağını bana ver. Sarayıma yakın olduğu için orayı sebze bahçesi olarak kullanmak istiyorum. Karşılığında ben de sana daha iyi bir bağ vereyim, ya da istersen değerini gümüş olarak ödeyeyim.”
3 Ama Navot, “Atalarımın bana bıraktığı mirâsı sana vermekten RAB beni esirgesin” diye karşılık verdi.
4 “Atalarımın bana bıraktığı mirâsı sana vermem” diyen Yizreelli Navot'un bu sözlerine sıkılıp öfkelenen Ahav sarayına döndü. Asık bir yüzle yatağına uzanıp hiçbir şey yemedi.
5 Karısı İzevel yanına gelip, “Neden bu kadar sıkılıyorsun? Neden yemek yemiyorsun?” diye sordu.
6 Ahav karısına şöyle karşılık verdi: “Yizreelli Navot'a, 'Sen bağını gümüş karşılığında bana sat, istersen ben de onun yerine sana başka bir bağ vereyim' dedim. Ama o, 'Hayır, bağımı sana vermem' dedi.”
7 İzevel, “Sen İsrâil'e böyle mi krallık yapıyorsun?” dedi, “Kalk, yemeğini ye, keyfini bozma. Yizreelli Navot'un bağını sana ben vereceğim.”
8 İzevel Ahav'ın mühürünü kullanarak onun adına mektuplar yazdı, Navot'un yaşadığı kentin ileri gelenleriyle soylularına gönderdi.
9 Mektuplarda şunları yazdı: “Oruç ilân edip Navot'u halkın önüne oturtun.
10 Karşısına da, 'Navot Tanrı'ya ve krala sövdü' diyen iki yalancı tanık koyun. Sonra onu dışarı çıkarıp taşlayarak öldürün.”
11 Navot'un yaşadığı kentin ileri gelenleriyle soyluları İzevel'in gönderdiği mektuplarda yazdıklarını uyguladılar.
12 Oruç ilân edip Navot'u halkın önüne oturttular.
13 Sonra iki kötü adam gelip Navot'un karşısına oturdu ve halkın önünde: “Navot, Tanrı'ya ve krala sövdü” diyerek yalan yere tanıklık etti. Bunun üzerine onu kentin dışına çıkardılar ve taşlayarak öldürdüler.
14 Sonra İzevel'e, “Navot taşlanarak öldürüldü” diye haber gönderdiler.
15 İzevel, Navot'un taşlanıp öldürüldüğünü duyar duymaz, Ahav'a, “Kalk, Yizreelli Navot'un sana gümüş karşılığında satmak istemediği bağını sâhiplen” dedi, “Çünkü o artık yaşamıyor, öldü.”
16 Ahav, Yizreelli Navot'un öldüğünü duyunca, onun bağını almaya gitti.
17 O zaman RAB, Tişbeli İlyas'a şöyle dedi:
18 “Kalk, Samiriyeli İsrâil Kralı Ahav'ı karşılamaya git. Şu anda Navot'un bağındadır. Orayı almaya gitti.
19 Ona de ki, RAB şöyle diyor: 'Hem adamı öldürdün, hem de bağını aldın, değil mi? Navot'un kanını köpekler nerede yaladıysa, senin kanını da orada yalayacak.' ”
20 Ahav, İlyas'a, “Ey düşmanım, beni buldun, değil mi?” dedi. İlyas şöyle karşılık verdi: “Evet, buldum. Çünkü sen RABB'in gözünde kötü olanı yaparak kendini sattın.
21 RAB diyor ki: 'Seni sıkıntılara sokacak ve yok edeceğim. İsrail'de senin soyundan gelen genç yaşlı bütün erkeklerin kökünü kurutacağım.
22 Beni öfkelendirip İsrâil'i günâha sürüklediğin için senin âilen de Nevat oğlu Yarovam'ın ve Ahiya oğlu Baaşa'nın âilelerinin âkıbetine uğrayacak.'"
23 “RAB İzevel için de, 'İzevel'i Yizreel Kenti'nin surları dibinde köpekler yiyecek' diyor.
24 'Ahav'ın âilesinden kentte ölenleri köpekler, kırda ölenleri yırtıcı kuşlar yiyecek.' ”
25 (Ahav kadar, RAB'bin gözünde kötü olanı yaparak kendini satan hiç kimse olmadı. Karısı İzevel onu her konuda kışkırtıyordu.
26 Ahav RABB'in İsrâil halkının önünden kovduğu Amorlular'ın her yaptığına uyarak putların ardınca yürüdü ve iğrenç işler yaptı.)
27 Ahav bu sözleri dinledikten sonra, üstünü başını yırttı, çula sarınıp oruç tutmaya başladı. Çul içinde yatıp kalkarak, alçakgönüllü bir yol tuttu.
28 RAB, Tişbeli İlyas'a şöyle dedi:
29 “Ahav'ın önümde ne denli alçakgönüllü davrandığını gördün mü? Bu alçakgönüllülüğünden ötürü yaşamı boyunca ben de onu sıkıntıya sokmayacağım. Ama oğlunun zamanında âilesine sıkıntı vereceğim.”

2. Krallar , Bölüm 1
1 İsrâil Kralı Ahav'ın ölümünden sonra Moavlılar İsrâil'e karşı ayaklandı.
2 İsrâil Kralı Ahazya Samiriye'de yaşadığı sarayın üst katındaki kafesli pencereden düşüp yaralandı. Habercilerine, "Gidin, Ekron ilâhı Baalzevuv'a danışın, yaralarımın iyileşip iyileşmeyeceğini öğrenin" dedi.
3 Ama RABB'in meleği, Tişbeli İlyas'a şöyle dedi: "Kalk, Samiriye Kralı'nın habercilerini karşıla ve onlara de ki, 'İsrâil'de Tanrı yok mu ki, Ekron ilâhı Baalzevuv'a danışmaya gidiyorsunuz?
4 Kralınıza deyin ki, 'RAB, >Yattığın yataktan kalkamayacak, kesinlikle öleceksin!<' diyor.' " Böylece İlyas oradan ayrıldı.
5 Haberciler kralın yanına döndüler. Kral, "Neden geri döndünüz?" diye sordu.
6 Şöyle karşılık verdiler: "Yolda bir adamla karşılaştık. Bize dedi ki, 'Gidin, sizi gönderen krala RAB şöyle diyor deyin: >İsrâil'de Tanrı yok mu ki, Ekron ilâhı Baalzevuv'a danışmak için haberciler gönderdin? Bu yüzden yattığın yataktan kalkamayacak, kesinlikle öleceksin!< ' "
7 Kral, "Sizi karşılayıp bu sözleri söyleyen nasıl bir adamdı?" diye sordu.
8 "Üzerinde tüylü bir giysi, belinde deri bir kuşak vardı" diye yanıtladılar. Kral, "O Tişbeli İlyas'tır" dedi.
9 Sonra bir komutanla birlikte elli adamını İlyas'a gönderdi. Komutan tepenin üstünde oturan İlyas'ın yanına çıkıp ona, "Ey Tanrı adamı, kral aşağı inmeni istiyor" dedi.
10 İlyas, "Eğer ben Tanrı adamıysam, şimdi göklerden ateş yağacak ve seninle birlikte elli adamını yok edecek!" diye karşılık verdi. O anda göklerden ateş yağdı, komutanla birlikte elli adamını yakıp yok etti.
11 Bunun üzerine kral, İlyas'a başka bir komutanla birlikte elli adam daha gönderdi. Komutan İlyas'a, "Ey Tanrı adamı, kral hemen aşağı inmeni istiyor!" dedi.
12 İlyas, "Eğer ben Tanrı adamıysam, göklerden ateş yağacak ve seninle birlikte elli adamını yok edecek!" diye karşılık verdi. O anda göklerden ateş yağdı, komutanla birlikte elli adamını yakıp yok etti.
13 Kral üçüncü kez bir komutanla elli adam gönderdi. Üçüncü komutan çıkıp İlyas'ın önünde diz çöktü ve ona şöyle yalvardı: "Ey Tanrı adamı, lütfen bana ve adamlarıma acı, canımızı bağışla!
14 Göklerden yağan ateş daha önce gelen iki komutanla ellişer adamını yakıp yok etti, ama lütfen bana acı."
15 RABB'in meleği, İlyas'a, "Onunla birlikte aşağı in, korkma" dedi. İlyas kalkıp komutanla birlikte kralın yanına gitti
16 ve ona şöyle dedi: "RAB diyor ki, 'İsrâil'de danışacak Tanrı yok mu ki, Ekron ilâhı Baalzevuv'a danışmak için haberciler gönderdin? Bu yüzden yattığın yataktan kalkamayacak, kesinlikle öleceksin' !"
17 RAB'bin İlyas aracılığıyla söylediği söz uyarınca Kral Ahazya öldü. Oğlu olmadığı için yerine kardeşi Yoram geçti. Bu olay Yahuda Kralı Yehoşafat oğlu Yehoram'ın krallığının ikinci yılında oldu.
18 Ahazya'nın krallığı dönemindeki öteki olaylar ve yaptıkları İsrâil krallarının târihinde yazılıdır.

Bölüm 2
1 RAB İlyas'ı kasırgayla göklere çıkarmadan önce, İlyas ile Elişa Gilgal'dan ayrılıp yola çıkmışlardı.
2 İlyas Elişa'ya, "Lütfen sen burada kal, çünkü RAB beni Beytel'e gönderdi" dedi. Elişa, "Yaşayan RABB'in adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam" diye karşılık verdi. Böylece Beytel'e birlikte gittiler.
3 Beytel'deki peygamber topluluğu Elişa'nın yanına geldi. "RAB bugün efendini senin başından alacak, biliyor musun?" diye ona sordular.
Elişa, "Evet, biliyorum, konuşmayın!" diye karşılık verdi.
4 İlyas, "Elişa, lütfen burada kal, çünkü RAB beni Eriha'ya gönderdi" dedi. Elişa, "Yaşayan RABB'in adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam" diye karşılık verdi. Böylece birlikte Eriha'ya gittiler.
5 Eriha'daki peygamber topluluğu Elişa'nın yanına geldi. "RAB efendini bugün senin başından alacak, biliyor musun?" diye ona sordular. Elişa, "Evet, biliyorum, konuşmayın" diye karşılık verdi.
6 Sonra İlyas, "Lütfen, burada kal, çünkü RAB beni Şeria Irmağı kıyısına gönderdi" dedi. Elişa, "Yaşayan RABB'in adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam" diye karşılık verdi. Böylece ikisi birlikte yollarına devam etti.
7 Elli peygamber de onları Şeria Irmağı'na kadar izledi. İlyas ile Elişa Şeria Irmağı'nın kıyısında durdular. Peygamberler de biraz ötede, onların karşısında durdu.
8 İlyas cüppesini dürüp sulara vurunca, sular ikiye ayrıldı. Elişa ile İlyas kuru toprağın üzerinden yürüyerek karşıya geçtiler.
9 Karşı yakaya geçtikten sonra İlyas Elişa'ya, "Söyle, yanından alınmadan önce senin için ne yapabilirim?" dedi. Elişa, "İzin ver, senin Ruhundan iki pay miras alayım" diye karşılık verdi.
10 İlyas, "Zor bir şey istedin" dedi, "Eğer yanından alındığımı görürsen olur, yoksa olmaz."
11 Onlar yürüyüp konuşurlarken, ansızın ateşten bir atlı araba göründü, onları birbirinden ayırdı. İlyas kasırgayla göklere alındı.
12 Olanları gören Elişa şöyle bağırdı: "Baba, baba, İsrâil'in arabası ve atlıları!" İlyas'ı bir daha göremedi. Giysilerini yırtıp paramparça etti.
13 Sonra İlyas'ın üzerinden düşen cüppeyi alıp geri döndü ve Şeria Irmağı'nın kıyısında durdu.
14 İlyas'ın üzerinden düşen cüppeyi sulara vurarak, "İlyas'ın Tanrısı RAB nerede?" diye seslendi. Cüppeyi sulara vurunca ırmak ikiye ayrıldı, Elişa karşı yakaya geçti.
15 Erihalı peygamberler karşıdan Elişa'yı görünce, "İlyas'ın Ruhu Elişa'nın üzerinde!" dediler. Sonra onu karşılamaya giderek önünde yere kapandılar.
16 "Yanımızda elli güçlü adam var" dediler, "İzin ver, gidip efendini arayalım. Belki RABB'in Ruhu onu dağların ya da vâdilerin birine atmıştır."
Elişa, "Hayır, onları göndermeyin" dedi.
17 Ama o kadar direttiler ki, sonunda Elişa dayanamadı, "Peki, gönderin" dedi. Elli adam gidip üç gün İlyas'ı aradılarsa da bulamadılar.
18 Sonra Eriha'ya, Elişa'nın yanına döndüler. Elişa onlara, "Ben size gitmeyin demedim mi?" dedi.

Hz. İLYAS, Kitâb-ı Mukaddes'in Yâkup Kitabı 5. Bölüm'de şöyle geçer:
-17 İlya da bizim gibi, duygulara sâhip bir insandı. Yine de, "yağmur yağmasın" diye dua ettiğinde, toprağa üç yıl altı ay yağmur düşmedi.

Ahd-i Cedid'de (Kitâb-ı Mukaddes'in İNCİL diye bilinen bölümünde) Hz. İLYAS’a pek çok kez atıfta bulunulur. Yuhanna'ya göre İncil, 1. Bölüm'de şu ifâdeler vardır:
-19-20 Yahudiler Yahya'ya, "Sen kimsin?" diye sormak üzere Kudüs'ten kâhinlerle Levililer'i gönderdikleri zaman, Yahya'nın tanıklığı şöyle oldu -açıkça konuştu, inkâr etmedi- "Ben Mesih değilim" diye açıkça konuştu.
21 Onlar da kendisine, "Öyleyse sen kimsin? İlyas mısın?" diye sordular. O da, "Değilim" dedi. "Sen beklediğimiz peygamber misin?" sorusuna, "Hayır" cevabını verdi.
22 O zaman ona, "Kimsin, söyle de bizi gönderenlere bir cevap verelim" dediler. "Kendin için ne diyorsun?"
23 Yahya, "Yeşaya Peygamber'in dediği gibi, `RABB'in yolunu düzleyin' diye çölde yükselen sesim ben" dedi.
24-25 Yahya'ya gönderilen bazı Ferisiler ona, "Sen Mesih, İlyas, ya da beklediğimiz peygamber değilsen, niye vaftiz ediyorsun?» diye sordular.
26 Yahya onlara şöyle cevap verdi: "Ben suyla vaftiz ediyorum, ama aranızda tanımadığınız biri duruyor.
27 Benden sonra gelen O'dur. Ben O'nun çarığının bağını çözmeye bile layık değilim."

Luka'ya göre İncil, 4. Bölüm'de şöyle geçer:
-25 Örneğin, size bir gerçeği söyleyeyim: İlya’nın zamanında, gök üç yıl altı ay kapanıp tüm memlekette büyük bir kıtlık meydana geldiğinde, İsrâil’de birçok dul kadın vardı.

Luka İncili 9. Bölüm'de de İLYAS'ın duasıyla gökten ateş inmesine şöyle atıfta bulunulur:

53 Ama Samiriyeliler İsâ'yı kabul etmediler. Çünkü Yeruşalim'e doğru gidiyordu.
54 Öğrencilerden Yâkub'la Yuhanna (İncil yazarı değil) bunu görünce, "RAB, bunları yok etmek için bir buyrukla gökten ateş yağdırmamızı
ister misin?" dediler.
55 Ama İsa dönüp onları azarladı.

Pavlus'un mektuplarından, Romalılar, 11 Bölüm'de "TANRI’nın kendi halkından yüz çevirmediği" yolundaki öğretisini savunurken, Hz. İLYAS’ın yaşamındaki bir olaya atıfta bulunur:
2 Tanrı baştan beri özel olarak ilgilendiği Kendi halkını reddetmedi. Evet, Kutsal Yazılar'da İlya ile ilgili kaydedilenleri bilmez misiniz; o,
Tanrı’ya İsrâil yüzünden yakınmıştı:
3 “Ey Yehova, Senin peygamberlerini öldürdüler, sunaklarını temelinden yıktılar; yalnız ben kaldım, benim de canımı almak istiyorlar.”
4 Tanrı’dan gelen cevap neydi? “Baal’in önünde diz çökmemiş yedi bin kişiyi Kendime ayırdım.”

Hz. İLYAS, eleştirilerinin gücü ve sertliği konusunda Hz. YAHYA ile büyük benzerlikler taşır. Meselâ Luka'ya göre İncil'de 9. Bölüm'de şöyle denir:
8 Bölgenin kralı Hirodes bütün bu olanları duyunca, şaşkına döndü. Çünkü bâzıları Yahya'nın ölümden dirildiğini, bâzıları İlyas'ın göründüğünü, başkaları ise eski peygamberlerden birinin dirildiğini söylüyordu.
Hirodes, "Yahya'nın başını ben kestirdim. Şimdi hakkında böyle haberler duyduğum bu adam kim?" diyor ve İsâ'yı görmenin bir yolunu arıyordu.

Matta'ya göre İncil, 11. Bölüm'e göre Hz. YAHYA, “gelecek olan İLYAS” idi:
11 Size doğrusunu söyleyeyim, kadından doğanlar arasında, Vaftizci Yahya'dan daha üstün olanı ortaya çıkmamıştır. Bununla birlikte, Göklerin Melekûtu'nda en küçük olan, ondan üstündür.
12 Vaftizci Yahya'nın ortaya çıktığı günden bu yana Göklerin Melekûtu zorlanıyor, zorlu kişiler onu ele geçirmeye çalışıyor.
13 Yahya'ya dek tüm peygamberlerle Kutsal Yasa, olacakları önceden bildirdiler.
14 Eğer bunu kabul etmek isterseniz, gelecek olan İlyas odur.

Hz. YAHYA da tıpkı Hz. İLYAS gibi yaban hayâtı ve vahşi doğa ile bağlantılı olmuş, uzun bir dönem çölde inzivâda yaşamış ve onun gibi peygamberlik görevlerine şaşırtıcı bir ânilikle başlamıştır (1 Krallar 17:1 ve Luka 3:2). Hz. YAHYA’nın giyinme tarzı bile Hz. İLYAS’ınki ile aynıdır: Kıllı bir post ve belinde deriden bir kuşak (2 Krallar 1:8 ve Matta 3:4).

Yahudi ve Hıristiyan inancında Hz. İLYAS böyle...

Şimdi bunları yazdık diye Yahudilik, Hristiyanlık propogandası yapıyoruz sanılmasın!.. Biz sâdece eldeki Hz. İlyas hakkındaki bilgileri nakletmek istedik. Bu arada TEVRAT, ZEBUR ve İNCİL'in tahrif edilmiş olduğunu unutmadık. Meselâ Hz. İlyas insan diriltmiş mi?.. ALLAH bilir!.. Gökten ateş inip komutanları yakmış mı?.. ALLAH bilir!..

Yahudiler ve en azından Ortodoks mezhebinden Hıristiyanlar Hz. ilyas'ı yâdetmek için bir gün tesbit etmişler... Peki, bunun bizle ne ilgisi var?..

Çok ilgisi var!.. Çünkü 1902 yılında Makedonya'daki ihtilâlci komiteler o gün ayaklanmaya karar vermişlerdi!.. 20 Temmuz 1903'te, Kutsal İlya Yortusu'nda gece yarısı, dağlarda ve tepelerde ateşler yakılarak ihtilâl başlatıldı. Saldırılara her tarafta birden geçildi. 50-60 kişilik çeteler, düşman bildikleri herkese, Osmanlı saydıkları her yere, her müesseseye insafsızca saldırdılar. Karakollar ilk hedefti tabii ki... Müslüman köyleri yakıldı, tarlaları ve harmanları ateşe verildi. Her Türk, her Müslüman; genç-ihtiyar, erkek-kadın, çoluk-çocuk demeden, hepsi düşman sayıldı, zûlmedildi, öldürüldü.

Her şey kararlaştırıldığı gibi yürüdü. İhtilâl, birden 10 bin kilometrekarelik sahaya yaydı. Ayaklanmaya 30 bin kadar silâhlı komiteci ve köylü katılmıştı. Su gibi Müslüman ve Türk kanı aktı. Buna rağmen "Osmanlılar manastırları, kiliseleri basıyorlar, tahrip ediyorlar, kutsal papazları, insanları öldürüyorlar!.." feryatları, bütün Hristiyanlık âlemine yayıldı. Neticede, Balkan Savaşı ile Edirne hâriç bütün Balkanlar'ı kaybettik!.. Kutsal İlya Günü'nün bize bedeli bu oldu.

***

Gelelim aynı gün İrtibat kurulan Neyzen Tevfik'e...

Varlık : NEYZEN TEVFİK
Tarih : 17.11.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Abdullah, Beyhan, Suphi, Tuğrul
Hâzirûn: Ayşen, Nuriye, İnci, Solmaz, Mehmet, Mehmet Mustafa, Ümit, Yaşar, İki Misâfir

Varlık- Boka bok deme,
..... Sonra bok yeme!
İdâreci- Hoş geldiniz... Neyzen dostumuzla görüşüyoruz herhalde. Bir arzunuz var mı?
V- Helva... Rakı...
Suphi Bey- Helvayla rakı olur mu, üstâdım?
V- Olur, ulan!
İ- Şimdi, efendim, helvayı sizin için yeriz. Rakıyı da kendimiz için içeriz.
V- Kimin için içersen, iç. Ama ağzınla iç, kıçınla değil!
İ- Poponla içme, diyor.
V- Ne poposu?.. Ona "kıç" denir,
Kıç denmezse, bok yenir.
İ-Üstâdım, sizin üslûbunuza uygun bir şiirle bu küfürleri verirseniz, daha uygun olacak.
Yoksa arkadaşlar onları bizden zannedebilir.
V- Zanneden bok bulur!.. Herif kafa da, kafa!.. Fizikçi olmuş ama, büz...
İ- Anladım, üstâdım. Devam etme!
(güler)
V- Çok mu hoşuna gitti?
İ- Tahmin ettiğim mi?
V- Evet...
İ- Efendim, teşkilâtlanmak, bir dernek kurmak istiyoruz.
Bu hususta bir şey söyler misiniz?
V- Benim aklım ermez. meyhâne deseydin, o zaman olurdu.
İ- Peki, kurarsak daha iyi olacak mı?
V- Gönle bakın!
İ- Anlıyamadık.
V- Gönle bakın, ulan!
İ- Yâni, niyet iyi ise iyi olacak, kötü ise kötü olacak.
V- Evet.
İ- Bu teşebbüsümüzü destekler misiniz?
V- İçki var mı?
İ- Yok.
V- Ben de yokum.
İ- İçkiden kastınız gönlü mest eden bilgi şarabı ise, o var.
V- Gönül şarâbı.
İ- O her zaman var.
V- Hayır.
İ- Doğru... Peki, şu anda var mı?
V- Çok var.
İ- Buranın hâricindekilerde olmama ihtimâli mi var?
V- Evet... Dikkat et!..
İ- Edeceğim, efendim.
V- Herkes senin gibi değil!.
İ- Tabii. Bunun böyle olduğunu biliyorum ama, bu havayı muhâfaza
edersek, atlatabilir miyiz? Onun için teşebbüsümüzü tasvip eder misiniz?
V- Bilemem!
İ-
(Bu arada bir hanım sürekli itirâz etmektedir.) ... Sorusu olan var.
V- Kadının kıcı ağzına geldi. Habire sıçıyor!.. Karışma kocanın işine!..
Kadın - Ama maddî mânevî bir çok problemler çıkacak, üstâdım.
V- Neden "bilemem" dedim, anladın mı, kel kafalı?
İ- Bunu bana dediniz, değil mi?
V- Evet.
İ- Üstâdım, bizim hanımın endişeleri evham değil mi?
V- Olursa, bulursa diye düşünürse,
... Yorulurum diye üşenirse,
... Bu Dünyâ'nın derdi
(Bu arada İdâreci'nin karısı ağlayarak başka odaya geçer) ...
Ne ağlıyor be?..
İ- Bu şiir tamam mı efendim?
Oku!..
(Okur) ... Evet.... Gönlünü rahat tut!
İ- Bu sözünüz Hanım'a mı?
V- Herşey olacağına varır!.. Kıçını yırtsan, değiştiremezsin!
İ- Doğru... Dostum, bundan evvelki bir Celse'de KİYMÂNE diye bir kelimenin
geçtiği bir şiir vermiştiniz.
Çok aradık, bulamadık. Lûtfen mânâsını verir misiniz?
V- Arayan bulur!
İ- Çok aradık.
V- Hazır lokma yok!.. O kadarcık zahmet et!.. Rus'un Bayramı'nı buldun da,
bunu mu bulamadın?
İ- Efendim, 80.000 kelimelik Osmanlıca-Türkçe lugatta bile aradım, bulamadım.
V- Bâzı kelimeler kulağa hoş gelsin diye değişmiyor mu?
İ- Bu da o şekilde değişmiş bir kelime... Peki, kökü nedir?
V- Kıyam...
İ- Ayağa kalkmak, hürmet göstermek mânâsına...
V- Evet.
İ- Öyleyse kıyamhâneden kasıt câmi mi?
V- Evet.
İ- İnci sormak istiyor.
V- Hayır.
İ- Efendim, bizimle olan temâsını kesmeyin, lûtfen. Bilhassa şu günlerde
siz dostlarımıza çok ihtiyâcımız var.
V- Bok yiyen karı, uyumamak için atlatıyor!
İ- Öyle icab ediyorsa, bir ara verelim.
V- Evet.
İ- Devam etmekte mahzur var mı?
V- Evet.
Abdullah Bey- Aldığımız doğru mu?
V- Evet....

Bu Varlık'la kurulan İhtibat da son derece düzgün ve hızlı cereyan etti. Ama yine açıklanması gereken bir-iki husus var.

Hatırlıyacaksınız, bir önceki Celse'de Neyzen Üstât bir şiir vermişti de, tatmin olmamıştık. Onda da KIYMÂNE diye bir kelime alınmıştı. İşte bir "nakil yanlışlığı" veya "eksik kayıt" diye düşündük, meğer vezne uysun diye kısaltılmış, bu Celse'de Varlık tarafından düzeltildi. Üstât, Bâzı kelimeler kulağa hoş gelsin diye değişmiyor mu?.. kökü KIYAM" diye verdi. KIYMÂNE değil, KIYAMHÂNE imiş, CÂMİ kelimesi yerine kullanılmış... Böylece şiir düzeldi ve mânâlı oldu. Ama hece vezni bozuldu: O yüzren gene KIYMÂNE diyelim:

KIYMÂNEDEN PEYMÂNEYE
GÖNÜLDEKİ MEYHÂNEYE
HAK CÂMİDİR NÂYIN SESİ,
DİNLERSEN EĞER GÖNÜLDEN
DEVÂ OLUR CAN EVİNE..
.

İkinci husus dernek çalışması ile alâkalı... O dönemde bir kaç kere Ankara'ya gelmiş olan Reşat Bayer'in telkinleri ile bir Parapsikoloji Derneği kurup, ispat üzerine çalışmalar yapma fikri, bu grup ve Ferhan Erkey'den ayrılmış bâzı kişiler arasında etkili olmuştu. Değerlendirmelere katılanlar arasında Sinan Onbulak , Muhittin Tecelli de vardı. Ancak çok değişik ortam ve kültürden gelen bu kişiler arasında uyum yoktu. İdâreci'nin Hanımı'nın itirazları bu yönde haklı idi. Sorumluluk tamâmen İdâreci'ye kalacak gibi görünüyor, ancak herkes bildiğini okuma yolunu tercih ediyordu. Buna rağmen, sonunda dernek kurmaya karar verildi. İştirakçilerden para toplandı, mobilya alındı, bir bodrum kat dâire kiralandı. Çalışmalar başladı... Bir ay geçti. Kira zamanı geldi, ama elini cebine atan yok!.. "Gönle bakın!.. Dikkat et!.. Herkes senin gibi değil!..Neden 'bilemem' dedim, anladın mı, kel kafalı?" diye İdâreci'yi ikaz eden Varlık ile, endişeden gözyaşlarına boğulan Karısı haklı çıktı. Kabağın kendi başına patlıyacağını anlayan İdâreci, kendi üstüne olan kira sözleşmesini feshetti, kendi müracaatıyla açılmış olan derneği de hemen kapattı... Yorgan gitti, kavga bitti!..

***

Celseler'e bâzen bizim toplumumuzdan olmayan Varlıklar da gelir. İşte onlardan birisi:

Varlık : Tim Normal
Tarih : 18.11.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: İnci, Solmaz

Varlık- .... TIM... Selâm...
İdâreci- Aleykümselâm... ALLAH râzı olsun. Bu isminiz mi?
V- Evet.
İ- Hangi millettensiniz?
V- AMERİKALI.
İ- Soyadınız nedir?
V- NORMAL...
İ- Hangi eyâlette yaşadınız?
V- Teksas.
İ- Hayatta yakınınız var mı?
V- Hayır.... (var) idi ama ALLAH'a kavuştu.
İ- Hangi sene vefat ettiniz?
V- 1919...
İ- Kaç yaşında idiniz?
V- 31...
İ- Bir hastalıktan mı?
V- Hayır... çok acı... Harb...
İ- Birinci Dünya Harbi mi?
V- Hayır... Hâin izimi aradı... Şâhit gibi...
(karışık harfler) ...
İ- Bugün bizimle görüşme sebebiniz nedir?
V- Pişmânım...
İ- Yaptıklarınızdan mı pişmansınız_
V- Hayır.
İ- Bizimle görüştüğünüzden dolayı mı?
V- Evet...
İ- Müsâdenizle ayrılalım o zaman.

NORMAL kelimesi Türkçe'de de kullanılan bir kelime olduğu için, hiç soyadı olacağını düşünmemiştik ama seçenler varmış!... Lâkin Fransa'da... Acaba bu kişi Fransa'dan Amerika'ya göçmüş bir âileden mi?.. Fazla bir bilgi alamadık.

***

Varlık : Uğur Itız, Cudi
Tarih : 8.12.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Suphi, Mümtaz

- Varlık- Hü!..
İdâreci- ALLAH râzı olsun. Görüşmeye başlamadan önce bir arzunuz var mı, efendim?
V- Selâm...
İ- Bize kendinzi tanıtır mısınız?
V- Uguefer... UĞUR...
İ-Soyadınız nedir?
V- ITIZ.
İ- Uğur Itız doğru mu?
V- Evet.
İ- Hangi sene vefat ettiniz?
V- 1956...
İ- Kaç yaşında idiniz?
V- 67...
İ- Nerede yaşadınız?
V- Yıdhızeli
Mümtaz Bey- YILDIZELİ... Sivas'a bağlı.
İ- Lûtfen söylemiyelim... Kendisi versin... Acaba Yıldızeli'nin nesi meşhur?
V- Kebabı.
İ- Peki, efendim. Hayatta iken neyle meşgûldünüz?
V- "HOCA" derlerdi.
İ- Dinî yönden mi?
V- Her iki mânâda da.
İ- Efendim, irtibat kuvvetlendi. Size olan güvenimiz arttı.
Lûtfen gelişinizin sebebini verir misiniz?
V- İkaz...
İ- İkaz etmek için geldiniz.
V- Evet.
İ- Hangi konuda ikaz etmek için geldiniz?
V- Dinleyene saz... Dinlemeyene davul az.

(Bu arada bâzı konuşmalar oldu, dikkat dağıldı, karışık harfler) ... Selâm.
İ- Deminki Varlık'la mı görüşüyoruz?
V- Evet.
İ- İkazınızın ne hakkında olduğunu bildirir misiniz?
V- ....
(karışık harfler) ... Selâm.
İ- Anlaşılamadı. tekrar eder misiniz?
V- Araya CUDİ giriyor.
İ- Bu CUDİ geri bir Varlık mıdır?
V- Evet... Hayır...
İ- Ne demek istediniz?
V- İdrak meselesi... Sizler çok meşgûlsünüz. Boşalın ki, dolasınız!
İ- Arkadaşlar, lûtfen kendimizi tam olarak buraya verelim.
- Oğlum Mümtaz.. İyi dinle!..

Sen gidersin, ben giderim
Ne yol biter, ne yolculuk
Sen yorulursun, ben yorulurum
Ne yol biter, ne yolculuk ....

İ- Devam edecek misiniz?
V- Evet...

Bitmeyince son soluk,
Ne
yol biter, ne yolculuk!

İ- Ben tamamladım, doğru mu?
V- Sizler konuşunca, bana susmak gerek.
İ- Çok özür dilerim. Aynı şeyi tekrarlıyacaksınız zannettim, afedersiniz.
V- Evet.
İ- Affettiniz mi?
V- ......
(Bu anda harfler karıştı) ... Selâm... Selâm... Selâm... Selâm... Selâm...
İ- Uğur dostumuzla mı görüyoruz?
V- Hayır.
İ- Bize isminizi verin, lûtfen.
V- Sol aka iki miz kanı silin.
Hâzirûndan birisi- "Son iki mısrayı silin, diyor.
İ- Lûtfen birşey söylemiyelim.
V- Son iki mısramızı yı alın.
İ- "Kaldırın" mı demek istiyorsunuz?
V- Evet.
İ- Yeni mısra verecek misiniz?
V- Evet... Selâm... Selâm... Selâm... Selâm... Selâm... Selâm... Selâm...
Selâm... Selâm... Selâm... Selâm...
İ- Aleykümselâm, efendim. Uğur dostumuzla mı görüşüyoruz?
V- Hayır.
İ- Kiminle görüşüyoruz?
V- CUDİ...
İ- Sizin hakkınızda zihnen birşey sorabilir miyim?
V- Kilise kandili gibi yananlar yetmez mi? ... Selâm.
Dua edin kendinize
HAK yardım etsin hepimize!

İ- Siz dua istediniz, biz ne yapıyoruz. Peki, ediyoruz, efendim.
V- Amma da bilginlere çattık!.. Hoş kalın!
İ- Ayrılmak mı istiyorsunuz?
V- Evet.
İ- Peki. Yalnız çok kısa iki sualim var. Cevap verir misiniz?
V- Hayır.
İ- Sâdece, bir daha görüşmek mümkün olacak mı? Lûtfedin.
V- ALLAH bilir... Selâm!

Bu Celse'yi iki maksatla naklettik... Birincisi bir İrtibat esnâsında Müdâhale eden Varlıklar olabilir. Bunlar bâzen Geri Varlıklar'dır, dağınıklıktan, İrtibat'ın zayıflamasından istifâde ederek araya girerler. Bâzen de bir aksaklığı veya tehlikeyi önlemek için Hâmi Ruhlar veya Rehber Ruhlar Müdâhale ederler. Burada CUDİ araya girmiş. Geri bir Varlık olduğunu sanmıyoruz. Zaten Uğur dostumuz da "gerilik" konusunda "idrak meselesi" demiş... Bizim tahminimiz CUDİ'nin görüşme ihtiyâcı duyan bir Varlık olduğu... İlerde de araya girdiği Celseler var.

İkincisi, Mümtaz Bey'e şiir tarzında bir ikazda bulunuldu. İlk başta bunun daha önceden yazılmış, yayınlanmış bir şiir olduğunu sandık. Araştırdık, yok!.. Derin mânâlı bir şiir olduğu için hoşumuza gitti. Bitmeyen TEKÂMÜL YOLU'nu anlatıyor. Soluk bitince bu hayâtın yolculuğu bitiyor, ama YOL bitmiyor!..

***

Çook eskilerden bir Varlık...

Varlık : İnka
Tarih : 9.12.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Ümit, Tuğrul

Varlık- İyilik.... (karışık harfler) .... üzerinize olsun!
İdâreci- ALLAH râzı olsun. Bize kendinizi tanıtır mısınız?
V- Midikicot.
İ- Hangi millettensiniz?
V- İNKA...
İ- Kaç asır önce yaşadınız? Hangi sene vefat ettiniz?
V- 1475...
İ- Bugün bizimle görüşmenizin sebebi nedir?
V- Görüşmek...
İ- Masa'dan memnun musunuz?
V- Evet.
İ- Çalışmalarımız konusunda bize bir yardımınız olabilir mi?
V- İsterim ki, olsun.
İ- Bize bu sahada yardım için size bir vazife verildi mi?
V- Evet.
İ- Hangi sahada verildi? Bilgi mi?
V- Evet.
İ- Maddî tezâhürat yönünde bir faydanız olacak mı?
V- Hayır.
İ- Bilgi konusunda hangi saha üzerinde bizi aydınlatacaksınız?
V- Gine sabır.
İ- Bu sabır gündelik hayatımız içindeki davranışlar için mi?
Bu çalışmalar için mi? Yoksa sizinle olan irtibatımız için mi?
V- 2...
(çalışmalar için) ...
İ- Peki, lûtfedin.
V-
(karışık harfler) ... Zihin kötü...
İ- Bu konuda ilk nasihatınızı bekliyoruz.
V- Senin dinin sabır emri verdi. ....
(harfler karışır) ...
İ- Devam edecek misiniz?
V- Hayır... Ayşe uyut.
İ- Ayşe'yi uyutunca mı görüşeceksiniz?
V- Evet.
İ- Biz bir Aztek ile görüşüyorduk. Onun ismini verir misiniz?
V- ZİBA
(doğru)
İ- Kendisi ile uzun zamandır görüşemedik. Tekrar görüşmemiz kaabil mi?
V- Hayır.
(Doğru. Ondan sonra görüşemedik.)
İ- Müsaadenizi rica edelim.

Burada enteresan olan şu: 1971 yılında ZİBA adında bir AZTEK ile karşılaşmış, bir kaç kere görüşmüştük. Şimdi bir İNKA ile karşılaştık. Tabii ispat etmek, emin olmak mümkün değil. Ama biz inandırıcı bulduk. Bir sonraki Celsemiz'de de bir APAÇİ çıkacak karşımıza!...

***

Varlık : Apaçi Prensesi
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 12.1.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Mehmet Mustafa
Hâzirûn: Abdullah, Beyhan, Neşe, Solmaz, İnci

Varlık- Selâm... Selâm... Selâm...
İdâreci- Aleykümselâm, efendim. ALLAH râzı olsun... Kendinizi tanıtır mısınız?
V- Hayır.
İ- Bir arzunuz var mı?
V- Hayır.
İ- Masa'da bir değişiklik ister misiniz?
V- Evet...
(Masa'da ilk anda Beyhan, Mehmet, Neşe, Solmaz vardı.
Varlık Solmaz ile Beyhan'ı çıkardı, Mehmet Mustafa'yı aldı.
İrtibat son derece düzgün olarak devam etti) ...
KARANLIK GECELERDE PARLAYAN GÜNEŞ.... Adım...
İ- Bu yazdığınız adınız mı?
V- Evet.
İ- İsminizin mânâsını bir kelime ile verir misiniz?
V- Nur..
İ- Nur isminiz mi?
V- Hayır... Târifi...
İ- Vermek istediğiniz var mı?
V- Dua.
İ- Edelim, efendim...
V- Ben prensesim...
İ- Hangi devirde yaşadınız? Hangi millettensiniz?
V- GÜMÜŞ AĞAÇ benim arkadaşım.
İ- Hangi millettensiniz?
V- APAÇİ...
İ- Hangi senede yaşadınız?
V- Bir gün mısır ekildi, ben uyandım.
İ- Yâni doğdunuz. Hangi senede?
V- Bilmem.... GÜMÜŞ AĞAÇ...
İ- Gümüş Ağaç yanınızda mı?
V- Evet.
İ- Lûtfen ona sorun, ne vakit öldünüz?
V- Başka mısırlar ekildi...
İ- Gümüş Ağaç hiç bizim âlemimizle irtibat kurmuş mudur?
V- Evet.
İ- Kullandığı isim nedir?
V- Neşe'ye sor... Onu mahsus kaldırdım.
İ- Neşe, "Anlıyamadım," diyor.
V- SILVER BIRCH...
İ- Silver Birch hiç Türkiye'de irtibat kurdu mu?
V- Vasıtalı olarak.
İ- Elen Hanım'la kurdu mu?
V- Hayır.
İ- Silver Birch'ün binlerce sene evvel yaşadığı söyleniyor. Doğru mu?
V- Evet.
İ- Peki, Silver Birch ondan sonra tekrar dünyâya geldi mi?
V- Evet.
İ- İngiltere'de tebliğ veren SILVER BIRCH, şimdi bizimle görüşen
GÜMÜŞ AĞAÇ mı, arkadaşınız mı?
V- Evet.
İ- Peki, Silver Birch sonradan dünyâya geldiğine göre,
niye eski adıyla tebliğ veriyor? Eski ismiyle mi veriyor?
V- Evet... Benim de ismim çok güzel...
İ- Siz de Gümüş Ağaç'la aynı devirde mi yaşadınız?
V- Evet.
İ- Bizimle ne sebepten dolayı irtibâta geçtiniz?
V- Mehmet yakışıklı... Beyaz Adam çok güzel...

(Bunun üzerine hanımlar gülmeye başladılar. Varlık bozuldu. ) ...
Güldünüz!.. Gidiyorum!... Ben prensesim!..
İ- Efendim, özür dileriz. Hatâ ettik.... Bir daha gülmeyiz. Lûtfen ayrılmayınız...
Sizi memnun etmek için yapabileceğimiz bir şey var mı?
V- Evet... Cici Amca Abdullah...
İ- Abdullah Bey gelsin... Kim çıksın?
V- Cici Abla...
(Beyhan Hanım çıktı, Abdullah Bey girdi. Fincan yürümedi.
Neşe girdi, yürümedi. Abdullah Bey el çekti, yürüdü.
Böylece Celse, Mehmet Mustafa, Neşe, Mehmet olarak devam etti.)
Çiçek gibi insanlarsınız... Balınız bol!.. Hoşlandığım adamın
hatırı için kaldım.
İ- ALLAH râzı olsun. Sizin bize vermek istediğiniz var mı?
V- Hikâyemi dinleyin... Etrâfımız ALLAH'ın adamları ile çevriliydi.
Zâlim bir adam vardı. Oğlumu çocukken yedi.
O da ALLAH'ın adamı mı?.. İçimi gel, yaz! Anlayın beni, siz Benzi Soluklar!..
İ- Yedi, yâni kaçırdı mı?
V- Evet.
İ- ALLAH'ın adamı kim?
V- Ben de size sordum.
İ- Yâni, "Bu da ALLAH'ın kulu mu?" demek istediniz?
V- Evet.
İ- Size ne oldu?
V- Beni hasta etti.
İ- Sonra öldünüz mü?
V- Evet.
İ- Bu zamanlarda Kızılderililer ile Beyazlar arasındaki savaşlar bitmiş miydi?
V- Hâini vurdu adamlarım.
İ- Çocuğunuzun adı neydi?
V- ÇEVİK AT.
İ- Reisinizin adı neydi?
V- Babam GİRGİN OK.
İ- Beyazlar'ın reisi kimdi?
V- Tanımam... Elçisini tanırım...
İ- Onun adı neydi?
V- JOHAN HOFMAN...
İ- Siz de bu hayâtınızdan sonra dünyâya geldiniz mi?
V- Evet.
İ- Peki, neden şimdi son hayâtınızdan değil de, eski hayâtınızdan
isminizi vererek İrtibât'a geçtiniz?
V- 2 sebebi var. 1 - Gelişim GÜMÜŞ AĞAÇ'ın adınla olunca sempatik bulurdunuz.
2 - Beyaz Adam'a bir prenses olarak daha etkili olurdum.
İ- Âhiret'e intikâl ettikten sonra geçmiş hayatları hatırlamak mümkün mü ki?
V- Ama beni üzen mevzuda siz yakınlık gösterdiniz.
İ- Bunun için irtibâta geçtiniz, öyle mi?
V-Evet.
İ- Bizimle tekrar görüşecek misiniz?
V- Evet.
İ- Gümüş Ağaç'la görüşmemizi sağlar mısınız?
V- Bilemem ki... Çalışırım...
İ- Kızılderililer'in Asya'dan Amerika'ya göç eden Türkler olduğu söyleniyor.
Âdetleri, yaşayışları da benziyor. Bu doğru mu?
V- Babama sor... O herşeyi bilir.
İ- Peki, söyliyeceğiniz başka birşey yoksa ayrılalım.
V- Evet.
İ- Dua edelim.

Son derece enteresan ve aydınlatıcı bir Fincan Celsesi, değil mi?.. Acaba gelen bir Kızılderili Prenses miydi gerçekten?... Bilemeyiz... Apaçi mi?.. Onu da bilemeyiz. Ama Celse'nin gidişâtı bir aldatma olmadığı intibaını veriyor...

Üzerinde durulması gereken bir kaç husus var... Birincisi Kızılderili adları... Karanlık Gecelerde Parlayan Güneş... Gümüş Ağaç... Çevik At... Girgin Ok... " Acaba bunları bulabilir miyiz?.. Amerika kıt'alarının esas sâhipleri olan Kızılderililer, Aztekler, Mayalar, İnkalar acaba nerelerde yaşıyor?

Anlaşılan öğrenci Neşe Hanım o günlerde SILVER BIRCH hakkında birşeyler okumuş. Varlık da ondan bahsedeceği için, bizde şüphe uyanmasın diye Neşe'yi masadan kaldırmış, Fincan'a parmak koymasını önlemiş... Ancak Neşe, Varlık SILVER BIRCH diyene kadar birşey hatırlamadı, aklından da hiç geçmediğini söyledi... Aslında bundan 6 ay kadar önce başarısız bir Fincan Celsesi'nde bir Varlık gelip "KARANLIK GECELERDE PARLAYAN GÜNEŞ" yazmıştı ama, birşey anlıyamamıştık. Demek ki o târihte görüşmek istemiş, ancak düzgün bir İrtibat kuramamış...

SILVER BIRCH kim?.. İnternet'te celselerde ondan alınan TEBLİĞLER'in kayıtları yayınlanmış... İngilizce TEBLİĞLER'i ayrıca bir sayfada derlenmiş... Türkçe TEBLİĞLER'i de Dünya Ana sitesinde yayınlanmış... O sitede başka Varlıklar'la yapılan görüşmeler de var. Değerlendirmesi okuyana kalmış... Adında geçen "birch" kelimesi, "beyaz kayın ağacı" veya "huş ağacı"demek... Varlığın arkadaşını "Gümüş Ağaç" diye tanıtması önemli... Çünkü Ruhsal Ortamlar'da "Silver Birch" bilinir ama, kimse ona "Gümüş Ağaç" dememişti.

İnternet'i, Spiritüel yayınları taradık, onun hayâtı hakkında Medyum'unun Sayfası'nda dahi birşey bulamadık. Bizim bildiğimiz TEBLİĞLER'i 7 kitap hâlinde İngiltere'de basılmış, 3 tânesi Türkçe'ye tercüme edilmiş. Bizde de "Silver Birch Anthology" kitabı var. Bir arkadaş bunu bize 21.7.1972 târihinde hediye etmiş ama, kitabı alıp bir kenara koymuşuz... Celse'den sonra okuduk, beğendik. İngiltere ve Amerika'da alınan ender TEBLİĞLER'den!.. Diğerlerinin çoğu fasafisodur.

Varlık kendisi ve SILVER BIRCH için "binlerce yıl önce yaşamış" olduğunu öne sürüyor ama sonra Beyazlar'dan bahsediyor... Bizce Âhıret Âlemi'nde zaman kavramını kaybetmişler, "yüzlerce yıl" öncesi onlara öyle uzun geliyor ki, "binlerce yıl" diye kabul etmişler...

Varlığın hikâyesinden anladığımıza göre, Apaçiler'in diyârına Beyaz Adamlar gelmiş... Aralarında bir de Katolik Râhip varmış... Bizim KARANLIK GECELERDE PARLAYAN GÜNEŞ'in oğlu ÇEVİK AT'ı alıp kaçmış... Belki de pişirip yemiş... 1492'den günümüze, evet, günümüze kadar süren Kızılderili Katliamları ancak son zamanlarda dile gelir olmuştur. Daha önceleri saklanıyor, filimlerde hep Kızılderililer "kötü" gösteriliyordu... Varlık bizde bu yönde bir sempati hissedince, İrtibat'a geçmiş... "O da ALLAH'ın adamı mı?.." ifâdesiyle, "O nasıl ALLAH'ın adamı olur?" demeye getiriyor... Kızılderililer hâlâ "reservation" denilen, çorak arâzilerdeki "toplama kampları"nda yaşamaya mecbur edilirler. Beyazlar arasına girerse, hâlâ içki içmeleri, silâh taşımaları yasaktır. Kızılderili öldüren Beyazlar hâlâ paçayı kurtarabilmektedir. Bu konuda Kanada yapımı bir dizi filmi 1980'lerde TRT yayınlamıştı. ALLAH bilir, daha kaç tâne öyle gerçek olay cereyan etmekte!..

Kızılderili Reis adlarını da taradık. GİRGİN OK'a benzer bir tâne bulamadık ama, zâten listede hepsi yoktu.

Varlığın babasına soramadık ama, Kızılderililer'in TÜRK soyundan gelmesi hususunda pek çok yayın var...

KIZILDERİLİLER TÜRK MÜ?

KIZILDERİLİLER VE TÜRKLER

Native Americans and Turks are related

Native Americans are Proto Turks

Kızılderili Dansları

Kızılderili Savaş Dansı

Kızılderili Yağmur Dansı

Bir Kızılderili Şarkısı

Tuva Türkleri'nin Dansları

Ne enteresan Celse, değil mi?.. Bizi tâ Altaylar'a götürdü!.. Kızılderililer ile Tuva Türkleri'nin dansları ve müzikleri ne kadar birbirini andırıyor, değil mi?

***

Aşağıdaki Fincan Celsesi'nde gelen varlık kendini "Ahmet Aleyhisselâm" diye tanıtmış... Hernekadar "aleyhisselâm" ifâdesi "selâm ona olsun" mânâsına ise de, Peygamberler için kullanılır. Biz tabii ki, bu gelenin peygamber falan olmadığını biliyoruz. Daha önce söylediğimiz gibi, Melekler'le, Peygamberler'le, Dört Büyük Halife ile görüşülemez!.. Ama Varlık, bizi belki de buna inandırmak için gaipten, yâni bizim bilmediğimiz bir konuda bilgi veriyor. Bilgi doğrudur... Okuyalım:

Varlık : Ahmet Aleyhisselâm
Tarih : 9.1.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Mehmet Mustafa, İnci, Nuriye, Ayşe
Hâzirûn: Ahmed, Solmaz, Yaşar

Varlık- .... (karışık harfler) ....
İdâreci- Gruptan memnun musunuz, efendim?
V- Evet.
İ- Bu geceki İrtibatınız Bilgi üzerine mi, Tezâhürat üzerine mi olacak?
V- Bilgi...
İ- Lûtfediniz öyleyse.
V- Amcanız göçtü.
İ- Kimi kastettiniz?
V- Yaşar.
Yaşar Bey- Amcamın adı nedir?
V- Osman.
(doğru)
Yaşar Bey-- Ne gün öldü?
V- Üç gün önce...
İ- Saat kaçta?
V- 14:25...
İ- Hangi şehirde?
V- İ...
(İstanbul, doğru)
Yaşar Bey- Amcam için söylediklerinizin doğru olduğuna yemin eder misiniz?
V- Evet... Mâzide kalan dua için...
İ- Peki, efendim. Teşekkür ederiz bilgi için... Şimdi, bizim önümüzdeki âletten
haberiniz var mı? Tecrübeyi yapmamız mümkün mü?
V- Evet.
İ- Peki, yapalım öyleyse... Zaalberg Deneyi... Tüpün içindeki sıvıyı hareket ettirin, lûtfen.
V- Evet... Şişe dolu..........
(Bu arada birşey görülemedi)
İ- Evet. Neyle dolu?
V- Gazla dolu...
İ- Gaz olduğu için mi içine giremiyorsunuz? Etki edemiyorsunuz?
V- Evet.
İ- Gazı sıkıştırıp, sıvıyı itebilir misiniz?
V- Hayır.
İ- Başka bir tecrübeye müsaade eder misiniz?
(Tüp, şişeden çıkartılır.
Ağzı açık bırakılır.) ...........
(hareket yok)... Yapamıyacak mısıız?
V- Hayır.
İ- Bu deneyi yapabılmek mümkün mü? Lûtfen yanınızdakilere danışarak bildirin.
V- .... Evet.
İ- Peki, bu sıvıyı oynatacak olan nedir?
V- Perisperi.
İ- Öyleyse niye olmadı?
V- Perisperiniz onk olmuş...
İ- Bize isminizi bildirin lûtfen.
V- Ahmet Aleyhisselâm.
İ- Bize söylemek istediğiniz var mı?
V- Hayır.
İ- Aramızdan birine söylemek istediğinzi var mı?
V- Evet... Mehmet, meraka, heyecâna ne...

(Bu anda İdâreci kendini tutamayıp "ne lûzum var?" diye tamamladı) ...
Nihâyet anladın!
İ- Başka var mı?
V- Ayşe, zayıfla!...

Bundan sonra harfler karıştı, çalışmaya son verildi.

Efendim, iştirakçiler fizik, kimya öğrencileri idi. Bizim hiç bilmediğimiz Zaalberg Deneyi'ni yapmak için hazırlıklı gelmişler, tabii İdâreci kıramadı... Ama ne o zaman yaptıklarını anladık, ne de şimdi size anlatacak kadar biliyoruz. Bilen varsa, anlatsın, biz de öğrenelim...

Celse'nin önemli kısmı Osman Amca'nın ölüm haberi idi. Bir türlü haber yeğenine ulaşmamış... Sonradan araştırınca doğru olduğunu öğrendi.

Yukarda belirttiğimiz gibi, "aleyhisselâm" ifâdesi Peygamberler'e ve Ehl-i Bey mensupları için kullanılır. Bu Varlığın onlardan olmadığı belli...

***

Şimdi bir CİN ile kurulmuş irtibâtı, ibret olsun diye vereceğiz... Bu Varlık'la irtibat kurulduğunda önce mânâ ifâde eden sözler alınamadı, hep karışık harfler yazıldı. Bunun üzerine İdâreci taktik değiştirdi, EVET-HAYIR'lı sualler sordu.

Varlık : Cin
Celse İdârecisi : Ruhi Selman
Tarih : 10.2.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Nuriye, Solmaz
Hâzirûn: Mehmet Mustafa, Ayşe, İnci, Ahmed

İdâreci- Sorduklarımıza doğru cevap vereceğinize ALLAH adına yemin eder misiniz?
Varlık- Evet.
İ- Siz bizimle ilgili, bize âit bir Varlık mısınız? Bizim şuuraltımız mısınız?
V- Hayır.
İ- Yaşayan bir insanın Ruh'u musunuz?
V- Hayır.
İ- Ruh musunuz? Ölmüş bir insana âit bir Ruh musunuz?
V- Hayır.
İ- Ruh'tan başka mânâ olan bir Varlık mısınız?
V- Evet.
İ- Hangi cins mânâ olan Varlık'sınız?
V- CİN...
İ- Biz Cinler'i iki grup olarak biliyoruz. Siz iyi olarak bildiklerimizden misiniz?
V- Hayır.
(Bunun üzerine masaya KUR'AN-I KERİM kondu) ...
İ- Siz KURAN'a yaklaşabilir misiniz?
V- Hayır.
İ- Cinler insanlarla sık sık İrtibât'a geçerler mi?
V- Hayır.
İ- Bizim bâzı Celselerimiz aksıyor. Onlar Cinler tarafından mı meydana getiriliyor?
V- Evet.
İ- Cin'le Ruh'u ayırabilecek bir ölçü verir misiniz?
V- Hayır.
İ- KUR'AN'ı baştan koymuş olsaydık, bizle İrtibât'a geçebilir miydiniz?
V- Hayır.
İ- Bu İrtibat'ta bize zarar verme gâyesi güdüyor musunuz?
V- Hayır.
İ- İnsanlarla ilişki kurduğunuz doğru mu?
V- Evet.
İ- Onlardan bâzılarıyla evlendiğiniz, hatta çocuk sâhibi olduğunuz doğru mu?
V- Hayır.
İ- Biz Cinler'i "hiç dünyâya gelmemiş, hiç bedenlenmemiş Varlıklar"
olarak tanıyoruz. Doğru mu?
V- Evet.
İ- Peki, teşekkür ederiz. Müsaadenizle ayrılalım.

Enteresan bir görüşme, değil mi?.. Her nekadar biz Medyum bozuntusu Memiş gibi Cinci falan değilsek te, bu tarz çalışmalarda Cin taifesinin insanları kandırdığına, rahatsız ettiğine inanırız. Daha başka şeylere de inanırız. Meselâ kuytu yerlere işemenin, pis sular dökmenin, çöp atmanın; görmediğimiz için, farkında olmadan onların üstüne gelmesi, böylece kızıp o insana Musallat olmasını mümkün görürüz... Bu tarz davranışlarda önce "destur" demek, ki "izin istemek" veya "savulun, çekilin" demek anlamındadır, uygun olacağını düşünürüz... Peygamberimiz'in, o zamanlar helâ filân yok, açıkta işini göreceği zaman, "ALLAH’ım, erkek ve dişi tüm Şeytanlar'dan ve tüm pisliklerden sana sığınırım,” dediği rivâyet edilir. Ayrıca insan bünyesinin ve Rûhî durumunun zayıf olduğu stress, buhran, loğusalık, havale, şiddet, tecâvüz gibi ortamlarda bir Tasallut ve Obsesyon olması mümkündür. Bu konuda Prof. Dr. Mehmet Kemâl Irmak'ın Cinler'le ilgili önemli değerlendirmeleri vardır. Şöyle ki:

- "Şizofreni hayat boyu süren ve çeşitli semptomları olan bir hastalık.
Semptomlar'dan bâzıları ise Halüsinasyon görme, beyninde bâzı Varlıklar
yaratma gibi şeyler... En yaygın hayâl görme türünde ise hastalar,
"Hareketlerim ve duygularım başkaları tarafından yönlendiriliyor.
Bu düşünceler bana âit değil, kafama başkaları tarafından konulan
düşünceler." diyorlar.

Şizofrenik bozukluğun Patopsikoloji'si hakkında önemli bilgiler veren
ana semptom olan Halüsinasyonlar dikkatli bir biçimde araştırılmalı.
Biz birçok Halüsinasyon'un gerçekten çevresel faktörlere bağlı
olabileceğini düşünüyoruz. Bunlarda bir tânesi de Cin Çarpması...
Cinler gözle görülemeyen ama tüm dinlerde var olduğuna inanılan

ve insan vücûdunu ve insanları kontrol etme gücü olduğu
düşünülen Varlıklar... Cin Çarpması sonucunda Psikotik bozukluk
olarak değerlendirilen bâzı tuhaf davranışlar ortaya çıkabilir.
Bu yüzden Şizofreni'deki Halüsinasyonlar iyi yorumlanarak gerçekten
Şizofrenik bir bulgu mu, yoksa Cin Çarpması mı olduğu değerlendirilmeli.

Bizim dinimize uygun davranan bâzı bölgesel "üfürükçü"denen kişiler
şizofreni hastalarına yardım ediyor. Aslında bunlar Kur'an İlmi'ne
vâkıf kişilerdir. Onlardan yardım alınması gerekir.
Zirâ bu adamların tedâvi yöntemleri başarılı sayılabiliyor,
çünkü 3 ay sonra hastaların Semptomlar'ı ortadan kalkıyor.
Bu yüzde Medikal Uzmanlar ile Üfürükçüler birlikte çalışarak
Şizofreni için daha iyi bir tedavi yöntemi denemeli."

Bizce söyledikleri doğrudur. Her nekadar hakkında yazılanlarda Neml sûresi 40. âyette geçen "Kur'an İlmi'ne vâkıf kişilerden yardım alınması" hususundaki tavsiyesi, "Üfürükçüler'le çalışmayı tavsiye ediyor" diye çarpıtılmışsa da, dedikleri doğrudur... Bir tek kusuru "Ruhlar ile İrtibat"ı da "Cin işi" saymasıdır. Olmadığını yazdıklarımızla gösterdik.

Cin Tasallutu'na uğramamak için gusül abdestli dolaşmanın yararlı olduğuna, Tasallut'a uğramış kişilerin abdestli olmasının sıkıntılarını azaltacağına inanırız... Yalnız unutmıyalım, abdest herşeyden önce niyetin bozulması ile bozulur. Kendini abdestli sanırsın ama, aklından ve gönlünden fesatlık, kötülük geçti mi, abdestin de geçti gitti demektir!..

Arapça CNN kökünden gelen CİNN kelimesi iki farklı anlama sâhiptir. Kelimenin ilk ve mecazdan uzak olan anlamı "gece karanlığı"dır. İkinci anlamı ise “bir tür Görünmez Varlık, insandışı varlık, semâvî dinlerde ateşten yaratıldığına inanılan varlık” şeklindedir. Arapça CANNA "gizledi, sakladı" fiilinden türetilmiştir. Daha da köke inersek Arâmîce GANAH "örtünme, gizlenme, kapanma" ile karşılaşırız. Kelimeye yüklenen anlamlardan biri de "koruma, etrafını çitle çevirme" şeklindedir. Bu geniş anlam, birçok kelimeye sirâyet etmiştir. CİN'le kökteş olan kelimelerin ilki "gizli veya örtülü olan şey, embriyon" tanımlamasına karşılık gelen CENİN'dir. İlâhî Kitaplar'da adından sıkça söz edilen bahçe, ve "korumak,etrafını çevirmek" anlamına gelen CENNET kelimesi de yine CİN kelimesiyle kökteştir. "bilinç örtünmesi, delilik" anlamını taşıyan CİNNET kelimesi de yine CİN kelimesine dayanır.

Ayrıca Dostoyevski’nin bir kitabına adını veren ve "Cinler" anlamına gelen ECİNNİLER de bu sınıfa dâhildir. Son olarak, Leylâ'sız düşünemediğimiz “deli, Cinler'e uğramış” anlamındaki MECNÛN da yine CİN kelimesine dayanmaktadır.

Bir diğer deyişle aşka düşen de, ana rahmine düşen de, vahşete düşen de, hoş bahçelere düşen de "Cinler"e, bilinmeze uğramış oluyor. Sezai Karakoç bebekken bir Cin taifesinin gelin götürdüğünü gördüğünü belirtir, şiir algısının temellerinde bunun da etkisi olduğunu söyler. Diğer yandan Câhit Zarifoğlu

Ve atlı meydan yokuşunu başında
Kovulan Cinler'i toplamış bir deve

diyerek develere Cin toplatır... Necip Fâzıl ise "Cinler" şiirinde

Ne derlerse desinler,
Yakın dostlarım Cinler...
Havanın ve alevin
Kemiksiz çocukları

demektedir... Latife Tekin'in "Sevgili Arsız Ölüm" kitabı bu anlamda müthiştir. Latife Tekin, Cin ve Peri meselelerine en sert, en etkileyici inen yazarlar arasındadır. Anlatılarının çoğunu kendi hayâtı üzerinden şekillenir. Hepsi CİN diye bir Varlığın olduğuna inanmışlardır.

Şimdi biri çıkıp, "Yahu, Cinler'e inanmayı da nereden çıkardın?" diyebilir.

- Elbette KUR'AN'dan çıkardım!.. Koca Peygamber bile onların saldırısına muhatap!..

- İşte böylece biz her Peygamber'e insan ve Cin Şeytanları'nı düşman kıldık.
Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı lâflar fısıldarlar.
Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları iftirâlarıyla baş başa bırak!"

(En'am Sûresi, 112. Âyet)

O KUR'AN ki, ALLAH meydan okuyor bütün inkârcılara:

- "De ki: Andolsun, insanlar ve Cinler bu KUR’AN’ın bir benzerini getirmek
üzere toplansalar, ve birbirlerine de destek olsalar,
yine onun benzerini getiremezler!"

(İsra Sûresi, 88. Âyet)

KURAN'da varlığı belirtilen birşeyi inkâr etmek, KUR'AN'ı yalanlamak olur ki, ALLAH korusun!.. Koskoca bir "Cin Sûresi" var!..

- "De ki: Bana Cinler'den bir topluluğun dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi:
Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir KUR’AN dinledik de ona inandık.
Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız' (dediler.)"

(Cin Sûresi. 1-2. Âyetler)

- "Şüphesiz Biz, insanların ve Cinler'in ALLAH hakkında
asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk.”

(Cin Sûresi, 5. Âyet)

- “Doğrusu insanlardan bâzı kimseler, Cinler'den bâzılarına sığınırlardı da,
Çinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.”

(Cin Sûresi, 6. Âyet)

- "Bir de Cinler'i ALLAH’a bir takım ortaklar yaptılar.
Oysa onları o yarattı. Bilgisizce ALLAH’a oğullar ve kızlar da uydurdular.
O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir."

(En'am Sûresi, 100. Âyet)

- "Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir:
'Ey Cin topluluğu!.. İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız.'
Onların insanlardan olan dostları, 'Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık,
ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık,' diyecekler.
ALLAH da diyecek ki: 'ALLAH’ın diledikleri hâriç,
içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.'
Ey Muhammed!.. Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sâhibidir,
hakkıyla bilendir."

(En'am Sûresi, 128. Âyet)

- "O gün ALLAH şöyle diyecektir:
'Ey Cin ve insan topluluğu!.. İçinizden size âyetlerimi anlatan
ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran Peygamberler gelmedi mi?'
Onlar şöyle diyecekler: 'Biz kendi aleyhimize şâhitlik ederiz.'
Dünyâ hayâtı onları aldattı ve kâfir olduklarına dâir kendi aleyhlerine şâhitlik ettiler."

(En'am Sûresi, 130. Âyet)

- "ALLAH şöyle der: Sizden önce gelip geçmiş
Cin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.”
Her topluluk (arkasından gidip sapıklığa düştüğü) yoldaşına lânet eder.
Nihâyet hepsi orada toplandığı zaman peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için,
'Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azâbı ver,' derler.
ALLAH, 'Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz' der."

(A'raf Sûresi, 38. Âyet)

- "ALLAH ile Cinler arasında da nesep bağı kurdular.
Oysa Cinler de kendilerinin ALLAH’ın huzuruna getirileceklerini bilirler."

(Sebe Sûresi, 158. Âyet)

- "Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da,
bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler.
Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan Cin ve insan toplulukları ile ilgili
o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyâna uğrayanlardı."

(Fussilet Sûresi, 25. Âyet)

- "(Ateşe giren) inkârcılar şöyle derler: “Rabbimiz!
Cinler'den ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de,
onları ayaklarımızın altına alalım ki, en aşağılıklardan olsunlar.”

(Fussilet Sûresi, 29. Âyet)

- "İşte onlar, kendilerinden önce Cinler'den ve insanlardan
gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azâbın) gerçekleştiği kimselerdir.
Şüphesiz onlar ziyâna uğrayanlardır."

(Ahkâf Sûresi, 18. Âyet)

- "Andolsun Biz, Cinler ve insanlardan, kâlpleri olup da bunlarla anlamayan,
gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen
bir çoklarını Cehennem için vârettik.
İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar.
İşte bunlar gaafillerin ta kendileridir."

(A'raf Sûresi, 179. Âyet)

- "Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı.
Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesnâ, onlar ihtilâfa devam edeceklerdir.
Zâten onları bunun için yarattı.
Rabbinin, 'Andolsun ki, Cehennem'i hem Cinler'den,
hem insanlardan dolduracağım,' sözü kesinleşti."

(Hud Sûresi, 118-119. Âyetler)

- "Eğer dileseydik herkese hidâyetini verirdik. Fakat Benim,
'Andolsun, Cehennem'i hem Cinler'den, hem de insanlardan dolduracağım,'
sözüm gerçekleşecektir."

(Secde Sûresi, 13. Âyet)

- "Andolsun Biz insanı pişmemiş çamurdan, değişmiş balçıktan yarattık.
Cinler'i de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık."

(Hicr Sûresi, 26-27. Âyetler) Periler'in de sudan yaratıldığı söylenir.

- "İnsanı fağfur gibi bir salsaldan (ateşte pişmiş gibi bir kuru çamur)dan yarattı.
Cin'i de yalın bir ateşten yarattı."

(Rahman Sûresi, 14-15. Âyetler)

- "Hani biz Melekler'e, "Âdem'e secde edin'” demiştik de,
İblis hâriç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler.
İblis ise Cinler'dendi de, Rabbinin emri dışına çıktı.
Şimdi siz, Beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz?
Halbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zâlimler için ne kötü bir bedeldir!"

(Kehf Sûresi, 50. Âyet)

- "Ben Cinler'i ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."
(Zâriyat Sûresi, 56. Âyet)

- "Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar!"
(Rahman Sûresi, 31. Âyet)

- "İşte o gün ne insana, ne Cin'e günâhı sorulmayacak. ...
Suçlular sîmâlarından tanınırlar da; alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar."

(Rahman Sûresi, 39. ve 41. Âyetler)

- "Ey Cin ve insan toplulukları!..
Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye
gücünüz yeterse geçip gidin.
Büyük bir güç olmadıkça, geçip gidemezsiniz."

(Rahman Sûresi, 33. Âyet)

- "Süleyman’ın, Cinler'den, insanlardan
ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı.
Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı."

(Neml Sûresi, 17. Âyet)

- "Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay,
akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik.
Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık.
Cinler'den de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı.
İçlerinden kim Bizim emrimizden çıkarsa,
ona alevli ateş azâbını tattırırız."

(Sebe Sûresi, 14. Âyet)

- "(Süleyman), “Ey ileri gelenler!.. Onlar bana teslim olmadan önce
hanginiz bana onun (Saba Melikesi'nin) tahtını getirebilir?” (dedi.)
Cinler'den bir ifrit, 'Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm,
ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim,' dedi.
Kitâb İlmi'ne sâhib olansa, 'Ben, dedi, 'gözünü yumup açmadan onu getiririm sana.'
Derken (Süleyman) baktı ki, taht yanında durmada! Onu görünce, 'Bu,' dedi,
'Rabbimin lûtfundan, ihsânından! Şükür mü edeceğim,
nankör mü olacağım, beni sınamak istiyor.
Fakat şükreden, mutlaka kendisini faydalandırmış olur
ve nankörlük edene gelince, hiç şüphe yok ki. Rabbim,
kullarından müstağnîdir, onlara karşı lütuf ve kerem sâhibidir, (dedi.)"

(Neml Sûresi, 38-40. Âyetler)

- "Derler ki: 'Seni eksikliklerden uzak tutarız.
Onlar değil, sen bizim dostumuzsun.'
Hayır, onlar Cinler'e ibâdet ediyorlardı.
Onların çoğu Cinler'e inanıyordu.”

(Sebe Sûresi, 41. Âyet)

İnsanları kandıran, aldatan hatta kendine taptıran kötü huylu Cinler olduğu gibi iyi huylu, imânlı Cinler de vardır:

- "Hani KUR’AN’ı dinlemek üzere Cinler'den bir grubu sana yöneltmiştik.
Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, 'Susun!' dediler.
KUR’AN’ın okunması bitince de, uyarıcı olarak kavimlerine döndüler."

(Ahkâf Sûresi, 25. Âyet)

- "De ki: Bana Cinler'den bir topluluğun dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi:
Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir KUR’AN dinledik de, ona inandık.
Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız' (dediler.)"

(Cin Sûresi. 1-2. Âyetler)

- “ALLAH’ın kulu (Muhammed), O’na ibâdet etmek için kalktığında, Cinler nerede ise
(Kur’an’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı.”

(Cin Sûresi, 19. Âyet)

- “Oralarda bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş dilberler vardır.
Onlara eşlerinden önce ne bir insan, ne bir Cin dokunmuştur."

(Rahman Sûresi, 56. Âyet)

- “ Onlara, eşlerinden önce ne bir insan, ne bir Cin dokunmuştur."
(Rahman Sûresi, 74. Âyet)

İşte böyle... Gerçek olan bir durumu arzettik. Bizce tek başına, Operatörsüz, yâni kontrolü elinde tutan tecrübeli bir İdâreci olmadan İrtibât'a geçen Medyumlar'ın Geri bir Ruh'la temas kurması ihtimâli olduğu gibi, kötü niyetli bir Cin'in eline düşmeleri de muhtemeldir. Çok dikkatli olmak gerekir. Bizce ENTITY KARABASAN (1982) filmindeki Varlık bir Cin idi. Yine İngiliz yapımı CAMELOT adlı kostümlü dizide Kral Arthur'un kızkardeşi Cinli'dir... Bize gelen bu Cin, hernekadar "evlilik, yok, çocuk yok" demişse de, aksi yönde iknâ edici vak'alar ile karşılaştık. Hatta Cinler'in tecâvüzüne uğrayan kadınlar olduğunu duyduk.

Cinler'in etkisinde olan kişilere Spiritualist olanlar yardımcı olamaz... Bu şahısların Medyum müsveddesi Memiş gibileri ile değil de, gerçek Kitap Ehli, bu işi bilen hocalardan yardım istemesi uygun olur... KUR'AN bize bu konuda yukarda naklettiğimiz âyetler ile yol gösteriyor. Hz. Süleyman, Sabâ Melikesi Belkıs'ın tahtını Yemen'den Kudüs'e tayy-ı mekân ile getirtmek istiyor. Emrindeki Cinler'den biri, "Sen yerinden kalkmadan ben getiririm," diye öğünüyor. Ama Kitap Ehli, İmanlı bir Muhterem Zat, "Ben onu daha çabuk, gözünü yumup açmadan onu getiririm sana" diyor ve getiriyor. Bu da bize örnek olmalı... Ancak böyle Muhterem birini bulamıyanlar için ve tasallut altında olanları sahtekâr Cinci hocalardan korumak için RUKYE sayfasını hazırladık. Okumanızda yarar var.

Ruhi Selman

selman@journalist.com

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 58
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 59
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 60
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 61
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 62
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 63
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 64
    - İBN-İ SİNÂ CELSESİ
    - TEKÂMÜL'E GİDEN YOL
    - NEYZEN TEVFİK'TEN BİR ŞİİR
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM VE RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - ARKTURUSLULAR'DAN ZIRVA MESAJLAR
    - MEKTUPLAR