BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI

Masonik örgütler dışında, Türkiye'de Ruhiyat'ı, Rûhî Güçler'i kullanarak halkı kandırıp parasını çeken ilk yabancı tarikattır. Üstelik buna yerli işbirlikçileri âlet etmiştir.

TRANSANDANTAL MEDİTASYON , Maharishi Mahesh Yogi adlı bir Hint üçkâğıtçısının yoğa ve nefes teknikleri üzerine kurduğu bir sistemdir. Hindistan'daki merkezi Delhi'dedir. Ama para vermeden çalışmaz!.. Ücretsiz tanıtma konferansı reklâm mâhiyetindedir. Çalışmalara girmek azusundaysanız, ilk günden ödeme yapmanız gerekir. İlerlemek, yükselmek isterseniz daha fazla para bayılmak zorundasınızdır!

Biz bu işbirlikçilerin İstanbul'daki derneğinde bir "tanıtma" toplantısına katılmıştık, yıllarca önce... Başlama saati geçti. Konuşmacı gecikti. İlk kötü puanımızı verdik. Sonra, son derece şişman bir bayan geldi. Bize Maharishi tekniği ile nasıl vücudumuzu kontrol altına alacağımızı, hatta havalanıp yerden yükseleceğimizi anlattı.

Tabii aklımıza "O zaman sen niye vücudunu kontrol altına alıp zayıflamıyorsun? Normal bir kiloya düşmüyorsun?" suali geldi ama, soramadık. Kadını rencide etmek istemedik. Bizi paralı toplantılara dâvet edip, bitirdi.

Sonradan o resimlerin sahte olduğu anlaşılınca, kaldırdılar ve "havalanma"dan falan bahsetmez oldular.

Biz; insandaki Ruh kudretinin bedene, kâlbe, hatta hücrelere hükmedebileceğine; yerden yükselebileceğine, kâlbini durdurabileceğine, daha pek çok şeye inanırız. Ama bunları gösteri diye yapanları "ermiş" falan kabul etmeyiz. Bırakın yogileri, David Copperfield gibi yabancı illizyonistleri; bizim ülke de bile havalanan tiyatro oyuncusu var!..

Gene Internet'ten Maharishi ve onun Türkiye'deki para tuzağı derneğini anlatan yazıları aldık:

- "Sakalı bıyığı ve de saçı yürümüş gitmiş din adamı, yogi... 11 Eylül ertesi Amerika'da herkes tv'lerde
"why do they hate us so much?" diye ağlaşırken bu adam ve dernegi NY Times'a
tam sayfa bir ilân verdi, "işte Dünyâ'da şöyle savaş, böyle kan var, verin bize para,
yapın sıkı bağışlar, bizim yogiler bütün gün meditasyon yapacak, terörü böyle bitireceğiz" diyordu.
İstenilen para ise 40 milyon dolar idi. Ayrıca bu adamın 60'larda Beatles
ve bilumum başka süperstar öğrencisi olmuş iken, Mia Farrow'a asılıp din kisvesi altında
yiyişme talep ettiğine dâir rivâyetler de vardır."

- "Maharishi aslen fizikçidir, yani bilim okumuştur. Lâkin bilgi hakkında şu sözleri soylemişti:
- 'Bilginin üç ayağı vardır: 1. bilen, 2. bilinen, 3. bilme süreci...
Bilen'in bilgisine sâhip olmadan edindiğimiz bilgi yeterli olamayacaktır.
Hep sarfedilmiş 'kendini bil' düstûrunun unutulmuş ve sonradan
yanlış anlaşılmış olmasıyla vardığımız ve şimdi görelilik,
bilinemezlik teorileriyle bilimi çıkmaza sokmuş gerçekliğimiz,
bilen'in bilgisinin eksikliği olarak ortaya konarak aşılabilir mi,
yâni 'insan bilebilir mi hakikati?' sorusuna olumlu cevap veren kişidir.
Bir hakikat olmadığını soylemeye başlamış.
İnsanların buna diyecek çok şeyleri vardır."

- "Vakt-i zamanında, John Lennon'ın bir ropörtajı sırasinda 'fucking idiot' diyerek rütbelendirdiği kişi...
Efsânevî the Beatles grubunu uyuşturucudan uzaklaştırıp meditasyona yönelten Hintli guru...
1911 ila 1918 arasında bir târihte doğduğuna inanılıyor. Bazı kaynaklara göre doğumdaki adı
Mahesh Prasad Varma idi, diğerlerine göre ise Mahesh Srivastava...
1955 yılında transandantal meditasyon (TM) tekniğini öğretmeye başladı.
Bu harekete ilgi The Beatles grubundan George Harrison'un
Maharishi'nin bir konuşmasına katılmasının, ardından da Rishikesh'deki aşramında kalmasının
ardından arttı. Bir süre sonra The Beatles grubu TM hareketinden koptu, ancak bu Maharishi'nin
popülaritesini etkilemedi. Dünyâ'nın birçok ülkesinde altı milyondan fazla insan
transandantal meditasyon tekniğini öğrendi. ABD'de Maharishi Uluslararası Üniversitesi'nin
kurulması hareketin kurumsallaşmasında bir aşama oldu. Bu süreç içinde Maharashi en çok
'yogik uçuş tekniği' ile tanındı. 1990 yılında Hollanda'nın Voldrop kasabasında
bir manastıra yerleşti. 8 ocak 2008'de sessizliğe çekildi ve tüm TM hareketinin
yönetimini yardımcılarına bıraktı. 5 şubat 2008 Salı günü öldü."

- "Ölüm sebebi olarak 'doğal ölüm' açıklaması yapılmış olan,
1958 yılında meditasyon hareketini başlatmış kişi..."

"Maharishi Mahesh Yogi (12 Ocak 1917 - 5 Şubat 2008), 'bilinç alanında büyük bir öğretmen
ve Dünyâ'nın en önemli bilim adamlarından biri' olarak tanıtılır. Bilim' kısmı tabii ki palavradır,
'bilinc'e gelince tartışmalıdır. Hani kendisinin bilincini geliştirdiği kabul edilse bile,
paralı derslerinden Türkiye'de doğru-dürüst bir bilince ulaşanı görülmemiştir.
Varsa çıksın, meydâne!.."

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, İngiliz idâresi altındaki sömürge Hindistan'da Dünyâ'ya gelen Maharishi Mahesh Yogi, "Kayastha" kastına {orta sınıfı temsil eden kast} mensup olan bir orman bekçisinin dört çocuğundan üçüncüsü imiş... 1924 yılında Allahabad Üniversitesi'nin Fizik ve Matematik Bölümü'nden mezun olmuş!.. Benim bildiğim Fizik ve Matematik bölümleri ayrıdır. Bu herif ya ikisini birden bitirdi, ya da müritlerine atmış!..

Ne yapmak lâzım?.. Hemen elimizin altındaki İnternet'ten yararlanarak Allahabad Üniversitesi'nde böyle bir bölüm var mı, bakmak lâzım!.. Baktık... Allahabad Üniversitesi'nde Fen Fakültesi var, o fakültede Fizik ve Matematik Bölümleri var ama, ayrı ayrı... Acaba Sayın Maharishi Hazretleri'nin bu iki bölümden diplomalarının fotoğrafını Maharishi Üniversitesi sayfasında yayınlayabilirler mi?

Maharishi 1940'ların başlarında, Hindistan'ın o zamanki Spiritüel önderlerinden Swami Rahmananda Saraswati, Jafadguru, Bhagwaan Shankaracharya ("Shri Guru Deva")' ile karşılaşmış. Maharishi, Himalayalar'daki Jyotir Math'da bulunan Swami Brahmanı'nda Saraswati'nin müridi olmuş ve 13 yıl boyunca yanında eğitim görmüş... Bu verdiği isimleri araştırdık, hepsi var, yaşamış ve Hint râhibi... ama Maharishi bunlardan eğitim aldı mı, bilemeyiz... Dediğine göre Guru'su, yâni mürşidi Dünyâ'dan ayrılırken Maharishi'yi Batı Dünyâsı da dâhil olmak üzere basit bir meditasyon tekniği öğretmekle görevlendirmiş. Himalayalar'da çileye çekilen Maharishi bir süre sonra Transandantal Meditasyon tekniğini geliştirmiş olarak ortaya çıkmış!.. Yâni, bu teknik şeyhinden öğrendiği değil, kendi icâdettiği bir teknikmiş!.. Maharishi'nin Veda Bilimi ve Teknolojisi'nin zihin alanındaki tekniği olan Transandantal Meditasyon programı, insanın kendisini geliştirmesi için Dünyâ'da en yaygın şekilde uygulanan ve üzerinde en fazla araştırma yapılan program imiş!.. Bu araştırma iddiasının da bir belgesi yok...

Maharishi'ye göre her insanın içinde ölçülmesi imkânsız olan zekâ ve mutluluk bulunuyormuş... ve bu potansiyeli keşfetmek ve yaşamak her insanın hakkı imiş... Ayrıca bu tekniği her yaştaki, her kültürdeki, her seviyedeki insan öğrenebilirmiş... Ancak bir miktar para bayılması gerekirmiş!.. Para olmadan babasına bile öğretmezmiş!..

Maharishi bu sebeple Transandantal Meditasyon tekniğini yaymak için 1957 yılında Amerika'dan başlayarak Dünya turuna çıkmış. 1957'den 91 yaşında Hollanda'daki Vlodrop köyündeki evinde öldüğü 2008 yılına kadar insanları sömürdükçe sömürmüş... Tabii bu arada kendisine hizmet eden dernek mensuplarının da cebine bir kaç kuruş koymuş!..

Kendi hakkında yazdığı "Maharishi Mahesh Yogi" adlı 400 sayfalık kitabı bizden Sungur Pamir - M.Serhan Akkuş çevirmiş... İnternet'te ayrıca:

MAHARİŞHİ KONUŞUYOR MAHARİŞHİ AYURVEDA DOĞA ARINDIRMA MERKEZİ

KURNAZ HİNTLİ'NİN TRANSANDANTAL MEDİTASYON YÖNTEMİ

SABİHA BETÜL'DEN GÜNDE BİR SAAT

sayfaları var...

Maharishi Mahesh Yogi tarafından veya adına kurulan organizasyonlar:

- Maharishi University of Management
- Maharishi Mahesh Yogi Vedic University
- Maharishi Vidya Mandir Schools
- Global Country of World Peace

İnternet'te yine "meditasyon"a teşvik eden çeşitli şahıslardan tavsiyeler var:

- "Her gün Ne Zaman ve Nerede Meditasyon Yapacağınızı Belirleyin
Tanrı'yla günlük bir randevu saptayın
ve düzenli bir meditasyon programıyla ona sadakatle saygı gösterin."
Paramahansa Yogananda (1893-1952)

- "Adanmış, artık meditasyon yaptığının farkında olmadığında
ve değişmez biçimde kendini bilmeye temel attığında Birlik gerçekleşir."
Lahiri Mahasaya (1828-1895)

- "Sizi Sonsuzla Uyum İçinde Tutacak Günde Bir Saat
Ben merkezli istemeyi ve düşünmeyi bıraktığınızda,...
ebedî duyuş, görme ve konuşma sizin içinizde açığa çıkar
ve Tanrı sizin aracılığınızla görür ve konuşur.
Ben merkezci duyma, isteme ve görme,
Tanrı'yı görme ve işitmekten alıkoyar."
Jacob Boehme (1575-1624)

Bu ifâdelerin içinde YANLIŞLAR'a bulanmış DOĞRULAR olabilir... Ama bir müslüman için meditasyon gerekli midir?.. Binlerce yıllık TÜRK kültürü ve yine bin yıllık İSLÂM terbiyesinden sonra, biz Hollanda'da yaşayan bir Hintli'nin nasihatleriyle mi huzura, mutluluğa kavuşacağız?

Yok mu İSLÂM'da meditasyonun karşılığı?..

İSLÂM'da meditasyon yoktur, NAMAZ vardır!.. "TANRI'yla randevu saptamak" yoktur, TANRI'nın bizi beklediği vakitler vardır. "Adanmış meditasyon" yoktur, HUŞÛ içinde KIYAM, RÜKÛ ve SECDE vardır... Çok daha derine dalmak isterseniz, İTİKAF vardır.

HUŞÛ , " Alçak gönüllülük,TANRI'ya boyun eğme, gönlü saygı ile dolu olma, hayranlık, saygı ve mahçup olma korkusunun karıştığı bileşik bir duygu" demektir.
Huşû, kâlbin ALLAH muhabbeti ve saygısıyla dolu olması, uzuvların da bu duygularla huzur ve sükûn içinde hareket etmesidir.
Huşû, aslı kâlpte, tezâhürleri bedende olmak üzere iki taraflıdır. Kâlbe âit tarafı; Rabbin Azamet ve Celâli karşısında kendi hiçliğini idrâk ederek; nefsini Hakk'ın Emri'ne boyun eğdirmek, son derece yüksek bir edeb, tâzîm ve saygı hissi duymaktır. Dış görünüşle alâkalı yönü de, bedenin uzuvlarında bu duygunun tesiriyle bir vakar ve sükûnetin meydana gelmesidir.
Huşû; Hakk'a boyun eğmek, Hakk'ın hükmüne râzı olmak, itîrazdan vazgeçmektir. Kâlbin Hak Teâla’nın huzurunda edeple büyük bir himmetle ayakta durmasıdır. Derler ki, insanda huşû bulunduğunun alâmeti, "kızdırıldığında veya irâdesine muhâlefet edildiğinde, veyâhut reddedilme durumunda kaldığında, bu hâlleri sükûnet içinde karşılaması"dır.Kâlbin huşûu; uzuvları kötü ve lüzumsuz şeylerle meşgûl olmaktan uzak tutar. "Kâlbi huşû içinde olana Şeytan yaklaşamaz" desek, yanlış olmaz.
KIYAM , "Ayağa kalkma, ayakta durma, bir işe girişme, kalkışma, teşebbüs etme, Ayaklanma, başkaldırma, karşı gelme, İslâm inancına göre, ölümden sonra yeniden dirilip ayağa kalkma, namazda ayakta durma" gibi çok anlamı varsa da, burada kastettiğimiz "namazda huşû içinde ayakta durma"dır.
RÜKÛ , "Öne doğru eğilme, Huzur-u İlâhî'de eğilmek, namazda elleri dize dayamak sûretiyle yere doğru huşû içinde eğilirken baş ile sırtı düz hâle getirmek" demektir.
SECDE , "namaz kılarken KIYAM ve RÜKÛ'dan sonra huşû içinde yere kapanma; alnı, el ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarının ucunu yere değdirerek alınan vaziyet" demektir.
İTİKÂF , "Bir yerde bekleme, durma ve kendini orada hapsetme, bir müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibâdet niyetiyle bir süre durması, kendini bir konuya verme, Ramazan ayının son on gününde ALLAH'ın hoşnutluğunu kazanmak üzere Dünya işlerinden ilgiyi kesip, câmiye kapanarak ibâdet etme"demektir.

"Câmilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın" (Bakara Sûresi, 187. Âyet) ifâdesinden bunun ALLAH'ın rızâsına uygun bir davranış olduğunu anlıyoruz. Ebu Hanife'ye göre içinde beş vakit namaz kılınan her mescidde itikâfta bulunmak câizdir. Ebu Hanife ve İmam Mâlik'e göre itikâfın en azı bir gündür. Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan çoğu olarak belirlerken, İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur. Mesciddeki itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar evde mescit edindikleri bir yerde itikâfta bulunabilir. Yemek yapmak, temizlik gibi ev işlerinin hiçbiri yapılmaz. Sadece ibâdetle uğraşılır. Abdest gibi zarurî işleri yapmanın mahzuru olmaz.

Buraya kadar yazdıklarımızı bir kere daha DİKKATLE okuyun!.. Sonra söyleyin, İSLÂM'da NAMAZ'ın insan Ruh'unu, zihnini ve bedenini böyle irâdesine tâbi kılmasından, böyle huzura kavuşturmasından sonra, onun meditasyona ihtiyâcı var mı, yok mu, siz söyleyin!...

Peki, niye TÜRKİYE'de TÜRK ve MÜSLÜMAN olarak doğmuş bulunan insanlar, kendi çevrelerinin kültürünü, inancını, âdetlerini bırakıp; Hint, Tibet felsefelerine, hattâ Batı kültürüne ayak uyduruyorlar?.. Çünkü Ruh'tan, Tekâmül'den falan bahsetmelerine rağmen; TÜRKİYE'de doğmuş olmalarının esbâb-ı mûcibesi üzerinde durmuyorla! Eğer ihtiyaçları Hint felsefesi olsaydı, Hindistan'da doğmuş olurlardı, bu basit gerçeği dahi düşünmüyorlar!.. Meditasyona ihtiyaçları olsaydı, Tibet'te bir mâbette râhip olurlardı, KUR'AN yerine Vedalar'ı okumaları gerekirdi. Bu hakikati dahi akıllarına getirmiyorlar.

Üstelik NAMAZ öyle meditasyon gibi tek başına gelmez İSLÂM'da... Öyle "Oh, meditasyon yaptım, çok rahatladım" deyip geçtikleri gibi olmaz!.. NAMAZ'ın kendisi kadar bir ÖNCESİ ve bir SONRASI vardır!..

Namazın öncesi şudur:

- "Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi
ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin,
ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da.
Eğer cünüpseniz temizlenin (gusledin);
eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayak yolundan gelmişse,
yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız,
bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin
(hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün.
Allah size güçlük çıkarmak istemez,
ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister.
Umulur ki şükredersiniz."

Mâide Sûresi , 6. Âyet)

Neymiş?.. ALLAH'ın huzuruna çıkarken temiz olmak gerekirmiş!.. Bunun için abdest alınırmış, gerekirse tüm vücut yıkanırmış da, sonra HAKK'ın huzuruna çıkarmışsın!.. Temizliği suyla sabunla yapacaksın... Bu arınmanın ilk basamağı... Peki, su bulamazsan ne olacak?.. O zaman toprağa veya duvara dokunarak uzuvlarını okşayacaksın.

ALLAH ALLAH!... Toprağa el vurup yüzüne sürmek insanı nasıl temizler ki?..

Bunun cevâbını Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri vermiş. Biraz geniş tutmuş ama, meditasyonun sağladığı iddia edilen değil; HAK yolunda yürümenin sağladığı Tekâmül merteberi'ni de anlatmış, bu arada yavaş yavaş ve dikkatli okursanız 700 yıllık TÜRKÇE olmasına rağmen anlarsınız.

- - "Hak taâlâ adamı dört güruh kıldı. Dört dürlü taatları vardur ve dört dürlü arzuları vardur ve dört dürlü halları vardur."

- "Evvel güruh abudlardur. Bunlar Şeriat kavmidur. Şeriat Kapusu ulu kapıdur. Pes imdi!.. Gey sakınmak gerek. Çalab taalanın buyurduğın
cehd eyleyüb dutmak gerek."

- "Amma abıdlarun taatları namaz kılmakdur ve oruç dutmaktur ve zakat virmekdür ve hacca varmakdur, gusul eylemekdur, Dünyâ'yı terk
idüp Âhırat'ı sevmekdür."

- "(Amma bunlar) kavm-ı avamdur ve halları biri birin incitmekdür. Kibir ve hased ve buğuz ve buhul ve adavat bunlarda hemen bâkıdur."

- "İkinci güruh zâhıdlardur, bunlar Tarikat kavmudur. Taatları dün-ü gün Tanrı'ya zikr itmekdür, Bismillahirrahmannirrahim'i cümle işde
yâd kılmakdur. Halleri ilm-i ledündendür."

- "Kendi bilülerine hoşnud olmuşlardur. (Ancak) bilmezler kim kandan geldiler ve kancaru varurlar."

- "Üçünci güruh ârıflardur, bunlar Mârifat kavmudur. Ârif gerekdür kim hem arı ola ve hem arıdıcı ola. Ârıflar katında her sözün 300 yüzi
ve bir ardı vardur ve maani ehli katında 72 yüzi ve bir ardı vardur."

- "Pes imdi, şöyle bilmek gerek: Kem kendüyi arıtmayan, ayrukları arıtamaz."

- "Şeriat katında tene arısu degse, teni arıdur ve hem cenâbatı giderür. Kim ârıflar katında ne ten arı olur ve ne cenâbatı gider."

- "Pes imdi, adam gerek kim suya yaraya, su gerek kim badasta yaraya ve abdast gerek kim namaza yaraya ve namaz gerek kim
Çalab'a yaraya!.."

- "Vay sana içünde kibr-ü hasad, buhul, adavat, tama, öyke ve gaybat, kahkaha ve maskaralık, bunlardan maada nice dürlü
Şeytan fiili olsa, suyla yunub nice arınasın?.. İmdi şöyle bil, arınamazsın!.."

- "Ârıfların taati tefekkürdür. Hem Dünyâ'yı hem Âhırat'ı terk itmekdür ve dahi Vilâyet beklemekdür. Arzuları Çalab Taala'ya varmakdur."

- "Dördüncü güruh muhıblardır, bunlar Hakikat kavmudur. Muhıb teslim u rıza içinde olsa gerek. Muhıblarun taatı münacatdür ve seyirdür
ve müşahadadur ve Çalab Taala'yı bulmakdur. Ve halları biriküp Bir olmakdur."

Anlayamamış, kavrayamamış, birbirine bağlayamamış olanlar için açıklayalım...
Hazret diyor ki, "ALLAH yoluna girmek isteyen, kendini arıtmak, Tekâmül etmek isteyen 4 türlü insan vardır. Birincisi Şeriat ehli Dindar kişilerdir. Bunlar ALLAH'ın Emirleri'ni yerine getirmeye çalışırlar. Ama bunlar sıradan insanlardır, yaptıklarının maksadını kavramazlar, ibâdetlerinin yanısıra insanları incitirler. Kibirlidirler, başkalarını çekemezler, kıskançlık ederler, kin tutarlar, husûmet güderler. Tamahkârdırlar. Yâni paraya, mala, mülke düşkündürler. cimridirler, yâni başkalarına zırnık koklatmazlar, fakire fukaraya düşmanca davranırlar... Zamanımızda dinden çok bahsedenlerin hemen hepsi böyledir. Tarikatlar şirket, hatta kumarhâne gibi çalışırlar, gelenlerden "mano" yâni, kazancından pay alırlar.

İkinci grup Tarikat ehlidir, daha Bilerek Dindar olanlardır. Bunların işi gücü Tanrı'yı zikretmektir. Kendi tarikatından olanlara hoş davranırlar, ancak nereden geldiklerini, nereye gittiklerini bilmezler. Başka tarikatları küçük görür, çekemezler. Şimdikilerin çoğu bir de Siyaset'e bulaşıp Devlet Kurumları'nda köşe kapmaya çalışıyor... En kötüsü erdiklerini, "hop" diye Cennet'e girivereceklerini sanırlar.

Üçüncü grup Mârifet ehli Âriflerdir. Bunların hem kendilerinin mânen temiz olması, hem de başkalarını arıtıcı olmaları gerekir. Ama çoğu kerâmet gösterilerine merak salarlar. ALLAH Aşkı'ndan çok meditasyoncular gibi uçma peşinde koşarlar.

Halbuki suyu içmeye, kullanmaya, suyla yıkanmaya lâyık adam gerek... Abdeste lâyık, seni her türlü pislikten temizleyecek su gerek... yâni yararlandığın bütün maddelerin temiz, helâl olması lâzım. Namaza lâyık abdest gerek, öyle su değdirmekle olmaz!.. Sonra ALLAH'ın şânına lâyık namaz gerek!.. Hem kâlbin, hem zihnin temiz olması gerek.... O namazı kılacak insan gerek!..

Vay sana ki, eline yüzüne su çarpmakla içindeki kibirden, çekememezlikten, kıskançlıktan, kinden, düşmanlıktan, tamahtan, cimrilikten, öfkeden, gıybetten, dedikodudan, soytarılıktan, kakaka-kikiki boş vakit geçirmekten, hayvandan beter duygu ve tavırlardan, her türlü Şeytânî fiil ve davranıştan sıyrıldığını sanıyorsun!.. Arınamazsın!.. Temizlenemezsin!..

Dördüncü grup Hakikat ehli Muhiplerdir, yâni ALLAH Âşıkları'dır. Bunlar herşeyleri ile ALLAH'a teslim olmuşlar, O'ndan gelen herşeye gönülden rızâ göstermişler, her nasibi lûtuf bilmişlerdir. Gerçek MÜMİN, MÜSLÜMAN bunlardır.

Neymiş?.. ABDEST'in esâsı SU değil, NİYET'miş!.. Ağzıyla kötü söz, yalan söylememeye, elleriyle kötü iş ve cimrilik yapmamaya, ayaklarıyla kötü yerlere gitmemeye, beyninden kötü düşünceleri, kâlbinden kötü duyguları kovmaya niyet ederek, kendini su ile temizlemekmiş!.. Böyle arınmış bir insanın su bulamasa, bir kaybı olur mu?.. Onun toprağa ve duvara el vurarak niyetini tekrarlaması yetmez mi?.. Elbette yeter!.. TEYEMMÜM budur.

- "Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır.
Sonunda dönüş Allah'adır."

(Fâtır Sûresi , 18. Âyet)

Arapça'da bir "tahliye" kelimesi vardır. Arapça "noktalı H" ile yazılır. TAHLİYE , "boşaltma,tutukluyu serbest bırakma, salıverme" anlamları vardır. Türkçe'de "evi tahliye etti" derken bu kelimeyi kullanırız. Konumuzla ilgili olarak; "namaz kılmaya hazırlananın iç âlemini arındırması, zihnini temizlemesi, namazla ilgili olmayan düşünceleri beyninden, duyguları kâlbinden çıkartıp atması, Rabbinin huzurunda huzurunu bozan her türlü tasavvurdan kendini tahliye etmesi, boşaltması" anlamına gelir. Bir de Arapça "noktasız H" harfiyle yazılan TAHLİYE kelimesi vardır ki, "süslemek, ziynet eşyâsıyla donatmak" anlamına gelir. Bu da "namaz kılan kimsenin kâlbini, bütün iç âlemini ilâhî huzura hazırlaması, ALLAH sevgisi ve saygısıyla süslemesi" demektir.

- "Sabır ve namaz ile Allâh'tan yardım isteyin.
Şüphesiz ki o, huşû sâhibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Huşû sâhipleri kendilerinin hakîkaten Rablerine kavuşacaklarına
ve O'na rücû edeceklerine inanırlar."

(Bakara Sûresi , 45-46. âyetler)

- "Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin.
Gerçekten Allah, sabredenlerle berâberdir."

(Bakara Sûresi , 153. Âyet)

- "Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl.
Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür."

(Hud Sûresi , 114. Âyet)

İşte bu şekilde temizlenerek, arınarak ALLAH'ın huzuruna Huşû içinde çıkıp O'ndan yardım isteyince, geri çevrilir mi?.. Hangi meditasyon bu huşûyu, bu arınmayı sağlar?..

NAMAZ'a böyle hazırlandık.... Şimdi HUŞÛ gerek... Neydi huşû?.. "Tevâzu içinde, alçak gönüllülük ileTANRI'ya boyun eğme, gönlü saygı ile dolu olarak, hayranlık ve mahçup olma korkusunun karıştığı bileşik bir duygu"... Onunla ile namaz kılınır.

Peki, NAMAZ nasıl?

Namaza ayakta, dik durarak ve "Allahu Ekber- Allah En Büyüktür, Tek Büyüktür" diyerek ve eller açık, parmaklar bitişik şekilde kulaklara götürerek başlanır. Bunun mânâsı "ben Dünyevî her düşünce ve duyguyu arkama atıyorum"dur. O andan itibâren hareketlerimiz ve okuduklarımız, dualarımız ALLAH içindir.

Namazdaki her hareketin, okunan her cümlenin özel bir mânâsı vardır, burada anlatırsak çok uzar. Ancak böyle bir dikkat temerküzü, yâni konsentrasyonu içinde, hele ki câmide, kalabalık bir cemaat ile yapılan ibâdetin, duanın kudretini tahayyül edebiliyor musunuz?.. 20 Ocak 2018 günü Türk ordusunun kürtçü terörist PKK ve PYD'nin işgâli altında bulunan Afrin harekâtı sebebiyle câmilerde namazdan sonra Fetih Sûresi okunup toplu dualar edilmeye başladı. Bunun ortak etkisini düşünebiliyor musunuz? Maharishi Efendi'nin 40 milyon dolar karşılığı yogilerine yaptıracağı meditasyonla kıyaslanabilir mi?

Fetih Sûresinin ilk âyetleri

- "Doğrusu biz sana apaçık bir fetih (açılış) ihsân ettik.
Böylece ALLAH senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar.
Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola yönlendirir.
Ve sana ALLAH, şanlı bir zaferle yardım eder.
İmanlarına imân katsınlar diye müminlerin kâlplerine güven indiren O'dur.
Göklerin ve yerin orduları ALLAH'ındır.
ALLAH bilendir, herşeyi hikmetle yapandır"

şeklindedir.

Yeri gelmişken bir hususa daha değinelim: Kürtçü teröristlerin (PKK, PYD, KCK, DHKP-C, TİKKO, HDP) Kürtler ile bir alâkası yoktur. Çoğu Ermeni, Süryânî, Keldânî, Yezidî'dir. En çok eziyeti Afrin ve Kobani'de olduğu gibi, savunduklarını söyledikleri Kürtler'e ederler. Hep demokrasiden, kadın haklarından hattâ çevreyi korumaktan bahsederler; ama uyuşturucu satarlar, kadınları câriye gibi kullanırlar, çevreyi de, şehirleri de bombalarla, hendeklerle, evden eve geçen tünellerle tahrip ederler. İstisnâsız bütün terör örgütleri gibi PKK ve PYD de yabancı ülke ve istihbarat örgütlerinin uşağı ve oyuncağıdır. Anti-emperyalist, Sosyalist, hatta Komünist geçinen PKK/PYD'nin Suriye'de A.B.D.'nin "kara gücü" hâline gelmesi başka nasıl izah edilebilir?

Kesinlikle belirtelim ki, bir başka devlet tarafından kurulan şey, DEVLET değildir!.. O yüzdendir ki, İngilizler'in 1946'da, İran'da kurduğu Mahabat Kürt Devleti aynı yıl Sovyetler tarafından yıkılmıştır. Barzanî'nin Eylül 2017'de ilâna kalkıştığı Irak Kürt Devleti daha kurulmadan yıkılmış, Amerikan'ın teşviki ile işgâl ettiği Kerkük ve civârı elinden çıkmış, 2016'daki topraklarının %40'nı kaybetmiştir.

Aslına bakarsanız, "kürt" diye bir millet yoktur. Çeşitli milletlerden kopmuş, dağda , çölde göçebe olarak yaşayan insanlardan oluşan bir Kürt halkı vardır. Bunlar Fars Kürdü, Arap Kürdü, Ermeni Kürdü, Yahudi Kürdü, hatta Karakeçili Aşireti gibi Türkmen Kürdü kökenlidirler.
O yüzden birbirleriyle sürekli sürtüşürler. İbrâhim Tatlıses "Ben Arap Kürdü'yüm" demiştir. Mesut Barzanî Yahudi Kürdü, Abdullah Öcalan Ermeni Kürdü'dür.

Bunu biz demiyoruz, bin yıl öncesinden, 930 doğumlu Firdevsî ŞEHNÂME'sinde diyor:

- "ZAMANLA KİMİN NESLİ OLDUKLARI BELLİ OLMIYAN (dağa kaçmış) BU GENÇLERİN SAYISI 200'Ü BULDU!..
İŞTE BUGÜNKÜ KÜRT KAVMİNİN ASLI BUNLARDAN TÜREMİŞTİR Kİ, BUNLAR MAMUR ŞEHİR NEDİR BİLMEZLER!...
BUNLARIN EVLERİ ÇÖLLERDE KURULMUŞ ÇADIRLARDAN İBARETTİR! KALPLERİNDE HİÇ TANRI KORKUSU YOKTUR!"
(Şehnâme, Şark İslâm Klâsikleri, M.E.B., Cilt l, sf. l08)

Fethullahçılar'ın 15 Temmuz 2016 gecesi darbeye kalkışmaları üzerine câmilerden salâ verilmeye başlamıştı. SALÂ, Arapça'da "duâ" ve "namaz" anlamlarına gelen "salât" kelimesindendir. Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ALLAH'tan rahmet ve selâm temenni eden, onu metheden, âile fertlerine ve yakınlarına duâ ifâdeleri içeren, çeşitli şekillerde tertiplenmiş hürmet ve duâ cümlelerini ihtiva eden, belirli bestesiyle veya serbest şekilde okunan güftelerin genel adıdır. Ancak etkisi müthiş olmuş, duyan halk sokaklara dökülmüş, hemen her evde bir tabanca, bir tüfek bulunmasına rağmen silâhsız olarak ateş eden tankların üzerine koşmuştur. Maharishi'nin herhangi bir meditasyon faliyetinin böyle bir şevk, böyle bir cesâret, böyle bir imân sağladığı görülmüş, duyulmuş mudur?

Peki NAMAZ sonrası nasıl?.. Selâm verip namazdan çıktıktan sonra herşeyi unutacak mıyız?..

Asla!.. KUR'AN-I KERİM'de NAMAZ hiç tek başına gelmez!.. Yâni, "ben namazımı kıldım" deyip Dünyevî sorumluluklardan sıyrılmak mümkün değildir.

- "(Namaz kılarken)Yüzlerinizi doğuya ve batıya (veya Kıble'ye) çevirmeniz iyilik değildir.
Ama iyilik, Allah'a, Âhiret Günü'ne, meleklere, Kitab'a ve peygamberlere iman eden;
mala olan sevgisine rağmen; onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa,
isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan,
zekâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta
ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır).
İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır."

(Bakara Sûresi , 177. Âyet)

Yâni ALLAH'a, Âhıret Günü'ne, Peygamber'e, Kitaplar'a inanmak ta insanı kurtarmaya yetmiyor. Namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek te kâfi değil!.. Muhtaç olanlara yardım etmek, söz verdi mi sözünü tutmak, savaş zamanında kaçmamak ve darda, hastalıkta sabretmek şart!.. Bunları yapmadın mı, meditasyon falan kâr etmez... Kaldı ki, meditasyonun böyle bir gâyesi, hedefi de yok!.. Herif kalkmış, NY Times'a tam sayfa bir ilan vermiş, "Dünyâ'da savaş var, kan var, verin bize 40 milyon dolar, bizim yogiler bütün gün meditasyon yapacak, terörü böyle bitireceğiz" demiş!.. Buna karşılık KUR'AN diyor ki, "malını seviyorsun ama, onu muhtaçlara vermeden olgunlaşamazsın!" ... Farkı görüyor musunuz?.. Biri alıyor, öteki veriyor!.. Hâlâ "meditasyon" diye sayıklıyor musunuz?

- "Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin.
Önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz,
onu Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir."

(Bakara Sûresi , 110. Âyet)

- "Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler."
'Enfal Sûresi , 3. Âyet)

İSLÂM'da saatli meditasyon yoktur ama, sürekli bir zihnî ve kâlbî faaliyet vardır. Namazla sınırlı değildir:

- "Namazı bitirdiğinizde,
Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin."

(Nisâ Sûresi , 103. Âyet)

Böyle ibâdet edenleri ALLAH şöyle tanımlıyor:

- "Onlar ki, Allah anıldığı zaman kâlpleri ürperir;
kendilerine isâbet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar
ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir."

(Hac Sûresi , 35. Âyet)

- "Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak,
dosdoğru namazı kılarlar, zekâtı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar.
Bütün işlerin sonu Allah'a âittir."

(Hac Sûresi , 41. Âyet)

MA'RUF , "dinî bakımdan uygun görülen, beğenilen, buyrulan iyilikler, herkesçe bilinen, tanınmış, belli, ünlü" gibi anlamları var. Âyette kastedilen "dinde beğenilen, buyrulan iyilikler"dir.
MÜNKER , "dine ve ahlâka aykırı davranışlar, ALLAH'ın râzı olmadığı şeyler" anlamındadır.

- "Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl.
Gerçekten namaz, fahşadan ve kötülüklerden alıkoyar.
Muhakkak en büyük (ibadet) Allah'ı zikretmektir. Allah, yaptıklarınızı bilir."

(Ankebut Sûresi , 45. Âyet)

FAHŞA , "büyük günahlar, çirkinlikler, zinâ gibi şehvete tâbi olan günahlar" demektir. FUHUŞ kelimesi bu kavramdan gelir. bunlar, insanların en çirkin hâlleridir. NAMAZ insanı bu kötülüklerden uzak tutar.
ZİKİR , "anma, söyleme, sözünü etme, ALLAH'ı anmak, hatırlamak, bir tarikata bağlı olanların Tanrı'nın adını art arda söylemesi" anlamları vardır. Âyette "her gördüğü nesnede ALLAH'ı hatırlaması, , her yaptığında ALLAH'ı hatırda tutarak, O'nun rızâsına uygun yapması" mânâsınadır... Hazret-i Mevlânâ "Onlar, namazlarında dâimdirler" (Meâric Sûresi, 23. Âyet) ifâdesini "Namazdan sonraki hâlin de aynen namazdaki gibi olmasıdır" şeklinde tefsîr eder.

Hiç böyle bir yaşayış, "saatli meditasyon" ile kıyaslanabilir mi?

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 11
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 12
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 13
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 14
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 15
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 16
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 17
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 18
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 19
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 20
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 21
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 22
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 23
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 24
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 25
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 26
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 27
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 28
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 29
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 30
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 31
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 32
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 33
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 34
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 35
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 36
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 37
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 38
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 39
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON - 1
    - REİNKARNASYON - 2
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM VE RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - AKHENATON VE KURGU AGARTA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - ZIRVA RA-KA TEBLİĞLERİ
    - SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT - 2
    - KASYOPYA CELSELERİ'NDE ATMASYON, KITIRASYONLAR
    - MEKTUPLAR