BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46

Bu sefer başka bir Celse İdârecisi'ne ve başka bir Medyum'a âit bir Celse nakledeceğiz.

Bu vesile ile kısa bir açıklama yapalım ki, naklettiğimiz Celseler'in nasıl derlendiği anlaşılsın... Biz 1965 yılında Ferhan Erkey'in Topluluğu'na katılan bir gençler grubu idik. Orada eğitim gördük. Kendisine çalışmalarında çıraklık ettik, Parapsikoloji Araştırmaları Derneği'nin kuruluşunda görev aldık, ama Dernek yürümedi. Celselerin banttan kâğıda geçirilmesinde, sonra daktilo edilmesinde çalıştık. Bu gayretlerimiz sonucunda Celse zabıtlarının kopyalarını alma imtiyâzına eriştik. Celseler'in organizasyonuna da katkımız oldu. 1971'den sonra ayrılan arkadaşlarımız oldu. Can dostum Fethi bunlardan biridir. O da, ben de Toplartılar'a devam ettiğimiz dönemde kendi çalışmalarımızı da yapıyorduk, tabii acemice... Ferhan Bey'in İstanbul'a taşınmasından sonra ona devam edenlerden bir kısmı benim Toplantılar'ıma gelmeye başladı. Bir süre sonra da Fethi kardeşim de kendisi çalışmayı bırakıp bana katıldı. İşte böylece bugünlere geldik.

Ne diyorduk, "başka bir Celse İdârecisi", yâni rahmetli dostum Fethi, ve onun Medyum'u Mehmet... Daha önce bir Medyum'un yükselirken karşılaştığı Geri Varlıklar'la irtibatını vermiştik. Medyum onlardan kurtulduktan sonra, Vasat ve Üstün sanılan Varlıklar ile Temâs'a geçiyordu.

Bu sefer bir Medyum'un ilk İrtibât'ını göreceksiniz... İnternet'e bakarsanız, herkes hemen, derhal Üstün bir Varlık'la, hatta bir Uzaylı ile, hatta başka bir galaksiden, başka boyutlardan gelmiş Uzaylılar'la Temas'ta... Halbuki işin aslı hiç öyle değil. Değil Üstün bir Varlığa rastgelmek, sıradan Vasat bir Varlık'la İrtibat bile övünülecek bir durumdur.

Şöyle düşünün: Sokakta yürürken yanınızdan geçen insanlardan birini durdursanız; bu kişinin bir Atatürk, bir Mevlâna, bir Yunus ayarında olma ihtimâli yüzde kaçtır?.. Veya telefonunuzda rastgele bir numara çevirseniz; karşınıza çıkacak kişinin bir Einstein, bir Edison ayarı bilim adamı olma ihtimâli ne kadardır?.. Bırakın onları; cevap veren kişinin Türkân Şoray, Ediz Hun, Kıvanç Tatlıtuğ veya Tarkan olması muhtemel midir?.. Öyleyse bir Medyum gözlerini kapattığı zaman, nasıl olur da, İrtibat'a geçeceği kişinin Mevlâna, Atatürk veya Uzaylı olduğunu düşünürsünüz?.. Eğer kendi hâlinde, sıradan bir vatandaş gibi yaşayıp ölmüş birinin Ruhuyla Temâs'a geçerseniz, kendinizi tâlihli saymanız gerekir. Çünkü Ruhlar Âlemi'ne dalmak, gecenin karanlığında, ıssız bir sokakta yürümek gibidir. Geri Varlıklar'ın Tasallut'una mâruz kalmanız işten bile değildir.

İşte bunun için, başka bir Celse İdârecisi'nin, rahmetli dostum Fethi'nin bir Medyum'la yaptığı İlk İrtibat çalışmasını naklediyoruz, ibret olsun diye..

Varlık: Hacı Mustafa
Medyum: Mehmet
Celse İdârecisi: Fethi
Târih: 10 Mart 1971
Usûl: Hipnoz
4. Çalışma - Rûhî infisâl yoluyla ilk İrtibat
Hâzirûn: 10 kadar kadınlı erkekli topluluk

Medyum- ... Birisi geliyor...
İdâreci- Nasıl birisi bu?
M- Beyaz sakallı... saçlı...
İ- Yanına yanaşınız. Elini öpünüz.... Yaptınız mı dedikleri mi?
M- Evet.
İ- Ne yaptılar?
M- Alnımdan öptü.

Burada hemen duralım. Medyum da, Celse İdârecisi de 20'li yaşlarda, tecrübesiz gençler... Ferhan Erkey'in toplantılarına katılmış, Ruhiyat'a merak sarmış, okumuş, hevesli kişiler... Tabii hatâ yapacak İdâreci... Her gördüğün sakallıyı baban sanmak olur mu?.. O yüzden İdâreci'nin verdiği "yanaş, elini öp" komutları yanlış. Medyum'un Varlığı daha iyi târif etmesini beklemeli, onun Medyum'da uyandırdığı hisleri de gözönünde bulundurarak İrtibat'ı kuvvetlendirmeliydi. ALLAH'tan Varlık kötü biri değilmiş, Medyum'a alnından öperek karşılık vermiş.

Devam edelim:

İdâreci- Kendilerini kim olduklarını sorar mısınız?
Medyum- Hacı Murat
(mırıltı hâlinde, anlaşılmıyor, Mustafa da olabilir.)
İ- Efendim???
M- Hacı Mustafa.
İ- Peki. Şimdi sizi kendisiyle direkt İrtibat'a geçireceğim... Direkt İrtibat'tasınız...
(Yanlış ve acele karar) Kiminle görüşüyoruz?
Varlık- Hacı Mustafa.
İ- Hangi târihte vefat ettiniz?
V- 1310...
İ- Nerede yaşamıştınız, efendim?
V- Kayseri.
İ- Mezarınız orada mıdır?
V- Hayır.
İ- Nerdedir?
V- Trabzon'da.
İ- Medyum daha yüksek sesle konuşursa, daha kolay kaydedeceğiz banda.
"Trabzon'da," dediniz.
V- Evet.
İ- Trabzon'da mı yaşadınız? Kayseri'de mi?.. Nasıl oluyor?
V- Kayseri'de.
İ- Mezarınız nasıl oluyor da Trabzon'da?
V- Kaza.
İ- Siz Trabzon'a mı gitmiştiniz?
V- Evet.
İ- Ne işle meşgûldünüz?
V- Çiftçi.
İ- Daha yüksek sesle... Demek çiftçiydiniz... 1310 senelerinde çiftçi...
Peki, Topluluğumuz'un bu hâlinden memnun musunuz?
V- Hayır.
İ- Sebebini izah buyurur musunuz , efendim?
V- Ölenler rahatsız ediyor.
İ- İyi anlıyamadım. Lûtfen açar mısınız?
V- Ölenler rahatsız ediyor.
İ- Bu Topluluk mu, efendim?
V- Hayır.
İ- Lûtfen izah buyurun. Kim rahatsız ediyor?
V- Ölenler.
İ- Ölenler kimi irahatsız ediyor?
V- Bizleri.
İ- ??? Siz ölü değil misiniz, efendim?
V- Evet.
İ- Ölenler sizleri rasıl rahatsız ediyor?
V- Ruh'la.
İ- ??? Siz Ruh değil misiniz, efendim?
V- Evet.
İ- Ruh'sunuz yâni.. Sizi başka Ruhlar mı rahatsız ediyor, tam anlıyamadım.
V- Evet.
İ- Neden rahatsız ediyorlar?
V- Bilmiyorum.
İ- Kendilerine sorun, "Neden rahatsız ediyorsunuz beni?" diye.
V- Bilmiyorum.
İ- Neden bilmiyorsunuz?.. Bilmeniz lâzım. Size söylemiyorlar mı,
neden rahatsız ettiklerini?
V- Bilmiyorum.
İ- Bu rahatsız edişleri nasıl oluyor?
V- Bilmiyorum.
İ- Bilmiyorsunuz da, nasıl rahatsız oluyorsunuz?

Bu son soruya cevap almadan İdâreci başka bir soru sormuş... Ona geçmeden evvel değerlendirmemizi yapalım... Varlık Öte Âlem'de kendisini Ruhlar'ın rahatsız ettiğini söylüyor. Kendi de bir Ruh... Bu nasıl olur?.. Üstelik bu rahatsızlığı o kadar fazla ki, İdâreci'nin "Topluluğumuz'un bu hâlinden memnun musunuz?" sorusuna "Hayır" deyişinin sebebini dahi vermiyor.

Bizce Varlık Teşevvüş hâlinde... Yâni, bir şaşkınlık, bir buhran, bir bunalım, bir kendiyle hesaplaşma hâlinde.. Öbür Âlem'e tam intibak edememiş. Hani derler ya, "mezarda zebânîler gelir, seni sorguya çeker" falan diye... Aslında mezarda yatan kemiklerdir. Bu tarz bir sorgu Öbür Âlem'de olur. Bâzen Varlık kendi kendini sorguya çeker de, başkası sanır. Sıkıntı içinde kıvranır... İşte bu Varlık da, bizce, böyle bir dönem yaşıyor, başka Ruhlar'ın kendisini rahatsız ettiğini söylüyor.

Devam edelim. Hani İdâreci cevâbı beklemeden bir soru daha sormuştu ya:

İ- Siz gerçekten hacı mısınız, efendim?
Varlık- Hayır.
İ- Peki, niye adınız Hacı?
V- Babadan gelme.
İ- Babadan gelme hacılık olur mu?.. Herhalde lâkabınız olsa gerek.
Bu 1310 milâdî midir?
V- Hicrî.
İ- 1310 milâdî olarak hangi seneye tekabül ediyor?
V- Bilmiyorum.
İ- Bilmiyor musunuz?... Kaç yaşında vefat ettiniz?
V- 62.

Hicrî 1310, milâdi 1892 olur. Hacı Mustafa 62 yaşında öldüğüne göre, 1830'da doğmuş... Böylece Sultan II. Mahmud saltanat dönemini (1808-1839), Sultan Abdülmecid (1839-1861), Sultan Abdülaziz (1861-1876), Sultan 5. Murad (1976, 90 gün) ve Sultan II. Abdülhamid Saltanatı'nı (1876-1909) görmüş. Ancak Pâyitaht'tan uzak, Kayseri'de olduğu için kimin pâdişah olduğu üzerinde durmamış, hatırlamıyor... Varlığın milâdî târihi bilmemesi tabii... Celse İdârecisi'nin bilmemesi bir eksiklik. Ben meselâ babamın doğum târihi olan 1330'un I. Cihan Harbi'nin başladığı 1914'e denk gelmesini baz alarak hemen çevirebilirim. Böyle bir imkânı olmayan Celse İdârecisi aşağıdaki soruyla devam ediyor:

İdâreci- Peki, siz Cumhuriyet zamanında mı yaşadınız?
Varlık- Hayır.
İ- Hangi pâdişâhın zamanında yaşadınız?
V- Bilmiyorum.
İ- Peki, dostum, ömrünüzün çoğu Kayseri'de mi geçti?
V- Evet.
İ- Bana Kayseri civârında bir-iki kaza ismi söyliyebilir misiniz?
V- Ürgup.
İ- Devam ediniz.
V- Pınarbaşı.
İ- Evet?
V- Derinkuyu.
İ- Bu dediklerinizden anlaşılıyor ki, siz gerçekten Kayseri'yi biliyorsunuz.
Peki, Kayseri'de meşhur bir yatır var mı? Bu yatırın ismini verebilir misiniz?
V- Bilmiyorum.

Genç İdâreci çok güzel sualler soruyor, Varlığı imtihan için... Ancak burada Medyum'un Kayseri hakkında bilgisi olup olmadığını da tesbit etmek gerekir. Bizce Medyum Kayseri'yi bilmiyordu. Varlığın hangi pâdişâhın devrinde yaşadığını bilmemesi mümkündür. Bir ihtimâl de Teşevvüş hâlinde olmasından dolayı, kendisi dışındaki bilgileri hatırlamaması olabilir... Devam edelim:

İdâreci- Peki, efendim. Bizimle bu akşam neden görüşmek arzusunda bulundunuz?
Varlık- Siz istediniz.
İ- Biz istedik ama, Medyum başka birisini de bulabilirdi. Sizi gelip bulduğuna göre,
size bir sempatisi falan oldu herhalde. Durup dururken sizin yanınıza sokulmadı herhalde.
Aranızda bir yakınlaşma oldu... Siz Medyum'u tanır mıydınız önceden?
V- Evet.
İ- Nerden tanıyorsunuz?
V- Dedesini...
İ- Medyum'un dedesinin ismi nedir?
V- Ehlasoğlu
(Yavaş sesle konuştuğundan iyi anlaşılamıyor)
İ- Tekrar edin lûtfen.
V- Mehmet.
İ- Kendileri sağ mıdır hâlen?
V- Hayır.
İ- Kendileri de mi Kayserili'dirler?
V- Hayır.
İ- Peki, ne sûretle tanıştınız?
V- Ürgüp'te.
İ- Lûtfen tafsilâtlı olarak anlatır mısınız? Ne şekilde tanıştınız?
V- Yeşilhisar'da çiftlikleri vardı, çiftliklerine hayvan almağa gitmiştim. Orda tanıştık.
İ- Bu yakınlıktan dolayı geldi, sizi buldu. Öyle mi?
V- Bilmem.
İ- Şimdi durup dururken olmaz. Biliyorsunuz, Ruh için de size karşı bir sempatisi olması lâzım.
M- .....
İ- Rahat mısınız orda, efendim?
Medyum- Evet.
İ- Demin "Varlıklar rahatsız ediyor" demiştiniz. İzah eder misiniz?
V- Bizleri... Beni değil.
İ- Bizleri... Seni değil.
(Yanlış anladı.) Acaba ne şekilde oluyor bu?..
Kimleri ve neden rahatsız ediyorlar?
V- Normal gelmiyorlar. KOYU olarak geliyorlar... Normal ölmüyorlar.
İ- ??? Nasıl normal ölmüyorlar?.. Yâni, kazâyla falan mı ölüyorlar?
V- Evet.
İ- Kazâyla ölmek suç mudur?
V- Bilinmeyen kazâlar hâriç.
İ- ??? İzah buyurur musunuz?.. Anlıyamadım, efendim.
Bilinmeyen kazâlar ve bilinen kazâlar ne şekilde oluyor? İzah eder misiniz?
V- Hayır.

Varlık Geri ama, tehlikeli değil... Teşevvüş hâlinde bulunduğu için oraya ölüp te yeni gelenlerden rahatsız oluyor. Yeni gelenleri KOYU, yâni daha kesif bedenli olarak algılıyor... Âhıret Âlemi'nde de Astral mı dersiniz, Mental mi dersiniz, " Ruhlar'ın birbirinden ayrı görünmesini sağlayan bir nev'i beden olduğu, hattâ bunun kat kat olduğu, Tekâmül edip yükseldikçe bu bedenlerden birer birer sıyrıldığı" şeklinde açıklamalar var. Gitmeden bilemeyiz... Varlık herhalde yeni gelenlerin bedenlerini daha kesif hissediyor ve bundan rahatsız oluyor. Ama açıklama isteyince, yapacak durumda olmadığı için, ortaya "bilinmeyen kazâlar" ifâdesini atıyor ve onu dahi açıklıyamıyor. Bunu tabii görmek lâzım. İdâreci de öyle yapmış, başka soruya geçmiş.

İdâreci- Peki, yalnız mısınız orada?
Varlık- Evet.
İ- Hiç kimse yok mu civârınızda?
V- Çok uzakta.
İ- Neden siz böyle yalnızsınız?
V- Tercih ettim.
İ- Neden?.. Yalnızlık daha mı mutluluk verici?
V- Belki.
İ- O zaman sizin bir derdiniz olsa gerek. Yalnız başınıza düşüncelere dalmışsınız,
diye tahmin ediyorum.
V- Hayır.
İ- Peki, yalnız başınıza ne yapıyorsunuz? Canınız sıkılmıyor mu?
V- Hayır.
İ- Peki, sizinle ileride görüşmek arzu etsek, Celselerimiz'e gelip görüşür müsünüz bizimle?
V- Belki.
İ- Bizlere söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?
V- Evet.
İ- Buyurun, efendim. Sizi dinliyorum. Yüksek sesle...
V- Eğer beni çağırırsanız, Mehmet Bey'in torunu çağırsın. Çünkü çok iyi.
İ- Peki, efendim. Bu arzunuza uyacağız. Başka söylemek istediğiniz var mıdır?
V- Hayır.
İ- Peki, ALLAH râzı olsun. Müsaadenizle Medyum'u fazla yormıyalım, ayrılalım.
V- Olur.
İ- Peki... Temâs'ı kesiniz.

İşte böyle... Hep söyleriz, Ruhlar'la İrtibat çoğu zaman böyle SOHBET şeklinde geçer. Öyle her cümlesi TEBLİĞ olmaz. Çünkü Âhıret Âlemi'ne intikâl edenlerin de konuşmaya ihtiyâcı var. O yüzden Geri olduğunu hissettiklerinize dahi saygılı, ölçülü, sabırlı ama TEDBİRLİ davranmak gerekir.

***

Bu da aynı Operatör'ün başka bir Medyum'la yaptığı çalışma ve ilk İrtibat...
Medyum uyutulduktan sonra Balon İmajı'yla yükseltilmiştir. Bu faaliyet sırasında gözünün önüne babası gelir.

Varlık : Medyum'un Babası
Medyum: Emel
Ceilse İdârecisi: Fethi
Tarih : 15 Temmuz 1967
Usûl : Hipnoz yoluyla rûhî infisâl
Hâzirûn: Muhtelif şahıslar, Medyum'un âilesi

İdâreci- Başı sana dönük mü?.. Seslen... "Baba" de!.. Gördü mü?
Medyum- Iııh!..
İ- Kendisine dokunun.
M- Korkarım.
İ- Korkacak ne var? Dokun. İnsan babasından korkar mı?
M- .......
İ- "Baba" deyin... İşitecektir.
M- ... Baba!..
İ- Döndü mü?
M- Iııh!..
İ- Peki, ben kendisinden dönmesini rica ediyorum... Döndü. Yüzünü görüyorsunuz...

Burada duralım...

Celse İdârecisi'nin acemilik dönemi... O yüzden Celse'nin gidişâtını etkileyen yanlış ifâdeler kullanıyor. " Döndü... Yüzünü görüyorsunuz" diyerek, TELKİN veriyor. Hipnoz'da bu tarz TELKİNLER'in büyük etkisi vardır. İlerde bâzı örnekler veririz... Bundan sonraki gelişmelerin TELKİN'in bir sonucu olarak Medyum'un zihninde canlandığını mı, yoksa GERÇEKTEN babasıyla irtibatta olup, babasının yüzünü ona döndüğünü mü kestirmek zor...

Ama bizim gâyemiz Spritualist olmaya özenenlere yol göstermek olduğu için çalışmanın geri kısmını da verecek, açıklamalarla destekliyeceğiz.

Devam edelim.

İdâreci- Yüzünü görebiliyorsunuz... Ne giymiş?
Medyum- Üstü çıplak.
İ- Ne giymiş? Üstünde elbise nâmına ne var?
M- Bedeni ÇIPLAK... Kilotu var.
İ- Size birşey söylüyor mu?
M- Gülüyor.
İ- Siz de ona gülünüz. Bizim söylediklerimizi ona, onun söylediklerini bize naklediniz.
Şu andan itibâren kendisiyle Direkt İrtibat'tasınız... Kimsiniz?
M- Emel...
Demek ki Direkt İrtibat'ta değil.)
İ- ??? Babanızı görüyor musunuz hâlâ?
M- Evet.
İ- Peki, bize söyleyecek birşeyi var mıymış?
M- Iııh!.. Gülüyor yalnız.
İ- Kendileriyle konuşmak istiyoruz.
M- Sorayım mı?
İ- Neyi soracaksınız?
M- Konuşacak mı?
İ- Sor... Ne diyorlar?
M-... Tebessüm ediyor... Bir de krom dişi var ağzında.
İ- Hayatlarında var mıydı?
M- Evet... HİÇ YAŞLANMAMIŞ.
İ- Birşey söylemiyor mu, annenize filân?
M- Iııh!
İ- "Annem de burada" deyin.
M- Söylemiyor... Iııh!
İ- Neden söylemiyor acaba?
M- ... Babacığım, anneannemi de gösterir misin?
Varlık- .......
M- Kayboldu babam... Kaybettim babamı!... Anneannemi aramaya mı gitti?...
Babamı kaybettim!.. Babamı kaybettim!...
Gitti!.. KOYU... SİMSİYAH!...

Burada duralım...

Medyum babasını çıplak, bir kilotla görüyor... Bu bir evlâdın, hele kız evlâdın babayı görmemesi bir durum... Sonra "Baba" gidince ortalık SİMSİYAH kesiliyor... Bundan Medyum'un henüz Karanlık Tabakalar'da olduğunu anlıyoruz... Peki, görüşen Varlık babası mı, babası gibi görünen bir Geri Varlık mı?.. Babası ise, babanın kendisi bir Geri Varlık mı?.. Bu soruların cevâbını verecek durumda değiliz, ama ortada ÇIPLAK BABA, SÂDECE KİLOTLU BABA, KOYU SİMSİYAH BİR VASAT gibi rahatsız edici bir durum var. BABA'ya âit tek işâret, tek imâ ağzındaki krom diş... Tabii gerçekten onda var idiyse...

Celse İdârecisi, Medyum'un gerçekten Hipnoz'da olup olmadığını kontrol ediyor... O sırada Medyum birden gene babasıyla karşılaşıyor.

Medyum- Elinde birşey veriyor.
İdâreci- Ne veriyor?
M- SİYAH bir kutu...
İ- İçinde ne var?
M- Almadım elime daha... Ama uzatıyor.
İ- Yanaş al, bakalım.... Aldınız mı?
M- Iııh!..
İ- Niye almadınız?
M- SİMSİYAH!..
İ- Bak, bakalım... Kapağı filân var mı?
M- ... Ayakkabı kutusu gibi birşey... Üstünde sarı simli bağ var...
İ- Peki, "Ne kutusu?" diye sor.
M- ... Bana uzatıyor.
İ- Ee, al, bakalım... Aldınız mı elinize?
M- Almadım elime.

Burada yine duralım...

Medyum, Celse İdârecisi'nden daha uyanık... SİMSİYAH olarak gördüğü, ÇIPLAK babasının uzattığı KUTU'yu almak istemiyor!.. Birşeylerden işkillenmiş... İdâreci'nin ısrar etmemesi gerekirdi.

İdâreci gene bir hatâ yapıyor ve Medyum'a gene TELKİN veriyor.

İdâreci- Aldınız!.. Şimdi aldınız... Açınız içine bakınız.
Simli bağı çözdünüz, kapağı kaldırdınız!... Ne çıktı?
Medyum- ... SİYAH bir şey...
İ- Ne görüyorsunuz?... Nedir?
M- ... Yün KAZAK gibi birşey...
İ- Babanızı görüyor musunuz?
M- ... Ama uzaklaştı biraz...
İ- Yanaşın... Görüşmek istiyor muymuş bizimle? Bu topluluğumuzla görüşmek istiyorlar mı?
M- Babacığım, görüşmek istiyor musunuz? ..... Kararsız gibi...
İ- Bir daha sorunuz.
M- Babacığım, görüşmek istiyor musunuz?... Yalnız kutuyu vermek için gelmiş.
İ- Bizimle görüşmiyecek miymiş?
M- .... Uzakta duruyor...
İ- Cevap verdiler mi sorunuza?
M- Iııh.. Yalnız başını hafif çevirdi.
İ- Niye çevirdi?.. Sor bakalım, "Niye görüşmek istemiyorsunuz?" de... Cevap veriyor mu?
M- Iııh!.. "Seni görmek kâfi, konuşmıyalım," diyor galiba...
İ- Ama burada konuşmak için toplanmış kimseler var... Onları kırarlar mı?
M- Iııh!.. İstemiyor...
İ- Ayrılalım mı buradan?
M- ... Bu sefer KUTU ben, kendimde...
İ- Bakınız, içinde ne var?
M- SİYAH birşey... yumuşak... örgü gibi birşey...
İ- Peki, birşey söylemek isterler mi buradaki yakınlarına?
M- .... "İyiyim" diyor.
İ- Başka birşey söylemek istiyorlar mı? Anneniz için...
M- .... Biraz dudağı büküldü... Güldü... Ağlamaklı gibi...
İ- Birşey söylemek istiyor mu?
M- Iııh!..
İ- Niye?
M- ... Gülmüyor... Gülmüyor artık...
İ- Niye gülmüyor? Sorun...
M- ... Söylemiyor... Ağzı kapalı... Büküldü...
İ- Kızgın filân mıymış?
M- ... Üzgün...
İ- Üzülmesin... Bütün dostları burada. Birşey söylemek ister mi?
M- Iııh!..
İ- İstemiyor mu?.. Peki, kendilerine soru sorsak, cevaplandırırlar mı?
M- Bâzılarına...
İ- Peki,
(Medyum'a) şimdi annenizi işitiyorsunuz.
Gönül Hanım- Annemi görmüş mü? Annemi, babamı... Buluşmuşlar mı?
M- "Evet," diyor...
G.H.- Nasıllarmış?
M- ... Anneannem gülüyor...
İ- Görüyor musunuz?
M- HAYAL MEYAL... Beyaz başörtüsü var... Çok tatlı tatlı gülüyor... Tesbih çekiyor...
... Ne kadar fıstık gibi... Canım!... Bitiyorum!... Anneannem burada GALİBA...
Babam bulup getirdi... ... Çok sormayın... Söyliyeceğim... Beni başbaşa bırakın!..
İ- Kiminle?
M- Anneannemle... Anneanne!... Aaa, üzerinde... câmiden aldığı elbise var üzerinde...
G.H.- Memnun mu hayâtından?
M- ... Çok memnun...
G.H.- Deden de yanında mı?
M- ... Onu göremiyorum...
G.H.- Hakkı için ne diyor? Dargın mı, değil mi?
M- ... Dargın değil...
G.H.- Senin için, "Bunlan evlen" diyor mu?
M- Sual sormayın, kaybediyorum... Senin bileziklerini de almış...
İ- Uykunuzu derinleştiriyorum... Şimdi iyice görebiliyor musunuz?
M- Evet.
G.H.- Bizden bir istediği var mı?
M- ... Var...
İ- Neymiş, efendim?
M- ... "Siz iyi olursanız, ben de olurum," diyor.
İ- Başka bir arzuları var mı?
M- ... Hep bizim çok iyi olmamızı istiyor... Başka?... Anneannem hep bizim
çok iyi olmamızı istiyor... En iyilerle hep yükselmemizi istiyor... Bizim için
dua ediyor... "Tesbih çekiyorum," diyor...
... Bunları daha çok hareketlerinden anlıyorum... Elini kaldırıyor, "Siz
yükselin," diyor.
İ- ??? "Yükselin" mi diyor?
M- Eli, parmağı ile işâret edip gösteriyor... "Yukarılar'a çıkın," diyor.
Yukarılar'ı gösteriyor.

Burada yine duralım...

Şimdi bizim iki tereddütümüz var... Birincisi Celse idârecisi'nin verdiği TELKİNLER sonucu Medyum'un Ruhî bir İrtibat kurmak değil de, İMAJ görmesi... Yâni normal uykudaki rüyâ gibi, İdâreci'nin Telkini ile onun söylediği rüyâyı görmesi... Medyumun HAYÂL MEYÂL demesi İMAJ'a işâret ama acaba gerçekten bu durum öyle mi?.. İkinci tereddütümüz "Babanı gör, babanı gör" TELKİN'i altında, bir Geri Varlık'ın çıkıp Medyum'a kendisini "babası" gibi göstermesi... Geri Varlık endişemiz SİMSİYAH ortam ve SİYAH kutu ile artıyor.

Bir ihtimâl de Varlığın gerçekten Medyum'un babası olması... O takdirde "baba" Karanlık Tabaka'da... Susması, üzüntüsü bundan diyebiliriz. Ancak bir Medyum'un "şıp" diye babasıyla, anneannesiyle görüşmesi öyle sık olan bir durum değil... Sonra kutudaki "yün örgü kazak" gibi nesne ne ola ki? Anlamsız ve amaçsız görünüyor... "Baba"nın uzakta durması, Medyum'un kutudakini almakta çekinmesi de Geri Varlık (Baba) tahminimizi güçlendiriyor... Peki, bir Geri Varlık bir başka Varlığı bulup getirebilir mi?.. Bilemeyiz... Çok zor ve nâdir bir durum...

Hem "baba", hem "anneanne" olarak algılanan Varlıklar akrabalarına iyilik diliyor ve Medyum'a yükselmesini işâret ediyor!.. Bu bize Celse boyunca bir Hâmi Ruh denetimi olduğunu gösteriyor. Medyum'un Telkin'e rağmen Direkt İrtibat'a girmemesi, SİYAH kutuyu almakta direnmesi, "baba"nın uzakta durması, sonunda da "anneanne"nin "artık bizi bırakın, yükselin, yukarılara çıkın" demesi, bizce bunun delilleri...

Devam edelim, bakalım, sonra neler olmuş?

İdâreci- Yükselelim mi?
Medyum- Yok, öyle değil... Yâni, "Siz her bakımdan yükselin," diyor.
İ- Başka birşey söylüyor mu?
M- Siz sorun.
Gönül Hanım- Emel'in tâlibine ne diyorlar?
M- ... "Bir sâniye" diyor... Düşünüyor... Tesbihe bakacak galiba...
Bu adam çok yüksekte," diyor... "İyi insan" diyor... "Sen bilirsin," diyor...
İ- Başka birşey söylemiyor mu?
M- "Karar sizin" diyor... "Çok iyi ama, sen bilirsin" diyor...
İ- Sizin ağzınızı kullanmak sûretiyle tek olarak konuşamazlar mı?
M- "Nasıl olur? " diyor.
İ- Şimdi yaparız...
(İdâreci, Hipnoz derecesini artırarak ve Telkin'le
Varlığın doğrudan Medyum'un ağzından konuşmasını sağlar.)
Varlık- Evlâtlarım!..
İ- Biraz daha yüksek sesle.
V- Evlâtlarım!.. Hoş geldiniz!
İ- Hoş bulduk, efendim. Bizden bir arzunuz var mı?
V- Yok.
İ- Peki, kızınızın size soracağı soruları cevaplandırır mısınız?
V- Memnuniyetle.
G.H.- Benim de iki tâlibim var. Hangisini tercih ediyor acaba?
V- ... Daha kısa boylu olanı.
G.H.- Bana dargın falan değil mi? Çünkü ölürken yanında bulunamamıştım.
V- Hayır... Fevzi sorsun.
G.H.- Fevzi'nin bu işi olacak mı? Bir kızlan alâkası var.
V- Olacak.
G.H.- Emel'in işine ne diyor annem? Memnun mu?
İ- Kendisi anneniz zâten.
Fevzi- Beni çok masrafa sokarlar mı?
V- Evet... Evet yavrum.
İ- Kime diyorsunuz, efendim?
V- Erkek sorana.
G.H.- Ev yaptırıyorum. Memnun mu acaba?
V- İstikbâl çok iyi...
G.H. Yücel'in istikbâli nasıl? ... Dedenle sık sık görüşebiliyorlar mı?
İ- Karşınızdaki anneniz.
G.H.- Anneciğim, babamla görüşebiliyor musun?
V- Arasıra...
G.H.- O da çok iyi mi?
V- OLDUKÇA...
G.H. Münir'len de görüşüyor musunuz?
V- Evet.
G.H.- O nasıl?
V- İyi...
G.H.- Bizden istedikleriniz var mı?
V- Hep Yukarılar...
G.H.- Ne demek?
V- En iyisini, en yükseğini siz alın... En yüksek sizin olsun!
Hiç Aşağılar'a inmeyin!

Şimdi bu noktada bir açıklama gerek... Bir defa ister İdâreci'nin TELKİN'i sonucu olsun, ister gerçekten Medyum babasını, anneannesini Öbür Âlem'de bulmuş olsun; ortada bir RUHÎ İRTİBAT var, kanaatindeyiz... Çünkü Varlık bir çok defa YÜKSEK, YÜKSELMEK kelimelerini kullanıyor ve "AŞAĞILAR'a inmeyin" diyor... Medyum'a bir zarar vermiyor. Haddini aşıp gelecek hakkında ifâdeler kullanıyor, ama iyi öğütler veriyor. Varlık "anneanne" ise, Geri durumda ama tehlikeli değil, diye değerlendiriyoruz.

Bu tarz suallerin ne kadar boş olduğunu göstermek için devam ediyoruz. Medyum'un sual edilen kişileri tanıdığını, bahsedilen olayları bildiğini hatırda tutalım. Bunlar Varlığın "arzuya uygun" cevap vermesine yardımcı oluyor:

Gönül Hanım- Hakkı için ne düşünüyorsun, anne?
Varlık- Hata etti...
G.H.- Hiii!... Nasıl olacak?.. Ayrılık var mı?
V- Uzun zaman göremiyorum...
G.H.- Kimi göremiyorsun?
V- Uzun zaman ayrılık yok...
G.H.- Seni sık sık rüyâlarımızda görüyoruz. Görmüş kadar oluyoruz.
Sen bizim için ne düşünüyorsun?
V- Ben sizi şimdi görüyorum.
G.H.- Görüyorsun, öyle mi?
V- Evet.
G.H.- Fevzi'nin işi olacak mı, anne?
V- Evet... Çetin biraz...
İdâreci- Ben de sorabilir miyim, efendim?
V- Hı hı...
İ- Ben sizin oraya intikâl ettikten sonra hissettiklerinizi öğrenmek istiyorum.
Öldükten sonra hemen oraya intibak edebildiniz mi?
V- Cidden çok güzel!
İ- Nedir güzel olan?
V- Sual... Çok güzel...
.... Hiiiih!... Görünce TÜYLERİM ÜRPERDİ... DİKEN DİKEN OLUYORUM ŞİMDİ...
Hiiih!... Ohh!... Aman Yarabbi!... Ne güzel yer!... Şimdi bile DİKEN DİKEN
OLUYORUM... Hiiih!... Aman, ne mânevî bir âlem!... Aman Yarabbi!...
Aman Yarabbi!... Hiiih!... Ne güzellik!... Boş yere Dünyâ'da yaşıyorsunuz!...
... Aaa!... Hiiih!.... İNSANIN TÜYLERİ DİKEN DİKEN OLUYOR!.. O ne güzellik!...
Aman!... Hiih!.. Ah, ne güzellik!.. O ânı hatırladıkça .... Hiiih!... Ohh!...
... Aman, ne güzel burası!... Hiiih!... Bittim, bittim, bayıldım!... Ah, ne
güzel bir yer!.. Ohh!.. Ah, evlâdım, beni mahvettin bu sualle...
İ- Peki, efendim. Müsaade ederseniz, ikinci bir sual sormak istiyorum.
Sizi karşılayan oldu mu orada?
V- Hayır. Hazdan DELİYE DÖNDÜM... Göremiyorum onları şimdi.
İ- Kimleri göremiyorsunuz?
V- Onları...
İ- "Onlar" dediğiniz kim?
V- Karşılayan... Göremiyorum şimdi...
İ- Kimdi karşılayan? Hatırlıyor musunuz?
V- Göremiyorum.
İ- Hatırlıyor musunuz?
V- Tanıyamıyorum.
G.H.- Ölürken çok ızdırap çektin mi?
V- Hayır...
İ- Orada ne ile meşgûlsünüz, efendim?
Medyum- .... Kolum ağrıyor...
(Kol ağrısının geçmesi için gerekli Telkin yapıldı.) ....
İ- Şu anda kiminle görüşüyorum?
V- RUH...
İ- İsminizi lûtfeder misiniz?
V- Iııh...
İ- Niçin?
V- Artık konuşmak istemiyorum.
İ- Kimsiniz?.. Bunu anlamak istiyorum...
V- RUH...
İ- Ruh ama, hangi Ruh?.. Milyarlarca Ruh var.
V- Deminki...
İ- İrtibat'ı keselim mi, efendim?
V- Hıhı... Konuşmak istemiyorum...
(Bunun üzerine Medyum indirildi.
Hiçbir şey hatırlamaması telkin edildikten sonra, rahat bir şekilde uyandırıldı.)

Evet, şimdi son bir tahlil yapmamız lâzım... Varlık, "baba"nın getirdiği "anneanne" mi, değil mi?.. Bizce değil!.. Zâten olması da zordu... Ruhlar'la görüşmek pek çok kurala tâbidir. Bu yüzden her istenilenle görüşülemez... Varlık, Celse İdârecisi'nin TELKİN'i ile beklentiye gören Medyum'a kendini "anneanne" diye tanıtmış, bunu yaparken de onun zihninden "anneanne" özelliklerini alıp kullanmış. Câmiden alınan elbise, tesbih gibi... Nerden buna karar veriyoruz?.. Kendini RUH diye tanıtan Varlık, ki muhtemelen bunu Hâmi Varlığın denetiminde yapıyor, isim vermiyor ama "deminki" olduğunu söylüyor. Yine muhtemelen onların etkisiyle Cennet gibi bir ortam görüyor... Ama orası ne onun ilk intikâl ettiği yer, ne de içinde bulunduğu ortam... Muhtemelen daha sıkıntılı bir ortamda iken, o güzellikleri görüyor, ve o yüzden tüyleri diken diken oluyor... "Konuşmak istemiyorum" demesi de artık sıkacak palavrası kalmadığını, muhtemelen "Yeter artık!" diye ikaz edildiğini gösteriyor.

Çok şükür ki, bu uzun irtibattan Medyum zarar görmeden kurtuluyor.

Burada bir hususu daha hatırlatmak isteriz... Bâzı filimlerde görüyoruz, Hipnoz'la uğraşıp, bu metodu hasta tedâvisinde kullananlarda rastlıyoruz, duyuyoruz ki, Hipnoz'dan çıkarırken UNUTMA Telkini verilmiyor!.. Bâzen tam tersine, Hipnoz uykusunda yaşadıklarını hatırlaması Telkin ediliyor, bilhassa hastaya etkileyen olayları!...

Bu son derece yanlıştır!.. Meselâ bu Celse'de kız Medyum'un babasını ÇIPLAK, KİLOTLA görmesini hatırlaması, ne derece uygundur?.. Babasına duyduğu saygının kaybolmasına yol açmaz mı?.. Ya Medyum, Ali Celseleri'nde olduğu gibi korkunç yüzler , ıstırap çeken insanlar görseydi?.. Bunları hatırlaması uygun mu?.. Gündelik hayâtını etkilemez mi?..

Bu yüzden biz, istisnâsız bütün Hipnoz çalışmalarında unutma TELKİN'i vereriz. Zâten çoğu çalışma kayda alınmaktadır, gerekirse onlara müracaat edilebilir.

***

Bir Celse daha ister misiniz?... Aynı Operatör'ün başka bir Medyum'la kurduğu İrtibat... Aslında bu Medyum aynı Varlık'la daha önce Fincan Celseleri'nde görüşmüştü... Her zamanki gibi aralarda Celse İncelemesi yapacağız.

Varlık : Hevale
Medyum: Cengiz
Celse İdârecisi: Fethi
Tarih : 26 Mayıs 1967
Usûl : Hipnoz yoluyla rûhî infisâl
Avradakiler: Mustafa, Atilla, Metin, Erkan

İdâreci- Neler görüyorsun?
Medyum- ... Parlak bir ışık...
İ- O parlak ışığa yaklaşıyoruz.
M- ... Yanaştık... ARKAMIZDA....
İ- Ne diyor?... Neler diyor?
M- ... "ARKANI DÖNME" diyor...
İ- Neden dönmiyecekmişsiniz?... "Neden dönmiyecekmişim?" diye sor ona.
M- ... "RAHATSIZ OLURSUN" diyor.... "RAHATSIZ OLURSUN."
İ- Kimmiş bu? Adını sor.
M- ... Bir dost...
İ- Kim?.. Dostsa, adını söylesin.
M- .... İsmini... İsmini... İsmini... "İsmim Hevale" dedi.

(Medyum sıkıntılı)
İ- Son derece rahatsınız... Direkt olarak söylediklerini ve bizim
söylediklerimizi naklediyorsuuz... Merhaba dostum.
Varlık- Merhaba.
İ- Bu niye böyle heyecanlı bugün?.. Bunu biraz rahatlatsak...

(Medyum'un rahatlaması için gerekli telkinler verildi.)
Peki, dostum. Sizi selâmlıyoruz. Bize bu yolla ilk defa birşeyler söylüyorsunuz. ...
Medyumumuz rahat mı önce?
V- Pek değil.
İ- Neden, dostum? Sebebini söyliyebilir misiniz?
V- Kendisi DİRENİYOR.
İ- Direniyor mu?.. Neden direniyor?
V- İSTEMİYOR.

Burada duralım... Medyum çalışmanın başından beri RAHATSIZ... Varlık onun ARKASINDA durarak, "ARKANA DÖNME" diyerek RAHATSIZ olmasını önlemeye çalışıyor... Bunu kendisi şuurlu olarak mı yapıyor, yoksa Hâmi Ruhlar'ın baskısı ile istemiyerek mi yapıyor, bilinmez. Celse İdârecisi durumun farkında ise bile, belli etmiyor. Medyum bu İrtibat'a DİRENİYOR. İSTEMİYOR!.. Bakalım, Celse nasıl gelişecek?..

İdâreci- Bunu önlemek istiyoruz. Bu direnci... Nasıl yapalım?...
Saçma bu direnmesi ama... Var mı yolu?
V- Kendisine devamlı Telkin edin.
(Medyum'a gerekli müdâhale yapıldı. Telkin verildi.)
İ- Hevale dostumuz, durumu nasıl?.. Devam edelim mi?
V- Kabahatin bir kısmı da bende... Onu iyi KULLANAMIYORUM.
İ- Neden iyi kullanamıyorsun, dostum?
V- Kendisini İLK GÖRÜŞÜM BU!... Bu yolla ilk görüşüm...
İ- Peki, bizlere birşey söylemek ister misiniz?
V- Evet... Size daha evvel ve diğer Celseler'de söylediğim gibi,
Kendisine Araplar'ı sevdirmek gâyesiyle uğraşıyordum. Bu gâye aynı
zamanda bütün insanları sevmekle ilgilidir. Bunun için insanları seviniz.
İ- İnsanları sevmesek, burada sizlerle, tanımadığımız dostlarla görüşmek
için toplanır mıydık?.. Soru sormak isteyen var mı?... Atilla soruyor, efendim.
Atilla Bey- Acaba bu Varlık vâsıtasıyla diğer Varlıklar'la görüşmek mümkün müdür?
V- Belki... Belki... Bu Medyumunuz'un durumuna bağlı.
İ- Medyumumuz'un bâzen başı dönüyor. Bunun sebebi nedir? Öteki tarafla ilgili mi?
Yâni sizin dünyânızla?
İ- Evet... Kendisi Temâs'a geçmek üzere iken oluyor.
İ- Kimler Temâs'a geçmek istiyor? Daha doğrusu, kim kendisi ile Temâs'a geçmek istiyor?
V- Bilemem.
İ- Bilemez misiniz?.. Sizin Alt Tarafınız'dan birisi mi bu?
V- Evet.
İ- Peki, önlemek için ne yapalım, efendim?
V- Zâten kendisi onu önlüyor.
İ- Onu önlüyor ama, ALLAH muhafaza, bir zayıf ânını yakalayabilir.
Bunu da gözönünde bulundurmak lâzım. Kendisini korumak bizim görevimiz.
Bu konuda bir tavsiyeniz var mı/
V- Evet... Kendisine günlük hayattaki bu gibi işlerle meşgûl olmamasını
Telkin ediniz.
İ- Bize bu Aşağı'daki Varlığın kimliğini öğrenebilir misin?
V- SORAYIM.
İ- Lûtfen.
V- ....... Annabella diye birisi...
İ- İsmini biliyoruz da, kişiliği neymiş?.. Yâni ne iş yapmış filân...
Biraz aydınlatır mısınız?.. Çünkü Medyum'u yükseltirken geçen defa
rastlamıştık ona.
V- Biliyorum... Bir kadın... Hayâtında intihar etmiş... Onun azâbını çekiyor.
İ- Nerede yaşamış?
V- İngiltere'de...
İ- Peki, Medyumumuz'dan ne istiyormuş?
V- Dünya ile Temâs kurmak istiyor.
İ- Ne yapacakmış Dünya ile Temâs kurunca?
V- Söylemiyor.
İ- Kötü bir şey seziyor musunuz bunun ardında?
V- Evet.
İ- Yâni, İrtibat'a geçirmiyelim kendisini, öyle mi?
V- Geçirmeyin. Kendisi için iyi olmaz... Musallat olabilir.

Burada yine duralım... Anlıyoruz ki, Celse İdârecisi bu Medyum'u daha önce de uyutmuş ve Annabella ile daha önce karşılaşmışlar, ama fazla bir görüşme olmamış. O Celse zabtı yok elimizde... Ama burada daha karışık bir durum var. Medyum şu anda daha önce 2 defa Fincan'da karşılaştığı Hevale ile görüşüyor. Hevale, Medyum rahatsız olmasın diye onun ARKASINDA duruyor, "ARKANA DÖNME, RAHATSIZ OLURSUN" diyor. Bundan da anlıyoruz ki, kendisi Geri bir Varlık... Ama muhtemelen Tehlikeli değil... Yine de Medyum ona DİRENİYOR, onu İSTEMİYOR. İrtibat'a geçerken rahatsızlanıyor, başı dönüyor... Fakat Celse İdârecisi yine de fazla tedbir almadan İrtibat'ı sürdürüyor ve bu Varlık'tan medet umuyor... Biz bu davranışı hatâlı buluyoruz... Varlık'tan daha Geri saydığı Annabella hakkında bilgi istiyor... Varlık önce SORAYIM diyor, mantıklı... Sorup öğrenmiş olabilir... Ama sonra Annabella hakkında detaylı bilgi veriyor... Acaba o bilgileri sorduğunda mı aldı?... Yoksa SÖYLEMİYOR dediğine göre, Annabella ile Temâs hâlinde mi?.. Celse'ye devam ederken bu konular hep aklımızda olmalı... Çünkü Geri Varlıklar bâzen değişik hüviyetlerde karşımıza çıkabilirler. Yâni bir sefer Hevale, bir sefer Annabella diye çıkar... Şüphe uyandırdığını görünce Hevale diye gelebilir. Bilemezsiniz ki!.. Bu yüzden Medyum'un İntibaları'nı çok sıkı tâkip etmek gerekir. İyi bir Spiritualist olmanın yolu bulur.

Celse İdârecisi hernedense Medyum'un durumu ve Annabella ile uğraşmayı bırakmış, sorulara geçmiş... Bakın, arkası nasıl geliyor?

Mustafa- Uçan Dâireler hakkında ne düşünüyorsunuz?
V- ... Sorunun cevâbı oldukça güçtür.
İ- Bir bilginiz var mı? Yoksa bir bilgi alabilecek misiniz etrafınızdan?
V- Mümkün olduğu kadar, Evet... Fakat bu bilgi yanlış olabilir... Çünkü bunu
kendim de bilmiyorum.
İ- Çevrenizde kimlerden alıyorsunuz bu bilgiyi?
V- Bu bilgiler Üst'ten verilmektedir.
İ- Kimliğini bilmiyor musunuz?
V- Hayır... Uçan Dâireler Öbür Kâinat'tan gelen ve Dünya nüfûsunu artırmağa
yardım eden kimselerdir.
İ- Ne yolla artırıyorlar Dünya nüfusunu?
V- Yeni Ruhlar'ın gelmesi ile.
İ- Bu Yeni Ruhlar Dünyâ'da hiç bulunmamış Varlıklar mıdır?
V- Evet.
İ- Peki, Dünya nüfûsunun artmasındaki gâye neymiş, efendim?.. Yani, bu onlara
ne temin ediyor?
V- Biliyor musunuz ki, Dünyâ'nın nüfûsu gittikçe artmaktadır. Bu artan nüfûsu
kapatmak için yeni yeni Ruhlar'a ihtiyaç vardır. Bu Ruhlar'ın gelmesi ile Dünya
üzerindeki kardeşlik, sevgi... sevgiyi artırmağa çalışılmaktadır. İnsan dâimi sûrette
Tekâmül etmek yolundadır. Bu Tekâmül etmenin hızı, nüfûsa da bağlıdır.
İ- Ne şekilde?
V- Bunun cevâbını bundan sonraki Celse'de vermeye çalışacağım.

Yine duruyoruz... Gördünüz mü?.. Biraz aklım olsaydı, bu "tebliğ"i, bu "mesaj"ı, bu "akış"ı "feşmekân gezegenden aldım" diye İnternet'e koyardım!.. Baksanıza, başka bir Kâinat'tan UFO'lar geliyormuş... Yeni Ruhlar getiriyorlarmış. Bununla Dünyâ'nın nüfûsunu artırmaya çalışıyorlarmış... Bu sûretle İnsan Tekâmülü hızlanacakmış... Üstelik Varlık bu "tebliğ"i Üst'ten, Yukar'dan alıp veriyormuş. Kimbilir, hangi Başmelek'tendir... Bundan âlâ "tebliğ" mi olur???

Yahu, yapmayın, etmeyin!.. Bizim 20'li yaşlardaki talebe, tecrübesiz, acemi Operatör ve Medyum gençlerin yaptığı Celse'de aldıkları "bilgiler"; Hathorlar'dan, Arkturuslular'dan Kasyopyalar'dan. RA'dan, KA'dan, Andromeda Konseyi'nden, Pleiades Konseyi'nden alınan "mesaj"lardan farksız!.. Bu da SEVGİ'den, KARDEŞLİK'ten, TEKÂMÜL'den bahsediyor...

Tek fark. biz yutmuyoruz... UFO'cular yutuyorlar!..

Hadi, son kısmı da verip Celse'yi bitirelim:

İ- Peki, dostum. Sizden ayrılsak gücenmezsiniz, değil mi? Medyumumuz yoruldu.
V- Evet.
İ- İndirelim mi?
V- İndirin, fakat sizden bir ricam var... Kendisine bu Celse'de olanları
bir-iki gün anlatmayın... Fakat bundan sonraki Celseler'de uyandıktan sonra hatırlıyabilir.
İ- Bu Celse'yi hatırlamamasını söyliyeceğiz.
V- Evet.
İ- Neden bu böyle, efendim?.. Bunu da izah ederseniz, çok müteşekkir kalacağız.
V- Kendisinin bu gibi şeylerle fazla meşgûl olmasını istemiyorum. Çalışmalarına mâni olabilir.
İ- İlerde söylersek olmıyacak mı?
V- Hayır.
İ- Niye olmıyacak?.. Durum niye değişiyor?
V- Şimdilik bunları öğrenmesi mahzurlu... Çünkü o zaman bu gibi olaylara alışmış olacak.
İ- Bunu neye binâen söylüyorsunuz?
V- Çünkü bir dahaki Celse'de tekrar görüşmek istiyorum.
İ- Biz de isteriz, dostum. İnşaallah daha uzun zaman görüşürüz.
V- Benim kendisine bir zarârım dokunmıyacağına inanıyorum... Şimdi kendisi
beni görmemektedir.
İ- Arkasındasınız, değil mi?
V- Evet.
İ- İlerde görecek mi sizi?
V- Evet.
İ- ALLAH'a ısmarladık.

Bir kere daha Varlık, kendisinin Geri olduğuna işâret eden bilgiler veriyor... Bunu kendi mi yapıyor, yoksa Hâmi Ruhlar mı Medyum'u korumak için onu buna mecbur ediyor, bilinmez... "Medyum Celse'yi hatırlamasın, ona da anlatmayın" diyor. Niye?.. Çünkü korkar, rahatsız olur. O yüzden Medyum'a görünmüyor, arkasında duruyor. Eğer Medyum onu görse kirli, korkunç bir şekilde algılıyacak ve ürkecek. Uzaklaşacak... Varlık bunu istemiyor. Çünkü konuşma, yardım görme ihtiyâcı var.

İşte bu yüzden biz, yukarda belirttiğimiz gibi; Medyum, Operatör'ün tam kontrolünde olacak, ve uyandığında hiçbir şey hatırlamayacak derinlikte bir uykuya girinceye kadar bu tarz çalışmalar yapmayız. Yapılmasını da tasvip etmeyiz. Medyum Celse'yi hatırlamıyorsa, günler sonra anlatılsa da ona masal dinliyormuş gibi gelir, hiç etkilenmez.

Hipnoz oyuncak değildir. Ancak ehlinin elinde yararlı olur. Elimizde Cemil Senâ Ongun Merhum'un Dr. Charles Richet'den tercüme ettiği 1936 baskılı "Hipnoz" adlı bir eser var. Ayrıca başka doktor uzmanların kitaplar da mevcut... Onlardan ve tatbikatını görerek bu işle uğraşıyoruz. Yoksa hipnoz yararlı olduğu gibi, elektrik kadar tehlikelidir, hem uyuyanı hem uyutanı çarpar!

***

Enteresan bulduysanız, aynı Operatör'e ve aynı Medyum'a âit bir Celse daha verelim. Yalnız okurken, biz daha incelemesini yapmadan siz değerlendirin, sonra ikisini karşılaştırın. Bu bir nev'i uygulamalı eğitim olsun.

Varlık : Hevale
Medyum: Cengiz
Celse İdârecisi: Fethi
Tarih : 20 Haziran 1971
Usûl : Hipnoz yoluyla rûhî infisâl
Avradakiler: Tevfik, Lâle, Jâle, Ertan, Metin, Mustafa, Kâmil

İdâreci- Anlat.
Medyum- ..... Çok aydınlık.....
(Yüzünde gözü kamaşmış insan ifâdesi)
İ- Sor bakalım, kimmiş?.. Neymiş?
M- ... Kimse değil... Ee, niye böyle?...
İ- Yükselmenize devam ediniz. Sür'atli bir şekilde... Neler görüyorsunuz?
M- ... boş...
İ- Yüksel!.. Hevale dostumuzun seviyesine kadar yükseliniz.

Erken ama, burada duralım... Medyum "aydınlık" diyor, gözleri kamaşmış gibi oluyor. Bunlar Üstün Varlıklar'ın bulunduğu Mertebeler'in emâresi... Ama "Acaba gerçekten öyle Aydınlık mı?.. Yoksa birisi o İmaj'ı mı veriyor?" diye düşünmek lâzım. Başka işâretler, belirtiler almak gerek kesin karar verebilmek için... Sonra genç Celse İdârecisi geçen defâki, bir üstteki Celse'yi unutmuş, Geri Varlık Hevale'yi "aydınlık" Tabaka'da arıyor... Böyle bir yönlendirme yapmamak gerek. Ruhî İrtibatlar bizim "Ruh Çağırmamız"a değil; Ruhlar Âlemi'nin şartlarına göre gerçekleşir.

İdâreci- Geldi mi?_.. Birşey görüyor musunuz?
M- ...
(Nefes almada güçlük çekiyor, uyarı) Hayır...
İ- Çevrende bir aydınlanma var mı?
M- ... Evet...
İ- Seslen bakalım, sana cevap verecek mi o aydınlık?... "Kimsiniz?" de... Cevap geldi mi?
M- .... "Benim" diyor...
İ- "Benim" diyen kim? İsmini söylesin... Hevale mi?

Gene durmak zorundayız... Operatör'ün hatâlarını görmeliyiz ki, biz aynısını yapmayalım... Operatör, Medyum'u Hevale'ye yönlendirmekle kalmıyor, hem Varlığın ismini soruyor, hem de ardından isim veriyor... Halbuki böyle durumlarda karşı tarafa mümkün olduğu kadar az done verilir, bütün cevaplar karşıdan beklenir... Şimdi ya gelen Varlık başka birisi ise, "Siz Hevale'yi istiyorsunuz, alın, ben de Hevale'yim" diye karşımıza çıksa, nasıl ayırt edeceğiz?.. Maalesef çoğu Celseler öyle oluyor, Mevlâna bekleniyor, "biri gelip "Ben Mevlâna'yım" diyor... Bülenk Çorak'ın Celsesi'nde bir Geri Varlık "O ALLAH dediğiniz benim, Beta Nova gezegeninde bağdaş kurmuş oturuyorum" dediydi de, kimse uyanıp itirâz etmediydi!..

İdâreci- Hevale mi?
M- Hevale.
İ- Kendisini görüyor musunuz?
M- Hayır.
İ- Arkanızda mı?
M- Evet.
İ- Peki.
M- Şimdi sağımda...
(gözleri kamaşıyor) ...
İ- Rahatlıkla bakabiliyorsunuz... Neye benziyor?
M- ... İhtiyar... Beyaz saçları var... Beline kadar saçları var... Sakalı var...
İ- Fes filân giymiş mi?
M- Hayır.
İ- Sana ne diyor?.. Seni gördü mü?
M- Evet.
İ- Ne diyor?
M- ... "Merhaba" diyor...
İ- Kendisi ile direkt İrtibat'a geçiniz... Merhaba, dostum.
Varlık- ... Merhaba...
İ- Sizi saygıyla selâmlarız... Celse'ye başlamadan bizlere birşeyler söylemek
ister misiniz?
V- Hayır.
İ- Peki... Geçen Celse'de bir husus yarım kalmıştı. Cevap verebilir misiniz?
Hatırladınız mı?
V- Evet... Cevap vermemi istemediler.
İ- Kimler?
V- Yukardakiler.
İ- Bu sakınca neden ileri geliyor?
V- Bu sualin cevâbını henüz sizlere veremem. Çünki bu konuda daha çok ilerlemeniz lâzım.
İ- Peki, ilerde verecekler miymiş?
V- Evet.
İ- Zamanını bildirebilecek misiniz? Gitmeden önce Medyum'a?
V- ... Belki...
İ- Siz mi vereceksiniz, Yukardakiler mi?
V- Yukardakiler.

Genç Celse İdârecisi... Genç diyoruz da, yanlış anlaşılmaya... 20'li yaşlarda, üniversite öğrencisi olmasına rağmen, Spiritualizm konusunda çok okumuş, Ankara'da Ferhan Erkey'in toplantılarına uzun süre katılmış bir kişidir bu Celse İdârecisi... Bu hâliyle ortalıkta dolanan, Uzaylılar'dan, Melekler'den mesaj aldığını iddia eden pek çok yaşlı kişiyi suya götürür, susuz getirir... Ne var ki, hatâ yapmak beşere mahsus... İdâreci de bir önceki Celse'de Varlığın Medyum'u ürkütmemek için arkasında durduğunu, Celse'yi unutmasını istediğini gözardı etmiş, Varlığa "Üstün Varlık" muamelesi yapmış... Varlık belki o kadar Geri değildir ama, Vasat-altı olduğu kesindir. Daha dikkatli olması gerekirdi.

Geçen defâki Celse'den kalan husus, Uçan Dâireler idi. Varlık cevap veremiyeceğini söyliyerek dürüst davranıyor. Ama ilerki bir târihe atmaktan da vazgeçmiyor. Aşağıdaki Reinkarnasyon sorusuna verdiği cevap da yeterli değil ama gerçekçi. Diğer sorular da enteresan.

İdâreci- Ne şekilde sorular soralım? Lûtfeder misiniz?
Varlık- Bu Âlem hakkındaki bilgilerinizi artırmak için sorular sorabilirsiniz.
Tevfik Bey- Acaba benim geçmişimde böyle başka bir bedende, başka bir hayat var mı?
V- Her insanın Dünyâ'ya gelmeden evvel bir hayâtı vardır. Bu hayat tamamlandıktan sonra
tekrar Dünyâ'ya gelinir. Sizin de geçmişinizi bilmek için sizinle Temâs'a geçmem icâbeder ki,
bu da imkânsızdır. Onun için size hiçbir şey söyliyemem.
İ- Medyumumuz bedenî bir temâsta bulunsa, alabilir misiniz?
V- Hayır.
İ- Peki, bunu Yukar'dan sorsanız???
V- Bu konuda size faydalı olamıyacağım.
Jâle Hanım- Devamlı olarak Dünya işleri ile alâkadar mısınız? Yâni, Dünya ile irtibatınız
devamlı olarak sağlanıyor mu?
V- Dünya ile irtibatım yalnız Medyumunuz vâsıtasıyla olmaktadır. Diğer zamanlarda
Dünya ile hiçbir temâsım yoktur. BURADA KENDİMİZİN BÂZI VAZİFELERİ VARDIR.
BU VAZİFELERLE MEŞGÛL OLMAKLA MÜKELLEFİZ... Bu kadar.
Lâle Hanım- Dünyâ'dakinden daha mı mutlusunuz?
V- Ben çok mutluyum.
İ- Neden bu?
V- Çünki burada vicdan azâbı çekmiyorum.
Metin Bey- Dünyâ'yı Yukar'dan nasıl görüyorsunuz?
V- Siz bizim âlemimizi nasıl göremiyorsanız, biz de sizin âleminizi göremeyiz.
İ- Onu ancak Medyum görüyor.
V- Bu ancak Medyum'u bizim kullanmamızla olmaktadır. Bu da uygun frekanstaki
titreşimlerden ileri gelir.
İ- Bu titreşimlerin frekansını almak mümkün mü acaba?
V- Hayır.
İ- Neden?
V- Dediklerine göre insan belli frekanstaki sesleri duyamaz. Bunun için bunların
tesbiti mümkün değildir.
İ- Yâni bunları maddî vâsıtalarl almak mümkün değil midir?
V- Bugün alınamıyan birçok frekanslar vardır. Bunun için mümkün değildir.
İ- Peki, biz böyle bir çalışma yapsak, yardım ederler mi?
V- Zannetmiyorum...
İ- Niye?
V- Böyle bir şeyin yapılması her iki tarafı da rahatsız eder.

Medyumlar Âhıret Âlemi'nden gelen hisleri, imajları, sesleri bir radyo yayını gibi alırlar. Bu bakımdan "frekans" kelimesi uygundur, bu bir titreşim, vibrasyondur. Nasıl Uzun Dalga, Orta Dalga, Kısa Dalga, FM gibi radyo yayınları, televizyon yayınları, telsiz yayınları varsa; Âhıret Âlemi'nden gelen titreşimler ve bunların frekansı vardır. Bu konun merakla sorulmasının sebebi Celse'ye katılanlar arasında elektrik mühendisi olanların bulunmasıdır. Ancak Varlığın cevapları tatmin edici değildir.

Varlığın belirttiği gibi, Öbür Âlem'de kimse yatıp uyumamaktadır. Herkesin bir vazifesi vardır, ve o vazifeyi görmekle mükelleftir. Daha önce de VAZİFE VERENLER - VAZİFE VERİLELER olduğunu belirtmiştik.

Tevfik Bey- Şimdi sizlere birinci sorum şu: Bizim Cengiz diye bir arkadaşımız var.
Siz Havale dostumuz onunla Temâs'a geçebiliyorsunuz ve hâlen Temas hâlindesiniz.
V- Yanlış.
İ- Niçin?
V- HEVALE...
Tevfik Bey- Haa, afedersiniz. Siz niçin Cengiz'le Temâs'a geçiyorsunuz da, başka birisi geçemiyor?
V- Kendisi ile benim meşgûl olmam istendiği için... En yakın onu bulmuştum...
Kendisi de bu gibi Temâs'a uygun bir zemin içerisindeydi... Fakat bundan sonra
belki Temâs'ımız mümkün olmayacaktır.
İ- Neden? Bu Celsemiz son mu?
V- Hayır, fakat size "Vazifem bitiyor" demiştim.
Tevfik Bey- Acaba ikinci bir şahısla Temâs'a geçmek istesek, bunun bir yolu yok mudur?
V- Müsaade edilirse, evet.
İ- Kimden müsaade almak lâzım, efendim, bu işler için?
V- Yukarı'dan.
İ- Yukarı diye kastettiğiniz nedir?.. Bu çok müphem... Meselâ, Yukarı'dan bir Varlık'la
konuşmuş olsa idik, o da bize "Yukarı'dan" diyecekti. En son yetkili kimdir?
V- Bilmiyorum.
İ- Meselâ filânca şahsı istesek, nasıl bir yol tâkip etmemiz lâzım?
V- ... Herhangi bir kimsenin yardımı ile...
Tevfik Bey- Meselâ zât-ı âlinizin yardımı ile olabilir mi, efendim?
V- Evet... Fakat bugün bu mümkün değildir.
İ- Yorgunluğu mu sebep?
V- Evet.

(Daha sonra Mustafa Bey'in bir sorusu üzerine Varlık'la Avradakiler nasıl olduysa kavgaya tutuştu, sonunda Celse tatsız bir şekilde kapatıldı. Maalesef bu bölüm kaydedilemedi.)

Varlık bir vazifeden bahsediyor, doğru. Öte Âlem'de kimse yatıp uyumaz, o yüzden "Nur içinde yatsın" sözü anlamsızdır. Her Varlık birşeyle meşgûldür. Bâzıları vazife verir, bâzıları vazife alır. Bâzıları izin ister, bâzıları izin verir. Bu Varlığın vazifesi Cengiz'le ilgilenmek mi, bilemeyiz. Öyle iddia ediyor... Bu Celse'den çok şey öğreniyoruz. Ama en önemlisi Varlıklar'ın herşeyi bilmedikleri!.. Herşeyi yapamıyacakları!.. Ve dâima "bir Yukarısı"nın olduğu!..

***

Bu sefer enteresan bir şahsın Medyumluğuyla yapılan çalışmayı vereceğiz. Tanıştığımızda henüz üniversiteden mezun olmuş, işe girmiş, evlenmişti. Geçmiş hayâtını çok canlı hatırlıyordu. Ama bize bir ruhî sıkıntıyla gelmişti. Sebebini araştırmak için kendisiyle çalışmaya başladık. Kendisiyle 1975 yılında 16 çalışma yapıldı. Aşağıdaki Celse bunların ilkidir...

Varlık : Obsedör Varlık
Medyum: Ercan
İdâreci: Ruhi Selman
Tarih : 15 Şubat Eylül 1975
Usûl : Hipnoz yoluyla rûhî infisâl
Hâzirûn: Muhtelif şahıslar
Özelliği: İmaj , Obsesyon Tedâvisi

İdâreci - Şimdi bir rakam göreceksiniz.... Gâyet net olarak...
Medyum- .... 10.... Sizin dediğiniz gibi net değil... 10 rakamı kesin değil.
Sıfırın ortasında "A" görüyorum...

Boşlukta gibiyim...

İ- Şimdi bir kalem göreceksiniz.
M- .... Hareketli... Bir hokka kalemi...
İ- Peki. Şimdi bir kitap göreceksiniz.
M- .... Ciltli... iki parmak belki de... Benden tarafa kapağı açık... Renk
siyah... yeşil... yeşil... koyu yeşil... kesin değil...
İ- Şimdi bir sandalye göreceksiniz.
M- .... Tabure gibi... Kare şeklinde... bacakları düşey olarak değil,
tabana 70 derece eğik... Parlak üst zemin... Tabla kısmı 3-4 santim
kalınlıkta...

Askıda gibiyim... Avuçlarımda soğukluk hissediyorum... Böyle daha
huzur içindeyim...

İ- Şimdi bir çiçek göreceksiniz.
M- .... Mor renkli... Ortasında sarı bir kısım görüyorum... İsmini bilmiyorum.
genzi yalayıcı... Kasımpat'ı gibi...
İ- Şimdi bir kuş göreceksiniz.
M- .... Atmaca tipinde... Oldukça yakında... Taş üzerinde... Tedirgin bakışlı...
Durgun... bir an uçar gibi gördüm ilk başında.

Bir şey sormak istiyorum. Gördürmek istediğiniz mi önemli?.. Objelerin ismini
söylerken bâzı şeyler hissediyorum.

İ- Hissettiklerinzi de anlatın... Şimdi birdenbire kendinizi kalabalık bir
meydanda bulacaksınız. İnsanlar... arabalar... gürültü...
M- .... Bir miting meydanı... Arabalar... kızılay Meydanı gibi...
Peki.... Şimdi kendinizi bir deniz kıyısında bulacaksınız.
M- ... Denize karşı bir sandal... Belki merâkım olduğu için... Tek kişi var...
İ- O siz misiniz?
M- Ben değilim... Pek yabancı da değili...
İ- Sandal nerede?
M- Çok yakında.
İ- Girin siz de içine.
M- ... Sandal uzaklaştı... Balıkçı vardı içinde... Nefesi alkol kokan, balıkçı...
şapkası olan, tek gözü patlak biri... Bakıyor... SIKILIYORUM... Bakan sert...
(çok sıkıntılı bir hâl alır) .....
İ- Önce sâkinleşin, sonra bakanı târif edin.
M- .... Siyah, kırçıl bir sakal... KAFAMI SİZDEN ÇEVİRMEYE ÇALIŞIYOR...
İ- Hayır!.. Benden başka hiç bir tesir almıyacaksınız!
M- Ruhi Bey, ........?.......
(anlaşılmıyor) ...
Sâdece bir sıkıntı verdi. Gördüğümü söyliyeyim.
İ- Söylemeden önce hepsini siliyorum... sâdece hatırladıklarınızı anlatın.
M- Anlatırken gözümün önünde yüzü canlanıyor... YÜZÜN DEVAMLI BÜYÜMESİ
gibi bir şey var... .....?.....
(anlaşılmıyor) .... kırçıl kırçıl bir sakal... şarap kokan
bir nefes... .....?......
(anlaşılmıyor) ... küreğe yapışmış eller .... ....?....(anlaşılmıyor) ....
İ- Daha yüksek sesle konuşun.
M- ... Dikdörtgen şeklinde bir beyazlık gördüm. Sandalın kıç tarafınıda....... ?......
(anlaşılmıyor) .... Kaçmaya çalıştım. "Sâkinleşin" dediğinizde YÜZÜ DAHA
ÇOK BÜYÜDÜ... ...?....
(anlaşılmıyor) ....
İ- Tamam! şimdi iyice sâkinleşin.
M- Sâkinim... BAŞIMI DÖNDÜRMEYE ÇALIŞIYOR...
İ- Dönmiyeceksiniz!

Burada biraz durup olup biteni anlatalım. Medyum'un şuuraltına inebilmek için İmaj vermeye başladık. Her gördüğü İmaj'ın bir anlamı var. Bunu başka yerlerde de söyledik. Onun tahliline girmiyeceğiz ama, sâdece görmesi değil, çiçekten koku alması bir duyusunun daha uyandırılabildiğini gösterir. Şarap kokusu da öyle... Sandalın hareket etmesi önemli. Biz İmaj Çalışması yaparken, Medyum'a rahatsızlık veren Obsedör ortaya çıktı. Kendini bir balıkçı gibi gösterdi. Yüzünün büyümesi Medyum'a yaklaştığını, başını çevirmeye çalışması da Medyum'u İdâreci'nin tesirinden çıkarmak istemesini gösterir. Burada Medyum'un direnme irâdesi çok mühimdir, çünkü yapabilirse, bu onun günlük hayâtına da yansıyacaktır. Daha rahat olacaktır.

Medyum- SİZDEN TARAFI SAĞIRLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR... SOL TARAFIMI...
İdâreci- Hayır! Dediklerimi bütün benliğinizle kabul edeceksiniz.
M- Ben bütün benliğimle kabul etsem, sanki....... ?......
(anlaşılmıyor) ......
Sağ tarafımda ........
(anlaşılmıyor)..... ışık geliyor...
İ- Hayır!... O ışıkların hepsi sahte.
M- Bana .........?.......
(anlaşılmıyor)..... Sağ tarafımda gözlerini hissediyorum.
İ- Hayır... Beni dinleyin!
M- ........?.......
(anlaşılmıyor, çünkü hep kısık sesle konuşuyor,
bant kaydı kötü, kendisi de sıkıntılı) ....
İ- Şimdi iyice rahatlıyacaksınız.... Hissediyor musunuz?
M- Rahatım tabii. Yalnız içimden bir ses geliyor.
İ- Söylleyin.
M- ......?......
(anlaşılmıyor)..... inkâra gitmek .......?...... (anlaşılmıyor) .....
İ- Bu sözün yalan olduğunu hissettiniz ama.
M- Size güveniyorum.
İ- Güvenin. Onu yeneceğiz.
M- .... Hüzünlendi gibi... Pişman gibi... Bilmiyorum ama... "İstemeneden yaptım"
diyor.
İ- Deminki yüz, benim söylediğim şekillerden daha mı canlıydı?
M- Korkunç!... Şimdi yine görüyorum.
İ- Görmekte devam edeceksiniz.. Yalnız sâkin olacaksınız.
M- Hayır!... İstemiyorum!... Off!...
İ- Korkmayın!
M- Off!... Ateş gibi, Ruhi Bey!... Kırmızı!... Parlak!... Boyuna şekil değiştiriyor...
İ- Korkmayın yalnız.
M- Ruhi Bey, bana hüzün veriyor.
İ- Ondan etkilenmiyeceksiniz. Resim gibi göreceksiniz.
M- .......?.......
(anlaşılmıyor).....
İ- Korkmayın!
M- Kırmızı rengi istemiyorum ki!.
İ- Siz mi istemiyorsunuz, o mu?
M- Ateş gibi, Ruhi Bey... ŞEYTAN gibi... Bilmiyorum, Şeytan nasıl târif
edilir?.. Görmek istemeyince hüzünleniyor... Deminki kaçan gemici de
belki ondan kaçtı. Yanımdaydı belki de o...
İ- Korkmayıın... Benimle görüşmek istiyor mu?
M- ....... Ellerimde karıncalanma hissediyorum...
İ- Yok...
(manyetik pas verir) ... Dikkatinizi bana veriyorsunuz.
M- Konuştuktan sonra bana kötülük yapmıyacağından emin olabilir miyim?
İ- Benim sözümden çıkmazsanız, evet.
M- Soru sormanızı bekliyor... Sizin yenileceğinizi, güçsüz olduğunuzu...
İ- Onda yanılıyor...
Varlık- İkiniz de çok küçüksünüz!...
M- ...
(inler) ... Ohh!... Ohh!..
İ-Yalnız sıkıntılı hâlde tutarsa, bırakırım görüşmeyi.
M- ... Bana güven duygusu veriyor... Alayım mı?
İ- Hayır!.. Güven duygusunu benden alacaksınız.
M- Ruhi Bey, İrtibatınızı biraz kuvvetlendirin.
İ- Peki.
M- Beni bırakmıyacağınızı ve kuvvetli olduğunuzu bana belirtir misiniz?
İ- Bırakmıyacağım. Kuvvetimi de ALLAH'a olan inancımdan alıyorum.
M- ALLAH sözcüğü ile daha kuvvetli bir bağlantı sağlıyorsunuz benimle...
"Sal kendini! Ben seni bırakacağım. Onlardan korkma. Benden de korkma,"
diyor.
İ- Hayır!... Hiç bir tesir kabul etmiyeceksiniz ondan.
M- Ruhi Bey, şöyle diyelim: Biri büyük, diğeri küçük iki köşe... Sözcükleriniz
o iki köşenin sâdece bir tânesine değen bir kıl parçası...
İ- Hayır!
M- Fakat sizinle bağlanırsam onunla olan bağlantım kopacak.
İ- Gâye o zâten!
M- Öyle ki .....?......
(anlaşılmıyor)....
İ- Hayır!... Şimdi bunları hasmımızın önünde konuşmıyalım.
M- Hasmımız her an bizi gözlüyor... kolaylıkla girebilir.
İ- Çıkacak!
M- BEYNİMİN SAĞ KÖŞESİNDE.... Üçte birini kaplıyor...
İ- Gittiğinde küçülecek.
M- Büyüme var!... Ruhi Bey, ÇOCUKLUĞUMDA hissettiğim gibi, bir mücâdele
hissediyorum onunla... RAHATLAMAK İÇİN SALMIŞIM KENDİMİ ONA...
İ- Şimdi mücâdele ettikçe rahatladığınızı hissedeceksiniz.
M- Acaba???

İşte bu ACABA var ya, hemen bütün Obsesyon vak'alarının "devam" sebebidir. ACABA diyenin rahatsızlığı sürer gider!.. Kişiler kendilerini rahat hissettireceğini, güçlendireceğini zannettikleri için bir başka Ruh'un bedenlerine hükmetmesine izin verirler. Zarar görürler ama, o sahte rahatlama hissi var ya, ondan vazgeçemezler ve iyileşmezler. Kabahati de doktorlara bulurlar.

Burada da Medyum, rahatsızlığının sebebini bulmuş olan İdâreci'ye değil, Obsedör'e güvenmekte devam ediyor. İdâreci'yle olan bağlantısı kıl kadar ince görüyor ve "sizinle bağlanırsam onunla olan bağlantım kopacak" diye endişeleniyor. Obsedör Varlık'tan yana oluyor!... Peki, bu durumda ne yapacağız?.. Vaz mı geçeceğiz?... Hayır!... Önce Medyum'u İdâreci'ye güvenme hususunda ikna edeceğiz, Sonra da Varlığı "Medyum'u terketme"sinin yararına inandıracağız. Kolay iş değil, ama başka çâre yok!..

Geldik sağ-sol meselesine... Politik değil, beynin sağ ve sol loplarından bahsediyorum.

Şimdi biz beyin doktoru değiliz. Psikiyatrist de değiliz. Ama Medyum'un "BEYNİMİN SAĞ KÖŞESİNDE.... Üçte birini kaplıyor" demesinin bir sebebi olduğunu bilecek kadar mürekkep yalamışızdır. Beynin sağ yarısı üç boyutlu düşünce, sezgi, sanat ritim ve müzik becerileri ile ilgilidir ve vücudun sol tarafındaki organları yönetir. Sol yarısı ise Matematiksel işlemlerde başarılıdır. Sebep-sonuç ilişkisini iyi kurar ve analitik düşünme becerisine sâhiptir. Kelime, sayı ve sembollerle ilgilenir. Sol beyin lobu, vücudun sağ tarafını (organlarını) yönetir... Varlık ne yapıyor, sağ lobu kullanarak Medyum'a sürekli üç boyutlu İmajlar gönderiyor, kendisi hakkında ve Medyum hakkında... Medyum'un sezgilerini kullanıyor. Dikkat ederseniz en baştan beri Medyum hep "hissetmek"ten bahsedip durdu.

Bir de köşe meselesi var, Medyum'un dile getirdiği... İki köşe... Biri küçük köşe... Medyum orada duruyormuş ben de o köşeye kıl ile bağlıymışım... Obsedör Varlık ta büyük köşede duruyormuş. O Medyum'a nasıl bağlı, söylenmemiş.

İdâreci- Acaba mı?... İnanmıyor musunuz?
Medyum- İnanıyorum.
İ- Ona da söyleyin bunları.
M- ... Korkuyorum...
İ- Korkmayın!
M- Sâkinim... Benden uzak...
İ- Bizden zarar gelmez ona. Eğer bize zarar vermezse, tabii.
M- Zâten belki bir ŞEYTAN... belki bir CİN .......?....
(anlaşılmıyor) ...
İ- İstediği şeyi de biliyoruz.
M- Rahatım fakat sanki kalçalarımdan doğru sıkıntı yapıyor.
İ- Hayır!... Hayır!... Şimdi geçecek.
M- Esâsında bütün uzuvlarımdan sıkıntı yapıyor.
İ- Ama çalışmasını önleyemiyor.
M- Haklısınız. TANRI izin verdikçe her organ çalışır. Kimse kesemez onu!
İ- İhtiyâcını biliyorum. Onun derdine çâre bulalım ve bu iş tatlılıkla kapansın.
M- ..... Sessiz.... Ruhi Bey, aynı köşede duruyor...
İ- Gittikçe küçülüyor.
M- Hayır... Onun çekildiği köşeler yanmış, kavrulmuş gibi, Ruhi Bey...
İ- Ama hepsi bir anda yeşerecek , merak etme.
M- Çeşitli görünüşler altında hissediyorum onu... Sol omuzuma değiyor...
Çok cismânî değil... GORİL gibi... CANAVAR gibi...
İ- Korkmayın!
M- Güçlüyüm!.. Daha çok acıyarak bakıyor.
İ- Esas acınacak kendisi.
M- Bana gerçek yüzüyle gözükmüyor... Sağ ve sol tarafımda hissediyorum...
Çok uzakta biri. .....?.....
(anlaşılmıyor) var. Liderlik vasfına sâhip biri...
Kısık gözlü... Tel çerçeveli gözlükler...
İ- Bunu gördüğünüz zaman Goril kayboldu mu?
M- Evet. Fakat bâzen kendimi güçlü hissettiğim anda bu Varlığın beni
zorladığını hissediyorum.
İ- Hiç bir şey yapamaz! Bana bağlı kaldığınız müddetçe...
M- Ruhi Bey, çok değişik emirler veren BİR SUBAY... Çok haşin... KAN DÖKÜCÜ...
İdam mangası subayları gibi... Hâlâ sol başımda hissediyorum. tedirgin
oluyorum... Çok çirkin!..
İ- Olabilir... Şimdi benimle anlaşmaya râzı mı?
M- Siz "Telkin veriyor" diyorsunuz ama, sol tarafımda goril gibi olan belki de
o ateş yüzlü gözükenin bir koruyucusu gibi...
İ- ???
(tam anlamaz) Kimden?
M- O emir verenden...
İ- Bırakın bunları!... Benim emirlerimi dinleyin.
M- Yalnız beni suçlandırıcı konuşmalara itmeyin... Nöbetçiye teslim edecek
gibi hissediyorum kendimi... O da "Korkma" diyor...
İ- ??? Benimle görüşecek mi?
M- Şöyle düşünsenize: Oturduğuma göre, konuşmaya müsaade var, demektir.
Soracaklarınıza cevap verecek herhâlde. Gülen bir yüzü var, Ruhi Bey...
Alay eder gibi... Masanın ucuna oturdu... Size bunları naklederken ben,
hayâllerin kaybolduğunu görüyorum.... "Hayır, dağıtmıyacağım" diyor.
Ağır ağır sorun, ileteceğim.
İ- Bizimle anlaşacak mı?
M- Onu zorlamalı mıyım anlaşmaya?
İ- Hayır. Cevap versin.
M- ...."Buyrun" der gibi, Ruhi Bey... Şartları öğrenmek istiyor.
İ- Şartları biliyor. Sizi bıraksın. Biz de ona yardım edelim... Ne diyor?
M- Ruhi Bey, nasıl bir ortamda konuştuğumu bilmiyorsunuz. Bir tercüman
durumundayım. tercüme etmedim... Evet, lûtfen... hiç bir şey,.,,
Anlaşamadığını belirtiyor... Sizinle olan ilişkiyi zorlaştırıyor.
İ- Hiç bir şeye ihtiyâcı yok, öyle mi?
M- Evet... Ruhi Bey, bağlantıyı kısmen kopardı... Öyle bir şey istiyor ki...
Benim ağzımdan sizinle görüşmek istiyor gibi...
İ- Hayır! Sâdece nakledeceksiniz.
M- ... İddia şu: Mutlaka sizi yenebileceğini, mantığının kuvvetli olduğunu
söylüyor.
İ- Bir dahaki karşılaşmada denesin öyleyse.
M- Beni zorlamıyacak mı onunla karşılaşmak?
İ- Hayır. Hiç bir şey olmayacak.
M- Ruhi Bey, siz normal bir Varlık düşünüyorsunuz. bir gaddarın ......?......
(anlaşılmıyor) ... tedirgin... Sinirli....Ellerini sâdece sallıyor... Cesâreti var...
Çok kararsız... Ellerini vuruyor dizlerine... İçeri giren var... Tek göz bakıyor...
Tipi öyle değişti ki!... Tek gözü olmayan bir insan var... beyaz gözü... parlak... "
Evet" diyor...
İ- Peki. Bırakalım artık... Tamâmen ilişkinizi kesin!.. Benim kontrolümdesiniz.
Hepsi silinecek!... Hiç bir şey kalmıyacak!...
M- .... Hissediyorum, Ruhi Bey...
İ- Uyanınca hiç bir şey hissetmiyeceksiniz...

Biraz dinlendirildikten sonra Medyum uyandırılır. Hiç bir şey hatırlamaması Telkin'i verilmiştir. Ama tabii Varlığın tesiri tümden ortadan kalkmamıştır. Çünkü Medyum ondan güç aldığına inanmaktadır. Onunla daha güçlü olduğunu sanmaktadır. Varlık ise bir dahaki karşılaşmaya, daha doğrusu silâhsız düelloya "Evet" dedi. Bakalım, karşımıza nasıl çıkacak!..
Bu arada Liderlik vasfına sâhip biri... Kısık gözlü... Tel çerçeveli gözlükler... çok değişik emirler veren BİR SUBAY... Çok haşin... KAN DÖKÜCÜ... İdam mangası subayları gibi... Çok çirkin!.. Nöbetçiye teslim edecek gibi hissediyorum, kendimi... bir gaddar" ifâdeleriyle tanımladığı kişi bende Himmler intibaını uyandırdı.

Heinrich Luitpold Himmler (1900-194), Alman politikacı ve asker. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin (NSDAP) liderlerindendi ve 1929-1945 arasında Schutzstaffel'in (SS) başkomutanlığını yapmıştı. Üçüncü Reich'ın önde gelen devlet adamlarından biriydi. Zıraat eğitimi almasına rağmen, Hitler onu 1929'da ise SS'in başına getirmişti. SS’te o zamanlar 300’e yakın kişi vardı ve bu kişiler Hitler’in korumalarıydı. SS mevcudunu 1933’e kadar 50.000 kişiye çıkardı. 30 Ocak 1933'te nasyonal sosyalistlerin iktidara gelmesiyle, Alman polisinin SS kontrolüne geçmesini sağladı. Daha sonraları sıkı bir güvenlik ağı oluşturarak nasyonal sosyalizm karşıtı birçok kişiyi yok etti ve Yahudiler ile Çingenelerin imhâsını yönetti. Yâni, çok haşin, çok gaddar, çok kan dökücü bir Nazi subayı... 1936’da, Almanya’daki polis gücünü artırdı ve 7 Haziran’da Alman Polisinin başı oldu. Onun kontrolündeki bütün polis organları sâyesinde, özellikle Gestapo (gizli halk polisi) sâyesinde limitsiz güce ulaştı. Diğer sorumluluklarına ek olarak, güvenlik servislerinden ve toplama kamplarından da o mes'ûldü.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Doğu Avrupa'da kurduğu toplama kamplarında Yahudiler'in ve rejime karşı olanların imhâsını gerçekleştirdi. Savaşın devamında Himmler sâyesinde kazanılan başarılardan dolayı 1943'te İçişleri Bakanlığı'na getirildi. 20 Temmuz 1944'te Hitler'e karşı düzenlenen başarısız suikastten sonra, SS Teşkilatı'nın yanı sıra ülkedeki bütün güvenlik güçleri üzerine denetim kurdu. Ocak 1945'te Hitler Himmler'i, sırf kendine olan sadakatinden dolayı Sovyet taarruzunu durdurabileceğini düşünerek Vistül Ordular Grubu Komutanlığı'na getirdi.

Müttefik kuvvetler tarafından ele geçirilen belgelere göre, verilen bütün emirleri büyük bir istekle yerine getirmiştir. İlk kurbanlar Einsatzgruppen tarafından vurulara öldürülüyordu. Ama daha etkili bir metot bulunmalıydı. Bu metot, ölümleri hızlandırmalı ve SS birliklerinin Yahudiler'i öldürmekten kaynaklanan psikolojik çöküşlerini engellemeliydi. Karar, Polonya'daki tüm gaz odalarında Zyklon-B adlı zehirli bir gaz (hidrosiyanik asit ve karbonmonoksit) kullanılması yönündeydi. Nihâî Çözüm olarak adlandırılan bu eylem planı sonucunda, bir çok Yahudi öldürülmüştür. Ama "6 milyon" rakamı abartılıdır. 6 milyon insanı ne yakacak benzin bulunabilir, ne de gömecek toprak... Bunlar hep İsrail'in kurulması ve idâmesi için propogandadır. Şahsen ber rakamın 600.000 kadar olduğunu düşünüyorum. Bir sıfır fazla koyuyorlar.

Acaba geçmişte bir Alman subay olarak yaşadığını hatırlayan Medyum'u rahatsız eden bu Varlık Himmler mi?... Orada da Gestapo'dan bir koruyucusu var mı?.. Bilemeyiz ki!..

Medyum bir de tek gözlü birinden bahsediyor. Eğer o da Nazi Subayı ise Claus von Stauffenberg olmalı.

1943 ve 1944 yıllarında savaş açık bir şekilde Almanya'nın aleyhine döndü. Doğu Cephesi'nde hızla geri çekilmeye başlayan Almanlar önce Kuzey Afrika'dan atıldı, daha sonra Müttefikler'in Sicilya ve İtalya karasına yaptığı çıkarma ile İtalya'yı da savaş dışı bırakması batıda yeni bir cephenin açılması tartışılıyordu. Daha önce Afrika'da görev yapan ve burada tek kolunu ve tek gözünü kaybeden Albay Claus von Stauffenberg Almanya için en büyük tehlikenin Hitler ve ideolojisi olduğunu düşünüyordu. Hitler'i öldürmeden darbenin gerçekleşmeyeceğini, Hitler öldürülse bile Himmler, Göring, Goebbels gibi üst düzey parti üyelerinin de tasfiye edilmesi gerektiğine inanıyordu.

20 temmuz 1944 günü Stauffenberg, Hitler'in bulunduğu toplantı salonuna, içinde 970 gram İngiliz yapımı zaman ayarlı plastik patlayıcı olan evrak çantasıyla girdi. Çantayı masanın altına, Hitler'in yakınına yerleşti. Planına göre bir bahaneyle toplantı salonundan uzaklaşmasının ardından anlaşmalı olduğu emireri onu telefondan arandığı bahanesiyle dışarı çağıracak, Stauffenberg de hazır bekler durumdaki uçağıyla doğrudan Berlin'e uçup Hitler'n öldüğünü ve yönetimin artık Wehrmacht'ta olduğunu bildiren bildirgey Alman halkına duyuracaktı. Toplantıda üç silahlı kuvvetten 18 subay bulunuyordu. İçerideki masanın çevresinde SS askerleri ayakta bekliyorlardı. Hermann Göring ve Heinrich Himmler toplantıda yoktu. Claus çantayı yere koydu. İleri doğru sürdü. Meşe ağacından yapılmış olan kalın masa ayağının iç kenarına dayadı. Çanta Hitler'in ayaklarından iki metre uzaktaydı. O sırada saat 12.37 idi. Son anda çanta oradaki adamlardan birinin (Albay Heinz Brandt) ayağına takılmış ve Albay Brandt çantayı daha uzak bir köşeye, masanın ayağının öbür tarafına koymuştur. Masanın ayağı ve meşe ağacından yapılmış kalın ve ağır toplantı masası, adeta bir kalkan vazifesi görerek Hitler'i patlamadan korumuştur. Albay Brandt'in bu patlamada bir bacağı kopmuş ve bir gün sonra hastanede hayatını kaybetmiştir. Hava sıcak olduğu için tüm pencereleri açık olan konferans salonunda patlama beklenen etkiyi göstermemiş, şok dalgası pencereden dışarı çıkarak patlamanın etkisi azalmıştır. Claus Stauffenberg ve yandaşları 21 Temmuz 1944 günü apar topar ofisinde tutuklandılar kısa bir mahkemeden sonra o gece saat 01:00 dan önce tüfekle vurularak idam edildiler.

Claus Stauffenberg o kadar kötü bir adam görünmüyor... Acaba Medyum'un gördüğü tek gözlü adam o muydu?... Bilinmez!.. Yalnız Tom Cruse'un bu olayı anlatan bir filmi vardır, tavsiye ederim.

***

Medyum Ercan'ın geçmiş hayâtını uyanıkken dahi hatırladığını söylemiştik. Bir Alman Nazi Subayı imiş. Savaşmış. Yahudiler'den ve Zenciler'den nefret edermiş. İşin enteresanı, geçmiş hayâtı şimdiki hayâtına da yansımış... Tipi zâten bir Alman'ı andırıyordu. Sarışındı. "Bir Yahudi'nin kokusunu yüz metreden alırım" demişti, hem de bu hayâtında!... Aşağıdaki onunla yapılan ikinci çalışma...

Varlık : Obsedör Varlık
Medyum: Ercan
İdâreci: Ruhi Selman
Tarih : 16 Şubat Eylül 1975
Usûl : Hipnoz yoluyla rûhî infisâl
Hâzirûn: Muhtelif şahıslar
Özelliği: Geçmiş Hayat İmajı , Yükselme

Medyum- .... Hiç birşey görmüyorum.
İdâreci-- Bir rakam göreceksiniz.
M- .... 16 şeklinde... fakat 6'nın ucu kaybolarak 10'a dönüşüyor...
İ- Şimdi bir harf göreceksiniz.
M- .... C harfi gibi... fakat matbaa küçük harfleri ile... "a"ya benziyor...
İ- Şimdi bir kalem göreceksiniz.
M- ... Bir hokka kalemi... Büyük uçlu bir kalem...
İ- Şimdi bir kitap görüyorsunuz... Nasıl bir kitap bu?
M- ... Mâvi, ciltli... iki parmak kalınlığında... Üst kapağında barok resimlerinden
izlenimler var... Adını bilmiyorum... Edebiyat Târihi olacak
İ- Şimdi bir çiçek görüyorsunuz.... Târif edin.
M- ... Kasımpat'a benzer bir çiçek... Yaprakları oldukça az...
İ- Şimdi bir kuş göreceksiniz...
M-.... Uçmaktan öte, başını hareket ettiren.. Keklik zannediyorum... Ötüyor...
Ötmekten öte, kısık kısık sesler çıkarıyor.
İ- Şimdi sizinle berâber bir sahâdayız... Gördüğünüz yeri târif ediniz.
M- ... Ağaçların altında hissettim... Etraf maki şeklinde sararmış otlarla kaplı...
Etrâfım oldukça kurak ve tozlu... Şekil biraz değişiyor... İri gövdeli bir ağaç
görüyorum... Kökünün altındn su akıyor... Bir koruluk... Ortalık ALACA KARANLIĞIN
KIZILLIĞI ile kaplı...
İ- Siz neredesiniz?
M- ... Küçük dere... Aramda iki metre kadar mesâfe var.
İ- Derenin sesini duyuyor musunuz?
M- Evet.
İ- Orada azıcık dinlenin.

İlk uyutulan kişilerin önce ruhî taraması yapılır. Hani doktorlar için herkes hastadır, psikiyatristler için herkes biraz delidir ya.. Bizce öyle değil ama, her uyuttuğumuz kişinin bir derdi var mı, öğrenmek isteriz... Ve mümkün mertebe o derdi halletmeden başka bir çalışma yapmamaya gayret ederiz. İşte bu İmajlar Medyum'un ruhunun derinliklerine inmek için verilmekte... Ve her İmaj bir şeye işâret etmekte... Medyum'un verilen İmajı görmesi, hattâ öten kuşun, akan derenin sesini duyması çok mühim... O yüzden bizim bir İMAJLAR sayfamız var. Bâzı İmajlar'ın hiç değişmemesi enteresan...

Medyum- ..........
İdâreci- Şimdi iyice dinlendiniz. Rahatladınız. Şimdi o derenin biraz ilerisinde
bir meydanlık ve meydanda bir balon göreceksiniz.
M- .... Evet...
İ- Târif edin gördüğünüzü.
M- .... Bir cidarla kaplı alanın üst kısmı... İplerle zemine bağlı... Sepeti yerden
çok az yükseklikte...
İ- Yaklaşın ona... Ufak bir gezinti yapmak ister misiniz?
M- Evet.
İ- Binin ona... Kesiyorum ipleri... ve balon yükseliyor...
M- ...... Ağaçların dâima küçüldüğünü görüyorum...
İ- Gâyet rahat olarak yükseliniz. Gördüklerinizi anlatınız.
M- ....... Sanki Dünyâ'nın çok yukarılarına doğru çıktım... Küre şeklinde, alt
kısmımda Dünyâ'yı görüyorum.
İ- Gâyet sâkin olarak yükseliyorsunuz.
M- ..... Koyu mâvi ile karışık bir Karanlığa giriyorum...
İ- Geçeceksiniz onu.
M- ..... Dünya bir küre şeklinde ama etrâfı .........?.....
(anlaşılmıyor)....
İ- Başınızı daha yukarı çeviriniz ve yükseliniz.
M- .............
İ- Ne hissediyorsunuz şimdi?
M- ..... Etrâfımda nokta nokta ışıklar görüyorum... Ferahlıktayım,
fakat büyük bir KARANLIK içerisindeyim.
İ- Devam edin yükselmeye.
M- ... Hafif bir aydınlık geliyor yukarıdan... Bir noktada yapışmış gibiyim...
Bulunduğum Ortam'dan daha yukarı çıkamıyorum.
İ- Peki. Burada dinlenin ve etrâfınızı târif edin.
M- ... Etrâfım SİYAH.... ... ?.......
(anlaşılmıyor).... Bir noktada yapışmış gibiyim.......
çeşitli şeyler var... Yukarı'dan ışık hüzmesi oldukça parlak...
İ- Yukarda???
M- Evet... Fakat aşağı doğru iniyor. Daha doğrusu bu hüzmenin yanındayım.
Etraf onunla aydınlanmaya çalışıyor... Fakat KARANLIK ÇOK FAZLA!... Aşağı'da,
sanki dünya gibi bir yerde, bir durak gibi bir yer aydınlanıyor... Fakat
yaklaşamıyorum o durağa... Ben yukardayım.
İ- Yaklaşmayın. Şimdi burada dinlenin... Sonra o ışık hüzmesinin geldiği
aralıktan yükselmeye devam edeceksiniz.
M- ... Işık hüzmesi parlaşayan bir MİTİRALYÖZ ALEVİ gibi kesik kesik olmaya
başladı... TOP MERMİSİ gibi belki de... sağda bir NİŞAN KADRANI'na bakıyorum...
BİR ŞEYE HEDEF ALMAK İSTER GİBİ... Sıfırla 12 arasında rakamlar var... Etraf
KARANLIK... Fakat sâdece gördüğüm bu kadranın ucu... Dışarısı alevle kaplı...
Fakat bana yaklaşamıyor alevler... Daha çok yukardan... Sanki BİR TANK HÜCRESİ
İÇİNDE gibiyim... Bir meydanda gibiyim... Dışarı çıkarsam, bünyemin yara göreceğine
eminim, inanıyorum...

Şimdi ne oldu?... Medyum'u Balon İmajı ile yükselttik.... Yükselince hep Varlıklar'la karşılaşır ya... Yok öyle şey!... Bâzen insan kendi ŞUURALTI'na iner!... Medyum'da da öyle oldu. Medyum bir önceki hayâtına gitti. Kendini bir savaşın ortasında buldu. Tank Subayı olarak... Ama İdâreci o anda bunun farkına varmıyor...

İdâreci- ??? Evet... Şimdi yukarı bakın...
Ne görüyorsunuz?
Medyum- ... Tavan kısmı var... Mutlaka BİR TANK.... Kapalı kısmı...
İ- Açın o kapağı... Bakın bakalım, ne var?
M- ... Toz bulutu.
İ- Şimdi o tanktan çıkacak ve yükseleceksiniz. Aşacaksınız o bulutu...
M- .... Yükseliyorum... fakat aşağıda bıraktığım bir şey var.
İ- Ne var?
M- ......?.....
(anlaşılmıyor) ....
İ- Gâyet rahat olarak yükseliniz.
M- ... Uzaklaştığımı hissediyorum... Fakat aklımın bir kısmı o MEYDAN'da kaldı...
Kendimi zorlayarak çıkıyorum... Dünyâ'nın bir kısmını karanlıkta, bir kısmını
aydınlıkta görüyorum... Fakat başımın sol tarafı tamâmen o aydınlığa bağlı.

Yukarıda söyledik. Biz beyin cerrahı değiliz. Psikiyatrist de değiliz. Ama Medyum'un "başının sol tarafının tamâmen o aydınlığa bağlı" olmasının bir sebebi olduğunu bilecek kadar mürekkep yalamışızdır. Beynin sol yarısı Matematiksel işlemlerde başarılıdır. Sebep-sonuç ilişkisini iyi kurar ve analitik düşünme becerisine sâhiptir. Kelime, sayı ve sembollerle ilgilenir. Sol beyin lobu, vücudun sağ tarafını (organlarını) yönetir.... Demek ki Medyum o AYDINLIĞI tahlil etmeye çalışıyor ve gördükleriyle bir sebep-sonuç ilişkisi kurmaya gayret ediyor!.. Ama İdâreci hâlâ Medyum'u bir Varlık'la Temas ettirmeye çalışıyor... ŞUURALTI faaliyetten habersiz... Beynin sağ yarısına gelince, üç boyutlu düşünce, sezgi, sanat ritim ve müzik becerileri ile ilgilidir ve vücudun sol tarafındaki organları yönetir. Varlık onu da bir önceki Celse'de yoğun biçimde kullanmıştı.

İdâreci- Oraya ineceğiz biraz sonra.
Medyum- Oldu.
İ- Şimdi orayla ilginizi kesin ve yükselin.
M-.... Hiperbol şeklindeki ışık hüzmesini yine görüyorum. KARANLIĞI AŞAN
IŞIK HÜZMESİ... Hiperbolün iki tarafı KARANLIK... ortası tamâmen AYDINLIK...
İ- O aydınlık kısımdan yukarı doğru yükselin.
M- .... Biraz tuhaf burası... Girdap var...
İ- Nerede?
M- Yukarda... AŞAĞI doğru çeken bir girdap var... ışık hüzmesinin içine doğru...
Aşağıda taş yığınları... Yukarıda bir tek toprak var...
İ- Olsun!... Siz çıkacaksınız.
M- ... Bu geçtiğim ikinci yer oluyor...
İ- Daha geçeceksiniz.
M- ...... Çoğaldı Ayldınlık...
İ- Daha da çıkacaksınız.
M- ... Fakat tamâmen kurak bir bölge...
İ- Olsun! Aşacaksınız.
M- ... Etrafta dolaşan insanlar var... Üzerleri beyaz örtülerle örtülü gibi...
Omuz başları çıplak...
İ- Siz yükseliyorsunuz.
M- Hayır!... Belli bir tavan var... Ama bir çıkış yolu olduğundan eminim...
İ- Peki, nasıl burası?
M- ... Dâire şeklinde bir tavan var.
İ- Aydınlık mı, Karanlık mı?
M- AYDINLIK.... Çevremdeki insanlar gibi insanlar var ama ... yer de parlak...
Gökyüzü daha parlak ama, Yukarı'da da parlaklık var...
İ- Siz de Gökyüzü'ne yükselin.
M- Tavan var... zor gibi...
İ- Aşacaksınız onu.
M- .... Hayır!...

Yine KIRIK BİR DİREKSİYON... Yarım bir direksiyon görüyorum... TANK gibi bir şeyin
içerisinde... Fakat daha aydınlık olarak görüyorum... Deminki gibi Karanlık değil...
Sanki bir kısmı uçmuş bu tankın... İçindekiler mahvolmuş... Tuhaf bir koku var...

İ- Ne gibi?
M- ... BİR YANIK BARUT KOKUSU ... Daha Yukarı çıkıyorum...

Medyum'un gördüğü omuzu açık, beyaz elbiseli insanlar sanki Kâbe'de hac farzını yerine getiriyor gibi... Niye bu İmaj'ı gördü, anlayamadım... Ama geri kalan kısım onun tekrar ŞUURALTI HÂTIRALAR'a dönmesi ve onları daha iyi görmesi... Aydınlık buna işâret... "Daha Yukarı çıkıyorum" demesi ise, "ŞUURALTI'nda daha da derinleşiyorum" anlamına gelir. Tabii bu tecrübe için... İdâreci hâlâ anlamadı... Olur böyle şeyler...

İdâreci- Peki. Dolaşın ırada.
Medyum- ... Uçar gibi hareket ediyorum burada... Herkeste bir hareket kolaylığı
var, fakat ben daha yukarılarda dolaşıyorum... Aşağıdakilerin bana baktıklarını
görüyorum. Hareketlerimi kısıtlamaya çalışıyor.... Mıntıka yoğunlaşıyor... Bâzen
küçülüyor, bâzen genişliyor.
İ- Sizi hapsedemez. Bundan emin olun!
M- .... Aşağıda tanıdık bir simâ var...
İ- Yaklaşın ona.
M- ... Tanıdık simâdan çok, sempatik görünmeye çalışıyor... Fakat KENDİSİ
AŞAĞIDA BENDEN... Şöyle ......?.....
(anlaşılmıyor) .....
İ- Ne istediğini sorun.
M- .... Tek bir cevap yok!.. Sırıtma var... Uzaklaşıyor benden...
İ- Yukarı'ya bakın.
M- .... Elâstikî Yukarı doğru çıkan hortum gibi bir şey... YUKARI'dayım şimdi...
Yeşillik gibi...
İ- Daha yükseleceksiniz.
M- ... Fakat çok güzel...
İ- Daha yükseleceksiniz.
M-.... O TANK BENİ YİNE CEZBEDİYOR... ÇAĞIRIYOR!...
İ- Aşağıda???
M- Evet.
İ- Dönüşte yine uğrayacağız.
M- ..........?.......
(anlaşılmıyor) ..... Etraf karlar altında.
İ- Yükseliyorsunuz.
M- ..........?.......
(anlaşılmıyor) .....
İ- Peki. Şimdi TANK'ı gördüğnüüz yere ininiz.
(Nihâyet uyandı)
M- .........
Nasıl o tankın bulunduğu yer?
M- ......./.......
)anlaşılmıyor) .... Yıkıklar içerisinde... Sanki yıllarca kalmış....
Üzerini toprak kaplamış...
İ- Dolaşın orada... Tanıyor musunuz burayı?
M- Evet.
İ- Nereden tanıyorsunuz?
M- .......?.....
(anlaşılmıyor)var ... Çok zaman evvel zorla terkettirilmişim...
Oradan uzaklaştırıldım... Su akıyor... Yanımda yürüyen potinler, çarıklar
görüyorum. Bir ceset gibi... Tanıyamıyorum........?......
(anlaşılmıyor) ...
İ- Biraz dinlenin. Sonra sizi indireceğim.
M- ... Ayaklarımda bir ağrı hissediyorum... Aynı şekilde tankın bulunduğu
yerde sol omuzumda arka taraftan bir ağrı hissettim. Yara gibi...
İ- Tankla ilgili olarak merak ettiğiniz bir şey var mı?
M- Evet... Sanki şu anda tankın yanında yatıyorum... Etrâfımda başka yatanlar da
var... Hareketler var... Yürüyen insanlar var... Telâşl.... Toz... Burası KUM YIĞINI...
ÇÖL gibi burası...
İ- Kendinizi nasıl görüyorsunuz?
M-.... Baş kısmım ve sol tarafım içine çökük ... KUM ÜZERİNDE YATIYORUM...
İ- Gözlüğünüz var mı?
M- .... Örtüyle örtük gibi... Baş tarafım gözükmüyor.
İ- Üstünüzde rütbe var mı?
M- ..... Tanımıyorum ama, beynimin içinde bir ses "YÜZBAŞI" diye seslendi.
İ- Ne üniforması üstünüzdeki?
M- Lâcivert... Mâviye yakın... Kalın kumaştan yapılmış... Toza bürünmüş... Kirli...
İ- Şimdi vücudunuza benziyor mu?.. Boy, pos...
M- Boy, evet...Şimdi bir his var içinde... Sanki çürümek istemiyorum burada...
Kısa zaman da kalsa, kokacağımdan eminim...
İ- Kimse var mı etrafta?
M- Hiç!... Dondurulmuş gibi... Buraya kimse giremez!..
İ- Başka tank, araç görüyor musunuz?
M- ... Yattığım yerin karşısında yeni bir tank var... Ama daha başka bir
renkte o... Yeşile çalan bir renk...
İ- Başka merak ettiğiniz var mı?
M- ... Bilmiyorm... Burada bir şey, bir ses konuşacak gibi...
İ- Konuşsun.
M- .... Sâdece "BEN" sözcüğünü duyuyorum... "Ben" diyor...
İ- Konuşsun.
M- .........
İ- Peki, bunu izah etmek ister mi?
M- ... Kayboldu!... Her şey kayboldu... Uzaktan ahtapotun kolu gibi sallanan
bir şey görüyorum... tümörlerle kaplı bir kol.... Başka hiç bir şey yok!..
İ- Peki. Ayrılın oradan ve sür'atle inin.
M- .... İnmeye çalışıyorum ama, tankın olduğu yerde tutukluk var...
M- Konuşmak isteyen biri mi var?
M- ... Bırakmak istemeyen biri var.
İ- Neden bırakmıyormuş?
M- ... Daha doğrusu, KENDİ BÜNYEMİ TERKEDER gibi oluyorum.

Burada duralım... İdâreci ha bire Medyum'u yükseltip bir takım Varlıklar'la görüştürme çabası içinde... Medyum da zaman zaman buna bağlı olarak bâzı İmajlar görüyor... Veya ona gösteriliyor... Hac'da imiş gibi ihram giymiş insanlar... Sempatik görünmeye çalışan biri... Aslında böyle biri var. Aşağıda ortaya çıkacak. Ama Medyum'un esas takıldığı İmaj TANK!..

I. Dünya savaşı'nın bir de Kuzey Afrika Cephesi var... Kuzey Afrika Cephesi, Libya, Mısır, Cezayir, Tunus ve Fas'ta cereyan eder... Müttefik Devletler ve Mihver Devletler arasında geçen savaşlar dizisidir. Cephedeki savaşlar daha çok Almanya ve Birleşik Krallık arasında geçmiştir. Kuzey Afrika çöllerinde yapılan tank savaşları II. Dünya Savaşı'nın kaderini değiştirmiştir.

İtalya da Afrika'da savaşıyordu ama bizi o ilgilendirmiyor. Zâten 3 Ocak 1941'de taarruza geçen Birleşik Krallık ordusu komutanı General O'Connor, 22 Ocak da Tobruk limanına ulaştı ve ileri harekatını sürdürdü. 7 Şubat 1941'de Bingazi'ye ulaşmıştı. Öte yandan 12 Şubat 1941'de Alman General Erwin Rommel Kuzey Afrika'da yeni oluşturulan Afrika Kolordusu'un komutanı olarak Trablusgarp'a ulaşır. Rommel, 31 Mart 1941 günü El Ageyla'daki İngiliz birliklerine sürpriz bir baskın düzenleyerek kenti ele geçirir. 2 Nisan 1941 de, Almanya'nın Balkan Cephesini açmasından iki gün sonra Bingazi yönünde ilerlemesine devam eden Rommel, İngiliz 2. Zırhlı Tümenini kuşatma altına alıp teslim olmak zorunda bırakır.

15 Mayıs 1941 sabahı İngiliz birlikleri Alman hatlarına "Brevity Harekatı" kodadıyla bilinen bir taarruzda bulunurlar. Almanların karşı taarruzları sonucu Brevity Harekatı başarısız olur. 14 Haziran 1941 gecesi İngiliz birlikleri ikinci bir taarruza girişir. "Savaş Baltası Operasyonu" kod adlı bu harekatda İngiliz birlikleri, Halfaya Geçidi'ne ve Rommel'in merkezdeki garnizonuna saldırırlar. Halfaya Geçidi, her iki tarafın askerleri arasında "Cehennem Geçidi" olarak adlandırılacaktır bundan böyle. Her iki taarruz da İngilizler açısından başarısız olur.

İngilizlerin üçüncü girişimi, "Crusader Harekatı" olarak kayıtlara geçmiştir. 18 Kasım 1941'de başlatılan harekat bu kez başarılı olur. 4 Aralık 1941'de Rommel, Tobruk önlerinden de çekilmek zorunda kalır. İngilizlerin 200 tankına karşılık elinde kullanılır durumda 30 tankı vardır. İşte o tanklardan birinde de bizim Alman Yüzbaşı Medyumumuz vardır. Üzerinde Lâcivert... Mâviye yakın... Kalın kumaştan yapılmış" üniformasıyla...

27 Aralık 1941 tarihinde Rommel, birkaç gün önce ulaşan 30 tanklık takviye kuvvetini kullanarak İngiliz hatlarını yeniden Gazala Hattı'na kadar ileri iter. 1941 yılının büyük kısmını kendi organizasyonunu oluşturmak ve alarak dağılmış olan İtalyan birliklerini toparlamakla geçirir.

21 Ocak 1942'de Rommel yeniden taarruza geçer. Bu harekat İngiliz birliklerini Bingazi'ye kadar geri atacaktır. Rommel kendinden birkaç kat üstün İngiliz kuvvetleri önüne katmış ve El Alamein'e kadar kovalamıştır. Kendisine ünlü "Çöl Tilkisi (Desert Fox)" lâkabı da bu yaptıklarından dolayı takılmıştır.

General Rommel, pek çok şaşırtmaca kullanmıştır. Bunlardan bâzıları; tankların ve araçların arkasına çalı çırpı bağlatarak tozu dumana katmasıdır ki, bunu gören İngilizler çok büyük bir gücün kendilerine saldırdığını sanarak, geri çekilmişlerdir. 88'lik topların yarısını toprağa gömdürmüş, yaklaşan İngilizler'e acı bir sürpriz yaşatmıştır. Mayın dedektörlerini yanıltmak için her mayının yanına konserve kutuları gömdürmüştür. Böylece tarayıcı öttüren o konserve kutusu zannedilmiş, ilerlemeye devam eden askerler imha olmuştur. Bâzen araçları tahtadan tank hâline getirip, şaşırtmaca da kullanmıştır

Ne var ki, Rommel, İngilizler'in 18 Kasım 1941 târihinde başlattığı büyük bir taarruz teticesinde mağlup olur. 7 Aralık 1941 günü tüm birliklerine geri çekilme emri verir. Alman ve İtalyan birliklerinin Tobruk civârından çekilmekte olduklarını gören İngiliz General Auchinleck, başarıyı genişletmek amacıyla bu birlikleri izlemeye karar verir. Birlikleri düzenli bir biçimde çekilmekte olan Rommel, 20 Ocak 1942 târihinde âniden birliklerini geri çevirerek kendilerini izleyen müttefik kuvvetlerine bir karşı taarruz düzenler. İngiliz kuvvetleri, bu beklenmedik saldırı karşısında Tobruk'a geri çekilerek savunma pozisyonu almak zorunda kalırlar.

Klasik bir Yıldırım savaşı taktiği ile Rommel, 24 Mayıs 1942 günü taarruza geçer. İngiliz birlikleri, kaçınılmaz görünen kuşatmadan kurtulabilmek için hızla geri çekilmek zorunda kaldılar.

18 Ocak'ta Kahire'de 'Rommel çekilmeye hazırlanıyor' haberi duyulur. herkes "Ne olacak?" diye merakla beklerken, 21 Ocak 1942 günü Merselbrega'daki İngiliz İleri Karakolları saat 08.30'da Alman tanklarının olanca hızıyla kendilerine doğru geldiğini görünce hayretten ağızları açık kalır!.. Rommel böyle bir tilkidir...

21 Haziran 1942'de hızlı, koordine ve başarılı bir kombine saldırı ile Alman ordusu ile Mısır arasındaki tek engel olan Tobruk şehri , 33.000 İngliliz askerle birlikte teslim olur. Müttefik askerleri Mısır'a çekilirler. Rommel'in saldırısı, Kahire'ye 90 Km mesafedeki El-Alameyn'de durur. Birinci El-Alemeyn Savaşı, bâzı ikmâl problemleri ve müttefiklerin inşa ettiği mevziler nedeniyle Rommel'in aleyhine sonuçlanır. Müttefikler, arkalarını duvara yaslamış, destek hatlarına çok yakın olduklarından, sürekli ikmâl yapabiliyor ve yeni birliklerle mevzilerini güçlendirebiliyorlardır.

Bu sefer İngilizler bir harp hilesi yaparlar. Bölgenin haritasını çıkarmaya çalışan Alman keşif kolları, çölde aslen İngilizler tarafından patlatılmış bir keşif aracının içinde İngiltere'de gerçek haritaların basıldığı bir karargâhta basılmış sahte bir harita bulurlar. Harita o kadar gerçek görünüşlüydü ki, üzerinde seri numarası bile vardı. Ancak Rommel yine de kuşkulu davrandıysa da, kurmaylarının ısrarıyla buna kanar ve belki de tüm savaş boyunca ilk en büyük hatâsını yapar... İngilizler böyle bir hileyi Türkler'e de yapmışlardır.

Harita öylesine ustaca yapılmıştı ki, bütün yollar Almanlar'ı İngilizler'in olduğu yöne doğru sevk ediyordu. Yolların yerinde kum tepeleri, düzlüklerin yerinde de yükseltiler mevcuttu. Haritaya göre geçilmesi mümkün olmayan yerlerde aslında düzgün yollar ve patikalar bulunuyordu. Almanlar bunu ancak saldırıya başladıkları 30 Ağustos günü fark edebilmişlerdi. Bunun sonucunda kendilerini piyâde tümenleri yerine tanksavar tümenlerinin, İngiliz tanklarının karşısında bulan Alman panzerleri hedeflerine ulaşamadı.Tanklar, mayınlar yüzünden çok yavaş ilerliyor ve yoğun düşman ateşi altında kalıyordu. Rommel en sonunda 1 Eylül 1942'de yenilgiyi kabul etti ve ilk başlangıç noktasına çekildi.

Yine de Rommel'in kuvvetlerini daha da geri çekilmeye zorlamak için İkinci El-Alameyn Muharebesi gibi büyük çaplı bir operasyon gerekti. Hitler ve Mussolini'nin bütün baskılarına rağmen Rommel'in kuvvetleri Tunus'a girene kadar bir daha durup savaşmadı. O zaman bile İngiliz 8. Ordusu'yla değil, Amerikan 2. Kolordusu'yla savaştılar. Rommel, Kasarin Geçidi Savaşı'nda Amerikan birliklerine ağır bir darbe indirdi. Kendisi 1.000 asker ve 20 tank kaybederken Amerikalılar'a 6.000 asker, 183 tank ve 200 top gibi ağır bir kayıp verdirdi. Birliklerini kurtarmış oldu.

Bizim Alman Yüzbaşı Medyum birinci tank savaşında mı, yoksa Amerikalılar'a karşı savaşta mı yaralandı, bilinmez. Ama ÇÖL'de, KUMLAR içinde olduğu, ve tankının üstü uçmuş, vücudunun yarısı göçmüş vaziyette yatmaktadır.

Ona bu olayları hatırlatan, bu duyguları yaşatan ise Obsedör Varlık'tır. Uzun süredir Medyum'a etki etmektedir. Zâten tanışmamızın sebebi de rahatsızlığı idi. Zaman zaman ona kendini daha güçlü hissettiriyor, bu yüzden Medyum Varlığın mevcudiyetinden şikâyet etmiyor, zaman zaman da aşağıda olduğu gibi sıkıntı veriyordu. Medyum'un "benliğimin içinde gibi" ifâdesi tipik Obsedör etkisinin belirtisidir.

İdâreci- Korkmayın!
Medyum- Sıkılıyorum!... Benliğimin içinde gibi, Ruhi Bey!...
(sıkıntı içinde)
İ- Korkmayın!.. Ne söylemek istiyorsa, söylesin...
M- ... Benim dilimden konuşmak istiyor gibi...
İ- Rahatlatırsa!..
M- ... Sıkıyor...
İ- Rahat konuşursanız, kabul ederim.
M- Bilmiyorum ama, sorduğunuz sorulara cevap verecek gibiyim.
Öyle ki, konuşurken benim ağzımdan konuşabiliyor.
İ- Sorularıma cevap vermek istiyor mu?
M- .... Benden ayrılır, değil mi, sonra?
İ- Tabii... Söyliyeceği var mı?
M- .... Ürküyor...
İ- Korkmasın, gelsin.
M- .... Ben bir SİYAH BULUT'LA KAPLANIYORUM...
İ- Kendinize tamâmen hâkimsiniz.
M- .... Bilmiyorum ama, kısmen bir cesâret duyuyorum... O başka bir hayâta
dönüş gibiydi... Etraf ........?.......
(anlaşılmıyor) ... durdu... (sıkıntılı) ...
İ- Dua edin içinizden... Şimdi iyice sâkinleştiniz... Hissediyor musunuz?
M- ....."Hayır" dememi söylüyor...
İ- Konuşacağım. Gelsin.
M- .....
(sıkıntılı) ....
İ- Ne oldu?
M- Göğsümde bir ..... ?.....
(anlaşılmıyor) ... hissettim. Soru sormanızı
bekler gibi...
İ- Karşıma gelsin, ondan sonra sorayım.
M- ... Fakat ben bu sefer çok yoruldum, Ruhi Bey... Ayaklarımda büyük
bir ağrı oluyor...
İ- İyice dinlenin... Derin derin nefes alın.
M- .... Sizi aldattı .........?.....
(anlaşılmıyor) Ruhi bey...
İ- Nasıl?
M- Alay eder gibi...
İ- Nasıl aldatmış?
M- .... Yâni gördüklerimi karıştırıyor...
İ- Siz şimdi rahat mısınız?
M- .... Onu içimde hissediyorum...
İ- Gelsin, konuşalım. Niye korkuyor?
M- ........?.....
(anlaşılmıyor) ... Çok cesur...
İ- Cesâreti olsa gelirdi.
M- ... Sâdece "Soru sorsun" diyor...
İ- Peki, soruyorum: Kimdir?
Varlık- Ne önemi var bunun?
İ- Yok, tabii... Peki, o tankın yanında gördüklerinizi izah etsin.
M- ... Sizi mantık oyunlarıyla alt etmeye çalışıyor. Aklınızdan alıp...
İ- Yok, yapamaz!... Cevap versin.
M- ... Sâdece bir kaval sesi duyuyorum...
İ- Peki, sizinle olan ilişkisi nedir?
M- ... Benim yaptıklarımdan tatmin olmak istercesine... Onun için
bir olmak istiyor...
İ- Peki, neden sizi seçmiş?
M- ...... ŞEKİL DEĞİŞTİRİYOR...
İ- Bıraksın onu!... Size gerçek yüzüyle görünsün...
M- ..... Duymadı... Cevap vermiyor...
İ- Korkmasın!... Duysun.
M- ..... Vermiyor...
İ- Peki, KARL kim?
M- .... Başkasıyla konuşuyor gibi...
İ- Peki. Benden istediği var mı?
M- ... Sükûnet istiyor...
İ- Ne yapmam lâzım?.. Ona yardım etmek istiyoruz.
M- .... Rahatsız ediyor...
İ- Kim?
M- Siz...
İ- Hayır, bilâkis...
M- ........?......
(anlaşılmıyor) .....
İ- Baksın, hiç ona aldırış etmeyin. İstediği ne?
M- .... Yok.
İ- Peki. Güçlü olduğuna inandırmış sizi.
M- ...."Bana siz diye sorarsanız, kısmen direkt yolla konuşacak.
İ- Peki. Soralım...

Celse'nin bundan sonrasını bulamadım... Bulursam, eklerim... O kadar çok makara bant kaydı var ki!.. Kimbilir kaç numaralı bantta?...

Gelelim Varlık'la yapılan konuşmanın tetkikine... "Benim dilimden konuşmak istiyor gibi" ifâdesinden Varlığın Medyum gibi Türk olmadığını anlıyoruz. Muhtemelen Medyum'un bir önceki hayâtında olduğu gibi Alman... Zâten onu bu hayâtında da Alman gibi yaşatıyor... Medyum daha sonra Alman Filolojisi'nden mezun oldu. Bir ara Almanya'daki işçilerimiz için radyo konuşmaları, Almanya'da görüşmeler yaptığında, kendisini hep Alman zannettiler

Medyum'un "SİYAH BULUT'LA KAPLANIYORUM" demesi, Obsedör Varlığın rahatsız edici etkisinin artmasına işârettir. Niye Medyum'a yapışmak istiyor?.. "Benim yaptıklarımdan tatmin olmak istercesine... Onun için bir olmak istiyor" tanımı tam da Varlığın amacını açıklıyor!.. Varlığın şekil değiştirmesi, daha doğrusu kendisi hakkında daha değişik bir İmaj vermeye çalışması da Medyum'un ilgisine çekmek içindir. Bâzen bunu korkutmak için yaparlar. Bâzen de korkunç görünüşlerini nisbeten güzel göstermeye çalışırlar.

İşte böyle... İnsan hayatta nelerle karşılaşıyor!.. Ha, unutmadan George Patton adlı film bu çöl savaşını anlatıyor. Tavsiye ederim.

***

Medyum Ercan'ın derdini anladık. Çok önceden bir Geri Varlığın ağına yakalanmış. Ama o Varlık kim, tam olarak bilmiyoruz, çünkü sürekli şekil değiştiriyor... Bakalım, bir sonraki Celse'de bir sonuç elde edebilecek miyiz?... Medyum uyutulur, derinleştirilir ve yükseltilir. Medyum Obsedör Varlığı görür.

Varlık :Obsedör Varlık
Medyum: Ercan
İdâreci. Ruhi Selman
Tarih : 23 Şubat 1975
Usûl : Hipnoz yoluyla rûhî infisâl
Hâzirûn: Muhtelif şahıslar
Özelliği: Obsesyon tedâvisi

İdâreci- Yaklaşsın... Konuş... Hissediyor musun onu?
Medyum- Evet... Demin yanımdaydı. Şimdi omuzlarımda... İÇİME GİRMEYE
ÇALIŞIR GİBİ...
İ- Giremiyor artık... Değil içinde...
M-Evet... Kafasını bana doğru uzatıyor... Gene yanda...
İ- Şimdi bir takım çabaları bıraksın. Gelsin, konuşalım.
M- Kendimi ona teslim edeyim mi?
İ- Hayır! Etmiyeceksin. Sâdece söylediklerini nakledeceksin.
M- .... Beynim tamâmen boş... Onu sağımda görüyorum... Sert ve haşin
olarak "Sorsun" diyor.
İ- Benim soracağım yok. O ne istiyor?
M- .... Omuzlarımda bir ağırlık hissediyorum. İçimde bir sıkıntı... Ellerimde
bir soğukluk... BIRAKIRSAM, AĞZIMDAN KONUŞACAK.
İ- Ne konuşacak öğrenelim, ondan sonra.
(Ama Medyum beklemeden
bırakmaya teşnedir.) ...
M- .... Cevap yok. ...
İ- Öyleyse konuşmaya gerek yok.
Varlık- Fakat konuşmayı isteyen sizlersiniz.
İ- Hayır, biz değiliz. Konuşmayı isteyip te, ne diyeceğini bilmeyen sensin.
V- Kim almak istiyor?
İ- Neyi?
V- Bilgiyi... Dâima soru soran kim?
İ- Karşımızda bilgi verecek biri yok ki!.. Sıkıntılarını anlatması gereken biri var.
V- Örtüldükçe sıkıntı, insan daha kudretlidir.
İ- Çok yanlış bir düşünce... Çünkü örtülen sıkıntı çoğalır.
V- Açık vermek iyi mi etrâfa?
İ- Açık vermek değil, dertleşmek.
V- Sen kimsin ki, dertleşecek olan kim?
İ- Gereksiz soruyorsun.
V- Soru sorup cevap almak istersin.
İ- Hiç bir sorum yok. Hiç bir şeyi merak etmiyorum. Medyum'dan
alabilirsin bunu.
V- Kapattım kulaklarını!..
İ- Kapatamazsın!
V- Telkin vermeden irâdene alsana!
İ- Vererek alıyorum.
V- Ben ise "TEK BENLİK" oluyorum.
İ- Olamazsın!
V- Hissedebildi mi bugüne kadar?
İ- Anlamadım?
V- Söylediğimi iyi dinle! Bir defa daha soru sorulmaya kızarım!
İ- Söyle.
V- BEN SERTLİĞİ VERDİM. İRÂDEYİ, HAŞİNLİĞİ... ÇOK YUMUŞAKTI...
İ- Bu muydu söyliyeceğin?
V- Hayır. Her sözü tekrar etmem!

Varlık, geçen Celse'de Medyum'un teşhis ettiği gibi sert ve haşin... Yumuşak huylu Medyum'a da varlığını hissettirmeden sertlik ve haşinlik vermiş. "Hissedebildi mi bugüne kadar?" dediği gibi Medyum hakikaten onun varlığından haberdar olmamış ama bir şeyi kendine güç verdiğini hissedip, onun devâmını istemiş. Hâlâ istiyor. Bu da Obsesyon hâlinin devâmına yol açıyor.

Varlığın böyle sertliği "şunu yapmam, bunu yapmam, tekrar etmem" demesi, yukarda anlattığımız Himmler olma ihtimâlini artıyor, ama bilinmez. Emin olamayız.

İdâreci- Sen yâni, buna yardım ettiğin inancında mısın?
Varlık- Sol eline bak! Demin yapmak istediğini ben de yaparım.
İ- Yapamazsın!
(İdâreci, Medyum'u derinleştirmek için kolunun sertleşerek
kalkacağı Telkinini vermiş, böylece Medyum'u katalepsi devresine sokmuştu. )
V- Güç göstermek istemiyor muydun?.. Senden daha güçlüyüm.
İ- Hayır, değilsin. İstersen deneyelim.
Medyum-
(Medyum'un kolu yukarı kalkmaya çalışır, İdâreci tutar ve önler)
V- Niye bünyeni üstüne yıkıyorsun?.. Ben bir tek bilekten idâre ediyorum.
İ- Boşuna yoruluyorsun.
V- Küçüksün!.. Kendini kuvvetli göstermeye çalışıyorsun.
İ- Ben hiç bir zaman gösermeye çalışmadım.
V- BENİ BEN'DEN AYRI DÜŞÜNMEYE ÇALIŞAN SENSİN... O İSE "BEN"İM!..
İ- Sen kimsin?
V- Gördüğün.
İ- Yâni Ercan mısın?
V- Emirlerime uyan o.
İ- Demek ki sen Ercan'dan ayrısın.
V- Ama senden kuvvetliyim.
İ- Değilsin.
V- Ben her an isteğimi
(boyun) eğdirebilirim.
İ- Peki. öyleyse benimle niye mücâdele ediyorsun?
V- Seninle bir mücâdelem yok. Ayırmaya çalıştın. Ben onunla daha kuvvetliydim.
Ona Hipnotizma gücünü ben veriyordum. Ona her şeyi ben öğretiyordum.
İ- Sen onunla kudretli olmak istiyorsun. O seninle kudretli olamaz ki! Niye
birinin yardımına ihtiyaç duyuyorsun?
V- Gülünç söz!.. DİĞER YANIMDAKİ DE GÜLDÜ...
İ- Gülmedi, hayır.
(Medyum'u kastediyor zanneder)
V- Hayır! sağ tarafımda başka birisi daha var... Beyaz... Dikkat et!... DAHA
DİKKATLİCE BAK!... SİZLER Kİ HEP TEZÂHÜR İSTERSİNİZ... İnançsızlar!..

Sondan başlıyalım. İdâreci o gün farketmedi, bugün de farketmediğine hayıflanıyor. Medyum'un sağ tarafında bir Fantom oluşmuş... Ektoplazma'dan olduğu için BEYAZ'mış... Ama herhalde çok süptildi ki, İdâreci farketmedi. Aşağıda "Işığı söndür" diyecek, tekrar görünmeye çalışacak. Işık dediği de sarfiyatsız küçük kırmızı alpülden gelen loş ışık...
İkinci bir Geri Varlık... Acaba Medyum'un iki Obsedör'ü mü var?.. Öte yandan ilk Varlık "O "BEN"İM" diyor. Kendini Medyum'la bütünleştirmiş. ALLAH'tan Medyum öyle hissetmiyor. Ama tesirinde...

İdâreci- Bak, gel senle dostça konuşalım.
Varlık- Kim ki dost?... İspat et!
İ- Edeceğim. İste... "Ne istersen yapacağım," dedim.
V- Neye muktedirsin sen?.. Basit Varlık!
İ- Elimde olan her şeyi yaparım.
V- Söndür ışığı!... Söndür Işığı!..
İ- Ne yapacaksın?
V- Ben emrederim!
İ- Hayı! "Emir" dersen yapmam.
V- Öyleyse kapa gözlerini.... Niye korkuyorsun?
İ- Ben mi korkuyorum?
V- Sal bünyeni!... Sıkma kendini!... Ben bırakıyorum
(bunu)
... Aklını başka şeylerle meşgûl ediyorsun.
İ- Ne kadar sâkin olduğumu hissetmen lâzım.
V- Gücü görüyor musun?... Hisset!... SANA DOLUYORUM...
İ- Yok hiç bir şey!
V- .... NİYE ZIRH GİBİ KAPALISIN?
İ- O benim normal benliğim.
V- Ben "Konuşma!" deyince diğerleri konuşmaz!... Sal bünyeni!... Aynı
şeyleri görmeliyiz ikimiz... Gözlerinde dalgalar gör... Boş, minesiz gözler
gör!... Donuk!... Sâdece gözler... Heykel gözleri gibi... Oynak... BEMBEYAZ...
KÖR.... İrice gözler... Konuşma!...
İ- Bırak bunları şimdi!..
V- Korkak!...

Obsedör Varlık, Medyum'u bıraktı, İdâreci'yi Obsede etmek istiyor... Ama bir önceki Celse'de tek gözü Kör Varlık olarak ... Belki de bunu ikinci Varlık yapıyor. Ama başaramıyor, "NİYE ZIRH GİBİ KAPALISIN?" diye kızıyor.. İdâreci herkesten önce KAPANARAK kendini korumak zorunda ... ki, hem Medyum'u, hem de Avrakiler'i koruyabilsin. Kendine bir şey olursa, başkalarına yardım edemez ki!.. Rahmetli Ferhan Erkey'in de böyle KAPANMA huyu vardı. Sâdece Varlıklar'a karşı değil, ziyâretçilere karşı da... Çünkü manyetik gücü kendinden daha fazla olan birinin etkisine, girebilir, nazarına uğrayabilir insan... Büyü dahi öyledir. Büyücüden daha güçlü insanlara sökmez. KAPANMA hakkında bir tek şey söyleyelim: İnsan dâima güçlü olduğuna, ve ALLAH'tan başka kimseden korkmadığına inanmalı, imân etmeli. Gücün kaynağı bu imândır.

İdâreci- Korktuğumdan değil... Sen şimdi benim tekniklerimi bana karşı
kullanmaya çalışıyorsun. Bunlar sana fayda sağlamaz.
Varlık- Sen güçlü müsün?
İ- Evet.
V- Başkaları var, sana zarar vermemi isteyen.
İ- Kim?
V- DİĞERLERİ... Sen niye korkaksın?.. Niye onların arasındasın?...
Bak, uyuşturduğun el kütük gibi duruyor. Ben sol eli uyuşturdum.
İ- Şimdi bak, nasıl gevşeyecek.
V- Hayır... Hayır!... Hayır!... Hayır!... Hayır!... Hayır!...
İ- Kar gibi eriyorsun.
V- Bak, kollar serbest, bacaklar sertleşiyor.
İ- Hiç bir şey olmaz artık!... Ercan'a hitap ediyorum. Ben söylemedikçe
hiç bir şey hissetmiyeceksin!
Medyum- ... Sağ tarafta... BİR MİKTAR İÇİMDE...
İ- Değil... Bana inandığın müddetçe değil!
M- Bırakma!... BEYNİMİN İÇİNDE... BIÇAK GİBİ...
İ- Değil!
M- konuşsun mu?
İ- Evet.
V- Işığı söndür!
İ- Hayır! Ben senin dediklerini yapmak için gelmedim.
V- Beni dinle!.. GÖRMEK İSTEDİĞİN ÂLEM'den de korkuyorsun.
İ- Hayır!
V- Sözümün kesilmesinden hoşlanmam!
İ- Ben de boş konuşmalardan hoşlanmam.
V- Ben, emrederim!... Söndür ışığı!..
İ- Hayır!... Mâdem ki o kadar kudretlisin, sen söndür.
V- Bırak ellerini
(Medyum'un).
İ- Hayır!... Hadi, söndür!..
V- Dinle beni! Niye karanlıktan korkuyorsun?
İ- Korkmuyorum.
Medyum'un Karısı- İstemiyorum. Senin ışıktan korktuğunu
biliyorum. Ve sana neyi hatırlattığını da biliyorum.
V- Evet, görüyorum... Oo!... Ensem!... Yanan alev var!..
Tank üstü bu!.. Ooo!... Kopukluk var kafamda!... Söndür ışığı!... Görmeyen
gözlere ışık hiç bir şeydir... Ben görmek istemiyorum...
İ- İyi şeyler göreceksin, inan!
V- Ben hissettiğim zaman karanlığı, alevi görürüm... Kişi kör olmalı
yaşayabilmek için... Göz mü senin "göz" dediğin?.. Doldur benliğini
derin derin... Karanlıktan korkanlar!... Bu da korkardı... Birlikteydik
onunla... Bir cephe var... Önü toprakla örtük... Küçük bir asker...
Yeni gelmişti o... Tokatla adam ettim onu...
İ- Bu muydu?
V- Dinle!.. Sözümü kesme, câhil!... Toplumdan korkan, Ruslar'dan korkan,
siperde eğilen, devekuşu gibi kafasını gömen, alev isteyendi o... Aydınlık
olması için etrâfın... Kölemdi benim... Ben onu idâre eder, yükseltirdim...
Öldürmek... öldürmek... onca yapılamazdı... Niye tutuyorsun ellerini?...
Korkma!..
İ- Bir şey yapmayacağına söz ver.
V- Emin ol!... Geleyim mi geceleyin?.. Yalnız yattığında varlığımı
hissettiğin an, korkacaksın.
İ- Korkmıyacağım. Çünkü sen korkulacak biri değilsin.
V- Bana da Telkin veriyorsun, basit Varlık!... Dikkat et, idârem altına
giriyorsun.
İ- Yok!
V- "Yok" demen bile...
İ- Hayır, hayır!..
M- Bir sırıtma var yüzünde...
V- ÜST KADAME'desin benden... Ben Alt'ayım... Ama ben otoriteyim...
Ölmeden Üst'e geçemezsin sen!
İ- Üst'e geçmek niyetinde değilim.
V- Geçeceksin.
İ- Belki... Tankta mı öldün?
V- ... Pis koku... Evet...
İ- Bu da yanında mıydı?
V- O yakalanmıştı... Ruslar tarafından... Ben gitmek zorundaydım.
Sor soracağını.
İ- Peki.
V- Bak, gördün mü?.. Ezdim seni!.. Hani sorun yoktu?
İ- Sen anlatıyorsun. Kopuk kopuk anlattığın için soru oluyor.
V- Sen bağlayamıyorsun.
İ- İsmin ne?
V- İsim gerekli mi?.. Korkumuz yetiyor... korku!... Sor mantık sorusu bana...
Bir kere, kuvvetli olsan, kafamdan alırdın.
İ- Târif edeyim mi seni?
V- Korkutma onları.
İ- Korkacak bir şey yok. Sen kendini son hâlinle tasavvur ediyorsun.
V- "Son hâlin" deme bana... Ben ölürken kimse ağlamadı..."Kasap öldü"
dediler... Sevinç sardı memleketi bile... Biraz evvel İtalya'da bir tiyatro önünde
15-20 askerle berâberdik. "Sil" dedin, "hâfızandan onu"... Onun hoşlandığı
yerdi o...
İ- Ama yersiz verdin onu. Ben konuşuyordum o zaman.
V- Sen sonradan gelensin. niye kekeliyorsun?
İ- Kekelemiyorum. Seni kırmak istemiyorum.
V- Beni kıramazsın. Ben kendimi yücelttim.
İ- Yüceltemezsin... Niye "Kasap" dediler?
V- Câhil!... Suratımdaki yara izi, gözleri kısık, alnı kırışık...
Kimdi, söyle.
V- Bilsene!... Üstün İnsan!... Lâkap geldi aklıma. İSMİ BEN DE UNUTTUM.
Bak onun fotoğrafına... Yüzü kırışıktır. Sağ gözü uyum yapmaz.
İ- Himmler mi?
V- Ünvan yetişir. Câhil!.. beni dinle!... Sırıtma!... İyi bir subay olurdun.
Ama nasıl, biliyor musun?.. Emir alıp götüren, yâhut ta ezilen mâsumları
yumuşatmaya çalışanlar vardır ya, onlardan... Doğru söyledim, değil mi?
İ- Doğru.

Burada iki hususu açıklamak durumundayız... Birincisi Varlık Himmler ise, bir şeyleri yanlış hatırlıyor. Belki de "İSMİ BEN DE UNUTTUM" dediği gibi teferruatı unutmuş olabilir. Sık görülen olaydır. Belki de Medyum'un hâtıraları ile karıştırıyor. Tankta ölen belki de Medyum... Çünkü Himmler öyle ölmedi.

İkinci husus, "kasap" diye anılan Nazi subayı Erich Priebke'dir. Priebke, 1944'te Roma yakınlarındaki bir mağarada 300'den fazla İtalyan'ın katledilmesinde rol oynamaktan 1998'de ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış. Dava boyunca Priebke yaptıklarından üzüntü duyduğunu asla söylememiş. Kendisine âit son görüntülerde sadece emirleri yerine getirdiğini söylüyor:

- “Emirlere karşı gelmek tabii ki mümkün değildi.
Saldırıya geçmeden önce herkes emirlerin Hitler tarafından
verildiğini ve yerine getirmek zorunda olduğumuzu söyledi.
Bunu reddedenler diğer mağdurlarla birlikte kurşuna diziliyordu.”

Erich Priebke 2 Haziran 2018'de hapishânede öldü... Başka "Kasap" lâkaplı Nazi subayı var mı, bilmem.... Aradım, varmış... Josef Kramer... Toplama Kampı komutanı imiş, "Belsen Kasabı" olarak ün yapmış... Kampta 13 bin ceset bulunmuş. Savaş suçlusu olarak idam edilmiş.

Bu arada galiba yüzü yaralı subayı buldum. Ernst Kaltenbrunner ...

Nazi partisinin önde gelen isimlerinden biri olan Kaltenbrunner birçok görevde bulunmuş.... SS tugay komutanlığını, polis korgeneralliği gibi görevlerin yanısıra RSHA Başkanlığı ve SD müdürlüğü yapmış. 1944'te Waffen-SS Generali rütbesini almış. Nazi partisinin en prestijli nişanı olan Blutorden'e de sâhip. 1945 Nisan ayında GÜney Avrupa'daki Alman kuvvetlerinin başkomutanı olmuş. Yeraltında istihbarat örgütlerini organize etmiş. 1945'te müttefikleri görünce Berlin'de Altaussee karargahına kaçmış. Savaş sonunda Sovyet Kızıl Ordusu'nun yaklaşması üzerine bütün kamplardaki esirlerin öldürülmesini emrini vermiş. Mayıs 1945'te Amerikalılar tarafından yakalanmış. Nürnberg'de yargılanmış. Savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan suçlu bulunmuş. 1946 Ekim ayında idam edilmiş.

Devam edelim mi?..

Varlık- Ben üstüm... Öldürmek nasıl başlar, bilir misin?... Bir kere barut kokusu
duyarsın. Burnunu direği sızlar... Kimse kaatil olarak başlamaz...
Polonya'nın yukarısını bana da emrettilerdi. kaçarsın önce öldürmekten...
Ben de kaçtım... Sığınağın içinde süngüyle geliyordu. Bastım tetiğe!..
Kıvrıldı. Süngü tutan parmakları açıldı. Yaklaştım ona... Kan kokusunu
duymak için... Köyünün ismini söyledi en son... Saldı kendini...

Sen var ya, gitseydin, benden daha çok kasap olurdun... Nasıl düşmanlık,
duysana!

İdâreci- Duyamıyorum, hayır.
V-Acımazdın.... Dinle beni!.. BENİ GÜÇLENDİRDİN, biliyor musun?....
ÇAĞIRINCA... KAN EMEN VAMPİR GİBİ...
İ- Bu çocuğa eziyet etmek için değil, kendi rahatın için güçleneceksin.
V- Giysimi anlatmak isterdim sana...
İ- Nur içinde yat!
V- Gülerim sana!... Herkes bu sözü söylemiyor....

Dinle!.. Şapkamı sol tarafa doğru eğerdim. Sağ gözün korkunçluğunu ortaya
çıkarırdım. Yüzümde yara izi... Yanan tarlaların arasında, Urallar'ın rügârı eser...
Geçen gün çıkarttım onu... Anlamadın sen...

Ayak sesleri... Sen bana iyilik etmek istersen, dinlet bana o yürüyüşü... Paltom
uzundur...

Konuşma!.. Dinle beni!.. Onu bırakmıyayım. Yücelteyim onu. O da kumandan
olsun!..

Medyum- ... "Hayır" diyor diğeri...
İ- Diğeri kim?.. Yanındaki mi?
V- Odada kaç kişiyiz?
İ- İki kişiyiz.
V- Ben yok muyum?
İ- Sen yoksun.
V-"Var" deseydin, kalırdım. Mantık oyununa da gelmiyorsun! Ben bir şey
sorduğumda çok düşünerek cevap ver. Aksi takdirde yıkarım seni... Bana
dua etme... Azap ta iyidir. Ben yaptım, çekmeliyim.
İ- Ama başkasna çektirme.
V- Başkasıyla da çağır, gelirim... Yanındakiyle de çağır, onunla da gelerim.
Medyum'un Karısı- Ama ben seni istemiyorum.
V- Ben müsaade etmeden konuşma!.. Dinle!.. Terketmemi istiyorsan,
aşağıdan al... Ben, üstüme geldikçe üstüne giderim kişinin.
İ- Peki. Öyleyse şöyle yapalım...
V- Sus!.. EZAN OKUNUYOR, SUS!...
(Bir câmiden gelen ezan sesini
dinledi, ikincisini dinlemek istemedi.) ...
İ- Seninle istediğin zaman görüşelim. Ama bunun dışında Medyum'a etki
etmeye çalışma. Yanımdakine de...
V- Onunkisi başka. Onun içindeki de çıkmalı.
İ- Varsa, çıkacak.
M- Korkmasın!.. Hiç bir şey yapamaz!.. "Sus" diyen başka birisi... Bak,
nasıl geliyor üstüme!..
İ- Önler misin onu?
M- Tokatladım onu.

Bu kısımda belki açıklama gerek. Odada başkaları da olmasına rağmen İdâreci "İki kişiyiz" diyor, Medyum'la kendini sayıyor. Bir yandan Varlığın karşısında yalnız olduğunu imâ ederken, bir yandan da onu yok sayıyor. Varlık bunun üzerine hem üstten konuşuyor, hem de ayrılabileceğini söylüyor... Sonra Varlık orada yalnız değil, bir kendisiyle olan Kör Varlık var, başkaları da var ki, ezan için "Sus!" diyen belki de Müslüman yaşamış sesleniyor. Ama o da Geri bir Varlık. Medyum'a yaklaşınca tokadı yiyor. Bu arada bizim Obsedör Medyum'un arkadaşını da "Obsesyonlu olmak"la korkutmaya çalışıyor. Velhâsıl, hayatta dolandırıcalar arasına düşseniz neler yaşarsanız, böyle Geri Varlıklar'ın olduğu Celseler'de de aynısı başınıza gelir. Bu yine iyi... Ya bir de onları, iddia ettikleri gibi Üstün, Kudretli addederseniz, yandınız. O zaman tümden işletirler.

İdâreci- (Obsedör Varlığa hitâben) Kabul mü dediğim?
Varlık- Şartım şu: Mantıklı soracaksın.
İ- Oldu.
V- Geleyim mi akşam sana?
İ- Gelemezsen üzülürsün.
V- Gireyim mi gece rüyâna?
İ- Gir.
V- Dinle!... BAŞKA BİR KURBAN BUL BANA...
İ- Burak kurbanları artık. Sen Ruh'sun.
V- Nedir Ruh?
İ- İnsanın maddeden sıyrılmış hâli.
V- Bende ikisi de var.
İ- Hayır, teksin.
V- Telkin verme!.. Çok sıktım onu... Gittiğimden emin olsun... belki de
gitmeyebilirim.
İ- Söz verdin mi, tut!
V- Sen böyle konuştukça ben 30 sene dururum. Bak, sağ elini sertleştirip
gidiyorum.
İ- Bir şey yapamazsın. Şimdi söz ver.
V- KAN ÜZERİNE YEMİN EDERİM... Bu yokken de çağır, yine geleceğim.
İ- Tamam mı?
V- .... Düşünüyorum...
İ- Sen düşünmeden cevap verendin.
V- Yıktın!
İ- Tamam!
V-Gidiyoum. Fakat kötüyse gördüklerim, ezerim seni!.. Bu da yalandı...
Ezemem aslında.
İ- Teşekkür ederim.
V- Kibarsın. Üzdümse, affet... Dua et.
İ- Edeceğim.
V- Hıristiyan değildim. Mezarım onun gibi yapıldı. Sevmedim orayı...

GİTMEM GEREK!... Rahatlat burayı...

İ- Rahatlatacağım. (Medyum'a) Temâsını kes!
M- Ruhi Bey, beynimde bir ayrışma var... Arka tarafında bir yer var,
oraya fikirlerinizi sokamıyorum.
İ- Sokacaksınız.
V- Bak, terketmiyorum... Alışkanlık bu... Beyni çok uyuşuyor... Bir hayâl
vermezsen, bunayacak kadar eskidi... Ben yıllarca verdim...
İ- Sen bırak artık!...
(Medyum'a) Tamâmen bana tâbisiniz.
M- Su sesi duyuyorum...
İ- Gerçek o ses. Banyodan geliyor.

Oh, çok şükür... Medyum indirildi, dinlendirildi. hiç bir şey hatırlamaması, sâdece İdâreci'nin dediklerini yapması Telkin edildi ve uyandırıldı.

***

Medyum Ercan'la yapılan 4. çalışma... Varlığın gerçek kimliğini hâlâ tam tesbit edemedik, ama önemli değil. Anladığımız kadarıyla zâlim bir Nazi subayı... Medyum da bir Alman askeri, belki subay... Karakter benzerliğinden dolayı Varlık Medyum'a yapışmış, yıllarca kendini gizlemiş ve ona güç veriyor gibi hissettirmiş, onun bedenini kullanmış, ama kendi Tekâmül'ünü ertelemiş, yavaşlatmış. Bizim gayretimiz hem Medyum'u tamâmen bırakması, hem de hakikati görüp çektiği sıkıntılardan kurtulması, Tekâmül etmesi, yükselmesi...

Medyum uyutuldu, derinleştirildi ve yükseltildi.

Varlık :Obsedör Varlık
Medyum: Ercan
İdâreci. Ruhi Selman
Tarih : 25 Şubat 1975
Usûl : Hipnoz yoluyla rûhî infisâl
Hâzirûn: Muhtelif şahıslar
Özelliği: Obsesyon tedâvisi

İ- Gâyet rahat olarak yükseliyorsunuz.
Medyum- .... Bir beyazlık görüyorum... BEYNİMDEN ŞEKİLSİZ BİR ŞEY AYRILIR
GİBİ OLDU... Odanın içinden çıkamıyrum.. Vücudum gittikçe sertleşiyor.
İ- Çıkabilirsiniz... Vücudunuz gittikçe yumuşuyor.
M- ... Aşağısı görünmüyor... Önleyen bir şey var, Ruhi Bey.
İ- Nedir?
M- ... Sempatik görünmeye çalışan birisi...
İ- O mu?
M- .. Burada... Odada... Ruhi Bey, sıkılıyorum.

Bu kısmı açıklayıp devam edelim... Medyum önce yükleselemediğini, " Odanın içinden çıkamıyrum" diyerek belirtiyor. Yâni, o önce bu odadan, tavandan çıkacak, öyle yükselecek zannediyor... Sonra yükseliyor ki, "Aşağısı görünmüyor" diyor... Başta bir sıkıntısı yok, çünkü Varlık onun beyninin içine tesir ediyor ama kendini hissettirmiyor... Medyum ancak o biraz uzaklaşıp karşısına geçince bunun farkında oluyor ve "BEYNİMDEN ŞEKİLSİZ BİR ŞEY AYRILIR GİBİ OLDU" diyerek bunu belirtiyor. Sıkıntı onu karşıda görünce başlıyor, çünkü artık Varlık çirkinliğini gizleyemiyor.

İdâreci- Korkma!..
Medyum- Ruhi bey, beni teslim etme!..
İ- Etmem!.. Sâdece konuşacağım. Sözünü tuttuğu için teşekkür ederim.
Varlık- Araştırdın mı?
İ- Evet.
V- Eziyorum bünyeyi.
İ- Hangisini?
V- Girdiğimi...
İ- Yoo... Anlaşmıştık.
V- Her şey onun da kafasına yazılıyor.
İ- Ama zararı olmayacak... Geçen seferkinden daha rahat olman lâzım...
Öyle mi?
V- Daha güvenli.
İ- Kime?
V- Kendime!
İ- Bize değil mi?
V- Sana, evet... Çok rahatsız ettim...Bırak, her şey eskisi gibi olsun.
İ- Hayır! Böyle daha rahat olacaksın.
V- Dinleniğim.
İ- Evvelce bir faaliyetin mi vardı?
V- Evet.
İ- Bunu ele geçirmek mi?
V- "Ele geçirmek" sözü çok yanlış!... Güç, kuvvet hissediyordum...

Bak, dinle!... Öyle bir his verdim ki ona... Bâzen bu tip şeylere inanmazdı.
Bünyeden ayrılmasını ben istemedim.

İ- Halbuki ben seni Bulunduğun Âlem'de ziyârete gelecektim.
V- Söz veren bendim, sen değil.
İ-Bir mahzuru mu vardı?
V- BÂZI ŞEYLER BENDE DE SİLİK... Yaşamadan bekledim ben. Gitmedim bir yere...
Orda bir kaç kişi var... Odadaki diğerleri, "Yalan söyleme" diyorlar bana...
İ- Niye?... Yalan mı söylüyorsun?
V- Yıkma beni!... Sor, fakat yücelt!
İ- Ne soracağımı biliyorsun.
V- Ne istediğimi... Öyle mi?
İ- Hayır ama, istiyorsan ondan başla.
V- Akıllısın... İyi bir mantık oyunuydu... Sana şunu söyliyeyim: Girmedim
bünyeye ama çok ürküttüm... Geçen çalışmadan bugüne kadar... Tedirgin
baktı dâima.
İ- Bunu niye yaptın?
V- BAŞKA BİR BÜNYEDE GELMEYİ SÖYLEMİŞTİM SANA... Kabul etmedin.
İ- Sana gene huzur vermiyecekti.
V- Hayır!... Anlatmama müsait değil bugün gene... Dayanamaz.
İ- Anlatma o zaman.
V- Kim oldğumu öğrendin mi?
İ- Emin değilim, çünkü bâzı şeyler tutmuyor. Meselâ rütben neydi?
V- Albay...
İ- Peki. Hem "Ruslar'la çarpıştım" diyorsun, hem "Çöl" diyorsun.
Hem "Lâkabım kasap" diyorsun.
V- Sen TANINMIŞ'a gittin... O gün ondan "Câhil" dedim sana... Ünvan
tek kişiye âit değildir.
İ- Ama hem çöl, hem Ruslar tutmadı... Rica ediyorum senden, ne olur,
yalan söyleme.
V- Mantıklı söyliyeyim... Bölüğümde bir kaç kişiyi vurunca, geri çağrıldım.
İkinci bölgemdi çöl... İnandın mı?
İ- İnanmak zorundayım. Sana güveniyorum.
V- Yıkma beni!... Sözümü hatırla... "Toz" dedim, "alev, tank" dedim...
Çölü kim kullandı?
İ- Kum gördü bu...
V- ..... Bitkinim.... Yaşamadım bu hafta...
İ- Esas şimdi yaşıyorsun.
V- Bana yardım et!... Geçmişimi sildiler... BAĞIMSIZIM GEÇMİŞTEN...
Duyduğum bir koku var... Geçmişle bağla beni... Sorduğun sorulara
ben de cevap vermek isterdim... BELKİ BEN DE HATIRLAMIYORUM
GEÇMİŞİMİ... İnan ki doğru söylüyorum... Sanki hiç bağlantım yok
geçmişle... KENDİMİ YAKIŞTIRMAK İSTEDİM BİR GEÇMİŞE...

(Medyum heyecanlanır)
İ- İdâreci- Sâkin ol!..
(Varlığa) Geçmişini nasıl olsa bulacaksın.

İşte biz buna "TEŞEVVÜŞ" diyoruz. Zihni karışıklık, şaşkınlık, bocalama... Varlık kötü olduğunu bildiği için mi geçmişini kendi silmiş, hatırlamıyor?... Yoksa çektiği ızdırap yüzünden mi hiç bir olaya konsantre olamıyor?... bilemeyiz... Ama bu konuda söyledikleri doğru, kendi hayâtı hakkında söyledikleri ise karışık... " KENDİMİ YAKIŞTIRMAK İSTEDİM BİR GEÇMİŞE" diyordu, Hakikaten bulduğuna yakıştırmış. O yüzden içinden çıkamadık. Ama "Sen TANINMIŞ'a gittin" dediği gibi, hakikaten tanınmış Himmler ile bağdaştırdık. Belli ki o değil!..

Varlık- KARANLIK!... Sâdece Karanlık!...
İdâreci- Kurtulacaksın! Yeter ki, yardım et.
V- Ben yardıma muhtâcım... Yardım edecek olan sensin.
İ- Hayır. Ben belki sana yol göstereceğim. Sen kendine yardım edeceksin.
V- Korkuyorum geçmişten!... Korkuyorum Karanlık'tan!...
İ- Korkma!...
V- Belki ben unuttum...
Medyum- .... Göz!... Göz!... Offf!...
(çok sıkıntılı) Ruhi Bey!... Ruhi Bey!...
Benim
(konuşan)!..
İ- Korkma!...
M- Ruhi Bey, hayâli sil!... Başka bir şey ver!..
İ- Sileceğim.
M- UYANDIR BENİ!...
İ- Korkma!.. Sâkin ol!...
M- Ruhi Bey, omuzlarımdan tutuyor... Ruhi Bey, ayır beni bu işten...
İ- Korkma!... Güven bana!...
M- Birazıcık rahatlat beni!
İ- Derin derin nefes al!...
(Tam bu noktada o hayâlin silineceğini söylemesi
gerekirdi.)
M- Ruhi bey, üzerime bir kaç kişi gelir gibi oluyor!... Kalabalık var... iki-üç
kişi gibi...
İ- Onların hepsiyle İrtibât'ını keseceksin!
M- Oldu!... Azalttım.... Kestim!...
İ- Rahat mısın?
M- Rahat fakat ÜRKEĞİM... Ruhi Bey, çok küçüldü görüntü... Sol tarafımda
küçücük bir şey hâline geldi... Utanç verici!...
İ- Tamam.
M- Ruhi Bey, yine bak, kafamda bir şekil vermeye çalışıyor.
İ- Hayır, vermiyecek!... Veremiyecek!... Sâdece ben söylediğim zaman
onunla İrtibat kuracaksın!
M- .... Ruhi Bey, biraz açıldı ama, korkuyorum...
İ- Korkma!... Güven bana!...

Varlığın da " Girmedim bünyeye ama çok ürküttüm... Geçen çalışmadan bugüne kadar... tedirgin baktı dâima" dediği gibi, Medyum Varlığı hisseti mi korkuyor, ürküyor, tedirgin oluyor. Geçen çalışmadan beri öyleymiş, şimdi de karşısında o korkunç gözünü görünce ürktü. Ama Varlık kendini hissettirmeden onu idâre ederse, o zaman da kendini güçlü görüyor... Obsesyon'un tipik özelliği...

Medyum- ... Ruhi Bey, öyle bir his verdi ki, GERÇEĞİ SÖYLEDİ GİBİ... Yâni, işte
bu gerçekti... Esas gerçek buydu... O anlamda bir his var içimde.
İdâreci- Bundan niye rahatsız oluyorsun.
M- Ama aracı ben oldum.
İ- Bundan fazlasını söylemiyecek... Şimdi tekrar İrtibat kur.
M- .... Bir dua ister gibi...
İ- ... Ettim...
M- .... Sol elime doğru kapandı, Ruhi Bey... Hani babaya kapanan çocuklar
vardır, ya... yaramazlık yaparlar da... Sol elimin üzerinde alnını, başını
hisseder gibiyim...
İ- Tekrar İrtibat kur.
M- Ruhi Bey, bana yardım et ama...
(kasılır)
Varlık- Söyle!..
İ- Memnun musun?
V- Bırak, gideyim. Vücudu çok sıktım.
İ- Bir ricam var.
V- Sor!
İ- Birincisi, senden başka kimse buna zarar vermeye çalışmasın!
O çevrendekileri önle!
V- Hâmisi mi olayım?
İ- Hayır! çevrendekilerle mücâdele et. söz mü?
V- Oldu, söz. ALLAH üzerine...
İ- Bir dahaki görüşmeye kadar buna hiç bir zarar ver me! Her gece
senin için dua edeceğiz.
V- Affedin beni!
İ- TANRI affetsin seni.
V- Ohh!...
(Medyum da rahatlar)
İ- Ayrıldı mı?
M- Evet, Ruhi Bey... Zâten sol tarafımdaydı, hafiften gitti.
İ- Şimdi tamâmen İrtibat'ınızı kesiyorsunuz. Benim yanımdasınız.
M- Ruhi Bey, bir hüzün var bende... Nasıl, söyliyeyim mi?.. Gözleri
yaşlı... İnan!... UYANDIR, Ruhi Bey, beni!.. SIKILDIM!...
İ- Uyandıracağım... Şimdi çok rahatsın.
M- Ruhi Bey, hafif bir tesir yapıyor.
İ- Yapmıyacak!... Unutmasın, söz verdi.
M- ... Çıktı... Pencere tarafına gitti.
İ- Şimdi tamâmen "SEN"sin.
M- Ruhi Bey, hafiften bir yaklaşım hisseder gibi... Bir göz var...
İ- Hayır!.. Hiç bir etkisi yok artık!..
M- Ruhi Bey, hissediyorum. Siz söylediğiniz zaman gidiyor.

Burası çok önemli... Medyum, İdâreci'ye inanıp, tamâmen güvendiği vakit Varlığın hiç bir tesiri kalmıyor. Ama biraz eskiyi özledi mi, yâni o Varlığın güç verdiği günleri hatırladı mı, şuuraltından Varlığa yöneliyor Medyum... Üstelik Medyum merhametli olduğu için, Varlık onu hüzünlü görünerek tavlıyor... Görüyor musunuz, Obsesyon tedâvisi ne kadar zor!... Aslında doktoruna inanmayan, kendine güvenmeyen her hastanın tedâvisi zordur.

İdâreci- O zaman sitem edeceğim kendisine. kendisini gelecek sefer
dinleyeceğim. Dostluğumuzu bozmasın!
M- ... Söyledim... sâdece durakladı... Sol tarafımda... beyaz... bembeyaz...
İ- Gidecekti?
M- Çömeliyor... hüzünlü... âciz...
İ- Dönsün Kendi Âlemi'ne!
M- .... Çıktı, Ruhi Bey...
İ- Giksin!
M- Ruhi Bey, pencerenin üzerinden bir beyazlık çıkar gibi oldu ama...
yine de hafif şeffaf bir şey duruyor.
İ- Gitmesi lâzım.
M- Ellesem...
(söz dinlemez, elliyor, İrtibat'ın kopmasını önlüyor)
yapışkan bir şey... kaygan...
İ- Gidecek!... Dursun sözünde.
M- ... Oda boş... Boş olduğunu hissediyorum...
İ- Tamam... Şimdi gözünü, kulağını, beynini, benliğini ona karşı
kilitliyorum. Bu kilidi benden başka kimse açamaz!... Biraz sonra
seni uyandıracağım.

Yâni, Varlık kendiliğinden gitmese, Medyum onu istemiyor görünse de, Ortam'da tutacak!.. Ne kadar zor insanları ikna etmek!... Bâzen Geri Varlıklar'dan daha zor!

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 58
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 59
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 60
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 61
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 62
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 63
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 64
    - İBN-İ SİNÂ CELSESİ
    - TEKÂMÜL'E GİDEN YOL
    - NEYZEN TEVFİK'TEN BİR ŞİİR
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM VE RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - AKHENATON VE KURGU AGARTA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - RA "TEBLİĞ"LERİ
    - HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
    - VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
    - HATHOR GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR
    - ÜSTAT KUTHUMİ'DEN SAHTE İNCİLER
    - ARKTURUSLULAR'DAN ZIRVA MESAJLAR
    - MEKTUPLAR