BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

"SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER

Politikacılar'ın, Dolandırıcılar'ın, Şeyh-Şıh-Mürşit Bozuntuları'nın, Sözde Uzaylılar'ın, Aldatıcı Ruhlar'ın, Cin ve İnsan sûretindeki Şeytanlar'ın insanları kandırmada kullandıkları değişmez bir metot vardır. Çok konuşmak, düzgün konuşmak, ağdalı-alangirli kelimelerle konuşmak, anlaşılmaz konuşmak ama; çok önemli şeyler söylüyormuş gibi konuşmak!.. Böyle konuşanlar, birçok yanlışın arasına kattıkları bir-iki doğru cümle ile halkı kendilerine bağlarlar.

Yukarıdaki "Cin ve İnsan sûretindeki Şeytanlar" ifâdesi bize âit değil, Kur'an-ı Kerim'den...

- "Kul e'uzü birabbin nâsi Melikin nâsi İlâhin nâs
Min serril vesvâsil hannâs
Ellezî yüvesvisü fî sudûrin nâsi minel cinneti ven nâs."

Nâs Sûresi... Ne demek bu?..

- "De ki: sığınırım ben insanların Rabbine,
İnsanların Melikine [mutlak Sâhip ve Hâkim'ine],
İnsanların İlâhına,
O sinsi Vesveseci'nin şerrinden!
O ki, insanların göğüslerine vesvese (kötü düşünceler) verir.
Gerek Cinler'den, gerek insanlardan (olup ta kötü düşünceler veren)
bütün Vesveseciler'in şerrinden Allah'a sığınırım!"

VESVESE , "kuruntu, yanlış ve yersiz düşünce, evham, bir konuyla ilgili kötü ihtimâlleri akla getirip tasalanma, işkil, olmayacak bir şeyin olacağını sanma, vehim, temelsiz sanı, gereksiz zan, boş kanı, yanlış kanaat" mânâlarına gelir... Bu Vesveseciler Peygamberler'e dahi Musallat olurlar:

- "Böylece biz, her peygambere, insan ve Cin Şeytanları'nı düşman kıldık.
Aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar.
Eğer Rabbin dilemiş olsaydı onu yapamazlardı.
Onları ve iftirâlarını (yalanlarını) bırak."

(En'am Sûresi , 112. Âyet)

ALLAH, "Onların şerrinden Rabbinize sığının" dediğine göre, biz insanlara da Obsesyon olup, "yanlış bilgiler, yersiz düşünceler, temelsiz zanlar, boş kanaatler" uyandırabilirler. İnsanları kandırırlar, yanlışa sevkederler, zarara ve sıkıntıya sokarlar. Dünya hayâtında Politikacılar, Dolandırıcılar, Şeyh-Şıh-Mürşit Bozuntuları öyle yapmıyor mu?..

Bitmedi... Bakın, bir başka sûrede Cinciler'in ve onlarla İrtibât'a geçenlerin durumu anlatılıyor:

- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bâzı adamlar,
Cinler'den bâzı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.
O insanlar da, (ey Cinler) sizin zannettiğiniz gibi, Allah'ın ebedîyen hiç bir kimseyi
öldükten sonra diriltmiyeceğini zannetmişlerdi.
Doğrusu biz (Cinler topluluğu, Melekler'i dinlemek için) semâyı yokladık da,
onu (Melekler'den ibâret) çok kuvvetli bekçiler
ve şihablarla (akan, yıldırım gibi yakıcı yıldızlarla) doldurulmuş bulduk.
Ve biz doğrusu (geçmişte) orada dinlemeye uygun oturulacak yerlerde oturduk.
Ama şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir şihab bulur.
Yeryüzü'nde olanlara kötülük mü murad edildi,
yâhut Rableri onlara bir iyilik mi dilemiştir, doğrusu biz bilemeyiz.
'Doğrusu aramızda iyiler de vardır, bundan aşağı bulunanlar da vardır.
Biz, türlü türlü yolda olan topluluklardık.
(Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki,
biz Yeryüzü'nde bulunsak da, Allah'ı âciz bırakamayacağız.
Başka yere kaçmakla da (O'nun) Elinden kurtulamayacağız."

(Cin Sûresi , 6-12. âyetler)

İşte biz Spiritualistler de Ruhlar Âlemi'nde böyle durumlar ile çok karşılaşırız. Bâzı topluluklarda Geri ve Aldatıcı Ruhlar, bâzı topluluklarda Cinler, olur-olmaz yalanlar, iddialar, vaadler ile insanları kandırırlar... Çok Üstün, Erişilmez Mertebeler'den, Plânlar'dan eşi-benzeri olmayan Tebliğler aldığını sanırsın... Sonra bir bakarsın, bunların Dünya hayâtında sana hiçbir yararı olmadığı gibi; senin inanç sistemini yıktığını, sinir sistemini allak bullak edip Ruh sağlığını bozduğunu görürsün. Çünkü sana bilgi verenlerin Yukarı'dan bilgi almaları zâten mümkün değildir de; çalmaları dahi kesinlikle önlenmiştir!.. "Biz bilemeyiz" diyor Varlık!..

Öyleyse alınan "tebliğler"in değerli olup olmadığını tesbit etmeye yarayacak bir mihenk taşı olmalı!.. Olmalı ki, elimizdeki nesne altın mı, bakır mı, bilelim... Var mı böyle bir mihek taşı, Ruhiyatçılar-Spiritualistler için?..

Var!.. Anlatması uzun ama başlıyalım... Yukarıdaki âyetler ALLAH'tan Peygamberimiz MUHAMMED MUSTAFA'ya (s.a.v.) bir MELEK vâsıtasıyla VAHİY olarak TEBLİĞ edilmiştir. Aslında tüm KUR'AN, CEBRÂİL vâsıtasıyla Peygamberimiz'e VAHY edilmiş bir TEBLİĞLER topluluğudur. Bütün Peygamberler'e MELEKLER aracılığı ile VAHİY inmiştir.

Asla kıyas edilmez ama, "teşbihte hatâ olmaz" kavramına sığınarak Peygamberler'i bir Medyum'a, Melekler'i Ruhlar'a, VAHİY olan TEVRAT, ZEBUR, İNCİL ve KUR'AN âyetlerini TEBLİĞLER'e benzeterek deriz ki, "EN BÜYÜK, EN ÜSTÜN TEBLİĞ KUR'AN-I KERİM'dir. ALLAH KELÂMI'dır. EĞRİSİ, YANLIŞI YOKTUR!.. Bizim sıradan Ruhlar'dan, şuradan buradan aldığımız "TEBLİĞLER" İÇİN MİHENK TAŞI'dır!.. Sâdece onlar için değil; KUR'AN daha önceki TEVRAT, ZEBUR, İNCİL gibi kutsal sayılan metinler için de bir mihenk taşıdır...Tebliğleri mihenk taşına vurmanın nasıl yapıldığını RÜYÂLAR ve KUTSAL İLYA YORTUSU hakkındaki Celse İncelemeleri'nde gösterdik.

Efendim, Nezire Selçuk Hanım'ın sorumlu göründüğü bir dernek var, Kadıköy, İstanbul'da... Derneğin adı SÜPER İNSANLIK DERNEĞİ ... Bu dernekte IŞIĞIN İLMİ yapılıyor , BARIŞ SİSTEMİ öğretiliyor.. Bir BETA KÜRZİ SİSTEM var ki, akıllara sezâ, İNSANLIK ÇALIŞMASI yürütülüyor, bir sürü AKIŞLAR var... Bir de ÖZ AKIŞLAR var . Nerden akıyor, ne akıyor, bilemiyorsunuz... ATLANTA ANA KAYNAĞI'ndan gelenler var. Ne tebliğler geliyor, bir bilseniz!.. Sonra dönem dönem RA-KA TEBLİĞLERİ geliyor... Ardından DOĞA TEBLİĞLERİ , İNSAN TEBLİĞLERİ ...Derneğin bir de ALTINÇAĞ ÇALIŞMALARI, İLM-İ KOD ÇALIŞMALARI , BİLGELER KAPISI BİRLİK ÇALIŞMALARI var ki, tadından yenmez!.. Hepsi ÖZ AKIŞLAR dedikleri "tebliğ"ler ile desteklenmiş!.. Biz bunca "tebliğ" arasında kaybolup gittik, bakalım işin içinden nasıl çıkacağız!..

İçinizden birileri diyebilir ki, "Yahu, senin işin gücün yok mu? Millet "tebliğ" almış, sana ne?.. Niye milletin inandığı "tebliğler"i didikleyip duruyorsun?" ...

Spiritualist olunca, "bana ne?" olmuyor!.. Bir metni "tebliğ" kabul etmek için onun en az Dünyâ'da yazılmış kitaplar, makaaleler kadar eğitici ve değerli olması lâzım. Kahve sohbeti kadar bile yararlı olmayan lâklâkayı tebliğ sayamam!.. Böyle düşününce, İnternet'te gördüğüm her "tebliğ" iddiasını incelemek durumunda kalıyorum. Sıkıldıysanız, kusura bakmayın!

Şimdi Medyum'un, Celse İdârecisi'nin kim olduğunu, Hâzirûn'un kimlerden müteşekkil olduğunu bilmediğim, ama bu derneğin literatüründe bulunan DOĞA TEBLİĞLERİ'nden bir bölümü birlikte inceliyeceğiz.

PROGRAM : DOĞA
KOD : 08/01
TÂRİH : 17.12.2008 Çarşamba
CELSE SAATİ : 14.00-16.00 ... Demek ki Celseler'i gündüz yapıyorlarmış.

- "Canlar, Dünyâ'nızı yeniledik.
Tüm insanlık için bugün Ses Kotları'nı açtık.
Atlanta Toplumu sizi size kattı. Cemaatiniz kontrol altında.
Ak tabiat yenilendi."

"Aha be canlar, birleştik!
Temizlik için aşağıdaki diri yoğunluğu size kotluyoruz. A-1..."

Hemen duralım, çünkü bu kadar "tebliğ" bile bize yazacak çok materyal verdi... Varlık, Hâzirûn'a, yâni Avradakiler'e "Canlar" diye hitap etmiş!.. Bu tâbir Bektâşî ve Alevîler'in "Dostlar" mânâsına kullandıkları bir ifâdedir. Acaba toplulukta Alevîler mi var da, onları kendine çekmeye çalışıyor?..

Varlık, hadi hayırlı olsun, Dünyâ'yı yenilemiş, birileri ile berâber... Nasıl yenilemiş?.. Siz 2008 yılında veya daha sonra Dünyâ'da bir değişiklik sezdiniz mi?.. Ha, bir yenilik vardı, 2008 Ekonomik Krizi...

"Ses Kotları" ifâdesine gelince; bizim bildiğimiz "kot" kelimesi, İngilizce "pamuklu" anlamına gelen "cotton-koton"dan kısaltmadır. Kot pantolanlar vardır, en meşhurları "blucin" diye bilinir. Amerikan sığır cobanlarının giydiği kıyâfet, Türkiye'de görgüsüz zengin çocukların gözbebeği olmuştu... Kot, pantalon olunca, "ses kotu" anlamsız oluyor... Kastedilen "Ses Kodları" olsa gerek... KOD, "şifre" demek... Peki, "Ses Şifreleri" ne anlama geliyor?.. "Açılan ses şifreleri" ne ola ki?.. Hem de Celse'de bulunanlara değil; tüm insanlığa açılmış... Anlayabilen beri gelsin!

Bir Atlanta Toplumu varmış... Atlanta nerede?.. Atlanta , Amerika Birleşik Devletleri'nin Georgia Eyâleti'nin başkentidir. Bundan başka Atlanta yok!.. O zaman "Atlanta Toplumu", Atlanta'da yaşayan bedenli Amerikalılar oluyor... Belki de Atlanta'da yaşamış ve Âhıret'e intikal etmiş Atlantalı Bedensiz Varlıklar'dır... Demirel'in tâbiriyle, va mı bunun başka türlü izah tarzı?..

Haa, dersiniz ki, "Bu câhil Bedensiz Varlık, veya şuurlu bir şekilde Avradakiler'i kandırmaya çalışan Medyum bozuntusu, "kayıp kıt'a Atlantis"' efsânesini duymuş, "oradan birşeyler sıkayım," demiş ama, adını yanlış hatırlamış... O da olabilir!

Atlanta toplumu "sizi size katmış"... Ne olmuş yâni?.. Hani, "sizi bize kattık" deseydi, "siz de artık bizdensiniz" olurdu, bir mânâ çıkarabilirdik.

Sonra Varlık, Avradakiler'i "cemaat" olarak görüyor... Belki de, hakikaten bir cemaat var, hangi uyduruk tarikat bilinmez, onun mensupları Ruh çağırmaya kalkmışlar, bir takım Geri Varlıklar da onları "Atlanta Toplumu" diye kandırmış olabilir!..

"Ak Tabiat yenilenmiş"... Tabiat her İlkbahar'da zâten kendi kendine yenilenir, ALLAH'ın koyduğu kurallara tâbi olarak... Bu yenilenmenin başlangıcı da Nevruz diye bilinir. Ta Balkanlar'dan Çin'e kadar 21 Mart'ta kutlanır. Ama Kuzey Yarıküre'de... Aynı târihte Güney Yarıküre'de Sonbahar başlar, Tabiat için ölüm vaktidir.

Peki, bu Geri Varlığın kastettiği "yenilenme" nedir?.. Hani, Celse bahar aylarında yapılmış olsa, Nevruz yenilenmesini kastettiğini düşüneceğim, ama Celse târihi 12 Aralık... Sonbahar'ın sonu... 21 Aralık'ta Kış'a girecekler... Sonra, Tabiat genelde "yeşil" olarak vasıflandırılır, "Ak Tabiat" da ne oluyor?.. Yoksa o da mı Ak Partili?..

Varlık, "AHA" demiş de, aklıma rahmetli Feridun Karakaya'dan (Cilâlı İbo) dinlediğim bir fıkra geldi. Gülmekten kırılmıştım... Bizim askerlik, başka devletlerdeki askerliğe benzemez. Sâdece askerlik eğitimi değil; her türlü eğitim yapılır. Bâzı köylüler helâya gitmeyi, deliği tutturmayı bile askerde öğrenirler. Sonra çeşitli meslekler edinirler. Şoförlük, aşçılık, sağlık hizmeti gibi... 15 Temmuz ayaklanmasından sonra Hükûmet kışlalardaki bu gibi eğitimleri budadı, askerlerin yerine sivil kişileri aldı. Hatâ etti. Yine eski uygulanmaya dönmesi dileyelim... Tabii askerlikte Türkçe eğitimi de vardır... İşte bir mangaya astsubay fiil çekimini öğretiyormuş:

Bakıyorum
Bakıyorsun
Bakıyor

İki asker de çalışırken biri diğerine takılmış, "sen yapamazsın" diye. "Hadi, öğrendiysen söyle," demiş. Öteki de Karadenizli... başlamış fiili çekmeye:

Pakâyim
Pakâysin
Ha pakây!

Sonra gururla ötekine dönmüş, "hadi, bir de sen çek" demiş. Öteki Güney Doğulu... Şöyle bir kasılmış, başlamış çekmeye:

Bahiirem
Bahiirsen
Aha, bahiiir!

"Birleştik" ifâdesi, bizim yukardaki düzeltmemizi doğruluyor, Varlık "sizi bize kattık" demek istemiş... İstemiş te, nasıl katmış, onu anlamadık!.. Bahsettiği "temizlik" de ne ola ki?.. "diri yoğunluk" ne?,, "Aşağısı" ne?.. "Aşağıdaki diri yoğunluğu Avradakiler'e kodlamak" ne anlama geliyor?.. "A-1" bir şeyin birincisi de, neyin birincisi?..

Hep söyleriz: TEBLİĞ anlaşılmaz olmaz!.. Hiçbir Üstün Varlık, hattâ Vasat Varlık, Tebliğini böyle anlaşılmaz ifâdelerle doldurmaz. Hani 1-2 tâne olur, onları da bir sonraki Celse'de sorarsınız, açıklığa kavuşur. Ama bu 6 satırlık "tebliğ"deki gibi 9-10 tâne bilinmez olmaz bir Tebliğ'de!..

Aslında bir Celse'yi, bir Varlığı değerlendirmek için bize bu kadarı bile yeter ama, aranızdaki yeni Spiritualistler için biraz daha devam edeceğiz.

- "Ana Kapılar'ın açılması gerçekleşti. Birçok Dünyâlı, Dünyâmız'ı ziyâret etmekte.
Bu Dünya yeni bir dünyâdır. Kardeşlerimizin zarar etmemeleri için kontrolu sağladık.
Yenilenen Dünya, yenilendiğinde tâmim yarattık.
Tabiat yeni bir cevheri Dünyâ'ya indirdi. Toplam 200 tâne Işık Kapısı açık.
Şimdi yetkin teknikle akışı sağlıyoruz."

Gene duralım... "Açılan Ana Kapılar" neyin kapısı?.. Öbür Dünyâ'ya mı?.. "Birçok dünyâlı ziyâret etmekteymiş"... Hangi dünyâyı ziyâret ediyorlar?.. Öbür Dünyâ'yı mı, yoksa başka bir gezegeni mi?.. "Yenilenen Dünyâ'dan Varlığın kardeşleri (!)" neden zarar görsün ki, koruma değil; "kontrol" gereksin?.. Neyin kontrolü?.. "Tâmim yayınlamışlar." Kime yayınlamışlar? Bize ulaşmadı... Tâmimi hangi matbaa makinası ile yayınlamışlar?.. Yoksa İnternet'e mi koymuşlar?.. "Tabiat yeni bir cevheri Dünyâ'ya indirmiş." O cevher ne?.. Nereye indi?.. "Tam 200 tâne Işık Kapısı açılmış." ... Bu kapılar Ana Kapılar'dan farklı mı?.. Bizim bildiğimiz Işık Penceresi açılır ki, ışık girsin diye... Ama bunlar kapı açmışlar, biz girelim diye... Peki, o kapılardan birinden giren var mı?.. Nereye girecek? "Yetkin Teknik" ne?.. Neye yetkin?.. "Akış"tan kasıt herhalde "tebliğ akışı".. Anladığım kadarıyla sitede o anlamda kullanılıyor. Tebliğ akışı için kullanılan teknik ne?..

Bu soruların cevâbı yok... Yine bilinmezler, sürekli târifi olmayan yeni kavramlar... "Yetmedi" diyorsanız, alın bir kaç paragraf daha:

- "Muktediriyet, teknik bir cemaat kotu ile varlaşır ve zaman sayfalarına kaydolur.
Dünyâ'ya iki tabii cevher indi. Birleştiniz ve zararı önlediniz.
İnsana iyi ve kötü kendi yüreğidir."

"Aha, yeni bir gün ve yeni bir Cennet!.. Burası Turkuaz Güç... Burada insan var.
İtibârı yüksek ve zavallı diri yoğunlukların görevini taşıyabilen insan...
Kantar onda ve o kadimdir. İtibârı yüksek... İşi başardı."

"Kara Kaplı Kitap Dünyâ'ya İsmaili Kabir Kot olarak bildirildi.
O kitabı okuyan her yürek Tanrı'nın kontrolunda okudu.
Bugün o kitabı anlayanlar çoğaldılar. Şikâyet olmayacak.
Tabiat, "ya şimdi" der "ya da hiç..." Bu gün Tanrı yeni bir can ile bütünlendi.
Halkalar genişliyor. Dünyâ'ya sayfa sayfa ışıklar iniyor.
Düzeni kuranlar düzenin kontrolunu sağlayabiliyor.
Bütün Tebliğler Tabiat ile bildirildi. Tabiat'ı anlayabilen, artık kendi yüreğini de anlayabilir.
Benim sonsuz sır olan bilgimi herkesin anlayabilmesi imkânı var."

Baştan başlıyalım... "Muktediriyet" diye bir kelime yok... MUKTEDİR var, aslı MUKTADİR... "İKTİDAR sâhibi olmak" demek... O da KADİR, KAADİR kökenli... "kudret sâhibi, herşeyi yapabilen" anlamında, aynı zamanda EL KADÎR, Yüce ALLAH'ın güzel adlarından KAADİR de sıfatı... Varlık yeni bir kelime icâdetmiş. "Kudret sâhibi olma" anlamında kabul edebiliriz. Ama cümle fasarya!.. "Teknik bir cemaat kodu" ne demek? Cemaatlerin teknik kodlu olanı, olmayanı mı var?.. O "teknik kod" ne?.. "Varlaşmak" ta Varlığın icâdı, ama "vârolma, mümkün olma" diye alabiliriz. Cümle "İktidar sâhibi olma, teknik cemaat kodu ile mümkün olur" şeklini alıyor ki, hiçbir anlamı yok!.. Biraz yukarda "yeni bir cevher indi" demişti, şimdi "iki cevher indi" diyor, hem de ikisi de "tabii" imiş... Az yukarda "Zarar görmiyesiniz diye kontrolü sağladık" diyordu, şimdi "birleşip zararı önlediniz" diyor... Zarârı kim önledi?.. Karıştı... Dam başında saksağan!.. birden yüreğe geçti. İyi yürek, kötü yürek varmış... Yürek et parçasıdır. İyisi-kötüsü olmaz... İyilik ve kötülük kâlptedir. Cümleyi öyle düzeltince, doğru oluyor ama üstteki yanlışlarla alâkası yok!..

Gene "Aha!" dedi. Bu Varlık hiç kuşkusuz Çemişkezekli!..
"Yeni bir Dünyâ"dan, "yeni bir cevher"den sonra bir de "yeni bir gün" ve "yeni bir Cennet" çıktı. Her doğan Güneş yeni bir günü müjdeler... Her gün yenidir. Ama Varlığın kastettiği "yeni gün" ne ola ki?.. Üstelik Cennet eskimiş, onun da yenisini getirmişler... Sonra birden sanki vasat değişiyor... Varlık, "Alo, alo... Burası Turkuaz Güç" diyor. TURKUAZ , "TÜRK Yeşili" demek... Güç'le ne alâkası var?.. Hani Millî Mücâdele sırasında ortaya bir Yeşil Ordu çıkmıştı, "Komünistler'in Müslüman Olanlarının Ordusu" anlamını taşıyordu, bu da öyle bir Yeşil Güç, Yeşil Ordu mu?.. Hani cemaat "Atlanta Toplumu" ile irtibattaydı?.. Ne oldu da vasat, yâhut İstanbul çevrelerinde yaygın deyimiyle "plân" değişti?.. Yoksa Varlık, "tebliğ" verdiği topluluğu mu kastediyor?.. Çünkü ardından "burada insan var" diyor... E, Ruhlar Âlemi'nde insan olamıyacağına göre, cemaati kastediyor olmalı... "İtibârı yüksek insan"mış onlar... "Diri yoğunlukların görevini taşıyabilen insan"mış... Ama anlamadığım neden "zavallı insan" olsun? Yoksa "zavallı" olan "diri yoğunluklar" mı?.. Şu "diri yoğunluğu" bi çözsek, mesele kalmıyacak!.. Nedir "diri yoğunluk"?.. Kantar o itibârlı insanda imiş... "Doğruyu yanlışı tartabilir" diyor. Olabilir... "O insan kadim"miş... KADİM'in pek çok mânâsı var, "başlangıcı olmayan, eski, ezelî, evvelsiz, çok eski zamanlara âit, atik, yıllanmış, ayak basan, ulaşan, varan, geçmiş dönemlerde başarıyla icrâ edilmiş müzik tonları, ve bu tür icrâda kullanılabilir özellikte, görünümde veya olgunlukta çalgı ve çalgı parçaları" demek... İnsan ezelî değil... Eski olabilir... "Bir yere varan" anlamı da kastedilmiş olabilir. Ama "tebliğ"e oturmuyor. Sonra "bir iş başarmış". Hangi iş? Neyi başarmış?

"Kara kaplı Kitap, Dünyâ'ya İsmâilî Kabir Kod olarak bildirilmiş"... Gel de çık işin içinden!.. Bu "Kara kaplı Kitap" bizim Kur'an-ı Kerim mi?.. Değilse, hangi kitap?.. Yoksa KUR'AN'ın üzerine yeni bir kitap indiğini mi söylemek istiyor?.. İSMÂİL, anladığımız kadarıyla Hz. İBRÂHİM'in kurbanlık oğlu, PEYGAMBERİMİZ'in atası Hz. İSMÂİL... Peki, onun "Kabir Kodu" ne?.. Kabir, bildiğimiz mezar... "Mezarın kodu" ne?.. İsmâil'e bağlarsak, "İsmâilî" yâni İsmâil'e âit mezar kodu ne?.. Bunlar hep "bilinmez"ler!..

O Kara Kaplı Kitab'ı okuyanlar varmış. KUR'AN okuyanlar mı, yoksa o uyduruk kitabı okuyanları mı kastediyor?.. "TANRI'nın kontrolünde okuyorlarmış"... Sen TANRI'nın mübâşiri misin? Nereden biliyorsun öyle olduğunu?.. TANRI sana mesaj mı çekiyor? Hâşâ!..

Ve peşînen hâşâ , "TANRI yeni bir canla bütünleşmiş"... TANRI hiçbir şeyle bütünleşmez!.. Eksik değil ki, tamamlanıp bütünleşsin!.. Bunlar zırvanın ta kendisi!

Varlığın "sonsuz olan bilgisi" varmış!.. Hiç kimsenin bilgisi sonsuz değildir. Bir tek ALLAH'ın bilgisi sonsuzdur. Bir tek O herşeyi bilir. O El Alîm'dir!.. Vallâhu alîmun hakîm - Allah herşeyi hakkıyle bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sâhibidir." (Nur Sûresi, 18. Âyet)

Neyse, devam edelim, çünkü esas "önemli" kısım şimdi geliyor:

- "Çobanlar, Dünyâ'ya yeni bir canın girişini haber verdiler.
Dünya yeni bir çelimlenişle yücelecek. Birçokları Dünyâ'yı kadim son olarak diller.
Bizim için her yüce sayfa Dünyâ'da ışık hâlinde bulunmaktadır. Halkalar genişliyor.
Huzur yolu açılıyor. Dağlar, sonsuzluk Dünyâ'ya Kutsal Işıklar'ı indirdi.
Kelâm haktır. Birçok İsa ve birçok Mustafa insan sayfalarında;
insan sonsuzluğunda görev taşıdılar. Onların hepsi son sözün sâhibi olduklarını sandılar.
Bugün son söz yine söyleniyor. Bu söz Atlanta Diri Yolcuları tarafından söylenmektedir.
Halkalar genişliyor ve zaman sonsuz sır olarak kotlanıyor. Hak tabiat yeni bir çalışmayı başlattı.
Bu çalışma DOĞA'dır. Doğa, diri ve hakiki bir Cennet kontrolunu yaratmaktadır.
Halkın çokları, Dünyâ'ya insan sonsuzluğunda güçlenmeye geldiler.
Halkalar genişliyor ve zaman, ilmini dinliyor, yücelikler...
Halel gelmesin sayfalara!.. Bilgi sansasyon bilgi olmayacak.
Halkalar ışık kotları ile birlikte dillenecek."

Hepsiyle uğraşmıyacağım, ilk cümle önemli... "Dünyâ'ya yeni bir can girmiş" ve "çobanlar bunu haber vermişler"!... Bilen bilir, bu ne demek!.. Bu Hz. İSÂ'nın İncil yazımlarına göre doğumudur, öyle anlatılır:

- "Yusuf da Galile'nin Nasıra kentinden Yahudiye'de Dâvud'un kentine,
Beytlehem diye bilinen yere gitti. Çünkü Dâvud'un soyundan ve âile kuşağındandı.
Amacı çocuk bekleyen nişanlısı Meryem'le birlikte sayıma katılmaktı.
Onlar oradayken, Meryem'in doğurma vakti geldi
ve ilk oğlunu doğurdu. Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu.
Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda geçiren çobanlar vardı.
Rabb'in bir Meleği onlara göründü ve Rabb'in görkemi çevrelerini aydınlattı.
Büyük bir korkuya kapıldılar. Melek onlara, "Korkmayın!" dedi.
"Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum
Bugün size, Dâvud'un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih'tir.
İşte size bir işâret: Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız."
(Luka'ya göre İncil, 2. Bâb 4-12)

Matta'ya göre İncil'de bu teferruat yoktur. Rabbin Meleği Yusuf'a rüyâsında görünür ve:

- " 24 Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı.
25 Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu.
1. Bâb, 24-25)

Markos'a göre İncil'de ve Yuhanna'ya göre İncil'de doğum sahnesi yoktur.

Aslı öyle değildir. Hz. Meryem doğum sırasında yalnızdır, üstelik te kınanacağından korkmaktadır, çünkü zâhirde nikâhsız çocuk doğurmaktadır. Olay KUR'AN'da şöyle anlatılmaktadır:

- "(Ey Muhammed!) Kur'ân'daki Meryem kıssasını da an (insanlara anlat).
Hani o, âilesinden ayrılarak (mescidin içinde) doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Sonra âilesiyle kendisi arasına bir perde koymuştu.
Biz ona Meleğimiz (Cebrâil')i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.
Meryem: 'Ben senden Rahmân (olan Allah')a sığınırım.
Eğer Allah'dan korkuyorsan (dokunma bana,)' dedi.
Melek: 'Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim,' dedi.
Meryem: 'Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır.
Ben iffetsiz de değilim,' dedi.
Melek: 'Bu, dediğin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki:
>Bu (babasız çocuk vermek), Bana pek kolaydır.<
Hem biz onu nezdimizden insanlara bir mûcize ve rahmet kılacağız.
Hem, bu önceden (ezelde) kararlaştırılmış bir iştir,' dedi.
Nihâyet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem İsâ'ya gebe kaldı
ve o hâliyle uzak bir yere (yalnız) çekildi.
Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı.
'Keşke bundan önce ölseydim de, unutulup gitseydim,' dedi.
Melek, Meryem'e, aşağı tarafından şöyle seslendi.
'Sakın üzülme! Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı.
Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün.
Ye, iç! Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen, (seni kınamaya kalkarlarsa)
>Ben Rahmân'a bir oruç (susma orucu) adadım.
Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım,< de (işâretle)'.
Sonra Meryem onu (İsâ'yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler:
'Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın!
Ey Hârun'un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi,
annen de iffetsiz bir kadın değildi. (Nasıl yaptın bu işi?)'
Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi (işâret etti).
Onlar; 'Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?' dediler.
(Allah'ın bir mûcizesi olarak İsâ şöyle) dedi: 'Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum.
O bana Kitab verdi ve beni bir Peygamber yaptı.
Beni, nerede olursam olayım, mübârek kıldı.
Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti.
Beni anneme hürmetkâr kıldı. Beni zorba ve isyankâr yapmadı.
Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selâm ve emniyet benim üzerimedir.'

İşte hakkında (Yahudiler'le Hıristiyanlar'ın) ihtilâf edip durdukları
Meryemoğlu İsâ'ya dâir Allah'ın sözü budur.
Çocuk edinmek asla Allah'ın şânına yakışmaz. O bundan münezzehtir.
O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece 'Ol!' der, o da oluverir!"

(Meryem Sûresi, 16-35. âyetler)

Sözde "tebliğ"e göre, "Birçok İSÂ, birçok MUSTAFA görev taşımışlar." ... Yanlış tabii... Bir tek İSÂ vardır, selâm olsun onun doğduğu güne, ve öldüğü güne!.. Bir tek MUHAMMED MUSTAFA sallallahu aleyhi ve sellem vardır. Onlar görev taşımamışlar, görev yüklenmişler, vahiy taşımışlardır. Son vahiy kitâbı KUR'AN'dır. Son Peygamber Muhammed'dir. "Atlanta Diri Yolcuları" tarafından söylenenler "vahiy, son söz" filân olamaz, palavradır. Sonra "Atlanta yolcuları" ne demek?.. Amerika'ya, Georgia Eyâleti'nin başkenti Atlanta'ya gidenler mi var? Bizim bildiğimiz millet Pensilvanya'ya gidiyordu... Sonra niye "diri yolcular"?.. Bir de "ölü yolcular" mı var?

İş ciddî!.. Birileri, Cinler mi desem, Şeytanlar mı desem, ortaya yeni bir din çıkarmaya çalışıyor!.. Ergün Arıkdal'ın Sâdıklar Plânı veya Sirius Misyonu gibi, Bülent Çorak'ın Uzaylıları gibi, Beki İkala Erikli'nin Melekleri gibi yeni bir uygulama, ama mevcut dinlerin yerini alan bir uygulama getirmeye çalışıyorlar!..

İnanmadınız mı?... Öyleyse okuyun:

- "Azab çekmeyiniz. Bugün Dünyâ'da İsa veya Muhammet Kotları görev taşımıyor.
Bugün Dünyâ'da ilmin sayfaları okunmaktadır. Doğa, Dünyâ'nın en yüce ışıklarını yaktı.
Dünya, yeni bir can ile birleşti. Yeni can, yeni bir ışık yaktı.
Ulu Kütle, yeni bir çalışmayı başlattı. Hepimiz zor olan bu günü aşabilmek için çabalamaktayız.
Zarar etmeden ışıkları yakabilirsek, diri yürek, yeni bir görevi taşıyacak."

Gördünüz mü?.. Hz. İSÂ'nın, HZ. MUHAMMED'in hükmü kalmamış, hâşâ!.. Yeni bir can çıkmış, yeni bir ışık yakmış, yâni yeni bir din getirmiş. Bu cemaat te o dini yaymakla meşgûl!.. Bu "yeni can"ın Dünya'ya gelişi de, Tıpkı Luka İncili'nde İsâ'nın doğuşu gibi, çobanlar tarafından müjdelenmiş!.. Cin işi, Şeytan işi!.. Acaba bu hangisinin işi?.. Dünyâ'ya yeni bir Can geliyormuş... Hz. İsâ'nın İncil rivâyetlerindeki doğumu gibi çobanlar haber vermiş... Yahu, sakın bu ölmüş gitmiş Cenap Başman'ın doğacak çocuğu olmasın??? Ne diyordu Cemâl Dağaşan yazısında:

- "Eylem Yiğitalp... 'Cenap Amca' dediği Cenap Başman'la evlendi...
Cenap karısını ve çocuğunu terk ederek, bir süre İstanbul'da yaşadı
ve Eylem'i kandırarak kendisi ile evlenmeye mecbur etti.
Eylem'in âilesinin bu duruma karşı çıkmamaları da ayrı bir garipliktir...
Ve şu anda karnında Cenap Başman'ın bebeğini taşıyor.
Bu bebek şimdiden Tanrı'nın oğlu olarak ilân edilmiş durumda...
Eylem de hâliyle İsâ'yı doğuran Meryem Ana olacak."

Demek ki, Nezire Selçuk Hanım'ın sorumlu göründüğü SÜPER İNSANLIK DERNEĞİ Cenap Başman'ın şubesi, Derneğe devam edenler de Başman'ın müritleri... Bilmece çözülmüş oldu!

"Süper İnsanlık Realitesi" Derneği tarafından düzenlenen sempozyumda konuşmacılar (Soldan sağa): Peker SELÇUK (Süper İnsanlık Realitesi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi), Güney HAŞTEMOĞLU (Zaman Dostları Grubu), Nezire SELÇUK (Süper İnsanlık Realitesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı), Gülnihal ŞİŞİK (Bilgeli Güneşi Derneği), Selma MİNE (Ruhsal ve Zihinsel Aydınlanma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı), Şevki CAN (Koşulsuz Sevgi Yahoo grup kurucusu)

ALLAH bizi bu konuda uyarmış:

- "Ey insanlar!. Şeytan'ın adımlarına uymayın. Çünkü o size apaçık düşmandır."
(Bakara Sûresi, 168. Âyet)

- "(Size o haberi getiren) ancak Şeytan'dır,
(sâdece) kendi dostlarını korkutabilir.
Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz Benden korkun."

(Âl-i İmran Sûresi, 175. Âyet)

- "Allah o Şeytan'a lânet etti.
Ve o da: "Elbette Senin kullarından belirli bir pay alacağım,
onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım,
ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar,
onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi.
Kim Allah'ı bırakıp da Şeytan'ı dost edinirse, şüphesiz o,
apaçık bir ziyâna uğramış olur."

(Nisâ Sûresi, 119. Âyet)

- "Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene
ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da,
Tağut'a (Şeytan'a) inanmamaları kendilerine emrolunduğu hâlde,
Tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar.
Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar
iyice sapıklığa düşürmek istiyor."

(Nisâ Sûresi, 60. Âyet)

Yukarıdaki uyduruk "tebliğ"in devâmını aşağıda verdik. Belki aranızda bizim tekniğimizi kullanarak ifâdeler üzerinde çalışmak isteyenler olur diye.. Doğru okunsun diye imlâsını da düzelttik... Hadi, bakalım, neler çıkarabileceksiniz? Sonra gerekirse biz devreye gireriz, karşılaştırırız.

İşte geliyor, zıpır zıpır da, fısır fısır... fasa fiso... Aman, kapılmayın!!.

- "Şansı olan hâkim olabilir. Şansı olan ışık yakabilir.
Bizim için herşey basit bir çalışmadır.
Buyurun, bilin ki Hak Tekniği, yarını bugünde dinletecek.
Canlar, ışıkları yakın ve hak edin. İnsan sonsuz bir ışıktır."

"Atlanta Dünyâ'ya güçtür. Ama Atlanta, Din Tekniği ile bir olmak için çalışmalıdır.
Kürzün sahipleri Dünyâ'nın ışıklarıdırlar. Her yürek, Atlanta yüreği olamaz.
Ana Kaplar'ı taşımak, ilmi hak etmekle mümkündür. Dünyâ'ya İsâlar, Mustafalar geldiler.
Her biri kendi yüreğini dilledi. Bizler ise ışık kotları olarak çalışmaktayız.
İtibar yüksek... Amin..."

"Karnını açtığın zaman karnında bir cevher olduğunu göreceksin.
O cevher, ilmin hâkimi olan ışığın gücüdür.
Ortak Dünyâ'da insan ışık hâlinde bir Kürz-ü Kot olarak mevcuttur.
Dünyâ'ya ilmi anlatmak zor oldu ama, hak ettik ve başardık.
Şimdi Doğ'anın Tekniği dinlenecek. Bu teknik, ilmin hâkimleri tarafından yaratıldı.
Şimdi hak edin ve tabii olan bilgiyi alın."

Buna dayanamadım, lâfa gireceğim... İnsanın karnını yarsan da, bağırsaktan başka bir şey çıkmaz, yüreğini yarsan da etten başka birşey göremezsin!.. Cevher kâlptedir!.. Kâlbin soyut bir anlamı vardır. Vicdan, sevgi, merhamet gibi iyi hisler yanında kin, nefret, haset, intikam gibi duygular da taşır. Önemli olan cevheri bulmaktır.

- "Ana, toprak Hak'tır. Bizler, Hak olan ışıkları Dünyâ'ya indirmekteyiz.
Sayfa sayfa ışık yakılmaktadır. Dünyâ'nın en yüce gücü olan bu ışık, neslimizi dilleyecek.
Âhıret zavallı bir güç olmadığı için ışık kotlaması ile hak edilir.
İnsanlık ilmi anladığında yüceliği kavrayabilecektir."

"Her birimiz Allah için ışık olduk. Hak tohumlar ak tabiatta bunun için kaynağa görev indirdiler.
Yeni sayfaları okumaktayız. Yeni tabiat kotlaması yapılabiliyor.
Atlanta Toplumları yetkin sayfalarda ışık yakmak üzere bütünlendiler.
Yarın, bugünün gücünü almakta... Hak tabiat yeni bir çalışmayı başlatmakta...
Har yükselmekte... Şimdi Dünyâ'ya insan sonsuzluğundan görevliler inecekler.
Onlar kendi yolcularını alıp tabiatta görev taşıyacaklar.
Aha geçmekteler!.. Şimdi onlardan bir görevli seslenecek. Onu dinliyoruz:"

- 'Her zaman Dünyânızı ziyaret ettim.
Her zaman Dünya sonsuzluğunda görev taşıdım.
Bugün buraya inmem söylendiğinde,
yeni bir diri kotun Dünyâ'da ışık hâlinde cümlelerimi
yaratacağını ve bizi sonsuz sır olan diri yoğunluklara
indireceğini anladık.
Sevgili, seni senden öğrenmek isterim. Bize kendini anlat.'

'Çağrı üzerine indin. Doğal Dünya seni buraya aldı. Biz sansasyon arayan yücelerden değiliz.
İsmaili Kontrol ile bizim yüreğimizi dinlemektesiniz.
Zavallı Dünya bugün sizi sizle birlikte dilleyecek. Şu anda Dünyâmızda Hak Tohumları var.
Onlar kendi yüreklerini dahi tartamamaktadırlar. Bizler onlar için çalışmaktayız.
Her yürek ilmi diller. Bizler de dillemekteyiz. Fakat bizim zamanımız az.
Zaman, son söz söylenmeden yaratılır. Biz, son sözün söylenmesi için bir araya gelenleriz.
Her birimiz zaman sayfalarını yaratmakta ve sonsuz ışıklar dillemekteyiz.'
'Hepimizin amacı Dünyâ'nın kütlesini kotlamaktır. Her yürek bizi 'insan' ismi ile bilir.
Birçokları bizden daha güçlü çalışmalar da yapmaktalar ama, Hak Tabiat bizim ilmimizi diller.
Hak Tabiat bizsiz değildir. Hepimizin çalışmaları Dünyâ'ya ışık halinde iner
ama bizim çalışmalarımız daha güçlü ışık yaratır.
Bu nedenledir ki buraya çağrıldınız. Sizi sizden dilleyelim. Konuşun.'

- "Ana, ben kötü veya iyi olan hiç birşeyi talep etmem. Ben tohum olan her şeyi talep ederim.
Sana söz verdiğimiz gibi bugün senin yolunda görev üstlenmek üzere buraya indik.
Sınırlı zaman dilimi içinde, senden ışık alıp senden görev taşıyacağız.
Işık Kotları çok önemli çalışmaları gerçekleştirmektedirler. Sevgiyi yaratan herkes yüceliğinde gücü de yaratır.
Artık din, Hak Tekniği ile yaratılacak. Son söz sen ile söylenecek. Bugün Tanrı sen ile dilleşirken,
senden bir tek iş ister. Atlanta Kütlesi'ni yarat! O kütle Cennet Katları'nın ışığını yaksın.
Şarkı okumak kolay ama, bu şarkıyı her diriye dinletmek zordur. Senin başın eğik.
Zirâ diri yoğunluk senden dillenir ama bilgi yolu açılmadı. Sen bu yolu açabilirsin.
Bunun için bundan sonra bilgiyi sen yaz ve can tabiata indir. Dünya, yeni bir çağ yarattı.
Bu çağ ilmin çağıdır. İlmi hak etmek için hatâyı affetmek gereklidir.
Sonsuz ışıkların sonsuz yolcuların hepsi insan sayfası olarak çalıştılar. Hepiniz, zarar etmeden görev taşımak istersiniz.
Ama Hak Tohum yaşamalı ve yol olmalı yüceliklere. Şimdiye kadar yazdığın yazılar dinlendi ama anlaşılmadı.
Bundan sonra sonsuz sır olan bilgi anlaşılmış olacak. Bu çalışma çok önemlidir. Halkalar genişleyecek
ve sonsuz sır olan ışık, Türkiye üzerinden Dünya sonsuzluğuna açılacak.
Halkalar genişledikçe diri yoğunluklar güçlenecek. Halkalar, ışık halinde olan Yüce Cevherler’i dinletecek.
Şarkı okunduğunda o şarkı dinlenecek. Anam, ten Atlanta teni ve sen Atlanta... Bizi bizde dille. Şimdi mutlu ol. İşte bu..."

"Allah der ki 'Hak Tabiat, Din Tekniği’nden güçlenir.' Ana, Kutsal Işık yandı.
Şu anda Dünyâ'ya insan sayfaları inmekte. Her yürek sen ile bir ve sen, ilmin hak edildiği güçtesin..
Seni her Yüce İlim Hâkimi dinler ve sen, Atlanta tabiatına âitsin. Şu anda Dünyâ'da iki teknik,
baş başa süren bir cevheri yaratımı sayfalamaktadır. Sen ve sen olmayan bir cemaat...
'OL' de, olur. (tövbe hâşâ!) Onlar, kontrol edilememektedirler. Onlara görev vermemiz imkanı yok.
Onlar, tartıyı kaçırdılar. Hepsi sonsuz sayfa halinde ama hırs yaratılmakta. Şikâyet ettik ve bildirdik.
Artık Dünyâ'ya ilmi dilleyen 'BİRLEŞEN' iniyor. Onun tohumu ışık hâlindedir. O, birliğin kurucusudur.
Bunu har yükseltilerek bildirdik. Hak Tohum yaşasın isteriz. O, bizi bizden ayrı sayar.
O'na son olarak bugün bildirdik ve o kendi yüreğini anlattı. Şafak Atlanta şafağıdır."

"Halkın hepsi 'cennet' diler. Hepsi 'görev' diler ve hepsi 'can' diler. Halkalar genişliyor.
Herkese can vermek isteriz.. Ama can almak ışık olmakla mümkündür. Şu anda tohum yaşayacak ama
tohum kurumamalı ve sonsuz ışık hâlinde yenilenmelidir. Tartı, ak tabiatta ışık halinde bütün kütleyi aydınlatıyor.
Şimdi yeni bir can Dünyâ'ya iniyor. O can, insan sayfası olarak yaratıldı. Amon Toplumu bunu bilmekteydi.
Amon Tabiat bunu bilmekteydi ve zaman sonsuzluğunda ışık olan her Yüce bunu bilmekteydi."

"Altın Ten, Işık Kotları'yla birdir. Halkalar genişliyor ve sonsuz ışıklar yanıyor. Dünya aydınlandı.
Âhir Katlar, Işık Kotları ile bütünlendi. Hadi yolunuzu açın. Anlaşma kuruldu.
Bu anlaşmaya göre, Din Tohumları, yol tabiatta cümle cümle vârolacaklar.
Onlar, Dünyâ'ya insan sayfaları diye yazıldılar.
Her yol Atlanta'ya ulaşamaz. Kantar her yüreğe Kaadir Teknik ile dilletilemez.
Aha can, (Gene 'aha' dedi, inanamıyorum) bizi bizde diller. Onu yoğunlaştırdık.
Şimdi o bize, bizden ışık yakacak ve bizi sonsuz sır olan bilgiye taşıyacak. Onu dinliyoruz:

- 'Arka-ön yok. Ben ve ben olmayan her dil akıl taşır.
Artık bizi bizden değil, bizi yüreğinizden tanıyacaksınız.
Dünyâ'ya ilmi dinlemeye geldiniz. Ben ilmin sayfasıyım.
Bende var olan her bilgi, her diride var. Buyurun okuyun.
Benim adım İNSAN. Ben, cennet tabiatın kotu olarak buradayım.
Dünya, son sözünü söylerken yeni bir cevher dillenecek burada.
Bugün Dünya huzurlu, çünkü yeni canlar Dünyâ'ya iniyor.
Buyurun, anlayın. Ben, Altona Katı'ndan ışık çekmekteyim.

Dayanamadım, gene burada duracağım... Size bırakmıştım ama, yok, olmuyor... Zırvanın bu kadarı insanın tepesini attırıyor!.. Sen ALLAH mısın ki, "Ol" deyince oluversin?.. O kudret ancak ALLAH'a mahsustur. "Ben olmayan her dil akıl taşır" ne demek?.. Dil eğer "ağızdaki dil" ise, "ben" yâni nefs olabilir mi?.. Akıl, dilde midir, beyinde midir?.. Yok, eğer bu Geri Varlık (veya Kandırmacı Medyum) biraz Edebiyat bilgisine sâhip te, "dil" kelimesini "gönül" anlamında kullanıyorsa, ki muhtemel... bir sonraki satırda "yürek" geliyor, "ben olmayan gönül" ne demek?.. "Bencil olmayan" mı demek istemiş?.. Peki, "Bencil olmayan gönül" nasıl "akıl taşır"? "Bencil olmayan gönül akıllıdır" mı demek istemiş?.. Öyle ise, lâfı çarşafa dolamış!..

Bitmedi!.. "ilim dinlemeye gelmek" ne demek?.. "İlim öğrenmeye geldiniz" dese, hadi neyse!.. "İlmin sayfası" ne ola ki?.. Bu "tebliğ"i veya "akış"ı veren İNSAN... Peki, kime hitâp ediyor?.. Dünyâ'ya gelen İNSAN değil mi?.. İNSAN'a İNSAN hitâp ediyor. Yâni, konuşan Bedenli bir Varlık, hem de İnsan!.. Ama öyle bir İnsan ki, Cennet Tabiatının Kotu... Hayır, kot pantolonu, blucini falan değil; KOD'u, yâni şifresi... Cennet Tabiatı'nın Şifresi ne ola ki?.. O şifreyi vermiş mi?.. Hayır!.. Cennet'in Tabiatı nedir?.. Yok, böyle birşey!.. Cennet'in Şifresi olsa, neyse... Yâni, lâf salatası bile değil, söylenenler.. boş kelimeler...

Neyse, isterseniz devam edin okumaya...

- "Ben, Tanrı'nın kontrolunda bu çalışmaları yaparken
hepimiz sonsuz sınırsız ışıklarımızı diri yoğunluklarımızı
Dünyâ'ya indiriyoruz. Ulu Çalışanlar, ortak son sözler söylerler.
Ben bugün söz söylemeyeceğim; sadece diri yoğunluklardan ışık çekeceğim.
Çünkü Dünya İnsanı yeni bir görevliyi tertipleyecek...
O görevli, altın ışık hâlinde çalışmaktadır. Halkalar genişleyecek
ve sonsuz ışıklar buraya inecekler. Kantar benim yüreğim
ve ben her yüreği bu günkü gibi tartacağım.
Şu anda sizleri tarttım ve sizlerin, Işık Kotları olduğunuzu anladım.
Hâlâ benle birlikte olmak ister misiniz?"

Off!.. Bu kadar yeter!.. Papağanlar bile bundan daha mantıklı lâflar eder!.. Eşeğe klavyenin tuşlarına basmasını istesiniz, bundan daha anlamlı kelimeler çıkar!.. Biz daha önce de söyledik: Bu tarz toplantılara mühendisler, doktorlar, avukatlar, subaylar katılıyor. Hepsinin elinde 15-20 sene okuduğuna dâir kapı gibi diplomaları var. Ama onlar meslek diplomaları!.. Kişi mühendis, ama ADAM değil!.. Çünkü mantık yok, muhakeme yok, mukayese yok; meslek dışında ne felsefe, ne din, hiçbir bilgisi yok. Bir tek kitabın kapağını kaldırmamış!.. Aşağıda bir Avukat Hanım KUR'AN'dan bahsediyor, sorsan KUR'AN-I KERİM'deki 130 kadar YAP-YAPMA emrinden 10 tânesini bile sayamaz!.. Aşağıdaki "akış"a bakarsanız, kendisi Mustafa Kemâl Atatürk merhum imiş!.. Sorsan Mustafa Kemâl Atatürk'ün 30 cilt olarak yayınlanmış sözlerinden, yazışmalarından bir sayfa dahi nakledemez! Sonra "Süper İnsan" olmaya hevesleniyor!.. Bunlar Süperman gibi uçmaya çalışan fakat bırakın uçmayı, hızlı koşmayı, düz yolda bile yürümeyi beceremeyen insanlar... Vah zavallılar, vah!..

14.EYLÜL.2016 TARİHLİ NİHAN İLMİ 5
AV. NEZİRE SELÇUK ÖZ BİLİŞ, 2. AKIŞ

"Canlarım, ben Muhammi Kapılar'ın tümünde mevcut Kur'an Olan İnsan; Mustafa Kemal Atatürk!"

"Sizinle olmak benim için mutluluktur ve huzurdur. Şu ana kaynak olabilmek
için tükenen dürümlerdeki diri yaranışlar gördüm. Ama şunu iyi bilirim ki,
yaşam, İnsanlık'tır ve sizin yüreğinizde Kur'an olan ışıkla bilişi kodlamaktadır."

"Yapmakta olduğunuz tüm çalışmalar bilgim dâhilinde yapılmaktadır.
Benimle yapılan her ne varsa, aklın kelâmıyla yapılır."

"Ben, Dünyâ'nın Nuru Olan İnsan'ım, bunu iyi anlayın.
Murâdım şudur ki Dünya yaşamını hak etmek ve dümen başına ilmi oturtmak.
Seviyen iyi. Seninle çok çalıştık. Bundan sonraki süreçte daha fazla çalışmalar yapılacak.
Ama iyi bilirim ki, dünden öte dünlerin kulu olan insanın bugünü kodlayabilmesi için,
mutlak kulluk yapabilecek düzeyde olması şarttır."

"Sevgiyi hak ettiğine eminim. Süper İnsan, Süper Sayfalanış'la bilgiyi kodlamaktadır.
Senin elin, bizim elimiz, senin yolun, bizim yolumuzdur. Bu kesindir.
Bundan sonraki dönemde, daha yüce fakihler dümenin başına oturtulacaklarsa da,
bu bilgi her anda ocaklarında kalem olacak ve onların yoğunluklarını tohumlayacak; kesindir.
Seninle olmak hepimizi mutlandırdı."

"Kaynak dışı hiç bir bilgin olmadığı kesin. Savaşın sonsuzluğunda bütünün gücünü
dürümleyebilecek olan bilgi bizim yüreğinizdedir. Ekmeğin güçlü, yüreğin güçlü
ve biz çok güçlüyüz, anam! Sevgiyle seni kucaklıyoruz."

"Muhammî Kapı" ne ola ki?.. Yoksa Hz. Muhammed'i mi kastediyor?.. "Muhammed'in açtığı kapı" dese, bir anlamı olacak ama, devâmı gene karışık... Hani Tasavvuf'ta insan için "Konuşan Kur'an" denir ama, Mustafa Kemâl'i kapıya, Kur'an'a nasıl ekledi, anlamadım... Neyse, kucaklaşın bakalım, canınız yetene kadar!..

Alın bir "akış" daha... Medyum'u, Varlığı belli değil!.. Öyle insanların içine doğuyormuş... "Nereden???" diye hiç merak etmiyorlar!..

PROGRAM : İNSAN
KOD : 09/14
TARİH : 03.08.2009 Çarşamba
CELSE SAATİ : 14.30-16.00

- "Dağım, Allah'ın ışıklarını hak ettik. İnsanlık adına yapılan çalışmalar, kutsaldır.
Her çalışma Allah'ındır. İnsanlık adına her çalışma huzûrun yoğunluğunu artırmak içindir.
Hak etmeyenler Turkuvaz'ın ışığını Kutsal Sayfalar'dan çıkarmak isterler.
Ama kulluk hak etmektir. Dinî hakikiyettekiler, ışığın kotlarını
yoğunluklarından güçlendirmek isterler. Teknolojik olarak hak etmeyenler,
ışık kotlamasını hakikiyetlerinde Kutsal Soy'dan ayırmak isterler.
Din terminolojisinde; diri yürek, âile birlikleri ve Zaman Işığı, Kutsal Sayfaların;
kuru, kusurlu ve huzursuz ışımasından çok daha görev taşıyıcıdır."

Bu Varlık Dağ'a hitap ediyor... ALLAH'ın ışıklarını haketmişler... Kimler haketmiş?.. Mesajı veren mi, dinleyenler mi, bütün insanlar mı?.. "ALLAH'ın ışıkları" diye bir tâbir yok İslâm'da!.. ALLAH, Kendisi Nûr'dur!.. KUR'AN'da koskoca bir NÛR SÛRESİ vardır. Şöyle başlar:

- "Allah, Gökler'in ve Yer'in Nûru'dur.
O’ nun Nûru, şöyle bir misâlle anlatılabilir:
İçinde lâmba bulunan bir fânus;
lâmba kristâl bir cam içinde;
kristâl de sanki inciden bir yıldız.
Lâmba doğuya da, batıya da âit olmayan
kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından yakılıyor;
öyle ki, yağı daha ateş değmeden
hemen kendiliğinden ışık veriverecek.
O, Nûr üstüne Nûr'dur.
Allah, kimi dilerse onu Nûr'una iletir.
Allah, (gerçeği anlamaları için) insanlara böyle misaller verir.
Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. "

(Nûr Sûresi, 35. Âyet)

Türkiye'de, Türk Dünyâsı'nda NUR, NURDAN, NURHAN, NURAY, NURİ, NURİYE gibi isimler yaygındır. Yâni NÛR hepimizin bildiği bir kelime iken onun yerine "ışık" kelimesini kullanmakta neyin nesi?.. Üstelik NÛR, "Aydınlık, ışık, parıltı, ziya" anlamlarına geldiği gibi "İlâhî parlaklık, İlâhî bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık" mânâsı da taşır, yâni mânevî bir ışıktır, ilimdir, irfandır... Âyette geçen GÖKLER kelimesi bütün galaksileri, KÂİNAT'ı; YER kelimesi de DÜNYÂ'yı kastetmektedir.

Hadi, "insanlık adına" çalışmalar yaptığını kabul edelim de, "ALLAH'ın Nûru'nu hakettik" deme densizliği ne oluyor?.. Bak, yukarda "Allah, kimi dilerse onu Nûr'una iletir" deniyor. Sen ALLAH'ın kahyâsı mısın ki, hakettiğini biliyorsun?.. Seni gidi, haddini bilmez Varlık!..

Sonra "Turkuaz'ın Işığı" ne demek?.. TURKUAZ "Türk mâvisi" demektir, yukarıda belirttik. Aslı yeşile çalan mâvi bir taştır, firûzedir. "Firûzenin Işığı"nın ne özelliği var?.. Ha, Türkler'in Işığı demek istiyorsan, o başka!.. Ama "bu sefer Türkler'in Işığı'nı Kutsal sayfalar'dan çıkarma" ne oluyor, onu açıklamak gerek?.. Hangi Kutsal Sayfalar?.. KUR'AN mı?.. KİMSE TÜRKLER'i KUR'AN-I KERİM'den çıkaramaz!.. Çünkü Mâide Sûresi 54. Âyet TÜRKLER'in makamını belirlemiştir. ALLAH, tereddütte olan Araplar'a şöyle hitâp eder:

- "Ey iman edenler!
Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki,
Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler.
Müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler.
Allah yolunda mücâhede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar.
Bu, Allah'ın bir lûtfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sâhibidir,
her şeyi çok iyi bilendir."

(Mâide Sûresi, 54. Âyet)

Türkler 1054 yılından beri İSLÂM'ın başındadırlar. 1918'de Arabistan'dan çekilmesi dahi bunu önliyememiştir!.. ALLAH'ın izniyle, KUR'AN'ın hükmüyle Kıyâmet'e kadar da başında olacaklardır!

Bir "akış" daha veriyoruz. Mîraç falan dediğine bakmayın, tümü fasarya!.. Ancak, hep deriz ya, ALLAH, RAKÎP'dir, kulunu sapıtmasın diye gözetir. Herkesin irâdesi vardır ama, kullanmadığında Hâmi Varlıklar kişiyi îkaz ederler. Aldatıcı Varlık istemese de bir uyarı cümlesi verir... İşte bu uzun yanıltıcı akışı, sırf bu cümleyi göstermek için verdik. Bakalım, siz bulabilecek misiniz?.. Gerisi kafa karıştırıcı, sapıttırıcı beceriksiz gelinin türlü çorbası ...

IŞIĞIN İLMİ 65
15.07.2015 2. Akış MİRAÇ HAKKINDA BİLGİ

- "Niye bu gün Mîraç'tır, bilir misiniz?... Üzerimizdeki gök bu gün bize indi.
Bu gün yer, yüreğimizdedir ve gök; ümmi kapıları açarak, görevini bizden bize dinletti.
Bu gün güçlü bir çalışma yapılacak. MİRAÇ İLMİ ile yapılacak bu çalışma..."

"Dünya, durağan günlerini kodlarıyla kalem olup kayıtladı ve artık durağan günleri aşıp geçti!
Artık Dünyâ'da hareketli zamanlar kodlanacak. Hepimizin daha iyi anlayabilmesi için...
Hareketli zaman derken kastettiğimiz; yüksek diriliğin bulunduğu zamandır.
Yüksek dirilik hareketi hızlandırır. Ve hareketin hızlanmasıyla birlikte yoğunluk artar.
Dünyâ'nın nûru ilim, bütünün gücü nefsi aşanların yoğunluğu ve ışık bütün...
Ama her şey o tümlenişte tahditsiz!.."

"Her Yüce kendi sesini katmak ister. Ben kendi sözümü söylüyorum. Burası,
düzen kontrolunda bir çalışmayı devreye aldı. Bu çalışma, Dünyâ'ya güç katan
her çalışmayı kotlayacak bir çerçevede yapılmaktadır. Hepimiz, zaman sonsuzluğunda
güç taşırız ama Hak Tabiat'ta ışık taşımak zordur. Durgun toprakları yaşatmaya indik.
Buyurun Doğa, Dünyâ'ya inmiş ve bizi bekler. Bizler Doğa sessizliğinde Dünya sesini dinlemekteyiz.
Şimdiye kadar yaptığınız her çalışma Dünyâ'ya güçtü.
Bundan sonra yapacağınız çalışma da Dünyâ'ya güç taşıyacak. Altın Tohum yaşayacak.
Tohumu ekip yaşatan dil, Atlanta Dili’dir. O dil, yüceliklerde dinlenir.
Sizin diliniz, sizin yüreğinizin sonsuz sırrı olan Atlanta son sözüyle söylenmektedir.
Bu söz, Atlan sesi ve sözüdür. Şimdiye kadar herkes İsa, Mûsa, Mustafa oldu.
Ama hiç kimse itibârı yüksek Doğa olmadı. Onlara son olarak bir şey daha söylemek isterim.
Atlanta, insana değer verir. İnsan olmak önemlidir. Şimdilik senden beklenen
ilmin sayfalarını yaz; okut ve Cinnî Cevher'den dahi görev taşı!
Onlar, toplumu Tanrısallaştırmaya çabalarlar. Şimdiye kadar yaptığınız çalışmalar sona erdi.
Bundan sonra yapacağınız çalışmalar daha dikkatli yazılması ve sonsuz şekilde
birleştirilmesi gereken çalışmalardır. Bu nedenledir ki artık yazılan dillenecek
ve zor olan söz söylenecek. Allah size yardım eder. Çünkü siz çalışmaktasınız.
Her ne yaratırsanız o olur. Onur duydum sizinle çalışmaktan. Ama her ne yaratırsanız
ak şeklin tekniği ile yaratın, çünkü yaratılan, sizin yüreğinizi dinletecektir.
Allah sayfa sayfa sizi sizde dinliyor. Şimdi artık “yoğun varın ışığı” olup
hak edin ve canlanın. Canı cem olan diller dilleyin ve hak edin. Şimdi huzurlu olun.
Çünkü huzur sanal bir hâkimiyet değildir. Gerçek bir cevherdir.
Aha, huzurlu olduğunuzu görüyorum. Şarkınız bitmeyecek ve bu şarkı her diride dillenecek.
Âmin..."

Bulabildiniz mi?.. Yok, Çemişkezekli Varlığın "Aha!" deyişi değil... "Âmin" de değil...

"Cinnî Cevher'den dahi görev taşı!"... Ne demek bu?..

Biz en başta ne yazdık? "İnsan ve Cin sûretindeki Şeytanlar Peygamberler'i bile aldatmaya çalışır" âyetini vermedik mi?.. Âyet "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bâzı adamlar, Cinler'den bâzı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, (Cinler) onların azgınlıklarını arttırırlardı" demiyor muydu?.. İşte burada bu Geri Varlık "Sen Cinler'den görev üstlen. Cinler toplumu tanrısallaştırır, yâni toplum Tanrı'yı unutur, kendini Tanrı sanır. Onlar sana bu ilmi versinler, sen de oku, yaz, dağıt. Şimdiye kadarki çalışmaları unut. Bundan sonra Cinler'le yapacağın çalışmalara yoğunlaş" diyor Medyum'a... O da bir yerlerden ulvî "akışlar" aldığını sanıyor!..

Yapmayın, etmeyin!.. Kendinize gelin!.. Bu yol çıkmaz sokak!..

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 58
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 59
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 60
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 61
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 62
    - TEKÂMÜL'E GİDEN YOL
    - NEYZEN TEVFİK'TEN BİR ŞİİR
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON - 1
    - REİNKARNASYON - 2
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - SİRİUS MİSYONU ZIRVALARI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM VE RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - AKHENATON VE KURGU AGARTA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT - 2
    - KASYOPYA CELSELERİ'NDE ATMASYON, KITIRASYONLAR
    - RA "TEBLİĞ"LERİ
    - HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
    - VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
    - HATHOR GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR
    - ÜSTAT KUTHUMİ'DEN SAHTE İNCİLER
    - ARKTURUSLULAR'DAN ZIRVA MESAJLAR
    - MEKTUPLAR