BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

FİNCAN CELSELERİ - 3

Bu çalışmanın hiç bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştik.... Yıllar önce yaptığımız Fincan Celseleri zabıtlarını şimdi açıp inceleyince çok enteresan bölümler yakalıyoruz ve onları size iletme ihtiyâcı duyuyoruz.

Diyebilirsiniz ki, niye "yıllarca önce"?... Daha önce de belirtmiştik, hiçbir Ruhî İrtibat, hiçbir Medyumluk ölünceye kadar sürmez. Peygamberler'in vahiyleri bile günü gelmiş, kesilmiştir. Dnlar için değil ama, bizler için bunun bir sebebi vardır. İlâhî Nizam bizim hiçbir şeye bağlanıp kalıp, onu putlaştırmamızı istemez. Bunun için dikkat edin, hevesle sarıldığınız bir şey bir süre sonra sizi tatmin etmez olur. Daha değişiğini, daha üstününü istersiniz. Eğer o iptilânız sürerse, saplantı hâlini alır, bir nevi Psikolojik hastalık olur.

İşte o yüzden bu nakletttiğimiz Celseler'in İdârecisi de, biz de faaliyeti durdurmuş, alınanların incelemesi, TEBLİĞLER'deki bilgilerin değerlendirmesi ile uğraşır olmuşuzdur. O bilgileri değerlendirirken, bir RUH'tan alınmış olmasını unutup, sâdece bilgi yönü üzerinde durduğumuzu herhâlde farketmişsinizdir. Eğer bir bilgi kırıntısına sâdece "RUHLAR'dan geldi" diye değer verirsek, yine bir saplantıya düşmüş oluruz. Bunu RUH DOSTLAR'ımız da istemezler, defaatle bu husûsu îkaz etmişlerdir. Bilgi bilgidir, kimden geldiği önemli değildir. Zırva zırvadır, yine kimden geldiği önemli değildir. Peygamberimiz dahi, "Ben de sizin gibi bir insanım," (Kehf Sûresi, 110. Âyet, Fussilet Sûresi 6. Âyet) dememiş miydi? Öyle demesi emredilmemiş miydi?.. Ashâbı zaman zaman ona, birşey söylediğinde, "Ya Muhammed, bu vahiy midir, yoksa senden midir?" diye sormazlar mıydı? Hâl böyleyken, biz nasıl olur da, kim olduğunu kesin bilmediğimiz bir Varlığın sözlerini "mutlak doğru" kabul edebiliriz?.. Ama maalesef Dünyâ böyle sapıtmış Spiritualistler, tarikatçılar, particiler ile dolu!..

Bu girişten sonra Fincan Celseleri'ne dönelim... Bakalım ilk Varlık kim?...

Varlık : Haşarı Mıstık
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 9.4.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Neşe, Emel
Hâzirûn: Ümit, Fâik, Suphi Kip, Solmaz

Varlık- Tayfazuk... Yuvam azgın sularda bacası tüten mavna...
Babam Ömer... Anam Nazife...
İdâreci- Kendi adınızı da verir misiniz?
V- MISTIK... Ordulu'yum.
İ- Soyadınız nedir?
V- HAŞARI...
İ- Balıkçı mıydınız?
V- Evet.
İ- Hangi senede vefat ettiniz?
V- 21 sene oldu.
İ- Hayatta akrabanız var mı?
V-SATILMIŞ'ım var.
İ- Oğlunuz mu?
V- Evet.
İ- Bizimle görüşmekteki maksadınız nedir?
V- Herkes gibi, konuşmak...
İ- Oğlunuz nerededir?
V- Şimdi mapushânede...
İ- Hangi şehirde?
V- Sağmalcılar'da.
İ- Suçu nedir?
V- Suçu yok.
İ- Peki, niye içerde?
V- Beni vuranı vurdu... Zavallı Satılmış!.. Hiç yüzünden mapusta.
İ- Oğlunuzun soyadı nedir?
V- SALIM..
İ- Hani Haşarı soyadınızdı? Yoksa o lâkabınız mı?
V- Öye tanırlar beni.
İ- Peki. Biz şimdi sizin huzurunuz, oğlunuzun kurtulması için dua ediyoruz.
Müsaadenizle ayrılalım.
V- Evet.

Balıkçı tayfa Haylaz Mıstık'ın yalan söylediğini sanmıyoruz. Tabii böyle bir Varlık olup olmadığını anlamak için İstanbul'un balıkçı gemilerine, oğlu için Sağmalcılar Hapishânesi'nin mahkûm kayıtlarına, Adliye'nin cinâyet ve mahkeme kayıtlarına bakmak lâzım... Bunu yapamadık.

Neden mi İstanbul dedik?... Çünkü oğlu Sağmalcılar'da yatıyor... Cinâyeti Ordu'da işlemiş olsaydı, orada olmazdı.... Tabii bütün bu olaylar tam 45 yıl öncesine âit... Bulabilirsen, bul!..

Enteresan olan, Varlığın adam öldürmüş olan oğlunu suçsuz görmesi, sebebini de "Beni vuranı vurdu" diye vermesi!..

***


Aynı gece ikinci Celse...

Varlık : ismi sorulmamış
Tarih : 9.4.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Neşe, Emel
Hâzirûn: Ümit, Fâik, Suphi Kip, Solmaz

Varlık- Selâm.... Selâm.... Selâm.... Selâm.... Selâm.... Selâm....
İdâreci- ALLAH râzı olsun, efendim. Biz de sizi selâmlıyoruz.

V-

Uzatma arasın Ümm-ü Türâb
Nısf-ı leylide hâli bîtâb

Şakacıktan sana olmaz şehvar,
Kıssacıktan misâl arz-u minvar

Necib-ül âdem, nakz-ı kibar
Şân-ı ahbar, Mecnun-u fitâr

İkbâl-i vâdede iderüz seni temîn
Kâlbin oldukça temiz, hazırdır zemin

Minnet-ül fîrâş, bozulur sonra aş
Nimet-ül fittaş, yazılır ol bâb-ı taş

Kemkümlerle uyarız vâde-i mânide

Hoşgörüver hâlimi,
Bozduysa mânimi

Dağılınca, çıkmıyor birşey...

Kemkümden sonrasını bırak, at!
Ol gündeki bezmi yaz, yat!..

İ- Bu son ifâdeden ayrılacağınızı anlıyoruz.
V- Evet.
İ- Dua edelim.

Bu hiç beklemediğimiz bir Celse oldu. Öğrenci kızımız Neşe, bir başka öğrenci Emel ile bir araya gelince, son derece düzgün İrtibatlar ile bir çok Varlık'la görüştük. İkisi de Medyum tabiatlı idi.

Yalnız, burada da, her zamanki gibi, dikkatli olmak gerek!.. Eski, ağdalı ifâdeler ile şiire benzer şeyler alınıyor diye, hemen havalara uçmak mantıksız olur. Acaba onlar gerçekten bir mânâ ifâde ediyor mu?

Şimdi az kullanılan kelimelerden başlıyarak Celse'yi inceliyelim... Bakalım mısralardan bir mâna çıkacak mı?
ÜMM-Ü TÜRÂB , "toprağın anası" demektir.
NISF, "yarı, yarım" demektir... LEYL, "gece", LEYLİ , "geceye özgü, yatılı (okul veya öğrenci)" demektir.
Böylece NISF-I LEYL , "gecenin yarısı" mânâsına gelir.
BÎTAB , "Bitkin, yorgun" demektir, Genelde BÎTAP diye yazılır.
ŞEHVAR, "inci" demektir.
MİNVAR diye bir kelime yok, ya yanlış alınmış, ya da Varlık kafiye tutsun diye atmış!..
NECİB, "soyu sopu temiz, pâk olan kimse, asilzâde, kıymetli, üstün, güzel ahlâk sâhibi" demektir.
NECİB-ÜL ÂLEM , "âlemin temizi, güzel ahlâklısı" anlamına gelir.
NAKZ, "bozma, halâs olma, kurtulma" demektir. NAKZ-I KİBÂR , "kibardan bozma, kibarlıktan kurtulma" anlamına gelebilir.
AHBAR , "haberler" demektir. ŞÂN-I AHBAR , "haberlerin şânı" demektir.
MECNÛN , "cin tutmuş, cinlenmiş, çılgın, deli, divâne, sevdâdan ötürü kendini kaybetmiş, çılgınca seven, tutkun, delice seven, Leylâ ile Mecnûn hikâyesinin erkek kahramanı" anlamlarına gelir...
FİTÂR diye bir kelime bulamadık. ya yanlış alınmış, ya da Varlık kafiye tutsun diye atmış!..
Böylece MECNÛN-U FİTÂR tamlamasına bir anlam veremedik.
İKBÂL , "baht açıklığı veya yüksek bir makaama, duruma erişmiş olma durumu, istek, arzu" demektir.
Bir de pâdişahlar için "odalık, koynuna aldığı câriye" anlamına gelir. Bizi ilgilendirmiyor.
VÂDE, "bir işin yapılması veya bir borcun ödenmesi için tanınan süre, mühlet, mehil" demektir.
İKBÂL-I VÂDE , muhtemelen "süre isteği, mühlet talebi" mânâsına geliyor.
MİNNET , "yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu, müdânâ, bir iyiliğe karşı teşekkür etme, memnuniyet duyma"
anlamlarına gelir.
FÎRÂŞ , "döşek, yatak yere serilen şey, minder şilte" anlamlarına gelir. Böylece MİNNET-ÜL FÎRÂŞ , "yataktan dolayı duyulan gönül borcu"
veya "yatakta sevişmekten dolayı duyulan minnettarlık" mânâsınadır.
NİMET'in çok anlamı var. "iyilik, lûtuf, ihsan, yaşamak için gerekli herşey, yiyecek içecek, özellikle ekmek, yararlanılan imkân, bahşiş, azık, saadet, mutluluk" demektir.
FİTTAŞ kelimesi daha araştırmadan bende "atmasyon" duygusu uyandırıyor ama, bir bakalım... Evet, ya yanlış alınmış,
ya da Varlık kafiye tutsun diye atmış!.. böylece NİMET-ÜL FİTTAŞ tamlamasına bir anlam veremedik.
MÂNİ kelimesinin de bir çok anlamı var, "bir şeyin yapılmasını önleyen şey, engel, kişinin sevinç, güven ve her türlü etkinliklerinin normal olmayan bir biçimde arttığı Ruh Hastalığı (mani şekliyle,kısa "A"), aşırı neşe şeklinde beliren Psişik hastalık; genellikle birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri kafiyeli olan, daha çok hecenin yedili ölçüsüyle söylenen halk şiiri" demektir. Bize gerekli olan sonuncu "şiir" mânâsı... Böylece VÂDE-İ MÂNİ , "şiirin zamanı" anlamına geliyor.
BEZM, daha önce de vermiştik, "meclis" demektir, Celse için toplanan Avra'yı kasteder.

Şimdi bakalım, bu mânâları mısralara oturtunca, ortaya kayda değer birşey çıkıyor mu?..

İlk beyitte Varlık, iki kızdan birine

Uzatma arasın Ümm-ü Türâb
Nısf-ı leylide hâli bîtâb

diye hitap ediyor ki, "Görüşmelerin arasını uzatma, ey Toprak Anası. Yoksa gece yarısı çalışmayla yorgun, perişân hâle düşenler var"
mânâsına gelir, doğru, güzel ve mantıklıdır. Niye kıza "Ümm-ü Türâb" demiş bilemeyiz. Tevâzu sâhibi olduğu için mi acaba?.. Yoksa topraktan yaratılmış Âdem misâli çcukların anası olacağı için mi?.... Hz. Ali'nin bir lâkabı da Ebu Turâb'dır, "Toprağın Babası"...

İkinci beyitteki kelime MİNVAL (yol, biçim, tarz) olsa, belki bir anlam verebileceğiz.

Şakacıktan sana olmaz şehvar,
Kıssacıktan misâl arz-u minval

Yâni, "Sana şakacıktan inci falan vermek olmaz, kısa bir misâl ile, veya kıssalardan misâl vererek görüşmelerde yol göstermek isteriz, arz ederiz" mânâsına gelir... Biraz zorlama diyebilirsiniz ama, olabilir.

Üçüncü beyite bir anlam veremedik. Dediğimiz gibi, ya yanlış alınmış, ya da Varlık işkembeden atmış!..

Dördüncü beyiti beğendik:

İkbâl-i vâdede iderüz seni temîn
Kâlbin oldukça temiz, hazırdır zemin

Varlık diyor ki, "Uygun süre tamamlanınca, yâni gerekli tecrübeyi kazanınca, sana garanti ederiz ki, eğer kâlbin temiz olursa, üstün görüşmeler için zemin de uygun olacaktır." Bizce güzel bir şiir, mânâlı bir beyit...

Beşinci beyite bir anlam veremedik. Dediğimiz gibi, ya yanlış alınmış, ya da Varlık işkembeden atmış!.. Zâten Varlık hemen ardından "kemküm"lerden bahsediyor, dikkatin dağıldığını mânilerinin bozulduğunu söylüyor. Hem de güzel bir beyitle:

Hoşgörüver hâlimi,
Bozduysa mânimi

Ve ardından "beğenmediğini, bozuk olanları at, Celse'yi yaz, yat" diyor, hem de güzel bir beyitle:

Kemkümden sonrasını bırak, at!
Ol gündeki bezmi yaz, yat!..

Bizce herşeye rağmen yararlı bir Celse idi.

***


Bir başka celse daha...

Varlık : İsmini vermiyor
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 15.5.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Suphi Kip, Oya, Önder
Hâzirûn: Muhittin Tecelli, Haydar Gür

(Önce Urtibat kurmakta zorluk çekildi. Bâzı değişiklikler yapıldı. Uzun süre uğraşıldı.
Nihâyet Masa'da yukardaki ekip yer alınca İrtibat derhal düzeldi)

Varlık- Ne istiyorsunuz?
İdâreci- Önce Masa'nın bu durumundan memnun olup olmadığınızı soralım.
Memnun musunuz?
V- Evet.
İ- Başka bir değişiklik ister misiniz?
V- Hayır.
İ- Bu durumda aksamadan bir görüşme yapabilecek miyiz?
V- Nasip.
İ- Bize kendinizi tanıtır mısınız?
V- Hayır... Sizce isim lâzım mı?
İ- Değil, efendim. Ancak kiminle görüştüğümüzü bilmek, bizim ilgimizi artırıyor.
Sorularımız umûmî mi, şahsî mi olsun?
V- Şahısla işimiz yok.
İ- Umûmî suallerimizi hangi konuda sormamızı istersiniz?
V- Arzunuz bilir.
İ- Sorulara geçmeden önce, sizin söylemek istediğiniz var mı?
V- Sebadla çalışmak!... Yılmadan!..
İ- Bu çalışmalarda sizinle gene görüşmemiz olacak mı?
V- Gönderene bağlı.
İ- Gönderenin kim olduğunu söyler misiniz?
V- Burada ADSIZ derler.
İ- ADSIZ dostumuzu eskiden tanıyoruz. ALLAH râzı olsun.
Efendim, bizim gâyemiz sizlerle görüştüğümüzü inkâr götürmez şekilde ispat etmek.
Bunun için ne yapmamız lâzım?.. Önce böyle bir ispat yapılabilir mi?
V- Evet.
İ- Siz bize bu konuda yardım eder misiniz?
V- Evet.
İ- Öyleyse ne şekilde bir çalışma yapmamızı tavsiye edersiniz?
V- Sabırla yılmadan çalışmak!:. Niye çalışmıyorsunuz?
İ- Efendim, sabırla çalışmak doğru da, zor oluyor. Bir başarı elde edilmeyince,
arkadaşların sabrı tükeniyor.
V- Peşin para ile herkes oynar... Çalışmalarınız ne olursa olsun,
gurupların devamlı olması şart!.. Hercâi olmayınız!..
İ- Bu bize eskiden vermişi olduğunuz bir nasihatti.
V- Siz de daldan dala atladınız.
İ- O zaman hepsini bir arada yapmak zorluğu vardı. Şimdi inşaallah
gruplar hâlinde çalışacağız.
V- Âmin!... Şimdiden başlayın!... Selâm!
İ- Ayrılıyor musunuz?
V- Evet... Dua...
İ- Ayrılmadan önce bir sual daha sorayım: Sizden sonra bizimle
görüşmek isteyen var mı?
V- Yeter ki arzu duyun!.. Buradakiler sizler yardım için çırpınıyor.
İ- Peki, efendim... Dua edelim.

Varlık, "kendisini gönderenin ADSIZ olduğunu" söylüyor ama, aslında görüşenin eskiden tanıdığımız ADSIZ olduğunu, üslûbundan anladık. Burada daha önce bahsini ettiğimiz EMİR VERENLER - EMİR ALANLAR , HİZMET EDENLER - HİZMET EDİLENLER , İZİN VERENLER - İZİN ALANLAR'a ek olarak, bir de GÖNDERENLER - GÖNDERİLENLER olduğunu anlıyoruz... Rûhî İrtibatlar'ın Âhıret Âlemi'ndeki yönü bizce son derece düzenli ve kurallı bir şekilde cereyan ediyor.

O dönemde Celse İdârecisi, biraz da Bedru Ruhselman'ın medyumu ve reenkarnasyon Araştırmacısı Reşat Bayer'in etkisinde kalarak ispat çalışmalarına kalkışmıştı. Fincan,Masa, Uyutma tecrübeleri yapılıyor, ama yeterli sayılmıyordu. Materyalizasyon, Bedenlenme tecrübelerine de kalkışılmış, bu hususta söz veren Varlıklar olmuş, ADSIZ gibi, ama hiçbiri sözünü tutamamıştı. Bunu normal karşılıyor, onları hiç kınamıyoruz. Hep dediğimiz gibi, BİLİM gördüğüne, DİN görmediğine inanır... Ruh'un, ölümden sonra hayâtın ispatı olmaz. Kişi delilini kendi bulup inanmak durumundadır.

ADSIZ bizim eski dostumuz ve Medyum'u merhum Suphi Kip Bey idi... Kendisiyle bir çok kereler görüştük.

***


Varlık : Adsız
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 28.5.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Suphi Kip, Cengiz
Hâzirûn: Muhittin Tecelli, Haydar Gür

Varlık- Selâm... Yaşamak için yaşatmak lâzımdır.
İdâreci- Bunu kurduğumuz Dernek için mi söylediniz?
V- Evet...
İ- Bu husustaki nasihatlerinizi bekliyoruz.
V- Yılmadan çalışmak... Fertlerle cemiyet yaşar ama, sebatlı fertler olursa!..
Yılmayın!.. Sizlere yardımcı olacaklar... Sabır!... İlk engele takılmayın ki,
sizlere yardımcı olalım.
(karışık harfler) ...
İ- İrtibat bozuldu, efendim.
V- ... Arada CUDÎ var...
İ- Efendim, siz dostumuz ADSIZ mısınız?
V- Öyle derler.
İ- Haydar Bey, "Rüyâmda kayınpederimi gördüm," diyor. Sebebini soruyor.
V- Hatırlanmak için olsa gerek.
İ- "Her gece dua ediyorum," diyor.
V- Hâtıralarını kuyudan çıkar.... Dua... Selâm.
İ- ALLAH râzı olsun, efendim... Dua edelim.

Bu ve bundan evvelki Celse, kurduğumuz Dernek binâsında, daha doğrusu bir bodrum dâiresinde yapıldı.

Epey önce anlatmıştık, Dernek kurulurken ilk ay para toplandı, dâire kiralandı, ama ikinci ay hiç para veren olmadı. Aslında bu âkıbet, hem o eski Celse'de Neyzen Tevfik tarafından, hem de İdâreci'nin Karısı tarafından ikaz edilmişti. Bu Celse'de de ADSIZ "sebatlı fertler"den bahsediyor ki, hiç ortada yoklardı. Masraflar İdâreci ile Muhittin Tecelli Bey'in üzerine kalınca, İdâreci hemen kira kontratını da, Derneği de feshetti!..

Varlık, İrtibat bozulunca araya CUDÎ diye bir başka Varlığın girdiğini söylüyor ki, böyle durumlarla çok karşılaştık. Birbirini kovup yerine geçmeye çalışanlar bile vardı. Ama genelde Rehber Varlıklar, yâni Âhıret Âlemi'nden Celse'yi idâre edenler durumu düzenlerler.

ADSIZ bizim 1970 yılından beri aralıklarla İrtibât'a geçtiğimiz bir Bedensiz Dostumuz... Medyum olarak rahmetli Suphi Kip arkadaşımızı kullanırdı. Suphi Bey enteresan bir insandı. Bir seferinde hastanede öldü sanılıp morga kaldırılmış, kendine geldiğinde üzerindeki çarşafa sarınıp ortalığa çıktığında, hortlak zannedilmişti. Sonra gerçekten vefat etti... ALLAH ona ve bütün dostlarımıza gani gani rahmet eylesin.

***


Varlık : Veysel
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 8.6.1973
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Beyhan, Emel
Hâzirûn: Emine, Abdullah, Solmaz

Varlık- ...

Dünya gözü
Görmez özü
Gönül gözü
görür özü
ÂŞIK VEYSEL
Buldu sizi...

İdâreci- ALLAH râzı olsun, efendim. Bir arzunuz var mı?

V-

Sazım sazım deyu gezerim
Gönül dost peşinde, dostu özlerim

Görmese de fâni gözler
Gönül gözü dostu özler

İ- Bunları tam olarak birleştiremedik. Lûtfen düzeltir misiniz?
V- Ben yazmayı bilmem. Ben söyledim, dostlar yazdı.
Emel Hanım- Daha henüz oraya intibak edemediniz.
V- Evet.
İ- İlk defa mı irtibat kuruyorsunuz?
V- Evet.
İ- Efendim, hayatta iken TOPRAK üzerine bir şiiriniz vardı, "dostum" diye hitap etmiştiniz.
Şimdi ona kavuştunuz. TOPRAK hakkında ne düşündüğünüzü bize şiir olarak verir misiniz?

V-

Toprak kara,
Yaprak sarı
Veysel çamur,
Gönül arı

Gönül buldu
Gayrı yâri
Sanma dosttan
Düştük ayrı!

Yapın dostlar, dosta hayrı
Toprak benim dostum gayrı
Topraktan kalamam ayrı
Dostu dosta çağırın gayrı

İ- Son cümleden kasıt nedir?

V-

İnsan ve toprak
Bir avuç yaprak
Hamuru toprak
Akıp Esmâ'ya çarpan...

(Bundan sonra İrtibat bozuldu. Başta İdâreci olmak üzere herkesin dikkati dağılmıştı. Sonra tekrar düzeldi) ....

Hamurunuz bile toprak
Çağırırsa kara toprak
Korkma, yemez seni
toprak!

İ- ???
V- Sen düzelt, izin verdim... Alışınca daha düzgün veririm... Sizler de dağıldınız, alamıyorsunuz.
Uyuyan bile var... Dağıldınız. Benim suçum ne?
İ- Haklısınız. Peki, ayrılalım... Dua edelim.

Hemen belirtelim, İdâreci baştan itibâren gelenin Âşık Veysel olmadığı kanaatiyle hareket etti. Böylece İrtibât'ın bozulmasında da büyük etkisi oldu. Unutmıyalım ki, Âşık Veysel'in çok yakın bir târihte Âhıret'e intikâl etmesinin de bunda etkisi olabilir. Zâten Emel Hanım da buna işâret etmişti. Rahmetli'nin vefat târihi 21 Mart 1973 idi, Celse'ye geldiğinde daha henüz 3 ay olmuştu.

"Sen düzelt, izin verdim" dediği için yukarıdaki şiiri düzelttik. Siyah harfler ile yapılan ekler bizdendir. Onun üstündeki şiirler de düzeltince şöyle oldu:

Sazım sazım deyu gezerim
Dost peşinde, dostu özlerim

İnsan ve toprak
Bir avuç yaprak
Esmâ'ya çarpan
Hamuru toprak

Mâlûm ESMÂ-YI HÜSNA, "ALLAH'ın Güzel İsimleri" demektir. 99 tânesi bilinir. Aslında bütün güzel isimler O'nundur. (Haşr Sûresi, 24. âyet) Şiirin mânâsına gelince, TOPRAK, ESMÂ'ya muhatap olunca, yaprak olur, canlanır, koca bir ağaçta, çiçekler, meyvalar verir. İnsan olur, her türlü kudrete sâhip olur, o güzel isimler onda tecelli eder.

ÂŞIK VEYSEL ŞATIROGLU 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar, babası "Karaca" lâkaplı Ahmet adında bir çiftçiydi. Veysel'in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi. Ardından Veysel de 7 yaşında aynı hastalıktan dolayı iki gözünü de kaybetti. Şöyle anlatır:

- "Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven
Muhsine Kadın'a göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve
dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım...
Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak,
perde indi. O gün bugündür Dünya başıma zindan."

Babasının, Âşık Veysel'e oyalanması için aldığı bağlamayla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı. 1930 yılında Sivas Maarif Müdürlüğü olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer ile bir "şâirler gecesi"nde tanıştı. Kutsi Bey tarafından verilen destek ile birçok ili dolaşmaya başladı. Böylece tanındı... Bu satırların yazarı ortaokulda iken Rahmetli bulundukları şehre gelmiş, okulda konser vermiş, böylece İdâreci onu hayatta iken görme mutluluğuna erişmişti.

Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri'nde saz hocalığı yaptı. 1965 yılında özel kanunla maaş bağlandı. 1970'li yıllarda Selda Bağcan , Gülden Karaböcek , Fikret Kızılok , Esin Afşar , Hümeyra gibi bazı müzisyenler Âşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Vefatından sonra Şarkışla'da her yıl adına şenlikler yapılmaya başladı.... Pek çok şiiri ve bestesi vardır. Başka türküler de söylemiştir:

Atatürk'e ağıt (5:26)
Anlatamam Derdimi (5:24 / 5 dakika, 24 saniye)
- Kendi sesinden şiiriyle
Beni Hor Görme Kardaşım (2:46)
Beş Günlük Dünya (3:58)
Arasam Seni Gül İlen (4:18)
Bir Kökte Uzamış (4:55)
Birlik Destânı (1:42)
Çırpınıp İçinde Döndüğüm Deniz
TÜRK'üz, Türkü Çağırırız
Cümle Âlem Senindir (6:44)
Yiğitler Silkinip Ata Binende
Derdimi Dökersem Derin Dereye (4:51)
Dost Çevirmiş Yüzünü Benden (3:12)
Dost Yolunda (4:43)
Dostlar Beni Hatırlasın (6:02)
- Kendi sesinden şiiriyle ve 12 parça daha
Hiçbir Türlü Bulamadım Ben Beni
Dün Gece Yâr Eşiğinde (4:28)
Boş Gitme Köyüne Ey Bâd-ı Sabah
Dünyâ'ya gelmemde maksat (2:43)
Esti Bahar Yeli Karlar Eridi (2:41)
Kerbelâ Mersiyesi
Gel Ey Tâlip, Bu Bir Esrar-ı Hakk'tır
Okudum Mektepte
Bir Seher Vakti Gençlik Çağında
Gel Ey Âşık (5:35)
Gonca Gülün Kokusuna (5:24)
Gönül, Sana Nasihatim (6:40)
- Kendi sesinden şiiriyle
Mecnun'um, Leylâ'mı Gördüm
Gözyaşı Armağan (3:32)
Güzelliğin On Para Etmez (4:31)
Kahpe Felek Sana N'ettim Neyledim (2:58)
Kara Toprak (9:25)
Kızılırmak Seni Seni (4:58)
Bir Küçücük Dünyam Var Benim (5:17)
Çiğdem Der ki Ben Âlâyım (3:05)
Dünyâ'da Tükenmez Murat Varmış (5:13)
Seherde Ağlayan Bülbül
Ne Ötersin Dertli Dertli (3:05)
Keklik Idim Vurdular
Necip (3:16)
Sazım (6:02)
Seherin Vaktinde (5:01)
Havalanma Telli Turnam
Sekizinci Ayın Yirmi İkisi (4:43)
Sen Bir Ceylân Olsan (3:34)
Sen Varsın (4:01)
Anam
Şu Geniş Dünyâ'ya (7:27)
Uzun İnce Bir Yoldayım (2:23)
- Kendi sesinden şiiriyle berâber
Gine mi Ağladın Kirpikler Nemli
Yıldız (Sivas ellerinde) (3:16)
Yüce Dağ Başında Kar Var Bozuna
Yaz Gelsin (3:02)

Bu Celse, bize onu hatırlattı ya; gelen o olsun, olmasın, farketmez!.. ALLAH gani gani rahmet eylesin.

***


Varlık : Trabzonlu Dede Efendi
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 25.1.1971
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Ender, Ali

- Varlık- Selâm... (karışık harfler) ....
İdâreci- ALLAH razı olsun. Bu akşam bizimle görüşmek istiyor musunuz, efendim?
V- Evet.
İ- Nasıl yapalım, efendim?
V- Acaba benimle ne konuşacaksınız?
İ- Tekâmülümüzle ilgili, ve Ruhlar Âlemi hakkında sualler sormak istiyorduk. Kaabil mi?
V- Evet.
İ- Sorularımızdan önce sizi tanımak isteriz.
V- Dede efendi.
İ- Hangi Dede Efendi?
V- Trabzonlu.
İ- Hangi işle meşgûl idiniz?
V- Mevlevî idim.
İ- Musikîşihas Dede Efendi ile bir ilişkiniz var mı?
V- Hayır.
İ- Hangi târihte yaşadınız?
V- 1325.
İ- Bu ölüm yılınız mı?
V- Hayır.
İ- Ne târihidir?
V- Hohim Efendi...
İ- Anlaşılmadı.
V- Hohim Efendi.
İ- Onun yaşadığı devir mi?
V- Evet.
Bu Hohim Efendi hakkında bilgi vermeniz mümkün mü?
V- Evet.
İ- Siz târihe geçtiniz mi?
V- Hayır.
Aranızda bir irtibat var mı?
V- Ahlâkî bağ...
İzah eder misiniz?
V-

Bir pîr-i fâni idi cismini cân eyledi
Âteş-i mutlak ile tayy-ı mekân eyledi
Yanar iken bir cân için, canlar cânını bulduk
Âlem-i Hüdâ bizim için böyle beyân eyledi

Bu sizini hakkınızda mı?
V- Hayır.
İ- Devam edecek misiniz?
V- Hayır.
İ- ALLAH râzı olsun, üstâdım. Bize başka söylemek istediğiniz var mı?
V-
Âleme kulluk eden canlar cânını bulur
Bizi bulan kişiler âleme üstün gelir

İ- Bizim bu çalışmalarda ilerliyebilmemiz için bir nasihatınız var mı?
V-
ALLAH sizi zâten götürür bu yola
Dilerim, hep zikriniz Kaadir-i Mutlak ola!
İ- Bu irtibatta Ender'in yardımı var mı?
V- Belki.
İ- Tekrar görüşme zamanını siz mi tâyin edeceksiniz?
V-Evet.
İ- Ne zaman istersiniz, efendim?
V- Üçüncü gece.
İ- Cuma gecesi mi?
V- Hayır. Perşembe.
İ- Muhterem Üstâdım, sohbetinizden çok hoşlandık. Lûtfen devam edin.
V- A.... A...
İ- Bundan kasıt nedir?
V- Acaba hep mi istersiniz?
Ender- Ben artık gitmek gerektiğini düşündüm.
İ- Peki, üstâdım. İstemiyerek ayrılalım. Ancak bir nasihatınız varsa, lûtfedin.
V- Kelâmı sarih olan kimsede kemlik olmaz!
İ- ALLAH râzı olsun... Dua edelim.

Bu Ender genç bir askerî öğrenci... Nereden duymuşsa duymuş, Meclisimiz'e geldi. Kendi yaptığı bir takım çalışmalarda aldıklarını gösterdi. Onun üzerine biz de kendisini tecrübe etmeye karar verdik. Bu Celse'den sonra Perşembe günü yaptığımız Fincan Celsesi'nde daha önce verdiğimiz GOĞ-GIYBET TEBLİĞİ'ni aldık. Sonra bir müddet çalışmalar devam ettik. Bir süre sonra irtibatımız koptu ama, öğrendik ki, Ender mezun olmuş, hayâta atılmış, emekli olmuş, hatta meşhur biri olmuş!... Tabii sevindik. ALLAH kendisine ve âilesine uzun, sağlıklı, huzurlu bir ömür versin.

Şiirleri takdir sizin... Bizim birinci kıt'adaki "âteş-i mutlak" ifâdesine verdiğimiz mânâ "ALLAH aşkıyla yanmak gerçek ve mutlak ateştir" şeklinde... Yalnız ikinci şiirdeki "âleme kulluk eden" ifâdesi biraz ters geldi. Ancak "âleme hizmet eden, kendini başkalarına hizmete adayan" anlamında alınırsa, kabûl edilebilir, yoksa ALLAH'tan başkasına kulluk olmaz. Son beyitteki "Kaadir-i Mutlak" elbette ki, "herşeye kaadir olan ALLAH" tır... Böylece şiirlerin mânâlı olduğu sonucuna varabiliriz... Bizce bu irtibatta bir aldatma yoktur.

Şimdi 28.1.1971 târihli GOĞ-GIYBET TEBLİĞİ'nin alındığı celsenin kalan kısmını verelim:

Varlık : Trabzonlu Dede Efendi
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 28.1.1971
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Ender, Ali

İdâreci- Vermek istediğiniz başka bir şey var mı?
Varlık- Hayır.
İ- Suallerimizi sorabilir miyiz?
V- Evet.
İ- Kendinizden bahsederken, bir de HOHİM EFENDİ'den söz ettiniz. Şiirin ikiniz
hakkında olduğunu belirtmenize rağmen, tam anlıyamadık. İzah eder misiniz?
V- Evet... HOHİM DEDE berâberce aynı yerde yaşadığımız bir KIRIM göçmenidir.
İ- Aranızdaki ahlâkî bağ nedir?
V- Aynı ahkâma sahâbet.
İ- Canlar Cânı Mevlâna Hazretleri mi?
V- Pirîmiz...

Bundan sonra Varlık değişmiş, KUL AHMET diye birisi gelmiş, ve şöyle bir beyit vermiş ki, Rûhî İrtibatlar için nasihat niteliğindedir:

Ahkâma uymayanan yoktur bizlerle işi,
Kendini tanır elbet destursuz olan kişi!

Kırım Türkleri arasında HOHİM ismi var mı, bilmiyoruz. Bilen birisi varsa, söylesin...

Az kullanılan kelimelere gelince, AHKÂM , "hükümler, yargılar" demektir.
SAHÂBET , "koruma, sâhip çıkma, sâhib olma, kayırma, arka olma, yardım etme" demektir. Varlık "aynı kurallara uyardık" demek istemiş. Aynı tarikattan imişler... YUNUS EMRE'nin meşhur şiirinde de geçer "canlar cânı":

Canlar canını buldum,
Bu cânım yağma olsun
Assı ziyândan geçtim,
Dükkânım yağma olsun"

Ama orada hep ALLAH'a yorumlanır... Belki de dergâhına gittiği HACI BEKTAŞ-I VELİ'yi, veya TAPTUK EMRE'yi kastetmiştir.... Bilemeyiz.

***


Varlık : Trabzonlu Dede Efendi
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 2.2.1971
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Ender, Savaş

Varlık- Selâm.. Selâm... Selâm...
İdâreci- Aleykümselâm, efendim. Bir arzunuz var mı?
V- Hayır.
İ- Kendinizi tanıtır mısınız?
V- DEDE EFENDİ...
İ- Nasihatlerinizi bekliyoruz, efendim.
V- ALLAH yolunuzu aydınlatsın!
İ- Âmin, efendim. sorularım var. Bunları sizle görüştükten sonra mı sorayım?
V- Hayır.
İ- Goğ-Gıybet hakkındaki tebliği inceledik. Bir eksik var mı?
V- Hayır.
İ- Hayâtınız hakkında bir kaç sorum var. Onları sonra sorayım, müsaade edenseniz.
V- Evet.
İ- Sizi dinliyoruz, efendim.
V- HAYIR.... ALLAH'A GİDEN YOL...
İ- Bu mevzuda mı görüşmek istiyorsunuz?
V- Evet.
İ- HAYIR'dan kasıt "iyilik" midir?
V- Evet. HAYIR deyince ne anlıyorsunuz?
İ- Maddeten düşük olanlara maddî yardım, mânen zayıf olanlara mânevî destek.
Ender- ALLAH'ı hoşnut edecek her davranış HAYIR'dır... Evet, Bu iki HAYIR
hakkındaki fikrinizi söyler misiniz? Maddî, mânevî hayır hakkında...
V- Berâberce olmadan nasıl bir mânâ çıkar?
İ- Doğru... Öyleyse ikisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
V- Çünkü hepsinin özünde ALLAH'ı hoşnut etmek vardır...
Ama "ALLAH'ı hoşnut etmek"ten kasdınız ne ola?
İ- Sual olarak soruyorsunuz?
V- Evet.
Ender- Her türlü yardımdan kasıt ALLAH'ı hoşnut etmektir. İnsanın dünyâya gelmekten
kastı Tekâmül'dür. Böylece tekâmüle yardımcı olan herşey ALLAH'ı hoşnut edecektir.
Savaş- İnsanlara yardım... ve herşeyden önce insan olmak...
İ- Bence ikisi berâber... Hem Tekâmül, hem de insan olmak için ALLAH
insanlara bâzı yollar göstermiştir. Kanunlar koymuştur. Bunlara riâyet ALLAH'ı
hoşnut edecektir.
V- Çok güzel!.. Peki, Tekâmül edince ne olacak?
Ender- Tekâmül'ün gâyesi ALLAH'ın bize verdiği Rûh'u kötü nefsten arındırmaktır.
Savaş- ALLAH'a daha yakın olmaktır.
İ- Ruh, TANRI tarafından yaratıldığı için, onda bir çok ilâhî kudret ve kaabiliyet mevcuttur.
Fakat madde hayâtı bunların ortaya çıkmasına engel olur. İşte Tekâmül bu kaabiliyetleri
meydana çıkarmak, dolayısiyle Rûh'u nefisten kurtarıp ALLAH'a yaklaştırmaktır.
Böylece ikisi birleşmiş olur.
V- Çok doğru!.. Yâni ALLAH'ı içinizde buluyorsunuz... Peki, nasıl HAYIR ediyorsunuz?
Ender- Benim yaptığım HAYIRLAR bu zamana kadar hep maddî tezâhürlerdir.
Savaş- Mânevî yönden yetenekli olmadığım kanısında olduğum için, ben de şimdiye kadar
hep maddî yönden HAYIR yapmaya çalıştım.
İ- Ben de bu fikirlere iştirak ediyorum. Yâni, tam olarak bir HAYIR yapamıyoruz.
V- Maddî HAYIR'dan ne kastediyorsunuz?
Ender- Para vermek, eşya vermek.
Savaş- Ben de öyle diyorum.
İ- Aynı fikirdeyim.
V- Peki, verirken nasıl veriyorsunuz?
Ender- Sâdece muhtaç olduğu için yardım etmem gerektiğini düşünüyorum.
Savaş- Ben verdiklerimin hakikaten muhtaç olduklarına inanmıyorum.
İ- Ben, itirâf edeyim, bu hayırları bir fedâkârlık kabul edemiyorum.
Eşya verirken dâima eski püskü şeyler veriyoruz. Para ise, bizim sarfedecek yer
bulamadığımız zaman veriliyor. Böylece bir fedâkârlık olmuyor.
V- Güzel, güzel!.. Bunu daha başka bir gün yine tartışırız... Şimdi, maddî dediğiniz
HAYIR'da acaba mânevî taraf var mı, araştıralım.
İ- Lûtfen, efendim.
V- Siz verirken, ne de olsa, "Yarabbi!.. Bizi de bu hâllere sokma," der miyiz?
İ- Başta "siz" , sonra "biz" oldu. hangisi?
V- Bizler de HAYIR edenlerdeniz.
İ- Muhakkak, efendim.
V- Bu şekilde iki yönden HAYIR etmiş oluruz. Hem de mânen.
İ- Yâni, ALLAH'ı andığımız için mi?
V- Hayır... Yâni, bir taraftan o şahıs için, bir taraftan da kendimiz için dua ediyoruz.
İ- Bu dua o şahıs için de mi oluyor?
V- Evet.
İ- Böylece hem maddî, hem mânevî HAYIR oluyor.
V- Evet.
İ- "Yarabbi, bizi bu hâllere düşürme" deyince, bu dua o şahsa nasıl tesir ediyor?
V- Kendinizi onun yerine koyup, candan dua ediyorsunuz.
V- Kendimizi onun yerine koyduğumuz zaman, onun yerine dua etmiş oluyoruz, öyle mi?
V- Evet.
İ- Devam edecek misiniz?
V- Hayır.
İ- Başka vermek istediğiniz var mı?
V- Hayır.
İ- Sizin vâsıtanızla başka Varlıklar'la da görüşmek isteriz.
V- Zaman... Zamanında kendimiz haber veririz.

Yol uzunsa yorulur, yolda kalırsın,
Yol kısaysa, onu bir anda alırsın!

İ- Bu nasihatı açıklar mısınız?
V- Niye acele edersün?.. Senin yolunun başlangıcı bu.
İ- ALLAH râzı olsun. Müsaadenizle ayrılalım. Dua edelim.

Basit görünüşlü bir SOHBET ama, üzerinde düşünürsek faydalı olabilir. Hele tevâzu içinde yardım ettiğimiz kişiler için "Yarabbi, bizi bu hâllere düşürme" demekle kalmayıp, "Yarabbi, sen onu da sıkıntıdan, dertten kurtar!" diye dua etmek çok daha iyi olur.

***


Şimdi nakledeceğimiz Celse, bir Varlığın bir kişiye nasıl yamanmak istediğini göstermesi açısından önemli... Dikkatle okunması gerekir.

Varlık :Brezilyalı
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 10.10.1972
Usûl : Fincan
Medyum: Saruhan
İştirakçiler: Yalçın
Hâzirûn : Mehmet Mustafa, Resul, Nâfiz, Ümit , İnci, Tuğrul,
Zehra, Sedat, Nuket, Bahri

Varlık- Selâm... (karışık harfler) ....
İdâreci- Doğru mu aldık?
V- Hayır.
İ- Aramızdan çıkmasını istediğiniz var mı?

(Başlangıçta Mehmet ve Ümit te Fincan'a parmak koymuştu, Varlık onları çıkardı)
Girmesini istediğiniz var mı?
V- Evet.
(Yalçın'ı istedi) ...
İ- İsminiz nedir?
V-
(karışık harfler) ...
İ- Hangi millettensiniz?
V- BREZİLYA... Saruhan, selâm...
İ- Bugün sizden hangi yönde istifâde edeceğiz?
V- İmân.
İ- Siz geçen sefer görüştüğümüz Varlık mısınız?
V- Evet.
İ- Ama geçen sefer verdiğiniz isim böyle değildi.
V- O zaman öyle verilmişti.
İ- Lûtfen gerçek isminizi verin.
V- Ogpano...
İ- Soyadınız nedir?
V- Roales.
İ- Hangi sene vefat ettiniz?
V- 1963...
İ- Kaç yaşında idiniz?
V- 19...
İ- Bu târih geçen sefer verdiğiniz târihle uyuşmadı. Hangisi doğru?
V- 1963...
İ- Kendiniz hakkında anlatmak istediğiniz var mı?
V- İmân nedir?
Mehmet Mustafa- İnanılan önder, yol gösteren şeyler.
V- Hayır... Saruhan söylesin...
Saruhan- HAKK'ın herşeyi kapladığı, ve her zerredeki varlığı...
V- Evet... Vahdet...
İ- Evet, efendim.
V- Saruhan...
İ- Devam edecek misiniz?
V- Evet... Sorun.
Mehmet Mustafa- İmân ile imam aynı mı?
V- Hayır... İmânı bilmeyen imam çoktur.... Yazanı değiştirin.
(Kâtiplik yapmakta olan Tuğrul bu sırada zâten değişmek istiyormuş) ...
İ- Grupla olan çalışmalarımız için bir tavsiyeniz var mı? Memnun musunuz?
V- İyidir... Bir kişi hâriç... O da bayan arkadaşınız... Bunun sebebi şüpheci oluşudur.
İ- Kimdir?
Zehra- Ben.
V- Evet... Lûtfen Celse'yi terketsin!
İ- Peki, efendim.
V- Ümit gelsin... Temiz bir kişidir....
(Ümit masaya gelir) Selâm...
Ümit- Aleykümselâm.
İ- Peki. Aramızda başka kaabiliyetli arkadaş var mı?
V- Yalçın... Çünkü Abdülkadir Geylâni her zaman kendileriyle berâberdir.
İ- Başka var mı?
V- Zâtınız... Selâm...
İ- Teşekkürler ama...
V- Her üçünüze eyvallah...
İ- Peki, efendim. Aramızda hangimize hitap etmek istersiniz?
V- Resul... Kendini boşuna üzmesin... Herşey zamânı gelince düzelir. Sabır!..
İ- Bundan sonra tekrar görüşecek miyiz?
V- Bir zamâna kadar.
İ- Başka bir grupla çalışalım mı?
V- Sonra size söylenecek.
İ- Sedat sormak istiyor.
V- Sedat önce içini temizlesin! Burda tiyatro oynatmıyoruz. Önce ALLAH'a inansın!..
Anlaşıldı mı?... Kötü şeyler için bizi kullanmaya kalkma! Şehvetle imân ayrı şeydir.

(Bu esnâda Zehra, Nüket, Bahri, Sedat gittiler) Öyle bir darbe yiyecek ki, haberi yok!..
İ- Peki, ne yapalım, yardım etmek için?
V- O yalnız şehvetin esîri olmuştur. Sizi de harcar. İnsanın içini bilemezsiniz.
Onu HAK bilir ve zamânı gelince Mânâ Âlemi'nden tebliğ eder.
İ- Anlıyamadığım birşey var. Biz şimdi bu arkadaşın arkasından konuşmuş oluyoruz.
V- Amma soruyorsun ki, nasıl faydalı çalışalım?.. Sonra buraya topladığınız kişilerin
mânevî mes'uliyeti mevzu-u bahistir.
İ- Güzel. Sonra kırılmasın diye söyledim.
V- Burda şu anda bulunan kişilerin hepsi iyi...
İ-Peki, bu gidenler bundan sonra toplantıların hâricinde mi kalsınlar?
V- Bizden söylemesi!..
İ- Peki. Teşekkür ederiz. Şimdi geçen seferki soruma dönelim:
HZ. YUSUF MERTEBESİ nedir?
V- ......................
İ- Burda mısınız, efendim?
V- Siz herşeyi biliyorsunuz... Daha ne soruyorsunuz?
İ- Efendim, emin olmak için... Tek kelime ile bile cevap verebilirsiniz.
V- Siz evvelâ din derinliklerine inin... Denediklerinize inanınız.

( Varlık teklemeye başlamıştı. Bu ifâde yanlışlar düzeltildikten sonra elde edildi) ...
İ- Başka bir emriniz yoksa, ayrılalım.
V- Başka bir ervah çağırınız.
İ- Şimdi mi???
V- Evet... Saruhan bizi tek, veya toplulukla çağırabilir... Size de, ona da selâm...
İ- Geç oldu. Başka bir gün yapsak, olur mu?
V- Evet.
İ- Dua ediyoruz.

Bize zaman zaman böyle kişiler gelir. Evde tek başına, veya tecrübesiz bir kaç arkadaşıyla Fincan çalışması yapmış, kim ve ne olduğu belli olmayan bir Varlık'la İrtibat kurmuş, hatta bu konuda çevresinde şöhret yapmış birisi olarak gelir, mârifetini göstermek ister. Hâlâ da gelenler oluyor. Sonra bir bakarsınız, bu Varlık gibi ya aldatmaya çalışıyor, ya da kişiyi kontrolüne almış, Obsede etmiş!.. Bizim görevimiz Varlığı kızdırmadan, kişiyi îkaz etmek... Mümkünse Varlığı iknâ edip, olur olmaz şekilde İrtibat'a geçmesini önlemek...

Nereden anladık, bir aldatma olduğunu?.. Varlık kendini "Brezilyalı" diye tanıtıyor. Verdiği karışık harfler, kelimelerden birşey çıkmıyor. Sonra muhtemelen Hıristiyan Brezilyalı, biz Müslümanlar'a "imân" dersi vermeye kalkıyor. Ama dinî bir imtihan sorumuza da cevap veremiyor. Hep Saruhan'a asılıyor... Kendisini uyardık, tıpkı diğer Medyum arkadaşımız Ender'i uyardığımız gibi... Varlık Saruhan'dan sonra Yalçın'ı da "Abdülkadir Geylâni her zaman kendileriyle berâberdir" diye tavlayıp yoldan çıkarmaya çalışıyor.

Sonra hiçbir Celse'de rastlamadığımız şekilde bir kişiyi hem yüzüne, hem ardından kötülüyor. Halbuki o insanın bir kötülüğünü görmedik. Diğer iki kişi de yıllarca bizimle berâber çalıştı.

***

Varlık : Abdülcelil Kalkancı
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 17.10.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Yalçın, Ümit,
(önceden) Ahmed
Hâzirûn: Resul, İnci, Ahmet, Saruhan

Varlık- ... Selâm... Selâm... Selâm...
İdâreci- Bir arzunuz var mı? Doğru ve kesin olarak Bildiriniz.
V- Hayır.
İ- Masa'dan memnun musunuz?
V- Bu gece idâre edeceğiz.
İ- Önce bir arzunuz var mı, onu soralım.
V- Bize verilenden fazlasını istemeyiniz.
İ- Peki. Başka arzunuz var mı?
V- Evet... Vahdete imân.
İ- Buna zâten inanıyoruz. Şimdi isminizi rica ediyorum.
V- Ben Brezilyalı dosttan sonra gönderilen bir Ruh'um.
İ- Yâni, geçen seferki görüşmede bilgi veren siz misiniz?
V- Evet.
İ- Bu sefer Brezilyalı gelmeden mi görüşeceksiniz?
V- Öyle emrolundu.
İ- İsminizi lûtfeder misiniz?
V- Abdülcelil.
İ- Hangi millettensiniz?
V- Kürt.
İ- Hangi sene vefat ettiniz?
V- 1939...
İ- Kaç yaşında idiniz?
V- 75...
İ- Hangi şehirde yaşadınız?
V- Diyarbakır.
İ- Soyadınız veya lâkabınız var mı?
V- Kalkancı.
İ- Abdülcelil Kalkancı?
V- Evet... Saruhan'ın annesi ta...
İ- Tarikatı mı, demek istiyorsunuz?
V- Evet.
(Saruhan böyle bir şeyhi bildiğini ifâde etti.)
İ- Kimi Medyum olarak kullanıyorsunuz?
V- Bizim için hepiniz birsiniz.
İ- Öyle ama, birimizi daha çok kullanmanız gerek.
V- Saruhan... Yalçın, Ahmed'in yerini alsın.
İ- Daha rahat görüşmek için, Saruhan'ın eline kalem versek, İtibat'a geçer misiniz?
V- Şimdik hayır... O bunu bilir, ama sırdır, söylemez.... Selâm.
İ- Peki. Şimdi sizin vermek istediğiniz var mı?.. Yalnız bizim ihtiyâcımıza uygun olsun.
V- ALLAH...
İ- ALLAH üzerine mi konuşmak istiyorsunuz?
V- Evet... Yalnız sizlerden ricam verilen mesajlara saygılı olmanızdır.
İ- Biz en Geri Varlığın söylediklerini bile saygı ile dinleriz.
V- Sizin geri anladığınız, mânâdır. Yoksa bütün Ervah halkolunduğu andan beri hizmettedir.
Yâni, emrolunduğu vazifeyi ifâ etmektedir. Yapan da, yaptıran da O!..
İ- Peki, efendim. Şimdi vermek istediğiniz ALLAH bahsine dönelim.
V- ALLAH o kadar büyük ki, o herşeyde zerratiyle devam etmektedir.
Buna imân etmek şarttır. Bu Vahdet'tir. Tasavvuf en büyük mürşittir.
Şu anda Tasavvuf ve Vahdet cereyan etmektedir. Haludun Darbaz'a hep berâber selâm...
İ- Vereceğiniz bu kadar mı?
V- Hayır... Şimdik konulara
(harfler karıştı) Yazanı de....
İ- Yazanı değiştirin demek istiyorsunuz.
V- Evet...
(Kâtip İnci'nin yerine İranlı Ahmet geçti) İdrâkiniz kadar muttali olabilirsiniz.
Yâni, emrolunduğu kadarını anlıyabilirsiniz.
İ- Buraya kadar olan kısım üzerindeki sorulara müsaade eder misiniz?
V- Sen sırrı çözeceğini mi zannediyorsun?
İ- Hayır, böyle bir iddiam yok. Bilâkis, öğrenmek için soracağım. Müsaade eder misiniz?
V- Hayır.
İ- O zaman olmadı. Bundan gâye istifâde etmektir. Eğer ben anlamadığımı soramazsam,
nasıl istifâde edebilirim?
V- İnanmıyorsun.
İ- Bunu söylerseniz, sizin büyüklüğünüzden şüphe ederim. İnanıyorum,
hatta üstünlüğünüzü kabul ediyorum. Bizim oraya ulaşamıyacağımızı düşünüyorum.
V- Sen devam et... Bize eyvallah!
İ- Ama Öbür Âlem'de böyle alınganlık olmaz!.. Sabırla bizi dinlemeniz lâzım.
V- Sen değil... Bak.. Biz bu gece iki kişi için geldik. Yoksa sizlerle sohbete mezun değiliz.
İ- Bu iki kişi kim?
V- Y.... S...
İ- Yalçın ve Saruhan... Bu iki kişi zâten başka yerde inandıkları bu konuları görüşme
imkânını buluyorlar. Burada kendileriyle görüşmeniz, diğer 6 kişiyi hâriç bırakmanızı
anlamadım. Şimdi sizden ricam, bize gâyemize uygun bilgi verin.
V- ........
İ- Meselâ deminden beri Tasavvuf'tan bahsediyorsunuz. Bu konuda ben de az-çok
birşeyler bilirim. Bize HZ. YUSUF MERTEBESİ'nin ne olduğunu söyleyin. Bunu bütün
Tasavvuf Ehli'nin bilmesi icâbeder.
V- Siz inandığınız Rûh'u çağırın. Biz görevimizi tamamladık. Eyvallah!..
İ- Ama olmadı böyle... Lûtfen İrtibât'ı kesmeyin ve soruma cevap verin.
V- ....
(fincan sinirli hareketlerle bir kaç kere döner) Tamam!
İ- Peki, efendim. Ayrılalım... Dua edelim.

Gördüğünüz gibi, hemen her İspirtizma ortamında rastlanan mutat bir İrtibat örneği... Bir Varlık geliyor... bir isim veriyor... sonra birşeyler yazıyor... Siz bu yazılanları hemen TEBLİĞ diye alırsanız, aldanmış olursunuz.

Yapılması gereken nedir?.. Önce verilen isimden başlıyarak araştırmak... Biz de öyle yaptık... 12 Ekim 1977 târihli Resmî Gazete'de "Abdullah Kalkancı, Abdulçelik Kalkancı, Habibe Kalkancı ve ... Davalılar Abdullah Kalkancı, Abdulcelil Kalkancı ve Habibe Halkana adlarına... " diye bir ibâre bulduk... İlk önce "Abdulçelik" diye yazılmış, sonra "Abdulcelil" diye düzeltilmiş... Habibe'nin soyadı da ikinci sefer yanlış yazılmış... Daktilonun tuşlarına basanın acelesi varmış galiba... Diyarbakır'ın Sur mahallesinde Kalkancı adı yaygın. Bu açıdan verilen isim doğru.

Yalnız 1977'de Abdülcelil sağ ise, bize gelen Varlık onun dedesi falan olmalı, çünkü 1971 târihinde Öbür Âlem'de... Bir ikinci ihtimâl de, Varlığın yapışmak istediği Saruhan'ın, annesi aracılığıyla sağ olan Abdülcelil Kalkancı adını bilmesi ve Varlığın onun zihninden alıp sempati uyandırmaya çalışması... Bu daha akla yatkın geliyor... Çünkü Varlığın "Haludun Darbaz'a hep berâber selâm" dediği kişi sağ, ve Tasavvu'la ilgili bir şiir kitabı yazmış olan bir zat... Muhtemelen Saruhan'ın onunla da bağlantısı var. Biz gidip bu zat ile görüştük. Bize kitabını hediye etti.

Görüldüğü gibi Varlık, Saruhan ve Yalçın'ı etkilemeye çalışıyor... Maalesef her ikisi de bizim Meclis'ten ayrı Toplantılar yapmakta ve denetimsiz İrtibat kurmakta idi. Obsesyon vak'aları böyle başlar... Gayret ettik, ama kendilerini bundan vazgeçirebildik mi, bilmiyoruz.

***


Varlık : Volkan Rolan
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 22.12.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Neşe ve diğerleri

Varlık- Kesmeyin sözümü!.. Yoksun Halime!.. Unutma, sözümü kesmek yok!..
Para şart!... Olmazsa para, zor!..
İdâreci- Nedir zor olan? Dernek işi mi?..
V- Evet.
İ- Kiminle İrtibat'tayız?
V- Volkan.
İ- Evvelden görüştük mü?
V- Evet.
İ- Soyadınız nedir?
V- Rolan.
İ-Nerede yaşadınız?
V- Zonguldak.
İ- Vereceğiniz birşey var mı?
V- Sor.
İ- Niçin geldiniz bu akşam?
V- Yardım turu attım.
İ- Kime?
V- Sana.
İ- Vereceklerinizle mi?
V- Evet.
İ- Başka kime?
V- Şahsıma.
İ- Bu akşam başka vereceğiniz yoksa, müsaadenizi rica edelim.
V- Evet.

Bu VOLKAN ile 16.11.1972 târihinde görüşmüşüz. Yalnız o zaman soyadını ZOGAL diye vermiş. ROLAN soyadlı birini bulamadık ama, VOLKAN ROLAND diye biri var. Ama tabii bu sorunu halletmiyor. Bir Varlık niye iki ayrı soyadı versin?..

Celse, bizim Dernek çalışmaları yaptığımız târihte icrâ edilmiş... Bu Varlık da Neyzen Tevfik gibi haklı çıktı. Para şart!... Olmazsa para, zor!.. demiş, bir "Yardım turu atmış" ama para toplanamadığı için derneği kapatmak zorunda kaldık!..

***


Varlık : Değişik Varlıklar, İsimsiz Varlık
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 22.12.1972
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Erkan
(sonra) Neşe, Ümit
Hâzirûn: Serap, Solmaz, İnci, Mehmet

İlk önce bir kaç Varlık'la İrtibat'a geçildi, birşey alınamadı. Sonra Erkan Bey ve Mehmet Bey çıkıp, Neşe ve Ümit girdi, ikisi de üniversite öğrencisiydi. İrtibat kısmen düzeldi.

Varlık- Oku!...
İdâreci- Peki, efendim... Dua edelim.
V- Tükenmez nûru... Soru sorsun.... Annenin... Kastımı o anlar.
İ- Annenin nûru tükenmez... Doğru mu?
V- Evet.
İ- Bunu kim için söylediniz?
V- N...
(Neşe söyleneni anladığını belirtti) ... Seni şaşırttım...
Yukarısı'yla görüşmek zor!
İ- Bununla Üstün Varlıklar ile görüşemiyeceğimizi mi kastediyorsunuz?
V- Evet.
İ- Peki, siz bize bu akşam hangi konuda yardımcı olacaksınız?
V- Din... ALLAH yolunda sabırla atılması... Tapma gerekli olur..
(karışıyor) ...
İ- ALLAH yolunda sabırla atılması gerekli olur... Ne olur?
V- Adım
(atılması)... Neden "sabır gerekli" dedik?
İ- Bunu bize mi soruyorsunuz?
V- Hayır... Ama düşün... Bâzılarınız pek aceleci.
İ- Yâni, iyi bir İrtibat kurma hususunda bâzı arkadaşlar aceleci davranıyorlar.
Onu mu demek istiyorsunuz?
V- Tamam.
İ- Böyle şeyler yavaş yavaş olur, öyle mi?
V- Evet... Önce BEN'den sıyrılın, Sonra benden isteyin!..
İ- Muhterem Üstâdım, bu yazdıklarınızdan sizin yüksek bir Varlık
olduğunuzu anlıyorum. ALLAH râzı olsun. Sizin için dua ediyoruz.
V- Sabırın şerbetini içiniz. Benim ismimin ne değeri var?
İ- Doğru, efendim. Ancak sizi tanımak bizi size daha çok bağlıyacaktır.
V- Sizle sohbet cana can katar.

İnsanoğlu nimete etmeli kıyam
Etmemeli sunanı ziyan

Ziyâmı almak için sabrını, bilgini... kesik bırakma...

Kulak ver dostun sözüne
Erersin sırrın özüne!

(Bundan sonra verilen beyit ve mısralar fazla anlam ifâde etmediği için,
kafa karıştırmasın diye çıkarıldı)
İ- Devam edecek misiniz?
V- Son.... ra...
İ- Bir daha sizinle görüşebilmek için ne yapmamız lâzım?
V- Bugünkü kadar istekli, bugünkü kadar sabırlı, bugünkü kadar gönlü temiz olun!
İ- ALLAH râzı olsun.

Bu Varlık ismini vermedi. Önce güzel başladı, ama pili çabuk bitti... Şiir vermeye çalıştı, bizce beceremedi... Nimete kıyâm edilmez, nimeti Veren'e kıyâm edilir. O'nu da ziyân etmek elbette mümkün değildir!.. Yalnız son cümlesi "Bugünkü kadar istekli, bugünkü kadar sabırlı, bugünkü kadar gönlü temiz olun!" tamâmen yerinde ve her bakımdan doğrudur. Rûhî İrtibat kurmanın şartıdır.

***


Şimdiki Varlık İsmini vermemiş galiba....

Varlık : İsmini vermemiş
Tarih : 27.9.1974
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Suphi Kip, Fürûzan, Hayrettin
Hâzirûn: Ümit, Solmaz, Mehmet, Cevat, Neşe

Varlık- Selâm.
İdâreci- Aleykümselâm, efendim. Bir arzunuz var mı?
V- ....
(karışık harfler) ....
İ- Masa'dakilerden memnun musunuz? Aramızda olmasını istediğiniz varsa, bildirin.
V- H.... F...
(Bunun üzerine Hayrettin Bey'le, Fürûzan Hanım fincana parmak koydu.) ...
İ- Çıkmasını istediğiniz var mı?
V- Hayır... Hû!... Hû!...
İ- Hu çekiyor... Bize kendinizi tanıtır mısınız?
V- Sizler ne kadar da isme meraklısınız!
İ- Özür dileriz, efendim. Afedersiniz.
V- Af edilirse, hatâ devam eder.
İ- Bize bu gece vermek istediğiniz var mı?
V- Hayır.
İ- Bizimle İrtibat kuruşunuzun sebebi nedir?
V- Sevgi.
İ- Bu aramızdan bir kişiye mi, yoksa hepimize âit bir sevgi mi?
V- Sevgi cihanşumûl olursa, mânâ kazanır.
İ- Çok doğru... Muhterem Üstâdım, bu akşam sizden nasıl istifâde edeceğiz?
V- Bugün sevgiden bahsetsek, nasıl olur?
İ- Çok münâsip olur. Lûtfedin.
V- Öyleyse sizler düşüncelerinizi açıklayın.
Neşe Hanım- Çok güzel bir histir.
Solmaz Hanım- Sevgi ALLAH'ın bir lûtfudur.
Cevad Bey- Sevgi insanı ALLAH'a yakınlaştırır.
Mehmet Bey- Sevgi güzel şey, aşk ona bedeldir.
V- Evet... Sevgi, insan denen varlığın Tekâmül miyârıdır.
Çünkü herşey onda hayat bulur. Sevgisiz insan çorak toprağa benzer.
Atılan tohum çürür.
İ- ... Devam edecek misiniz, dostum?
V- ALLAH içinizdeki sevgi meş'alesini söndürmesin!... Âmin!
İ- Âmin, efendim... Başka var mı?
V- Hayır.
İ- Soru sorabilir miyiz?
V- İzin yok... ALLAH'a emânet olun!
İ- Âmin... İnşaallah gene görüşürüz.
V- Bir dua.
İ- Dua edelim.

Kısa bir Celse... İlk defa Celse'ye katılan Hayrettin Bey ve Fürûzan Hanım'in Medyumluk yetenekleri ile düzenli bir İrtibat ve güzel bir SOHBET olmuş... Varlık, daha önce naklettiğimiz diğer Varlıklar gibi İZİN VERENLER - İZİN ALANLAR konusuna temas etmiş, kendisinin izin ile görüştüğünü, haddini aşan sorulara muhatap olmamak için izin verilmediğini imâ etmiş... Geri bir Varlık olmadığı muhakkak... Ama öyle çok Üstün de değil.

***


Varlık : Ahmer Zenid
Celse İdârecisi: Ruhi Selman
Tarih : 10.11.1974
Usûl : Fincan
İştirakçiler: Neşe, Emel
Hâzirûn: Gürcan, Solmaz

Varlık- Selâm.... Selâm....Selâm....Selâm....Selâm....Selâm....
İdâreci- Aleykümselâm, efendim.
V-

Hoş gele ol âleme vuslatın halı
Rahmet-ü Hakk'ın târumâr-ı ahlâkın

İ-
(okur) Doğru mu?
V- Ahlâkı...
Yazugân-u Ahmer ümmet-i Cânın
Ol âlem vâciptir iştiyâk-ı Hakk'ı

İ- "Halı" kelimesi, "hâli" midir?
("I" ve "İ" harfleri, "G"ve "Ğ" , "N" ve "M" harfleri
yanyana olduğu için sık sık karışır) ...
V- Evet...
İ- "Yazıgân-u Ahmer" nedir? Kırmızı birşey ama...
V- Yazan.
V- Ahmer nedir?
V- Zenid... İsim...
İ- Şimdi şöyle oluyor:
Hoş gele ol âleme vuslatın hâlı
Rahmet-ü Hakk'ın târumâr-ı ahlâkı

"Bu âleme o vuslatın sağladığı hâlle hoş geldiniz. Ki, orada ALLAH'ın rahmeti sâyesinde
eski anlayış ve ahlâk yıkılmıştır. Yeni bir anlayış vardır"... Doğru mu?
V- Evet.
İ- Peki, "ümmet-i cân" ne demek? Gönül ümmeti mi?
V- Hayır... Zenid Ahmer yazgandı. TANRI'nın sevgili kulları arasına sonradan girdi.

İ- Yâni şöyle oluyor:

Yazugân-u Ahmer ümmet-i Cânın
Ol âlem vâciptir iştiyâk-ı Hakk'ı

"Bu âlemde TANRI'yı istemek, O'nu arzu etmek şarttır. Ancak böyle girilir o ortama.
Yazgan Ahmer de TANRI'nın sevgili kulları arasına böyle girdi"... Doğru mu?
V- Evet.
İ- Devam edecek misiniz?
V-

Yılmayup ta gidünüz ol ziyânın ardından
Ol anda açulur ol cânibün şânından
Misâli anlayup ta girünüz ol Hakk'ın cüz-ü bâbından
Ol TANRU ki. halkettü bizlerü, sevinelüm şâdından

İ- "Şâdından" ne demek?
V- Rahmet.
İ- Devam edecek misiniz?
V- Evet...

Tayyüb-ül mekân değiştürmez ahvalünü
Fenâyı tenakuz ayırur emvâlünü
Beden-i yârdan titresin âlem
Şamdan-ı Tabib girmekte aradan

İ- Acaba bu, "tayy-ül mekân olmasın?
V- Evet...
İ- Şimdi bitirdinizse, bâzı sorularımız olacak.
V- İyi okuyun... sorularınızın cevabı orada... Selâm...
İ- Peki, efendim... Dua edelim...

Bu Celse çok önemli bir örnek... Neye mi?... Böyle bilinmeyen kavramlar, ağdalı ifâdeler, anlaşılmayan karmaşık sözler ile TEBLİĞ sanılan pek çok zırva vardır... Dikkat edilirse, Celse esnâsında İdâreci, anlamamasına rağmen "zırva" demiyor, mümkün mertebe çok done toplamaya çalışıyor, hatta zorlama da olsa verilenleri tercüme etmeye çalışıyor. Esas değerlendirme çalışması Celse'den sonra yapılacağı için, ve Celse ânında bâriz bir tehdit, bir tehlike olmadığı için böyle davranmış. Tehlikeli bir durum olsa, İrtibât'ı hemen keserdi!.. Kesmemiş, sonuna kadar sabretmiş...

Şimdi değerlendirmeye başlıyalım... Önce isimden... İnternet'i taradık, ZENİD ve ZENİT soyadları var... Deniz Zenid , Ahmet Zenit , Muhittin Zenit diye kişiler bulduk. AHMER , Arapça bir kelime "kırmızı, kızıl" demek... Ama erkek ismi olarak ta kullanılıyormuş... Böylece Varlığın en azından ismi konusunda yalan söylemediğini tesbit etmiş olduk.

Sıra geldi, kullandığı az bilinen kelimelere... VUSLAT , "kavuşma" demektir. İslâmiyet ve Tasavvuf'ta "Allah'a ulaşarak O'nunla birlikte olma,daha doğrusu O'nda yok olma hâli" mânâsındadır. Böylece tabiat ve Kâinat nizâmı içinde akıl, mantık, sağduyu, vicdan yoluyla insanları iyiliğe yönelten hâldir.
TÂRUMÂR , "dağınık, karışık, perişân" demektir.
VÂCİP , "Müslümanlar için yapılması gerekli olan" demektir. Farz ise "mutlaka yapılması gereken" demektir.
İŞTİYÂK , "güçlü istek, arzu, göreceği gelme, özleme" demektir.
ZİYÂ , "ışık, aydınlık" demektir.
CÂNİP , "yan, taraf, cihet, yön" demektir.
CÜZ , "bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri, parça" demektir. . BÂB , "kapı, başlık. evlât sâhibi erkek ata, ecdat" demektir. CÜZ-Ü BÂB , Pek içime sinmedi ama, "ecdâdın bir kısmı" , "evlatların bir kısmı" anlamında olabilir.
ŞÂD , "Sevimli, neşeli" demektir. Varlık, "rahmet" demiş, öyle bir anlamı yok. Ama "sevinelim şâdından" ifâdesi, "bunun verdiği neşeden sevinç duyalım" anlamına gelir ki, doğrudur. Bunda elbette ALLAH'ın rahmeti vardır.
ZENİD , aslı ZENİT , "başucu, bir yerin düşeyinin gök küreyi kestiği nokta" demektir.
TAYY-I MEKÂN , "uçarak yer değiştirme" demektir.
AHVÂL , "durumlar, hâller, vaziyetler" demektir.
FENÂ , "Dünya, madde âlemi" demektir.
TENÂKUZ , "çelişme, çelişki" demektir.
EMVÂL , "mallar, para ile alınan şeyler" demektir.
YAZUGAN , aslı YAZGAN "yazar, yazan" demektir.

Şimdi bu karşılıkları az bilinen kelimelerin yerine koyarak bakalım beyitlerden, kıt'alardan bir mânâ çıkarabiliyor muyuz?

Hemen şunu hatırlatalım ki, Medyumluk görevi yapan Neşe ve Emel 20 yaşında iki öğrenci kız... Bu kelimeleri bilmeleri, kullanmaları mümkün değil... Yanlış alma ihtimâlini de gözardı etmiyoruz. Kandırma ihtimâlini de!.. Yalnız Varlığın "gidünüz, ayırur" gibi kelimeler kullanması, onun Orta Asya Türkleri'nden, veya Osmanlı döneminden olduğu intibâını veriyor.

Şimdiki anlayışımızla ilk beyit şöyle oluyor: "ALLAH'la bir olma hâli, ve onun sağladığı sağduyu, vicdan yoluyla insanları iyiliğe yönelten hâl bu âleme hoş gelsin!... Hoş gelmiş olsun!.. Böylece ALLAH'ın rahmeti; âlemdeki eski, kokuşmuş ahlâkı, ahlâksızlığı dağıtsın, ortadan kaldırsın!"

Zorlama diyebilirsiniz... Aruz değil, hece 12, kafiye var.

Bir sonraki beyit, eğer bir yanlış alma söz konusu ise, ilk mısra "Yazugân-u Ahmer ümmetin cânı" olabilir ve ikinci mısra olabilir. İlk mısra da "Ol âlemde vâciptir iştiyâk-ı Hak" olursa, bir mâna çıkar.

Ol âlemde vâciptir iştiyâk-ı Hak
Yazugân-u Ahmer
de ümmetin cânı

O zaman beyit, "Bu âlemde TANRI'yı istemek, O'nu arzu etmek şarttır. Ancak böyle girilir o âleme. Yazgan Ahmer de TANRI'nın sevgili kulları arasına böyle girdi, ümmetin de sevgisi, cânı oldu" şeklinde yorumlanabilir... ve bir "de" eklemesiyle ilk beyite bağlanabilir, 12"lik hece şiiri ve kafiyeli olur.... Yine zorlama diyebilirsiniz... Reddedip atabilirsiniz, hiç itirâz etmeyiz! Ama Varlığın verdiğinden, Medyum hatâlarını, yanlış aktarmaları düzeltip, güzel bir şiir çıkarmakta da bir mahzur görmüyoruz.

Sonraki kıt'anın ilk ve son mısralarda anlaşılmayacak birşey yok. "yılmadan o ışığın peşinden gidiniz" ve "ALLAH bizi yarattı, bundan büyük mutluluk olur mu, sevininiz" demek... Ama 2. ve 3. mısralardan bir anlam çıkaramadık. Ya yanlış nakil, ya da Varlık işkembeden atmış diye değerlendirip kaale almıyoruz.

Son kıt'adan da bir şey çıkaramadık. Onu da atıyoruz.

Celse'nin tümü üzerindeki değerlendirmemiz; bir "şuuraltı" yansıması değil, ik genç kızın şuurunda da, şuuraltında da böyle kelimeler yok. Zarar vermeye niyetli bir Geri Varlık ta değil, Celse ânında rahatsız olan, tedirgin olan görülmemiş... Olsa olsa, Üstün Varlık gibi görünmek isteyen mürekkep yalamış ama Vasat seviyede bir Varlık olabilir. Öyle ise, yutmadık... Tabii yanlış nakil ihtimâlini unutmuyoruz.

Bu tarz ağdalı ifâdelerle başka görüşmeler de yapıldı ama, nasıl dikkatli davranmak gerektiği husûsunda bir misâl yeter, diyoruz.

***


Şimdi başka bir Operatör'ün Fincan Celseleri'nden örnekler vermek istiyoruz. Yalnız bu kişi Medyum'u Trans'a sokup ondan sonra Fincan'a parmak koyduruyor. Soyadlarını izin almadığımız için vermiyoruz.

Varlık: Hevale
Medyum: Cengiz
Celse İdârecisi: Fethi
Târih: 21 Mart 1967, Salı
Usûl: Fincan
Hâzirûn: Metin, Hâşim, Cihat, Mustafa

İdâreci- İsminizi lûtfeder misiniz?
Varlık- Hevale.
İ- Bize yaşadığınız zaman hakkında bilgi verir misiniz?
V- 1780.
İ- Nerede yaşadınız?
V- M.. Arabistan.
İ- Ölümünüz nerede oldu? Yine orada mı?
V- Evet.
Mustafa- Üç soru sormak için izin isteyelim.
İ- Size üç soru sormamıza müsaade eder misiniz?
V- Evet.
İ- Mustafa soruyor.
Mustafa- Orada bir azap, sıkıntı filân çekiyor musunuz?
V- Yok.
İ- Biraz önce diğer Medyum arkadaşımız vâsıtasıyla görüştüğümüz
Bedensiz Varlığı tanıyor musunuz?
V- Hayır.
Mustafa- İlerde görüşüp görüşmiyeceğimizi soralım.
İ- İlerde bir görüşme yapmamız mümkün mü, efendim?
V- Belki.
İ- Peki, efendim.
V- Sorular bitti.
İ- Celse'yi keselim mi, efendim?
V- Evet.
İ- Dua ister misiniz, efendim?
V- Evet.

Kısa, fakat yararlı bir İrtibat... Varlık hakkındaki bilgileri doğrulamak mümkün değil. Ancak tehlikeli bir durum, bir Aldatma teşebbüsü yok. Üç sorudan sonra Varlığın İrtibat'ı kesmek istemesi de bizce iyi bir işâret... Bu Varlık'la daha sonra da görüşülmüş.

***

Varlık: Hevale
Medyum: Cengiz
(Yine trans hâlinde)
Celse İdârecisi: Fethi
Târih: 15 Nisan 1967, Cumartesi
Usûl: Fincan
Hâzirûn: Metin, Hâşim, Mustafa

İdâreci- Kim olduğunuzu lûtfeder misiniz?
Varlık- H...
İ- İkinci harfi de lütfeder misiniz?
V- E...
İ- Yalnız Medyumumuz'u yormamanızı rica ediyoruz. Medyum yenidir.
Yardımınızı rica ediyoruz... Hevale dostumuz, siz misiniz?
V- Evet.
İ- ALLAH râzı olsun. Lûtfen Medyum'u yormayın. Bilhassa nefesini
kontrol altında tutarsanız...
V- Gayret ederim.
İ- Teşekkür ederiz. İsminizin mânâsını lûtfeder misiniz?
V- Sevgi.
İ- Şimdi müsaade ederseniz, sizi yakından tanımak amacıyla arkadaşlarımız
sizin hakkınızda sormak istiyorlar.
Metin- Ne ile meşgûldünüz?
V- Kervancı.
İ- Ticâret için miydi?
V- Evet.
İ- Rûhî münâsebetlerde Uyuyan ile Görüşen Varlık arasında ortak bir takım
husûsiyetler vardır. Yâni bir alâkadan, bir yakınlaşmadan dolayı İrtibat kurulur.
Sizin Cengiz dostumuza olan alâkanızın sebebini söyliyebilir misiniz?
V- Kendisine Araplar'ı sevdirmek gâyesinden dolayı.
İ- ??? Fakat Cengiz dostumuzun Araplar'ı sevmediğini nasıl öğrendiniz?
V- Amcası orada öldü.
İ- ??? Amcasından mı öğrendiniz bunu?.. Yoksa, başka bir şekilde mi oldu?
Tesâdüfen karşılaştınız mı, meselâ?.. Geceleyin uykuda, falan...
V- Amcasını hiç görmedi. Onun için sevmez Araplar'ı.
İ- Fakat sizin onun Araplar'ı sevmediğini nasıl öğrendiğinizi bilmek istiyorum.
V- Bir Celse'de bahsetmişti.
İ- Bu Celse'nin târihi neydi acaba? Lûtfeder misiniz?
V- İki...
İ- İkinci Celsemiz'de mi, efendim?
V- Evet.
İ- Biz Ruhlar Âlemi ile Görüşme yapmadan önce hiç Medyumumuz'la
görüşmüş müydünüz? Yâni, bu Celseler hâricinde bir İrtibat oluşmuş muydu?
V- Evet.
İ- Peki, ne zamana tekabül ediyor bu? Hangi seneye?
V- 1962.
İ- Ne şekilde olmuştu? Görüşmenize vesile olan şey neydi?
V- İsteyerek.
İ- Ama eğer kendisiyle isteyerek görüşmüşseniz, kendisinin
Araplar'ı sevmediğini bilmediğinize göre, bu görüşmenin sebebi neydi?
V- Amcasını tanırım.... Kendi de yoruldu.
İ- Kim Yoruldu? Cengiz mi? Celse'den dolayı mı?
V- Evet.
İ- Peki, ne yapmamızı arzu edersiniz?
V- Ara ver.
İ- Aradan sonra sizinle görüşmek mümkün olacak mı?
V- Belki.
İ- Peki, dostum. Size çok teşekkür ederiz. Size cân-ı gönülden dua etmekteyiz.
V- Memnun olurum.
İ- Mustafa arkadaşımız "Sorabilir miyim?" diyor.
V- Hayır.
İ- Peki, efendim. ALLAH râzı olsun.... Müslümansınız, değil mi?
V- Evet.
İ- Tabii, Müslüman, Müslüman'a yardım edecek... Şimdi Celse'yi kapıyoruz, efendim.

HEVALE kelimesini aradık, bulamadık. HEVAL var, Kırmançça "arkadaş, yoldaş" demek... Daha doğrusu, heval Türkçe'de tam karşılığı olmayan bir kelimedir, heval sevgiliye "sevgilim", arkadaşa "dost", senden büyüğe "büyük", küçüğüne "küçük", askerdeki devrene "devre" demek imiş... Yâni çok geniş anlamlı bir kelime... HEVALE ROJE, "güneşin dostu, günün yoldaşı" demek.. HEVALE HEJA, "değerli yoldaşım, sevgili dostum" mânâsına... Böylece Varlığın adı bir mânâ kazanıyor ama, Arapça'da değil... Belki Varlık hayatta iken bir Arap Kürdü olarak yaşamıştır.

Varlık, Medyum'la Celse hâricinde münâsebetini kabul ediyor. Buna dikkat etmek lâzım. Ancak bu Celse'de de tehlikeli veya zararlı bir durum yok.

İşte böyle... Size toplumda oldukça yaygın olan Fincan Celseleri'nden misâller vermeye, nelere dikkat edilmesi gerektiğini göstermeye zalıştık. İnşaallah işe yarar.

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    -
    BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 58
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 59
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 60
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 61
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 62
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 63
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 64
    - İBN-İ SİNÂ CELSESİ
    - TEKÂMÜL'E GİDEN YOL
    - NEYZEN TEVFİK'TEN BİR ŞİİR
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM VE RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - AKHENATON VE KURGU AGARTA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - ZIRVA RA-KA TEBLİĞLERİ
    - SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT - 2
    - KASYOPYA CELSELERİ'NDE ATMASYON, KITIRASYONLAR
    - MEKTUPLAR