HZ. İBRÂHİM, HZ. LÛT VE KADINLARI BIRAKIP ERKEKLERLE İLİŞKİYE GİREN LÛT KAVMİNİN SONU
"Lût Kavmi konusunda, Bizim'le mücâdele etti. Doğrusu İbrâhim, yumuşak huylu, çok duygulu ve gönülden (ALLAH'a) yönelen biriydi. (Melekler) 'Ey İbrâhim, bundan vazgeç! Muhakkak, Rabbinin emri ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir' (dediler)" ifâdeleriyle KUR'AN'da yer alan İbrâhim Aleyhisselâm'in Melekler'le mücâdelesini, daha doğrusu, pazarlık etmesini anlatacaktık.. KUR'AN teferruat vermiyor. Biz de "TEVRAT'a müracaat edelim," dedik. Öyle ya, Dört Kitâb'a neden inanılır, tahrifâta rağmen birbirini tamamladıkları için... Ancak TEVRAT, Tekvin 13. Bölüm Hz. İbrâhim ve kardeşi Haran'ın oğlu, yâni yeğeni Lût Aleyhisselâm'ın berâberliğini baştan alıyor. Daha öncesini merak edenler, evvelki bölümleri de okuyabilirler. Nakledeciğimiz kısım biraz uzun, lâkin sıkılacağınızı sanmıyorum. Ama önce ALLAH'ın bu mevzuya ne kadar önem verdiğini göstermek için KUR'AN'da tekrar tekrar anlattığı Lût Aleyhisselâm Kıssası'nı bir hatırlatalım:
- "İbrâhim'in kavmi de, Lût'un kavmi de
(Peygamberlerini) yalanladılar."
(Hac Sûresi , 43. Âyet)
- "Andolsun Elçilerimiz İbrâhim'e müjde ile
geldikleri zaman,
'Selâm' dediler. O da, 'Selâm' dedi. Hemen gecikmeden kızartılmış bir
buzağı getirdi.
Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı
ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: 'Korkma. Biz, Lût kavmine gönderildik.'
Karısı ayaktaydı, bunun üzerine güldü.
Biz ona İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yâkub'u müjdeledik."
(Hud Sûresi , 69-71. Âyetler)
- "Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver."
Yanına girdiklerinde 'Selam' demişlerdi. O da: 'Biz sizden korkmaktayız' demişti.
'Korkma, biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz' dediler."
(Hicr Sûresi , 51-53. Âyetler)
- " 'Ey Elçiler! (Başka) ne işiniz var?' dedi.
Dediler ki: 'Gerçekte biz suçlu günahkâr olan bir topluluğa gönderildik.
Ancak Lût âilesi hâriçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız.
Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o geride kalanlardandır.'
(Hicr Sûresi , 57-60. Âyetler)
- "İbrâhim'den korku gidip, ona müjde gelince;
Lût Kavmi konusunda, Bizim'le mücâdele etti.
Doğrusu İbrâhim, yumuşak huylu, çok duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.
'Ey İbrâhim, bundan vazgeç! Muhakkak, Rabb'inin emri
ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir,' (dediler)."
(Hud Sûresi , 74-76. Âyetler)
İşte aşağıda, TEVRAT'tan bu bahsi edilen "mücâdele"yi anlatacağız. Olayın KUR'AN'da Bir başka anlatılışı da şöyle:
- "Lut Kavmi, Elçilerini yalanladı.
Kardeşleri Lût, onlara dedi ki: 'Sakınmıyor musunuz? Muhakkak, ben sizin için
emin bir Elçiyim.
Artık Allah'tan korkup (sakının) ve bana itaat edin.
Buna karşılık, ben sizden bir ücret istemiyorum.
Şüphesiz ücretim, ancak âlemlerin Rabb'ine âittir.
Siz, insanlar (arasında), erkeklere mi gidiyorsunuz?
Rabb'inizin, sizler için yaratmış bulunduğu zevcelerinizi bırakıyorsunuz.
Gerçekten sizler haddi aşan bir kavimsiniz.'
Dediler ki: 'Ey Lût, şâyet vazgeçmezsen, sen (sürülüp) çıkarılanlardan olacaksın.'
(Lût) dedi ki: 'Muhakkak ben, sizin bu yaptığınıza buğz edenlerdenim.
Rabb'im! Beni ve âilemi, bunların yaptıklarından kurtar!'
(Bunun üzerine) onu ve âilesini toptan kurtardık. Ancak yaşlı bir kadın müstesnâ!
Sonra, geride kalanları yerle bir ettik.
Ve üzerlerine, bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür!
Şüphesiz, bunda bir âyet vardır. Ancak onların çoğu imân etmiş değillerdi.
Ve muhakkak, senin Rabb'in, Aziz (şerefli) ve Rahim (acıyan)dır."
(Şuara Sûresi, 160-175. Âyetler)
ALLAH konuya o kadar önem vermiş ki, tekrar tekrar anlatmış:
- "Lut, kavmine dedi ki: "Siz gerçekten, sizden önce
âlemler içinde,
hiç kimsenin yapmadığı sapkınlığı mı yapıyorsunuz?
Siz, erkeklere yaklaşarak, yol keserek ve meclislerinizde çirkinlikler mi
yapıyorsunuz?"
Kavminin cevâbı: 'Şâyet doğru sözlü isen, bize Allah'ın azâbını getir'
demekten başkası olmadı.
(Lût) dedi ki: 'Rabb'im, bozguncu bu kavme karşı, bana yardım et!'
Elçilerimiz, İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki:
'Muhakkak, biz bu yurdun halkını helâka uğratacağız. Şüphesiz onun halkı
zâlimdir.'
(İbrâhim) dedi ki. 'Orada Lût da vardı.'
Dediler ki, '"Orada kimin olduğunu, biz daha iyi biliriz.
Elbette onun karısı dışında, onu ve âilesini kurtaracağız.
O (kadın), helâk olanlardan olacaktır.'
Elçilerimiz, Lût'a geldikleri zaman, o onlara karşı kötüleşti ve içi daraldı.
Dediler ki, 'Korkma ve hüzne kapılma! Karın dışında, seni ve âileni muhakkak
kurtaracağız.
O ise, helâk olacaktır.'
Şüphesiz biz, günahkâr olmaları sebebiyle, bu yurt üzerine, gökten kötü bir
azap' indireceğiz.
Muhakkak, biz akledebilecek bir kavim için, orada apaçık
bir âyet bıraktık."
(Arkebut Sûresi , 28-35. Âyetler)
- "Lût da, kavmine demişti ki: 'Sizler göz göre göre
sapkınlık mı yapıyorsunuz?
Siz gerçekten, kadınları bırakıp da, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Siz gerçekten cahil bir kavimsiniz.'
Kavmi'nin, 'Lût âilesini yurdunuzdan çıkarın!
Muhakkak onlar temiz kalmak isteyen insanlardır' demekten başka cevâbı olmadı.
Biz de, onu ve âilesini kurtardık, karısı müstesnâ! Onu, helâk olanlardan
takdir ettik.
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür!
(Neml Sûresi, 54-58. Âyetler)
Bir tekrar daha:
- "Lût, kavmine dedi ki: 'Âlemlerde, sizden önce
hiç kimsenin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?
Gerçekten siz, KADINLAR'ı bırakıp, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Doğrusu siz,haddi aşan bir kavimsiniz.'
Lût Kavmi'nin cevâbı: 'Bunları, yurdunuzdan sürüp çıkarın!
Muhakkak bunlar, temiz kalmak isteyen insanlardır' demekten başkası olmadı."
(A'raf Sûresi, 80-82. Âyetler)
- "(İbrahim) dedi ki, 'İşiniz nedir ey Elçiler?'
Dediler ki, 'Muhakkak biz, suçlu bir kavme gönderildik.
Onların üzerine çamurdan taşlar yağdıracağız.
(Bu taşlar), müsrifler için Rabb'inin indinde işâretlenmiştir.
Mü'minlerden orada bulunanları da çıkaracağız.
(Ancak) biz orada, bir evden başka Müslüman bulamıyoruz.'
Ve Biz orada, elim azaptan korkanlar için de bir âyet bıraktık."
(Kaf Sûresi , 31-37. Âyetler)
- "Muhakkak Lût da, Elçilerdendir.
O zaman Biz, onu ve âilesini toptan kurtarmıştık.
Ancak yaşlı bir kadın helâk oldu.
Sonra, geride kalanları yerle bir ettik.
Muhakkak siz, onlara gündüzleyin ve geceleyin uğruyorsunuz.
Akletmiyor musunuz?"
(Saffat Sûresi , 133-138. Âyetler)
Bu da sonuncusu:
- "Lut Kavmi, uyarıları yalanladı.
Biz de, onların üzerine taş kasırgası gönderdik, Lût âilesi müstesnâ!
Onları seher vakti kurtardık, tarafımızdan bir nimet olmak üzere.
İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.
Muhakkak (Lût), 'şiddetli yakalayışımız hakkında onları uyarmıştı.
Ancak onlar, bu uyarıları, kuşkuyla karşılayıp yalanladılar.
(Gerçekten) onlar, (Lût'un) misâfirlerinin peşine düştüler.
Biz de onların gözlerini söndürüp, kör ettik. 'Azâbımı ve uyarımı tadın!'
(dedik.)
Muhakkak onları, sabah erkenden, kararlı bir azap yakaladı.
Azâbımı ve uyarımı tadın!"
(Kâmer Sûresi, 33-39. Âyetler)
Şimdi geldik TEVRAT'tan LÛT KAVMİ KISSASI'na!.. Dediğimiz gibi, TEVRAT, Tekvin 13. Bölüm Hz. İbrâhim ve kardeşi Harran'ın oğlu, yâni yeğeni Hz. Lût'un berâberliğini baştan alıyor. Nakledeceğimiz kısım biraz uzun ama, KUR'AN âyetleri ile kıyaslama imkânınız olacak.
TEVRAT, TEKVİN, BÖLÜM 13
1 Avram (İbrâhim), karısı ve sâhip olduğu
her şeyle birlikte Mısır'dan ayrılıp Negev'e doğru gitti. Lût da onunla birlikteydi.
2 Avram çok zengindi. Sürüleri, altınları, gümüşleri vardı.
3 Negev'den başlayıp bir yerden öbürüne göçerek Beytel'e kadar gitti.
Beytel'le Ay Kenti arasında daha önce
çadırını kurmuş olduğu yere vardı.
4 Önceden yapmış olduğu sunağın bulunduğu yere gidip orada RABB'e yakardı.
5 Avram'la birlikte göçen Lût'un da davarları, sığırları, çadırları vardı.
6 Malları öyle çoktu ki, toprak birlikte yaşamalarına elvermedi; yan yana
yaşayamadılar.
7 Avram'ın çobanlarıyla Lût'un çobanları arasında kavga çıktı. -O günlerde
Kenanlılar'la Perizliler de orada yaşıyorlardı.-
8 Avram Lût'a, "Biz akrabayız," dedi, "Bu yüzden aramızda da, çobanlarımız
arasında da kavga çıkmasın.
9 Bütün topraklar senin önünde. Gel, ayrılalım... Sen sola gidersen, ben sağa
gideceğim. Sen sağa gidersen, ben sola gideceğim."
10 Lût çevresine baktı. Şeria Ovası'nın tümü RABB'in bahçesi gibi, Soar'a
doğru giderken Mısır toprakları gibiydi.
Her yerde bol su vardı.
RAB, Sodom ve Gomora kentlerini yok etmeden önce ova böyleydi.
11 Lût kendine Şeria Ovası'nın tümünü seçerek doğuya doğru göçtü.
Birbirlerinden ayrıldılar.
12 Avram Kenan topraklarında kaldı. Lût ovadaki kentlerin arasına yerleşti,
Sodom'a yakın bir yere çadır kurdu.
13 Sodom halkı çok kötüydü. RABB'e karşı büyük günah işliyordu.
14 Lût, Avram'dan ayrıldıktan sonra, RAB Avram'a, "Bulunduğun yerden kuzeye,
güneye, doğuya, batıya dikkatle bak" dedi,
15 "Gördüğün bütün toprakları sonsuza dek sana ve soyuna vereceğim.
16 Soyunu toprağın tozu kadar çoğaltacağım. Öyle ki, biri çıkıp da toprağın
tozunu sayabilirse, senin soyunu da sayabilecek."
17 Kalk, sana vereceğim toprakları boydan boya dolaş!
18 Avram çadırını söktü, gidip Hevron'daki Mamre Meşeliği'ne yerleşti.
Orada RABB'e bir sunak yaptı.
İşte Spiritualizm böyle bir şey... Bir konuya daldınız mı, ordan oraya dolaşıp duruyorsunuz. Karşınıza hep yeni bilgiler çıkıyor. Bunlarla olur-olmaz bâzı iddiaları dahi çürütebiliyorsunuz.
Şimdi yukarıda iki yerde Beytel'le Ay kenti arasında daha önce çadırını kurmuş olduğu yere vardı. Önceden yapmış olduğu SUNAĞIN bulunduğu yere gidip orada RABB'e yakardı" ve "Hevron'daki Mamre Meşeliği'ne yerleşti. Orada RABB'e bir SUNAK yaptı" ifâdeleri geçiyor. Bu iki cümle kafamda bir şimşek çaktırdı. Acaba bu SUNAK'lardan birisi KÂBE mi idi?.. Çünkü eldeki Tevrat Hz. İbrahim'in câriyesi Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmâil'i çöle bıraktığını anlatır da, KÂBE'nin temelleri üzerinde yükseltilmesinden bahsetmez. (Tekvin, 21. Bölüm/14) Diğeri de Hz. İsmâil'in kurban edilmek üzere götürüldüğü MİNÂ'mıydı?.. Yoksa Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın Cennet'ten kovulduktan sonra buluştukları ARAFAT mıydı?.. Eminim, Hz. İbrâhim oraya da uğramıştır... Her nedense İbrâhim Aleyhisselâm Mısır'a kadar gider gelir de, eldeki Tevrat'ta Mekke taraflarına uğramaz görünür.
Yine yukarıda geçen "Gördüğün bütün toprakları sonsuza dek sana ve soyuna vereceğim. Soyunu toprağın tozu kadar çoğaltacağım. Öyle ki, biri çıkıp da, toprağın tozunu sayabilirse, senin soyunu da sayabilecek" ifâdesini Yahudiler, Hz. İbrâhim'in oğlu Hz. İshak'tan dolayı kendilerine yontarlar!.. Halbuki 3.800 yıldır Yahudiler'in soyu artmaya kalktıkça sürgün edilmişler, öldürülmüşler, neticede nüfusları ancak 15-16 milyonu bulmuştur. Halbuki Hz. İbrâhim'in Hacer'den oğlu İsmâil ve ondan gelen Araplar vardır ki, 200 milyona yaklaşmıştır nüfusları... Toprakları da İsrâil'in kat kat büyüğüdür. Bitmedi!.. Hz. İbrâhim'in Kantura adlı karısından da çocukları vardır ki, aşağıda vereceğiz, bunlardan birinin bir Türk boyunun atası olduğu söylenir. Türkler de Dünyâ üzerinde boy boy 250 milyonu bulmuş, milyonlarca kilometre kare toprak üzerinde yaşamış ve hâlâ yaşamaya devam etmektedirler.
Kısacası, TEVRAT'ta belirtilen ALLAH'ın vaadi gerçektir. ALLAH hakikaten İbrâhim'in ARAP ve TÜRK soyunu çoğaltmış ve Yeryüzü'ne yaymıştır.
Kıssaya devam edelim:
1 Bu arada Şinar*fu* Kralı Amrafel, Ellasar Kralı Aryok, Elam Kralı Kedorlaomer
ve Goyim Kralı Tidal; BÖLÜM 15
BÖLÜM 14
2 Sodom Kralı Bera'ya, Gomora Kralı Birşa'ya,
Adma Kralı Şinav'a, Sevoyim Kralı Şemever'e ve Bala -Soar-
Kralı'na karşı savaş açtı.
3 Bu son beş kral bugün Lût Gölü olan Siddim Vâdisi'nde güçlerini
birleştirmişti.
4 Bu krallar on iki yıl Kedorlaomer'in egemenliği altında yaşamış, on üçüncü
yıl ona başkaldırmışlardı.
5-6 On dördüncü yıl Kedorlaomer'le onu destekleyen öbür krallar gelip
Aşterot -Karnayim'de Refalılar'ı,
Ham'da Zuzlular'ı, Şave-Kiryatayim'de Emliler'i, çöl kenarındaki El-Paran'a
kadar uzanan dağlık Seir bölgesinde Horlular'ı bozguna uğrattılar.
7 Oradan geri dönüp Eyn-Mişpat'a -Kadeş'e- gittiler.
Amalekliler'in bütün
topraklarını alarak Haseson-Tamar'da yaşayan
Amorlular'ı bozguna uğrattılar.
8-9 Bunun üzerine Sodom, Gomora, Adma, Sevoyim, Bala -Soar-
kralları yola
çıktı. Bu beş kral dört krala -Elam Kralı Kedorlaomer, Goyim Kralı Tidal,
Şinar Kralı Amrafel, Ellasar Kralı Aryok'a- karşı Siddim Vadisi'nde savaş
düzenine girdiler.
10 Siddim Vâdisi zift çukurlarıyla doluydu. Sodom ve Gomora kralları kaçarken
adamlarından bâzıları bu çukurlara düştü.
Sağ kalanlarsa dağlara kaçtı.
11 Dört kral Sodom ve Gomora'nın bütün malını ve yiyeceğini alıp gitti.
12 Avram'ın yeğeni Lût'la mallarını da götürdüler. Çünkü o da Sodom'da
yaşıyordu.
13 Oradan kaçıp kurtulan biri gelip, İbrânî Avram'a durumu bildirdi. Avram
Eşkol'la Aner'in kardeşi Amorlu
14 Avram yeğeni Lût'un tutsak alındığını duyunca, evinde doğup yetişmiş
üçyüz onsekiz adamını yanına alarak
dört kralı Dan'a kadar kovaladı.
15 Adamlarını gruplara ayırdı, gece saldırıp onları bozguna uğratarak Şam'ın
kuzeyindeki Hova'ya kadar kovaladı.
16 Yağmalanan bütün malı, yeğeni Lût'la mallarını, kadınları ve halkı geri
getirdi.
17 Avram Kedorlaomer'le onu destekleyen kralları bozguna uğratıp dönünce,
Sodom Kralı onu karşılamak için
Kral Vâdisi olan Şave Vâdisi'ne gitti.
18 Yüce Tanrı'nın kâhini olan Şalem Kralı Melkisedek ekmek ve şarap getirdi.
19 Avram'ı kutsayarak şöyle dedi: "Yeri göğü yaratan yüce Tanrı, Avram'ı
kutsasın!
20 Düşmanlarını onun eline teslim eden yüce Tanrı'ya övgüler olsun!" Bunun
üzerine Avram her şeyin ondalığını Melkisedek'e verdi.
21 Sodom Kralı, Avram'a "Adamlarımı bana ver, mallar sana kalsın" dedi.
22-23 Avram, Sodom Kralı'na "Yeri göğü yaratan yüce Tanrı RABB'in önünde
sana âit hiçbir şey, bir iplik,
bir çarık bağı bile almayacağıma ant içerim" diye karşılık verdi,
"Öyle ki, 'Avram'ı zengin ettim' demeyesin!
24 Yalnız, adamlarımın yedikleri bunun dışında. Bir de beni destekleyen Aner,
Eşkol ve Mamre paylarına düşeni alsınlar."
1 Bundan sonra RAB bir görümde Avram'a, "Korkma, Avram" diye seslendi,
"Senin kalkanın Benim. Ödülün çok büyük olacak."
Avram, "Ey Egemen RAB, bana ne vereceksin?" dedi, "Çocuk sâhibi olamadım.
Evim Şamlı Eliezer'e kalacak.
3 Bana çocuk vermediğin için evimdeki bir uşak mirasçım olacak."
4 RAB yine seslendi: "O mirasçın olmayacak, öz çocuğun mirasçın olacak."
5 Sonra Avram'ı dışarı çıkararak, "Göklere bak" dedi, "Yıldızları sayabilir
misin? İşte, soyun o kadar çok olacak."
6 Avram RABB'e imân etti, RAB bunu ona doğruluk saydı.
7 Tanrı Avram'a, "Bu toprakları sana miras olarak vermek için Kildaniler'in
Ur Kenti'nden seni çıkaran RAB benim" dedi.
8 Avram, "Ey Egemen RAB, bu toprakları miras alacağımı nasıl bileceğim?"
diye sordu.
9 RAB, "Bana bir düve, bir keçi, bir de koç getir" dedi, "Hepsi üçer yaşında
olsun. Bir de kumruyla güvercin yavrusu getir."
10 Avram hepsini getirdi, ortadan kesip parçaları birbirine karşı dizdi.
Yalnız kuşları kesmedi.
11 Leşlerin üzerine konan yırtıcı kuşları kovdu.
12 Güneş batarken Avram derin bir uykuya daldı. Üzerine dehşet verici
zifirî bir karanlık çöktü.
13 RAB, Avram'a şöyle dedi: "Şunu iyi bil ki, senin soyun yabancı bir ülkede,
gurbette yaşayacak.
Dört yüz yıl kölelik edip baskı görecek.
14 Ama soyuna kölelik yaptıran ulusu cezalandıracağım. Sonra soyun oradan
büyük mal varlığıyla çıkacak.
15 Sen de esenlik içinde atalarına kavuşacaksın. İleri yaşta ölüp gömüleceksin.
16 Soyunun dördüncü kuşağı buraya geri dönecek. Çünkü Amorlular'ın yaptığı
kötülükler henüz doruğa varmadı."
17 Güneş batıp karanlık çökünce, dumanlı bir mangalla alevli bir meş'ale göründü ve
kesilen hayvan parçalarının arasından geçti.
18-21 O gün RAB, Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi:"Mısır Irmağı'ndan
büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitit,
Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını- senin soyuna vereceğim."

Gene mecbûren duracağız... İşte Yahudiler bu vaadi kendi üstlerine alındıkları için etrafındakilere zûlmetmekteler... Bayraklarındaki iki çizgi Nil Nehri ile Fırat'ın sembolüdür. İkisi arasındaki topraklara ağızlarından salyalar akarak sulanırlar. Halbuki adı geçen topraklar 600'lü yıllardan beri MÜSLÜMANLAR'ın, ARAPLAR'ın ve TÜRKLER'in!.. Hem de vaktiyle, NİL ne demek; TUNA NEHRİ'nden tâ CEYHUN ve SEYHUN NEHİRLERİ'ne kadar, ALTAY GÖLÜ'ne kadar idi!.. İbrâhim'in soyu sâdece Yahudiler'den ibâret değil ki!.. Ama Yahudiler'e bakarsanız, Hitit toprakları, yâni Anadolu'nun ortası bile onların olacak!.. Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış!
Hemen o kısmın üstündeki "Bana bir düve, bir keçi, bir de koç getir. Bir de kumruyla güvercin yavrusu getir" dedi, Avram hepsini getirdi, ortadan kesip parçaları birbirine karşı dizdi. Yalnız kuşları kesmedi" ifâdesi de Hz. İbrâhim'in "ALLAH'ım, ölüleri nasıl diriltiyorsun?" sorusu üzerine, "dört kuş alması, onları parçalaması, sonra çağırınca kendisine gelmesi" (Bakara Sûresi , 260. Âyet) kıssasını hatırlatıyor, ama değişmiş. Çok şey değişmiş! Olayların mekânları, zamanları bile kaymış!
Neyse... Devam edelim. Daha Hz. İbrâhim'in misâfiri Elçilerle pazarlığına gelemedik:
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
1 Karısı Saray, Avram'a çocuk verememişti. Saray'ın Hacer adında Mısırlı bir
câriyesi vardı.
2 Saray. Avram'a "RAB çocuk sâhibi olmamı engelledi" dedi,"Lütfen, câriyemle
yat. Belki bu yoldan bir çocuk sâhibi olabilirim." Avram, Saray'ın sözünü
dinledi.
3 Saray, Mısırlı câriyesi Hacer'i kocası Avram'a karı olarak verdi. Bu olay
Avram Kenan'da on yıl yaşadıktan sonra oldu.
4 Avram, Hacer'le yattı, Hacer hâmile kaldı. Hacer hâmile olduğunu anlayınca,
hanımını küçük görmeye başladı.
5 Saray, Avram'a,"Bu haksızlık senin yüzünden başıma geldi!"dedi, "Câriyemi
koynuna soktum. Hâmile olduğunu anlayınca beni küçük görmeye başladı.
İkimiz arasında RAB karar versin."
6 Avram, "Câriyen senin elinde" dedi, "Neyi uygun görürsen yap." Böylece
Saray câriyesine sert davranmaya başladı.
Hacer onun yanından kaçtı.
7 RABB'in meleği Hacer'i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın başında
buldu.
8 Ona, "Saray'ın câriyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?" diye sordu.
Hacer, "Hanımım Saray'dan kaçıyorum" diye yanıtladı.
9 RABB'in meleği, "Hanımına dön ve ona boyun eğ" dedi,
10 "Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak.
11 "İşte hâmilesin, bir oğlun olacak, Adını İsmâil koyacaksın.Çünkü RAB sıkıntı
içindeki yakarışını işitti.
(İsmâil, "Tanrı işitir" anlamına gelir)
12 Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak,
O herkese, herkes de ona karşı çıkacak.
Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde
yaşayacak..
("Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak", ya da "Bütün
kardeşlerinin yaşadığı yerin doğusuna yerleşecek"
diye tercüme ediyorlar...
Bizce ikisi de doğru.)
13 Hacer, "Beni gören Tanrı'yı gerçekten gördüm
mü?" diyerek kendisiyle konuşan RABB'e "El-Roi" adını verdi.
(El-Roi, "Beni gören Tanrı" anlamına gelir.)
14 Bu yüzden Kadeş'le Beret arasındaki
o kuyuya Beer-Lahay-Roi adı verildi.
(Beer-Lahay-Roi , "Tanrı'yı
görüp sağ kalanın kuyusu" anlamına gelir. Görülen TANRI değil, meleğidir.
"Gözler onu göremez" (En'am Sûresi 103. Âyet)...
(Zemzem kuyusunun adı KUR'AN'da ve eldeki Tevrat'ta geçmez ama, buradaki
kuyu o olsa gerek.)
15 Hacer Avram'a bir erkek çocuk doğurdu.
Avram çocuğun adını İsmâil koydu.
16 Hacer İsmail'i doğurduğunda, Avram seksen altı yaşındaydı.
17: 1 Avram doksan dokuz yaşındayken RAB ona görünerek, "Ben Herşeye Gücü Yeten
Tanrı'yım" dedi,
"Benim yolumda yürü, kusursuz ol!
2 Seninle yaptığım antlaşmayı sürdürecek, soyunu alabildiğine çoğaltacağım."
3 Avram yüzüstü yere kapandı. Tanrı,
4 "Seninle yaptığım antlaşma şudur" dedi, "Birçok ulusun babası olacaksın.
5 Artık adın Avram değil, İbrâhim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası
yapacağım.
(Avram , "Yüce Baba" anlamına gelir. İbrâhim , İbrânice
Avraham, "Çokların Babası" anlamındadır.)
6 Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar
doğacak, krallar çıkacak.
7 Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuzadek sürdüreceğim.
Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım.
(Bu kısım KUR'AN'da şöyle geçiyor: "Bir zamanlar
Rabbi İbrâhim'i
bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine
getirince:
'Ben seni insanlara önder yapacağım,' demişti. (İbrâhim) 'Soyumdan
da
(önderler yap, ya Rabbi!)' dedi. Allah: 'Ahdim zâlimlere ermez (onlar
için söz vermem)' buyurdu." (Bakara Sûresi, 124. Âyet)
Yâni tüm Yahudi ırkı ermiş değil!.)
8 Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuzadek
mülkünüz olmak üzere
sana ve soyuna vereceğim. Onların Tanrısı olacağım."
9 Tanrı, İbrâhim'e, "Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız"
dedi,
10 "Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin
hepsi sünnet edilecek.
11 Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak.
12 Evinizde doğmuş, ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış
köleler dâhil,
sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek
kuşaklarınız boyunca sürecek bu.
13 Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek.
Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak.
Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı
bozmuş demektir."
15 Tanrı, "Karın Saray'a gelince, ona artık Saray demeyeceksin" dedi, "Bundan
böyle onun adı Sârâ olacak.
(Sârâ , "Prenses" anlamına gelir.)
16 Onu kutsayacak, ondan sana bir oğul vereceğim. Onu kutsayacağım, ulusların
anası olacak.
Halkların kralları onun soyundan çıkacak."
17 İbrâhim yüzüstü yere kapandı ve güldü. İçinden, "Yüz yaşında bir adam çocuk
sâhibi olabilir mi?" dedi,
"Doksan yaşındaki Sârâ doğurabilir mi?"
18 Sonra Tanrı'ya, "Keşke İsmâil'i mirasçım kabul etseydin!" dedi.
19 Tanrı, "Hayır. Ama karın Sârâ sana bir oğul doğuracak, adını İshak
koyacaksın" dedi,
"Onunla ve soyuyla antlaşmamı sonsuza dek sürdüreceğim.
(İshak , "Güler" anlamına gelir.)
20 İsmâil'e gelince, seni işittim. Onu kutsayacak, verimli kılacak, soyunu
alabildiğine çoğaltacağım.
Oniki beyin babası olacak. Soyunu büyük bir ulus
yapacağım.
21 Ancak antlaşmamı gelecek yıl bu zaman Sârâ'nın doğuracağı oğlun İshak'la
sürdüreceğim."
22 Tanrı İbrâhim'le konuşmasını bitirince ondan ayrılıp yukarıya çekildi.
Bu kısım da Tevrat'ın tahrif edilen bölümlerinden... Çünkü KUR'AN, Sârâ'ya
çocuk müjdesinin Lût için gelen Elçi Melekler tarafından verildiğini belirtiyor.
Hem de bir kaç sûrede... İsmâil Aleyhisselâm Tevrat'ta kutsanıyor ama, "antlaşma,
ahitleşme İshak'la sürecek" deniyor, belki sâdece Yahudiler'in ahitleşmesi
kastediliyor. Gene de doğrusu ALLAH bilir.
23 İbrâhim evindeki bütün erkekleri -oğlu İsmail'i,
evinde doğanların, satın aldığı uşakların hepsini-
Tanrı'nın kendisine
buyurduğu gibi o gün sünnet ettirdi.
24 İbrâhim sünnet olduğunda doksan dokuz yaşındaydı.
25 Oğlu İsmâil on üç yaşında sünnet oldu.
26 İbrâhim, oğlu İsmail'le aynı gün sünnet edildi.
(Biz bu sünnet olayı Hz. İsmâil 7 yaşında iken ve kurban olayından sonra
olduğuna inanıyoruz. Kurban edilmeye götürülen çocuk, Yahudiler'e göre
Hz. İshak, Müslümanlar'a göre Peygamberimiz'in atası Hz. İsmâil'dir.
KUR'AN'da isim geçmez. Tabii bu "kurban" olayı, Mekke yakınlarında,
Mnâ'da, "Şeytan taşlama" da o civarda cereyan etmiştir, Filistin'de değil.
Ve Hz. İshak'ın müjdelenmesinden öncedir.
Belki de "kurban" olayını da anlatmamız gerekecek.)
27 İbrâhim'in evindeki bütün erkekler -evinde doğanlar ve
yabancılardan satın alınanlar- onunla birlikte sünnet oldu.
İşte geldik İbrâhim Aleyhisselâm'ın misâfirlerine... Elçilik görevi yapan Meleklere... KUR'AN anlatışıyla kıyaslama imkânınız da var.
BÖLÜM 18
1 İbrâhim günün sıcak saatlerinde Mamre Meşeliği'ndeki çadırının önünde otururken,
RAB kendisine göründü.
(Görünen ALLAH değil; RAB , "eğiten,
öğreten, terbiye eden Melekler" anlamında kullanılmış olmalı...
TEVRAT'ta, ESKİ
AHİT'te VE YENİ AHİT'te çoğu yerde böyle geçer.)
2 İbrâhim karşısında üç adamın durduğunu gördü.
Onları görürgörmez karşılamaya koştu. Yere kapanarak birine,
3 "Ey efendim, eğer gözünde lûtuf bulduysam, lûtfen kulunun yanından ayrılma"
dedi,
4 "Biraz su getirteyim, ayaklarınızı yıkayın. Şu ağacın altında dinlenin.
5 Mâdem kulunuza konuk geldiniz, bırakın, size yiyecek birşeyler getireyim.
Biraz dinlendikten sonra yolunuza devam edersiniz." Adamlar, "Peki, dediğin
gibi olsun" dediler.
6 İbrâhim hemen çadıra, Sârâ'nın yanına gitti. Ona, "Hemen üç sea ince un al,
yoğurup pide yap" dedi.
(Üç sea : Yaklaşık 13 kg.)
7 Ardından sığırlara koştu. Körpe ve besili bir buzağı seçip uşağına verdi.
Uşak buzağıyı hemen hazırladı.
8 İbrâhim hazırlanan buzağıyı yoğurt ve sütle birlikte götürüp konuklarının
önüne koydu.
Onlar yerken, o da yanlarında, ağacın altında durdu.
(KUR'AN' göre ellerini bile sürmezler.)
9 Konuklar, "Karın Sârâ nerede?" diye sordular. İbrahim, "Çadırda" diye
yanıtladı.
10 RAB, "Gelecek yıl bu zamanda kesinlikle yanına döneceğim"dedi, "O zaman
karın Sârâ'nın bir oğlu olacak."
Sârâ, RABB'in arkasında, çadırın girişinde
durmuş, dinliyordu. (Güldü.)
11 İbrâhim'le Sârâ kocamışlardı, yaşları hayli ileriydi. Sârâ âdetten
kesilmişti.
12 İçin için gülerek, "Bu yaştan sonra bu sevinci tadabilir miyim?" diye
düşündü, "Üstelik efendim de yaşlı."
13 RAB, İbrâhim'e sordu: "Sara niçin, 'Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sâhibi
mi olacağım?' diyerek güldü?
14 RAB için olanaksız bir şey var mı? (Buradaki RAB,
ALLAH mânâsına)
Belirlenen vakitte, gelecek yıl
bu zaman yanına döndüğümde Sârâ'nın bir oğlu olacak."
15 Sârâ korktu, "Gülmedim" diyerek yalan söyledi. RAB, "Hayır, güldün" dedi.
(Oğlu İshak'ın adı "Güler" anlamına gelir.)
16 Adamlar oradan ayrılırken Sodom'a doğru baktılar. İbrâhim onları yolcu
etmek için yanlarında yürüyordu.
17 RAB, "Yapacağım şeyi İbrâhim'den mi gizleyeceğim?" dedi,
18 "Kuşkusuz İbrahim'den büyük ve güçlü bir ulus türeyecek, Yeryüzü'ndeki
bütün uluslar onun aracılığıyla kutsanacak.
19 Doğru ve âdil olanı yaparak yolumda yürümeyi oğullarına ve soyuna buyursun
diye İbrahim'i seçtim.
Öyle ki, ona verdiğim sözü yerine getireyim."
20 Sonra İbrâhim'e, "Sodom ve Gomora büyük suçlama altında"dedi, "Günahları
çok ağır.
21 Onun için inip bakacağım. Duyduğum suçlamalar doğru mu, değil mi göreceğim. Bunları
yapıp yapmadıklarını anlayacağım."
22 Adamlar oradan ayrılıp Sodom'a doğru gittiler. Ama İbrahim RABB'in huzurunda
kaldı .
("İbrâhim RABB'in huzurunda kaldı" ifâdesi, bâzı eski İbrânî din bilginlerine
göre "RAB İbrâhim'in önünde kaldı" diye kabul edilir.)
İşte burada Hz. İbrâhim'in pazarlığı başlıyor:
23 RABB'e yaklaşarak, "Haksızla birlikte haklıyı da mı yokedeceksin?" diye sordu,
24 "Kentte elli doğru kişi var diyelim. Orayı gerçekten yok edecek misin?
İçindeki elli doğru kişinin hatırı için kenti bağışlamayacak mısın?
25 Senden uzak olsun bu!.. Haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın
yanında haklıyı da öldürmek
Senden uzak olsun! Bütün Dünyâ'yı yargılayan âdil
olmalı."
26 RAB, "Eğer Sodom'da elli doğru kişi bulursam, onların hatırına bütün kenti
bağışlayacağım" diye karşılık verdi.
27 İbrâhim, "Ben toz ve külüm, bir hiçim" dedi, "Ama seninle konuşma yürekliliğini
göstereceğim.
28 Kırk beş doğru kişi var diyelim, beş kişi için bütün kenti yok mu edeceksin?"
RAB, "Eğer kentte kırk beş doğru kişi bulursam, orayı yoketmeyeceğim" dedi.
29 İbrâhim yine sordu: "Ya kırk kişi bulursan?" RAB, "O kırk kişinin hatırı
için hiçbir şey yapmayacağım" diye yanıtladı.
30 İbrâhim, "Yâ RAB, öfkelenme ama, otuz kişi var diyelim" dedi. RAB, "Otuz
kişi bulursam, kente dokunmayacağım"
diye yanıtladı.
31 İbrâhim, "Yâ RAB, lütfen konuşma yürekliliğimi bağışla" dedi, "Eğer yirmi
kişi bulursan?"
RAB, "Yirmi kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim" diye
yanıtladı.
32 İbrâhim, "Yâ RAB, öfkelenme ama, bir kez daha konuşacağım" dedi, "Eğer on
kişi bulursan?"
RAB, "On kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim" diye yanıtladı.
33 RAB İbrâhim'le konuşmasını bitirince oradan ayrıldı, İbrâhim de çadırına
döndü.
Pazarlık bu kadar uzadı mı, bilemeyiz ama, bizce pazarlık edilen Sodom'u cezâlandırmaya giden Melekler'ledir, Doğrudan ALLAH ile değildir. Tabii herşey ALLAH'ın izniyle!.. Yoksa kim pazarlığa cesâret edebilir ki!.. Âyetleri hatırlıyalım:
- "İbrâhim'den korku gidip, ona müjde gelince;
Lût Kavmi konusunda, Bizim'le mücâdele etti.
Doğrusu İbrâhim, yumuşak huylu, çok duygulu
ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.
'Ey İbrâhim, bundan vazgeç! Muhakkak, Rabb'inin emri
ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir,' (dediler)."
(Hud Sûresi , 74-76. Âyetler)
Mücâdeleyi, pazarlığı açıkladık. Görevimiz bitti. Lâkin mevzu heyecanlı... Devam edelim... Yalnız Tevrat'ta İbrâhim'i ziyârete gelen 3 Melek iken, Lût'a giden 2 Melek... KUR'AN her iki ziyârette 2 Melek'ten söz eder... Ve "melek" diyerek bir önceki bölümde "RAB" dediklerinin melek olduğunu açıklamış olur.
BÖLÜM 19
1 İki Melek akşamleyin Sodom'a vardılar. Lût kentin kapısında oturuyordu.
Onları görürgörmez karşılamak için ayağa kalktı. Yere kapanarak,
"Efendilerim" dedi, "Kulunuzun evine buyurun.
Ayaklarınızı yıkayın, geceyi
bizde geçirin. Sonra erkenden kalkıp yolunuza devam edersiniz."
Melekler,
"Olmaz" dediler, "Geceyi kent meydanında geçireceğiz."
3 Ama Lût çok diretti. Sonunda onunla birlikte evine gittiler. Lût onlara
yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi. Yediler.
4 Onlar yatmadan, kentin erkekleri -Sodom'un her mahallesinden genç yaşlı
bütün erkekler- evi sardı.
5 Lût'a seslenerek, "Bu gece sana gelen adamlar nerede?" diye sordular,
"Getir onları da, yatalım."
6 Lût dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı.
7 "Kardeşler, lûtfen bu kötülüğü yapmayın" dedi,
8 "Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz
yapın. Yeter ki, bu adamlara dokunmayın.
Çünkü onlar konuğumdur, çatımın
altına geldiler."
9 Adamlar, "Çekil önümüzden!" diye karşılık verdiler, "Adam buraya dışardan
geldi, şimdi yargıçlık taslıyor!
Sana daha beterini yaparız." Lût'u ite kaka
kapıyı kırmaya davrandılar.
10 Ama içerdeki adamlar uzanıp Lût'u evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı
kapadılar.
11 Kapıya dayanan adamları, büyük-küçük, hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar
kapıyı bulamaz oldu.
12 İçerdeki iki adam Lût'a, "Senin burada başka kimin var?" diye sordular,
"Oğullarını, kızlarını, damatlarını,
kentte sana âit kim varsa hepsini dışarı
çıkar.
13 Çünkü burayı yok edeceğiz.
RAB (ALLAH)
bu halk hakkında birçok kötü suçlama duydu, kenti yok etmek için bizi gönderdi."
14 Lût dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan adamlara,"Hemen buradan uzaklaşın!"
dedi,
"Çünkü RAB bu kenti yok etmek üzere." Ne var ki damat adayları onun
şaka yaptığını sandılar.
15 Tan ağarırken Melekler Lût'a, "Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş"
diye üstelediler,
"Yoksa kent cezâsını bulurken sen de canından olursun."
16 Lût ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lût'la karısının ve iki
kızının elinden tutup,
onları kentin dışına çıkardılar.
17 Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Lût'a, "Kaç, canını kurtar, arkana
bakma!" dedi,
"Bu ovanın hiçbir yerinde durma! Dağa kaç, yoksa ölür gidersin!"
18 Lût, "Aman, efendim!" diye karşılık verdi,
19 "Ben kulunuzdan hoşnut kaldınız, canımı kurtarmakla bana büyük iyilik
yaptınız. Ama dağa kaçamam.
Çünkü felâket bana yetişir, ölürüm.
20 İşte, şurada kaçabileceğim yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin,
oraya kaçıp canımı kurtarayım.
Zâten küçücük bir kent."
21 Adamlardan biri, "Peki, dileğini kabul ediyorum" dedi, "O kenti
yıkmayacağım.
22 Çabuk ol, hemen kaç! Çünkü sen oraya varmadan bir şey yapamam." Bu yüzden
o kente Soar adı verildi.
("Soar: "Küçük" anlamına gelir.)
23 Lût Soar'a vardığında Güneş doğmuştu.
24 RAB Sodom ve Gomora'nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
25 Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri
yok etti.
26 Ancak Lût'un peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
27 İbrâhim sabah erkenden kalkıp, önceki gün RABB'in huzurunda durduğu yere
gitti.
28 Sodom ve Gomora'ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman
yükseliyordu.
29 Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrâhim'i anımsamış ve Lût'un yaşadığı
kentleri yok ederken
Lût'u bu felâketin dışına çıkarmıştı.
Böylece Hz. İbrâhim'in meleklerle pazarlığını, ve Sodom ve Gomora'nın yok edilişini teferruatıyla öğrenmiş olduk... Konumuzla ilgili değil ama, yukarda söz verdik, Hz. İbrâhim'in diğer karısı ve diğer çocuklarını nakledelim. Ölümü de aynı bölümde...
BÖLÜM 25
1 İbrâhim bir kadınla daha evlendi. Kadının adı Ketura'ydı.
(Türkler bu adın Han-ı Turan'dan kısaltma olarak KANTURA
şeklinde olduğuna, kadının bir Türk hakanının kızı olduğuna inanırlar.
İlk Müslüman Türkler Hz. İbrâhim'e "babamız", Hz. İsmâil'e de "amcamız"
derlerdi.)
2 Ondan Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yişbak, Şuah
adlı çocukları oldu.
3 Yokşan'dan da Şeva, Dedan oldu. Dedan soyundan Aşurlular, Letuşlular,
Leumlular doğdu.
4 Midyan'ın Efa, Efer, Hanok, Avida, Eldaa adlı oğulları oldu. Bunların hepsi
Ketura'nın soyundandı.
5 İbrâhim sâhip olduğu herşeyi İshâk'a bıraktı.
6 Câriyelerinin oğullarına da armağanlar verdi. Kendisi sağken bu çocukları
oğlu İshak'tan uzaklaştırıp doğuya gönderdi.
7 İbrâhim yüz yetmiş beş yıl yaşadı. Ömrü bu kadardı.
8 Kocamış, yaşama doymuş, iyice yaşlanmış olarak son soluğunu verdi. Ölüp
atalarına kavuştu.
9 Oğulları İshak'la İsmâil onu Hititli Sohar oğlu Efron'un tarlasında Mamre'ye
yakın Makpela Mağarası'na gömdüler.
10 İbrâhim o tarlayı Hititler'den satın almıştı. Böylece İbrâhim'le karısı
Sârâ oraya gömüldüler.
11 Tanrı İbâhim'in ölümünden sonra oğlu İshâk'ı kutsadı. İshak Beer-Lahay-Roi'de
yaşıyordu.
12 Sârâ'nın câriyesi Mısırlı Hacer'in İbrâhim'e doğurduğu İsmail'in öyküsü:
13 Doğum sırasına göre İsmâil'in oğullarının adları şunlardır: İlk oğlu
Nevayot. Sonra Kedar, Adbeel, Mivsam,
14 Mişma, Duma, Massa,
15 Hadat, Tema, Yetur, Nafiş, Kedema gelir.
16 İsmâil'in oğulları olan bu on iki bey oymakların atalarıydı. Köylerine,
obalarına da bu adları verdiler.
17 İsmâil yüz otuz yedi yıl yaşadıktan sonra son soluğunu verdi. Ölüp halkına
kavuştu.
18 İsmailoğulları Aşur'a doğru giderken Mısır sınırı yakınında, Havila ile Şur
arasındaki bölgeye yerleştiler.
Kardeşlerinin yaşadığı yerin doğusuna
yerleşmişlerdi.
Bir kere daha KUR'AN-I KERİM'deki anlatışı hatırlatalım:
- "(İbrâhim) dedi ki: 'Ey elçiler, başka işiniz,
vazifeniz ne?'
(Elçiler) dediler ki: 'Muhakkak biz, suçlu ve günahkâr bir kavme gönderildik.
Ancak Lût âilesi müstesnâ. Biz şüphesiz, (Lût âilesi'nin) hepsini kurtaracağız.
Ancak onun karısı müstesnâ. O helâk olanlardan olacaktır.'
"Ne zaman ki Elçiler, Lut âilesine geldiler, (Lût) dedi ki:
'Muhakkak sizler, tanınmamış bir topluluksunuz.'
(Elçiler) dedi ki: 'Bilâkis biz sana, onların, tartıştıkları şeyle geldik.
Sana hakkı (vaadedileni) getirdik. Şüphesiz biz, doğru söyleyenleriz.
Âileni, gecenin bir kısmında yürüt, sen de onların arkasından git
ve sizden bir kimse, arkasına bakmasın! Emrolunduğunuz yere gidin.'
Ve onlara şu emri duyurduk:
'Sabaha çıkarlarken, muhakkak onların arkası kesilecektir!'
Şehir halkı, birbirlerine müjdeleyerek geldi. (Lût onlara) dedi ki:
'Bunlar benim misâfirlerim, beni utandırmayın!
Allah'tan korkup (sakının) ve beni küçük düşürmeyin.'
Dediler ki: 'Biz seni, herkese (karışmaktan) men etmedik mi?'
(Lût) dedi ki: 'Eğer yapmak istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım, (alın).'
Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde
(kör, sersem) bocalayıp duruyorlardı.
Güneş doğarken onları o korkunç ses yakaladı
Arkasından, (kentlerinin) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine,
(Kitap'ta) yazılı taşlar yağdırdık.
Muhakkak bunda, araştırıp, düşünenler için âyetler (deliller) vardır.
Muhakkak (o kavmin yurdu), bir yol üstünde kalıcıdır.
Şüphesiz bunda, imân edenler için âyetler vardır."
(Hicr Sûresi , 57-77. Âyetler)
İbrâhim Aleyhisselâm'ın Meleklerle mücâdelesi, Lût Kavmi'nin sonu, sünnet meselesi işte böyle... Yalnız gördüğünüz gibi eldeki Tevrat, bütün bu olayların hepsinin Filistin'de, yâni Yahudiler'in işgâl edip İsrâil dedikleri topraklarda geçtiğini iddia ediyor. Ama biz Hz. Hacer'in oğlu İsmâil ile Mekke civârına yerleştiğini, "kurban" olayının o civarda cereyan ettiğini, Kâbe'nin temellerinin İbrâhim Aleyhisselâm ve İsmâil Aleyhisselâm tarafından yükseltildiğini biliyoruz. Bu yüzden olayları bir de KUR'AN diliyle ve hadislerden derlenen rivâyetlerle nakletmek istiyoruz. Çünkü mevzuya bir daldınız mı, öyle kolay çıkamazsınız. Peygamberimizin atası İbrâhim Aleyhisselâm'ın "meleklerle mücâdele" ve "kurban" kıssasını nakledip te, onun başından geçen diğer ibret verici olayları atlamak olmaz.
Efendim, Yahudiler ve Hıristiyanlar İbrâhim Aleyhisselâm'ı "isrâilli" veya "yahudi" sayarlar. Bakın, bu iddiaya KUR'AN ve onu indiren ALLAH nasıl cevap veriyor:
- "Ey ehl-i kitap! İbrâhim hakkında niçin
çekişirsiniz? "İşte siz böyle kimselersiniz!
"İbrâhim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi.
"İnsanların İbrâhim'e en yakın olanı, ona uyanlar,
Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi.
Siz hiç düşünmez misiniz?"
Hadi hakkında bilgi sâhibi olduğunuz konuda
tartıştınız;
fakat bilgi sâhibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz?
Oysa ki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz."
Fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi;
müşriklerden de değildi."
şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) imân edenlerdir.
Allah müminlerin dostudur."
Gerçekten de Tevrat, Hz. Mûsâ'ya inmeden Hz. İbrâhim nasıl Yahudi olur?.. İncil, Hz. İsâ'ya inmeden Hz. İbrâhim nasıl Hıristiyan olur?.. Kaldı ki, İsrâil kelimesi İbrâhim Aleyhisselâm'ın torunu Hz. Yâkub'un lâkabıdır. Yahudi kelimesi de onun 12 oğlundan biri olan YAHUDA'nın adından gelmedir. Sonradan o 12 oğlun soyuna Yahudi denmiştir.
İbrâhim Aleyhisselâm ALLAH'ın yönlendirmesi ile hakikati arayarak bulmuştur. Bu, "onun Hanif Dîni" olarak KUR'AN'da geçer:
- "İbrahim, babasına (Âzer'e): Bir takım putları
tanrılar mı ediniyorsun? "Böylece biz, kesin imân edenlerden olması için İbrâhim'e
"Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, (Sirius) 'Rabbim budur,'
dedi. "Ay'ı doğarken görünce, 'Rabbim budur,' dedi. O da batınca,
"Güneş'i doğarken görünce de, 'Rabbim budur, zira bu daha büyük,' dedi.
"Ben hanîf olarak, yüzümü Gökler'i ve Yer'i yoktan yaratan
"Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: 'Beni doğru yola iletmişken,
"Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri
"İnanıp da imânlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya,
"İşte bu, kavmine karşı İbrâhim'e verdiğimiz delillerimizdir.
Doğrusu ben seni de, kavmini de apaçık bir
sapıklık içinde görüyorum, demişti."
Gökler'in ve Yer'in melekûtunu gösteriyorduk."
Yıldız batınca, 'Batanları sevmem,' dedi."
'Rabbim bana doğru yolu göstermezse,
elbette yoldan sapan topluluklardan olurum,' dedi."
O da batınca, 'Ey kavmim!
Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım,' dedi."
Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim."
Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O'na ortak koştuğunuz
şeylerden korkmam. Ancak, Rabbimin bir şey dilemesi hâriç.
Rabbimin ilmi herşeyi kuşatmıştır. Hâlâ ibret almıyor musunuz?' (dedi.)"
O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden
nasıl korkarım! Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki gruptan hangisi
güvende olmaya daha lâyıktır?"
işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır."
Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz.
Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyle bilendir.'
(En'am Sûresi, 74-83. Âyetler)
Âyetlerde geçen YER kelimesi Yeryüzü'nü, Dünyâ'yı; GÖK kelimesi Kâinat'ı, GÖKLER ise bütün galaksileri, görünen görünmeyen Alemler'i, Mükevvenât'ı kastetmektedir. Doğrusunu ALLAH bilir.
KUR'AN, Hz. İbrahim'in babası ve kavmi ile mücâdelesi şöyle anlatılır:
- "Bir zaman o babasına, 'Babacığım!
"Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi.
"Babacığım! Şeytan'a kulluk etme!
"(Babası Âzer) 'Ey İbrahim!" dedi,
"İbrahim: 'Selâm sana, (esen kal)" dedi,
"Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor
Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan
bir şeye niçin taparsın?' dedi."
Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım."
Çünkü Şeytan, çok merhametli olan Allah'a âsi oldu."
"Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da,
Şeytan'ın yakını olmandan korkuyorum."
"Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun?
Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım!
Uzun bir zaman benden uzak dur!' (dedi.)"
'Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim.
Çünkü O bana karşı çok lûtufkârdır,' (dedi.)"
ve Rabbime yalvarıyorum.
Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle
bedbaht (emeği boşa gitmiş) olmam."
(Meryem Sûresi, 42-48. Âyetler)
Aslında bu, Hz. İbrâhim'e tanınmış bir özel hak... Yoksa Peygamberimiz'e bile müşrikler için af dileme hakkı tanımamıştır:
- "(Kâfir veya müşrik olarak ölüp) cehennem ehli
oldukları "İbrahim'in babası için af dilemesi,
onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar,
(Allah'a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır,
ne de inananlara!"
sâdece ona verdiği sözden dolayı idi.
Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu
kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı.
Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu
ve pek sabırlı idi."
(Tevbe Sûresi , 113-114. Âyetler)
Ancak uzaklaşmadan önceki olaylar şöyle cereyân eder:
- "Andolsun bundan önce İbrâhim'e rüşdünü vermiştik
"Böylece o, yalnızca en büyükleri hâriç olmak üzere,
ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik."
"Hani (İbrâhim) babasına ve kavmine,
'Sizin karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz
bu temsilî heykeller nedir?'demişti."
"(Onlar) 'Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk,' dediler."
"(İbrâhim) 'Andolsun siz ve atalarınız
apaçık bir sapıklık içindesiniz,' (dedi.)"
"(Onlar) 'Sen bize gerçeği mi getirdin?
Yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?' (dediler.)"
"(İbrâhim) 'Hayır' dedi, 'Sizin Rabbiniz Gökler'in ve Yer'in Rabbidir,
onları kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehâdet edenlerdenim,' (dedi.)"
"Andolsun, Allah'a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra
ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım."
putları paramparça etti;
belki ona başvururlar diye (büyüğü bıraktı)."
"(Müşrikler dönüp gelince) 'Bizim ilâhlarımıza bunu kim yaptı?
Şüphesiz o zâlimlerden biridir,'" dediler."
" (Sonra) 'Kendisine İbrâhim denilen bir gencin
bunları diline doladığını işittik,' dediler."
"Dediler ki, 'Öyleyse onu insanların gözü önüne getirin ki,
ona (nasıl bir cezâ vereceğimize) şâhit olsunlar,' (dediler.)"
"Dediler ki, 'Ey İbrâhim, bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın?' "
"(İbrâhim) 'Hayır,' dedi 'Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir.
Eğer konuşabiliyorsa, siz ona soruverin,' (dedi.)
"Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine)
'Zâlimler sizlersiniz, sizler!' dediler."
"Sonra yine tepeleri üstüne ters döndüler: 'Andolsun, bunların
konuşamayacaklarını sen de bilmektesin,' (dediler.)"
"(İbrâhim) Dedi ki: 'O hâlde Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan
ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?' (dedi.)"
"Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza!
Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"
(Enbiyâ Sûresi , 51-67. Âyetler)
Müşrikler İbrâhim Aleyhisselâm'ı bölgenin hükümdârının, rivâyete göre Nemrud'un huzuruna çıkarırlar... Nemrut, Tevrat'a göre Hazret-i Nuh'un büyük torunu ve Sümer (Shinar) kralıdır Sümerler, MÖ 4000 - MÖ 2000 yılları arasında Irak'ın güneyinde, Basra körfezinde yerleşik olan Türk soyundan bir halktır. Ancak Hazret-i İbrâhim'in M.Ö. 1800'lerde,yaşadığı düşünülürse, bu iddia Tevrat'ın tahrif edilmiş kısıımlarından görünüyor... Ancak bir başka iddiaya göre Hazret-i İbrâhim M.Ö. 2000'lerde yaşamıştır, buna göre Sümer kralına denk gelir, ama acaba o kral bizim aradığımız Nemrut mudur?

Listeye baktık. 18 yıl hüküm süren Kral Ur-Nammu: (MÖ 2065 ile MÖ 2047) ismi "Nemrut" andırıyor. Târih te tutuyor... O, Nemrut olabilir. Ancak UR şehrinin ve Nemrut saydığımız Kral Ur-Namnu'nun bizim Urfa şehriyle ve Hazret-i İbrâhim'in ateşe atılmasıyla ne bağlantısı olabilir?

Peki, durup dururken bizim Anadolu'da Adıyaman'da niye bir Nemrut Dağı ve kral heykelleri var?

Ya da Konya'nın Beyşehir ilçesinin Göynem kasabasındaki Nemrut heykellerine ne demeli?

Velhâsılı, çıkamıyoruz işin içinden...
Tevrat dışı dini kaynaklara göre Nemrut, Babil Kulesi ile bağlantılı ve Yehova'ya karşı duran bir kraldır... Akad Kralı Naram Sin olduğu da öne sürülür.

Naram-Sin, MÖ 2254-2218 yılları arasında hüküm sürmüştür. Naram Sin Büyük Sargon'un torunuydu. Hükümdarlığı sırasında Akad İmparatorluğu doruk noktasına ulaştı. Kendisi Mezopotamya'da kendini ilah ilan eden ilk kişiydi. Hz. İbrâhim inancını ve dâvetini orada da tekrarladığı iddia edilir ama, arada 200 ilâ 400 yıl vardır. Bizce Nemrut, Naram-Sin değildir. Peki kimdir?.. Acaba Nemrut Babil kralı mıdır?

Bâbil, Mezopotamya'da adını aldığı Bâbil kenti etrafında M.Ö. 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır. Bâbil halkının büyük bir kısmını tarih boyunca çeşitli Sâmî asıllı halklar oluşturmuştur. Kutsal şehri Irak'ın ortasındaki Nippur'dur. Meşhur kralı Hamurabi'dir. (M.Ö.1728–1686) Ancak onun oğlu zamanında Asur hâkimiyetine girmiş, ancak M.Ö. 609 yılında bağımsızlığını Asurlular'dan Keldani Nebupolassar önderliğinde kazanmış, M.Ö. 609-539 yılları arasında Yeni Babil İmparatorluğu olarak büyümüş ve varlığını sürdürmüştür. Hazret-i İbrâhim dönemine denk gelebilecek olan Bâbil kralları Sumu-abum or Su-abu (M.Ö.1830–1817) , Sumu-la-El (M.Ö.1817–1781) , Sabium or Sabum (M.Ö.1781–1767) ve Apil-Sin (M.Ö.1767–1749) görünüyor. Bunlardan hiç birinin adı Nemrut'a benzemiyor. Bir Nebupolassar (M.Ö.626-605) var o da çok sonraları yaşamış...
Yalnız Bâbil'de bir de Kassit Hanedânı var ki, adları Türkçe'yi andırır.

İlk Kassit Kralı Gandash (M.Ö.1730) Bu kelimeyi okunuşuna göre Türkçe yazarsak, KANDAŞ... Ondan sonrakiler Agum , I. Kaştiliaş ,Uşşi, Abirattaş, II. Kaştiliaş, Urzigurumaş,Atra... Daha sonraki krallarda Ulamburiaş , Karaindaş, Kadaşman-harbe , Kadaşman-Enlil , Kara-hardaş, Kurigalzu (Kurtgazi), Nazi-Maruttaş, Kadaşman-Turgu (Artık buna da "Türk değil" diyemezsiniz herhâlde) adları var...
Hani Hazret-i İbrâhim'in üçüncü karısı KANTURA'yı Türkler Han-Turan yâni "Türk Hakanı'nın Kızı" diye anlıyordu ya, acaba o kadın Kassit Kralı Kandaş'ın kızı olmasın?... Gördünüz mü hikâye, Nemrut'tan tâ nerelere geldi?..
Yok, Nemrut'u orada da bulamadık. Olsa olsa Tevrat'ta belirtildiği gibi Nemrut bir Sümer kralı olabilir. Devlet'in başkentinin Ur'da olduğu zamana denk gelir. Ancak o zaman Ur'un ve Nemrut saydığımız Sümer Kralı Ur-Namnu'nun bizim Urfa şehriyle ve Hazret-i İbrâhim'in ateşe atılmasıyla ne bağlantısı olabilir?..

Tevrat’a göre (Tekvîn, 11/28, 31; 15/7; Nehemya, 9/7) İbrâhim Keldânîler’in Ur şehrinde doğdu. Tevrat’ın İbrânîce metninde doğum yeri “Ûr Kasdîm” şeklinde anılmakta olup, bu ifade Yunanca’ya “Kaldeliler’in Ur şehri” olarak çevrilmiştir. Acaba bu bizim UR-FA olabilir mi? Tevrat'ın bir yorumuna göre ise, Hz. İbrâhim’in doğduğu yer Kuzey Suriye’de Harran’a çok yakın olan Ura’dır (The Torah: A Modern Commentary, s. 91) Bu artık bizim Urfa olsa gerek. Yorumu yapan da ya bir Hıristiyan, ya da bir Yahudi...
İbrâhim ailesiyle birlikte Ur’dan Harran’a, oradan Kenân’a gitmiştir. (Tekvîn, 11/26-27, 31-32) Ancak Yahvist gelenek, zımnen de olsa İbrânîler’in asıl vatanının Harran çevresi olduğunu belirtmektedir (Tekvîn, 24/4, 7, 10; 27/43; 28/10; 29/4). Kitâb-ı Mukaddes geleneği İbrâhim’in memleketi olarak Kuzey Mezopotamya’yı, yani Güneydoğu Anadolu’ya tekabül eden bölgeyi gösterir.
Tevrat’a göre Hz. İbrâhim’e ilk vahiy Ur şehrinde gelmiştir. Biz bunu UR-FA diye alıyoruz... Burada tanrıların en büyüğü sayılan Sin adına yapılmış pek çok tapınak vardı. Sin kültü Babilonya’da da yaygındı. “Nehrin (Fırat) öte yakasında yaşayan” İbrâhim’in babası da putperestti. (Yeşû, 24/2; Judith, s. 5/5-8)
Terah, oğlu Haran’ın ölümünden sonra diğer oğlu Abram’ı, Haran’ın oğlu ve kendi torunu Lût’u, Abram’ın eşi Sâre’yi alarak Kenân diyarına gitmek üzere Keldânîler’in Ur şehrinden ayrılıp Harran’a varmış (Tekvîn, 11/28-31), İbrâhim ve beraberindekiler Terah’ın ölümüne kadar uzun bir süre Harran’da kalmışlardır (Tekvîn, 11/31). Nihayet İbrâhim, yetmiş beş yaşında iken Rabb’in emri üzerine eşi Sâre ve yeğeni Lût ile birlikte Harran’da kazandıkları malları ve yanında çalışan insanları alarak Kenân diyarına gitmiş (Tekvîn, 12/1-5), bölgede kıtlık baş gösterince güneye doğru yoluna devam ederek Mısır’a ulaşmıştır. (Tekvîn, 12/9-10)
Bir süre sonra da Sâre, Lût ve Sâre’nin herhalde Mısır'dan aldığı câriyesi Hâcer’le birlikte Kenân diyarına, ilk mezbah yaptığı Beyt-el’e (Bethel) dönmüş (Tekvîn, 12/11-13/4), burada Mısır’dan getirdikleriyle birlikte serveti daha da artmıştır. Bundan sonra İbrâhim ile Lût'un nasıl birbirinden ayrıldıklarını yukarıda verdik.
Şimdi bu noktadaki mesele, ister Kassit Kralı olsun, ister Sümer, isterse Bâbil; Kral Nemrut ne oldu da Basra körfezindeki Ur şehrinden veya Irak'ın ortasındaki Bâbil şehrinden kalkıp UR-FA'ya geldi de, Hazret-i İbrâhim onu kızdırdı, o da İbrâhim'i ateşe attı?.. UR-FA'da bir kral yok ki!.. Belki Hazret-i İbrâhim'i ateşe atan Kral Nemrut değildi de, Vâli Nemrut idi... Bu daha mantıklı geliyor.
KUR'AN'da isim geçmez... Ama Nemrut saydığımız kişiyle Hazret-i İbrâhim arasında geçenleri KUR'AN şöyle anlatır:
-"Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik)
görmedin mi!
İşte o zaman İbrâhim, 'Rabbim hayat veren ve öldürendir,' demişti.
O da, 'Hayat veren ve öldüren benim,' dedi.
İbrâhim, 'Allah Güneş'i doğudan getirmektedir;
haydi sen de onu batıdan getir,' dedi.
Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı.
Allah zâlim kimseleri hidâyete erdirmez."
(Bakara Sûresi, 258. Âyet)
Sonra İbrâhim Aleyhisselâm'ı ateşe atarlar. KUR'AN'da yer ismi de geçmez. Rivâyete göre bu olay bizim Şanlıurfa vilâyetinde geçer. ALLAH ateşi söndürür, orası göl olur, yanan odun parçaları da balıklara dönüşür. Urfalılar bu yüzden o gölün balıklarını yemezler. Tepede iki adet Roma sütûnu vardır. Turist rehberleri hayatlarında hiç mancınık resmi görmedikleri için, onları "Hz. İbrâhim'i ateşe atan mancınık" diye anlatırlar. Tabii ki değildir.
- "Dediler ki: 'Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın
ve ilâhlarınıza yardımda bulunun,' (dediler ve İbrâhim'i ateşe attılar.)"
"Biz de, 'Ey ateş! İbrâhim'e karşı soğuk ve esenlik ol!' dedik."
"Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler,
fakat Biz onları daha çok hüsrâna uğrayanlar kıldık."
(Enbiyâ Sûresi, 68-70. Âyetler)
Rivâyete göre burada Bersisa Kıssası'ndaki gibi bir olay cereyan eder. Şeytan bir şekilde direğe bağlanmış, etrafına odunlar dizilmiş İbrâhim Aleyhisselâm'a görünerek, "Bana secde et, yardım iste, seni kurtarayım" der. Hz. İbrâhim, "Ben ALLAH'tan başkasından yardım istemem," diye cevap verir. Bunun üzerine Şeytan, "O zaman ALLAH'tan iste, bakalım seni kurtaracak mı?" der. Hz. İbrâhim, "O benim hâlimi ben istemeden de bilir, istememe gerek yok," diyerek konuyu kapatır...
"Peki, İbrâhim'e zûlmeden o hükümdâra ne oldu?" derseniz, lâf karışmasın, onu da en sonda anlatalım.
ALLAH'ın inâyetiyle ateşten kurtulduktan sonra, bir gün İbrâhim Aleyhisselâm Rabbinden bir dilekte bulunur:
- "İbrâhim Rabbine: 'Ey Rabbim! Ölüyü nasıl
dirilttiğini bana göster,' demişti.
Rabbi ona: 'Yoksa inanmadın mı?' dedi. İbrâhim: 'Hayır! İnandım,
fakat kâlbimin mutmain olması için (görmek istedim),' dedi.
Bunun üzerine Allah: 'Öyleyse dört tâne kuş yakala, onları yanına al,
(kendine alıştır) sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça
koy.
Sonra da onları kendine çağır. (Derhal) Uçarak sana gelirler.
Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir,' buyurdu."
(Bakara Sûresi, 260. Âyet)
Bu âyet, eldeki Tevrat'ın 25. Bölüm'ündeki "kuşları kesmedi" ifâdesini düzeltmektedir... Sonra:
- (İbrâhim) dedi ki: 'Ben Rabbime gideceğim,
O beni doğru yola iletecek.
Ya Rabbî, sâlih evlâtlar lûtfet bana!'
Biz de ona aklı başında bir oğul müjdeledik."
(Saffat Sûresi , 99-101. Âyetler)
Rivâyete göre, Cebrail Aleyhisselâm geldi ve bir oğlan çocuğu olacağını müjdeledi. İbrâhim Aleyhisselâm da aşırı sevincinden, onu, ALLAH rızası için kurban nezretti, adadı. Karısı Sârâ'nın nasıl çocuğu olmadığını, bunun üzerine Sârâ'nın câriyesinden İsmâil'in doğduğunu yukarda Tevrat'tan anlatmıştık.
- "Nihâyet İbrâhim onlardan ve Allah'tan başka
taptıkları şeylerden uzaklaşıp
bir tarafa çekildiği zaman, Biz ona İshak ve Yâkub'u bağışladık
ve her birini Peygamber yaptık."
(Meryem Sûresi, 49. Âyet)
- "Onu ve Lût'u kurtarıp, içinde âlemler (insanlık)
için "Ona (İsmâil'den sonra) İshâk'ı armağan ettik.
"Ve onları kendi emrimizle hidâyete yönelten önderler kıldık
bereketler kıldığımız yere çıkardık."
Üstüne de (İshak'ın oğlu) Yâkub'u... her birini sâlihler kıldık."
ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik.
Onlar bize ibâdet edenlerdi.
Tabii İshak Aleyhisselâm'ın doğumu çok sonra... Önce Hz. İsmâil câriye Hâcer'den doğacak, Hz. İbrâhim'in karısı Sârâ onu kıskanacak, Hz. İbrâhim Hacer ve İsmâil'i alıp ıssız Mekke çölüne götürecek, yanlarına biraz yiyecek ve su bırakıp dönecek. Sonra suları bitince Hâcer çâresizlik içinde Merve ve Safa tepeleri arasında koşup duracak, su arayacak. Bu arada susuzluktan yanmış bebek İsmâil ayağını yere vurunca, Zemzem suyu fışkıracak. Hem suya kavuşacaklar, hem de zamanla etraf yeşillenecek canlanacak... Sonra arada bir yavrusunu ziyârete gelen İbrâhim Aleyhisselâm, rüyâ ile adağını hatırlayıp kurban etmeye götürecek:
- "Çocuk büyüyüp yanında koşacak çağa erişince,
bir gün ona:
'Evlâdım,' dedi, 'ben rüyâmda seni kurban etmeye giriştiğimi
görüyorum,
Nasıl yaparız bu işi? Sen ne dersin bu işe?'
Oğlu: 'Babacığım! Hiç düşünüp çekinme.
Sana Allah tarafından ne emrediliyorsa onu yap.
Allah'ın izniyle benim de sabırlı, dayanıklı biri olduğumu göreceksin!' dedi."
(Saffat Sûresi , 100. Âyet)
Rivâyete göre Zilhicre ayının 8. gecesi Hazret-i İbrâhim'e rüyâsında adağı hatırlatıldı. Hz. İbrâhim sabahleyin "Bu rüyâ ALLAH'tan mı, Şeytan'dan mı?" diye tereddüt etti. Yine de adağını hatırlamadı. Koyunlarının en iyilerinden yüz tâne seçti ve onları kurban etti. Rivâyete göre, bir ateş gelip onları yaktı. Bu güne "Tevriye Günü" dendi. TEVRİYE , "işkilleme, bir anlatım inceliği elde etmek için, birden çok anlamı olan bir sözün yakın anlamının değil de, uzak anlamının kullanılması sanatı" demektir.
İkinci gece, Zilhicde'nin 9. gecesi aynı rüyâyı tekrar gördü. Bunun ALLAH'tan olduğunu anladı. Onun için 9. güne "Arefe Günü" adı verildi. AREFE-ARİFE , "bilgi ve irfan sâhibi kadın, uyanık, ince ruhlu, lâtif; belirli bir günün veya olayın bir önceki günü, ön gün, dinî bayramlardan bir evvelki gün" demektir. Bu sefer develerinden yüz tânesini seçti ve onları kurban etti... Bunların hepsi rivâyet, ama hoş rivâyet, ibret verici, eğitici rivâyetler...
Üçüncü gece, Kurban Bayramı gecesi, aynı rüyâyı bir daha gördü ve; "İlâhi, benim kurbanım nedir?" dedi. Cenab-ı Hak, "Sevgide Bana ortak ettiğin oğlundur," buyurdu. İbrâhim Aleyhisselâm tövbe istiğfar ederek uyandı. Adağını hatırladı, oğlunu kesmeye karar verdi.
Zilhiccenin 10. günü olan bu gün, "Nahr - kurbanlık Kesme Günü" diye isimlendirildi. NAHR , "Boğazlamak, Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarını kesmek" demektir. Hz. İbrahim, İsmail Aleyhisselâm'ın annesi Hz. Hacer'in yanına geldi, dedi ki:
- "İsmâil'in başını yıka, koku ve yağ sür, en güzel elbiselerini giydir.
Onunla koyun gütmeye gitmek istiyorum."
İbrahim Aleyhisselâm yola çıkarken yanına ip ve bıçak aldı. İsmâil'i kesmeye karar verdiği yere yöneldiklerinde Şeytan, insan kılığında, İbrâhim Aleyhisselâm'ın yanına geldi. Gönlüne fitne ve fesat sokmak istiyordu. Maksadını öğrendikten sonra dedi ki:
- "Bu işte acele etme. Belki Allah bu kesim işinden sizi muaf tutar.
Çocuğun boyunu, endamını, sîret ve suretinin güzelliğini görmüyor musun?"
İbrâhim Aleyhisselâm:
- "Bu bana Rabbimin emridir. Bu hayırlı bir iştir. Hayırlı iş geciktirilmez,"
dedi. Hz. İbrâhim'den ümidini kesen Şeytan, bu sefer babasının arkasında sâkin sâkin yürümekte olan 7 yaşındaki İsmail'in yanına geldi, şöyle dedi:
- "Sen koyun gütmeye gidiyoruz, diye sevinip duruyorsun. Ama babanın yanında
bıçak var. Rabbinin emrettiği zannıyla seni kesmek istiyor."
Çocuk İsmâil Şeytan'a şöyle cevap verdi:
- "Peygamberlerin vahyinde yalan olmaz.
Eğer böyle yapmak isterse dinler ve itaat ederim."
Şeytan başka sözler de söylemek istediğinde İsmâil yerden aldığı bir taşı aldı ve Şeytan'a fırlattı. Taş Şeytan'ın sol gözüne isâbet etti ve onu kör etti. Şeytan eli boş ve üzüntülü olarak oradan kaçtı. O günden beri kendisi "kör Şeytan" diye anılır, KUR'AN'da "Şeytanırracim" hem "Cennet'ten kovulmuş", hem " taşlanmış" demektir. Şeytan bundan sonra Hz. Hacer'in yanına gelmiş, çeşitli şekillerde onun gönlüne vesvese vermek istemiş, ancak muvaffak olamamıştır.
Müslümanlar'ın Hac ibâdeti baştan sona Hz. İbrâhim, Hz. İsmâil ve Hz. Hacer'in yaşadıklarının hatırlanmasıdır. Onun içindir ki hacılar iki noktada "şeytan taşlar"lar!.. "Birinci Cemre" ve "İkinci Cemre" bunlardır. "Büyük Şeytan" ve "Küçük Şeytan" diye anılır. Artık hangisi Hz. İbrâhim'e, hangisi Hz. İsmâil'e gelen için, bilemedik.
Vakta ki Mina'ya ulaştılar, İbrâhim Aleyhisselâm oğlunu imtihan için şöyle dedi:
- "Oğulcağızım! Rüyâmda seni kesiyor, görüyorum.
Sen buna ne dersin, nasıl bir reyde bulunursun?"
7 yaşındaki çocuk İsmâil:
- "Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulursun,"
dedi. Hz. İbrâhim, kesmeye azmettiğinde, İsmâil dedi ki:
- "Babacığım, ellerimi bağla ki, hareket etmeyeyim.
Yüzümü yere doğru getir ki, bana bakıp da merhamete gelmeyesin.
Gömleğimi de anneme götür de, ona hâtıra olsun.
Ayrıca ona benden selâm söyle ve 'Allah'ın emrine sabret' de."
Sonra Hz. İbrâhim, kesilmek üzere yatırılan koyun gibi, oğlunu sağ yanı üzerine yatırdı. Ellerini bağladı. İsmâil tekrar düşündü ve dedi ki:
- "El ve ayaklarımı çöz babacığım.
Tâ ki Allâh'ın emrini zorla yaptığımız zannedilmesin.
Bıçağı da boğazımın üzerine sür'atle çekmek için koy ki,
Melekler Allah'ın emrine itaatkâr olduğumu bilsin."
İbrâhim Aleyhisselâm bıçağı onun boğazına koydu ve bütün kuvvetiyle çekti. O anda Allah, Melekler'in gözlerinden perdeyi kaldırdı. Bir de ne görsünler, İbrahim Aleyhisselâm oğlu İsmail'i kurban ediyor!.. Bu manzarayı görünce hemen secdeye vardılar. Allâh Melekler'e buyurdu ki:
- "Dostum İbrahim'e bakın, benim rızâmı kazanmak
ve emrimi yerine getirmek için oğlunun boynuna bıçağı nasıl sürüyor ?
Halbuki siz: 'Yeryüzünde fesat çıkaracak,
kan dökecek bir kavim mi yaratacaksın?
Halbuki biz Sana hamd etmek sûretiyle Seni tesbih ve takdis ediyoruz,
(Bakara-30)' demiştiniz."
Rivâyetler biraz abartılı olabilir ama, kıssa gerçekten hoş ve ibret verici... Hz. İbrâhim bıçağı her çekişinde bıçak tersine, sırt üstü döndü ve Allah'ın takdiriyle İsmâil'i kesmedi. Çocuk İsmâil şöyle haykırdı:
- "Babacığım! Bana olan sevginin şiddetinden dolayı, korktuğum başına geldi.
Elinin kuvveti gitti, kesmeye gücün yetmiyor. Babacığım, bıçağını tekrar bile."
Hz. İbrâhim kayaya dayandı. Bıçağını tekrar biledi. Bıçak sanki bir ateş parçası gibi oldu. Sonra tekrar sürdü. Allah'ın takdiri, yine kesmedi. Bunun üzerine İbrâhim Aleyhisselâm öfkelendi ve bıçağı bir taşa vurdu. Taş iki parçaya ayrildi, İbrâhim bıçağa sanki anlarmış gibi,
- "Çok acâib bir iş yaptın. Taşı kesiyor, ama et parçasını kesmiyorsun," dedi.
Bıçak ta sanki onun öfkesinden korktu. Allâh'ın kudretiyle sanki dile geldi
ve şöyle dedi:
- "Yâ İbrâhim! Sen 'Kes!' diyorsun, Âlemlerin Rabbi ise 'Kesme!' diyor."
-"İkisi de bu şekilde teslim olduklarında,
onu tuttu, şakağı üzerinde yatırdı.
Biz ona şöyle seslendik:
'Ey İbrahim! Gerçekten rüyâyı doğruladın.
İyileri böyle mükâfatlandırırız.
Şüphesiz bu apaçık ve kesin, çetin bir imtihandı.'
Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik."
(Saffat Sûresi, 103-107. Âyetler)
Rivâyete göre, bu esnâda İbrâhim'e şöyle nidâ edildi:
- "Ey İbrahim! Gerçekten sen rüyâna sadakat gösterdin.
Oğlunu sana bağışladım.
Oğlunun yerine şu dağdan inip gelen koçu kurban et!"
İsmâil dağdan inen koçu yakalamaya gidince koç kaçar gibi oldu, Hz. İbrâhim koçu tuttu ve kurban etti. Koçun yakalandığı yer SUNAK, Mina'daki kurbanlık kesim yeri oldu. Daha sonra Hz. İbrâhim bir şükran ifâdesi olarak kendini ve oğlunu sünnet etti.
Daha sonra Halil İbrâhim Aleyhisselâm, Rabbinin emriyle oğlu İsmail'in de yardımı ile Kâbe'yi temelleri üzerinde yükseltti:
-"Bir zamanlar İbrâhim, İsmâil ile berâber
Beytullah'ın temellerini yükseltiyor,
"Ey Rabbimiz! Bizi Sana boyun eğenlerden kıl! "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden Senin âyetlerini kendilerine okuyacak,
(şöyle diyorlardı:) 'Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur.
Şüphesiz Sen işitensin, bilensin.' "
Neslimizden de Sana itaat eden
bir ümmet çıkar.
Bize ibâdet usûllerimizi göster. Tevbemizi kabul et!
Zirâ, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin."
onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir Peygamber gönder.
Çünkü üstün gelen, herşeyi yerli yerince yapan yalnız Sensin!"
(Bakara Sûresi , 127-129. Âyetler)
Gene rivâyete göre Kâbe, Hz. Âdem tarafından ilk inşâ edilmiş mâbeddir. O yüzden yukardaki âyette "İbrâhim, İsmâil ile berâber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor" denmekte... Demek ki temeller önceden varmış... Kâbe'nin inşaası bitince birlikte onu tavaf ettiler.
- "Hani biz İbrâhim'e Ev'in (Kâbe'nin) yerini
belirtip "İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan
hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) 'Bana hiçbir şeyi ortak
koşma!
Tavaf edenler, kıyâm edenler, rükûa ve sücûda varanlar için Evim'i
tertemiz tut."
(derin vâdilerden) gelen, yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler."
(Hac Sûresi , 26-27. Âyetler)
- "Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli
ve güvenli bir yer kıldık.
"İbrahim de demişti ki: 'Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap.
Siz de İbrâhim'in makaamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın).
İbrâhim ve İsmâil'e: 'Tavaf edenler, ibâdete kapananlar,
rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun,' diye emretmiştik."
Halkından Allah'a ve Âhiret Günü'ne inananları çeşitli meyvelerle besle.
Allah buyurdu ki: 'Kim inkâr ederse, onu az bir süre faydalandırır,
sonra onu Cehennem azâbına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası!"
(Bakara Sûresi , 125-126. Âyetler)
- "Orada apaçık âyetler (ve) İbrahim'in Makaamı vardır.
Kim oraya girerse, o güvenliktedir.
Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i
haccetmesi
Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır.
Kim de inkâr ederse,
şüphesiz Allah âlemlere karşı muhtaç olmayandır."
(Âl-i İmran Sûresi , 97. Âyet)
- "Hiç şüphesiz insanlar için konulan ilk (mâbed),
Bekke'de (Mekke'nin ilk adı) bulunan
çok mübârek ve bütün âlemlere hidâyet olan BEYT'tir."
(Âl-i İmran Sûresi, 96. Âyet)
İbrâhim Aleyhisselâm kıssası işte böyle... "Halilullah" diye anılır.
HALİL , "sâdık, samimi, dost, sâdık dost, samimi dost, ALLAH'ın çok sevdiği dostu,
zevc, koca, nikâhlı karı, zevce" anlamlarındadır. HALİLULLAH , "ALLAH'ın çok sâdık,
yakın dostu" demektir. Peygamberimiz'e bile "İbrâhim'in HANİF Dîni" tavsiye
edilir.
HANİF , sözlükte "tek ALLAH'a, ALLAH'ın birliğine inanan, İslâm'dan
önce puta tapmayıp tek Tanrı'ya inanan, İslâm inancına sıkı ve samimi olarak
bağlanan, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) tebliğinden önce Mekke'de tek ALLAH'a inananlar,
İslâmiyet'ten evvel ALLAH'ın birliğine inanan ve İbrâhim'in Aleyhisselâm'ın
dininden olanların vasfı" diye geçer. Ama "bizce Yer'i, Göğü yaratan TEK TANRI'ya
inanan ve bu inancını aklını ve gönlünü kullanarak kendisi bulan ve ALLAH'a teslim
olan, yâni MÜSLÜMAN" demektir. ..
- "İbrâhîm ne Yahudi, ne de Hristiyan'dı.
Lâkin o, HANİF bir MÜSLÜMAN'dı. Müşriklerden değildi."
(Âl-i İmran Sûresi, 67. Âyet)
- "De ki: 'Allah doğru buyurdu.
Öyleyse HANİF olarak İbrâhîm'in Dîni'ne tâbî olun.
Ve (o), müşriklerden değildi."
(Âl-i İmran Sûresi, 95. Âyet)
- "Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz
gibi sana da vahyettik.
İbrâhim'e, İsmâil'e, İshâk'a, Yâkub'a, torunlarına,
İsâ'ya, Eyyub'a,
Yunus'a, Hârun'a ve Süleymân'a da vahyettik. Dâvud'a da
Zebur verdik."
(Nisa Sûresi, 163. Âyet)
Bundan sonrası bize de hitap:
- "O hâlde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine,
Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir.
Allah'ın yaratışında değiştirme olamaz.
Doğru ve eskimez din işte budur.
Fakat insanların çokları bilmiyorlar."
(Rum Sûresi, 30. Âyet)
- "İbrâhim'in Dini'nden kendini bilmezlerden başka
kim yüz çevirir?
"Çünkü Rabbi ona: 'Müslüman ol,' demiş,
"Bunu İbrâhim de kendi oğullarına vasiyet etti.
Andolsun ki,
biz onu Dünyâ'da seçtik, şüphesiz o Âhiret'te de iyilerdendir."
o da: 'Âlemlerin Rabbi'ne boyun eğdim,' demişti."
Yâkub da: "Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam'ı) seçti.
O halde sâdece Müslümanlar olarak ölünüz' (dedi)."
(Bakara Sûresi, 130-132. Âyetler)
MÜSLÜMAN , "ALLAH'a teslim olup , selâmete eren" demektir. Bütün Peygamberler ve onlara tâbi olanlar Müslüman'dır. Muhammed Mustafa'ya (s.a.v.) uyanlar elbette Müslüman'dır, ama ayırt etmek için onlara İSLÂM ifâdesi kullanılır.
- "Yoksa siz Yâkub'un ölüm ânında orada şâhitler
miydiniz?
O oğullarına: 'Benden sonra kime ibâdet edeceksiniz?' dediğinde
onlar: 'Senin ilâhına ve ataların İbrâhim, İsmâil ve İshâk'ın ilâhı olan
tek bir ilâha ibâdet edeceğiz. Bizler ona teslim olduk (Müslüman'ız),'
demişlerdi."
(Bakara Sûresi, 133. Âyet)
-Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrâhim,
İsmâil, İshak,
Yâkub ve torunlarına indirilene, Mûsa ve İsâ'ya verilen ile
peygamberlere
Rabbinden verilene imân ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden
ayırdetmeyiz
ve biz O'na teslim olmuşlarız (Müslümanlar'ız)."
(Bakara Sûresi, 136. Âyet)
- "De ki: 'Biz Allah'a, bize indirilene, İbrâhim,
İsmâil, İshak,
Yâkub ve torunlarına indirilene, Mûsâ'ya, İsâ'ya ve peygamberlere
Rablerinden verilenlere imân ettik.
Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz.
Ve biz O'na teslim olmuşlarız (müslümanlar'ız)."
(Âl-i İmran Sûresi , 84. Âyet )
Anlayana!.. Peygamberimiz MUHAMMED MUSTAFA'ya (s.a.v.) ALLAH'ın meleği Cebrâil tarafından indirilmiş olan KUR'AN-I KERİM'deki TEBLİĞ'i bırakıp Sirius'tan, Kasyopya'dan, Agarta'dan, Atlantis'ten, Kryon'dan, Ramtha'dan, P'taah Pleiades'ten, hattâ Melekler'den mesaj ve tebliğ aldığını sananlara ithaf olunur!
Yukarda söz verdik, değil mi, İbrâhim Aleyhisselâm'ı ateşe atan hükümdârın âkıbetini anlatacaktık... Bu hükümdârın Nemrud olduğu rivâyet edilir, demiştik. Doğrusunu elbette ALLAH bilir ama, biz rivâyet üzerinden giderek gene ibret verici bir kıssa olan Nemrud'un hikâyesini anlatalım.
Nemrud adı Tevrat'ta, Tekvin, 10. Bölüm'de Hz. Nuh'un torunun torunu olarak şöyle geçer:
8. Ve Kuş, Nimrod'un babası oldu; o, Yeryüzü'nde
kudretli adam olmağa başladı.
9. O, RABB'in indinde kudretli avcı idi; bundan dolayı: "RABB'in indinde Nimrod
gibi kudretli avcı," denilir.
10. Ve onun kırallığının başlangıcı Şinar diyarında Bâbil, ve Erek, ve Akkad,
ve Kalne idi.
11. O diyardan Aşura çıktı, ve Nineve'yi ve Rehobot-iri, Kalahı,
12. ve Nineve ile Kalah arasında Reseni binâ etti. Büyük şehir budur.
Nemrud'un, Akad kralı Naram-Sin olduğu rivâyetini belirtmiştik. ... Naram-Sin, Akad kralıdır. ( ? - M.Ö. 2218) Akad İmparatorluğu'nun kurucusu I. Sargon'un oğludur. Naram-Sin döneminden günümüze ulaşan iki önemli arkeolojik belge vardır. Bunlardan ilki Elâmlılar'ın başkenti Susa'da bulunmuş olan Zafer Steli'dir. Günümüzde Paris'teki Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir.

İkinci anıt, Diyarbakır'ın Pir Hüseyin adı verilen mevkiinde bulunmuş olan dikilitaştır. Bu dikilitaşta Naram-sin tek figür olarak işlenmiştir, anıtın sağında çiviyazısıyla bir yazıt vardır. Bu belge, Akadlar'ın bu bölgeye kadar egemenliklerin yaydığını göstermektedir. Naram-Sin, Mezopotamya'da kendini ilâh ilân eden ilk hükümdârdır.

Öyleyse Naram-Sin'i Nemrud olarak kabul edelim... Üçüncü rivâyet İbrâhim Aleyhisselâm'ın babası Âzer'in Nemrud'un veziri olduğudur. Zâten bu sebeple İbrâhim'in dâveti Nemrud'un kulağına gitmişti. Nemrud zâlim ve kâfirdi. Kendisinin ilâh olduğunu iddia ediyordu. Halkının kendisine inanması ve tapması için zûlmediyordu. Halk da onun istediği şekilde kendisine itaat ediyor, onu Rab biliyor ve ona tapıyordu. İbrahim Aleyhisselâm Nemrud'un işte bu fesat ve inkâr düzenini bozdu.
Nemrud da İbrahim Aleyhisselâm'a kötülük yapmaktan, ona güç göstermekten geri kalmadı. Ona hakaaret etti, çâresiz bırakmak için onunla tartıştı, olmadı, ateşe attırdı!
Ateşin onu yakmadığını görünce, şaşkınlığını yine küfrüyle örtmeye çalıştı. Olmadı, etrafa emirler yağdırdı. Rivâyete göre, İbrâhim Aleyhisselâm’ın Rabbi ile savaşmak için ordu topladı. Yüz bin asker toplanmıştı. Askerler ovaları tepeleri tutunca, askerlerini savaş düzenine soktu. Büyüklenip gururlanarak:
- 'İbrâhim'in Tanrısı şimdi bizim gücümüzü görsün bakalım!"
dedi... Bunların hepsi rivâyet... KUR'AN'da ve HADİSLER'de yok. İsrâil kaynaklarından alınmış, ve Taberî ve diğer yazarlar tarafından İslâm ortamına sokulmuştur. Ancak ibret verici, öğretici, hoş bir kıssadır. Üstelik, KUR'AN'da kıssa geçmiyor ama, bir misâlle atıf var, onun için naklediyoruz.
Nerde kalmıştık?... Ha, Nemrud büyük bir ordu toplamıştı. O ara bir Melek, insan sûretinde Nemrud'a gelerek dedi ki:
- "Hey budala! Bu kadar asker toplamaya ne gerek var?
İbrâhim'in Rabbi, yarattığı en hakir bir mahlûku ile seni de,
askerini de helâk eder!"
Nemrud buna fena kızdı, ama kibri ve böbürlenmesi artarak devam etti:
- "Beni bugün kim yenecekmiş, görelim!"
dedi... Bunun üzerine ALLAH sivrisinek ordusuna emretti. Koca ordu öyle bir sivrisinek hücûmuna uğradı ki, inanılmaz! Sivrisinekten göz gözü görmüyordu. Askerin yüzlerine, gözlerine üşüşerek sokmaya başladılar. Ordu perişân oldu. Nemrud kaçıp sarayına saklandı ve kapıları, pencereleri sıkı sıkıya kapattı.
- "Allah gerçeği açıklamak için bir sivrisineği,
hatta onun ötesinde olan birşeyi misâl getirmekten çekinmez.
İmân edenler onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu bilirler.
Kâfirler ise 'Allah böyle misâl vermekle ne kasdediyor?' derler.
Allah bu misâl ile birçoklarını şaşırtır. Yine onunla birçoklarını yola getirir.
Ancak bununla fâsıklardan başkasını şaşırtmaz."
(Bakara Sûresi , 26. Âyet)
Gene rivâyete göre, bir ayağı kırık, bir gözü kör bir sivrisinek vardı. Hikmet lisânıyla ALLAH'a dedi ki:
- "Ya Rab! Ben gazâya yetişemedim!"
Cenâb-ı Hak ona da emretti. O da gitti, Nemrud'un kapısının anahtar deliğinden girip Nemrud'un dizi üstüne kondu. Nemrud onu öldürmek istedi. Sinek uçtu, yüzüne kondu. Nemrud onu yüzünden kovmak istedi, o da uçtu ve burnundan içeri girdi. Sinüslerinden beynine doğru yürüdü. Yürüdükçe Nemrud’un başı dayanılmaz şekilde zonklamaya, ağrımaya başladı.
Sivrisinek beynine kadar ulaştı ve Nemrud'un beyni üzerinde gezinmeye, onu kemirmeye başlayınca Nemrud inanılmaz ağrılarla kıvranıyordu... Bâzıları "burundan beyne yol yok" diyor ama, Mısırlılar insanları mumyalarken burundan girip beynini çıkarıyorlardı. Sivrisineğin beyne ulaşmasa bile, sinüste kalması yeterince ızdırap verir.

Nemrud imdat çığlıklarıyla ortalığı birbirine katıyor, adamlarına bağırıyor ve yardım istiyordu. Adamlarından bâzıları:
- "Aaa! Bu nasıl tanrı? Bir sinekle baş edemiyor!"
diyorlardı... Nihâyet Nemrud, "Başıma vurun!" dedi. Başına tokmakla vurmaya başladılar. Vurdukça ağrısı biraz hafifliyor, sonra yine dayanılmaz oluyordu. Bu defa Nemrud, "Daha hızlı vurun!" diyor, hafif vurana "Senin gücün yok mu?" diye kızıyordu!.. Böyle iki ay geçtiği rivâyet edilir. Nihâyet Nemrud, başına vurdura vurdura kafatası parçalandı, beyni zedelendi, ölüp gitti!..
İnkârcılar, bir sivrisinekle bile başa çıkamaz!..
Ruhi Selman
selman@journalist.com
- BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
- BİR TEBLİĞ
- ÖLÜM VE SONRASI
- KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 11
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 12
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 13
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 14
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 15
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
- ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 58
- ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 59
- ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 60
- ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 61
- ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 62
- ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 63
- ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 64
- İBN-İ SİNÂ CELSESİ
- TEKÂMÜL'E GİDEN YOL
- NEYZEN TEVFİK'TEN BİR ŞİİR
- KADIN HAKKINDA BİR
TEBLİĞ
- İMAJ VE İLK YÜKSELME
- BİR OBSESYON VAK'ASI
- ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
- RÜYÂLAR - 1
- RÜYÂLAR - 2
- REİNKARNASYON
- ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
- İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI
YAŞADI?
- FİNCAN CELSELERİ - 1
- FİNCAN CELSELERİ - 2
- FİNCAN CELSELERİ - 3
- RÛHÎ FİLİMLER - 1
- ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
- ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
- BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
- CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
- SAPKIN RAEL TARİKATI
- TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
- MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
- ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
- KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
- J. Z. KNIGHT ADLI KADIN RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
- SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
- MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
- "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
- RA "TEBLİĞ"LERİ
- HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
- VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
- HATHOR GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR
- ÜSTAT KUTHUMİ'DEN SAHTE İNCİLER
- ARKTURUSLULAR'DAN ZIRVA MESAJLAR
- MEKTUPLAR