BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

ÜSTAT KUTHUMİ'DEN SAHTE İNCİLER

İnternet sayfalarında Ruhlar, Plânlar, Uzaylılar, Agartalılar, Atlantalılar (Bunlar herhalde Atlantisli olacak, şaşırıp, kendilerini A.B.D.'nin Georgia eyâletinin başkenti Atlantalı ilân etmişler), Üstatlar, hattâ Lordlar cirit atıyor!... İnsanlar üşenmemişler onların "mesaj"larını İngilizce'den tercüme edip sayfalarına koymuşlar. Koşulsuz Sevgi , Dünya Ana , MorAlev , Reiki Yaşam , Love, Peace and Harmony , Kırmızı Çember "Crimson Circle"ın Türkiye Bürosu , Işığın Galaktik Federasyonu , Der ki , Sirius , Meleklerle Gücünüzü Keşfedin , Radikal ve daha niceleri...

İnsanları iyileştirmek (!), Dünyâ'nın enerjisini yenilemek (!) için tâ nerelerden kalkıp gelen bu bol sayıdaki Varlıklar'ın "mesaj"ları bâzı kişileri tereddüte sevketmiş olacak ki, bakın, Şebnem adında bir genç kız MorAlev sitesine ne yazmış:

Şebnem- Sevgili MorAlev,
Şu anda enerjilerle çalışmaya niyet eden bizler
kendimize hissediş olarak uygun bir Hâmi seçip, onunla mı çalışmalıyız?
Birden fazla Üstat'la çalışmak karışıklık yaratır mı?
Bu konuda kafam karışık...
Mikail, MorAlev, Kutsal Anne gibi.. Kuthumi ile de?

MorAlev- Sevgili Şebnem,
Ben aslında bütün "mesaj"ların aynı yerden, Yaratan'ın Kâlbinden geldiğine inanıyorum.
Mesaj'ın titreşimine göre bir Varlık, ya da Grup öne çıkıp, onu bize iletiyor.
Bizler isimleri seviyoruz. Önerim, o anda içinizden gelen Varlık'la çalışmanız olacaktır.
Hepsinin Yaratan'ın bir yansıması olduğunu bilerek tabii.

Şebnem'in şaşkınlığını gördünüz mü?.. Noksanını sezdiniz mi?.. Zihnini allak bullak etmiş karışık kavramları farkettiniz mi?.. Şebnem "enerjilerle çalışmaya niyet ediyor"muş... Hangi cins olduğunu açıklamadığı için Güneş enerjisi mi, rüzgâr enerjisi mi, jeotermal enerji mi, katı yakıt enerjisi mi, petrol enerjisi mi, doğalgaz enerjisi mi, potansiyel enerji mi, kinetik enerji mi, ısı enerjisi mi, ışık enerjisi mi, elektrik enerjisi mi, ses enerjisi mi, kimyasal enerji mi, yoksa nükleer enerji ile mi çalışmak istiyor, anlaşılmıyor...

Sonra Şebnem kendine bir HÂMİ seçmekten bahsediyor... Sanki bir işadamının veya bir şöhretin kendine "bodyguard" (eskiden buna "fedâi" denirdi) seçmesi gibi... Mânevî Âlem'den bir Hâmi... Ama o sitelerdekilerin çoğu Uzaylı, yâni Maddî Âlem'den. Onlardan birini seçerse, "bodyguard"dan farkı olmaz.

Ardından "birden fazla Üstat'la çalışmak"tan söz ediyor, cevâbı da kendi veriyor. Aslında akıllı kız, "karışıklık yaratıyor" demek istiyor... Doğru söylüyor. Biz daha önce bir kaç kere, Her coğrafyanın, her topluluğun kültürü, felsefesi farklıdır. Türkiye'de Budizm, Hinduizm, Transandental Meditasyon, Reiki-Meiki sökmez. Bunlara ancak kendi kültürünün, kendi büyüklerinin felsefesine yabancı kimseler kapılır, sonu da hüsran olur. Hele bunları çorba gibi birbirine karıştırıp bulamaç yapmak felâkettir" demiştik. İşte bu noktada Şebnem'in noksanı ortaya çıkıyor. Kız, kendi coğrafyasının kültüründen, kendi toplumunun inancından bîhaber!.. Türk örf ve âdetlerini, İslâm'ın gereklerini, ve bu coğrafyanın hâmilerini tanımıyor. Yunus Emre'den, Hacı Bektaş'tan, Mevlâna'dan, Pir Sultan Abdal'dan, Mehmet Âkif'ten, Nâzım Hikmet'ten, hattâ Atatürk'ten gıdım ilham almamış!.. Bir an durup düşünmemiş bile, "Ben niye Türkiye'de dünyâya geldim? Niye Müslüman bir coğrafyada bedene bağlandım?" diye... Hiç KUR'AN-I KERİM'deki 130 kadar YAP-YAPMA emrinden 10 tânesini bile yerine getirmeden ermek, olgunlaşmak mümkün mü?..

Gelelim MorAlev'in verdiği cevâba... "Bütün Mesajlar'ın Yaratan'ın Kâlbinden geldiğine inanıyor"muş... ALLAH'ın (hâşâ!) kâlbi mi var?.. Bağırsağı, dalağı da var mı?.. Bütün Mesajlar Yaratan'dan geliyorsa, niye biz Türkiye'de yaşayan Müslümanlar'a gelmiş olan KUR'AN Mesajı'nı okumuyorsun? Niye Peygamberimiz'in sözlerini, hadislerini okumuyorsun?.. ALLAH'ın Mesajı, (teşbihte hatâ olmaz ümidiyle belirtiyorum) Cebrâil vâsıtasıyla en büyük Medyum Hz. MUHAMMED'e indirdiği VAHİY'den, KUR'AN'dan büyük Mesaj var mı?.. Sen niye onu okumadın?.. Niye onu değil de, Sahte Medyumlar'ın ne idüğü belirsiz Mesajları'nı millete tavsiye edip duruyorsun?.. Niye kendi ülkenin Üstatlar'ını değil de, başkalarını tavsiye ediyorsun?.. Hangi Varlığın "sevgi, iyilik, yardım, hayat " üzerine Mesaj'ı; Mevlâna'nın, Yunus'un, Fuzulî'nin, hatta Yahya Kemâl'in, Tevfik Fikret'in sözlerinden üstündür?..

"Mesaj'ın titreşimi" olmaz, Mesaj'ı gönderen Varlığın yaptığı YAYIN bir titreşimdir, vibrasyondur, tıpkı radyo yayını gibi... Onu da, o anda o vibrasyona yatkın olan Medyum alır. Geri Varlık, Üstün Varlık farketmez. Her birinin yayını bir vibrasyondur. Tıpkı eskiden Uzun Dalga, Orta Dalga, Kısa Dalga radyo yayınları gibi... Şimdi radyolarda genellikle FM dalga boyu var.

Geldik "Üstat Kuthumi" diye lânse edilen Varlığın tanımına... Bir Kuthumi hayrânı onu şöyle anlatmış:

- "Kuthumi, Evrenimizde ve gezegensel sistemimizde temel 7 ışın
içerisinde yaratıcı kuvveti temsil eden ve uygulayan bir Kanal'dır.
Kuthumi'nin rôlü ve sorumluluğu, bizlerin ve bizler gibi Ruhlar'ın
Tekamüllerinde yardımcı olmak, sıçrama yapabilmemiz için yaptığımız etkinliği
denetlemek ve enerjisiyle tembel, atâlet içerisindeki kapalı şuurumuzu
ilerleyebilmemiz için teşvik etmektir."

"Lord Kuthumi Dünyâmızda çeşitli zamanlarda enkarne olmuş
ve insanlığa katkıda bulunmuştur. Bâzı enkarnasyonları Pisagor, Thutmoses III,
St. Francis Assisi, Balthazar (İncil'de adı geçen üç bilge adamdan birisi),
Şah Cihan ve son Enkarnasyonu 1800'lerde Mahatma Kuthumi olarak
Keşmir'de, Tibet'li bir râhip olarak olmuştur.
Bu enkarnesi sonrasında yükselmiştir ama, Dünya ile bağını kesmemiştir.
2011 yılında Rıza Baleghi'nin Kanalı vasıtasıyla bu şifâ sistemi bulunmuş
ve kullanılmaya başlanılmıştır."

" 'Agrippa', Lord Kuthumi'nin ünvânıdır ve anlamı 'İlk Adım'dır.
Kuthumi'nin Dünya ile bağları yüksektir. Bu enerji, bizlerin mineraller,
elementler üzerinde çalışmamıza fayda gösterecek, toprakla ilintilidir.
Bu enerjinin rehberliği yardımıyla sezgilerimiz genişler, bilgi kanallarımızın
açılması için aracı olur ve Ruhsal Âlem'le Ruhsal İletişim'e geçebilmemiz için
bir Kanal olur, Dünyâ'da bir uyum içerisinde yaşayabilmemiz için teşvik edicidir.
Bu enerjiyle çalışmak, Ruhsal Benliğimizi hatırlamamızda etkilidir."

"Lord Kuthumi'nin enerjisi sıcak, parlak altın ve mor renkte, rahatlatıcıdır.
Bu enerjiyle kişi Dünya ile uyumlu hâle gelir, bunun temelinde topraklanma etkisi
yer almaktadır. Lord Kuthumi, bizi doğanın, Elemental Ruhlar'la bir bağ oluşturmamıza
yardımcı olur. Bu enerjiyle sık çalışmak, fiziksel, astral ve mental bedenlerimizin
titreşimlerini yükseltmemize olanak sağlar ve kişinin titreşimlerinin yükselmesiyle
Evren'deki vârolan saf sevgiyi daha iyi deneyimlemek,
Evren'in bolluğunu çekmek mümkündür. Enerji alanımızda bu Kanal,
kâlp çakramız üzerinden enerji gönderiminde bulunur."

"Lord Kuthumi Reiki ile 3 boyutlu âlemimizde kâlpten ve iyi niyetli dileklerimizin
tezâhür edebilmesi için de çalışmalar yapabiliriz."

Ben câhilim, 7 Temel Renk'i biliyorum ama, "Evrenimizin ve Gezegensel sistemimizin 7 temel ışığı"nı bilmiyorum. Bir Kuthumi hayrânı hayırsever bu 7 ışığı lûtfen bana sayıversin!

2011 yılında Rızâ Baleghi adlı kurnaz bir Müslüman "medyum", birden Hintli Kuthumi ile İrtibat'a geçmiş!.. Niye Kuthumi ile?.. Çünkü Kuthumi, Madam Blavatsky'i irşat eden kişidir. Böyle meşhur kişileri, Ruhlar'ı, Uzaylılar'ı sâhiplenen başka Medyumlar da çıkar ortaya!..

Peki, Madam Blavatsky kim?..

Helena Petrovna Blavatsky 12 Ağustos 1831 târihinde Ukrayna'nın Dnepropetrovsk şehrinde doğdu. 8 Mayıs 1891'de Londra'da öldü. Aristokrat Alman asıllı bir aileden Albay Peter Hahn'ın kızıydı. Öte Âlem'le temas göstergeleri daha çocuk yaşlarında başlamıştı. 18 yaşında Nicephore Blavatsky ile evlendirildi. 3 ay evli kaldı, kocasını terk ederek kaçtı. 18 yaşında iken yaklaşık 20 yıl sürecek seyyahatlerine başladı. Bu seyyahatler sırasında Hindu Mahatmalar'dan dersler aldı. Birçok defa, o vakitler yabancılara yasak olan Tibet'e gitti. Mahatma, "Yüce Ruh" demek olup, Hindistan'da evliya derecesinde olan kişilere verilen ünvândır. Madam Blavatsky'e göre, bunlar "Reenkarnasyon zincirinin son halkasına varmış, çok uzun ömürlü, beden olarak kusursuz, kâmil ve bilge kişiler"dir... Tabii "Reenkarnasyon Zinciri'nin ve Tekâmül'ün Son Halkası"na kimlerin vardığını, kimlerin varamadığını ancak ALLAH'ın bileceğinden haberi yok!

1877'de İngiltere'ye giden Blavatsky, Londra'da bir loca kurdu. Amerika'ya gelişinden yaklaşık 2 yıl sonra da "Teosofi Cemiyeti"ni kurdu. Bu cemiyet Din ve Bilim adına en yararlı şeyin Sanskrit, Pali, Zend ve diğer dillerdeki Bilgeler'in ve İnisiyeler'in insan ve doğaya dair yüksek hakikatleri insanlığın kullanımına sunduğu kadim metinlerin yeniden canlandırılması olduğuna inanmaktadır. Teosofi cemiyetinin 3 amacı vardır;

- Irk, renk veya din ayrımı yapmadan İnsanlığın evrensel kardeşliği için bir çekirdek oluşturmak,
- Dünya dinleri ile ilimlerine âit kutsal metinlerinin incelenmesini teşvik etmek
ve eski Asya metinlerinin, yâni Brahmanik, Budist ve Zerdüştçü felsefelerin önemini kanıtlamak.
- Doğanın saklı gizemlerini, insanda uyur hâlde bulunan psişik ve Ruhsal güçleri mümkün olan her açıdan soruşturmak.

Blavatsky. "Ahlâkî acının sona erdirilmesinin, fizikî olanın sona erdirilmesinden daha erdemli olduğuna inanıyoruz" diyerek Teosofi Cemiyeti'ne her yıl çok sayıda üyenin katılmasını sağlamıştır. Hareket kısa sürede 100 bine yakın taraftar toplamıştır. Daha sonra merkezi Hindistan'da, Adyar'a taşınmıştır. Fakat 1891 yılındaki ölümünden sonra Cemiyet değişik isimlerle parçalanmıştır.

Ölümüne kadar yaptığı çalışmalarla Okültizm ve Ezoterizm alanında büyük çığırlar açmıştır. İddiaya göre, Dünyâ'yı dolaşırken daha önce kimselerin bulamadığı birçok eski yazıt bulmuş ve bunlar sâyesinde bir çok öğretiyi açığa çıkarmıştır. Râhiplerin izin verdiği ölçüde onların öğretilerini İngilizce'ye çevirmiştir, fakat işin garip tarafı Senzar dilini herkes -râhipler dahil- unutmuş olmasına rağmen, bunları nasıl çevirdiğidir. Bâzıları bu çevirilerde Madam Blavatsky'nın psişik güçlerinin yardımı olduğunu söyler. Kimileri inanmamış, bunları kendisinin uydurduğunu iddia etmiştir.

İlk kitabı 1500 sayfa, iki ciltten oluşan "İsis Unveiled - Peçesiz İsis"dir. 1. Cilt'te Bilim, 2. Cilt'te Din konularını kendine göre işlemiş olup, Viktorya çağı Batı'da âdetâ bir bomba etkisi yapmıştır. Din konusunu işlediği 2. Cilt'te Kadim Felsefe ve inançların Hıristiyanlık'tan daha ileri olduğunu ortaya koyduğu öne sürülmüştür.

İkinci kitabı bâzılarına göre tam bir başyapıt olan "Secret Doctrine - Gizli Doktrin"dir. 1888'de yayınlanmış ve tam 1800 sayfadır. İki cilt olarak yayınlanmıştır. 1891'de ölümü nedeniyle tamamlanamamıştır. İlk cilt Evren'in yaratılışı, yapısı ve arkasındaki kozmik yasaları anlatır, tabii kendisine göre... 2. Cilt ise insan ırkının devinimleri, Mu, Atlantis gibi kayıp uygarlıklar, Reinkarnasyon ve insanların Ruhsal ve Psişik Tekâmülü üzerinedir. Çok ilginçtir, bu kitapta tam 50.000 kitap kaynak olarak gösterilmektedir.

19. Yüzyıl için oldukça baskın ve dinamik bir kadın karakter olan Madam Blavatsky, modern Okült Felsefe'nin araştırmalarını yapmış, dogmatik bilim ve bağnaz Teoloji anlayışına tek başına meydan okumuştur. 16 yıl boyunca da, Batı'nın fırlatıp attığı, Doğu'nun mânevî felsefeleri ve mekanik-materyalist Psikoloji üzerinde çalışmıştır. Pek çok makaale, kitap ve roman çalışması bulunan Blavatsky'nin ünü, ansiklopedik bilgisi, Okült güçleri ve eşsiz cesâreti ile perçinlenmiştir. Eserlerinin çoğunu Trans halindeyken yazdığı öne sürülmektedir.

Enteresan ifâdelerinden bâzıları:

- "Güneş, Güneş Âlemi'nin (sisteminin) merkezidir ve beyni, görülen Güneş'in arkasında gizlidir.
Buradan duyu, büyük bedenin bütün sinir merkezlerine ışınlanır.
Hayat enerjisinin dalgaları her bir damarın içine akar... Gezegenler onun uzuvları ve nabızlarıdır."
(Gizli Doktrin)

- "Zihin acımasız bir efendi, fakat sâdık bir köledir."

Şimdi bunları yazdık diye bizi de Madam Blavatsky hayrânı sanmayın!.. Kadını gayreti ve çalışmalarından dolayı takdir ederiz, ama yazdıkları bize uymaz. Onun özelliği, Batı Dünyâsı maddiyatının dikkatini Doğu Dünyâsı'nın mâneviyatı üzerine çekmesidir. Yönetmen rahmetli Hâlit Refiğ, "AŞK'ı Doğu'da tanıdım, Batı'da ÖLÜM gördüm," der. Sonra ekler: "Batı'da MÂNEVİYAT kelime olarak bile yok! ... Bunu rahmetli Atatürk, bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir:

- "TÜRKİYE, DOĞU MÂNEVİYATI'yla başlayan,
BATI MADDİYÂTI'yla sona eren bir yol üzerinde bulunuyor...
BATI'ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde,
asıl mayamız olan DOĞU MÂNEVİYATI'ndan tamâmiyle soyutlanıyoruz!.."

(6 Mart 1922)

Yaa!.. "Batıcı" diye yutturulmak istenen Atatürk'ün felsefesi buydu. O, Batı Dünyâsı hakkında böyle düşünüyordu!.. Madam Blavatsky de şöhretini Doğu Mâneviyâtı'dan bir nebze olsun nasiplenmesine borçludur.

Şimdi Madam Blavatsky Okült çevrelerde böyle meşhur ya, ona da Kuthumi diye bir Varlık gelmiş, Batı'nın bilmediği hususları öğretmiş ya, Rıza Balaghi de bunu fırsat bilip Kuthumi'ye sâhip çıkmış!.. Başlamış işkembeden atmaya!.. Tabii o midede biraz İslâmî bilgi, biraz Hint Felsefesi var, ona biraz da kendi eklemiş, üfürmüş!..

Bildiğiniz gibi 1800'lerde, tâ 1947'ye kadar "Hindistan" dendi mi, bugünkü Hindistan, Pakistan Bangladeş, Keşmir, Seylan (Sri Lanka) anlaşılırdı. Muazzam bir ülkeydi. Önemli bir kısmı da 1200'lerden itibâren Türk hâkimiyetinde idi. 1862'de son Türk hükümdârı II. Bahadır Şah İngiliz zindanında ölünceye kadar da varlıklarını sürdürdüler. Kuthumi işte bu Hindistan'ın Keşmir eyâletinde doğmuş bir Hintli... LORD, "efendi, sâhip, mal sâhibi, hâkim, hükümdar" demektir, İngilizler için bir ünvândır, hiçbir zaman bir Hintli'ye, bir Müslüman'a verilmez. LORD aynı zamanda ALLAH anlamına gelir. Bu sahte Kuthumi (Madam Blavatsky ile İrtibat'ta olduğu söylenen asıl Kuthumi değil; Rıza Balaghi'nin uydurduğu Kuthumi), Lord ünvânına sâhip olamıyacağına göre, acaba Allah'lık mı taslıyor, diye düşünmeden edemedim.

Kuthumi "yaratıcı kuvveti temsil ediyor"muş... Hâşâ!.. Yaratıcı Kuvvet ve Kudret ALLAH'a âittir. O'nun HÂLİK ismi "halk eden, yaratan" mânâsındadır. Ancak YARATICI anlamında ALLAH'ın bir kaç ismi ve sıfatı daha vardır. bunlar MÜBDÎ, "hiç yoktan vâreden, yoktan yaratan" demektir. Yaratıkları maddesiz ve örneksiz olarak baştan yaratan elbette ALLAH'tır... MUSAVVİR , "Allah'ın, yaratacağı varlıkların şekil ve durumlarını tasvir ve takdir edip, dilediği şekilde meydana getirmesi, şekillendirmesi" anlamındadır... BÂRÎ , "yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizâm üzere yaratan, olgunlaştırarak birbirinden farklı niteliklerde meydana getiren" demektir... BEDÎ , "kendi eşi ve benzeri olmayan, eşyâyı da en mükemmel şekilde yapan, yaratan, eşsiz ve görülmemiş şeyleri vâreden" demektir... MÜİD , "yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan" demektir... HÂLİK'e dönersek, "mevcut şeylerden yeni bir şey yaratan" demektir. Bunların hepsi YARATMA ile ilgilidir. Bu kelimelerin başına EL belirleyicisi gelirse, İSİM olur, gelmezse SIFAT'tır... Kısacası, Kuthumi denilen Varlık Yaratıcı kuvveti temsil falan etmez!.. Utanmasa, kendini ALLAH ilân edecek!..

Bitmedi!.. Hep deriz ya, Uyduruk Medyumlar, Geri veya Vasat-altı Varlıklar doğru-yanlış birşeyler söyledi mi, bize araştırma fırsatı çıkar... böylece en yeteneksiz Medyum, en Geri Varlık, en Saçma Mesaj, en Uçuk Tebliğ bile bizim bilgi dağarcığımızın gelişmesine yol açar. "Bakalım, bu söylenenler neymiş?" dediniz mi, önünüzde ufuklar açılır...

Kuthumi, Dünyâya hep meşhur biri olarak gelmiş. Hiç öyle sıradan vatandaşlığa tenezzül etmemiş!.. Önce PİSAGOR olmuş... Pisagor ya da Pythagoras, M.Ö. 570-495 yılları arasında yaşamış olan İyonyalı, yâni Anadolulu bir filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusudur. En iyi bilinen önermesi, kendi adıyla anılan Pisagor Teoremi'dir. Ticâret için babasıyla farklı şehirlere gitti. Tales'in öğrencisi oldu. Tales, Pisagor'un daha iyi gelişmesi için Mısır'a gitmesini istiyordu, çünkü Mısır, dönemin matematikte öncü ülkesiydi. Yurdundan ayrılarak Mısır'a gitti. Daha sonra İtalya'nın güneyindeki bir Yunan kenti olan Kroton'a gitti. Burada efsânevî şarkıcı Orpheus'un kurduğu Orfeusçuluğun etkisinde, gizli dinsel bir topluluk kurdu. Topluluktakiler kendilerini "Matematikçiler (mathematikhoi)" olarak adlandırıyorlardı. Bunlar öğretisi etkisinde et yemiyorlardı. Komşu bölgelerde yaşayan öğrencilerin de okula katılmalarına izin veriliyordu. Bu öğrenciler ise "Dinleyiciler (akousmatikhoi)" olarak adlandırılıyordu. Matematikçiler'in tersine, Dinleyiciler'in et yemelerine ve kendi eşyalarına sâhip olmalarına izin vardı. Pisagor'un öğrencileri kendilerini Pisagorcular olarak adlandırıyorlardı. Pisagorcular'ın çiğnenmesi halinde cezânın ölüm olduğu bir sessizlik kuralları vardı. Çünkü bir insanın sözlerini genellikle dikkatsizce söylediğine inanıyorlardı ve bir insan eğer ne söyleyeceği konusunda şüphe duyarsa, susmalıydı. Diğer bir kural ise acısı çoğalırken, bir adama acısını unutması konusunda ısrar etmemekti, çünkü kaygısızlığı desteklemek büyük bir suçtu. Ayrıca Pisagorcular, biri evden çıktığında öfke onun uşağı olmasın diye geri dönmemesini söylerlerdi. Bu aksiyon onlara matematik, Tanrı ve Evren hakkında hiçbir şeyi öğrenmemenin, yine bunlar hakkında çok az bir şey bilmekten daha iyi olduğunu anlatıyordu. Pisagor, kadınların bir eşya gibi görüldüğü ve işlerinin sadece evi yönetmek olduğu bir zamanda, onların toplulukta eşit şekilde çalışmalarına izin verdi. Orfeusçu tapımın üyesi olan Brontinus'un kızı ve Pisagor'un eşi olan Theano da bir matematikçiydi.

Meşhur Pisagor Teoremi ise, "Bir diküçgende, dik kenarın, yâni hipotenüsün bir kenarını oluşturduğu karenin alanı, diğer iki dik kenarın birer kenar olarak oluşturdukları karelerin alanları toplamına eşittir" formülünün adıdır. Teorem, Batılılar tarafından Pisagor'a atfen isimlendirilmiş ise de; Hindu, Çinli, Babilli, hattâ Yunan matematikçiler teoremin unsurlarını, o yaşamadan önce bilmekteydiler.

Ben Kuthumi'ye inanan biri olsam; Madam Blavatsky'i bulamıyacağıma göre, Rızâ Baleghi'nin Kuthumi'yle İrtibat'a geçtiği bir gün ona Pisagor Teoremi'ni ve birkaç Matematik problemi sorardım. Öyle ya, Kuthumi cenapları Pisagor olarak yaşamışsa, birşeyler bilmeli!..

İddiacı Kuthumi'ye göre, kendisi bir ara III. Thutmoses olarak da Dünyâ'ya gelmiş!.. Olur a!.. Analar ne Kuthumiler doğuruyor!.. III. Tutmosis (M.Ö. 1504-1450) Eski Mısır'ın en büyük hükümdarlarından biridir. Suriye'nin tamamını ele geçirmiş, Fırat'ı geçerek Mitanniler'i yenmiş ve Nil boyunca güneye inerek sınırlarını Sudan'daki Napata'ya kadar genişletmiştir.

Başarılarının anısını yaşatmak için çok sayıda tapınak, anıt ve dikilitaş yaptırmıştır.

III. Tutmosis Dikilitaşı M.Ö 1547 yılında yapılmış, Bizans İmparatoru Constantinus tarafından Mısır'daki Hierapolis'ten, Karnak'taki Amon-Ra Tapınağı'ndan İstanbul'a getirilmiş, fakat teknik güçlükler nedeniyle taşın bugünkü yerine dikilmesi ancak İmparator I. Theodosius (M.S. 379-395) zamanında 390 yılında mümkün olmuştur. Dikilitaşın piramit biçimli en üst bölümünde, dikdörtgen çerçeve içinde Firavun III. Tutmosis ile Tanrı Amon-Ra eleledir. Anıt üzerinde Amon-Ra'nın betimlendiği yerlerde onun herşeye hayat, ebedîlik ve tat veren, tanrıların kralı ve gökyüzünün sâhibi olduğu bildirilmiştir. Firavun ise, Yukarı ve Aşağı Mısır'ın kralı, Ra'nın oğlu, ebedî hayat, devamlılık ve hazza sâhip olan şeklinde yüceltilerek tanımlanmıştır.

Ben Kuthumi tutkunu olsam, ona, Mesaj verirken, Mitanniler (M.Ö.1500-1300) ile savaşın detaylarını sorardım. Öyle ya, mâdem ki bir dönem Firavun III. Tutmosis olmuş, bilmesi gerekir.

Sonra kim olmuş Kuthumi?.. St. Francis Assisi...

Assisili Françesko, Fransisken Tarikatı'nın kurucusu olan keşiştir sonradan Papa tarafından aziz ilan edildi... Papalar kendilerine öyle bir yetki uydurmuşlardır. Sâdece Kardinal tâyin etmezler, diledikleri kişileri ölümünden sonra yüceltip aziz-evliya, diledikleri yerleri "Hac Mekânı" ilân edebilirler... Françesko İtalya'nın Umbria bölgesindeki Assisi şehrinde 1181 veya 1182'de doğdu ve aynı yerde 1226 yılında öldü.

Ben Kuthumi'yi Hâmi bilsem, Rızâ Baleghi Trans'a girip de Kuthumi ile Temas'a geçtiğinde ona Fransisken Tarikatı'nın en bâriz özelliğini sorardım. Öyle ya, Assisili Françesko olarak yaşamışsa, bilmesi icâbeder.

Firavun, feylezof, Hıristiyan aziz Kuthumi daha sonra İncil'de adı geçen Baltazar olarak da Dünyâ'ya geldiğini öne sürmüş... Papaz Caspar, Melchor ve Balthazar'ın adı birlikte geçiyormuş Matta'ya göre İncil'de bir Hıristiyanlık efsanesi içinde... İsa Mesih'in yıldızı gökte parladıktan sonra, onu görebilmek için üç bilge kral -yıldızbilimci- doğudan Kudüs'e gelirler. Kral Hirodes'e, Yahudilerin kralı olarak doğan çocuğun nerede olduğunu sorarlar. Duydukları dolayısıyla "Krallığım elden mi gidiyor?" endişesine kapılan Hirodes kâhinleri ve din adamlarını toplayıp, İsa bebeğin nerede doğduğunu sorar ve onun Beytlehem'de doğacağını öğrenir. Üç bilge kralı yanına çağırıp bebeğin Beytlehem'de doğacağını, onlara bebeği bulup tapınmalarını ve kendisine de haber vermelerini emreder. Krallar gökteki İsâ'nın yıldızını tâkip edip Beytlehem'e varırlar ve onlar bebeğin olduğu ahıra vardıklarında yıldız orada durur. Ahıra girip Mesih'e taparlar (hâşâ!) ve ona hediyeler sunarlar. Altın, tütsü ve mür sunduktan sonra ruyâlarında uyarıldıkları için Hirodes'e dönmek yerine, başka bir yoldan evlerine dönerler. Böylece İsâ bebeğin öldürülmesini önlerler.

Luka'ya göre İncil'de aynı efsânenin değişik bir uyarlamasında, kralları abartılı bulmuş olacak ki, baş rôllerde bu sefer çobanlar vardır. Sonuçta Hirodes İsâ'yı bulamaz, tâ ki, hahamlar onu önüne getirene kadar... Aradan 2000 yıl gibi bir süre geçtikten sonra Michel Tournier bu efsâneden "Gaspard, Melchior Et Balthazar" isimli bir kitap yazdı ve Ayrıntı Yayınları kitabı "Müneccim Krallar" olarak yayınladı. Baltazar işte o İsâ'yı arayan müneccim krallardan biri olarak geçer.

Ben Kuthumi'yi Rehber olarak tanısam, bir yolunu bulur, Rızâ Baleghi'yi uyutur, ondan Baltazar'ın da dâhil olduğu üç müneccimin mâcerâsını detaylı anlatmasını isterdim.

Bak sen şu densize!.. Bir de Şah Cihan olduğunu, yâni Türk olarak dünyâya geldiğini iddia etmiş!.. Şah Cihan (1592-1666), Hindistan'daki Türk Babür İmparatorluğu'nun 1628-1658 arası hükümdârıdır.

Bicapur ve Golkonda'nın (1636) hükümdarlık topraklarına katılmasını sağlamıştır. Afganistan'da Özbeklerle ve İranlılar'la savaşmıştır. Üçüncü karısı Mümtazmahâl'dir, ona 8 çocuk doğurmuştur. Çok sevdiği, kendisine 14. kız çocuğunu doğururken ölen Mümtazmahâl için anıt mezar olarak Tac Mahâl'i yaptırmıştır. Mimârîden hoşlandığı ve imparatorluk hazinesinin önemli bir kısmını câmi, saray, türbe yapımında harcadığı söylenmektedir. Eski Delhi yakınlarında bulunan Şahcihanabad (1638'de başkent ilân edilmiştir) ve Agra şehirleri bu eserlerin çoğuna evsâhipliği yapmaktadır. Delhi'de bulunan Ulu Câmi de aynı dönemden kalmadır. 1657'de hastalandığında yerine veliaht olarak oğlu Dara'yı bırakmak ister, fakat diğer oğlu Evrengzib 1658'de Dara'yı yener, Şah Cihan'ı Agra kalesine hapsettirir. Öldüğünde sevgili karısının yanına, Tac Mahâl'e gömülür.

Çok şükür, Kuthumi başka bir enkarnasyonundan sözetmemiş... Yoksa târih allâmesi kesilecektik... Ama yine de Rızâ Baleghi'yi ele geçirsem, Trans'a girmesi için ona yüklü bir para verir, sonra Şah Cihan'ın çocuklarının adlarını, Mümtazmahâl'le kız kaç yaşında iken evlendiğini, Mümtazmahâl'in kaç yaşında öldüğünü sorardım.Fırsat olmadı...

Bakın, bir başka hayrânı onu nasıl tasvir etmiş:

- "Kuthumi, 'Lâl Singh - Kırmızı Çember' toplantılarına sıklıkla misâfir
ve konuşmacı olarak katılan 'Kırmızı Meclis'ten bir öğretmen ve Üstattır.
Mizah anlayışı ve sâde bilgeliği ile tanınır. Ayrıca Koot Humi, Mahatma
ve Üstat K.M. olarak da bilinir."

"Kendi anlattığı hikâyesine göre, Kuthumi âilesi Keşmir'de, 19. Yüzyıl'da yaşamış
bir Pencaplı'dır. Daha sonra 1800'lerin ortalarında Oxford'da eğitim almıştır.
İngiltere'de yaşadığı dönemde, ciddi bir sinir krizi geçirmiş ve neredeyse
iki yıl boyunca elden ayaktan kesilmiştir.
'Zihninin sınırlarından çıkmayı' öğrendikten sonra, Hindistan'a dönmeden önce Kuthumi
Avrupa ve Orta Doğu'da seyyahatler yapmıştır. Son yıllarını Tibet'te
bir Lama manastırında geçirmiştir. Onun Kırmızı Çember'deki en sevilen derslerinden
birisi 'Yükseliş Yolunda Komik Bir şey Oldu: Herşeyi Kaybettim'dir."

"Üstat Kuthumi kutsal öğretilerini Madam Blavatsky'e aktarmış, bunun sonucunda
19. Yüzyıl'ın sonlarında 'Teosofi Topluluğu' kurulmuştur. Üstat Kuthumi
(El Morya ve Sananda ile birlikte çalışmıştır) tarafından Madam Blavatsky'e
dikte ettirilen 'Perdenin ardındaki İsis', antik gizem okulu öğretilerini
halka açan ilk okült çalışmalardan birisidir. Bunu, Kuthumi'nin yardımı ve
Madam Blavatsky'nin Kanallığı ile 'Gizli Doktrin' ve diğer çalışmalar izlemiştir."

"Kuthumi Kırmızı Çember için 'Kayıp olan Ne?' Çalışma Workshop'ı
ve Kişisel Çalışma Programı'nı sunmuştur. Aynı isimli kitabı da yazılma sürecindedir.
Ayrıca Kırmızı Çember ile 'Kayıp olan Ne?' filmini çekmeyi planlamaktadır.
Geoffrey Hoppe ile birlikte yaptıkları Kanallık bilgilerine ek olarak,
Kuthumi son yıllarda tüm Dünyâ'da Shaumbra ile birlikte birçok kitap yazmıştır.
Kuthumi'nin kendisi gibi, kitapları da basitlik ve Spiritüel bilgeliğin Mesajlar'ını
ortaya çıkarmak için ince espiri ve mizah doludur."

Vay anam, vay!.. ALLAH'ın fakir Pencaplı Hintlisi Oxford'da okumuş, parayı nereden bulmuş, bilinmez; Avrupa'yı, Arabistan'ı dolaşmış, sonra gidip Tibet'te bir Lama manastırına kapanmış, orada ermiş!.. Sonra bu bilgileri Madam Blavatsky'e aktarmış. Bunu bedenli iken mi, yoksa öldükten sonra Ruh olarak mı yapmış, hayrânın yazısından anlaşılmıyor. Ama biz iddiaya göre, aynı târihlerde Tibet'te bulunduklarını duyuyoruz.

Haa, bu arada Kuthumi'nin Blatavsky, El Morya ve St. German ile bir fotoğrafı İnternet'te dolaşıyor... O fotoğraf ta sahte imiş...Dört "master-Üstat"ı bir arada tasvir eden çok sonradan yapılmış bir tablodan alınmış!.

Geldik şimdi Kuthumi mesajlarına... Bakalım, Mahatma Kuthumi neler yumurtlamış:

Lynette Leckie-Clark tarafından Kanallık edilen Kuthumi Mesajı
(Dedik ya, bir Varlık meşhur olmaya görsün, onu üstlenen "Medyum" çok olur,
bu kadın da onlardan birisi...)
Celse Târihi: 23 Eylül 2012 (2 Ekim 2012'de yayınlanmıştır)

Gerry- Sevgili üstat Kuthumi, tükenmiş ve sömürülmüş hissettiğimiz durumlara yakalanmadan,
sürekli olarak koşulsuz sevmeye nasıl çaba gösterebiliriz?
Bâzen araya sınırlar koymak gerekli görülüyor, fakat bu koşulsuz sevgiyle uyumlu mu ?
Bu oldukça büyük bir muamma !

Kuthumi- Ben Kuthumi, bu soruya sâdece bir kişi için değil, fakat birçoğu için
cevap vermek üzere öne çıkıyorum. Bu çoğunuzun mücadele ettiği bir sorun.
Fiziksel bedeninize ağırlık hissi veren ve birtakım ağrılar getiren
insânî kalıplarınız değişiyor. Gerçekte bir hastalık olmasa bile, bedeninizin
nasıl hissettiğini inkâr edemezsiniz. Bâzıları baş çevresinde hafif bir baş dönmesi hissediyor,
bâzıları unutkanlık nöbetlerine katlanıyor. Hepiniz için birçok şey meydana geliyor,
özellikle de bu yıl... Hayâtınızda gözardı edilmiş kararların tekrar ele alınması
ve nihâyetinde çözüme ulaşması gerekiyor. Karmanın her türlüsü,
özellikle de âile bireylerinizi de içeren geçmiş yaşamlardan beri tutulan karmaların
salıverilmesi gerekli. Bu kendi içinde sıklıkla duygusal bir süreç geliştirmektedir.
Bunun, düşük duygusal bedeninizin üstesinden gelme ve onu dengelemenin
önemli bir parçası olduğunu bilin. Bu süreç engellenemez.
İnsanoğlu yüksek seviyelere girmek için hazırlanıyor. Bu nedenle, hiçbir düşük duygusal sorun
sizi geriye çekiyor durumda kalamaz. Birçok kez söyledim, duygusal bedenin temizlenmesi
insanoğlunun en büyük dersidir. Çoğu şimdi bu yoldan geçiyor.
Bu süreçte yalnız olmadığınızı bilin. Eğer hâlen öyleyse, yapılması gerekenin ne olduğunu hissedeceksiniz.
İlerlemek için neyi salıvermeniz gerektiğini... Evrensel enerjilerin sizinle olduğunu bilin.
(Alıntı "Dünya Ana" sitesinden - Tercüme Utku MÂDEN)

Anlatılanları sualle bağdaştırabildiniz mi?.. Ben bağdaştıramadım!.. Gerry adlı Amerikalı diyor ki, "Ben birilerini sevmek istiyorum, hiçbir şarta tâbi olmadan gönülden sevmek istiyorum, ama sevgimin istismâr edilmesini, sevdiğim kişinin sonunda beni sömürüp tüketmesini de istemiyorum. Bunu nasıl başarabilirim? Sonra ilişkiye sınırlar koymak, koşulsuz sevgiyle bağdaşır mı?"

Kuthumi denen Vasat-altı Varlık önce "Bu çoğunuzun mücâdele ettiği sorun" diyor, kabul edebiliriz. Ancak arkasından "insânî kalıplarınız değişiyor, baş dönmesi hissediyorsunuz, unutkanlık nöbetine tutuluyorsunuz. ("Sıtma nöbeti"ni biliyorum da, "unutkanlık nöbeti" nasıl birşey çıkaramadım.) İnsanın içinden, "Sayın Kuthumi, 'sevgi' demiştim, 'sömürülme' demiştim" diye müdâhale etmek geliyor ama, fırsat olmuyor!.. Kuthumi adlı Vasat-altı Varlık devam ediyor, "Gözardı edilmiş kararların tekrar ele alın. Âile bireylerinizi de içeren, geçmiş yaşamlardan beri tutulan karmaları salın" diyor... Siz gene, "Pek çok sayın Kuthumi Mahatması, nereden çıktı şimdi bu 'gözardı edilmiş kararlar'? 'Âile bireylerimin geçmiş yaşamlarından kalan karmalar'ın sevgiyle, sevdiğim şahsın beni sömürmesiyle ne alâkası var? Lûtfen sadede gelin" demek istiyorsunuz, ama Vasat-altı Varlık Kuthumi hız kesmiyor ki, araya giresiniz!..

Üstelik KARMA aslında Sanskritçe "aksiyon, hareket" demek... Hint Felsefesi'nde "her ferdin düşünceleri, fikirleri, niyetleri ve amelleriyle kendine çizdiği kader, veya hayat tarzı" anlamında... Bu yüzden şimdiki hayâtınızı, geçmiş hayâtınızdaki amelleriniz, yâni davranışlarınız yönlendirmiş oluyor. Bu hayâtınızdaki amelleriniz ise gelecek hayâtınızın şartlarını belirliyor.

Şimdi "âilemin geçmiş hayatlarındaki karmalarının salınması" benim sevgi dünyâmı nasıl etkileyebilir ki?.. "Karmaların salınması" ne demek?.. Sevdiğim kişilerden kazık yememi nasıl önleyebilir ki?.. Onların karmasının benim sevgi ilişkilerimle ne alâkası var?.. Ayrıca "karmaların salınması" ne demek?.. Bağırsak gazı mı çıkarasın?.. Yâhu, bunlardan "tebliğ" veya "ulvî mesaj" olur mu?.. Akılsız telefon mesajları bile bunlardan daha mantıklı!..

Alın bir tâne üfürük mesaj daha... Yalnız bu sefer Üstün Varlık müsveddesi Kuthumi yaptığı gereksiz tekrarlardan sıkılan, söylenenleri basit bulup şüphe duymaya başlayanları inandırmaya çalışıyor... Oradakiler işin farkında ama, buradakiler maalesef değil!

Ustat Kuthumi
Celse Târihi. 14 Ocak 2010
Medyumu yazılmamış

- BEN Kuthumi. Sizlere tekrar geldim... Ve bugün, sizlere ayak bağı olan
o içsel nitelikleri aşmanız hakkındaki sohbetimize devam edeceğiz.

Evet, sevgililerim, ne yazık ki sizler kusurlu Dünyâ'da bulunuyorsunuz ve dolayısıyla
bu Dünyâ'nın kusurluluğunu paylaşmak zorundasınız. Bu yüzden bahsettiğimiz
çok basit şeyleri anlamak sizlere çok zor geliyor. Ve birçoğunuz, yeni,
ne söylediğimizi ve daha ne kadar aynı şeyleri konuşup duracağımız konusunda şaşırıyor.

Bilinciniz öyle bir şekilde organize edilmiştir ki; bilincinizde somut
değişiklikler olabilmesi için, aynı hakikati defâlarca dinlemeniz gerekiyor.
Ve bu hakikat size, zâten onu biliyormuşsunuz gibi görünse dahi, sâdece
bu hakikati anlayabilmek icin değil, aynı zamanda onu yaşamınızda gerçekleştirmek için de
kişisel çabalarınızı ortaya koymalısınız.

Bana ve Dünya insanlığıyla çalışma tecrübeme güvenin. Ve Mesajlarımız'dan yeni
hiçbir şey almıyormuşsunuz gibi görünse dahi, acele hükümler vermeyin!..
Bizler Mesajlarımız'la nasıl çalışılmasına ilişkin tavsiyelerimizi devamlı tekrarlıyoruz.
Yine de tavsiyelerimizi yerine getirmeyen birçok insan tanıyorum.
Mesajlarımız'la dikkatle calışılması ve meselâ bir sabah, bir de akşam olmak üzere
gunde iki Mesaj'dan fazla okumanızın istenilen bir şey olmadığı hakkında defalarca konuştuk.

Her bir Mesaj, o Mesajlar'ı veren farklı Üstatlar'ın enerjilerini içerir.
Ve bâzı zamanlar enerjiler Yüksek bir Plân'a âit olmazken, bâzen de Vâroluşun
Çok Yüksek bir Plânı'na âit olabilmektedirler. Eğer sizler değişik Mesajlar'ı
ardı ardına okumaya başlarsanız, organizmanızı çok büyük bir gerilime mâruz bırakırsınız.
Dış bilinciniz tehlikeyi fark edemeyebilir, çünkü somut zihniniz yalnızca
bilgi içeren verilerle çalışmaya alışmıştır, bu yüzden de Mesajlar'ın enerjitik içeriğini
hesâba katmayacaktır.

Gördünüz mü?.. Bu Vasat-altı Varlık bile itirâf ediyor, "Bâzı zamanlar Mesajlar Yüksek bir Plân'a âit olmaz" diyor... Peki, ne zaman olmaz?.. Yâni ne zamanlar Geri veya Vasat-altı Varlıklar'dan Mesaj alınır?.. Başta söylemezler ki, "Ben Geri bir Varlığım" veya "Ben, eh işte Vasat-altı, sıradan bir Varlığım" demezler ki!.. Onu tesbit için için alınan HER Mesaj'ı didik didik incelemek gerekir!.. İncelemez, tümünü yutarsanız, mide fesâdına, daha doğrusu zihin fesâdına uğrarsınız, SAPITIRSINIZ! Ne diyor Fâtiha Sûresi'nin son iki âyeti?

(ALLAH'ım,) Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet.
Gazâba uğrayanların ve sapıklarınkine değil."

İşte biz her Celse'ye bu dua ile başlarız... Dönelim başa... Kuthumi denen Vasat-altı Varlık söze "içsel nitelikleri aşmak"la başlamış... Ama arkası gelmiyor!.. Birden "Dünyâ'nın kusurlu olduğu"na geçiyor... Bir defa kusur Dünyâ'da, Güneş Sistemi'nde, Samanyolu Galaksisi'nde, Kâinat'ta değil; onlarda kusur gören gözlerdedir. Kâinat'ın işleyişi milim şaşmaz, ALLAH'ın koyduğu Nizam üzere yürür gider, milyarlarca yıldır öyledir.

- "Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde Gökler'i ve Yer'i yaratan,
sonra Arş'a istivâ eden Allah'tır.
Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten,
Güneş'e, Ay'a ve yıldızlara Kendi Buyruğu'yla baş eğdirendir.
Haberiniz olsun, Yaratmak da, Emir de (yalnızca) O'nundur.
Âlemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir!"

(Âraf Sûresi, 54. Âyet)

Buradaki "6 gün" mecâzidir, "6 x 24 saat" değildir. Belki "6 safha"ya işâret etmektedir. Yoksa, ALLAH'ın birşeyi yaratması için ona "OL!" demesi kâfidir, hemen oluverir. ALLAH için zaman yoktur!..

- "(O), Gökler'in ve Yer'in eşsiz Yaratıcısıdır.
Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir."

(Bakara Sûresi, 117. Âyet)

- "Görmedin mi ki, gerçekten, Gökler'de ve Yer'de olanlar,
Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu
Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azap hak olmuştur.
Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur.
Şüphesiz Allah, dilediğini yapar."

(Hac Sûresi, 18. Âyet)

Buradaki "secde etmek" ifâdesi, "yere kapanmak" olduğu gibi, "boyun eğmek, itirâzsız emri yerine getirmek" anlamı da taşır. Güneş, Ay, Yıldızlar hep emre uyarlar. Dağlar, ağaçlar, hayvanlar, insanlar da... Bunlardan uymayan azap çeker.

- "Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize verdi;
yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır.
Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için âyetler vardır."

(Nahl Sûresi, 12. Âyet)

Demek ki neymiş?.. Güneş de, Ay da, Dünyâ da kusurlu değilmiş!.. ALLAH'ın işinde kusur olmazmış!

Şimdi dinleyicilerden önemli bir kısmı Varlık'tan şüphe duyuyor ya; Varlığın yapabileceği iki şey var. Birincisi, dinleyenleri pohpohlayıp şımartmak, hatâlarını gözden kaçırmak... İkincisi, onları aptallıkla itham etmek... "Biz anlatıyoruz, siz anlıyamıyorsunuz, zor geliyor" demiş!.. Dinleyicilerden birçoğu da "Daha ne kadar aynı şeyleri geveleyip duracak bu zibidi Varlık?" diyormuş, ona da bozulmuş. Sonra yeni lâf bulamayıp ta sürekli aynı şeyleri tekrar etmesine bir kulp takmış. "Bilincinizde somut değişiklikler olabilmesi için, aynı hakikati defâlarca dinlemeniz gerekiyor" diye bir kural uydurmuş. Evet, eskiler "et-tekraru ahsen velev kane yüz seksen" derler. Yâni, "tekrarlar, yinelemeler 180 kere de olsa iyidir, yararlıdır" derler ama güzel sözün fazlası bile âşık usandırır. Avradakiler Kuthumi'den usanmışlar, anlayın!..

Ama Kuthumi vazgeçmiyor, "Bana güven, gerisini merak etme sen" diyor. Niye güvenelim ki, babamızın oğlu musun sen?.. Öyle olsan dahi, sözüne güvenilebilmesi için ortaya birşeyler koyman gerek!.. "Mesajlarımız'dan yeni hiçbir şey almıyormuşsunuz gibi görünse dahi, acele hükümler vermeyin" demiş Kuthumi... Demek Avra'da "Yâhu, bu lâf salatasında hiç değerli birşey yok!" diyen uyanıklar varmış!.. Yutmamışlar Kuthumi'nin zırvalarını da, onun Medyum'unun performansını da!..

Siz niye yutuyorsunuz, be kardeşim?

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 58
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 59
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 60
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 61
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 62
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 63
    - ÂHIRET'TEN SİMÂLAR - 64
    - İBN-İ SİNÂ CELSESİ
    - TEKÂMÜL'E GİDEN YOL
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - SİRİUS MİSYONU ZIRVALARI
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM ve RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - AKHENATON VE KURGU AGARTA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT - 2
    - KASYOPYA CELSELERİ'NDE ATMASYON, KITIRASYONLAR
    - RA "TEBLİĞ"LERİ
    - HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
    - VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
    - HATHOR GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR
    - MEKTUPLAR