BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

HATHOR'UN GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR

Ğeçmişte, Amerika ve İngiltere'deki Sahtekâr Medyumlar sözde Trans'a girer, gözleri kapalı, kendisini merak ve heyecanla dinleyen saf müşterilerine, "John diye bir yakını olan var mı?" veya "Mary diye ölmüş bir yakını olan var mı?" diye hitap ederdi. E, John ve Mary adları o memleketlerde, bizim Türkiye'de Mehmet, Ayşe kadar yaygındır. Mutlaka dinleyici müşteriler arasında biri çıkar, "Evet, benim dayım var" veya "Benim ablam Mary geçenlerde öldü" derdi. Bunun üzerine Medyum sallamaya başlardı: "Dayınız sizleri çok özlemiş. Çok seviyor... Burada çok rahat... Sizleri mutlu görmek istiyor" ,,, Veya "Ablanız Mary çok üzgün... Onunla yeterince ilgllenmemişsiniz. Onun isteklerini yerine getirmemişsiniz" benzeri lâflar ederdi. İlkini duyan saf müşteri çok mutlu olur, paraları bayılır, giderdi. İkinciyi duyan müşteri ise, kendini savunmaya geçer veya için için kendini suçlardı. İkisinin de aklına "Dayımı bir târif et, bakayım" veya "Ablamı bir târif et, boyu ne kadar? Saçları ne renk? Şişman mı, zayıf mı? Kaç yaşında görünüyor? Belirgin özelliği ne? Sesi nasıl? Konuşması nasıl?" diye sormak gelmezdi. Gelse bile, Sahtekâr Medyum, "Uzaklaştı... tam seçemiyorum... galiba orta boylu, hafif şişman" gibi atışlar yapardı. Neticede çoğu müşteri "seans"tan memnun ayrılırdı.

Zamanla bu dolmaları kimse yutmaz oldu... Bunun üzerine Amerikalı, Avrupalı, hatta Avustralyalı Sahtekâr Medyumlar Dünyâ'da yaşayış ta ölmüş şahıslarla İrtibat kurma taklidinden vazgeçtiler: kimsenin ispatlıyamıyacağı, kendilerini sıkıştıramıyacağı Uzaylı Varlıklar ile Temas'ta olduklarını öne sürmeye başladılar... Gerçekten de paraları bayılıp o uyduruk Seanslar'a katılanlar, Atmasyon Mesajlar'ı dinleyenler veya o Mesajlar'ı kitaplarda, İnternet'te okuyanlar, eski saf müşteriler gibi bu yeni dolmaları yutmaya başladılar. Halbuki çoğu okumuş (ama TAHSİLLİ değil), meslek sâhibi (ama TIN-TIN boş) kişilerdi. Avukat, doktor, mühendis, iktisatçı, sanatçı, politikacı (ama BİLİM ADAMI VASFI'na sâhip değil) idiler!.. Çünkü TAHSİL "okuma, eğitim görme ve gördüğü eğitimden sonuç çıkarma yeteneğini elde etme" demektir. Bunu yapamayan kişi, 3 üniversite de bitirse, 5 doktorası da olsa, 5 para etmez!.. BİLİM ADAMI VASFI ise ilkokul mezûnu bir kişide bile bulunabilir; eğer bir konuda GÖZLEM yapabiliyor, gözlemlediği şey veya olay üzerine bir TEORİ geliştirebiliyor ve bu teorisini TEST edip İSPAT yoluna girebiliyorsa!..

Ne var ki, şimdinin Sahtekâr Medyumlar'ına ve onların Hayâlî Uzaylı Varlıklar'ına ve o Hâyâlî Varlıklar'ın Uyduruk Mesajlar'ına, Tebliğler'ine, Akışlar'ına inananlar; duydukları, inandıkları konular üzerinde tek bir satır bile okumazlar, bir gıdım bile araştırma yapmazlar!.. Örnek mi istersiniz?.. 1969 yılında, "Daha aya gitmediniz. Ama yakında gidince göreceksiniz ki, ay yuvarlak değil; dört köşe!" sözünün geçtiği Celse'nin Operatörü, şimdi ünlü bir Profesör!.. Ve hâlâ Uzaylı Tebliğleri'ne inanıyor!.. Bunları sağa sola gönderiyor!..

Neyse, açıklamayı bitirelim, dedikoduyu da bırakalım, işimize bakalım... Bu sefer didikliyeceğimiz "Mesaj" Medyum Tom Kenyon aracılığıyla Hathor'un gezegeninden alınmış, Saffet Güler tarafından tercüme edilip onun KOŞULSUZ SEVGİ sitesine konmuş, oradan başkaları alıp kendi sitesine taşımış... Tom Kenyon'un kitabı da var... Böylece Hathor Mesajları alıntılarla yayılmış...

Ama konuya uyananlar da var. Önce onu verelim... Seyfullah Demir isimli zat, bakın, sitesinde neler yazmış:

- "Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Ruhsal veya Uzaylı bir Varlık olduğunu iddia eden
her Varlık, insanlara Mesaj vermeye çalışmaktadır. Hadi, Ruhsal Varlıklar'ı anlayabiliyorum.
Onların Ruhsal Kanalları kullanmaları gerekir de, Uzaylı olduğunu iddia edenler
teknoloji kullanmaktan âciz gibiler. Çok süper Uzay araçları olduğunu iddia ederler ama,
bir telsizleri yoktur!.. Bir TV kanalına girip tüm Dünyâ'ya seslenmezler, ne hikmetse!..
Üstelik 'kendim için birşey istiyorsam nâmerdim' havasındalar.
Dünyâ'daki tek bir insanı veya küçük bir ekibi kullanıp,
tüm Dünyâ'yı kurtarmaya soyunurlar."

"Böyle Bağlantılar'ın özelliklerinden biri de kullandıkları ağır dildir.
Sanki dedikleri tam anlaşılmasın, ya da farklı anlamlara da gelebilsin diye
çaba gösterirler. Sanırım, 'kıvırma payı' bırakmak isterler."

Başka bir şey de, hep insanlığı felâketler için uyarmaya çalışırlar.
Sanki uyarı yapınca depremler duracak, ya da Elnino Kasırgası yön değiştirecek!
İşte size bir örnek: Hathor mesajını TOM Kenyon kanalıyla bizlere ulaştırılıyor.
Felâketler, uyarılar, komplolar...
Geçtiğimiz günlerde Hathor 'Domuz gribi aşısı olmayın" demişti.
'Domuz gribiyle genleriniz üzerinde oynayacaklar' gibi bir söylemi vardı.
Domuz gribi modası geçince, Mesaj'ın da modası geçti galiba!.. Linki yok olmuş."

"Çok uzağa gitmeye gerek yok. İstanbul'da da Bilgi Kitabı'nı yazdıran bir Uzaylımız var.
Üstelik onu tanıyoruz. Çünkü Kuran'ı da yazdırdığını iddia ediyor!..
Yâni Allah olduğunu ve şu anda bilmem hangi gezegenden Alfa kanalıyla bağlandığını
iddia etmektedir."

"Bu tür Varlıklar, Kuran'ın 'Cin' dediği, Batı literatüründe 'Peri' ya da 'hayâlet' denilen şeylerdir.
Yapıları gereği Bedensiz Varlıklar'dır ama, Dünyâ'da bir Kanal (Medyum) bulurlarsa,
İrtibat'a geçmeyi çok severler. Bu Varlıklar, bulundukları mekânın En Alt Tabaka'sına âit Varlıklar'dır.
Bilgi olarak insandan daha ileri seviyeleri yoktur. Fakat hayâlleri çok geniştir."

"Bu Varlıklar'ın insanlarla İrtibat kurmalarını neden bu kadar sevdiklerini bilmiyorum.
Fakat çok haz aldıkları sözlerinden anlaşılmaktadır.
İrtibat'ta oldukları insanları olabildiğince yüceltirler. Onlara bol bol iltifat ederler.
Sanırım, İrtibat'ın devam etmesini isterler. Çünkü Medyum istemezse,
İrtibat kurmaları mümkün değildir."

İşte onun için Bağlantılar'ını pohpohlarlar. Kimisine 'Sen Mevlana'nın enkarnesisin',
kimisine 'üstatsın', kimisine 'Hz Ali'nin enkarnesisin' derler.
Bâzıları da kendini üstün göstererek bağlantının devâmını garanti altına almaya çalışır.
Bâzısı kendisini Sirius gezegeni elçisi, bâzısı Agarta Yeraltı Uygarlığı görevlisi,
bâzısı da UFO pilotu olur."

Vallahi olup biten gerçeği çok güzel tuşlara dökmüş... Aynen katılıyorum, bir ufak nokta hâriç, onu da zâten belirtmiş. Bu tür aldatmalar sâdece Cinler'den değil; Geri ve Vasat-altı Ruhlar'dan da olur.

Bunların İrtibat'a geçiş sebepleri de, farkında olsalar da, olmasalar da Tekâmülleri içindir. Bir Geri Ruh kendini yalnız ve sıkıntıda hisseder, avına bir Medyum düştü mü, konuşmaya başlar. İrtibat'ın devâmı için de, Seyfullah Bey'in belirttiği gibi, pohpohlamaya, yalanlara devam ederler... SİRİUSLU'su da , KRYON'u da, RAMTHA'sı da, P'TAAH'ı da, KASYOPYA'sı da, ANDROMEDA KONSEYİ de, PLEİADES'i de, AGARTALI'sı da, ATLANTİSLİ'si de, RA'sı da, SAHTE MEVLÂNA'sı da öyle!..

Bakalım, Seyfullah Bey başka nelere temas etmiş:

- "İşte 1.000 yılı aşkın süredir, Sahte Peygamberler, Sahte Uzaylılar,
Sahte Mesihler ve Mehdiler diye İnsanlığı kandırıp duruyorlar.
İnsandan fazla bilgileri yok ama, derslerine iyi çalışıyorlar.
Yeni bulunan her bilgi hemen kullanılıyor.
Bu Cinler'in çok önemli bir avantajları var. İnsanların düşüncelerini okuyabiliyorlar.
Böylece Bağlantı kurduklarından bir adım önde oluyorlar.
Medyum'un neye inanacağını kestirebiliyorlar. Ona göre rol üstleniyorlar.
Hattâ bâzı Cinler, Bağlantı'sına hayâlî şeyler gösterebilecek kadar yetenekli oluyor.
Örneğin onu Uzay aracına bindirip başka gezegene gittiğine inandırıyor.
Bâzıları ise Agarta'ya gittiğine inandırılıyor.
Fakat bu görsel kandırmaca zor olduğu için başlarda çok az kullanılıyor.
Bağlantı iknâ olduktan sonra bir daha bu işlem yapılmıyor.
Daha sonra kolay olan Astral Seyyahat yöntemi kullanılıyor.
Ya da sâdece Ruhsal Bağlantı yürütülüyor."

Dünyâ'da bilinen şeyler üzerine doğru ve süslü şeyler söylüyorlar.
Felsefe yönünden güzel açıklamaları var.
Hele de biraz anlaşılmaz konuşunca, hârika oluyor!
Verdikleri çoğu bilgi doğruya yakın. Bâzı şeyleri bilmediklerinden,
bâzılarını da izin verilmediği için söyleyemiyorlar."

Yine çok doğru!.. Sahtelik sâdece Medyumlar'a has değil!.. Peygamber, Mesih, Mehdi kisvesine soyunan çok!.. Hasan Mezarcı Mesih, Adnan Oktar Mehdi!.. Beğen beğen, al!.. Üstelik bunlar öyle ağdalı, alangirli konuşmayı da beceremezler!

Dikkatli olunması gereken husus, "Felsefe yönünden güzel görünen açıklamalar"!.. O güzel görünen açıklamaların içinde mutlaka bir açık vardır, bir eksik vardır, bir yanlış vardır. Onu buldunuz mu, diğer kısmın işe yaramadığını görürsünüz. Tıpkı pekmez kazanına düşen sıçan gibi, tümünü berbat eder!.. Tıpkı Bülent Çorak'ı efsunlamış olan Varlığın,

- "Bugüne kadar 'O' diye tanıdığınız Allah benim!.. (hâşâ!.. tövbe!..)
Evet şaşırmayın. Şu an ben de bedenli olarak Beta Nova'da yaşamaktayım. (hâşâ!.. tövbe!..)
Omega boyutundaki Uhud Dağı'nda yaşayan Büyükbaba benim fermanlarımı
dağdan evrenlere, kâinatlara yansıtmaktadır. (hâşâ!.. tövbe!..)
İsa O'nun oğludur." (hâşâ!.. tövbe!..)
(Fasikül 46/Sayfa 451)

dediği gibi!.. ... Tıpkı Ergün Arıkdal'ı kandıran Sâdıklar Plânı'nın

- "Bu devrenin başlangıcı bir Rabb-ül Âlemin ile başlamıştır.
Rabb-ül Âlemin, Kaadir-i Mutlak olan ALLAH değildir!" (hâşâ!.. tövbe!..)
(223 sayılı Ruh ve Madde Dergisi)

dediği gibi!.. Bundan sonrası ciltler dolusu Felsefe olsa, 5 para etmez!..

Seyfullah Bey'den devam:

- "Zaman Yolculuğu sitesi sâhibi Sayın Çetin Bal bir Seans'ta uçan dâire pilotundan
bilgi almaya çalıştı ama sonuçta bir şey bilmediğine karar verdi.
Yani, anlatmaya çalıştığım, bu Bağlantılar Dünyâ'da olan bilgi üzerine kuruludur.
Yanına biraz bilim kurgu katarlar. Bilim kurguyu da yalanlama imkânı olmadığından
inandırıcı gözükürler. Biz 100 yıldır Einstein'ın söylediklerinin üstüne
bir şey koyamadık. Einstein bilimin sonuna varmadı ya! Niye yeni bir formül vermiyorlar?
Yıldızlar arası yolculuk yapan bir teknolojiye sâhip ama, fizikten haberleri yok!"

Evet, Uzaylılar'ın en traji-komik yanları hemen hiçbir teknolojik yardımda bulunmamaları!.. Onların desteği ile yapılmış bir tek cihaz, bir tek araç, hattâ neden bir uzay gemisi yok?.. Neden NASA'dan biriyle görüşüp Uzay seyyahati yapabilecek bir kapsül ve roket üretimine katkıda bulunmuyorlar da, ALLAH'ın geri zekâlısı Tom Kenyon'u buluyorlar?.. Neden "Meditasyon, Şakra-Makra" gibi Dünyâ'dan olan Hint Felsefesi'ne âit bilgileri bize kakalıyorlar?.. Biz Hathorlar olmasa da onları Hintli Yogiler'den, Hint Fakirleri'nden öğrenebiliriz... Yâhu, o meslek sâhibi inananlardan hiçbirinin aklına bunları sormak gelmiyor mu?.. Beyinleri o kadar dumûra mı uğradı?

Seyfullah Demir'in sayfalarında elbette katılmadığımız hususlar, fikirler var. Ancak buraya kadar naklettiklerimiz, bu Uzaylı safsatalarını gerçekten iyi açıklıyor.

Peki, Hathor diye biri var mı târihte?... Var!.. Efsânesi şöyle:

Başlangıçta her şeyden güçlü tanrı RA vardı. diğer tanrıları, daha sonra
Dünyâ'daki her şeyi ve insanoğlunu yarattı. Firavun olarak binlerce yıl Dünyâ'yı
yönetti. ama bir gün RA yaşlandı ve insanoğlu artık ondan korkmaz ve boyun eğmez
oldu. bu yüzden RA kızdı ve kendi gözünü "tanrıçaların en korkuncu olan kızı Sekhmet"
şeklinde onlara karşı gönderdi. Sekhmet gördüğü herkesi öldürdü ve düşmanlarının
kanı içinde eğlenirken yaptığı kıyımdan büyük zevk duydu. Nil nehri insanların
kanıyla kızıla büründü. RA kızının yaptığı kıyıma üzüldü ama o bile gözünü kan
bürümüş Sekhmet'i durduramıyordu. Onu durdurmak için kandırması gerektiğini anladı.
Ulaklarına Elephantine adasından kırmızı aşı boyası almalarını ve kadınların emrinde
bütün gün bira yaptıkları Heliopolis kasabasına götürmelerini emretti. Kırmızı aşı
boyası 7.000 kavanoz biranın içine karıştırıldı ve Sekhmet'in bir sonraki saldırısını
planladığı toprakların üzerine döküldü. Ertesi gün, Sekhmet toprağın kızıl birayla
kaplı olduğunu gördü ve bunu öldürdüklerinin kanı sanarak neşeyle içmeye başladı.
O kadar içmişti ki, biranın etkisiyle gücü tükendi, bütün gün uyudu ve ertesi gün
sendeleyerek babasının yanına döndü. RA "barış içinde gel, tatlım" dedi ve o günden
sonra Sekhmet aşk kadar tatlı ve güçlü Tanrıça Hator oldu.
O günden sonra her yıl, Hator râhibeleri onun adına düzenlenen festivalde
Elephantine'den gelen aşıboyası karıştırılmış kırmızı Heliopolis birası içtiler.

Hator, Mısır mitolojisindeki en önemli tanrıçadır. Hator (Mısır dilinde "Horus'un Evi" anlamında) Samanyolu Galaksisi'nin kişileştirilmesini temsil eder. Galaksimiz, Dünyâ'dan ışıklı bir spiral şeklinde göründüğü için, eski Yunan ve Lâtin dillerinde olduğu gibi İngilizce'de de "Sütlü Yol" anlamına gelen "Milky Way" olarak adlandırılmıştır. Hator, bâzı figürlerde memelerinden süt akan "ilâhî bir inek" olarak çizilir.

Hator en eski tanrıçalardandır. En azından M.Ö. 2.700'lere kadar inek/boğa kutsallığı çerçevesinde, İkinci Krallık döneminde, hattâ Akrep Kral döneminde bile Hator'a tapıldığı tahmin ediliyor. Hator, aynı zamanda "Ogdoad Kozmolojisi" denilen antik Mısır yaratılış mitolojisindeki Yaratıcı Tanrı Ra'nın kızıdır. Hator, Aşk Tanrıçası olarak da bilinir. Ayrıca Müzik Tanrısı olarak düşünürler. Hator'un çok sayıda ismi vardır. Ancak 3.000 yıldan beri en çok kullanılan isimlerinden biri Mehturt'dur (aynı zamanda Mehurt, Mehet-Weret, and Mehet-uret biçiminde de söylenir) ve "Büyük Tufan" ya da "Büyük Sel Baskını" anlamına gelir ki, bunun "Sütlü Yol"a direkt bir referans içerdiği iddia edilirse de, bizce NUH TUFANI'na da atıfta bulunuyor olabilir... Samanyolu, gökyüzündeki bir suyolu gibi görülürdü, bu göklerdeki Nil nehrinde Güneş Tanrısı ve Mısır'a önderlik eden Kral yelken açıp giderlerdi. Bundan dolayı, Mehturt adı Hator'un her yıl Nil'in taşıp sel baskınlarına yol açmasından sorumlu olduğu anlamına gelir.

Hator, aynı zamanda çöl bölgelerinin koruyucusu olarak da gösterilmiştir. (Serabet el-Kadim) Bâzı Mısırologlar, Hator'un adına yapılmış olan tapınaktaki rölyefleri âdetâ elektrik lâmbalarına benzeyen bir yapay ışıkla ilişkilendirirler. Diğer bâzı Mısırologlar ise bunun üzerinde bir yılanın doğum yaptığı bir lotus çiçeği olduğunu ileri sürüyorlar.

Hator, babası RA'ya kızıp Mısır'ı terk eder. RA hemen onu özlediğini anlar; ama Hator dişi bir aslana dönüşmüştür ve kendisine yaklaşan her insan ve tanrıyı yokeder. Bu Hathor-Sekhmet Tanrıçaları'nın da özelliğini belirler. Daha sonrasında; Thoth; Hator'a bir şişe iksir hazırlar ve o da tekrardan Hator'a dönüşür. Tapınağı Denderah Tapınağı'dır.
(Bu THOTH bir başka Uyduruk Medyum'a "Atlantisli Râhib olarak karşımıza çıkıyor. Yazısı hazırlanmakta.)

Bunlar da İnternet'te Hator hakkındaki değerlendirmeler:

- "Horus'un karısı... Aşk ve Güzellik Tanrıçası... Dişi ilâhların başlıcalarından biri...
İnsan vücutlu ve inek kafalı veya bir çift boynuzu bulunan insan kafalı olarak da
sembolize edilmıştır. Hathor'un boynuzları arasında bir Güneş diski de vardı,
bu yüzden bir Solar İlâhı olarak da düşünülebilir."

- "Kadın, ya da bir inek olarak tasvir edilen gövdesi gökyüzünü oluşturur;
Guneş'i doğurur, öğle vakti erkek ya da boğaya dönüşen Guneş onu döller.
Akşam onun ağzında kaybolur ve gece gebe kalmasına yol açar. Aynı zamanda
batının da tanrıçası olup, gezintilerde ölüleri korur. Yabancı ülkelerde ve çöllerde
egemenlik sürer."

- "Bâdem gözlü, elf kulaklı, ince bilekli, yuvarlak göbekli bir tanrıçadır Hathor...
Bir de Venüs'te yaşayan Hathorlar vardır."

- "Stargate SG-1 de 1. Sezon 13. Bölüm'ünün adı... Bu bölümde Hathor Goauldlar'ın
kraliçe arısı olarak lânse edilmiştir. Daniel Jackson, Hathor'dan bahseder
ve bu hayat tarzı Jack O'neill tarafından şu şekilde özetlenir: Sex, Drugs and Rock n Roll..."

Demek "Akrep Kral" gibi Hator da filimlere konu olmuş... Geldik şimdi Hathor Mesajları'ndan alıntılara... Bakalım neler yumurtlamışlar:

- "Biz Hathorlar'ız!.. Buraya sevgiyle, Dünyânız için yeni bir rüyâ realitesini
seslendirmek için geldik. Eğer Yeni Dünyâ'yı kurmaya hazırsanız,
bizimle bir kâlp yolculuğuna çıkmaya dâvet ediyoruz sizi!..

Baba Bush mutlaka "Yeni Dünya Düzeni" fikrini bu Hathorlar'dan almıştır!..

Varlık da "Yeni bir Dünya" kurmak istiyor, ama bizim Mason Demirel gibi, "Kendim için birşey istiyorsam nâmerdim" deyip, bunu bizler için istiyor. "Sevgi, kâlp" dedi mi, dinleyicilerin yağları eriyor, civataları gevşiyor ve âdetâ Hipnotize olup dinlemeye koyuluyorlar:

- "Biz ağabey ve ablalarınızız!..
Dünyâ'daki evriminize çok uzun bir süre boyunca eşlik ettik.
Yazılı târihinizin kaydedemediği dönemlerde bile buradaydık.
Boyutlar arası bir Varlık Grubu'yuz, buraya başka bir Evren'den geldik."

Üff!.. Gördünüz mü?.. Bunlar sâdece Uzaylı Yaratıklar değil; Boyutlararası Varlıklar'mış!.. Yâlnız, 3. Boyut ile 4. Boyut arasında mı, yoksa 4. Boyut ile 5. Boyut arasında mı, yoksa Bülent Çorak'ın salladığı gibi 14. Boyut'la 15. Boyut arasında mı, bilinmez!.. Üstelik bizim Kâinatımızdan değil de, başka bir Kainat'tan gelmişler. Yâni sâdece Dünyadışı Varlıklar değil, Evrendışı Varlıklar imiş bunlar... Yediniz mi?.. Yemediyseniz garnitür olarak Sirius geliyor:

- "Evreninize bir tür giriş kapısı olan Sirius yoluyla girdik.
Şimdi Venüs'ün eterik âlemlerindeyiz.
Geçmişte Dünyânızda Mısır'ın Bereket Tanrıçası 'HATOR' olarak biliniyorduk.
Ayrıca Tibet Budizmi'nin gelişim döneminde Tibetli Lamalar'la Temas kurduk.
Lamalar'ın sesi kullanmayı içeren bâzı özgün uygulamaları bizim öğretilerimize dayanır.
Biz galaksiler arası bir uygarlığız."

Vay vay vay!... Giriş Kapısı Sirius... Sen neymişsin be Sirius, bilememişiz!.. Evrenlerarası Giriş Kapısı... Yalnız Varlık Sirius A'dan mı geçiş yaptı, Sirius B'den mi, söylememiş... Neyse, biz ikisine de bakalım: Sirius A, yaklaşık iki Güneş kütlesinde, Güneş'in çap olarak yaklaşık 1,7 katı büyüklükte, delidolu bir yıldızdır ve ömrünü tamamlamasına sadece 500-600 milyon yıl kadar kalmıştır. 9 bin santigrat dereceyi aşan yüzey sıcaklığıyla, Güneş'ten 25 kat daha fazla enerji yayar. ... Beyaz bir cüce olan B yıldızı ancak teleskoplarla görüntülenebilir. Şu anki kütlesi Güneş'in yaklaşık % 97'si kadardır. Yüzey sıcaklığı ise yaklaşık 25 bin santigrat derecedir, yani Güneş'ten çok çok fazladır. Ancak, neredeyse Güneş kütlesine sâhip olmasına ve böylesi büyük bir yüzey sıcaklığı ile çok parlak olsa da, yaydığı toplam ışınım günü Güneş'in sâdece 0,0024'ü kadardır. Çünkü, bir beyaz cüce olduğu için çapı neredeyse Dünya kadar küçüktür.

Sirius A ve B çift yıldız sisteminin yörünge simülasyonu.
Sağdaki Sirius A ve soldaki Sirius B.
Çift yıldızlar, kütlelerinin birbirlerine yakınlığı nedeniyle, bir hayâlî kütle merkezi etrafında belirgin yörüngelerde dolanırlar

Bugün yaklaşık 250 milyon yaşında olan Sirius sisteminin ilk 150 milyon yılını birbirine çok yakın A ve B yıldızlarının çılgın dâireler attığı bir dönem olarak nitelemiştik. Daha açık ifâde etmek gerekirse, bu ilk 150 milyon yılda yaşananlar; burada yaşam oluşması, yaşama izin verebilmesi muhtemel gezegenlerin, henüz yolun başındayken kavrulup yok olması için yeterlidir. Çünkü Sirius B yıldızı ölmeden önce bir kırmızı dev yıldıza dönüşmüş, Güneş'in yaydığının binlerce katı enerji yayarak sistemdeki herşeyi kavurmuştur. Bir an için buradaki gezegenlerin çok ama çok şanslı olduğunu ve sağlam kalabildiğini düşünelim:

Sistemin şu anki 250 milyon yıllık yaşı düşünüldüğünde, bu yıldızların çevresindeki olası Gezegenler'in henüz bir yerkabuğu oluşturabilecek kadar bile soğuyamamış olduğunu görebiliriz. Bu gezegenlerin tamamı şu an hâlâ oluşum aşamasında alev alev yanıyor! Devâsa volkanlar patlıyor, göktaşları tarafından bombardımana uğruyorlar ve yüzey sıcaklıkları bin santigrat derece civârlarında...

Normalde Gezegenler'in yüzey sıcaklıklarının düşmesi, volkanik aktivitelerin kabul edilebilir seviyelere inmesi ve tam anlamı ile soğuk ve katı bir yüzey oluşturabilmeleri için "en az" 1 milyar yıllık bir zamana ihtiyaç duyuluyor. Fakat bu sistem henüz sadece 250 milyon yaşında, yani çok çok genç. Üstelik, olası gezegenler daha yerkabuklarının soğumasına fırsat bulamadan, sistemin şu anki A yıldızı da beyaz cüceye dönüşerek ölecek!

Bizim güneşimizle kıyaslarsak, Güneş şu anda 5 milyar yaşındadır ve 5 milyar yıl daha yaşayacaktır. Bu da demek oluyor ki, Yeryüzü'nde dinozorlar ilk gezinmeye başladığında, Sirius A ve B yıldızları henüz oluşmamışlardı bile!..

Vallah Hathorlar Sirius sisteminden geçip bizim Evrenimize geldilerse, o sıcaklıkta yanmadan iyi geçmişler!.. Bunu da ancak "harlı, kavurucu ateşten yaratılmış Cinler" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) yapabilir!..

VENÜS gezegenine gelince, Güneş sistemindeki en sıcak yıldızdır. Yüzey harareti 462 derece santigrattır. Orada da ancak "harlı, kavurucu ateşten yaratılmış Cinler" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) bulunabilir. Demek ki, "Venüs'ün eterik âlemlerinde" bulunan Hathorlar, Cinler'miş!..

İşte bu "Başka bir Evren'den" gelerek "Sirius'tan geçip", "Venüs'ün eterik âlemlerinde" bulunan ve sonunda bizlere ulaşan Hathor, bakın, neler yumurtlamış:

Hathor- "Yorumlarımıza enerji konusuyla başlayacağız.
Dünyânızdaki bilinç ne yazık ki. üç boyutlu bir düzeyde kilitlenip kalmıştır.
Fizikçilerinizin de farkında olduğu gibi elektromanyetik tayfın ancak
%1'inden azını görebiliyorsunuz. Biz ve diğer birçok âlem, algılayamadığınız
%99 enerji tayfı içinde yer almaktadır.
Diğer âlemlerde ne kadar aziz tutulduğunuzu bir bilseniz şaşardınız.
Yüzyıllardır insan türünü tutsak etmiş prangaları kırıyorsunuz!
Evet, şimdi sorularınızı sorabilirsiniz."

Nedense bu Uzaylı olduğu kendinden menkûl Varlıklar hep enerji üzerinde duruyor!.. Herhalde Dünyâ'daki enerji çekişmesinin farkındalar. Ama "Petrol, Doğal Gaz, Kaya Gazı nereden çıkar, kim çıkarır, kim satar, kaymağını kim yer?" gibi meselelerle uğraşmıyor, bir çözüm getirmiyor, yeni enerji kaynakları söylemiyor, sâdece "kişisel enerji" üzerinde duruyorlar. Hathor cenapları da öyle yapmış. "Konuya enerji ile başlıyacağız" demiş ama, nedense birden "3 Boyut"a, "Elektromanyetik Tayf"a geçmiş. Arkasından dinleyenleri şöyle bir güzel yağlayıp yıkamış, "Ah, bir bilseniz, Dünyâdışı âlemlerde sizlerin ne kadar aziz ve kutsal olduğunuzu, nasıl el üstünde tutulduğunuzu!" demiş.. Çünku bu aziz dinleyiciler "yüzyıllardır insanları tutsak tutan prangaları kırıyorlar"mış!..

Ulan, bu dinleyiciler Dünyâ'yı, Dünyâ'nın geri kalmış bölgelerini, hattâ kendi insanını bile sömürmüş, köleleştirmiş Hıristiyan Batı Emperyalist devletlerinin vatandaşları!.. Emperyalizmin, köleciliğin, sömürünün ekmeğini yemiş kişiler!.. Şimdi bile Dünyâ'nın dört bir yanında HES projeleri ile köylülerin suyuna el koyuyor, suyu önce o ülkenin zenginlerine satıyor, sonra da onların yabancıların eline geçmesine yol açıyor, böylece yağmur suyunu bile parayla, 3-4 misli fiyatla halka veriyor. Parası olmayanı susuzluğa mahkûm ediyor!.. "Even The Rain" - Yağmuru Bile Sattılar! filmi bu sömürü ve fâcianın dramını anlatıyor... Hator da kalkmış bu ülkelerin insanlarına "siz prangaları kırdınız" diyor!.. Yalanın böylesi!... Üstelik bunun "enerji" ile ne alâkası var?..

Enerji ile ilgili bir tek kelime bile sarfedilmemiş bu paragraftan sonra, Hathor adlı Geri Varlık hemen sorulara geçiyor... Ne anlattın ki enerji hakkında, ne sorsunlar?..

Hathor- Evet, şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
"Soru- Hathorlar'ı okurlarımıza tanıtmak istiyoruz.
Bu bilgileri sunan grup kaç kişiden oluşuyor?
Lûtfen ilgi alanlarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
Hathor- Biz 10 kişilik bir grubuz. Aslında 13 kişiyiz, ama diğerleri bilgi
aktarımına katılmıyorlar. Birkaç milyon varlıktan oluşan bir uygarlığı temsil ediyoruz.
İçimizde bir fizikçi, bir bilim adamı ve birkaç öğretmenle târihçi var.
Bir diğeri de sizin deyiminizle bir mistik ya da filozof, aslında hepimiz nitelik olarak
bu son kategoriye giriyoruz. Anlayacağınız farklı perspektiflere sâhip bir grubuz.

13 adet Hathor başka bir Evren'den gelerek Sirius'tan geçip bizlere ulaşmış... Bunlardan 10'u bilgi aktarımı ile ilgiliymiş. Üstün bilgiler aktarabilsinler diye, o başka âlem Dünyâmıza bir fizikçi Hathor, bir bilim adamı Hathor, birkaç öğretmen Hathor, bir târihçi Hathor, bir de mistik ya da filozof Hathor göndermiş... Şimdi ben olsam ne yapardım, biliyor musunuz, bunları duyunca?.. Varlık "hathorlar'ı tanıtmak" istiyor ya, hemen sorardım: "kendinizi nasıl târif edersiniz?.. Kollarınız, bacaklarınız var mı? Kıllı mıdır?.. Kılsız mı?.. Başınız nasıl?.. Pişmiş kelle gibi çıplak mı?.. Gözleriniz, kulaklarınız nasıl?.. Sarışın, esmer, kumral, zenciniz var mı?... Haa, sâhi, sizin isimleriniz nedir?"

Sonra ben fizikçi, bilimi adamı, mistik falan olmadığıma göre, Hathor'a hemen bir kaç Târih suali sorardım. Meselâ,

- Dünyâ'nın târihi ne zaman ve nasıl başladı?..
- Bizim Evrenimizin târihi ne zaman başladı?
- Sizin o adını vermediğiniz başka Evren'in târihi ne zaman başladı?

Bunlara vereceği cevapları bizim Astronomi, Jeoloji ve Târih uzmanlarının bilgileri ile karşılaştırırdım. Sonra gizlice hazırlık yapardım. Tanıdık bir fizikçi, bir bilim adamı, bir felsefeci bulup onunla karşılaştırmak için.

Ama, bakın, Celsedekiler ne yapmış?.. Ne sormuşlar?

Soru- Hathor isminin imâ ettiği dişi prensibi, yani yaratıcı ve doğurgan niteliği
açıklayabilir misiniz?
Hathor- Tüm ikiliği bütünleyen aslî oktava ulaşana dek Evren'deki herşey
devresel ve ikili bir yapıya sâhiptir. İnsanî bir deyişle bu ikilik dişi ve erkek,
ya da negatif ve pozitif elektrik yükleridir. Mısır kozmolojisinin gelişme döneminde
Tanrıça Hator gökyüzüyle ilişkiliydi. Daha sonra Doğurganlık ve Bereket Tanrıçası
olarak tanımlandı. Onun adının bizimle aynı olması bir rastlantı değil.
Bu ilk dişi gizem sembolünü Mısır uygarlığına biz sunduk ve gelişimine yardımcı olduk.

İfâde bozuk da olsa, ilk cümle doğru... ALLAH, Dünyâ'yı, belki de tüm Kâinat'ı ve herşeyi ÇİFT yaratmış. Kendisi TEK, Yarattıkları ÇİFT... Bunların bâzısı birbirine zıt (aydınlık-karanlık, gece-gündüz, güzel-çirkin gibi) bâzısını da birbirini tamamlar şekilde halketmiş (erkek-kadın, karı-koca, dişi-erkek, proton-elektron gibi)... Çok zengin bir dil olan Arapça'da birinciler EVDÂD, ikinciler ise EZVÂC olarak anılır. ZEVC (koca), ZEVCE (karı) kelimeleri de aynı kökten türemiştir.

Ancak "ikiliği bütünlemek" ne demek?.. "Aslî oktav" ne?.. Oktav bizim bildiğimiz musikîdeki 7 temel notalık birim... "Aslî oktava ulaşmak" nasıl oluyor?.. "Devresel yapı" ne?.. "herşeyde ikili bir yapı" yok, herşeyin bir çifti, yâni ikincisi var. Hadi verdiği örneklerden dişi ve erkeği birbirini tamamlayan çifte sayalım da, "negatif ve pozitif elektrik yükü" ne oluyor?.. Fizik bilgim kıt ama, bildiğim kadarıyla elektrik bir tânedir... Negatif elektrik, pozitif elektrik Medyumlar'ın uydurmasıdır. Hattâ "koca bulma" programlarında bâzı kadınlar "elektrik alamıyorum" derlerdi. Bâzıları da fazla elektrik alıp çarpılırlardı!

Bu Geri Varlık, Hathor'u "Tanrıça", "Doğurganlık Tanrıçası" ve "Bereket Tanrıçası" olarak veriyor ve "bu ilk dişi gizem sembôlünü Mısır'a biz sunduk" diyor. Hathor, Mısır literatürüne 5000 yıl önce girdiğine göre, ya bu Varlık 5000 yaşında, ya da onun ataları bu haltı yemiş... Yemiş te, Hathor dişilik sembôlü Mısır'ın gelişimine nasıl yardımcı olmuş, anlıyamadık. Biz o Celse'de olsaydık, hemen notumuzu alır, sorumuzu hazırlardık. "Hathor dişilik sembôlü Mısır medeniyetinin gelişimine nasıl katkıda bulundu?" diye...

Hathor'un gökyüzü ile ilişkili olduğu doğru... Yukarıda verdik; Hator, Mısır dilinde "Horus'un Evi" anlamındadır ve "Sütlü Yol" diye bilinen Samanyolu Galaksisi'ni temsil eder. Bu yüzden bâzı Eski Mısır figürlerde memelerinden süt akan "ilâhî bir inek" olarak çizilmiştir.

Devam edelim, bakalım neler geliyor:

Hathor- İnsan bilinci iki kutuptan geçmiştir. Dünya ana bilinci ve erkek baba bilinci,
ama bunlar bir türlü bir araya gelememiştir. Oysa erkek ve dişinin dengede
olabilmesi için her insanın bu iki kutupla uzlaşması gerekmektedir. Farkındalığa
sâhip Varlıklar bu kutupların dengelenmesi gerektiğini bilirler. Dişi tekrar
küllerinden doğup yükselirken, Mısır'ın kadim gizemleri de geri dönmektedir.
Bu bilgilerin geri dönüşü sâdece bir yardımdır. İnsanların bu bilgiyle ne yapacakları
özgür irâdelerine kalmıştır. Artık dişi prensibin uyanma zamanıdır, ama bu sefer
dişi prensibin öncekinden farklı biçimde döndüğünü söylemeliyiz.
Tümüyle dişi olarak değil, her iki kutbu da içeren (androjen) dengeli bir prensip
olarak geri dönmektedir.

İşin içine bir de "bilinç", yâni "şuur" giriyor... İnsan şuuru, "iki kutuptan geçmiş", herhalde bu iki kutuptan biri erkek, biri kadın... Ne demek iki kutuptan geçmek"?.. Hadi, iyimser bir yorumla "dünyâya hem erkek, hem de kadın olarak gelmiştir" anlamında alalım, o zaman doğru olur. Ruhun sâdece ve defâlarca erkek olarak bedenlenmesi Tekâmülü için yeterli değildir. Kadın olarak da dünyâya gelip onun özellikleri ile yaşaması, şuurunu o yönde de geliştirmesi gerekir. Bu açıdan bakınca cümle doğru görünüyor. Lâkin hemen arkasından "Dünya ana bilinci" ve "Erkek baba bilinci"^ ifâdeleri geliyor... Yeryüzü'nün üretme özelliğini gözönüne alarak Dünyâ'ya "ana" diye bakabilir, ona bir dişilik ve doğurganlık özelliği verebiliriz, ama "Erkek baba bilinci" ne oluyor?.. Dünyâ'nın "ana" özelliğinin insan şuuruyla ne alâkası var?.. Üstelik bu iki bilinç bir türlü bir araya gelememiş!.. Dahası insan bilincinin iki kutuptan geçmesi ile, Dünya ana bilincinin ne alâkası var?.. İnsan bilinci kadın-erkek ilişkisine, kadın ve erkek hayat tecrübesine dayalı... "Dünya ana bilinci" de ne ola ki?..

Şimdi ben Medyum olsaydım, veya bu Geri Varlığın yerinde olsaydım, şöyle derdim, kimse itîraz edemezdi:

- "Dünya ana özelliği ile Güneş baba özelliği birleşince, Yeryüzü doğurgan oldu.
Toprağı ve suyu ile binlerce çeşit bitki, sebze, meyva üretti. Her türlü ihtiyâcınızı
karşılayacak mâdenler, cevherler, kömür, petrol, doğal gaz gibi enerji kaynakları
ortaya çıktı. Size çok elverişli bir hayat ve Tekâmül ortama hazırladı. Sizler de
kadın ve erkek olarak yaşayarak şuurunuzu geliştirdiniz."

Nasıl?.. Mükemmel bir Tebliğ, muazzam bir Mesaj, fevkalâde bir Akış oldu, değil mi?.. Hathor'unkinden iyi, vallahi!..

Şaka bir yana, yazılarımızı okuyanlar bize "Niye bu kadar çok ve titiz olarak Tebliğler'in ve Mesajlar'ın üzerinde durduğumuzu" soruyorlar... Biz bu metodu rahmetli Bedri Ruhselman'dan naklen ve merhum Ferhan Erkey'den bilfiil öğrendik... Bakın, Bedri Bey'in son kitabı "İlâhî Nizam ve Kâinat" kitabının dayandığı "Önder" adlı Varlığın Medyumu Attila Güyer (o târihte 19 yaşında), Celse ve Tebliğ çalışmalarını şöyle anlatıyor:

- "Bedri Bey, Rûhî bir İrtibat'ın olup olmadığını, ayrıca hangi seviyeden bir İrtibat'ın
mevcud bulunduğunu derhal anlayabilecek bir bilgi ve liyâkat sâhibi bir insandı.
Kendine mahsus bir takım metodları da vardı. Ama, teşhis gücü sâdece tecrübe
ve bilgisine dayanıyordu da denemez. Celse Âdâbı'na aykırı hareket ettiğim zamanlarda
bana kızardı: 'Kardeşim, buraya yorgun geliyorsunuz, olmaz böyle şey!', diyordu.
Haklıydı, kırk senelik bilgilerinin tamâmen aksine bilgiler alıyorduk. 'Olmaz' diyor,
kızıyordu. Bunun üzerine, 'plân' Celse'yi kesiyordu. Ama öyle enteresandı ki,
ben 'plân'ın sanki gülümsediğini hissediyordum: 'Peki', diyordu. Haftaya
tekrar Celse'ye başladığımızda (haftada bir, bazen de iki veya üç Celse yapılıyordu),
Bedri bey o bir hafta içinde verilen bilgileri hazmetmiş, yerine oturtmuş olarak
karşımıza çıkıyordu. Zıt gibi görünen bazı fikirler karşısında, Bedri bey kızar
ve 'Kardeşim, burada keselim' derdi, 'Yanılıyorsunuz, iyi nakledemiyorsunuz!' derdi.
Fakat, sonradan, söylenmiş olanlar üzerinde düşünüyor ve yerine oturtuyordu."

Bu ifâdeyi bir kere daha yavaş yavaş okuyun... Bir kere daha okuyun!.. Bütün bu TİTİZ çalışmaya rağmen, Bedri Bey kendine zıt görünen fikirler taşıyan ve tam oturmayan bilgiler içeren kitabı, "Ruhlardan Tebliğ aldım" diye hemen piyasaya sürmemiş, akıl karıştırmaması için anlaşılacağı süreye kadar Noter'de kalmasını istemiştir. Haklı da çıkmıştır. Kitaptaki bilgiler ilim adamları tarafından doğru-yanlış diye tasnif edilmelidir. Doçent Dr. Sultan Tarlacı'nın vidyosu bu tarz çalışmalardan biridir.

Soru- Venüs gezegeni hakkındaki metafizik öğretilerde Sanat Kumara adından çok söz ediliyor,
onun hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Hathor- Kardeşimiz Sanat Kumara hakkında konuşmayı düşünmüyorduk, ama onu çok iyi tanırız,
çünkü bizi bu Evren'e çağıran odur. Sanat Kumara Büyük Beyaz Kardeşlik olarak bilinen
Galaksilerarası Konsey'in üyesi kadim bir Ruh'tur. Beyaz sözcüğü bu Varlıklar'ın derilerinin
rengini değil, ulaştıkları saflık düzeyini ifade etmektedir. Yükselmiş bir üstat olarak
Sanat Kumara Güneş Sistemi'nin yükselişiyle ilgili sayısız sorumluluk üstlenmiştir
ve bin yıldır bu görevi sürdürmektedir. Olağanüstü mizah duygusu yüzünden
ondan çok hoşlanırız. Eğer fiziksel bir yer zikretmek gerekiyorsa, onun yuvası Venüs'tür,
ama varlığı birçok boyuta uzanır.

Kimmiş bu Sanat Kumara?... Hakkında doğru-dürüst Türkçe sayfa bulamadım. Ama pek çok İngilizce sayfa var. Sanat Kumara er kişi... Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm karışık salatası bir sayfada Şambala-mambala diyerek nasıl erdiğini anlatıyor.

"Sanat Kumara'nun yuvası Venüs"müş!.. Başka bir sayfada ve yukarıda Venüs'ün özelliklerini vermiştik ama, burada da tekrarlıyalım, belki dikkatli okumamışsınızdır.

Venüs; Zühre, Çolpan veya Çoban Yıldızı olarak da bilinir. Bu gezegen adını Eski Roma tanrıçası Venüs'den (Eski Yunan Mitolojisi'nde Afrodit) almıştır. Kendi ekseni etrafında, Güneş Sistemindeki diğer tüm gezegenlerin aksi istikamette döner. Güneş etrafındaki dönüşünü 224,7 Dünya gününde tamamlar. Yüzey sıcaklığı 464 santigrat derecedir. Bu hararette bize benzer Varlıklar yaşayabilir mi?.. Olsa olsa "harlı, kavurucu ateşten yaratılmış Cinler" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) vardır. Onlar da bize benzese ne olur, benzemese ne yazar!.. Bu sonuca göre, Sanat Kumara adlı Geri Varlık ancak Cin olabilir... Bakmış ki, kendisini koyun gibi dinleyen bir kalabalık var; Hathor'a seslenmiş: "Gelin, gelin!.. Burada eğlence, şamata bol!.. Ne söylesek yutuyorlar, hele ki Venüs hakkında" demiş ve 13 adet Hathor başka bir Evren'den kalkıp Dünyâ'ya gelmişler!..

Soru- Venüs deneyiminizin Sirius B gezegeniyle ve diğer galaktik bölgelerle
bir ilişkisi var mı? İsis ve Osiris gibi kavramlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Hathor- Venüs ve Sirius arasında bir bağlantı var, çünkü biz bu Evren'e Sirius
yoluyla girdik ve Venüs'e geldik.

İsis ve Osiris gibi Mısır tanrıları en doğru şekilde güç alanları olarak
târif edilebilir. Bu enerjiler kadim Mısırlılar tarafından insan şeklinde
ifâde edilmiştir. Denebilir ki, Mısır panteonu Evren'de devinim hâlindeki
güç alanlarının bir tablosu gibidir. Bu yüzden Mısır panteonunu eskiden olduğu gibi
değerlendirmemenizi, onun o devirdeki düşük bilinçli insanlara sunulmuş bir öğreti
olduğunu bilmenizi isteriz. O devirde bu öğretiler düşük bilinçli varlıklar
tarafından tanrılar olarak bilinirken yüksek râhipler tarafından devinim hâlindeki
enerjilerin güç alanlarının sembolleri olarak algılanıyordu. İsis ve Osiris
enerjisi hâlâ aktiftir ve herkese açıktır. Bu tüm panteon için geçerlidir,
tanrılar Tek Kaynak'tan çıkan bilinç veçheleri ya da akımlardır. Bu yüzden,
panteon, tanrılarının uyumlanılabilecek yararlı güçler olduklarını, ama Allah
olmadıklarını bilmek önemlidir. Onlar tümüyle ikilikten arınmış, ya da kutupsuz
en yüce Kaynak değildir.

Vay vay vay!.. Hathorlar 25 bin derece santigrat Sirius gezegeninden geçip Yüzey sıcaklığı 464 derece santigrat doln Venüs'e gelmişler ve yerleşmişler!.. Bu itîraf da Hathorlar'ın "harlı, kavurucu ateşten yaratılmış Cinler" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) olduğunun başka bir delilidir.

İsis bir Eski Mısır tanrıçasıdır. İsis, aslında Mısırlılar tarafından “Aset” ya da “Eset” diye bilinen tanrıçanın Yunanca’daki ismidir. Yunanlılar İsis’i kendi tanrıçalarından Demeter, Hera, ya da Selena ile birleştirmeyi düşünmüşlerdir. İsis, Roma’da da önemli bir tanrıça olmuştur. Osiris’in karısı olmasıyla birlikte Osiris-İsis-Horus üçlüsü Mısır’da oldukça popüler olmuş ve İsis’in önemi daha artarak tapımı Mısır’a yayılmıştır.

Osiris de Eski Mısır tanrısıdır.

Tahta geçmeyi arzulayan Seth, kardeşi Osiris’i yok etmek için bir plan hazırlamıştır. Bu plana göre Seth, Osiris’in ölçülerine göre bir sandık hazırlatır ve sandığı en değerli taşlarla süsletir. Sonra büyük bir yemek verip Osiris’i de çağırır. Osiris, hiç bir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemek sonunda Seth, kimin ölçülerine uyarsa sandığın sahibinin onun olacağını söyler. Denemek için herkes sırayla sandığın içine yatar. Sıra Osiris’e gelmiştir. Osiris yatar yatmaz Seth sandığı çiviler, eritilmiş kurşunla lehimler ve Nil nehrine atar. Bu şekilde Osiris’ten kurtulacağını ve hüküm süreceğini ummaktadır.

Karısı İsis, bu olayı duyunca, üzüntüsünden saçlarını keser, elbiselerini parçalar ve Osiris’in kapatıldığı sandığı aramaya çıkar. Osiris’in kapatıldığı sandık, Fenike’ye Byblos kentine kadar sürüklenmiş ve burada karaya vurmuştur. Karaya çıktığı yerde ise süratle büyüyen bir ağaç sandığı gövdesinin içine almıştır. Byblos Kralı Malkandros bu ağacı gördüğünde hayran kalır ve ağacı kestirerek sarayına sütun olarak diktirmeye karar verir. Ağaç kesildiğinde çok güzel bir koku çıkarmıştır.

Bu olay da İsis’in kulağına kadar gelir. İsis durumu anlar ve Malkandros’un sarayına gider. Burada önce Astarte’nin çocuğunun dadısı olur.

İsis bir gün çocuğu ölümsüz yapmak ister ve bu amaçla çocuğu ölümsüzlük ateşine batırır. Bunu gören kraliçe çığlıklar atarak İsis’i engeller. İsis artık kendini tanıtmak zorunda kalır. Daha sonra Kral Malkandros’dan izin alarak ağacın gövdesini açar ve içinden sandığı alır.

İsis sandığı vatanına geri getirdikten sonra, Buto şehrine, oğlu Horus’un ziyaretine giderken sandığı güvenli zannettiği bir yere saklayarak bırakır. Gece dolunayda avlanan Seth sandığı bulur ve Osiris’in bedenini tanır. Bunun üzerine, Seth Osiris’in bedenini 14 parçaya ayırır ve bu parçaları Mısır toprakları üzerine dağıtır. Bunu duyan İsis papirüs ağacından yapılma bir tekneye biner ve bütün Mısır’ı dolaşarak Osiris’in bedeninin parçalarını toplar ve parçaları her bulduğu yere bir tapınak diker. Bu yüzden Mısır’ın birçok yerinde, içinde Osiris’in cesedinin bulunduğu söylenen tapınaklar vardır... İsis bu mitte Osiris’i, erkeğini kurtaran ve onun bütün “arşetiplerini” tamamlayan kadın rolündedir.

İsis öte yandan oğlu Horus’u büyüten annedir... Bu bakımdan da kucağında çocuk Meryem ikonografisinin temelidir. İsis, Horus ile yeniden doğmayı anlatırken; İsa, Meryem ile aynı ikonografi ile bir Puer Aeternus’a (sonsuz çocuk, büyümeyen çocuk) dönüşmüş, toplumun büyümeyen çocukları da yine İsisleri’ni bekler olmuşlardır.

İnanca göre, İsis aynı zamanda Osiris ile birlikte Mısır’ı eğitmiş, uygarlaştırmış ve onlara tahıl öğütmeyi, keten eğirmeyi ve giysi yapmayı öğretmiştir. İsis ayrıca şifâcılık yönüyle de önemlidir ve bu yeteneği insanlara da vermektedir. İsis bir yandan da Osiris’in Mısır’ı uygarlaştırmak için yolculuğunda, güçlü bir yönetici olduğunu da göstermiştir.

İsis, Ana Tanrıça olarak şifacı, iyileştirici aynı zamanda da büyücüdür de... Gerçi RA kadar güçleri olmasa da, ve buna hep özense de İsis önemli bir büyücüdür. Bir efsâneye göre İsis, RA’nın gücüne sâhip olmak istemiş ve bir düzen kurmuştur. RA’nın hiç bir zaman sırrını ve özellikle de gizli ismini vermediğini bilen İsis, yaşlılığında RA’nın uyurken ağzından akan tükürüğü bir kapta toplamış ve tanrının üzerinde gezindiği topraklarla bunu karıştırmıştır. Bu karışımı önce bir yılan şekline sokan İsis, sonra da sihir kullanarak yılanı bir oka dönüştürmüştür. Daha sonra da yaptığı bu oku almış ve RA’nın ertesi gün geçeceği yolda saklamıştır. RA, yoldan geçerken bu oka rastlamış ve ok da yılana dönüşerek RA’yı bacağından sokmuştur. Zehrin bütün vücuduna yayıldığını hisseden RA hiçbir çâre bulamamış ve “kendisi kadar güçlü” bu gücün karşısından ne yapacağını şaşırmıştır. Hiçbir tanrının çâre bulamaması üzerine İsis gelmiş ve RA’nın gizli olan adını söylemesi karşılığında iyileştirebileceğini söylemiştir. RA önce râzı olmamış, sonra da sıfatlarını söyleyerek İsis’i kandırmayı denemiştir. Ancak İsis bunlara kanmamış ısrarcı tavrını sürdürmüştür. Sonunda RA, diğer tanrıların bakışlarından uzak bu adı kâlbinden İsis’in kâlbine göndermiştir ve İsis de onu iyileştirmiştir. Böylece İsis tanrıçaların ve tanrıların en kuvvetlisi olmuştur.

İsis birçok sembolle ilişkilendirilmiştir; taht, Ay, Güneş gibi sembolleri de taşıdığı olmuştur. Ancak İsis en yaygın olarak Sirius ile ilişkilendirilmiştir. Sothis olarak da bilinen bu yıldızın adından İsis'e İsothis olarak âyinler düzenlendiği de olmuştur.

Mısır Panteonu nedir, diye araştırırken bu güzel sayfayı buldum... Panteon, bir mitoloji ya da "dine özgün tüm tanrıların birliği"dir. Panteon terimi, Yunan ve Roma uygarlıklarında bir tapınağın adını temsil etmek için de kullanılmaktadır. Zâten bu Sahte Uzaylı Varlıklar ile uğraşırken sâdece astronom değil; mitoloji uzmanı olup çıkacağız... Bunca açıklamadan sonra dönelim zırva Mesaj'a..

"İsis ve Osiris Enerjisi hâlâ aktif"miş... Doğal gaz enerjisi mubârek!.. Herkese açık, yâni bedâva imiş!.. İstediğin gibi kullan!..

"Tanrılar Tek Kaynak'tan çıkan bilinç veçheleri, ya da akımlardır" ifâde çok bozuk, ama eğer "Eski medeniyetlerin 'tanrı" diye tanıdıkları özellikler, herşeyi yaratan Tek Kaynak ALLAH'ın Kâinat'a yansıyan vecheleridir, isimleridir" şekline sokulursa, kabul edilebilir. Yoksa, "tanrılar" diye birşey mevcut değil!.. TEK TANRI, ALLAH'TIR... O'NDAN BAŞKA TANRI YOKTUR. LÂ İLÂHE İLLALLAH bu demektir!..

Soru- Kadim Mısır'daki Hathor öğretisiyle ilgili bir târih verebilir misiniz?
Yirmi bin, elli bin, ya da yüz bin yıl önceye mi dayanıyor?
Hathor- Daha da eskiye dayanır, ama Mısır târihinde kalan izler açısından
bakıldığında firavunlar öncesi döneme kadar gitmeniz gerekir.
Heliopolis öncesine, Hator'un Gökyüzü Tanrıçası, Horus'un da Gökyüzü Tanrısı
olduğu zamana gitmelisiniz. Bu da yaklaşık olarak 12 bin yıl önceye dayanır.

Soru- Mısır'daki Büyük Piramid'i yapanlarla ilginiz var mı?
Hathor- Hayır, yok. Piramitler bâzı târihçi ve arkeologlarınızın sandığı gibi
sâdece firavun mezarı değildi. Aslında enerji osilatörü (salıngaç) olarak işlev görüyorlardı.
Piramitlerin yüzeyleri ta başta cilâlı parlak granitten yapılmıştı. Bu onların
enerji titreşimlerini yaymasını, ya da emmesini sağlıyordu. İnisiyeler piramitlerin
belli matematiksel oranlara göre oluşturulmuş kısımlarında belli bir süre geçiriyor,
burada büyük gizemle ilgili bilgilere vâkıf oluyorlardı. Piramidin işlevlerinden biri buydu.

"Kadim Mısır'daki Hathor öğretisi" ne?.. Öğreti diye birşey yok, Hathor ismi etrafında dönen bir gökyüzü yıldızlar ilişkisi var. RA, Horos, Hathor gibi isimler hem Güneş ve yıldızlar ile bağlantılı, hem de onların Dünyâ'ya yansımalarına göre verilen tanrı ve tanrıça adları olarak geçiyor. Ortada bir öğreti falan yok. Ama soru güzel, Mısır târihini aydınlatmaya yarayabilirdi. Ne var ki, verilen cevap gene atmasyon. Bu tarz "tanrılar ve gökyüzü" ilişkisinin oluşması, zamanımızdan 5.000 yıl öncesine gider, Varlık bu ilişkinin 12.000 yıl önce oluştuğunu iddia etmiş ki, pek buluntularla bağdaşmıyor. Ne heykeller, ne duvar resimleri, ne mezarlar öyle bir târihe gitmiyor.

Ardından piramitlerin "enerji osilâtörü" olduğu palavrası geliyor. Öyle olduğunu kabul edelim, bu enerji nasıl kullanılıyordu?.. Türbün mü çeviriyordu?.. Elektrik mi üretiyordu?.. Ocakta yemek mi pişiriliyordu?.. Piramitlerin yüzeyinin geçmişte cilâlı olduğu doğrudur, ama granitten değildi. Öyle olsaydı o milyonlarca taş bloğun üzerindeki "cilâlı granit"ten hiç değilse bir kaç tânesi yere düşmüş olarak bugüne ulaşırdı. Bu"cilâlı granit"ler "enerji titreşimleri"ni emiyor veya yayıyorsa, bunu bugün de gerçekleştirmek çok kolay olmalı. Alt tarafı biraz granit, biraz da cilâ, al sana enerji jeneratörü!..

Piramitlerin belirli matematik hesaplara göre yapılmış olduğu doğru... İnisiyeler, yâni mürşitler piramitlerin bâzı bölümlerinde itîkafa çekilmiş de olabilirler. Bu itîkaf, yâni bir süre yalnız başına kalıp tefekküre dalma sonucu, bir takım ilhamlara mazhar olabilirler. Bu gibi durumlar Türkiye'deki hemen her câmide, her türbede olabilir. Piramidin bu yönde bir özelliği yok. Sır itîkafta... Ama "büyük gizem"den ne kastediliyor, onu anlamadık!.. Yine de "enerji" palavrası devam ediyor:

- "Piramitlerin enerji düzeyinde de işlevleri vardı. Yerküre'nin ızgara biçimindeki
enerji ağını oluşturacak ve bu enerji çalışmasını mümkün kılacak biçimde belli
matematiksel oranlara göre konumlandırılmışlardı. Nasıralı İsa adlı öğretmen
işe başladığında, piramitler tarafından oluşturulan enerji ağı yeni titreşimi
destekledi ve bugüne kadar desteklemeyi sürdürdü. Gördüğünüz gibi piramitler
çok yönlü ve çok amaçlı yapılardır."

"Piramitlerin enerji düzeyinde de işlevleri var"mış... Yâni, bir nev'i nükleer reaktör gibi çalışıyorlarmış... "Yerküre'nin etrafındaki ızgara biçiminde enerji ağını oluşturuyorlar"mış... Bu Medyum öyle salak biri değil; hem Astronomi, hem de biraz Fizik çalışmış, elektrik konusunu biliyor, hatta Faraday Kafesi'nden bile haberi var... İşin içine bir de Hz. İsâ'yı katınca, hiç dinleyicilerden itîraz gelebilir mi?.. Piramitler canlı birer varlık gibi Hz. İsâ'yı enerjileri ile desteklemişler!.. Peki, piramitler ne zaman âtıl hâle geldi?.. Neden o enerjileri şimdi yok?.. Neden o "çok amaç"larından bir tânesini bile bugün sergiliyemiyorlar?..

Mesajın bundan sonrasını siz didikleyin. Bize gına geldi... Tesbitlerinizi bize yazın. Biz de hem yayınlarız, hem de ilâveler yaparız.

Soru- Piramitlerin yapımında Uzaylılar'dan da yardım aldık mı?
Onlar buraya ne zaman geldiler?
Hathor- Evet, Pleiadesliler'den ve Siriuslular'dan yardım aldınız. Onlar farklı
zamanlarda geldiler, bâzen de arka arkaya sökün ettiler. Târihinizde Sirius'la
ilgili ilginç bir gariplik var. Afrika'daki Dogon adlı kabile Sirius ve onun küçük
"kızkardeşi" hakkında ayrıntılı bilgiye sâhiptir. Garip olan şu ki, bu küçük yıldız
1960'lara kadar astronomlarınız tarafından keşfedilmemişti, ama Dogonlar
onu binlerce yıldan beri biliyorlardı. Siriuslular gezegeninizde yaptıkları
bir araştırma gezisinde Dogonlar'la ilişki kurmuşlardı. Siriuslular o zamanlar
son derece ileri bir uygarlığa sâhiptiler.

Soru- 12 bin yıl önce buraya geldiğinizi söylediniz, bu tarih Atlantis'in
çöküşünün sonrasına mı rastlıyor?
Hathor- Evet, Atlantis'in çöküşünden sonra Mısır'da Hator arşetipik imgesini
kullanarak aktif biçimde çalışıyorduk. Ayrıca hem Atlantis, hem de Lemurya'da
son derece yetenekli kâhinlerle çalıştık. Atlantis ve Lemurya'nın batacağını
anladığımızda bu varlıklardan bâzılarının Mısır'a gitmesini sağladık.
Bu operasyon büyük simya çalışmasını korumak, hem inisiyelerin, hem de bilgilerinin
yok olmasını önlemek için yapılmıştı. Mısır uygarlığının tohumlarını eken
tek galaksilerarası uygarlık biz değiliz. Arkturuslular ve Pleiadesliler de
o sıralarda bazı inisiyelerini kuzey Afrika'ya yönlendirdiler.

Soru-Merkür, Venüs ve Mars'taki yerleşimlerin geçmişi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Hathor- Mars'ta inşâ edilmiş yapıların kalıntılarını görebilirsiniz.
Uzay araçlarınız tarafından fotoğrafı çekilen "Mars'taki yüz" dediğiniz şey
geçmişte vârolmuş bir yapıdır. Venüs'te de yapılar vardı, hatta Mars'takinden
daha eskiydiler. Eğer Venüs'e bir üçüncü boyut yolculuğu yaparsanız gaz ve
kumdan başka bir şey göremezsiniz. Mars aslında farklı toplumların ileri bir
karakoluydu. Dünyâ'daki yaşamı incelemek için birçok uygarlık özellikle Mars
ve Venüs'te karakollar kurmuştu. Ayrıca saf enerjiden oluşan ve hiçbir forma
sâhip olmayan Varlıklar'ın da Jüpiter ve Satürn gibi gezegenlerde karakolları vardı.
Onlar yeni oluşan yıldızlara çekilen, oralarda gaz ve ışıkla beslenen varlıklar'dı.
Nerede yeni bir yıldız doğsa ışığa koşan pervâneler gibi oraya koşarlardı.
Uydunuz Ay'ın üzerinde de bâzı yapılar vardır.

Soru- Mısır tapınaklarındaki yapıtlarda kulaklarınızın büyük ve sese çok duyarlı
olduğu açıkça görülüyor. Ses nasıl oldu da sizin için bu kadar önemli hâle geldi?
Hathor- "Ses" dediğiniz şey âlemdeki ana titreşimdir. Sâdece işittiklerinizle
sınırlı olmayan bir şeydir. Biz "ses" derken boşlukta meydana gelen titreşimi kastederiz.
Fizik biliminizin tanımladığı ses, ancak titreşimi taşıyan bir vâsıta varsa meydana gelebilir.
Oysa bize göre titreşimden oluşan tüm realitenin esas doğası ve temelidir.
Başka bir deyişle madde belli bir armonikteki titreşimdir.
İnsanoğlu armonikleri değiştirdiğinde maddelikten çıkıp enerji hâline geçebilir.
İnsan bunun mekanizmasını anladığında iki boyut arasında özgürce gidip gelebilir.
Uzay'ı keşfetmek ve Güneş sisteminize girmek için başlangıçta kullandığımız gemiler
sese, ya da titreşime dayalıydılar.

Hadi, bakalım, Jüpiter, Satürn'ü filân da siz inceleyin, yazın...

Ruhi Selman

selman@journalist.com

***

  • Önemli Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 11
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 12
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 13
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 14
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 15
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON - 1
    - REİNKARNASYON - 2
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - SİRİUS MİSYONU ZIRVALARI
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM ve RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - AKHENATON VE KURGU AGARTA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT - 2
    - KASYOPYA CELSELERİ'NDE ATMASYON, KITIRASYONLAR
    - RA "TEBLİĞ"LERİ
    - HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
    - VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
    - MEKTUPLAR