BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI

ARKTURUSLULAR'DAN ZIRVA MESAJLAR

MorAlev sitesinin Editörü, muhtemelen bir bayan, Arktruslular'ı anlatan Steve Beckow'u şöyle tanıtıyor:

- "Sevgili Dostlar, bu üç bölümlük yazıyı bir araya getiren Steve Beckow,
"Golden Age of Gaia" sitesinin baş editörü ve aynı zamanda bir dostumdur.
Kendisi de Arkturus kökenli olan Steve, bu blogun açılışında bana verdiği destekle
aslında sizlerin tanımadığı ama hepimizde emeği olan bir Işık İşçisi'dir.
Steve'in özellikle Galaktik Varlıklar ve Melekler'in işbirliğini çok iyi
bir şekilde özümsemesi, benim anlayışımı da geliştirmiştir."

"Bu üç bölümlük yazı dizisinde, Steve, sadece en güvendiği, bu çevrede en saf
Kanallıklar'ıyla ve en gerçek ön ve iç-görüleri ile tanınan mesajlardan yola çıkarak
bize Galaktikler'i tanıtıyor. Bu seriye yer vermemin sebebi, özellikle Andromedalılar'la
ilgili yazdıklarımdan sonra sizlerden pek çok mesaj ve soru gelmesi.
İnanıyorum, aşağıdaki bilgiler merakınızı biraz daha giderecek, belki de yeni bir
görüş açısına adım atmanızı sağlayacaktır."

Steve'in tanıtımına geçmeden önce MorAlev'in bir başka açıklamasını nakletmek istiyorum:

- "Bu MorAlev bloğu benim bilgi ve kitap merakım yüzünden ortaya çıktı.
Yıllarca yurtdışında yaşadıktan sonra Türkiye'ye döndüğümde en sevdiğim alışkanlığımı
devam ettirmek istedim: Haftada en az bir gün kitapçılarda vakit geçirmek
ve elim kolum dolu çıkmak! Ama ne var ki burada benim ilgi alanımdaki kitapların sayısı
çok azdı ve buna rağmen ya çok eskiden yazılmış ve benim okumuş olduğum,
ya bir şekilde yazarın kendine özel amaçlarının reklâmını yapmak için yazılmış,
ya tercümesi anlaşılmaz, ya da tamamen yabancı yazarların kitaplarından kopyalanmışlardı.
Arada iyi olanlar da vardı ama, benim gibi kitap kurduna yetmediler.
Ben de bu en çok sevdiğim şeye vedâ ettim. İnternet'te neler var diye baktığımda
yine çok az kaynak ve bâzen hemfikir olduğum, bâzen de olmadığım siteler gördüm.
Bu arada yurt dışındayken edindiğim, ortak noktalarımız olan pek çok
arkadaşım var, onlardan haberler alıyordum. Kitaplar, makaaleler, yeni bilgiler,
yeni fikirler her gün sel gibi akıyor, çoğalıyor ve burada bunların farkında olan
insan sayısı azınlıkta. Halbuki bizim insanlarımız da herkes kadar bilmeye,
hissetmeye ve düşünmeye düşkün, bizim insanlarımız da pırıl pırıl, sevecen
ve inanılmaz zeki. Bunu düşündükçe 'birilerinin bir şeyler yapması gerek'
dediğimi hatırlıyorum. Bu böyle bir sene kadar sürdü. Ve bir gün kendimi
WordPress'e blog nasıl yazılır diye bakarken buldum. Önce 'Golden Age of Gaia'daki
arkadaşlarıma ve Sherri Cortland'a danıştım. Hepsinin yazarlık ve editörlük
deneyimleri var. Her gün yazmanın baskısını ve okuyucuya olan sorumluluğunu
iyi biliyorlar. 'Ne bekliyorsun?' dediler. Ama onlar bir şey demeseler de başlardım,
çünkü bu fikre kâlbim tamâmen taraftı. Ve sürekli arkadan itiliyordum.
Archangel Michael'ı bir dinlemeye başlarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız!
Hiç kimseye söylemedim, hiçbir yerde reklamım olmadı. Önce bir okuyucu, sonra iki,
sonra yüz, sonra aboneler ve yorumlar...
İşte bu blogun başlangıç noktası böyle oldu."

Bunu niye yazdık?.. MorAlev Editörü niye Uzaylılar'dan ve Melekler'den Mesajlar konusunda bir site açmışsa, diğer site sâhipleri de öyle!.. Hepsi yabancı dil, İngilizce biliyor, yurtdışında bulunmuş... Hıristiyan Batı kültürü (veya kültürsüzlüğü) ile tanışmış, benimsemiş... Ama ne yazık ki, kendi TÜRK KÜLTÜRÜ'nü ve İSLÂM FELSEFESİ'ni öğrenmemiş, benimsememiş. İlgilenmemiş bile!.. Kulaktan dolma bir ATATÜRK, MEVLÂNA, YUNUS terânesi olur bâzılarında, ama temelsizdir. Hiçbirinden on sayfa okumamışlardır!.. AMON, RA, SİRİUS derler de; "LÂ İLÂHE İLLALLAH"ın "ALLAH'TAN BAŞKA İLÂH YOKTUR" demek olduğunu şuurlarına sindirmemişlerdir!.. Mısır veya Tibet Ölüler Kitabı'ndan alıntılar yaparlar, çünkü okumuşlardır, ama hiçbiri bir KUR'AN MEÂLİ veya TEFSİRİ'ni baştan sona okumamışlardır. "Archangel Michael"den, veya "Archangel Gabriel"den, yâni Peygamberimiz Muhammed Mustafa'ya (s.a.v.) vahiy getiren Melek'ten (hâşâ!) Mesaj alır, dinler de; Peygamberimiz'den üç Hadis nakledemezler. Halbuki bizim eskilerin ne güzel bir âdeti vardı, farklı nice KIRK HADİS kitapları yayınlanmıştır. Birini bile açıp bakmamışlardır!..

MorAlev Editörü'nün methedip yazısını naklettiği Steve Beckow, Arkturuslu imiş!.. Yâni Arkturus yıldızından gelmiş... Artık nasıl anlarsanız, orada doğup büyüyüp buraya mı gelmiş; yoksa bundan önceki hayâtında orada mı yaşamış, MorAlev Editörü açıklamamış...

Şimdi kafanıza takılmıştır, bu Arkturus yıldızı nasıl birşey diye... Bir bakalım, Arkturus yıldızının durumu neymiş?.. Arkturus; Çoban Takımyıldızı'nın alfa yıldızı, yâni en önde geleni olup, Sirius ve Canopus'tan sonra göğün üçüncü parlak yıldızıdır. Güneş'ten 37 ışık yılı uzaklıkta bulunur. (1 ışık yılı: 9,5 trilyon klm.dir) Görünür kadiri -0,04'tür. Aslında Güneş'ten 215 kere daha parlaktır.
Kadir; cisimlerin parlaklık dereceleri için kullanılan bir birimdir ve kadiri düşük olan cismin parlaklığı artar.

Arkturus'un Dünyâ'ya uzaklığı 36,66 ışık yılıdır. Yarıçapı 17.670.780 klm., yüzey sıcaklığı 4.290 derece santigrattır. Yâni, orada olsa olsa "harlı, kavurucu ateşten yaratılmış Cinler" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) yaşayabilir. Bu durumda şu Steve denen herif, İn midir, Cin midir, bilemedik. (Bu tâbirin aslı "ins midir, yâni insan mıdır" diye başlar, ama kafiye tutsun diye "İn midir, Cin midir" denir) ... Kendisi "Golden Age of Gaia", yâni Gaia Altın Çağ sitesinin kurucusu, iddiaya göre 30 kitap ve 1.000 kadar makale yazmış... "Işık İşçisi" olarak ampûl gibi bizleri aydınlatıyormuş... Şimdi onun "Yıldızlardan Gelen Âilemiz" adlı yazısından alıntılar vereceğiz ama safsatalarla zâten bunalacak olan zihninizi daha fazla yormamak için Steve'in çoğu lâfını atlıyacağız:

- Yıllardır Galaktikler'i, Kanallıklar'la gönderdikleri Mesajlar aracılığıyla
- ki bu, onların tercih ettiği yöntemdir - dinleyen biz Işık İşçileri, Dünyâ'nın
geri kalanının onları tanımasına yardımcı olmak üzere, çok özel bir pozisyondayız.

Galaktikler kimdir? Sirius'lu SaLuSa, bize en genel şekilde Galaktikler'in kim olduğunu şöyle açıklıyor:

- "Biz, sizin gelecek benlikleriniziz ve aynı zamanda yıldızlardan gelen âileniziz.
Hepimiz birbirimize bağlıyız, Yaratan'ın bilincindeki BİR'i oluşturuyoruz.
Özümüzde bizler sizden farklı değiliz, çünkü hepimiz Vârolan Her Şeyin Kaynağı'ndan geliyoruz.
Bizler de bu zamanda sâdece daha yüksek boyutlarda vârolan Rûhânî Varlıklar'ız,
çünkü o titreşime uyumluyuz. Çok yakında bize katılacaksınız, çünkü bu döngünün sonunda
yükselişiniz sizin kaderiniz."

Hayatlarınıza her gün daha da katılıyoruz ve bu özellikle oluyor, tesâdüfen değil,
çünkü birlikte ilerleyeceğiz. Sizlerle açıkça ilişkiye girebildiğimizde büyük bir
bağımız olduğunu göreceksiniz. Ve bu bağ, hepimizin arınmasının son evresini
başarıyla gerçekleşmesini sağlayacak." (17 Kasım 2010 târihli Celse'den)

"Bugün gezegenin çevresindeki Galaktikler çoktan yükseldi ve Vârolan Her Şeyin Kaynağı'yla
BİR Olan'a dek de yükselmeye devam edecekler." (14 Temmuz 2010 târihli Celse'den)

Yâni herkes bir gün Yaratan'a dönecek, herkes Kaynak'a geri dönen evrimsel yolculukta.

Kerâmeti kendinden menkûl, kendini "Işık İşçisi" ilân etmiş olan Steve'in Siriuslu SaLuSa adındaki Varlığa dayanarak ilettiği bu son cümle doğru... Herkes, herşey bir gün aslına dönecek!.. O'na dönecek!.. Ama bu herkes için yükselerek mi olur, bilinmez!.. Bu arada "Işık İşçileri" ne yapar, anlamadık. Elektrikli sokak lâmbalarını mı tâmir ediyorlar?

- "İyi bilin ki, göklerde ve yerde olanlar hep Allâh'ındır.
O, sizin ne iş üzerinde bulunduğunuzu,
(ne yaptığınızı, içinizde nasıl bir niyet taşıdığınızı) bilir.
O'na döndürülüp götürüldükleri gün,
ne yaptıklarını onlara haber verir. Allâh, herşeyi bilendir."

(Nur Sûresi, 64. Âyet)

- "Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir.
Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir."

(En'am Sûresi, 164. Âyet)

- "Halbuki Gökler'de ve Yer'de olan herşey, ister istemez
O'na boyun eğmiş ve teslim olmuş durumdadır.
Çünkü, herşey sonunda O'na döndürülecektir."

(Âli İmran Sûresi, 83. Âyet)

Sirius'lu SaLuSa mı?.. Yine mi Sirius çıktı karşımıza?.. Yâhu, kaç defa söyliyeceğiz, Sirius A, yaklaşık iki Güneş kütlesinde, Güneş'in çap olarak yaklaşık 1,7 katı büyüklükte, delidolu bir yıldızdır ve ömrünü tamamlamasına sâdece 500-600 milyon yıl kadar kalmıştır. 9 bin santigrat dereceyi aşan yüzey sıcaklığıyla, Güneş'ten 25 kat daha fazla enerji yayar. Sirius B yıldızı ise, şu anki kütlesine bakılarak yapılan hesaplara göre, başlangıç kütlesi yaklaşık beş Güneş kütlesine sâhip bir yıldızın anakol evresini tamamlayıp, öldükten sonra geride kalmış olan çekirdeğidir. ... Artık enerji üretemeyen bu ölmüş yıldız çekirdeklerine beyaz cüce deniliyor. Ayrıca keşfedilen ilk beyaz cücedir. Sirius B yıldızının şu anki kütlesi Güneş'in yaklaşık % 97'si kadardır. Yüzey sıcaklığı ise yaklaşık 25 bin santigrat derecedir, yani Güneş'ten çok çok fazladır. Ancak, neredeyse Güneş kütlesine sâhip olmasına ve böylesi büyük bir yüzey sıcaklığı ile çok parlak olsa da, yaydığı toplam ışınım günü Güneş'in sâdece 0,0024'ü kadardır. Çünkü, bir beyaz cüce olduğu için çapı neredeyse Dünya kadar küçüktür.

Sirius A ile ortak bir kütleçekim merkezi etrafında yaklaşık 50 yıllık bir yörünge periyoduna sâhip olan Sirius B'nin görkemli yıldız günlerinin çok kısa sürdüğü biliniyor. Kütlesi fazlasıyla büyük olduğu için maalesef sâdece 150 milyon yıl kadar parlayabilmiş, daha sonrasında dış katmanlarını Uzay'a salarak bugünkü hâline gelmiştir. Sirius sisteminin oluşmasının üzerinden geçen 150 milyon yılın ardından Sirius B bir kızıl dev yıldıza dönüşmüş, bu sırada ortalıkta ne var ne yok, silip süpürmüştür.

Bugün yaklaşık 250 milyon yaşında olan Sirius sisteminin ilk 150 milyon yılını birbirine çok yakın A ve B yıldızlarının çılgın turlar attığı bir dönem olarak nitelemiştik. Daha açık ifâde etmek gerekirse, bu ilk 150 milyon yılda yaşananlar; burada yaşam oluşması, yaşama izin verebilmesi muhtemel gezegenlerin, henüz yolun başındayken kavrulup yok olması için yeterlidir. Çünkü Sirius B yıldızı ölmeden önce bir kırmızı dev yıldıza dönüşmüş, Güneş'in yaydığının binlerce katı enerji yayarak sistemdeki herşeyi kavurmuştur. Bir an için buradaki gezegenlerin çok ama çok şanslı olduğunu ve sağlam kalabildiğini düşünelim:

Sistemin şu anki 250 milyon yıllık yaşı düşünüldüğünde, bu yıldızların çevresindeki olası gezegenlerin henüz bir yerkabuğu oluşturabilecek kadar bile soğuyamamış olduğunu görebiliriz. Bu gezegenlerin tamamı şu an hâlâ oluşum aşamasında alev alev yanıyor. Devâsa volkanlar patlıyor, göktaşları tarafından bombardımana uğruyorlar ve yüzey sıcaklıkları bin santigrat derece civârlarında...

Normalde gezegenlerin yüzey sıcaklıklarının düşmesi, volkanik aktivitelerin kabul edilebilir seviyelere inmesi ve tam anlamı ile soğuk ve katı bir yüzey oluşturabilmeleri için "en az" 1 milyar yıllık bir zamana ihtiyaç duyuluyor. Fakat bu sistem henüz sâdece 250 milyon yaşında, yani çok çok genç. Üstelik, olası gezegenler daha yerkabuklarının soğumasına fırsat bulamadan, sistemin şu anki A yıldızı da beyaz cüceye dönüşerek ölecek.

Bizim güneşimizle kıyaslarsak, Güneş şu anda 5 milyar yaşındadır ve 5 milyar yıl daha yaşayacaktır. Bu da demek oluyor ki, Yeryüzü'nde dinozorlar ilk gezinmeye başladığında, Sirius A ve B yıldızları henüz oluşmamışlardı bile!..

Hadi gelin, şimdi de "Sirius Misyonu"ndan, "Siriuslular"dan, Siriuslu SaLuSa'dan bahsedin, bakalım!.. Sirius A'nın yüzey sıcaklığı 9.000 santigrat derece!.. Sirius B'nin yüzey sıcaklığı 25.000 santigrat derece!..Hangi Uzaylı yaşıyor oralarda??? Belki "harlı, kavurucu ateşten yaratılmış Cinler" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) vardır, o kadar!

Bu arada belirtelim, bu Sirius'lu SaLuSa hakkında şikâyette bulunan tek biz değiliz. İsterseniz bir de o sayfaya bakın... Galaktikler, sâdece Uzaylı değil; Galaksili, belki Samanyolu Galaksili, belki de Andromedalı, imişler... Üstelik bizim gelecek benliğimizlermiş, nasıl oluyorsa!.. İster Dünyâ'da, İster Uzay'da olsun, herşeyin O'ndan geldiği doğru da; Galaktikler'in topunun birden çok yükseldiği hiç inandırıcı değil!.. Daha yüksek boyutlarda, yâni 4. Boyut, 5. Boyut, belki de Bülent Ersoy, pardon, Bülent Çorak'ın salladığı 14. Boyut'tan Rûhâhî Varlıklar'mış ta, bizimle fizîken ilişkiye girebileceklermiş!.. Ne dersiniz???

Kendinden menkûl "Işık İşçisi" Steve Beckow şöyle devam etmiş:

- Nereden geliyorlar?.. Pleiadesli Adamu bazı yıldız sistemlerini listeliyor:

- "Aramızda pek çok ırk var, bâzıları birbirine çok yakın... Bir çeşit aynı
orijinal ebeveyn ırktan gelen kardeşler gibi... Bâzılarınız bizleri Pleaidesli,
Siriuslu, Arkturuslu, Antaresli, Andromedalı, ya da Procyon, Aldebaran ve
Deneb'den gelenler olarak tanıyabilir. Genç dostumun zihnine yerleştirebildiğim
isimler şimdilik bunlar... Başka yer isimleri de var, ama onları yerleştiremiyorum.
Bu galaksi dışından gelenler de var burada... Bâzıları Galaktik komşularınızın
çok çok ötesinden, bâzıları ise bulunduğunuz Evren'in dışından geliyor."
(7 Eylül 2008 târihli Celse'den)

"Onlar, yer ve ırk düşüncelerinin çok ötesine geçmiş durumdalar, çünkü bu
Yüksek Varlıklar, saf enerjinin şekil almamış yansımaları olarak vârolmayı seçmişler.
Sadece SaLuSa'nın Siriuslular'ı değil; Pleaidesliler ve Venüslüler de
görünüş açısından sizlere benziyorlar."

"Ne de olsa, bizlerle genetik olarak bağlantılısınız ve düşünebileceğinizden
çok daha ortak noktamız var. Pek çoğunuz diğer insansı (humanoid) formların
farkındasınız ve bunlar basitçe diğer gezegensel şartlara uygun çeşitliliklerdir.
Bedenler, herhangi bir çevrede geçirdiğiniz zamanınız süresince Ruhunuzu
barındıran araçlardır. Yakında daha yüksek titreşimlere geçerken sizinki de
yine değişecek, hatta bâzılarınız için değişim çoktan başladı."
(SaLuSa'nın 27 Ekim 2008 târihli Celsesi'nden)

Yapmayın, yâhu!.. Bana Sirius'u tekrar yazdırmayın!.. O hararette, 9.000 ve 25.000 santigrat derecede ancak Cinler barınabilir!.. Siriuslular nasıl olur da bize benzer?.. Ha, "SaLuSa aslında Cin'dir" derseniz, inanırım, Kandırıkçı Cinler'den olduğu her hâlinden belli!..

Pleiades'e gelince, bizden 444 ışık yılı uzaklıktaki Ülker Yıldızlar Kümesi, yaklaşık 100 milyon yaşındadır. Yâni 4,5 milyar yaşında olduğu tahmin edilen Dünyâmızın yaşına göre, yeni doğmuş sayılabilecek bir bebektir. Ancak bu genç kümenin içinde 3.000 civârında yıldız vardır. Dünyâmızdan çok sonra yaratılmış olan Ülker Yıldız Kümesi'nin 3.000 yıldızından hangisinde görünüş açısından bizlere benziyen Yaratıklar var, bilinmez... Ama NASA'ya bildirelim, oralarda bize benzer hayat varmış, araştırsınlar!

Venüs'e gelince, orada hayat var mı bilemem ama; Zühre, Çolpan veya Çoban Yıldızı olarak da bilinir. Bu gezegen adını Eski Roma tanrıçası Venüs'den (Eski Yunan Mitolojisi'nde Afrodit) almıştır. Kendi ekseni etrafında, Güneş Sistemindeki diğer tüm gezegenlerin aksi istikamette döner. Güneş etrafındaki dönüşünü 224,7 Dünya gününde tamamlar. Yüzey sıcaklığı 464 santigrat derecedir. Bu hararette bize benzer Varlıklar yaşayabilir mi?.. Olsa olsa "harlı, kavurucu ateşten yaratılmış Cinler" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) vardır. Onlar da bize benzese ne olur, benzemese ne yazar!..

Arkturus'u yukarıda anlattık, tekrara lûzum yok. Sâdece yüzey sıcaklığının 4.290 derece santigrat olduğunu belirtelim, yeter. Yâni, orada olsa olsa "harlı, kavurucu ateşten yaratılmış Cinler" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) yaşayabilir.

Başka ne vardı?.. Anteres yıldızı... Antares, Akrep Takımyıldızı'nda yer alan ikili yıldızdır. Samanyolu'nda yer alan parlak yıldızların en kırmızı renkli olanlarından Antares, bu yüzden eskiden Mars'la karıştırılırdı. Dünyâ'ya uzaklığı 619,7 ışık yılıdır. Güneş'ten 883 kat büyük ve 15 kat daha ağır.olan süper kırmızı dev Antares, +0,6 ila +1,6 arasında değişen görünür kadriyle gökyüzünde çıplak gözle görülebilen en parlak 15 yıldızdan biridir ve "Akrebin Kâlbi" lâkabıyla anılır. yaklaşık 980 milyon kilometrelik bir çapa sâhiptir. Toplam kütlesi Güneş'in yaklaşık 12-15 katı kadardır. Antares, 3.500 santigrat derece civarındaki yüzey ısısı ve olağanüstü büyüklükteki çapı nedeniyle, bizim yıldızımız Güneş'ten 60-65 bin kat daha fazla parlaktır ve daha fazla enerji yayar.

Antares gibi dev yıldızlar, çekirdeğindeki hidrojen bitirip kırmızı dev aşamasına geldiği zaman dev gibi şişiyor. Bu sırada yıldızın yüzey alanı genişliyor ve helyum yaktığı için çok sıcak olmasına rağmen, yüzey sıcaklığı gittikçe azalıyor. Aynı zamanda yıldızdan uzaklaşan gaz katmanları yerçekiminin azalması neticesinde hızla genleşerek uzaya savruluyor. Güneşimiz gibi sarı cüceler ömrünün sonunda dış gaz katmanlarını Uzay'a üfleyerek sâkince küçülüp beyaz cüceye dönüşüyor.

Yıldızlararası bir kıyaslama
Andromeda'yı daha önce vermiştik, tekrarlıyalım... Şimdi bu Andromeda Galaksisi , Dünyâmıza en yakın galaksi, ama yine de bizden 2,54 milyon ışık yılı uzaklıkta... Rakama dökersek, "2,4 X 10 üzeri 19" kilometre ötelerde!.. Galaksi 200.000 ışık yılı genişliğinde... Bir trilyon yıldızdan daha fazla yıldızı var. Kütlesi de bizim galaksimiz Samanyolu'nun iki katı... Andromeda Galaksisi'ne gitmek istesek ve aracımız da ışık hızında hareket edebiliyor olsa, bu galaksiye kaç yılda ulaşırız? Tabii ki ancak 2,54 milyon yılda!..

Bu kadar uzaktaki bir galaksinin, bir trilyon yıldızından bilmem hangisiyle Tolec adlı bir Amerikalı İrtibat'a geçmiş, oradan mesaj yağdırıp duruyor!.. Ben 50 yıldır Spiritualizm'le uğraşırım, bir kere bile Uzaylı biriyle İrtibat kuramadım, herhalde beceriksizliğimden!.. Pleiadesli Adamu da Andromedalı Varlıklar'dan söz ediyor... Yâhu, bir zamanlar bizim Adamo diye İzmirli Levanten bir şarkıcımız vardı, sakın o Âhıret'ten sesleniyor olmasın?..

Procyon'u da daha önce vermiştik... Neredeyse Astronom olduk çıktık bu UFO'cular yüzünden!.. "Kış Üçgeni" diye bilinen Sirius ve Betelgeuse ile birlikte olan, bizden 11,5 ışık yılı uzaklığında, çıplak gözle rahatlıkla görülebilen bir yıldız... Procyon, Güneş'in 1,4 katı kütleye sâhip, F tipinde bir yıldız... A sınıfı yıldızların yaşam süreleri 300 milyon ilâ 1 milyar yıl arasında değişiyor. Güneş benzeri G sınıfı yıldızlar yaklaşık 10-12 milyar yıl, K sınıfı yıldızlar 20-50 milyar yıl, M sınıfı yıldızlar ise
60 milyar ile 1 trilyon yıl arasında ömre sâhipler. F tipi yıldızın ömrü de 8-10 milyar yıl olsa gerek!..

PROCYON'un kütlesi fazla olduğu için de ışıma gücü Güneş'ten 7 kat daha fazla... Tabii yüzey sıcaklığı da aynı biçimde Güneş'ten fazla, yaklaşık 6.400 santigrat derece!.. Amerikalı uyduruk Medyum Tolec, "Procyon yıldız sistemindeki insanlarımızın çalışmalarının kanıtları"ndan bahsediyor!.. Hiç 6.400 santigrat derecede insan olur mu?.. Olsa olsa "harlı kavurucu ateşten yaratılmış" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) Cinler vardır orada!

Aldebaran , Boğa Takımyıldızı yönünde, yaklaşık olarak 65 ışık yılı uzaklıkta bulunan bir kırmızı dev yıldızdır. 0,87 kadir ortalama büyüklüğüyle takımyıldızının en parlak yıldızı olan Aldebaran, gece gökyüzünün de en parlak yıldızlarından birisidir. Dünyâ'ya uzaklığı 65,23 ışık yılıdır. Yüzey sıcaklığı 3.910 derece santigrattır.

Aldebaran yaşlı ve çok büyük bir yıldızdır. Çapı Güneşimizin çapının 35-40 katıdır. Bu yıldızı bugünkü Güneş'in yerine koyarsak, atmosferi Merkür gezegenine kadar ulaşırdı. Güneş'in saçtığı enerjinin 133 katını uzaya gönderir. 3.910 derece hararette olsa olsa "harlı kavurucu ateşten yaratılmış" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) Cinler vardır. Gelen Mesajlar onlardandır.

"Deneb yıldızından gelenler de varmış... Deneb, Kuğu Takımyıldızı'nda yer alan en parlak yıldızdır. Deneb, 1,25 görünür büyüklüğüyle gökyüzünün en parlak 19. yıldızıdır. Aynı zamanda, Samanyolu'daki en parlak yıldızlardan biridir. Dünyaya uzaklığı: 2.616 ışık yılıdır. Yarıçapı 141.288.000 klm.dir.

Yaz Üçgeni

Dev bir yıldız olan Deneb, Güneş'in yaklaşık 20 katı kütleye sâhiptir ve çapı da Güneş'in 200 katı kadardır. Bu da, yıldızı Güneş'in yerine koymuş olsaydık, Merkür, Venüs, Dünya, hatta neredeyse Mars'ı bile içine alabilecek kadar geniş bir alan kaplayacağı anlamına gelir.

Yüzey sıcaklığı 8.400 santigrat derece civarında olan yıldızın aydınlatma gücü, büyük yarıçapı ve bu yüksek yüzey ısısı nedeniyle Güneş'ten yaklaşık 200 bin kat daha fazladır. O kadar uzakta olmasına rağmen gökyüzünde çıplak gözle görülebilmesine şaşmamak gerekiyor. Bu arada, Deneb'in Dünya göklerinde görülen 19. en parlak yıldız olduğunu da belirtelim.

Şimdi anladınız mı ne dolaplar döndüğünü?.. Açıkgöz ve Sahtekâr Medyumlar biraz ansiklopedi karıştırmışlar veya İnternet'te jetski ile sörf yapmışlar, en parlak yıldızları millete "Uzaylılar'ın mekânı" diye yutturmaya kalkmışlar. Yutan yok mu?.. Elbette var, MorAlev hâtun gibi... Çünkü onlar, Sahtekâr Medyumlar kadar bile zahmet edip blog açtıkları İnternet'te dolaşmamışlar ve bizim şu yukarda naklettiğimiz gerçeklerden bîhaber; Uzaylılar'a, Sahtekâr Medyumlar'a, Steve Beckow'a ve Tolec'e inanmışlar!..

Ne diyelim?.. ALLAH akıl-fikir versin!

Kerâmeti kendinden menkûl Işık İşçisi Steve Beckow'un ve onun savunduğu Sözde Uzaylı Varlıklar'ın zırvalarına devam edeceğiz ama, MorAlev sitesinin muhtemelen kadın kurucusunun duasını, ibret-i âlem için vermek istiyoruz:

- "Sevgili Archangel Michael, lûtfen bu blogu, içeriğini, amacını, onun yazarını
ve okurlarını mâvi ışık kalkanınla koru! Yöneltilebilecek tüm negatif enerjileri
sevgi olarak gönderene geri yansıt! Hem yazarın, hem de okurların kâlbinde
gerçeğin, huzurun ve barışın Mâvi Alev'ini ateşle!"

"Sevgili Archangel Gabriel, lûtfen bu blogun içeriğinin sâdece gerçeklerden
ve sevgiden ibâret olmasını, verilen haber ve bilgilerin zamanlı ve doğru olmasını,
ilâhî amacına uygun kullanılmasını ve okurlara neşe ve keyif
getirmesini sağla!"

"Sevgili Saint Germaine ve Archangel Zadkiel, lûtfen bu blogun yazarının ve
okurlarının kâlplerinde Mor Alev'in dönüşüm gücünün ateşlenmesini sağlayın.
Hem yazarın, hem de okuyucuların kendi hayatlarında, sevdiklerinin hayatlarında
ve tüm Yeryüzü Varlıkları'nın hayatlarında olumsuzu olumluya ve sevgiye
dönüştürme güçlerini fark etmelerini ve Mor Alev enerjisini etkin olarak
kullanabilmelerini sağlayın."

"Ve bu dua şu anda kabul edildi.
Teşekkürler Michael, Gabriel, Zadkiel ve Saint Germaine,
teşekkürler hâmilerim, rehberim Lord Metatron ve Yüksek Benliğim Adonai,
Elohim of Light.
Teşekkürler Yaratan."

Talepler, istekler çok güzel... Ama Melekler'den, Azizler'den olmamalıydı!.. Yahudi, daha doğrusu Musevî ALLAH adları ile, Adonay ve Elohim'le hitâba, Yaratan kelimesine bir diyeceğimiz yok! Muhtemelen bu kadın Yahudi... Ona da bir diyeceğimiz yok... Ama ALLAH'ı sona bırakıp, önce başkalarına teşekkür etmemeliydi.

Biz TÜRKİYE'de, bir MÜSLÜMAN ülkede doğduk. Yahudi, Rum, Kürt, farketmez, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak sıfatıyla TÜRK sayılırız. TÜRK kültür ve inancından uzak olmamız tuhaf kaçar. Ruhlar'la, hattâ Uzaylılar'la olan görüşmelerin buna engel değil; destek olması gerekir. Tekâmül Yasası'nın icâbı budur... TÜRK ve MÜSLÜMAN olarak FÂTİHA SÛRESİ'ndeki "Allahım! Yalnız Sana ibâdet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz" düstûrunu nasıl gözardı edebiliriz ki?.. ALLAH bize "Böyle dua edin" diyor KUR'AN'da!..

- "Elhamdu lillâhi rabbilalemin
Errahmânirrahim
Mâliki yevmiddin
İyyâke na'budü ve iyyâke nesteîn
İhdinassiratel mustakim
Sırâtellezine enamte aleyhim
gayrilmağdubi aleyhim veleddâllîn"

(Fâtiha Sûresi)

Peki, meâli ne? ... Birinci âyete dikkat!..

- "Hamd (şükür, teşekkür), Rabb-il Âlemin (Âlemlerin Rabbi olan) ALLAH'adır.
Rahman'dır, Rahim'dir O!..
Din (hesap) Günü'nün Sâhibidir.
(Allahım!) Yalnız Sana ibâdet ederiz
ve yalnız Senden yardım dileriz.
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet.
Gazâba uğrayanların ve sapıklarınkine değil."

ADONAY, aslında "Efendiler" demektir. "Adon-Efendi" kelimesinden türetilmiştir. Musevî dininde TANRI'nın "söylenmesi yasak" sayılan adı YHVH yerine kullanılır. YHVH; YAHVE veya YAHOVAH diye okunur. KUR'AN'daki YA HUVE'ye eşittir. HÛ ve HUVE "O" demektir. Alevîler, Cem'de HÜ derler. Bektâşîler ve dervişler HÛ çekerler. YHVH, ADONAY ve ELOHİM; yine KUR'AN'daki BEN ve BİZ karşılığıdır. Musevilik ve Müslümanlık esasta çelişmez... KUR'AN'daki ESMA'ÜL HÜSNA (ALLAH'ın "Güzel İsimler) karşılığı Musevîlik'teki ESMA'ÜL HÜSNA veren bir sayfa buldum. Çok yararlı!.. Öte yandan "Elohim of Light" , "Işığın Tanrıları" anlamında kullanıldıysa, çok yanlış!..

Şefaat, yardım ancak ALLAH'tan ve O'nun izin verdiklerindendir:

- "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur.
İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir?
O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir.
Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka İlminden hiç bir şey kavrayamazlar."

(Bakara Sûresi, 255. Âyet)

- "Sizin için O'ndan başka ne bir dost vardır,
ne de bir şefaatçi! Artık düşünmeyecek misiniz?"

(Secde Sûresi, 4. Âyet)

Bir de ben karıştırdım, Mor Alev mi, Mâvi Alev mi?.. İkisi aynı mı, ayrı mı?.. Neyi simgeliyorlar?.. Yazsaydı da, öğrenseydik, niye Mor, niye Mâvi?

Steve Beckow denen sahtekâr şöyle devam etmiş:

- Sâdece genetik olarak akraba değiliz, aynı zamanda "pek çok Dünyadışı kültür
şu anki gelişiminizi destekliyor... Dünyanızın evrimleşmesinin gelişimini
en başından beri desteklediler." (SaLuSa'nın Nisan 2013 târihli Celsesi'nden )

Baş Melek Michael (Mikail) bizlere Melekler'in transandantal (fizik ötesi) ortamda
yaşadıklarını söylüyor ama, Galaktikler 12 boyutta yaşıyor.

"Hâlâ daha seviyeler, aşamalar şeklinde düşünüyorsunuz. Yıldız kardeşleriniz
Serafim ya da Baş Melekler'le aynı seviyede mi? Hayır. Ama onlar aynı
hizalanmanın bir parçasıdır. Onlar yüksek âlemde, boyutlarda yaşıyor."
(SaLuSa'nın 25 Ocak, 2014 târihli Celsesi'nden)

Bu şekilde, âilemizin geri dönüşüne şâhit olmak üzereyiz, yüksek boyutlardaki
koruyucularımızın ve mentorlarımızın... En başında bu gezegeni tohumladılar
ve çağlar boyu korudular. Ve şimdi yükselişimize yardımcı olmak üzere döndüler.
Çok teşekkürler!

Yâhu, biraz geç kalmadılar mı korumakta?.. Dünya neredeyse kirlilikten suyunu, havasını kaybedecek... Dünyâ'yı tohumlamışlar... Tilt oluyorum, şu "tohumlama" lâfına!.. Özellikle Avrupa Birliği'nin baskısı ile 2006 yılında bizde "yerli tohum satışı" yasaklanması ve halkımızın "altından daha pahalı" GDO'lu İsrâil ve diğer gavur tohumlarına mecbur edilmesinden sonra!.. Demek ki Uzaylılar kendi tohumlarını yasaklamamışlar, Dünyâ'ya göndermişler. Ama Dünyâ'da neyle veya kimle çiftleşmişler de, tohumlarını, spermlerini bırakmışlar, orasını pek anlıyamadım.

Bilim adamları Dünyâ'nın 7 milyar yıl önce oluştuğunu söylüyor... Tabii o zaman ateşten bir top idi, "insan tohumlama" o zaman olmuş olamaz. Tohumlar yanar giderdi!.. O zamanlar olsa olsa, "harlı kavurucu ateşten yaratılmış" (Hicr Sûresi, 27. Âyet) Cinler vardı... Dünya soğuyunca bilinen ilk canlılar bakterilerdir. Grönland'da 3,8 milyar yıl, Transvaal'da 3,7 milyar yıl yaşındaki kayaçlar içinde fosilleri bulunmuştur. Mâvi su yosunları yataklarından oluşan kalker yapılar, yâni stromatolitler yaklaşık olarak 3 milyar yıl kadar önce ortaya çıkmıştır. Bütün bu organizmalar 60 mikrometreden küçüktü. (mikrometre: 1/1.000 milimetre) Acaba bu organizmaları Uzaylılar mı serpiştirdi Dünyâ'ya?.. Öyle ya "tohumlama" çiftçiler tarafından serpilerek yapılmaz mı?..

Yok, canım!... Uzaylılar öyle ufacık tefecik şeylere tenezzül etmemişlerdir. Daha biraz zaman geçsin diye beklemişlerdir... Neyse, 1 milyar 450 milyon yıl öncesine doğru, 100 ila 600 mikrometrelik büyük boy hücreler ortaya çıktı. Bilinen ilk ökaryotların (çekirdekli hücreler) bunlar olduğu sanılır. Bu organitlerin karşılıklı yarar (simbiyoz) icâbı başka prokaryotlarla birleşen prokaryotlar olduğu düşünülmektedir. Prokaryotlar dediğimiz ilk hücreler günümüzde de yaşamaktadır ve bugünkü dört büyük canlılar âlemi de onlardan doğmuştur.

- Mantarlar
- Bitkiler
- Prdotistler (amipler, kirpiler, ışınlılar)
- Hayvanlar (mercanlardan maymunlara kadar bütün hayvanlar. İnsan da "bir tür maymundan gelme" sayılır)

Alın size ZAMANLAR... İncelemesi size âit

Birinci Zaman (570 ilâ 240 milyon yıl önce) yalnız omurgasız gruplarının değil, ilk omurgalılann da ortaya çıktığı dönemdir. lk hominid, yâni insansı tür, 2-3 milyon yıl öncesinin Afrika savanlarında ortaya çıkmıştır. Hah, işte o zaman tohumladılar!.. Ama neyi???

Şimdi ben derim ki, bu Uzaylılar kimi tohumlıyacaklarını bilememişler... Yılanı tohumlamışlar, yılan gibi zehir saçan insanlar doğmuş. Çıyanı tohumlamışlar çıyan gibi sinsi insanlar oluşmuş. Çakalı tohumlamışlar, çakal tipli insanlar ortalığı sarmış. Akbabayı tohumlamışlar, akbaba gibi ölen akrabalarını soyan insanlar türemiş... Hırsızı, uğursuzu, cânisi, kaatili, tecâvüzcüsü, kapkaççısı, rüşvetçisi, banka hortumcusu, korkağı, aylağı, kumarbazı, uyuşturucusu, hatta kadın satıcısı pezevengi hep bu yanlış hayvanların tohumlanmasından olmuştur!.. Vallahi hiç yakıştıramadım şu Uzaylılar'a!.. Hem sen o kadar Üstün Varlık ol, bilmem kaçıncı boyuttan kalk gel... hem de böyle hatâlar yap!.. Hiç olmadı!..

Bir türlü Arkturuslular'ın Zırva Mesajları'na gelemedik, değil mi?.. Ne yapalım, Sahtekâr Steve'in "Uzaylılar'ı tanıtma" yazılarına devam ediyoruz, çünkü onları okuyunca, Arkturuslular'ın ne gibi cevherler yumurtlıyacağını tahmin edebilirsiniz... Steve Beckow anlatıyor:

- Onlarca yıldır, Derin Devlet, galaktikleri, "canavarlar" olarak saptırılmış şekilde sundu.
Onlar Yeryüzü yaşayanlarını korkutmak üzere güya insanları kaçırdılar, rehin aldılar
ve hayvanların organlarını çaldılar. Bu hareketler, insanoğlunu hükmü altına almak
isteyen Annunaki gibi karanlık türler tarafından yönetildi. SaLuSa açıklıyor:

- "Bir dakikalığına bizlere nasıl iftira edildiğini düşünün...
Sizleri köleleştirmeye ve topraklarınızı çalmaya kararlı 'canavarlar' olarak
özellikle gösterildik. Bizler 'yaratık' olarak anlatıldık, oysa gerçekte bizler
sizlerin gerçek âileniziz ve asla sizlere karşı öfkeyle bir parmağımızı bile kaldırmadık.
Sizlere karşı böyle aktiviteler Işığın Galaktik Federasyonu tarafından değil ama,
diğer Dünyadışı Varlıklar ve kendi güçlerinizce yapıldı. Elbette, tamamı
bizden korkmanız amaçlıydı ve bâzı dinî gruplarınızın bizlerin Şeytanlar
olduğumuzu iddia etmesi de buna yardımcı oldu."

"Sizlerden, aranızda gezebileceğimiz zamanları beklemenizi rica ediyoruz.
Böylece enerji alanımızın yansımalarını hissedeceksiniz ve Sevgi ve Işık'la
geldiğimizi bileceksiniz." (27Ağustos 27, 2012 târihli Celse'den)

Şimdi buraya dikkat!.. Vasat-altı Varlık SaLuSa Amerikan Derin Devleti'ni "Galaktik Varlıklar'ı 'canavar' olarak göstermek"le suçluyor!.. Yâni, "vallah billah biz Kötü Varlıklar değiliz" demeye getiriyor!.. "Bunları bizim gibi İyi ve Üstün Varlıklar yapar mı?.. Annunaki yapmıştır," diyor!.. Amerika'nın Derin Devleti de, açıktaki devleti de, bırakın başka devletleri; kendi milletine bile her türlü haltı yapar, ama işe Annunakiler'i karıştırdı mı, bilinmez!.

Hadi bakalım, şimdi bir de ANUNNAKİ'yi araştır, dur!..
Bu gibi bilmecelerde ben hep "ekşi sözlük"ten yararlanıyorum, orada bayağı meraklı kişiler var. Hemen herşeyi biliyorlar.... ANUNNAKİ neymiş, biliyor musunuz, "hükümdârın dölü" demekmiş...

- Sümerce'de "tanrılar", özellikle "ilk doğan ve kişisel isimlerle birbirlerinden
farklılaşmamış tanrılar" için kullanılan bir kelime olarak metinlerde görülür.
Bir Sümer ilâhîsinde Girsu'daki tapınağın inşaatına yardımcı olmakla
görevlendirildikleri söylenir ve iyi kâlpli lama-tanrıçaları ile
bağlantılandırılırlar... Gök Tanrı ANU, ANUNNAKİLER'in Kralı olarak tanımlanır.
Sümer yaratılış efsânesinde Tanrılar gürûhu "göğün ve yerin Anunnakileri"
olarak anılır.

- Louvre Müzesi'nde Mezopotamya Uygarlıkları Bölümü'nü gezerken Anunnakiler'le
ilgili çeşitli kabartma ve heykel tasvirlerini gördüğünüzde "dur bir dakika ya,
bize lineer târih adına öğretilen şeyler hafif fasafiso galiba" diye düşündüren,
2005 içinde bu konuyla ilgili bir üçlemenin ilk filminin yayınlanacağı
ve Tevrat'ın Yaradılış Bölümü'nde "Nefilim" olarak bilinen ileri ırk...
Nefilim'in çevirisi "giants/devler" diye yapılmış ama, pek çok araştırmacı
yıldızlardan düşenler olması gerektiğini düşünür.

- ANUNNAKİ: insanın genetik mühendislik ile işgücü yaratmak için etler tarafından
üretildiğini, savaşların da kaos ve karışıklık ile Dünyâ'yı idârelerinde tutmak için
yine onlar tarafından çıkarıldığını öne süren Zecharia Sitchin'in Bâbil
ve Sümer metinlerinde geçtiğini belirttiği, anlamı "yukarıdan aşağıya gelenler" olan kelime.

-Bir inanışa göre, bundan 450.000 yıl önce, "Nibiru" ya da "Marduk" adlı
bu gezegenden bâzı mineraller almak üzere Dünyâmıza yollanmış olan ekibe
verilen isimdir. Başlarında, Sümer dininin en büyük tanrısı olan Enlil vardı.
Enki, İnanna, Ninlil, Ereşkigal gibi diğer "tanrı"lar da aslında bu ekibin
"beyin takımı"nı oluşturmaktaydı. Gelirken, yanlarında mâdenlerde çalıştırmak
üzere eğitilmiş iri cüsseli, devâsa işçiler getirmişlerdi ki, bunlar Tevrat'taki
"Nefilim"e denk geliyordu. Bir süre sonra ağır şartlara isyan eden devlerin
yerine, Dünyâ'da vârolan en uygun yaratık seçilmiş, bu maymunsu yaratık
üzerinde genetik işlemler uygulanarak "insan nesli" geliştirilmişti.

- Annunakiler arasında, bu insanlarla ilişki kuranlar da çıkmıştı ve bir anlamda
"melez tür" yaratma deneyleri yapılmıştı - aynı, yaratılış bölümünde "Tanrı'nın
oğulları insan kızlarını eş olarak seçti" Tevrat âyetinde söylendiği gibi. Tevrat'ın
"genesis" bölümünün 6. kısmında adları geçen ve Tufan'dan önce insanoğlunun
kızlarıyla evlenen "Nefilimler"in 12. gezegenden geldiği yazar. "Nefilim"
sözcüğünün özgün anlamı "Tanrı'nın Oğulları" veya "göklerden gelen devler"dir.
Onbinlerce yıl bu insanları çalıştıran Nibiru sâkinleri, yâni "Annunakiler",
İsâ'dan önce 1.600 dolaylarında, aralarındaki bir dizi karışıklık sonucu
Dünyâ'dan ayrıldılar. Bir sonraki gezegen yörüngesi yaklaşımında, yâni 3.600 yıl
sonra geri dönecekleri söyleniyor. bu da 2012 yılına denk geliyormuş.

- Bunlarla ilgili rivâyetlerden biri de altınla ilgilidir. Rivâyete göre
bu yaratıkların gezegenleri için altın gerekiyormuş. Hattâ Dünyâ'ya gelme
sebeplerinden biri de buymuş. İlk geldikleri zamanlarda insanları altın bulmak
için çalıştırıyorlarmış. Hattâ Giza piramidi de altın deposuymuş. Ve hattâ
el Dorado'da bunların Uzay gemilerinin üssüymüş... İşte insanlar bunlara isyan edip
otoriteyi geri aldıklarında, bir şekilde altın geleneği devam etmiş, falan filân...

- Tabii bu rivâyetlerin bilimsel değeri yoktur. ama Annunakiler gerçekten
gizemli Sümer tanrılarıdır. Annunaki'nin anlamı "soylu kandan olan" demekmiş.
Balık şekli dış görünüşü gözlerden kaçmasın. balık adamlarla ilgili
anahtar kelimeler "nommo", "dagon".

- Alpha Draconian denen bir ırkın, Dünyâmıza gelip işgâl ettikten sonra,
genetiklerimizle oynayarak, aramıza karışan kesimidir. günümüzde hâlâ
yöneticidirler. Bush (baba-oğul), Clinton , Dick Çeyni gibi insanlar bu ırka
mensuptur, yahut onun yardakçısıdırlar. Orion grubu tarafından yönetilmektedirler.
Daha doğrusu Orion grubunu yönetmektedirler.

"Falan filân" demiş ya birisi, biz de "fasafiso" diye ekliyebiliriz... Zecharia Sitchin adında bir adamın iddiası ne rivâyetlere yol açmış, görüyorsunuz!.. Tevrat'ın Tekvin Kitabı'nın 6. Bölümü'ndeki "Allah Oğulları" eğer tahriften dolayı ve gerçekten "oğul" sanmaktan dolayı değilse; "ALLAH'ın sevdiği kullar" anlamına alınmalıdır. Yine de doğru değildir. Nefilim ise iri yapılı, güçlü-kuvvetli zorbalar, zâlim yöneticilerdir. Bundan "dev, Uzaylı" anlamı çıkarmak abartı olur.

Nibiru, Sümerler'in 12. Gezegeni'dir, Kayıp Gezegen diye bilinir, çünkü ortalıkta yoktur. Bir adı da Marduk'tur... Sözümona yaratıcılarımız olarak Nefilimler'in oradan gelip, Dünyâmızı 400.000 yıl önce kolonileştirdikleri iddia edilir. Fasafisodur.

Gelelim, Vasat-altı Varlık SaLuSa'nın "Vallah billah biz size fiske bile vurmadık. Bunları yapanlar onlar" diye nitelediği Dünyâdışı Varlıklar'a!.. Yok böyle birşey!.. Hepsi E.T. ile başlayan Uzay filimlerinden alınmış kopyalanmış çirkin sûretler... Sayfaya bile almadım, "isterseniz bakın" diye link verdim, o kadar!.. Yok, yeraltında üstler kurmuşlar da, Andromeda Konseyi gelip onları yok etmiş te... Salla, gitsin!..

Vasat-altı Varlık SaLuSa, Uzaylılar'a inanan ve bunların etkisinde kalanlar kendisini de onlardan sanmasın diye, "bizler, sizlerin gerçek âileniziz" diyor!.. Yok devenin bale pabucu!..

Öff, ben sıkıldım bu Steve'den de, SaLuSa'dan da!.. Biraz da Arkturuslular Palavrası nakledeyim:

- "Biz, Arkturuslular Grubu, ufukta oldukça fazla değişimin olduğunu söylemek istiyoruz.
Yaşamlar boyu insanlığı tutsak eden Dünya inanışlarının can çekişmesine şâhit oluyorsunuz.
Bu düşük titreşimli, ağır, kusurlu oluşumlar, sâdece onları oluşturan enerjilerin yerini
gerçeğin yüksek frekansları aldığında yok olur."

Gördünüz mü ne kadar tehlikeli, artniyetli bir mesaj?.. "Tebliğ" demeye dilim varmıyor!.. Değişim olacakmış... Ne değişecekmiş?.. İnsanlığı tutsak eden Dünya inanışları can çekişiyormuş... Yâni İSLÂM, HIRİSTİYANLIK, MUSEVÎLIK, BUDİZM ve diğerleri ölüyormuş, yerine "gerçeğin yüksek frekansları" gelecekmiş... Yâni Satanizm, Scientology, Evangelizm, Ufoloji gibi sapkın inançlar!.. Armageddon'la (hâşâ) "ALLAH'ı kıyâmete zorlamak"... Hiç insan mikrometrik aklıyla böyle birşey yapabilir mi?.. Ama Şeytan ve Uzaylı sûretinde görünen Cinler, akılsız insanlara kendi saf, temiz inancını unutturup böyle zırvalara inandırırlar. Sonra onlar da Şeytanlaşır ve İnternet'te siteler açarak, sayfalar dolusu Uzaylı tercümeleri yaparak diğer insanları saptırırlar.

Bakın, Geri Varlık "Arkturuslular Grubu" elemanı nasıl devam etmiş:

"Sizlerle ızdırap (acı / kahır / çile) konusunda konuşmak istiyoruz.
Bu büyük kayıpları tâkiben gelen duyguları, veya en basit hâliyle günlük hayat
sırasında yaşanan fiziksel, duygusal veya zihinsel acıyı târif eden bir terimdir.
Uyanmış veya uyanmamış pek çokları, eski enerjinin şu anda Gaia'dan, bireylerden
ve bütün üç boyutlu sistemden yoğun bir şekilde elenmesinin sonucunda ızdırap çekiyorlar."
(15 Temmuz 2018 târihli Celse'den)

Yaa!... İnsanlar "eski enerjinin, şimdiki inançların, dinin-imanın; Gaia'dan, bireylerden ve üç buutlu sistemden elenmesi sonucunda ıstırap çekiyorlar"mış... Aslında doğru bir cümle!.. İnancı, imânı olmayan insan ne günlük hayâtın zorluklarına dayanabilir, ne kaybettiği yakınlarına sabredebilir.

Daha önce belirtmiştik. Celseler'in hemen hepsinde Öbür Âlem'deki Gözetmenler, Hâmiler, İdâreciler "tümden aldatma"ya izin vermezler. Hepsi BEVGİ'den, BARIŞ'tan bahsetmeye mecbur tutarlar. Varlıklar'a arada bir doğru birşey söyleterek dinleyicileri uyarmaya çalışırlar. Ama Avradakiler kendilerini kaptırmışlarsa, bu îkazların farkına varmazlar, aldanmaya devam ederler. Burada Geri Varlık, önce "İnanışlarınız can çekişiyor, yerine yenileri gelecek" diyor, sanki kurtuluş müjdesi veriyor ki, yanlış... Ardından "çektikleriniz inançlarınızı kaybetmekten dolayı" diyor, doğru.

Peki GAIA ne?.. Bunların hepsi bize yabancı!.. Ne Orta Asya'dan, Dede Korkut masalları'ndan, ne İslâm Felsefesi'nden, ne Binbir Gece Masalları'ndan!.. Ya Yunan Mitolojisi'nden alınma, ya Hint Felsefesi'nden, ya da Uzaylı Medyumları'nın uydurmalarından...

GAİA kelimesinin kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, "toprak" veya "Dünya" anlamına gelen "Ge" sözcüğünün şiirsel bir kullanımından türemiş olduğu sanılıyor... Dor lehçesinde Ge, "Ga" oluyor; ayrıca Miken Yunancası'nda da "Ma-Ga" (Gaia Ana) diye geçiyor... Gaia, bir yerde Yunan Mitolojisi'nin "toprak ana"sıdır, ama aklınıza Yeryüzü'nün tümü, ya da sâdece toprak örtüsü gelmesin. Gaia'yı, üstündeki toprakla birlikte, Yeryüzü'ndeki bütün kara parçaları olarak düşünürler.
Öyle düşünülduğünde, onun dağları ve denizleri koynunda bir anne gibi taşıyan imgesini daha kolay anlaşılır... Peki, Gökyüzü nasıl olup da Gaia'dan türeyebiliyor?.. Hesiodos'a bakacak olursak, Gaia, Gökyüzü'nü, şâni Kâinat'ı kendisini görünmez bir elbise gibi dört bir yandan sarsın diye vâretmiştir.

Bir de Gaia Teorisi var... Gaia teorisinin cevapladığı kafa karıştırıcı sorulardan birisi şudur: Dünyâ'nın atmosferinde nasıl böylesine inanılmaz ve değişmez bir gaz dengesi vardır!.. Öyle bir mekanizma ki!.. O gazların, trilyonlarca mikrobun ve diğer organizmaların birbiriyle bağıntılı ve uyumlu hareketi Gaia'dır. Gaia, dünyanın volkanik ve sert bir ortam olduğu zamanlarda başlamış, devâsa asteroid çarpışmalarına ve diğer felâketlere rağmen üç milyar yıldan fazla bir süre boyunca dayanmış, hiç değişmemiş Dünyâ'daki dengedir... Bir başka deyişle Gaia prensibi, biyosferin ve Yerküre'nin fizîkî bileşenleri sayılan atmosferin, kriyosferin, hidrosferin ve litosferin, karmaşık bir karşılıklı etkileşim sistemi içinde, bir araya gelerek bir bütünlük oluşturmasıdır. Dr. James Lovelock adlı bilimadamı tarafından yaratılmış olan bu teori, Dunyâ'daki her canlı, tek bir global canlının bir parçasıdır ve bu canlı da gerekli bulduğunda gezegenin ortamını modifike etmektedir ve boylece hayatta kalmasını sağlamaktadır. Lovelock, Dünyâ'nın aslında "canlı bir organizma" gibi olduğunu iddia etmiştir. Dünyâ'daki hayâtın adı GAIA'dır ve buna göre karalar Gaia'nın kemikleri, okyanuslar, denizler ve ırmaklar onun dolaşım sistemi, atmosfer onun solunum sistemi, üzerinde yaşayan canlılar da onun sinir sistemidir.

Yâhu, bunu Lovelock'tan çok önceleri İslâm Mutasavvıfları "Vahdet-i Vücut" diye söylemişlerdi!.. Dünyâ'da, hattâ Kâinat'ta TEK bir hayat vardır. İnsan bunun minik bir örneğidir. İnsan Ruhu, bedeni ayakta tutmaktadır ama, bedendeki her bir organ, her organdaki hücreler, saçlar, tırnaklar ayrı birer varlık gibi yaşayıp ölmektedirler. Saçımız dökülür, derimiz pul pul olur, ölür, yerine yenisi gelir. Her biri ayrı yaşamaktadır ama, bedende TEK bir RUH vardır.... Dünyâ da, Kâinat da öyledir. Bizler o muazzam vücudun hücreleriyiz!.. Enis Behiç Koryürek'in Medyumluğu ile Tebliğ veren Muhterem Varlık Çedikçi Süleyman Çelebi'nin

Senlik de yoktur, benlik de bizde
Zerrât-ı âbız bir tek denizde

ifâdesi buna işârettir. (Zerrât-ı âb = su parçaları, damlacıklar)

Bilmem, Steve veya Vasat-altı Varlık SaluSa ve Arkturuslular GAIA'yı o anlamda mı kullanıyorlar?

Ruhi Selman

selman@journalist.com

NOT: Yüz küsûr yazıdan sonra, sitenin yeterince ilgi görüp görmediğini, yararlı olup olmadığını merak ediyorum. Onun için bir süre yazılara ara verip, bekliyeceğim.

***

  • Sayfalar:

    - BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
    - BİR TEBLİĞ
    - ÖLÜM VE SONRASI
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
    - ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 49
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 50
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 51
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 52
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 53
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 54
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 55
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 56
    - ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 57
    - BİR OBSESYON VAK'ASI
    - ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
    - RÜYÂLAR - 1
    - RÜYÂLAR - 2
    - REİNKARNASYON - 1
    - REİNKARNASYON - 2
    - ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
    - İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI YAŞADI?
    - KADIN HAKKINDA BİR TEBLİĞ
    - FİNCAN CELSELERİ - 1
    - FİNCAN CELSELERİ - 2
    - FİNCAN CELSELERİ - 3
    - EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
    - RÛHÎ FİLİMLER - 1
    - ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
    - ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
    - BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
    - CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
    - SAPKIN RAEL TARİKATI
    - TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
    - MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
    - ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
    - SİRİUS MİSYONU ZIRVALARI
    - KRYON "TEBLİĞ"LERİ VE LEE CARROLL'UN "MEDYUM"LUĞU
    - J. Z. KNIGHT ADLI KADIN MEDYUM ve RAMTHA "TEBLİĞ"LERİ
    - MEDYUM JANİ KİNG VE VARLIK P'TAAH
    - AKHENATON VE KURGU AGARTA "TEBLİĞ"LERİ
    - SILVER BIRCH TEBLİĞLERİ
    - "SÜPER İNSANLIK" DERNEĞİ VE UYDURUK "TEBLİĞ"LER
    - SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT - 2
    - KASYOPYA CELSELERİ'NDE ATMASYON, KITIRASYONLAR
    - RA "TEBLİĞ"LERİ
    - HAYÂLÎ ANDROMEDA KONSEYİ
    - VARMIŞ GİBİ YUTTURULAN PLEİADES KONSEYİ
    - HATHOR GEZEGENİNDEN İNANDIRICI OLMAYAN MESAJLAR
    - ÜSTAT KUTHUMİ'DEN SAHTE İNCİLER
    - ATLANTİS'İN KRAL RÂHİBİ THOTH'UN IVIR-ZIVIR MESAJLARI
    - BAŞMELEK METATRON ÜFÜRMELERİ
    - MEKTUPLAR