MUSTAFA KEMÂL PAŞA FİLİSTİN'DEN VE DÜŞMANDAN KAÇTI MI?
Bu ve bundan önceki sayfadaki yazıyı, bir dostun yardımı ile bir başka siteden izin alarak hiç değiştirmeden, aynen yayınlıyoruz... Her iki şahsa da sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
MUSTAFA KEMÂL, Filistin Cephesi'ndeki mağlubiyetten, askerin çekilmesinden dolayı Sultan Vahdeddin ve Atatürk düşmanları tarafından "kaçmak"la, "Suriye'yi düşmana terketmek"le suçlanmıştır... Bu iddialar târihî olaylar kronolojisi, asker sayısı ve savaş şartları gözönüne alınmadan ileri sürülmektedir.
Acaba öyle mi?.. Dedikleri gibi Mustafa Kemâl herşeye hâkim bir mevkide iken arkadaşlarını bırakıp ardına bırakmadan kaçtı mı?. Onbinlerce askeri esir verdi mi? Bu sualin cevâbını özellikle Dr. Cemâl Kemâl'in çok değerli Nablus Meydan Muharebesi’nde Mustafa Kemâl çalışmasından yararlanarak vermeye çalışacağız. Kendisine ve diğer araştırmacılara şükran borçluyuz.
Gerçek durumu anlamak için önce bir harita, sonra "kısa" bir KRONOLOJİ verelim... Bakalım, hangi olaylar cereyan etmiş ve MUSTAFA KEMÂL nerelerde imiş??? Haritadan tâkip edin...

28 Temmuz 1914 - I. Dünya Savaşı başladı.
7-8 Ağustos 1916 - Mustafa Kemal Bitlis ve Muş’u, Ruslar'dan geri aldı.
İşte böyle!.. Mustafa Kemâl Paşa, Nablus'taki görevine 1 Eylül 1918'de başlıyor. 18 gün
sonra İngilizler taarruza geçiyor. Bahâne mi?... Hayır!.. Ama içinde bulunduğu vaziyet
unutulmamalı! Zâten Kudüs'ün 9 Aralık 1917'de kaybında bir rolü yok!..
KUDÜS deyince akan sular durur... İSLÂMİYET için üç kutsal şehir MEKKE, MEDİNE ve
KUDÜS, savaşılmadan alınmıştır, bilir misiniz?.. MEDİNE, mâlûm, Peygamberimiz oraya hicret
etti, (622) Medineliler kendisini ve diğer gelenleri bağırlarına bastılar, aylarca beslediler,
barındırdılar. Müslümanlar güçlenince, bir saldırı üzerine Hz. Muhammed MEKKE'ye doğru
4 kol hâlinde harekete geçti. 1 Ocak 630 târihinde Hz. Muhammed Fetih Sûresi'ni okuyarak
Mekke'ye girdi. 3 kol herhangi bir direnişle karşılaşmadı. 4. kol, İkrime bin Ebu Cehil
önderliğindeki küçük bir saldırıyı geri püskürttü. Hz. Muhammed, Mekke'ye girer girmez
genel af ilan ettiğini bildirdi... KUDÜS ise 636 yılında Halife Hz. Ömer tarafından alındı,
ama Kudüs halkının dâveti üzerine!.. Şehir kuşatılmıştı.
Şehir teslim olmak istiyor, ama ordu komutanına değil, Halife'ye... Bunun üzerine Hz. Ömer
geliyor ve şehri teslim alıyor, savaşmadan.
Ama şimdi KUDÜS'ü nasıl kaybettiğimizi anlatmak gerek... MUSTAFA KEMÂL ile alâkası
yok... Filistin Cephesi ile ilgisi var...
15 Ekim 1914- İngilizler, petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, Osmanlı
hâkimiyetindeki Bahreyn’i işgâl ettiler. Daha biz savaşa girmeden!..
29 ekim 1914 - Osmanlı destroyerinin refakatinde bulunan Alman savaş gemisi Goeben
Sivastopol'daki Rus kıyı bataryalarına ateş açtı. Osmanlı Devleti savaşa girdi.
7 Kasım 1914 - İngilizler Şatt-ül Arap Nehri'nin Osmanlı yakasında bulunan Fav
Yarımadası’na asker çıkardılar.
23 Kasım 1914- İngilizler Basra’yı işgâl ettiler. Yerli askerlerle karışık Osmanlı kuvvetleri
işgâle karşı koyamadı.
20 Aralık 1914 - Basra’yı geri almak amacıyla cephe komutanlığına Yüzbaşı Süleyman
Askerî Bey atandı.
28 Ocak 1915 - Bahriye Nâzırı Cemâl Paşa 25.000 kişilik bir orduyla yaptığı Süveyş
Kanalı’na saldırı, hezimetle sonuçlandı. Cemâl Paşa, İngilizler'in 200.000’e
yakın asker, tel örgüler, zırhlılar ve zırhlı trenlerden meydana gelen kuvvetinden habersizdi!..
Osmanlı ordusunun şehit, yaralı ve kayıp sayısı 1.410’u buldu. İngiliz zayiatı ise, 25 ölü ve
150 yaralıdan ibâretti.
12 Nisan 1915 - Süleyman Askerî Bey İngilizler'e taarruz etti. Şuaybiye Muharebesi’nde
başarılı olamadı, Kut’ülamare’ye çekildi ve intihar etti.
26 Kasım 1915 - Selmân-ı Pak'ta durdurulan İngilizler kanlı çarpışmalardan sonra
çekildiler.
3 Mart 1916 - Bitlis, Muş, Van ve Hakkâri Ruslar tarafından işgâl edildi.
15 Mart 1916 - Mustafa Kemâl, Edirne'den Diyarbakır'a kaydırılan 16. Kolordu Komutanı
olarak Doğu Cephesi'nde göreve başladı.
1 Nisan 1916 - Mustafa Kemâl, mirlivalığa (Tümgeneral) yükseltildi.
7-25 Nisan 1916 - Mustafa Kemâl, Doğu'da Ruslar'ın saldırısını püskürttü.
28 Nisan 1916 - Irak Cephesi'ndeki savaşlarda, Kut'ül Ammare bölgesinde, 5 aydır
kuşatma altında olan İngiliz birlikleri, teslim oldu. Komutan, İngiltere Kralı'nın küçük kızı ile
evli olan General Townshend, karısı ile birlikte esirler arasındaydı!..
Bu, Büyük Britanya İmparatorluğu için inanılmaz haysiyet kırıcı bir darbe idi. İlk defa
Hânedan'dan biri esir düşüyordu!.. İngiliz tarihçisi James Morris, Kut'un kaybını "Britanya
askerî târihindeki en aşağılık şartlı teslimi" olarak tanımlamıştır. Towshend'in serbest
bırakılması için Cemâl Paşa'ya 2.000.000 altın rüşvet teklif ettiler, Paşa kabul etmedi!
5 Haziran 1916- Mekke Şerifi Hüseyin, sözde Peygamber torunu olacak, Lawrence’in
kışkırtması ve İngiliz altınlarının parıltılarıyla, Osmanlılar'a karşı isyân ederek Hicaz
Krallığı’nı ilân etti. Hüseyin, Mekke'deki Türk Garnizonu'na âniden saldırdı.
16 Haziran 1916 -Garnizondaki 45 subay, 140 er, 16 top ve makineli tüfekle birlikte
Araplar'a teslim oldu. Ayaklanan Araplar, Suriye ile Medine arasındaki Hicaz demiryolunun
Hedye (Hediye) kesimini tahrip ettiler. 140’tan fazla telgraf direğini hasara uğrattılar...
Hepsi değil, ama Şerif Hüseyin'in peşine takılanlar gibi, pek çok Arap Osmanlı'ya ihânet
etmiştir. Bunu gizlemeye çalışmanın bir yararı yoktur.
9 Temmuz 1916 - Şerif Hüseyin Mekke’yi ele geçirdi.
27 Temmuz 1916 - 4. Ordu’nun, Albay von Kress kumandasında 10.000 kişilik bir
kuvvetle giriştiği İkinci Kanal Seferi de yenilgiyle sona erdi.
3-5 Ağustos 1916 - Cemâl Paşa'nın Süveyş Kanalı’nda yaptığı son saldırı olan Romani
Muharebesi de mağlubiyetle sonuçlandı ve Osmanlı Ordusu, Gazze’ye kadar sürecek olan
bir geri çekilişe başladı ve Filistin Cephesi’nde tutunmaya çalıştı.... Neymiş??? Geri çekiliş
Mustafa Kemâl Paşa daha o cepheye gelmeden çok önce başlamış!
14 Ağustos 1916 - Sina yarımadasından çekilmekte olan Osmanlı birlikleri
El-Ariş’te toplandılar.
22 Eylül 1916 - İhânet içindeki Şerif Hüseyin Taif’i ele geçirdi.
Ürdün, Suriye ve Filistin Arapları'nın büyük bir kısmı, kendilerini koruyan Osmanlı Kuvvetlerine
karşı açık veya gizli şekilde Hüseyin ve oğulları Faysal ve Abdullah’ın isyânına katıldılar.
22 Aralık 1916 - İngilizler, başlayan genel karşı taarruz ile El-Ariş’i ele geçirdiler,
Osmanlı birlikleri Sina Çölü’nden tamamen çekilerek, Gazze-Şeria-Birüssebi hattında
savunma için mevzilendiler.
Ocak 1917 - İngilizler El-Vech’i bombalayarak karaya Mısır ve Sudan askerlerini
çıkardılar. Sâhili korumakla görevli akıncı alayı, Emir Faysal kuvvetlerinin tarafına geçti.
Onlar da ihânet cephesine katıldılar.
17 Şubat 1917 - Mustafa Kemâl, Genel Kurmay tarafından Hicaz Seferi Kuvvetler
Komutanlığı’na atanmak istendi. Ancak Mustafa Kemâl'in Türkler'in olduğu toprakların
dışında savaşma konusunda tereddütleri vardı. Bu düşüncelerini Enver Paşa ve Cemâl
Paşa’yla paylaştı, ancak görüşleri dikkate alınmayınca, tâyin gerçekleşmedi. Enver Paşa,
Mustafa Kemâl’e bu sefer de Kafkasya içlerindeki 9. Ordu Komutanlığı’nı teklif etti. Mustafa
Kemâl, yine Anadolu dışındaki bu uzak görevi kabul etmeyince, Suriye’deki 7. Ordu
Komutanlığı’na atandı. İlk atanışı... Kısa süre sonra istifa etti.
7 Mart 1917 - Mustafa Kemâl, Diyarbakır'daki 2. Ordu Komutan Vekilliği'ne atandı.
11 Mart 1917 - İngilizler Bağdat'ı ele geçirdi. Ardından Samarra’yı da ele geçiren
İngiliz ordusu, Musul’a doğru ilerlemeye başladı. Türk askeri, Irak Cephesi’nde sıcak ve
koleradan dolayı büyük kayıplar veriyordu. İlâç ve cephâne eksikliği kuvvetlerin azmini
kırarken. İngilizler'in bağımsızlık vaatlerine ve altınlarına kanan pek çok Arap kabilelerinin
hesapta olmayan saf değiştirmeleri, ihâneti büyüttü, cephenin kaderini tâyin eden
faktörlerden biri oldu.
16 Mart 1917 - Mustafa Kemâl, Diyarbakır'daki 2. Ordu Komutanlığı'na, bu sefer asil
olarak atandı.
26 Mart 1917 - İngilizler Gazze-Şeria-Birüssebi hattına saldırdılar. Birinci Gazze
Muharebesi denilen bu çatışmalarda çok ağır kayıplar vererek geri çekildiler.
19 Nisan 1917 - İngilizler, donanmanın da desteğinde ve daha geniş bir cepheyle
saldırılarını yineledilerse de, İkinci Gazze Muharebesi’nde de başarı sağlayamayarak geri
çekildiler. O târihte daha Filistin'e girmiş değillerdi.
24 Haziran 1917 - "Yıldırım Ordular Grubu" kuruldu. Mustafa Kemâl de 7. Ordu
Komutanı oldu. Alman Generallerinden Falkenhein bu ordular grubunun komutanlığına
atandı. Kısa bir süre sonra Mustafa Kemâl, "Falkenhein’ın
Alman komutanları kayırdığı, bölgedeki aşiretlerle olan ilişkilerinde Almanya çıkarlarına
tutum izlediğini ve Irak seferinden olumlu bir sonuç alınamayacağı"nı bildiren
iki rapor hazırladı.
28 Haziran 1917 - İngiliz ordusuna General Admound Allenby komutan olarak tâyin
edildi. Allenby, Falkenhein'i Avrupa'daki çarpışmalarda yenmişti.
6 Temmuz 1917 - Akabe, Arap âsiler tarafından ele geçirildi. Dengeler iyice değişti.
Akabe’nin düşmesi, Mısır’daki İngiliz kuvvetlerinin Arap isyancılarla doğrudan bağlantı
kurmalarını sağladı. Böylece düşmanın Hicaz ile Sinâ cepheleri birleşti.
Akabe, Arap isyancılarının önemli bir üssü haline geldi. Hâin Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal
karargâhıyla buraya gelerek, İngiliz komutan Allenby’nin emrinde bir ordu kumandanı gibi
görev yapmaya başladı.
20 Eylül 1917 - Mustafa Kemâl, 7. Ordu Komutanı sıfatıyla, memleketin ve ordunun
durumunu açıklayan târihi raporunu İstanbul'a gönderdi... Raporu aşağıda vereceğiz. Böyle
bir rapor hazırlamış birinin kaçma ihtimâli olup olmadığına siz karar verin.
24 Eylül 1917 - Mustafa Kemâl Paşa, yine Halep’ten Enver ve Cemâl Paşalar'a ikinci bir
rapor daha gönderdi... Onu da aşağıda vereceğiz.
Ekim 1917 - İstanbul’dan 24. tümen, 10.057 askerle yola çıktı... Birlikler Filistin’e
ulaştığında yapılan yoklamada kalan asker sayısı sadece 4.635 kişiydi!.. İşin kötüsü yolda
firâr edenler evlerine de dönemediklerinden çetelere katılıyor ve ülkede ciddi bir iç
güvenlik sorunu doğuruyorlardı.
6 Ekim 1917 - Durumu ümitsiz gören Mustafa Kemâl 7. Ordu Komutanlığı'ndan istifa
ettiğini bir yazı ile Enver Paşa'ya bildirdi.
15 Ekim 1917 - 7. Ordu Komutanlığı'ndan ayrılan Mustafa Kemâl, tekrar atandığı
2. Ordu Komutanı sıfatıyla, izinli olarak İstanbul'a döndü. (Aslında MUSTAFA KEMÂL, grup
komutanı General FALKENHEIN ile anlaşamadığı için, kurallara aykırı bir şekilde kendini
görevden af ve yerine vekil tayin ederek bırakıp İSTANBUL'a gelmişti.)
27 Ekim 1917 - İngiliz Generali Allenby, sabah 110.000 kişilik bir kuvvetle Gazze’yi
bombalayarak saldırıya geçti. Bu saldırıda kara topçusuna, denizden de İngiliz ve Fransız
gemileri yardım ediyordu. Üçüncü Gazze Muharebesi olarak anılan bu savaşta Osmanlı
mevzileri yarıldı.
31 Ekim 1917 - İngilizler Birüssebi’yi işgâl etti.
2 Kasım 1917 - "Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulacağı"na dâir beyanname neşrolundu ki,
"Balfour Beyannamesi" diye bilinir. Adam, Büyük Britanya Dışişleri Bakanı
idi... Hep "İngiltere" diyoruz ama, karşımızdaki "üzerinde Güneş batmayan Büyük Britanya
İmparatorluğu"dur.
15 Kasım 1917 - İngilizler Yafa’yı işgâl etti.
16 Kasım 1917 - Enver Paşa’nın verdiği emirle Medine hâriç, bölge boşaltıldı...
Fahrettin Paşa Medine'de direnmeye devam etti. 30 Ekim 1918 'deki Mütâreke'den
sonra dahi Pâdişah irâdesine rağmen, Medine'yi 10 Ocak 1818 gününe kadar terketmedi.
9 Aralık 1917 - İngilizler, Kudüs'ü işgâl etti. Müttefiikimizi olan Almanya'da bile
Hıristiyanlar bayram yaptılar!... Osmanlı Devleti Medine, Musul, Şam ve
Halep hâriç, FİLİSTİN dâhil, bütün Arap Yarımadası'nı kaybetmiş, sadece Yemen’de 300 bin
şehit vermişti. Öyle ki Fahreddin Paşa Medine'yi savunabilmek için İstanbul`dan devamlı
takviye kuvveti istiyor, Osmanlı hükümeti ise onun isteklerine cevap verebilecek durumda
olmadığını bildiriyordu.
13 Aralık 1917 - Şehzâde Veliaht VAHDEDDİN ile MUSTAFA KEMÂL ilk defa karşılaştılar.
Almanya seyyahatini konuştular.
15 Aralık 1917 - Mustafa Kemâl, Veliaht Vahdeddin ile Almanya'ya gitti. Seyyahat
5 Ocak 1918 târihine kadar sürdü. Mustafa Kemâl bu seyyahat sırasında Almanlar'ın savaşı
kazanmasının imkânsız olduğunu gördü.
3 Ocak 1918 - Peygamber torunu olmasına rağmen hâin Faysal’ın orduları Osmanlı
askeriyle savaşarak Ölü Deniz’in güneydoğusundaki Ebi’l Lesen’i ele geçirdiler.
14 Ocak 1918 - Peygamber torunu olmasına rağmen hâin Faysal’ın orduları
Osmanlı askeriyle savaşarak Tüfeyle’yi ele geçirdiler.
21 Şubat 1918 - Eriha’nın (Jericho) düşmesiyle Osmanlı Devleti bütün Filistin’i
kaybetmiş oldu.
25 Şubat 1918 - Falkenhein’ın görevine son verildi, Yıldırım Orduları Grubu
Komutanlığı'na General Liman von Sanders atandı.
21 Mart 1918 - General Allenby, harekete geçince Osmanlı orduları Amman’a
çekilmek durumunda kaldı. O târihe kadar teslim olan 150 bin kadar subay ve er
İngilizler'in Mısır esir kampına sevk edildiler.
1918’de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tümen’in 48. Alay’ına bağlı askerler Mısır’ın
İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’nda hapsedildiler. Kampın
tam adı, ‘Seydibeşir Kuveysna Osmanlı Useray-i Harbiye Kampı’ idi. Türk esirler 12 Haziran
1920’ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya mâruz
kaldılar.Sâdece bu kadar değil!.. Serbest kaldıklarında tekrar savaşamasınlar diye, Türk
askerleri, "mikrop kırma" bahânesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldular.
Ancak suya normalin çok üzerinde krizol (cerasol) maddesi katılmıştı. Mehmetçikler,
daha ayağını soktuklarında haşlanıyorlardı. İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin
havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını
sokmak istemediklerinde İngilizler havaya ateş etmeye başlıyordu. Askerler, ölmemek için
çömelerek başlarını suya soktular. Başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözleri
yanmıştı. Dışarı çıkanların hâlini gören sıradaki askerlerin direnişleri de fayda etmedi ve
15 bin Türk askeri kör oldu!.. "Medenî" deyip kuyruğuna takıldığımız İngilizler, kumaş
dokuyamasınlar diye başparmaklarını kestikleri Hintliler'den, başkaldırmasınlar diye Afyon
Savaşı çıkarıp uyuşturdukları Çinliler'den sonra TÜRKLER'e de bu zûlmü uygun görmüşlerdi!..
30 Nisan 1918 - İkinci Şeria muharebesi... 4 Mayıs'a kadar sürdü. Türkler lehine
sonuçlandı. Ancak 7.Ordunun muhârebe gücü son derece zayıfladı. Geri ulaşım yolu kesilen
8 .Kolordu birlikleriyse, yiyecek ikmali yapılamadığından aç kaldı. Muharebeye katılan
birlikler, personelinin yarıdan fazlasını kaybettiler. O yüzden çekilen düşmanıı tâkip
mümkün olamadı, İngilizler, köprübaşına az bir kuvvet bırakarak, birliklerinin çoğunu Seria
Nehri batısına çektiler.
1-19 Mayıs 1918 - İsyancı hâin Araplar, Osmanlı'nın binbir güçlükle yaptığı 25 adet
demiryolu köprüsünü tahrip ettiler.
Haziran 1918 - Böbreklerinden rahatsızlanan MUSTAFA KEMÂL yurtdışına, KARLSBAD'a
kaplıca tedâvisine gitti.
21 Haziran 1918 - Yıldırım Orduları Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, anlaşamadığı
Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya bir istifa su telgrafı gönderdi. Ancak istifası Alman
İmparatoru tarafından kabul edilmedi.
3 Temmuz 1918 - Sultan REŞAD vefat etti.
4 Temmuz 1918 - 57 yaşındaki Vahdeddin Pâdişah oldu. İngilizler o gün İstanbul'u
havadan bombaladılar.
Aynı günlerde İNGİLİZLER, Enver Paşa'ya kapitülâsyonları kaldıran, Suriye, Filistin,
Mezopotamya ve Ermenistan'ı OSMANLI egemenliğinde bırakıp; özerk, veya İngiliz
himâyesine veren bir barış teklifinde bulundular. Enver Paşa reddetti... Üzerinde durulması
gereken bir teklif idi.
14 Temmuz 1918 - 7. Ordu'nun Şeria Nehri batısından Vadi Avca istikametinde yaptığı taarruz
başarılı olmadı. 4. Ordu da Şeria Nehri doğusundan batı istikametinde taarruz yaptı, o da başarılı
olmadı.
2 Ağustos 1918 - MUSTAFA KEMÂL Karlsbad'dan yurda döndü.
5 Ağustos 1918 - MUSTAFA KEMÂL'in talebiyle, SULTAN VAHDEDDİN'le Dolmabahçe
Câmii mahfilinde görüşme gerçekleşti. MUSTAFA KEMÂL, Pâdişâh'ın Başkumandanlığı üzerine
almasını, ENVER PAŞA'nın "Başkumandan Vekili" ünvânının değiştirilmesini teklif etti.
7 Ağustos 1918 - Mustafa Kemâl, Filistin'de bulunan 7. Ordu Komutanlığı'na üçüncü
defa atandı... Bâzıları KRONOLOJİ tâkip etmediğinden, Mustafa Kemâl Paşa'yı 17 Şubat
1917'den beri 7. Ordu'nun başında zannediyor!.. Halbuki o, MÜTÂREKE'den sâdece 4 ay
önce bu göreve tâyin edilmişti ve hâlâ İstanbul'da idi.
9 Ağustos 1918 - Bu sefer SULTAN VAHDEDDİN, MUSTAFA KEMÂL'le görüşmek istedi.
Dolmabahçe Valide Câmii mahfilinde bir araya geldiler.
15 Ağustos 1918 - MUSTAFA KEMÂL Yıldırım Orduları'na bağlı NABLUS'taki
7. Ordu'ya doğru yolda... Yıldırım Ordular Grubu, daha sonra bir strateji değişikliğine
gidilerek o sıralarda Suriye cephesine kaydırılmıştı
ve Güney Nablus’la Şeria Irmağı arasında bulunuyordu.
26 Ağustos 1918 - Yola çıkan MUSTAFA KEMÂL HALEP'e vardı.
28 Ağustos 1918 ---Mustafa Kemâl, YILDIRIM ORDULARI'na bağlı
7. Ordu'da görevli olduğu, KUDÜS'ün 63 kilometre kuzeyindeki NABLUS'a geçti.
MÜTÂREKE'ye 2 ay kalmıştı. Sinâ Yarımadası, Filistin'in çoğu, Arabistan Yarımadası'nın çoğu,
Bağdat'a kadar kaybedilmişti.
1 Eylül 1918 - Mustafa Kemâl 7. Ordu Komutanlığı görevine başladı.
Mustafa Kemal, Hintli bir ordu kaçağının açıklamalarına dayanarak, düşmanın 19 Eylül
sabahı veya akşamı saldırıya geçeceğini tahmin etti. Durumdan Yıldırım Orduları Komutanı
General Sanders’i haberdar ettiği halde, ciddiye alınmadı.
19 Eylül 1918 - General ALLENBY'nin birliklerinin umumî taarruzu başladı. MUSTAFA
KEMÂL PAŞA'nın batısındaki CEVAD PAŞA komuta ettiği 8. Ordu, âni bir düşman taarruzu
karşısında birkaç saat zarfında dağıldı.
Mustafa Kemâl Paşa, direnemiyeceğini anladığı için, NABLUS'tan çekilmeye başladı.
İngilizler, Suriye'ye doğru ilerlediler... Mustafa Kemâl'i suçlayanlar "o çekildiği için 8. Ordu'nun
bozulduğunu" öne sürüyorlar. Hangi olay önce, aşağıda belirteceğiz.
22 Eylül 1918 - Bu çekilmeye rağmen, MUSTAFA KEMÂL PAŞA, "Fahrî Yaver-i Hazret-i
Şehriyârî", yani PADİŞAH'ın (özel) şeref yaveri tâyin edildi.
26 Eylül 1918 - 7. Ordu, Şam doğrultusunda geri yürüyüşe geçti ve akşama doğru
Der'a bölgesinde toplandı.
29 Eylül 1918 - 7. Ordu, Şam'ın güneyine çekildi.
30 Eylül 1918 - Bozguna uğrayan Yıldırım Ordular Grubu, 7. Ordu Komutanı Mustafa
Kemâl Paşa'nın gözetiminde derlenip toparlandı.
1 Ekim 1918 - ŞAM'ı müdafaa ile görevli MERSİNLİ CEMAL PAŞA ordusunu terkederek
RİYAK'a gitti. Boşluğu doldurması mümkün olmayan MUSTAFA KEMÂL çekilmeye devam etti...
ŞAM düştü, İngilizler'in eline geçti. 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa, bölge vâlileri ile
danışma toplantısı yaptı... Bu arada Beyrut bağımsızlığını ilân etti.
3 Ekim 1918 - Yıldırım Ordular Grubu, Halep'e doğru çekilmeye başladı.
Bölgedeki Arap halkı, İngilizler'in kışkırtmasıyla ayaklandı. Yâni, oradaki Araplar da hâindi.
4 Ekim 1918 - Mustafa Kemâl Paşa'nın Karargâhı, Halep'e getirildi.
5 Ekim 1918 - Mustafa Kemâl Paşa, 7. Ordu'yu yeniden düzenlemeye başladı.
Aynı gün Osmanlı Devleti, ateşkes konusunda aracılık yapması için Amerika Birleşik
Devletleri'ne başvurdu.
7 Ekim 1918 - MUSTAFA KEMÂL, İstanbul'a çektiği telgrafta
"7. Ordu üzerine yapılan saldırıyı durduğunu" bildirdi. Ancak
"19 Eylül sabahı batısındaki CEVAD PAŞA komuta ettiği
8. Ordu'nun kısa bir düşman taarruzu karşısında birkaç saat zarfında dağıldığını, bundan
dolayı da çekilmek zorunda kaldığını, ŞAM'ı müdafaa ile görevli MERSİNLİ CEMAL PAŞA'nın da
ordusunu terkederek RİYAK'a gittiğini," belirterek kendini savundu.
8 Ekim 1918 - Sadrazam TALAT PAŞA istifa etti. İTTİHAK VE TERAKKİ FIRKASI'nın
iktidardan çekildi.
Mustafa Kemâl Paşa, Halep civârındaki Araplar'ın düşmanca hareket ve propagandalarına
karşı yeni tedbirler aldı.
16 Ekim 1918 - İyice yıpranmış olan 4. Ordu kaldırıldı. Kalan askerleri ile 7. Ordu
takviye edildi.
20 Ekim 1918 - İngiliz, Fransız ve Amerikan Temsilcileri, Suriye Lâzkiye'de geçici bir
hükümet kurdu.
26 Ekim 1918 - MUSTAFA KEMÂL çekilmeye devam ediyor... HALEB elimizden çıktı.
Mustafa Kemâl'in komuta ettiği 7. Ordu Birlikleri, İngilizler'in taarruzunu Halep'in
kuzeyinde durdurdu.
28 Ekim 1918 - Yeniden düzenlenen, Yıldırım Ordular Grubu, Halep'in kuzeyinden
çekildi. Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim akşamı Kilis’e vardı... 7. Ordu Komutanlığı, 28 Ekim’de
son emrini vermişti. Bu emre göre, “Türk süngüleri bu
bölgedeki millî hududu çizmişti.” 7. Ordu İskenderun ve kıyılarıyla birlikte Reyhanlı,
Kırıkhan, Belen, Der el Cemal, Tel el Rifat ve doğuya uzanarak genel hattını koruyordu.
Antakya ve çevresini de hatta dâhil ederek, Britanya İmparatorluğu ve Şerif Hüseyin’e bağlı
birliklerin Toros geçitlerine ulaşarak, oradan Anadolu içlerine sızması önlenecekti.
30 Ekim 1918 - 1. Dünya Savaşı'nı, Osmanlı Devleti için sona erdiren Mondros
Mütarekesi Limni adasında imzalandı.
MUSTAFA KEMÂL, General LİMAN VON SANDERS'in yerine YILDIRIM ORDULARI
Kumandanlığı'na getirildi.
İNGİLİZLER, MÜTAREKE'ye rağmen üç gün daha ilerlemeye devam edip MUSUL-KERKÜK
bölgesini ele geçirdi.
31 Ekim 1918 - Mondros Mütarekesi yürürlüğe girdi.
1 Kasım 1918 - İngilizler’in İttihat ve Terakki üyeleri hakkında yakalama emri çıkarması
üzerine Enver Paşa, bazı arkadaşlarıyla 1 Kasım gecesi bir Alman denizaltısına binerek
Osmanlı topraklarını terk edip, Kırım’a giderken, aynı gün Mustafa Kemâl Adana’ya geçti
ve kumandanlığı devraldı.
3 Kasım 1918 - Musul, İngilizler tarafından haksız yere işgâl edildi.
İskenderun'a gelen bir İngiliz ve bir Fransız subayı, İskenderun'a kuvvet çıkarılacağını
bildirdi. Mustafa Kemâl Paşa bunu reddetti.
5 Kasım 1918 - İttihat ve Terakki Fırkası kendi kendisini kapattı.
Mustafa Kemâl Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması hakkındaki görüşlerini, bir raporla
Başkomutanlığa bildirdi.
7 Kasım 1918 - "Yıldırım Ordular Grubu" kaldırıldı. Mustafa Kemâl Paşa, Harbiye
Nezâreti emrine alındı.
10 Ocak 1919 - Fahreddin Paşa, 20 Ekim 1918 Mondros Mütârekesi'ne rağmen
Medine'yi teslim etmedi. İngiltere, kabine değişikliği istedi ve hükümeti düşürerek Ahmet
Tevfik Paşa kabinesini kurdurdu. Ancak yeni kabinenin de Medine'nin teslimi konusundaki
baskıları sonuçsuz kalınca İngiltere Osmanlı Devleti'ne nota verdi ve savaşa yeniden
başlayacağını bildirdi.
Bunun üzerine Padişah Mehmet Vahdeddin'in bizzat ricâsı ve kendi subaylarının iknâsı
sonucu, Fahreddin Paşa 2,5 ay sonra Medine'den çıkmak zorunda kaldı.

İngilizler KUDÜS'ü almak için defalarca Filistin’e saldırdılar. 1. ve 2. Gazze Savaşları'nda
ağır yenilgi aldılar. Lâkin 31 Ekim 1917’de Bi’rüssebi’de Osmanlı Ordusunu yenmeyi başardılar.
Bi’rüssebi’nin düşmesi ile birlikte Gazze her taraftan kuşatıldı ve teslim oldu. Bu savaşta
Cephe Komutanı (Yıldırım Orduları Grubu) Alman Von Falkenhayn ve cephe komutanı Von
Cress, 7. Ordu Komutanı General Fevzi (Çakmak) ve Bi’rüssebi’yi 3. Kolordu ve Komutan
Albay İsmet (İnönü) savunuyordu.
Edmund Allenby komutasındaki Mısır Sefer Gücü (Egyptian Expeditionary Force: EEF),
31 Ekim - 7 Kasım 1917 tarihleri arasında gerçekleştirilen Üçüncü Gazze Muharebesi ve
13 Kasım 1917'de gerçekleştirilen El-Mugar Muharebesi'nde Friedrich Kreß von Kressenstein
komutasındaki Osmanlı 7. Ordu'sunu yendi ve EEF'in sol kanadı Yafa'da sağ kanadı ise
Yahud Bölgesine kadar ilerledi... Bahsedilen 7. Ordu ama, MUSTAFA KEMÂL daha bölgede
değil!..
Allenby, Korgeneral Philip Chetwode komutasındaki 20. Kolordu'ya Kudüs'ü almasını
emretti. Karşısında Erich von Falkenhayn komutasındaki Osmanlı 7. Ordu'suna bağlı,
Deir Yasin de dâhil olmak üzere Kudüs etrafındaki tepelerindeki savunma noktaları vardı.
53. Tümen Hebron yolunu Beytüllahim'e doğru ilerledi. Solunda 60. Tümen, Nebi Samvil'deki
74. Tümen'in yardımıyla Hebron-Beytüllahim yoluna saldırdı. 74. Tümen'in solunda
10. Tümen ilerledi.
Kudüs'ün düşmesinin ardından İtilaf kuvvetlerine teslim olan Osmanlılar; Kudüs Belediye
Başkanı Hüseyin Efendi (Hussein Salim al-Husseini), Kraliyet Kara Kuvvetleri 60. London
Tümeni'nin London Alayı 19. Tabur 2. Bölüğe bağlı çavuş Sedwick ve Hurcomb ile görüştü,
(9 Aralık 1917 sabah saat 8:00)
Başkomutanlık tarafından yenilgiden Von Cress sorumlu tutuldu. Fakat o da Albay
İsmet’i suçluyordu. Evet, sorumluluk büyüktü, zirâ 2. Gazze Savaşından sonraki beş aylık
süre içinde tekrar saldırıya geçeceği bilinen İngilizler'e karşı, etkili bir savunma düzeni
kurulamamıştı.
3. Gazze Savaşından sonra 9 Aralık 1917’de Kudüs düştü. General Allenby komutasındaki
İngilizler şehre girdiler. Bu tarihte Kudüs, farklı dinlere mensup milletler tarafından 34. defa
el değiştirmiş oluyordu. İngilizler saldırıya geçmeden önce bir Müslüman Hintli Çavuş, Türk
kıt'alarına sığınmış, İngiliz hazırlıklarını haber vermişti. Fakat gerekli tedbirler alınmamış,
sığınan askerin aldatmak için gönderildiğini zannetmişlerdi. Türk savaş tarihinde böyle bir
bozgun hiç yaşanmamıştı.
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesine kadar
geçen bu kısa süre içinde bütün Orta Doğu'dan ayrılmak zorunda kaldık. Suriye, Ürdün,
Filistin, Irak ve bütün Arabistan elden çıktı.
8 Aralık'ta sis ve yağmurdan dolayı İngiliz 53. Tümen'in ilerlemesi durunca 60. Tümen'in güney
kanadı açık bırakıldı. Fakat 9 Aralık'ta Osmanlı birliklerinin moralleri bozulup geri çekilmeye
başladıkları için zorlamadan ilerlediler. Ancak Zeytindağ'da 60. Tümeni ile Osmanlı
birliği arasında çetin çatışmalar yaşandı.
9 Aralık öğleden sonra Kudüs Belediye Başkanı, Tümgeneral
J.S.M. Shea'ya teslim oldu. İki gün sonra 11 Aralık 1917'de Allenby, Kutsal Şehr'e saygı
göstermek için yürüyerek Kudüs'e girdi ve dini mekân ve tesislerinin korunması için
Sıkıyönetim ilân etti... Sözde müttefikimiz olan Almanya'da halk Kudüs'ün Hıristiyanlar'ın
eline geçmesini, bayram gibi kutladı!..
Ne demiştik, Mustafa Kemâl Paşa, Nablus'taki görevine 1 Eylül 1918'de başlıyor. 18 gün
sonra İngilizler taarruza geçiyor. Bakalım, savaşta arkadaşlarını, ordusunu geride bırakıp
kaçmış mı?
Bunun için bir de bölgedeki Yıldırım Orduları'nın ve 7. Ordu'nun asker durumunu
görelim...
Ağustos 1917'de Yıldırım orduları şu kuvvetlerden ibâretti:
Yıldırım Ordu Grubu (Komutan: Müşir Erich von Falkenhayn)
6. Ordu, Mezopotamya (Komutan: Mirliva Halil Kut Paşa)
Ocak 1918'deki durum : Yıldırım Ordu Grubu (Komutan: Müşir Erich von Falkenhayn)
7. Ordu (Komutan: Mirliva Mustafa Fevzi Paşa)
8. Ordu (Komutan: Ferik Cevad Paşa)
Haziran 1918'deki durum : Yıldırım Ordu Grubu (Komutan: Müşir Otto Liman von Sanders)
7. Ordu (Komutan: Mirliva Mustafa Fevzi Çakmak Paşa)
8. Ordu (Komutan: Ferik Cevad Paşa)
Sürekli yapısı değiştirilen Yıldırım Ordu Grubu'nun Eylül 1918'de durumu:
(Komutan: Müşir Otto Liman von Sanders)
4. Ordu (Komutan: Mirliva Mersinli Cemâl Paşa)
7. Ordu (Komutan : Mirliva Mustafa Kemal Paşa)
8. Ordu (Komutan: Ferik Cevat Paşa)
7. Ordu, Suriye (Komutan: Mirliva Mustafa Kemal Paşa, istifa edince Mustafa Fevzi
Çakmak Paşa)
Bağlı birlikler: III. Kolordu, 24. Tümen, 50. Tümen
XV. Kolordu, 19. Tümen, 20. Tümen
Alman Asya Kolordusu
Bağlı Birlikler: XIII. Kolordu, 2. Tümen, 6. Tümen
XVIII. Kolordu, 14. Tümen, 51. Tümen, 52. Tümen, 46. Tümen
Bağlı Birlikler: III. Kolordu, 1. Tümen, 19. Tümen, 24. Tümen
XX. Kolordu, 26. Tümen, 53. Tümen
3. Süvâri Tümeni
Alman Asya Kolordusu
Bağlı Birlikler: XXII. Kolordu, 3. Tümen, 7. Tümen, 20. Tümen,
16. Tümen, 54. Tümen,
2. Kafkas Süvâri Tümeni
Bağlı Birlikler III. Kolordu, 1. Tümen, 24. Tümen
3. Süvari Tümeni
XX. Kolordu, 26. Tümen, 53. Tümen, 19. Tümen
Alman Asya Kolordusu
Bağlı Birlikler: XXII. Kolordu, 3. Tümen, 7. Tümen, 20. Tümen, 16. Tümen,
54. Tümen
2. Kafkas Süvari Tümeni
Bağlı Birlikler: II. Kolordu (Komutan: Miralay Galatalı Şevket Bey), 62. Tümen,
Geçici Tümen x 3 Ürdün Grubu, 24. Tümen, 3. Süvari Tümeni
VIII. Kolordu (Komutan: Miralay Yasin Hilmi Bey) 48. Tümen, Umman Geçici
Tümeni
Bağlı Birlikler III. Kolordu (Komutan: Miralay İsmet Bey) 1. Tümen, 11. Tümen
XX. Kolordu (Komutan: Miralay Ali Fuad Bey) , 26. Tümen, 53. Tümen
XXII. Kolordu (Komutan: Miralay Refet Bey), 7. Tümen, 20. Tümen
Sol Kanat Kolordusu (Komutan: Oberst Gustav von Oppen), 16. Tümen,
19. Tümen
Alman Asya Kolordusu
2. Kafkas Süvâri Tümeni

YILDIRIM ORDULARI I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin Filistin-Suriye-Irak
cephelerini savunmak için, 24 Haziran 1917 târihinde kurduğu ordu grubudur... Bu yeni
düzenleme Filistin-Suriye-Irak cephelerini, bünyesinde bir araya getirecekti.
Ancak elde fazla bir asker kalmamıştı. 1917 Ekim ayında Filistin Cephesi'ndeki Osmanlı
kuvvetlerinin mevcudu 40.000 kişi kadardı. Buna karşılık
Allenby ise, 191.000 kişilik bir kuvvet toparlamıştı. Malzeme ve teçhizatı ise aynı şekilde
çok fazlaydı. 4., 7. ve 8. Ordular'dan meydana gelen 40.000 kişiyi üçe bölerseniz, Mustafa
Kemâl'in 7. Ordu'suna 12-14.000 asker düşüyordu!.. İşte bu yüzden Mustafa Kemâl,
7. Ordu Komutanı sıfatıyla, 20 Eylül 1917 günü
İstanbul'a memleketin ve ordunun durumunu açıkça ortaya koyan bir rapor gönderdi.
7 sayfalık bu raporda şu hususlara temas etmişti:
1. Halk ile yönetim arasındaki bağlar sarsılmıştır.
Ülke genel bir anarşiye doğru sürüklenmektedir.
Bu meseleleri halletmek için de şu tedbirleri sıralamıştı:
1. Hükûmeti güçlendirmek,
Mustafa Kemâl, askerlik târihinde bir benzerine daha rastlanmayan bu ünlü raporunu şu
çarpıcı cümlelerle bitirdi:
- “Askerî politikamız bir savunma politikası olmalı.
İstanbul'dan ses çıkmaması üzerine Mustafa Kemâl, 24 Eylül 1917’de, yine Halep’ten
Enver ve Cemâl Paşalar'a ikinci bir rapor daha gönderdi. Bu raporunda özellikle General
Falkenhayn’ı çok ağır bir dille eleştirerek, görevden alınmasını istedi. Aksi halde istifa
edeceğini belirtti. Ve görüşlerinin dikkate alınmamış olması sebebiyle de, 6 Ekim 1917'de de,
7. Ordu Komutanlığı'ndan istifa ettiğini, bir yazı ile Enver Paşa'ya bildirdi. Cevap dahi
beklemeden Komutanlığı Mirliva Mustafa Fevzi'ye devretti. Akabinde de, 15 Ekim 1917'de
İstanbul'a döndü.
Mustafa Kemâl’in Enver ve Alman komutanlardan farklı düşüncelere sâhip olması
sebebiyle, ve muhtemelen o raporlardan haberi olan Sultan Vahdettin, Avusturya-Macaristan
İmparatoru Karl’ın taç giyme törenine katılmak üzere Viyana’ya seyahat ederken, Mustafa
Kemâl’i de yâveri olarak yanına almaya karar verdi. Almanya seyyahati ve Vahdeddin'le
karşılaşma bu sûretle oldu. Bundan sonra Mustafa Kemâl, Sultan Vahddedin'le defalarca
görüşüp düşüncelerini iletti.
O da bunları gözönünde tutarak Mutâreke sonrasında Mustafa Kemâl'e o inanılmaz
yetkileri vererek Samsun'a gitmesini sağladı.
Konuya dönersek, Yıldırım Orduları Komutanı Mareşal Sanders, Temmuz 1918'deki
başarısız harekâttan sonra şu değerlendirmeyi yapmıştır:
- "Türk kıt’alarının muhârebe gücündeki düşüşü,14 Temmuz günkü harekât
" Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın bildiri ve emrinde Kafkasya'ya (Doğu Cephesi)
"Subaylardan diğer bir kısmının eksilmesine sebep de, o sıralarda İstanbul’da çıkan
Gördünüz mü?.. Cephede askerin perişân durumu bir yana, bir de subayları alıp gitmişler!..
Sultan Vahdeddin'in, Mustafa Kemâl’i görüşmek üzere, 5 Ağustos 1918’de Saray’a
çağırdığını belirtmiştik... Vahdeddin, salonda bulunan Alman generallerine Mustafa Kemâl
için, “Çok beğendiğim ve güvendiğim bir komutan” dedikten sonra, Mustafa Kemâl’e,
- “...Sizi Suriye’ye komutan tâyin ettim. Oradaki durum önem kazanmış,
"Verdiğim vazifeyi başarıyla yapacağınıza inanıyorum. Hemen o kıt’aya
iradesini bildirmiş, Alman generallerine bakarak, “... Bu komutan, dediklerimi
yapabilir,”
demişti. Mustafa Kemâl, Pâdişah Vahdeddin ve Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın kendisine
oyun oynadıklarından, İstanbul'dan uzaklaştırmak istediklerinden şüphelenmiş, aklından
geçenleri şöyle ifade etmiştir:
- “Pâdişah Hazretleri!.. Bana öyle bir görev veriyorsunuz ki,
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da kalıp, Hükûmet'e girmek veya Başkomutan olmak istiyordu.
7. Ordu Komutanlığı'na tekrar atanmasından memnun olmamakla birlikte, Sultan Vahdettin
ile tartışmaya gerek olmadığını düşünerek, izin alıp dışarıya çıktığı sırada, salonda Enver
Paşa'nın herşeyden haberi varmış gibi gülen yüzüyle karşılaştı ve ona,
- “Bravo! Kutlarım, başardınız!..
Mustafa Kemâl Paşa, Enver Paşa'yla görüşürken, salonun bir köşesinde Balkan Savaşı
komutanları, ateşli bir konuşma içindeydiler, Mehmetçik hakkında küçük düşürücü sözler
söylüyorlardı. Kendi durumunu unutan Mustafa Kemâl, Mehmetçiğe söylenen aşağılayıcı
sözlere dayanamamış, bu coşkun konuşmanın en çok konuşan komutanına,
- “Paşam, biz de askeriz, biz de bu orduya komutanlık
etmiş adamız. Karşısındaki Paşa, Mustafa Kemâl Paşa'yı tanımıyordu, yahut tanınamazlıktan geliyordu.
Bir an durdu, sağındaki, solundaki komutanlara sordu: “Bu kimdir?” Fısıltılar, Çanakkale
kahramanı hakkında bu zâtı aydınlattı, ondan sonra suspus oldular. Mustafa Kemâl, dimdik
yürüyüp, Enver Paşa'nın yanından geçerek Saray’ı terk etti.
Uzun bir süredir hasta olan 7. Ordu komutanı Fevzi Paşa (Mareşal Fevzi Çakmak),
1 Ağustos 1918’de izinli olarak ayrılmış, 19 Ordu Komutanlığı'nı, 1-6 Ağustos 1918 tarihleri
arasında, 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa vekil olarak yürütmüştü. Fevzi Paşa, Gazze-Birüssebi
ve Yafa-Kudüs hattının kuzeyi arasında 7. Ordu'yu sevk ve idâre ederek imha olmaktan
kurtarmış, çok zor şartlarda kalmış, ağır şekilde hastalanmış ve tedâvi için İstanbul’a
dönmüş bulunuyordu...
Mustafa Kemal Paşa'nın
7 Ağustos 1918’de, 7.Ordu Komutanlığı'nı ikinci defa teslim aldığı yazılıyor ama bizce
o târihte yolda... 28 Ağustos'ta Nablus'ta görevi devraldı... Yanında kolordu komutanları
olarak Miralay İsmet (İnönü) Bey ile Miralay Ali Fuat (Cebesoy) Bey vardı. 26.Tümen
Komutanlığı'nı Albay Fahrettin (Altay) yapıyordu. Mütâreke'ye ancak iki ay kalmıştı!
Mareşal Falkenhein, 25 Şubat 1918’de, Filistin Cephesi’ndeki Yıldırım Orduları Grubu
Komutanlığı'ndan alınmış, yerine atanan Mareşal Liman Von Sanders, 1 Mart 1918’de emir ve
komutayı almıştı. Mustafa Kemâl, Çanakkale Muharebeleri’nde komutanı olan Liman Von
Sanders’i çok iyi tanımış: Mareşal Liman Von Sanders, Mustafa Kemâl Paşa'nın yeniden
7. Ordu Komutanlığı'na atanmasından dolayı çok mutlu olmuştu. Ordu'nun içinde bulunduğu
çok olumsuz vaziyeti ona açıkladı.
Durumu kendi gözleriyle gören Mustafa Kemal, Nablus’tan bir doktor dostuna
gönderdiği mektupta şöyle diyordu:
- “Suriye acınacak hâlde. Ne vâlisi var, ne de komutanı...
Yıldırım Orduları Komutanı Mareşal Liman von Sanders durumu şöyle anlatıyordu:
“Orduda cephâne, ayakkabı, yazlık giysi yoktu. Topçu bataryaları atacak mermi bile bulamıyordu.
"Halbuki İngilizler ilkbaharda birliklerini mütemâdiyen değiştirmişlerdi.
"… 7. Ordu Komutanlığı'na … asâleten Mustafa Kemâl Paşa getirildi.
"…Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos'tan itibaren gelmeye başlayan
"Filistin Cephesi'ne yapılan yardımların şeklini gösteren bir örnek olduğu için
"Bahis konusu alayın 3. Taburu ise, Eylül ayında Afule istasyonuna vardığı zaman,
"… O sıralarda cephenin bazı kesimlerinde Türk askerlerinin düşüncesinin güven
-Teğmen Heiden anlatıyor:
- “Türkler artık harpten yorgun düştüler, muharebe istemiyorlar.
Teğmenin "düşman" dediği, İngilizler değil de, isyan etmiş olan Şerif Hüseyin'in askerleri
olsa gerek!.. Yoksa, Müslüman TÜRK askerlerinin, Hıristiyan ve zâlim İngilizler'in safına
geçeceğine ihtimal vermiyoruz... Devam edelim, öteki teğmenin, Teğmen Riecks'in anlattıkları
ile:
- “Türkler'in beklenen büyük İngiliz taarruzuna karşı direnemeyeceklerini,
Liman von Sanders anlatıyor:
- “Falkenhein Ordular Grubu cephesinde durum gittikçe ciddileşiyordu.
"Hayvanların bitkinliği o dereceye varmıştı ki, bazı batarya ve topların geceleri
"Bu durum ortadayken, Enver Paşa'nın 4 Eylülde Filistin Cephesi'nin savunması
İşte bölgedeki durum aylardır, hatta yıllardır böyle!.. "70.000 askeri kurşun atmadan
esir verdi" denilen Mustafa Kemâl'in 7. Ordu'sunda sâdece
14.522 muharip er var!.. Üstelik yeter derecede
ikmal alamıyorlar... İnsanlar, atlar, develer aç ve susuz..
arkasında 200 km uzunluğunda bir boşluk var, hiç bir destek ümidi yok. Ayrıca
Enver Paşar ona gerçekten uzak rakamlar vermiş,
7. Ordu perişan vaziyette... 109. Alay'ın komutanı
Alay Karargâhı'nın diğer erkânı, Doğu Kafkasya Ordusu'nda bir göreve
atandıklarından İstanbul’dan oraya gitmişler ve bu subayların yerine ise
kimse tâyin edilmemiş... Öte yandan Bu alayın
3. Taburu topluca firar etmiş. Çünkü Türk üniforması giymiş düşman câsusları tarafından
cepheye varmazdan önce firâra teşvik edilmişler. Câsuslar, Türkler'in durumunu
ümitsiz gösteren pusulalar dağıtmışlar. Subayları olmadığı için de tedbir
alan olmamış. Bu durumda elindeki mevcut askeri sağ-sâlim vatana
ulaştırmaktan başka bir şey düşünmeyen Mustafa Kemâl askerî tâbirle ricat mi etmiş;
yâni geri çekilmiş mi, kaçmış mı?.. Siz karar verin.
Mekke Emiri hâin Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal, Liman Von Sanders’e 4. Ordu Komutanı
Mersinli Cemal Paşa aracılığıyla gönderdiği teklifte, “Türkiye şâyet Faysal’a bağımsız
bir Arap devleti kurulması konusunda teminat verirse, Faysal, 4. Ordu'nun Şeria Cephesi’nin
savunmasını kendi kuvvetleriyle deruhte edeceğini” bildiriyordu. Faysal’ın ulastırdığı habere
göre, İngilizler, 8. Ordu cephesinde büyük bir taarruza hazırlanıyorlardı. Faysal’ın teklifi
kabul edilirse, böylece boş kalacak 4. Ordu birlikleri Şeria Nehri’yle Akdeniz arasındaki
cepheyi takviye etmek için kullanılabilecekti... Liman Von Sanders, Mersinli Cemal Paşa'yı
Faysal’la görüşmek üzere görevlendirdi ve Enver Paşa'ya bilgi verdi. Enver ve Mersinli Cemal
Paşalar, Liman Von Sanders’in girişimlerine cevap vermediler ve Faysal’ın bu teklifine
inanmadılar. Filistin ve Hicaz bölgelerinde, İngilizler’le işbirliği yaparak, ordularımızı arkadan
vuran Arap İsyânı’nın lideri Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal, başlangıçta da yalan
söylemiş, o bölgelerin komutanı olan Harbiye Nâzırı Cemâl Paşa'yı kandırarak "Kanal
Harekâtı’na katılmak üzere" Medine’ye gitmiş, bir daha geri dönmediği gibi, Medine’de
Arap İsyânı’nı baslatmıştı. Hicaz’da baslayan ve Filistin’e de yayılan Arap İsyânı’ndan sonra,
Türkler’in Araplar’a güveni kalmamıştı. Faysal, İngilizler Filistin’in Akdeniz sâhil kesiminde
taarruza geçerken, Şeria Nehri mevzilerinin Araplar’ın eline geçmesini sağlamak amacıyla,
komutanlarımızı ikinci defa aldatmak istemiş, ancak başaramamıştır.
Filistin Cephesi’ndeki İngiliz Mısır Sefer
Gücü Komutanlığı’na yeni bir profesyonellik, heyecan ve disiplin getiren Sir Edmund Henry
Hynman Allenby (1861-1936) başarılı bir askerî kariyer ile dikkati çekiyordu. Kraliyet Askerî
Akademisi’ni bitirdikten sonra 1882’de Inniskilling Dragoons birliğinde göreve başladı.
Güney Afrika’da 2. Boer Şavaşı'nda 1899-1901 yılları arasında çarpıştı. Kurmaylık eğitimini de
başarıyla tamamlayan Allenby, Birinci Dünya Savaşı’nda Batı Cephesi’ndeki İngiliz Ordusu'nun
1. Süvâri Tümeni komutanıydı. Birinci Ypres Savaşı’ndan sonra 3.Ordu Komutanlığı'na
getirildi. Allenby Almanlar'a karşı Batı cephesinde 3.Ordu’yu başarılı bir şekilde kumanda
etmişti. Birinci Dünya Savaşı’nın İngiliz ordusunda yıldız parlayan generallerinden Douglas
Haig’le özellikle Arras Savaşı'ndaki taktikler konusunda uyuşamaması nedeniyle, 1917 yılının
Haziran ayında Mısır’daki İngiliz Ordusu'nun komutanlığına atandı. Heybetli bir görünüme
sâhip olması, sinirliliği ile soğukkanlılığını birleştirmesi, “Bull-Boğa" lâkabıyla anılmasına
sebep olmuştu. Kaba ve haşin davranışları astlarını irrite etse de, tüm orduda askerlerini
eğitmede yetenekli bir komutan olarak kabul ediliyordu. Çok daha önemlisi modern savaş
yönetiminin dinamiklerini çok iyi bilmekteydi. Başarı için piyâde ve topçunun uyumlu olması
gerektiğinin farkındaydı. Orduda yaptığı zihniyet değişikliği de dikkati çekmişti. Güçlü
karakterinin, kişisel görünümünün askerler üzerindeki moral etkisi çok büyüktü. Cephe
hattındaki birlikleri sık sık ziyaret eder ve güven telkin ederdi. O dönem İngiliz er ve
subaylarının hâtıratlarında, "hiç tahmin etmedikleri bir anda Allenby’nin ön hatlara ziyaret
gerçekleştirdiği, askerlerin elini sıktığı, konuştuğu" sıkça vurgulanır.
General Allenby komutasındaki İngiliz ordusu yine iki piyâde kolordusu, Çöl Atlı Piyâde
Kolordusu, Fransız ve İtalyan müfrezeleriyle, orduya bağlı birliklerinden ve hava
kuvvetlerinden kurulmuş bulunuyordu. Halbuki Yıldırım Ordular Grubu'nun Gazze,
Kudüs ve Şeria Muharebeleri’nde meydana gelen zâyiatı, ikmâl edilememişti, yâni yeri
doldurulmamıştı. İngilizler,
Filistin Cephesi’nin genelinde 3 kat, 8. Ordu Cephesi’nde 7 kat, 22. Kolordu cephesindeyse
14 kat fazla muharebe gücü sağlamıslardı. Filistin Cephesi’ndeki Türk kuvvetlerinin
12 piyâde tümeni, bir süvâri tümeni, bir süvâri grubu ve Alman Asya Kolu'na karşı İngilizler,
7 piyâde, 4 süvâri tümeni, bir Fransız, bir Hint ve bir Hecinsüvar (deve) tugayıyla taarruz
harekatını planlamışlardı.
Türkler 5 piyâde tümeni fazla görünmekteyse de, tümen mevcudu ve teçhizatı (insan, silah,
araç, gereç ve cephane sayısı) İngiliz tümenlerinin bizim tümenlerden 5 kat daha üstün
olduğu görülür. Süvâri tümeni sayısındaysa İngilizler, bire dört üstünlüğe sâhiptir.
Bunlar kıyaslanmadan, "Mustafa Kemâl kaçtı" denir mi?.. İngilizler’in, Akdeniz’le Hicaz
Demiryolu arasındaki kuvveti: 67.000 personel, 56.000
tüfek, 11.000 kılıç ve 552 toptan meydana geliyordu. Şükrü Mahmut Nedim’e göre,
taarruza katılan üç İngiliz Kolordusu'nun iâşe mevcudu, yâni geri hizmet dâhil tüm
mevcudu 150.000 kişi olup, taarruz
kademesinde 69.000 kişi bulunmaktaydı. İngilizler, Filistin Cephesi’nde Kara Kuvvetleri'ne
ilâveten Deniz ve Hava Kuvvetleri'nde de büyük üstünlüğe sâhip bulunuyorlardı.
Yıldırım Ordular Grubu’nun kuvveti:
General Allenby, karşısında bulunan üç Osmanlı Ordusunu tamâmen imha edecek büyük
taarruz için söyle bir plan hazırlamıştı: Cepheden piyâdelerle taarruz edilecek, müteâkiben
süvâri birlikleri, geri çekilme yollarını kesmek amacıyla, kuşatma ve çevirme manevrası
uygulayarak başarıyı genişletecek, örs ve çekiç taktiğiyle Türk orduları imha veya esir
edilecekti.
General Allenby, Şeria Muharebeleri’nden kazandığı tecrübeyle, bu bölgede büyük
çapta bir harekat yapılamayacağını değerlendirmişti. Bu nedenle, asıl taarruzu Şeria Nehri’yle
Akdeniz arasından yaparak, zayıf bir hat hâlinde uzanan Türk mevzilerini istediği yerden
yarabileceğini düşünüyordu. Şeria Nehri batısındaki iki Türk ordusunun ana ikmâl yolları,
Bisan ve Afule’den geçiyordu. Süvâri Kolordusu, Türk birliklerinden önce buraları ele
geçireceklerdi. Kudüs kuzeyindeki dağlık bölgede Türk direnişiyle karşılaşılacağını
gözönünde tutan Allenby, birliklerini harekâtına daha elverişli ovaya sür'atle ulaştıracak,
denizyolu ve demiryolu ile lojistik desteğini kolaylaştıracak olan kıyı bölgesini, asıl taarruz
mihveri olarak seçmişti. Bu harekat için, Mersinli Cemâl Paşa'nın başında olduğu 8. Türk
Ordusu'nun karşısında, 5 piyâde tümeniyle bir Fransız müfrezesi ve 3 süvâri tümeni
toplayarak sıklet (ağırlık) merkezi yapmıştı. Bu kuvvetlerin çoğunu (4 piyâde ve 3 süvâri
tümeni) Miralay Refet (Bele) Bey'in XXII. Kolordu cephesinde tertiplemişti... Allenby boş
adam değildi!..
Böylece, Hicaz demiryoluyla deniz arasındaki 10 kilometrelik cephedeki Türk
kuvvetlerine karşı, 14 katlık bir üstünlük sağlamıştı. Birinci Dünya Harbi’nde hiçbir cephede
bu kadar fazla muharebe gücü üstünlüğü sağlanamamıştır. Karşı koymak mümkün değildi!..
İngilizler, İkinci Şeria Muharebesi’nden itibaren, 5 ay kadar hazırlandıktan sonra,
18-19 Eylül 1918 gecesi , tekrar taarruza geçtiler.
Mustafa Kemâl Paşa, 7. Ordu Komutanlığı'nı çok olumsuz vaziyette teslim almış, üzüntü
ve yorgunluktan hastalanmıştı. Kurmay Başkanı, yatağında yatan Mustafa Kemâl Paşa'ya,
günlük raporları getirmişti. Mustafa Kemâl Paşa, bir Hintli esirin ifâdesine dayanarak
düşmanın cephe üzerinde ciddi saldırılar yapacağını değerlendirdiğini ifade ederek,
hâtıralarında olayı şöyle anlatmaktadır:
- “Biraz sonra, 'Kurmaylarımı toplu olarak göreceğim,'
dedim.
Gelelim savaş gününe!..19 Eylül 1918 günü saat 03:00’te gelen bir Ordular Grubu emrinde:
“18 Eylül 1918’de, düşmanın 7. Ordu cephesinin merkez ve sol kanadına taarruz ettiği ve
muharebenin devam etmekte olduğu, durum açıklığa kavuşuncaya kadar orduya katılması
kararlaştırılan 191. Alay'ın bir taburunun, 7. Ordu emrine verildiği” bildirildi. İngilizler,
19 Eylül 1918 günü saat 04:30’da, Mersinli Cemâl Paşa'nın 4. Ordusu'na bağlı II. Kolordu
cephesine ve 10 dakika sonra da Cevad Paşa'nın 8. Ordusu'na bağlı 19.Tümen cephesine
yoğun bir topçu ateşi açtı. Düşman topçu ateşinin tesiriyle telefon bağlantıları hasar g
ördüğünden, birlikler arasındaki irtibat kesildi. Saat 05:00’e kadar muharebe durumu
hakkında haber temin edilemedi. Topçu ateşinin 8. Ordu bölgesinde yoğunlaşması,
düşmanın asıl taarruz istikameti hakkında emâre veriyordu. Saat 05:50’de düşmanın,
8. Ordu'ya bağlı 20.Tümen mevzilerine girdiği, 7.Tümen'in ileri mevzilerini de ele geçirdiği
öğrenildi... Yâni, "Mustafa Kemâl kendini düşündü, öteki ordulara yardım etmedi," gibi
iddia ve iftiralar tamâmen hakikat hilâfınadır.
İngiliz 5. Süvâri Tümeni, saat 08:00’de Falik Nehri üzerinde kurulan köprüden kuzeye
geçti. İngiliz Ordusu, asıl taarruzunu, Hintli esir askerin sorgulamasında söylediği gibi,
8. Ordu bölgesinden Yafa-Hayfa istikametine yöneltti. Düşman, deniz topçusu ve
uçaklarının desteğinde, Türk ordularının inatla mevzilerini savunmalarına rağmen, başlangıçta
haberleşme sistemlerini tahrip etti, birliklerin aralarında ve Yıldırım Ordular Grubu'yla olan
irtibâtını keserek, karşılıklı olarak emir almalarını ve rapor göndermelerini engelledi...
8. Ordu Komutanı Cevad (Çobanlı) Paşa, 19 Eylül 1918 günü saat 08:50’de, Yıldırım
Ordular Grubu komutanı Mareşal Liman Von Sanders’e gönderdiği muharebe raporunda
şunları yazmıştı:
- “Önce belirttiğim gibi, sağ kanattaki durum pek
kötüdür.
Ama kimin yardım edebilecek hâli vardı ki?.. İngilizler Şeria Nehri üzerinde köprü inşâ
ederek, asıl taarruzun 7. Ordu cephesine yapılacağı intibaını vermişler, 8. Ordu'yu hazırlıksız
yakalamışlar, Mareşal Sanders Mustafa Kemâl'in uyarısını ciddiye almadığı için baskın tesiri
yapmışlardı.
Cevat (Çobanlı) Paşa'nın bu raporundan, 8. Ordu'nun cephesinin yarıldığı ve
imhâ olma tehdidi yaşadığı anlaşılıyordu. Mareşal Sanders'in tedbir almaya çalıştığı,
ancak, sür'atle ilerleyen İngiliz birlikleri karşısında hareket kabiliyeti düşük olan Türk
birliklerinin yarma yerini tıkamakta geciktikleri âşikârdır.
19 Eylül 1918 günü öğleden sonraki saatlerde Nablus'tan Cenin’e giden yol, 8. Ordunun
geri çekilen sahra ağırlıkları ve karargâh ve menzil teşkilâtından firâr eden erlerle dolmuştu.
Karargâhların çok sayıdaki erleri, normal zamanda hiç ortada görünmezlerdi. Tul-ü
Kerem’den Anabeta’ya giden yolla, bu yolun iki tarafındaki sırtlardaki patikalarda da aynı
şekilde uzun firârî kolları görünüyordu. İngiliz uçak filolarının alçaktan uçarak attıkları
bombalar, yolları şehitlerimiz, hayvan ölüleri ve tahrip edilen araç parçalarıyla doldurmuştu.
Bu dağınık ve disiplinsiz gruptan hiç olmazsa küçük düzenli birlikler kurup, düşmana karşı
koymak için bâzı subayların giriştiği teşebbüsler, muhârebe şoku yaşayan, can derdine
düşmüş, aç ve perişân panik hâlindeki güruhun ilgisizliği karşısında hiçbir işe yaramamıştır.
Sir Edmund Allenby, 8. Ordu'nun cephesini yarmış, süvâri birlikleri açılan gedikten
girerek başarıyı genişletme harekâtına başlamışlardı. XXII. Kolordunun 7.Tümeni Anepta
doğusunda Tul-ü Kerem Boğazı’nın iki tarafında, Kolordu'nun kalanı Beyti Lit-Kor hattında,
Sol Kanat Grubu, Felamiye-Kafri Till-Der İstiya hattındaydı. XXII. Kolordu tüm toplarını
kaybetmiş, Sol Kanat Grubu'na bağlı 19.Tümen, toplarının bir kısmını kurtarmış, 16.Tümen
ve Alman Asya Kolu düşmanla sıkı bir muhârebeye girmemişlerdi. 8. Ordu'nun Nablus-Cenin
ana mihverinde geri çekilmesi panik hâline dönüşmüştü... Bunda Mustafa Kemâl'in ne
kabahati var?..
2. Mülkî idâre tam bir acz içindedir. Zâbıta kuvvetleri zayıf ve yetersizdir. Memurlar,
rüşvet almakta,
yolsuzluk ve vurgunculuk yapmaktadır.
3. Yargı işlememektedir.
4. Ekonomi çökmektedir.
5. Saltanat çürümektedir. Bir gün hep birden çökmesi ihtimâli vardır.
6. Almanlar'ın, I. Dünya Savaşı’nı kazanması imkânsızdır.
7. Ordumuz, sefil ve perîşan durumdadır.
8. Alman General Falkenhayn Alman çıkarlarını korumaktadır.
2. Beslenmeyi sağlamak,
3. Yolsuzlukları en aza indirmek,
4. Ülkeyi sağlam bir harekât üssü hâline getirmek
5. Askerî politikamızı bir savunma politikası hâline getirmek.
Elimizde bulunan kuvvetleri ve bir tek eri sonuna kadar saklamalıyız.
Memleket dışında da bir tek Türk askeri kalmamalıdır.
İşte benim düşüncelerim bundan ibârettir.
Bulunduğunuz mevki sebebiyle bunları tasvir etmekle,
vicdânım üzerindeki yükü atmış olduğuma inanıyorum.”
bana pek açık olarak göstermişti. Bugün burada meydana gelmişolan durumun,
bundan önceki harp yıllarında komutam altındaki TÜRK kıt’alarında görülmesi
mümkün değildi."
gitme isteğinde bulunan subayların bir derece yükselmesi ve bir misli maaş
artırılması vaat edilmişti. Âile hayatlarının sürdürülmesiyle mesgûl ve Ordular
Grubu'nda sâdece belli olan maaşıyla geçinmek zorunda olan ve bâzen
bu maaşı da alamayan subaylardan pek çokları, doğaldır ki, böyle bir hizmete
istekli oldular. Muhârebe faaliyetinde bulunan bir cephe subaylarına daha elverişli
bulunan ve belki de uzun süre harp ihtimâli olmayan bir cephede bir derece
yükseltilme ve bir misli maaş zammıyla görev ve hizmet teklifi, Harp Târihi’nde
eşine rastlanması mümkün olmayan bir olay olmak gerekir."
büyük yangın nedeniyle, âileleri evsiz kalanlara izin vermek zorunluluğu olmuştur.”
oraya gitmeniz gerek. Sizden istediğim şudur: O tarafları düşman eline
geçirtmeyeceksiniz!"
hareket etmelisiniz!”
o görevi yapmak buyruğunu almış komutanlar yerlerindedir.
Beni onların üstünde bir başkomutanlığa mı atamaktasınız?..
Eğer böyleyse, iftiharla buyruğunuzu kabul edeceğim...
Bir zamanlar istifa ederek, haklı sebeplerle bıraktığım bir orduyu,
-ki o ordu bugün yenilmiştir, orada bulunan bütün ordular gibi-
beni, onun başına gönderiyorsunuz. O halde, bütün bu irâde buyrulan
görevleri yapmaya nasıl güç bulabilirim?”
Azizim, hiç olmazsa, biraz esaslı önlemler üzerinde konuşalım.
Benim bildiğime ve anladığıma göre, artık Suriye’de ordu, kuvvet,
durum
isimden ibârettir. Beni oraya göndermekle, güzel bir intikam alıyorsunuz.
Sonra alışılmışın dışında bir iş yaptınız.
Pâdişâh’ın kendisinden bana buyruk çıkarttınız!” dedi.
Türk eri kaçmaz, kaçmak nedir bilmez...Eğer Türk erinin kaçtığını
görmüsseniz,
hemen bilmeli ki, onun başında bulunan en büyük komutan kaçmıştır.
Eğer siz, kaçtığınızın yüzkarasını TÜRK erlerine yüklemek istiyorsanız,
insafsızlık ediyorsunuz,” dedi.
İngiliz propagandası almış yürümüş. İngiliz gizli servisi her yanda faaliyet hâlinde.
Halk hükûmetten nefret ediyor ve İngilizler’in gelmesini bekliyor. Düsman hem asker,
hem de ulaştırma bakımından güçlü. Onların karşısında biz pamuk ipliği gibiyiz.
İngilizler artık bizi propaganda yoluyla savaştan daha kolay yenebileceklerine inanıyorlar.
Her gün uçaklardan bombadan çok, boyuna Enver ve çetesinden söz eden
kâğıtlar atıyorlar...”
Askerler, kışlık yün giysiler ile 55-60 derece sıcakta ayakkabısız olarak savaşıyordu.
Cephe gerisinde ihtiyat birlikleri yoktu, onun yerine
200 km uzunluğunda bir boşluk vardı.
Atlar ve yük taşıyan hayvanlara bile birkaç aydan beri ne yeterli yiyecek, ne de su veriliyordu."
General Allenby’nin orduları Hindistan’dan büyük takviyeler aldı.
Bunlar, özellikle sıcak günlerde Şeria vâdisinde İngilizler'in çok işe yaradı…
Buna karşılık Türk birliklerinin, tam aksine,
yeter derecede ikmal alamamaları
esef edilecek bir durumdu…"
Çanakkale Muharebeleri'nde tanıdığım bu değerli komutan, buraya gelince
ordunun mevcut itibâriyle azlığını ve birliklerin perişan hâlini gördü
ve aldandığını anladı. Enver ona gerçekten
uzak rakamlar vermiş ve
ordunun durumunu da hayli elverişli göstermişti!"
109. Piyâde Alayı'nın iki taburunu (Bunlar 37. Kafkas Tümeni'nin ilk gelen
birlikleriydi) hiç yedeği bulunmayan cephesinin gerisine çekti."
hemen belirtmek isterim ki, bahis konusu olan
bu alayın komutanı
ve Alay Karargâhı'nın diğer erkânı, Doğu Kafkasya Ordusu'nda bir göreve
atandıklarından İstanbul’dan oraya
gitmişler ve bu subayların yerine ise
kimse tâyin edilmemiş idi."
bütün tabur topluca firar etti! Bir kaç günlük aramadan sonra erlerin büyük kısmı,
Cenin–Mesudiye şosesinin doğusundaki köylerde bulundu ve tekrar toplandı.
Erler, Türk üniforması giymiş düşman câsusları tarafından cepheye varmazdan
önce firâra teşvik edilmişlerdi. Câsuslar, Afule istasyonunda Türkler'in durumunu
ümitsiz gösteren pusulalar dağıtmışlardı…"
verici olmadığını, buralardaki Alman subaylarının raporlarından da öğreniyorduk.
Burada ben, güvenilir ve iyi asker olduklarını ispat etmiş iki Alman subayının
cepheden yazdıkları raporlara yer vereceğim. Sâhil kesiminde görevli olan
bu subayların Ağustos sonu ile Eylül başına rastlayan günlerle ilgili raporları şöyledir:
Bu durum, Türkler'in davranışlarından anlaşılmaktadır. Türkler sadece el bombalarını
ve tüfeklerini değil, Türk subaylarının bana söylediklerine göre, bazen makinalı
tüfeklerini bile yanlarına alıp kaçıyorlar. 8. Ordu, gerideki araziyi kapamakla
yerinde bir tedbir almıştır. Fakat gene de takip için geriye kamyonlara bindirilmiş
silahlı müfrezeler göndermek zorunda kalmaktadır. Hatta Anabeta yakınlarında
bu müfrezelerle kaçaklar arasında çarpışmalar olmuştur. Eğer Bayram'a kadar
sulh yapılmazsa, erlerin ya firar edeceği ya da düşman tarafına geçeceği,
artık savaşmak istemedikleri bana bile çekinmeden söylenebilmektedir.”
(Liman von Sanders, Türkiye’de 5 Yıl )
Türk birlikleri ile temasta bulunan herkes gibi ben de bilmekteyim. Bu sebeple
kuyu kazma işi sona erdikten sonra, ileride kullanılamayacak olan mümkün olduğu
kadar fazla malzemeyi Cenin’deki depoya geri gönderdim.“
Her taraftan birliklerin artık takati kalmadığı, koşum ve mekkâre hayvanlarının
gittikçe bitkinleştiği haberleri geliyordu. Hayvanların durumuna önem vermek
gerekiyordu. Zirâ orduların hareket kabiliyetleri bunlara bağlıydı. Bir kaç aydan
beri günde ancak 1 ilâ 1,5 kilo -o da varsa- arpa verilen hayvanlar, ayrıca çok
zaman susuz da kalıyor ve her üç orduda her gün yüzlercesi telef oluyordu.
Mayıstan bu yana görülen şiddetli sıcaklar yüzünden artık hayvanları otlatacak
bir karış yer de kalmamıştı."
birkaç yüz metre içinde mevzi değiştirmeleri için verdiğim emirler bile güçlükle
yerine getirilebiliyordu. Koşum hayvanlarının çoğu, yokuş yukarı ya da arızalı
yerlerde topları çekemiyordu."
konusunda taktik nasihatları vermesi, ordu komutanları ile benim üzerimde
çok tuhaf bir etki yarattı. Zirâ gerek Enver Paşa, gerekse etrafındaki subaylar,
bizim cephemizdeki piyâde mevzilerinden birini olsun görmüş değildi.”
(Liman von Sanders, Türkiye’de 5 Yıl)
4. Ordu: 6.919 muharip er, 2.380 cephedeki piyâde tüfeği, 9 hafif, 86 ağır makineli
tüfek;
7. Ordu: 14.522 muharip er (24.Tümen ve
3. Süvâri Tümeni hâriç), 7.046 cephedeki piyâde tüfeği, 51 hafif ve 348 ağır makineli tüfek;
8. Ordu: 19.157 muharip er, 10.393 cephedeki piyâde tüfeği, 213 hafif ve 262 ağır
makineli tüfekten ibâretti.
Yıldırım Ordular Grubu'nun toplam mevcudu: 40.598 er, 19.819 tüfek, 273 hafif ve
696 ağır makineli tüfekti. 400 de topu vardı.
Yataktan kalktım, giyindim, iş odasına giderek bir savaş buyruğu yazdırdım.
Bu buyrukta, 'Düşman, 18 Eylül günü akşamı genel saldırı yapacaktır,' diyor
ve buna karşı alınacak tedbirleri sıralıyordum.
Bu buyruğu, bilgi için Liman Von Sanders Paşa'ya gönderdim.
Çok saygı duyduğum bu zat, benim raporlardan çıkardığım sonucu önemsememiş
ve gülmüş...
18-19 Eylül gecesi Kolordu Komutanları İsmet ve Ali Fuat Beyler'i telefon
başına çağırdım
ve sordum: 'Verdiğim buyruğu ve ona göre gereken önlemleri aldınız mı?'
'Buyruğunuz yapılmıştır,' karşılığını verdiler. Ben daha telefon konuşmasını bitirmeden
düşman topçusu savaş hatlarımız üzerine ateş etmeye başladı.”
7.Tümen tüm olarak muharebe dışı kalmıştır. XXII. Kolordu El Tire kesimine çekilmiştir.
Topçusunun çoğunu kaybetmiştir. Kolordu,bu kesimde tutunmaya çalışıyor;
fakat Kolordu Komutanı (Tümgeneral Refet Bele), bu kesimde durabileceğinden
kuşkuludur.
Düşman, bu hattın da bazı kesimlerine girmiştir. Karşı taarruzla geri atılmasına
çalısılıyor.
19.Tümen, Kefri Kasım yöresine çekilmiştir. Grupça mümkün olan yardımın yapılmasını rica
ederim.”

8. Ordu Komutanlığı geri çekilme yolunu seçerken, 7. Ordu'yu sıkıştırmamayı düşünmüş,
ancak düşman ve arâzi durumunu dikkate almamıştı. Düşmanın 60.Tümeni, XXII. Kolordu'nun
cephesini yarmış,Tul-ü Kerem-Nablus istikametinde taarruzuna devam ederek, Nablus’u
kuşatmaya başlamıştı. Düşmanın Çöl Atlı Piyâde Kolordusu, 60.Tümen'in yarma yerinden
girerek gediği genişletiyor, Nasıra-Afule-Bisan ve Cenin istikametlerinde taarruz harekâtına
devam ederek, 8. ve 7. Ordular'ın geri çekilme yollarını kesmeye ve Şeria Nehri batısında
çevirmeye çalışıyordu... Bu arada belirtelim, ricat eden sâdece 7. Ordu değil, 8. Ordu da geri
çekilmektedir.
Düşman topçusu, 19-20 Eylül 1918 gecesi, 7. Ordu'nun III. Kolordu cephesinde Ferha,
Iskaka ve Seyh Tarutiye’yi sürekli ateş altına almıştı. İngilizler, III. Kolordu'nun sağ (batı)
kanadından, 7. ve 8. Ordular'ın ara hattı üzerinden yeniden taarruza başladılar... İngilizler’in
53.Tümeni, 7. Ordu'nun 53. Tümeni'ne taarruz ediyordu. Düşman, 7. Ordu'nun
XX. Kolordusu'nun cephesine de girme yapmıştı.
İngilizler, 8. Ordu bölgesinde 60.Tümen'in kuşatmasını, III. Kolordu cephesinden taarruz
eden 10.Tümen'le, Nablus’ta Çöl Atlı Süvâri Kolordusu'nun çevirmesini, 7. Ordu'nun
XX. Kolordu cephesinden taarruz eden 53.Tümen'le Afule-Bisan hattında tamamlayarak,
Yafa-Akdeniz-Afule-Bisan-Seria Vadisi-Lut Gölü-Kudüs-Remle hattı arasındaki bölgede
8. ve 7. Ordular'ımızı imha veya esir etmek istiyorlardı.
Cevat (Çobanlı) Paşa'nın komuta ettiği 8. Ordu, muharebenin ilk günü 19 eylül 1918’de
mevzilerini kaybetmiş, düşmanın şiddetini artıran taarruzları karşısında, birçok esir vererek,
silâh, araç ve gereçlerini bırakarak, çekilmeye devam etmiştir. Mustafa Kemâl Paşa,
8. Ordu'nun cephesi ve Yıldırım Ordular Grubu'nun gerisinde meydana
gelen bu çok kritik durum nedeniyle, 7. Ordu'yu imhadan kurtarmak amacıyla, geri
çekilmekten başka bir hareket tarzının uygulanmasının mümkün olamayacağını
değerlendirerek, Nablus-Bisan arasına üçüncü bir yol açtırmış, III. Kolordu Komutanı Albay
İsmet (İnönü) ve XX. Kolordu Komutan Ali Fuat (Cebesoy) Bey'e şu emri vermiştir:
- "Düşman piyâdesinin, 7. Ordu'ya taarruzları zaman zaman
kesilmek üzere
Mustafa Kemâl Paşa'nın emrine uyan 7. Ordu, Filistin Cephesi’nde meydana gelen bu
kritik durum karşısında, Anadolu’yla irtibatını kesmeye ve gerisini kuşatmaya çalışan İngiliz
atlı kuvvetlerinin imhasından kurtulmak amacıyla, geri çekilmeye başlamıştır. 20 Eylül 1918
günü sabahı saat 05:30’da, Nâsıra’nın güneyindeki caddelerde bağrışmalar, "silahbaşı"
komutları ve daha sonra da makineli tüfek sesleri duyulmuştu. İngilizler, Yıldırım Ordular
Grubu Karargâhı'nı esir veya tahrip etmek amacıyla, Nâsıra’ya girmişlerdi. Yıldırım Ordular
Grubu'nun 8. Ordu cephesinin tamâmı, 7. Ordu'nun sağ (batı) kanadındaki arâzinin bir kısmı,
düşmanın eline geçmiş bulunuyordu.
İngiliz Süvâri birlikleri, Bisan’a girmiş ve 7. Ordu'nun Şeria Nehri batısından kuzeye çekilme
yolunu kapatmıştı. Düşman, 20 Eylül 1918 günü akşamına doğru 8. Ordu'ya bağlı
XXII. Kolordu cephesindeki taarruzunu şiddetlendirmiş, birkaç saat savunmasına devam
eden bağlı 16. Tümen, mevzilerini bırakmak zorunda kalmıştı.
XXII. Kolordu Komutanı Albay Refet (Bele), birliklerini imhadan kurtarmak, Cenin ve Nablus
istikametlerini kapatmak amacıyla, Sebastiya-Der Seraf hattına çekilmeye karar vermişti.
Sol Kanat Grubu 16. ve 19. Tümenler de çekilme esnasında çok zayiat vermiş, birliklerin
gerisi çevrilmiş ve Cenin istikametinde çekilme imkân kalmamıştı. 8. Ordu, 21 Eylül 1918’de
7. Ordu'nun sağ (batı) kanadında meydana gelen açık yanını kapatmak üzere Sebastiya-Surra
hattını tutmaya çalışmıştı. 8. Ordu'nun, Sebastiya-Surra hattında bulunan personelinden
daha fazla bir grup, önceden 20-21 Eylül 1918 gecesi, Nablus’a, hatta Vâdi Fara’ya kadar
çekilmişlerdi.
Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, Nâsıra’da İngilizler’e esir
olmaktan son anda kurtularak, karargâhıyla Taberiye’ye, 8. Ordu Karargâhı ve imhadan
kurtulan Alman Asya Kolu, 16. ve 19. Tümenler'le Nablus-Bisan istikametinde, Mustafa
Kemâl’in 7. Ordu Karargâhı'ysa zayiat vermeden Nablus doğusuna intikal etmişlerdi... İşte
Mustafa Kemâl'in suçlandığı nokta bu!.. "Sen nasıl olur da, başkaları gibi zayiat vermeden
düzenli bir şekilde geri çekilirsin?" ... Çekilir!... Onun adı Mustafa Kemâl!..
İngiliz Mısır Kuvve-i Seferiye Komutanlığı, Türk direnişinin 20 Eylül 1918’ de kırıldığını
ve düzenli savunmasının artık sona erdiğini kesin olarak kabul etmişti. İngiliz Ordusu
Komutanı General Allenby, Cevat (Çobanlı) Paşa'nın komuta ettiği 8. Ordu'nun muhârebe
dışı bırakıldığını saptamıştı. Yapılan keşifler ve alınan bilgilerden, sabahın ilk saatlerinden
itibâren, Türk ordularının geri bölgesinde büyük bir telâş ve heyecan başlamıştı. Nablus’tan
Bisan ve Şeria Vâdisi’ne giden yollar, kıt’alar ve taşıt araçlarıyla dolmuş, İngiliz savaş
uçaklarının sürekli olarak yaptıkları taarruzlar, Türk kıt’alarının düzensizliğini büsbütün
artırmış, bunlardan bâzıları Bisan istikametinde yollarına devam ettilerse de, burada
4. İngiliz Süvâri Tümeni'ne esir düşmüşler, büyük bir kısmı Vâdi Fara boyunca Şeria Nehri
istikametine gitmişlerdi. Hırbet Fruh’tan 14 kilometre ileride Ayn Sebele’den Bisan’a ayrılan
yolun bir buçuk kilometre kadar ilerisinde yolda yakalanan yürüyüş kolu, ağır bir sekilde
bombalanmış, ortalık birden karışmış, araçlar devrilmiş ve yol kapanmıştı. Yürüyüs kolunun
geri kalan kısmı, Ayn Sebele’de yoldan ayrılarak Bisan istikametine yönelmişti. Türk ordu
birlikleri, düzen ve teşkilâtını tüm olarak kaybetmiş ve Hırbet Fara-Bisan yolu ve Şeria Nehri
arasında dağılmıştı.
Mustafa Kemâl Paşa ve Karargâhı, 20 Eylül 1918 akşamı Nablus’tan Beyti Hasan’a gelmiş,
Yıldırım Orduları Grubu'nun içine düştüğü bu çok kritik durumdan, 7. Ordu'yu kurtarmak için,
karargâhıyla sabaha kadar çâreler düşünmüştü. Nablus-Beyti Hasan ve Nablus-Ayn Sübyan-
Tubas istikametlerinde uzanan iki yol 7. Ordu'nun ikmâl kolları, kafileleri, 8. Ordu'nun
dağılan unsurları tarafından doldurulmuş, tıkanmış ve geçilmez bir hâl almıştı. 8. Ordu
personelinin, 7. Ordu birliklerinin disiplin ve moralini bozmamaları ve yeni mevzilere giden
çekilme yollarının açık tutulması önem kazanmıştı.
20-21 Eylül 1918 gecesi alınan bilgiler, Vâdi Fara’da görülen durum ve olaylar;
8. Ordu'nun tüm olarak parçalanmış ve dağılmış olduğunu gösteriyordu. General Allenby,
Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'nı tam bir bozguna uğratmıştı. Mustafa Kemâl
14.552 kişilik ordusuyla ne yapabilirdi?.. Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mareşal Liman
Von Sanders’le irtibat bile kuramayan 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa,
III. Kolordu Komutanı Albay İsmet (İnönü) ve XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat
(Cebesoy) Bey'e, birlikleri bir an önce Vâdi Fara kuzeyine alarak, kısmen
düşman tehdidinden kurtarmak için, 21 Eylül 1918 gecesi saat 01:30’da şu emri verdi:
- "Genel durum, mümkün olan sür'atle Ordu'nun Vâdi
Fara kuzeyine geçerek,
Bunda bir kaçma emâresi görüyor musunuz?.. Kaçacak olan adam, "mevziini bırakma"
der mi?
7. Ordu, Bisan istikametini açık tutarak, Şeria Nehri’ni doğuya geçemediği takdirde,
güneyden ve kuzeyden düşmanın baskısına mâruz kalabilir, Şeria Nehri batısında imha
olabilirdi. 7. Ordu'nun bulunduğu bu güç durum ve koşullardan kurtarılması için alınması
gereken tedbirler düşünülürken; “Dakika geciktirilmesi
mucib-i idâmdır” işâretini tasıyan ve Yıldırım Ordular Grubu
Komutanlığı'ndan durum hakkında bilgi isteyen Başkomutanlığın bir telgrafı Nablus
Telgrafhânesi’ne gelmişti. Telgraf, Beyti Hasan’da bulunan 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl
Paşa'ya gönderilmişti. Başkomutanlığın, Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Mareşal Liman Von
Sanders’le irtibâtının olmadığı anlaşılıyordu.
Mustafa Kemâl Paşa, 21 Eylül 1918’de Ali Fuat
(Cebesoy) ve Albay İsmet'e (İnönü) emir verdiği saatte Başkomutanlığa Yıldırım Ordular
Grubu'nun durumunu açıklayan söyle bir telgraf yazmıştır:
- “Düşman süvârilerinin Samah’a kadar ulaştıkları
anlasılıyor.
21 Eylül 1918 Sabahı, 7. Ordu'nun sağ (batı) kanadını korumak üzere, Sebastiya-Surra
hattında sâdece 8. Ordu'nun bâzı unsurları kalmıştı. Düşman, sabahın erken saatlerinde bu
hatta bulunan zayıf 8. Ordu kıt’alarına tekrar taarruza başlayınca, XXII. Kolordu emrinde
dağınık hâldeki birliklerle, 16.Tümen birlikleri de dağılmışlardı. XXII. Kolordu komutanı
Albay Refet (Bele), karargâhıyla Nablus Boğazı’nı geçerek, Nablus istikametinde çekilmeye
çalışıyordu.
Bu durum karşısında birliklerinin yeni bir savunma hattı tesis etmesi mümkün olmamıştı.
8. Ordu'dan geri kalan unsurları da öğle zamanı Nablus’a gelmişti. XXII. Kolordu, tümüyle
yok olmuş, Sol (doğu) Kanat Grubu da artık emir ve komuta yapısı içinde
teşkilâtlandırılamayacak ve görev yapamayacak bir duruma gelmiş, açık söylemek gerekirse,
artık 8. Ordu muhârebe
gücünü tamâmen kaybetmisti. 8. Ordu Komutanı Cevad (Çobanlı) Paşa Nablus’tan çıkarken,
düşman süvârisinin taarruzuna uğramış, otomobiliyle, tıkanan Nablus-Ayn Sübyan yolunu
geçememiş, bölgeden temin edilen bir hayvan arabasına binerek, arâziden giderek karşı
karşıya kaldığı çok zor durumdan ve esir olmaktan son anda kurtulmuştur. XXII. Kolordu
komutanı Albay Refet (Bele) de Cevad (Çobanlı) Paşa gibi, canını zor kurtarmıştır. Yıldırım
Ordular Grubu'nun cephesi yarılmış, 8. Ordu'nun çoğunluğu imha ve esir olmuş, 7. Ordu'nun
cephesinde çok kritik bir durum meydana gelmişti. Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordusu;
Nablus-Afule-Bisan ve Şeria Nehri arasında Allenby’ın Ordusu tarafından çembere alınmıştı.
Birinci Dünya Harbi’nde, Kafkasya, Irak, Çanakkale ve Avrupa Cepheleri’nin hiçbirinde Türk
komutanları ve Türk Orduları bu kadar zor bir durum yaşamamışlardır. Yıldırım Ordular
Grubu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders Karargâhı'yla birlikte 21 Eylül 1918’de Dera’ya
intikal etmiş, Arap İsyânı’nın ortasında kalmıştır.
Liman Von Sanders’e göre durum şöyleydi:
- “Bir memlekette bu bağlantıların kesilmesi, ancak Alman ölçülerine uygun yolların
İngiliz Casusu T.E.Lawrence’in akıl hocalığını yaptığı Mekke Emiri
Peygamber torunu hâin Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın ordusuna mensup Araplar, Türk
ordularının çekilme yolları üzerine pusu kuruyor, köprüleri tahrip ediyor, telgraf ve telefon
hatlarını kesiyor, kıt’asından ayrılıp dağılan askerleri öldürüyor, giyeceğini soyup alıyor
ve organlarını kesiyorlardı... Hani, bâzıları diyor ya, "Efendim, Araplar'ın ihânet falan ettiği
yok" diye... O zaman atılan köprüler, tahrip edilen demiryolları, soyulan, öldürülen
askerlerimiz herhalde Uzaylılar'ın saldırısına uğradı!..
8. Ordu Komutanı Cevad Paşa, Kurmay Başkanı, birkaç subay ve erle birlikte,
7. Ordu komutanı Mustafa Kemâl ile XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Bey'in bulunduğu Bisan
güneyindeki Um el Kart’a gelmişti. Mustafa Kemâl, yapılan durum değerlendirmesi sonunda,
“Bisan’ı zorlamaktan vazgeçmedeki zorunluluğu ve Şeria’nın
en kısa yoldan doğuya geçilmesi gerektiğini”, gerekçeleriyle 8. Ordu Komutanı
Cevat Paşa'ya açıklamıştı. Cevad Paşa önce Tubaz’a uğrayarak, Mustafa Kemâl’in emirlerini,
III. Kolordu Komutanı Albay İsmet (İnönü)’e iletmiş, III. Kolordu'nun durumunu öğrendikten
sonra, imha ve esir olmaktan kurtulabilen kıt’alarını bulmak üzere Bisan istikametine hareket
etmişti. 7. Ordu Karargâhı, gece yarısına doğru Bisan’ın 25 kilometre güneyindeki Der Tell
el Amar’dan Şeria Nehri’ni doğuya geçmek üzere intikâle başlamıştı.
Mustafa Kemâl, yürüyüş kolunun emir ve komutasını üzerine alarak, gece yarısından
önce verdiği emirde, “Yürüyüş düzen ve disiplinine uymada
zerre kadar kusur eden, yol kolu uzunluğunun artmasına sebep olan, geriye kalanların
(subay, er kim olursa olsun) hiç acımadan idam edileceğini” bildirmişti. Düşman
uçaklarının gece de faaliyete geçebilecekleri ihtimâli düşünülerek, sigara içilmesi ve gürültü
yapılması yasaklanmıştı. Atlı subayların, yürüyüş kolunun disiplinini sürekli olarak
denetlemeleri ve Ordu Komutanı’na rapor vermeleri planlanmıştı. Çünkü, Mustafa Kemâl
Paşa'nın,verdiği emirleri, bizzat tâkip ve kontrol ederek gereğini yaptığını, her seviyedeki
komutanlar çok iyi bilmekteydi. Mustafa Kemâl Paşa'nın emri, çok zor şartlara rağmen,
aksatılmadan uygulanmış, ilerledikçe birerli kola dönüşen yürüyüş kolu, dağılmadan tek
bir kitle halinde 21-22 Eylül 1918 günleri süresince Şeria Nehri istikametinde intikâline
devam etmişti. 7. Ordu Karargâhı, uçurumlar kenarından ve virajlı patikalardan gece
karanlığında, intikâl ederek, 22 Eylül 1918 sabahı güneş doğmadan önce, Der Tell el Amar
Geçidi’ne ulaşmıştı.
22 Eylül 1918 günü sabahı, Cevad Paşa'nın 8. Ordusu imha olmuş, Mustafa Kemâl
Paşa'nın 7. Ordusu Şeria Nehri, Mersinli Cemâl Paşa'nın 4. Ordusu Es Salt’tan Drbit-Dera
istikametinde çekilirlerken, Mareşal Liman Von Sanders’in Yıldırım Ordular Grubu Karargâhı
Dera’da bulunmaktaydı.
Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordu Karargâhı ve Yarbay Hayri Müfrezesi, Der Tell el Amar’da
toplanmışlardı. Şeria Nehri’nin geçilecek güzergâhı 200-300 metrelik, soyunmuş erlerin
tuttukları bir iple işâretlenerek; personel, hayvanların ve yüzme bilen soyunmuş erlerin
sırtlarında, güneş doğmadan önce karşı kıyıya geçirilmişti. Ordu Karargâhı personeli ve
emniyet müfrezesi Der Tell el Amar doğusunda molaya geçirilmiş, mola yerinde emniyet
tedbirleri alınmış, ancak uykusuzluk, üzüntü ve moral bozukluğu herkesi bitkin bir duruma
getirmişti. Hava aydınlanınca, hava harekâtına başlayacağı düşünülen düşman uçaklarına
karşı hava savunma tedbirleri alınmıştı.
Mısır Kuvve-i Seferiye Komutanı General Allenby, Türk savunmasının 21 Eylül 1918’de
tam olarak kırıldığını değerlendirerek, bundan sonraki tâkip harekâtının daha çok süvâri
birlikleri ve hava kuvvetleriyle yürütülmesini emretmişti. İngiliz 21. Kolordu, Tul-ü Kerem-
Sebastiye hattında, karargâhı Tul-ü Kerem’de, 20. Kolordu Nablus-Akrabe hattında,
karargâhı El Bire’de, Çöl Atlı Piyâde Kolordusu El Lacun-Nâsıra-Bisan(Beysan)-Cenin
bölgesinde, karargâhı El Lacun’da, Avustralya-Yeni Zelanda (ANZAK) Tümeni, Zerka Nehri,
Şeria Nehri Kavşağı kuzeyiyle Lut gölü arasında, karargâhı Eriha’da, Mısır Kuvve-i Seferiye
Komutanlığı Karargâhı Remle’de bulunuyordu.
Chaytor Grubu 22 Eylül 1918’de, Şeria'nın doğu bölgesinden kuzey istikametinde çekilen
4. Türk Ordusu'nu tâkibe başlamıştı. Sâdece Mustafa Kemâl değil; 4. Ordu ve
Yıldırım Ordular Grubu Karargâhı da çekiliyordu!.. Ve hiç birinin yaptığına "kaçmak"
denemez!.. Askerlikte kuraldır, savaşacak gücün yoksa, boşuna kan dökülmesin diye
ricat edersin.
Cevad Paşa'nın 8. Ordusu tamâmen dağılmış, Mersinli Cemâl Paşa'nın 4. Ordusu Şam
istikametinde çekilmekte, Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordusu'ysa Şeria Nehri’ nin doğusuna
geçmeye çalışıyordu. General Allenby’ın Ordusunun taarruzu, Akdeniz’le Lut ve Taberiye
gölleri arasında kuzey istikametinde süratle gelişirken, Türk orduları dağılmış, savunma
tertibini kaybetmiş ve bozgun hâlinde geri çekiliyorlardı. 7. Ordu Komutanlığı için gece
karanlığının her dakikasının çok büyük değeri vardı. Hava aydınlandıktan sonra gündüz
şartlarında hareket etmek, düşman hava kuvvetlerinin etkisiyle çok zor, hatta imkânsızdı.
Ordu Karargâhı Hırbet Suleyhat’ta kalarak, Aclun’a gönderilen subayların getireceği
haberleri, III. ve XX. Kolordular'dan gelen raporları değerlendirecek ve müteâkip harekâtı
planlayacaktı. Mustafa Kemâl Paşa, 3. Süvâri Tümeni Komutanı’na,
“Bisan’ı ele geçirmek teşebbüsünde başarı sağlayamazsa, hiç olmazsa Bisan doğusundaki
kıyı başını ele geçirmesini ve Şeria Nehri doğusuna geçecek olan Ordu'nun kuzey yanının
düşman baskısından kurtarılmasını veya baskının hafifletilmesi için gösteriş hareketleri
yapmasını” emretmiştir.
Bütün gelişmeleri yakından tâkip eden Pâdişah VI. Mehmet Vahdeddin, Nablus Meydan
Muharebesi’nin Osmanlı İmparatorluğu‘nun aleyhine çok vahim bir duruma gelmesi üzerine,
Başkomutanlık görevini üzerine almış, Başkomutan Vekili Enver Paşa'yı sâdece Erkân-ı
Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) olarak görevlendirmiştir.
Hatırlıyacaksınız, çekilmesine rağmen, 22 Eylül 1918 târihinde MUSTAFA KEMÂL PAŞA'yı,
"Fahrî Yaver-i Hazret-i Şehriyârî", yani PADİŞAH'ın (özel) şeref yaveri tâyin etmişti.
Mustafa Kemâl, Yarbay Hayri Müfrezesi’ni 3. Süvâri Tümeni emrine vererek, yapılacak
harekâtı teferruatlı olarak anlattıktan sonra, Ordu Karargâhı'nın bulunduğu Hırbet Suleyhat’a
dönmüş, XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Bey'den öğleye doğru bir rapor almıştı.
7. Ordu Karargâhı'nın Şeria Nehri’ni geçtiği Der Tell el Amar Geçidi’nin doğusundan
yazılan raporda, “XX. Kolordu'ya gönderilen ve III. Kolordu'ya bildirilmesi istenilen emrin
ulaştırıldığını, XX. Kolordu, geçiş hareketini güvenlik altına almak için Şeria Nehri batısına ve
güneyine müfrezeler çıkardığını, 26. Tümen'in geçit istikametinde yürüyüşüne devam ettiğini,
yanında iki dağ bataryası bulunduğunu, 53.Tümen'le henüz irtibat kurulamadığını, aldığı
tertiplerden III. Kolordu'yu haberdar ettiğini ve bu kolordunun da Şeria Nehri’ni doğuya
geçmek kararında olduğuna dâir yazı aldığını” bildirmiştir. Albay Fon Oppen, Bisan
batısındaki sırtlara ulaşmış, Semah’la iki tarafındaki cepheyi takviye etmek amacıyla, gece
Bisan-Şeria arasından düşman süvâri hattını yararak, Semah üzerine ilerlemeyi düşünmeye
başlamıştı. 8. Ordu Komutanı Cevad Paşa saat 21:00’de Albay Fon Oppen’i Vâdi Subas’a
çağırmış, teklifini kabul etmeyerek Şeria Nehri doğusuna çekilmesini emretmiştir.
Alman Asya Kolu, Cevad Paşa'nın bu emri gereğince, 23 Eylül 1918 günü sabahı
Şeria Nehri doğusuna çekilmişti. 16. ve 19.Tümenler'in Şeria Nehri doğusuna geçemeyen
karargâhlarıyla perâkendeleri; düşmanın topçu, makineli tüfek ve uçak ateşlerinin etkisiyle
teslim oldular. Cevad Paşa'nın, Albay Fon Oppen’e "Şeria Nehri doğusuna geçmesi
için" verdiği bu çok yanlış emir, 8. Ordu'nun sol (doğu) kanat grubunun iki tümeni olan
16. ve 19. Tümenler'in imha ve esir olmalarına, Mehmetçiğin boş yere şehit veya esir
düşerek gururunun kırılmasına sebep olmuştur... Cevad Paşa'nın bu emri neden verdiği bir
türlü anlaşılamamıştır. Cevad Paşa'nın esas amacının, Enver Paşa'nın düşüncesine uygun
şekilde hareket ederek -Almanlar’ı riske atmayarak- Türkler’i feda etmek olduğunu öne
sürenler vardır. Filistin Cephesi’nde kendisine tahsis edilen bölgeyi savunamayan Cevad
Paşa, 8. Ordu'nun imhâsını hazırladığı gibi, Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordusu'na ve özellikle
Albay İsmet’in III. Kolordusu'na, Ali Fuat'ın XX. Kolordusu'na çok zor anlar yaşatmış ve
imha olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Cevad Paşa, 8. Ordu'yu Alman Generali
Von Kress’ten çok daha kötü yönetmiştir. Bu durum, büyük ölçüde Cevad Paşa'nın;
“Ben ne emir verirsem o yapılır, emre karşı fikir beyan edilmez” şeklindeki akla ve bilime
uygun olmayan ortaçağ yönetiminden kaynaklanmıştır. Halbuki Mustafa Kemâl öyle yapmaz,
subaylarını dinler, kararını ondan sonra verirdi. Onun bu davranışı İslâm'a, Kur'an'a ve
Peygamber'e uygundu.
- "ONLARIN İŞLERİ ARALARINDA MEŞVERET İLEDİR."
Bu âyetin başka bir tercümesi de şöyle:
- "İNANIP RABLERİNE DAYANANLAR...
- "EY PEYGAMBER) İŞ HAKKINDA ONLARA DANIŞ.
Albay İsmet, Kolordusu'nu 22-23 Eylül 1918 gecesi, Tumbas’tan doğu istikametinde
hareket ettirmiş, Ebu Malih’e gelindiği sırada düşmanla temas sağlamıştı. III. Kolordu dört
istikametten taarruz eden düşman birlikleri arasında kalmış ve iki kilometre çapında bir
dâire biçiminde çepeçevre savunma tertibi almıştı. Top başına 10 atım ve makineli tüfek
başına 1000 atım cephâne kalmış, su ve yiyecek bitmişti. Tümen ve alay komutanları
Kolordu Komutanı'na gelerek, muhârebeye son verilmesini teklif etmişlerdi. III. Kolordu
Komutanı Albay İsmet (İnönü), teslim olmanın askerî şeref ve nâmusla bağdaşmayacağını
bildirmiş, bunun üzerine Tümen ve Alay Komutanları tutanak hazırlamaya başlamışlardı.
Buna karşılık, Albay İsmet Bey,
“Böyle bir tutanağı getiren kişiyi, kendi tabancamla öldürürüm,” demiştir.
İngilizler’in hava taarruzlarıyla Vâdi Malih ve Bisan yolu şehit olmuş askerlerimiz ve
hayvan ölüleriyle dolmuştu. Birliklerimiz, muharebe düzenlerini kaybetmişlerdi. Birliğini
kaybeden erler Vâdi Malih’te toplanmıştı. 23 Eylül 1918 sabahı yakın çevrede düşman
birlikleri görünmüyor, süvârisinin Şeria Nehri batısında ve Bisan güneyinde toplu olarak
bulunduğu uzaktan seçilebiliyordu. Düşmanın henüz önemli bir faaliyeti sezilmiyordu.
Ancak, ileri sürülmüş olan düşman süvârisinin geçit yapılacak noktalarla Malih arasındaki
boşluğa kadar sızmış olduğu anlaşılmıştı. Düşman keşif uçakları Kolordu üzerinde
dolaşıyordu. Artık kaybedilecek vakit kalmamıştı. III. Kolordu Komutanı Albay İsmet kısa
bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra, “Geçitler batısına sokulan bu düşman süvârisini
yararak, zorla Şeria Nehri’ni geçmek üzere harekâta devam etme” kararını vermişti.
III. Kolordu'nun Şeria Nehri doğusuna geçişi, düşmanın topçu ve makineli tüfek ateşi
altında yapılıyor, çok sayıda şehit ve yaralı veriliyordu. III. Kolordu Karargâhı Şeria Nehri
doğusundaki sırtlara tırmanırken, 3. Süvâri Tümeni'ni güneye atan düşman süvârisi, Şeria
Nehri doğusundan geçiş yerine ilerliyordu. Bir çok personelimiz, bu mızraklı düşman
süvârisi tarafından şehit edilmişti. Diğer taraftan, sallara bindirilmiş olan düşman unsurları
Şeria Nehri yoluyla kuzey istikametinden gelerek en son geçiş hareketi yapmakta olan
unsurlarımızı muhârebe dışı bırakmıştı. III. Kolordu Komutanı Albay İsmet, 1. ve
11.Tümenler'in karargâhları ve kadrolarının çok altına düşmüş olan birlikler, çok zor
şartlarda Şeria Nehri’nin doğusuna geçmeyi başarmışlardır. Albay İsmet, 21-23 Eylül 1918
târihleri arasında Şeria Nehri batısında İngilizler’in 20. (10., 53, ve 54.Tümenler ve 5. Süvâri
Tugayı) ve 21. Kolorduları'nı (7., 3., 60. ve 75. Tümenler) Çözele Vâdisi’nde 1. ve
11. Tümenler'le cepheden tespit ederek, gerisinde bulunan Çöl Atlı Piyâde Kolordusu'yla
(4. ve 5. Süvâri Tümenleri'yle Avustralya Atlı Piyâde Tümeni) birleşmelerini engellemiş,
III. Kolordusu'nu ikinci defa imha veya esir olmaktan kurtarmayı başarmıştır. Mareşal Liman
Von Sanders ise, III. Kolordu Şeria Nehri’ni geçerken, 23 Eylül 1918’de, Şam’a intikâl etmişti.
23 Eylül 1918 günü akşamı genel durum şöyleydi:
- 8. Ordu, Alman kıt’aları ve bâzı kaçıp kurtulabilen perâkendeler hâriç olmak üzere,
devam etmektedir. Kuvvetli İngiliz süvârisi, 8. Ordu'nun kanat ve gerilerinde
bulunmaktadır. 8. Ordu'da genel durum, 19 Eylül 1918’den daha geride,
sol kanadı Surra’nın hemen güneydoğusundaki tepede olmak üzere
bir mevzii almayı gerektiriyor. 7. Ordu, buna göre, Surra-Şeyh Selman
Farisi-Şeyh Manha El Fevka-Averta-Hirbet Ebu Rıza-Vâdi Samu kuzey sırtları-
Um Hilal batı ve güney sırtı-Karn Sartabe hattına çekilmeye karar vermiştir...
7. Ordu Karargâhı Beyti-Hasan’ da kurulacaktır.
Karargâhın ne zaman hareket edeceği ayrıca bildirilecektir.”
(Belge: Gnkur. ATASE Bşk.lığı Arşivi, Kls.3705, Dos.28, Fih.7; 7-1;7-2)
Bisan dolaylarına ulaşmasını zorunlu kılmaktadır. 8. Ordu'nun kısımları,
Nablus’un 5-6 kilometre kadar batısında olup, bu kısımlar da Tubas (Tübaz)
üzerine çekilecektir. III. Kolordu, harekâtını 8. Ordu'ya uydurarak,
Telleuze-Tümmün güneyi hattına çekilecektir. XX. Kolordu, harekatını
III. Kolordu'ya uydurarak Beyti Hasan-Bisan sosesi iki tarafına çekilecek
ve Şeria Grubuyla irtibatını göz önünde tutacaktır...
Her türlü imkâna başvurularak irtibatın korunması ve sürdürülmesi elzemdir...
Ancak, XX. Kolordu'nun, III. Kolordu'dan önce şimdiki mevziini bırakması
sakıncalıdır. Ordu karargâhı Beyti Hasan’dadır.”
(Belge: Gnkur. ATASE Bşk.lığı Arşivi, Kls.3705, Dos.28, Fih.15;15-1)
8. Ordu kalmamıştır... 7. Ordu'yu Vâdi Fara kuzeyine çekmeye çalışıyorum.
Ordu henüz düzenini korumaktadır. Ancak, yiyecek ve cephâne sorunu
düşünülmeye değer. 4. Ordu henüz taarruza uğramamış ve sağlamdır.
Bisan’ı tutturmaya çalışıyorum. Herhâlde, kuzeyden bu noktaya kuvvet
yetiştirilmesi hayat ve memat sorunudur. Ben karargâhımla, Ordu'nun
merkezi gerisinde sözünü ettiğim vâdide, Beyti Hasan’dayım.
Grup Komutanlığı'yla bağlantı yoktur.”
bulunmamasıyla Avrupa’da kullanılan vasıtalardan mahrum ve bunlara ek olarak,
ahâlinin Hükûmet’e düşmanlık beslemesiyle izah olunabilir.
Gerçekten bölgede bütün Arap ahâli silâhlanmıştı. Subaylara, erlere hatta küçük
müfrezelere saldırıyor, baskınlar yapıyor, birçoğunu öldürüyor ve hatta parçalıyorlardı.
Elbiseleri soyulmuş, hakarete uğramış bir vaziyette canını kurtarabilen askerlerden
pek çoğu bunun tanığıdır. Telefon ve telgraf hatları durmadan kesiliyordu. Orduda
telsizlerin ağır arabalarını çekecek hayvan da bulunmadığı için, bunlardan da
yoksunduk."
(Belge: Gnkur.ATASE Bşk.lığı, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, c.IV, Ks.2, Sina-
Filistin Cephesi, sf. 656)
(Şûra Sûresi , 38. Âyet)
İŞLERİ ARALARINDA ŞÛRÂ İLEDİR."
(Şûra Sûresi , 38. Âyet)
(BİR KERE) KARAR VERDİN Mİ DE,
ARTIK ALLAH'A DAYANIP GÜVEN (YAP)"
(Âl-i İmrân Sûresi , 159. Âyet)
tamâmen imha veya esir olmuş,
- 7. Ordu'nun XX. Kolordusu Aclun istikametinde çekiliyor, III. Kolordu düşman
tarafından çember içine alınmışsa da, ağır kayıplar vererek kurtulabilmiş. Mustafa
Kemâl Paşa ve 7. Ordu Karargâhı, 23 Eylül 1918 günü akşamı, hareket etmiş,
bir gece yürüyüşünü müteâkip 23-24 Eylül 1918 gece yarısından sonra, Havale’ye
ulaşmış,
bahçeler içinde örtü ve gizleme tedbirleri almış ve molaya geçmiştir.

Biz bu ve bundan sonraki haritaları sökemedik. Gün gün çekilişi gösteriyor. Anladığımız
şu ki, eğer böyle bir hızlı çekilme olmasa, İngiliz uçakları ve süvârileri, Cevad Paşa'nın
8. Ordusu'nu imha ettiği, Mersinli Cemâl Paşa'nın 4. Ordusu'nu ve Albay İsmet Bey'in
III. Kolordusu'na büyük kayıplar verdirdiği gibi, Mustafa Kemâl'in 7. Ordusu'nun diğer
birliklerini de perişân edeceklerdi.
İsyancı hâin Araplar'ın, Türk ordusunu arkadan vurmaları buraların çok çabuk
çökmesine sebep olmuştu. İşte bu âsilerden Emir Faysal kuvvetleri de güneyden
ilerlemekteydi. Bundan sonra 25 Eylül’de Amman düşmüş ve 30 Eylül’de de İngiliz
kuvvetleri Şam yakınlarına kadar gelmişlerdi. Fakat aynı gün Şam’ı savunmakla
görevlendirilen general şehirden ayrılmış, kolordu komutanlarından biri de askerlerini
düşmana teslim ederek, Beyrut’a kaçmış ve bundan dolayı Şam 1 Ekim'de elden çıkmıştı.
Yâni esir olan askerleri teslim eden Mustafa Kemâl değil!.. O daha Şam'a gelmedi ki!..
Ayrıca Fransız ve İngiliz kuvvetleri denizden donanma yardımı alarak, 1 Ekim’de Beyrut’u
da işgâl etmişlerdi... Bu olaydan sonra da Yıldırım Orduları'nın Halep’te toplanmasına karar
verilmişti.
Bu çekilme 7. Ordu, komutanrnın güçlü şahsiyetinin sevk ve idaresi altında düzenli bir
şekilde ve düşmanı karşılayarak, şiddetli taarruzların önünde ezilmeden ve tertibatını
bozmadan yapılmaktaydı. Mustafa Kemâl, İngiliz baskınından dolayı değil, 7. Ordu’nun
sağ kanadını koruyan 8. Ordu kalmadığı için ve ayrıca kuşatılmaktan kaçınmak amacıyla
çekilmekteydi. Bu olaylar üzerine Mustafa Kemâl’in doğusundaki 4. Ordu da kuzeye doğru
geri çekilmeye başlamıştı. Kuşatılma tehlikesi karşısında 7. Ordu; 22-23 Eylül 1918
günlerinde, Şeria Nehri’nin doğusuna geçerek, kendisini kuşatılmaktan kurtarmış ve Yıldırım
Orduları Grup Komutanlığı’ndan almış olduğu emirle de, 7. Ordu’yu sür'atle geri çekerek,
Halep’in Güneyi’nde toplamaya başlamıştı.

Meydana gelen bu çekilme sırasında Mustafa Kemâl Paşa, Albay Ali Fuat ve Albay İsmet,
insanüstü bir gayretle, tam bir dağılışı önlemeye çalışmışlardı... Fakat düşman, kuzeye doğru
gittikçe güçlenen kuvvetlerle ilerlemekteydi. Bu duruma paralel olarak, Yıldırım Orduları
Grubu Komutanı Sanders, 6 Ekim’de Halep’e gelmiş, burada aynı gün 2. Ordu Komutanı
Nihat Paşa, 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa ve yüksek rütbeli sivil memurlarla
toplanarak görüşmüş ve şu sonuca varmışlardı:
- Şehirde güvenliğin ve Halep istasyonunda da düzenin sağlanması;
kararlaştırılmıştı.
7 Ekim 1918'de Mustafa Kemâl Paşa İstanbul'a çektiği telgrafta gelinen durum şöyle anlatmıştır:
- "Eylül'ün 19. gecesi düşman evvelâ 7. Ordu'ya taarruz
etmeye başladı.
- "19 (Eylül) sabahı garbımızda (CEVAD PAŞA komutasındaki) 8. Ordu kısa
- "Bundan dolayı 7. Ordu'nun sağ cenâhı ve hatt-ı ricatı (geri çekilme yolu) tamâmen
- "Orada LİMAN (VON SANDERS) PAŞA'nın emriyle ŞAM'ın muhafazası için maateessüf
- "CEMAL PAŞA dahi, ŞAM'ı RABU BOĞAZI'na kadar geldiğinden bîhaber kaldığı düşmanın
- "Düşmanın mâlûm fâikiyeti (üstünlüğü) karşısında ve bizim 'ordu' nâmı altında
- "ENVER gibi bir ahmak müdir-i harekât-ı umumiye olmasa idi, burada 5-10 bin
- "Bu andan sonra, artık sulhten başka yapılacak bir şey kalmamıştır." KÂZIM KARABEKİR PAŞA'nın hâtıralarında SULTAN VAHDEDDİN'in MÜTAREKE'ye,
MUSTAFA KEMÂL'in bu telgrafında belirttiği "artık sulhten
başka yapılacak bir şey kalmamıştır" ifâdesine dayanarak karar verdiği yer alır.
Mustafa Kemâl'in bu değerlendirmesinin doğru olduğunu, Ordinaryüs Prof. Dr. Enver
Ziya Karal'ın hazırladığı Osmanlı Tarihi 9. ciltte şu bilgilerle tasdik etmektedir:
- "Eylül 1918'de Filistin'de bulunan General Allenby komutasındaki İngiliz kuvvetleri
"Buna karşılık TÜRK askeri olarak Ürdün Vâdisi'nde 4. Ordu, Kudüs-Nablus yolu
"19 Eylül sabahı İngilizler şiddetli bir topçu ateşi ile saldırdılar. Haberleşme araçları
"MUSTAFA KEMÂL'in komuta ettiği 7. Ordu, arkasını çeviren İngiliz atlı kuvvetlerinden
- "Şeria'nın doğusunda bulunan Mersinli Cemâl Paşa komutasındaki 4. Ordu çekilme
- "MUSTAFA KEMÂL, ÇANAKKALE'de olduğu gibi bu çephede de yüksek askerî
"Padişah Hazretleri, kendilerine ve vazifeye karşı zât-ı âlileri
13 Ekim 1918’de 4. Ordu, kaybının fazla olması nedeniyle,
lağvedildi ve bundan sonrada 4. Ordu karargâhıyla bütün kıt'aları 7. Ordu emrine
verildi. Bu sûretle Suriye cephesine âit bütün işler ve vazifeler 7. Ordu’ya, yâni Mustafa
Kemâl’e devredilmiş oluyordu. Böylece, Yıldırım Orduları Mustafa Kemâl’in Halep’teki
7. Ordu’sundan ve bir de bu harekâta katılmayan ve Adana’da bulunan 2. Ordu’dan ibâret
kalmıştı. Bu sırada çekilen Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Liman von Sanders ve
karargâhı Adana’ya varmıştı. Suriye Cephesi artık sâdece 7. Ordu idi... Onun için Mustafa
Kemâl'i suçluyorlar. Ama târihe dikkat edin, Mütareke'ye sâdece 17 gün kalmış... ve Mustafa
Kemâl 7 Ekim'de sulhten başka çâre kalmadığını yazmış!..
Mustafa Kemâl Paşa durumun vehâmetini görerek 11-13 Ekim tarihlerinde
Halep'teyken Padişah'ın Başyâveri Albay Nâci (Eldeniz) Bey'e 'çok gizli' telgraf çekerek
"Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş gücünün kalmadığı"nı
bildirerek, "mütareke için müracaat etmesini ve Furgaç
Ahmet İzzet Paşa'nın yeni kabinesinde Fethi (Okyar),
Tahsin (Özer), Rauf (Orbay), İsmail Canbulat, Azmi Beyler ile Şeyhülislâm Mustafa
Hayri Efendi (Ürgüplü) ve kendisinin de Harbiye Nâzırı ve
Başkumandan Vekili olarak görevlendirilmesi"ni istedi:
- "Muhterem Pâdişâhımız'a sadakat ve merbutiyetim
(bağlılığım),
- "Zevât-ı mezkûrenin vücuda getireceği kabine, vaziyete hâkim olabileceği zan
Olmadı!.. AHMET İZZET PAŞA, Hükûmet'i 14 Ekim'de kurdu. Herhalde telgraftan haberi
vardı ki, ertesi gün MUSTAFA KEMÂL'e "Barıştan sonra TANRI'nın izniyle işbirliği yaparız,"
meâlinde bir telgraf çekti.
- Ayrıca sâhilde Arap hareketinin genişlemesinin önlenmesi,
Ordular Grubu'nun geri ile bağlantısının kurulması,
2. Ordu Komutanı Nihat Paşa’nın, İskenderun veya Mersin’den
düşmanın çıkarma yapma ihtimâline karşılık, Adana’ya gönderilmesi
Düşmanın ilk taarruzunu tevkif ettim (durdurdum)."
bir düşman taarruzu karşısında birkaç saat zarfında inhilâl etti (dağıldı)."
düşman tarafından tutuldu. Sağımızda bulunan (MERSİNLİ CEMAL PAŞA komutasındaki)
4. Ordu hissizliğin azamisini ibraz etti (aşırı duygusuzluk gösterdi). Elzem olan
muavenetten istinkaf etti (gerekli yardımdan kaçındı). Buna rağmen her taraftan
düşmanla muharebe ederek, cenuba olan cephemi garba tebdil ederek
ve VÂDİ-İ ŞERİA nehrinden orduyu geçirerek CEBEL-İ ACLÛN dâhilinde
ve DER'A MEZRİB hattında ve oradan kemâl-i şeref ve nâmus ile İNGİLİZ tâkip kıtaatı
ile ve gerek ŞERİF (HÜSEYİN) kıtaatı ile muharebe ede ede ŞAM'a kadar geldim."
CEMAL PAŞA'nın taht-ı emrine terk ile, kendim de RİYAK cephesini tutmak ve orada
elde edeceğim kuvvetleri tensîk etmekle (düzenlemekle) tavzif eyledim (görevlendirdim)."
cüz'i (az) kuvveti karşısında kendi ordusuyla benim ordumu dahi terkederek,
yalnız başına RİYAK'a geldi. Ben bundan sonra RİYAK'ta teşkil ettiğim kuvvetleri
şimâle tahrik ederek (kuzeye doğru harekete geçirerek) ŞAM'da kalan kuvvetlerin
dahi İSMET (İNÖNÜ) BEY taht-ı emrinde alarak şimâle hareketini emretmek için
vâsıta buldum. Şimdi üç günden beridir orduyu yeniden HALEB cenûbunda
toplamakla meşgûlüm."
5-6'şar bin neferimizin ric'ati (çekilmesi) tabii idi. Fakat bu ric'at dâima bir şekil
muhafaza edilerek icra edilebiliyor idi."
kişilik bir heyet-i askeriyenin başında ilk top sadâsında ordusunu bırakıp kaçan
ve şahsını kurtarmak için şaşkın tavuk gibi öteye beriye iltica eden kumandan
(CEVAD PAŞA) bulunmasa idi, hiç bir vaziyet-i askeriyeyi edemeyen bir 4. Ordu
kumandanı (MERSİNLİ CEMAL PAŞA) bulunmasa idi... ve bunların başında muharebenin
ilk gününden itibaren hiçbir tesir ve nüfuzu kalmayan bir grup karargâhı olmasa idi...
(bu geri çekilme olmazdı!)"
2 atlı tümen, 2 bindirilmiş tümen, 7 yaya tümen, 1 Hint taburu idi. Bunların toplamı
12.000 kılıç, 57.000 tüfek ve 540 top idi. Ayrıca İngilizler'le birlikte savaşan hâin
19 Arap birliği vardı."
üzerinde 7. Ordu, Farkap'ta 8. Ordu vardı. Askerler aç ve çıplaktı. Her gün 500 deve
açlıktan ölmekte idi. Sıcak ve susuzluk TÜRK askerini perişân etmekte idi. 7. Ordu
komutanı FEVZİ (ÇAKMAK ) PAŞA hastalandığı için, komutayı MUSTAFA KEMÂL
devralmıştı. 4. Ordu'nun komutanı MERSİNLİ CEMÂL PAŞA, 8. Ordu'nun komutanı
CEVAD (ÇOBANLI) PAŞA idi. TÜRK ordusunun toplam gücü 4.000 kılıç, 32.000 yaya
ve 400 top idi... İngilizler'in çok üstün olduğu ortadadır."
tahrip oldu, irtibat koptu. Cevad (Çobanlı) Paşa komutasındaki 8. Ordu tümüyle
mevzilerinden atıldı. Bir çok esir vererek, savaş araç ve gereçlerini terkederek
çekilmeye devam etti."
kurtulmak için geri çekilme hareketine girişti. Yıldırım Orduları Grup Komutanı Liman
Von Sanders Paşa, direnmeyi imkânsız gördüğünden, 'ricat' emri verdi. Bu ordunun
kurmay başkanı da KÂZIM KARABEKİR PAŞA idi."
emri alınca, Akka, Hayfa, Amman düştü. 11. Kolordu, 5.000 askerle İngilizler'e teslim
oldu. İlerleyen İngilizler, 1 Ekim'de Şam'a girdiler."
kaabiliyetini göstererek, 7. Ordu'yu İngilizler'e karşı TEK güvenilir kuvvet olarak
kalmasını sağladı. Bunun üzerine ENVER PAŞA kendisine (22 Eylül 1918'de)
şu yazıyı gönderdi:
tarafından gösterilen bağlılık ve fedakârlığa mebni, zât-ı âlilerini
fahrî yaverleri arasına almayı ferman buyurmuşlardır."
"Bildirir, tebrik ederim. "
ve vatanımın temin-i selâmeti itibâriyle arzederim ki,
TEVFİK PAŞA Hazretleri
filhakkika müşkilâta tesâdüf etmişlerse, Sedâret'in derhal İZZET PAŞA Hazretleri'ne
tevcihi, ve müşârünileyhin esâsı FETHİ, TAHSİN, RAUF. AZMİ, CANBULAT, Şeyhülislam
HAYRİ ve âcizlerinden (benden) mürekkep bir kabine teşkil etmesi zarurîdir."
ve itikadındayım. TEVFİK PAŞA Hazretleri, size isimlerini saydığım zevâta müracaat
ettiği takdirde, mazhar-ı teshilât olabilir zannederim. Münâsip ise, bu zevâtın
Şevketmeâb Efendimiz'e arzını rica ederim."
Fahrî Yaver-i Hazret-i Şehriyârî Mustafa Kemâl 
Fakat şurası da bir gerçekti ki, Halep mıntıkasının; kuvvetli, bilhassa süvâri ve zırhlı
vâsıtalarla takviyeli düşmana karşı, savunulması mümkün görünmüyordu. Düşman ordusuna
karşı düşünülen bu savunma, ancak Halep’in kuzeyindeki dağlık bölgede mümkün olabilirdi.
Bu durumu gözönünde bulunduran Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı 7. Ordu
Komutanlığı’na, "sebepsiz bir karış toprak terk edilmemesi
esas olmakla berâber; düşmanın üstün kuvvetleri karşısında Halep civarının terk edilmesi
ve mukavemetin dağlık kısımda yapılması" için talimat vermişti. Mustafa Kemâl
Paşa, Yıldırım Orduları Komutanlığı’ndan almış olduğu emir üzerine; 7. Ordu’yu yeniden
düzenlemeye çalışmış, Kolordu Komutanları İsmet ve Ali Fuat’ın başkanlığında
reorganizasyon komiteleri kurmuş ve yavaş yavaş iki yeni tümen meydana getirmişti.
Mustafa Kemâl bu yeni düzenlemeye göre, 17 Ekim günü 1. ve 11. Tümenler’den
XX. Kolordu’yu; 24. ve 43. Tümenler’den, III. Kolordu’yu oluşturmuş ve böylece 7. Ordu’yu
işe yarar bir hâle getirmişti. Bundan sonra da Mustafa Kemâl, XX. Kolordu’yu Halep civârında,
III. Kolordu’yu ise diğer gerekli yerlerde ve 24. Tümen’i Halep kuzeyinde Katma’da,
43. Tümen’i gene Halep kuzeyinde Müslimiye’de mevzilendirmişti.
Bu çekiliş harekatı esnasında Mustafa Kemâl Paşa’yı rahatsız eden böbrek sancıları,
Halep’e gelişinden az sonra Paşa’yı yatağa düşürmüş ve Ermeni hastanesinde yatmasına
sebep olmuştu. Paşa’nın hastalığa karşı gösterdiği direnç, doktorları da şaşırtmıştı. Bu arada
Mustafa Kemal Paşa, hastabakıcıların oturma odasında mahalli idâreciler ve generallerle
toplantılar da yapmıştı.
Bu sırada İngilizler’in zırhlı araçlardan kurulu bir ileri birliği, Türk artçıları ile küçük bir
çarpışmadan sonra şehire yaklaşmış ve teslim olmaları için Türkler’e haber göndermişlerse
de; Türkler teslim olmayı reddetmişlerdi. Bunun üzerine İngilizler, takviye birlikleri gelinceye
kadar iki gün beklemişler ve bu arada şehrin savunma tesislerini keşfe çalışmışlardı.
Sağlığı düzeldikten sonra Baron Oteli’ne yerleşen Mustafa Kemâl Paşa, bunu izleyen
günlerde burayı aynı zamanda karargâh olarak kullanıyordu. Bu arada IIl. Kolordu Komutanı
Albay İsmet Bey İstanbul’a tâyin olduğu için Halep’ten ayrılmıştı. Bundan sonra Mustafa
Kemâl Paşa’nın, zaman zaman berâberinde bulunan XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Bey'e
fikirlerini açtığı ve bu kötü gidişin Osmanlı Devleti hudutları içinde Türkler'le meskûn
sahalarda yeni bir devlet kurmak sûretiyle telâfisinin mümkün olabileceğini anlatmaya
çalıştığı bilinmektedir.
Öte yandan, 23 Ekim 1918’de ileri hatlarda başlayan muhârebe, 25 Ekim 1918’de
Halep’in güneyine intikâl etmiş, Halep o gün önemli vak'alara sahne olmuştur. Bir taraftan
Halep’in güneyinde muhârebeler olurken, öte yandan İngilizler'le birlikte hareket eden
Araplar ile Şerif Faysal’ın kuvvetleri de, doğudan şehire hücum ederek Halep’e girmişler
ve Kale ile Hükûmet konağını da ele geçirmişlerdi. Daha sonra 7. Ordu Karargâhı’nın
bulunduğu Merkez Komutanlığı’na hücum ederek burasını da ele geçirdilerse de, biraz
sonra geri atıldılar, şehir ahâlisinden bir kısım Araplar da silâhlanarak isyancı Bedeviler'e
katılınca, sokak muharebeleri başladı.
Mustafa Kemâl bu olayları şu şekilde anlatmaktadır:
- “Şehrin şark medhalinde bir kalabalığın içine girdik;
Edip Kızıldağlı’nın 1960 yılında Antakya’da yayınlanan Son Haber Gazetesi’ndeki,
“Atatürk’ün Halepliler’e Son İhtarı” başlıklı yazısına
göre, Mustafa Kemâl Paşa, Halep’e Arap Devleti tarafından tâyin edilen vâliye haber
göndererek: "Osmanlılar’a âit ne kadar para ve kıymetli
evrak varsa, derhal teslim edilmesini" emretmiş. Vâli emrini dinlememiş. Bunun
üzerine de Mustafa Kemâl ertesi sabah Hükûmet Konağı’na gidip, vâliyi haşlamış ve Ziraat
Bankası, Belediye, Maliye hususi muhasebe kasalarındaki kıymetli evrak ve parayı alarak
otele dönmüş!...
Ayrıca Mustafa Kemâl Paşa hâtıralarına şunları da eklemiştir:
“Ertesi gün, yine rahatsız olarak karargahta uzanmış
yatıyordum. "Bulunduğum otelin kapısından sağa saparak yüründüğü zaman bir dörtyol ağzına
Araplar isyân etmemiş, ha??? Neredeyse, Mustafa Kemâl Paşa'yı esir alıyorlarmış!..
Yine Mustafa Kemâl Paşa olayları şöyle naklediyor:
- “Akşam vakti idi... Bulunduğum yerden ilerde, birçok
adamların Ne var ki, zırhlı, yarı paletli unsurlardan kurulu İngiliz keşif birlikleri 23 Ekim 1918
târihinde Halep güney varoşlarına ulaştı. Halep güneyinde ilk temas muharebeleri başlarken,
şehrin doğusundan taarruz eden Şerif Faysal komutasındaki Arap birlikleri Halep Kalesi
ve hükûmet konağını aldı. Halep şehri içinde binalardan Türk birliklerine ateş açılmaya
başladı. İngiliz keşif birlikleri ve Arap birlikleri ile sokak muharebeleri başladı.
Ancak sürekli meydana gelen bu tarz olaylardan sonra, Mustafa Kemâl Paşa Halep’te
daha uzun bir süre kalmanın anlamsız olduğunu farketti... Yine olayların son kısmını da
Mustafa Kemâl’in hâtıratından aktaralım:
- “Akşam yaklaşmıştı. Sokak harbini yönettiğim
noktanın yakınında şoför bekliyordu.
Bab-el Faraç’ta Saat Kulesi yanında Halepliler’e, yapılan savaşlar neticesinde Halep’ten
ayrılacaklarını yukardaki şekilde belirttikten sonra, kendilerine hitapla:
- “...Askerlerimden birisine müdâhale ederseniz,
Halep’te taş üstünde taş;
diyerek, saat kulesinin yanına gelmiş olan İngiliz generali ile vedâlaştı. Atına bindi ve
askerleri ile berâber muntazam bir şekilde aynı emniyet tertibâtı altında Sebil mevkiindeki
karargâha doğru şehirden çekilirken, hâin bir kurşun patladı. Derhal Türk mitralyözleri
cevap verdiler. Bir İngiliz Kolonel (albay) vurularak yerlere yuvarlandı. Artık kimse Türk’le
şaka yapılamayacağını anlamıştı.
Sebil karargâhına çekilen askerin karşısındaki Alman kışlasını İngilizler işgâl etmişlerdi.
Türkler onun etrafını çevirdiler ve İngilizler’e "Eğer bir daha
kurşun sıkarlarsa, kışlayı olduğu gibi uçuracaklarını" bildirdiler. Öldürülen İngiliz
Koloneli için de özür dilediler. Bu hâdise istenmeyerek olmuştu.
Böylece 7. Ordu kıtaları Halep’in 5 km. kuzeyine çekilmiş ve ordu karargâhı da Katma’ya
nakledilmişti. Olaylar Mustafa. Kemâl Paşa’nın istediği gibi gelişmişti. Gerçekten ertesi sabah,
yâni 26 Ekim 1918 günü Türk kuvvetlerinin geri çekildiğini sanan Arap ve İngilizler, sevinerek
saldırıya geçtiler, fakat Mustafa Kemâl’in aldığı düzen karşısında şiddetli bir mukavemetle
karşılaştılar, mağlup ve perişan edildiler.
Mustafa Kemâl’in bir süre önce yattığı hastanede bütün savaş boyunca kalan iki İngiliz
hemşiresinden biri, Birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesini de şöyle anlatmaktadır:
“Sabahın saat altısında silah sesleri şehrin her yanını sarmıştı. Gökten sanki kurşun
yağıyordu. Demek ki mustafa Kemâli'in anlattığı çatışma qayavna değilmiş!... Öyle "tek kurşun
atmadan 70.000 askeri esir verip kaçma" diye bir şey yokmuş!..
25 Ekim'de Halep
böyle düştü. Allenby'nin komutasındaki Britanya İmparatorluğu taarruz görev
kuvveti destek unsurlarının 26 Ekim'de Halep'e ulaşması sonucu, Mustafa Kemâl Paşa
komutasındaki 7. Ordu birlikleri Halep'ten çekilmek zorunda kaldı. Buna rağmen, 7. Ordu,
düşmanı Halep kuzeyinde, Katma’da durdurmayı başardı.
7. Ordu, Halep’in kuzeyinde İngiliz Süvâri Ordusu ve silâha sarılmış âsi Arap kuvvetleri
ile 26 Ekim 1918’de yaptığı Birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesi olan Katma Meydan
Muharebesi’ni kazanarak, düşman ordusunun 500 kilometrelik hızlı ilerlemesini, bugünkü
güney sınırımızın üzerinde durdurmuştu. Mustafa Kemâl Paşa bu zaferden sonra;
- “Bir hat tespit ettim ve sınırladım. Kuvvetlerime
emrettim ki, Nitekim geçmemiştir!.. Bu muharebe ile, Toros Geçitleri'ni düşmana tamâmiyle
kapatmıştık. Geri çekiliş esnasında da Suriye dâhilindeki şimendifer hatları ve yollar iyice
tahrip edilmiş olduğundan, İngilizler'in ileri kıtalarını süratle takviyesi imkânı ortadan
kalkmıştı. Ancak sâhilden ilerliyebilirlerdi.
Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'ndan aldığı emirle,
elde kalan birlikleri yeniden tertiplenmesi ile görevlendirilen Mustafa Kemâl Paşa ilgili
düzenlemeleri tamamladıktan sonra, savunmanın daha kolay yapılabileceği Halep Kuzeyi-
Katma ve Müslimiye mevkilerine 7. Ordu güçlerini mevzilendirdi. Ancak 26 Ekim'de Bağdat
Demiryolu'nun çatal noktası olan Müslimiye İstasyonu'nu da kaybedilmesi, İstanbul
istikametiyle, Irak Cephesi'nde bulunan Ali İhsan Paşa komutasındaki 6. Ordu arasındaki
bağlantının kesilmesine yol açtı.
Ne var ki, Musul'u kaybetmemizin müsebbibi Ali İhsan Paşa'dır. Az ilerde anlatırız.
Öte yandan 27 Ekim 1918 akşamı İzzet Paşa’dan gelen bir
şifrede; İtilâf Devletleri’nin Osmanlı Devleti ile bir mütareke imzasını kabul edebileceklerini
bildirmişlerdi. Bu hususta ilk şart olarak Almanlar’ın emniyet altında geri dönmeleri istenmişti.
Birkaç güne kadar cevap gelmesi ihtimali vardı. Bunun için Alman kıt'alarının kısa süre sonra
geri çekilmek zorunda kalacağı hesaba katılması konusu belirtilmişti. Aldığı bu bilgi üzerine
Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı’nın Mustafa Kemâl Paşa’nın üzerine devredileceğine
dâir işâret belirmişti.
Katma Meydan Muharebesi, I. Dünya
Savaşı’ndaki İngilizler’le son savaşımız ve Kurtuluş Savaşı’nın da ilk muharebesi ve zaferi
sayılabilir... Çünkü sonradan cereyan edecek birçok vak'a, Mustafa Kemâl'in millî bir
mücâdele ile vatanın kurtarılması hakkındaki düşüncelerinin, daha burada iken kesinleştiğini
ve fiilî hareketlerle buna başlamış olduğunu teyid etmektedir.
Mustafa Kemâl Paşa, Katma’daki karargâhında ilk emirlerini yayınlayarak,
sonradan vatanın savunması için kurulacak Müdafaa-i Hukuk teşkilâtlarının ilk hücrelerini
meydana getirdi. Türkler’in bir gün kendi öz toprakları için savaşmak zorunda kalacaklarını
önceden tahmin etmiş ve fazla silâhları bölge halkına dağıtarak iş görecek “Çete Harbi” için
milis kuvvetlerinin kurulmasını planlamıştı. Bu olaya bağlı olarak, bu sırada arkadaşı Ali
Cenânî Bey’le Katma’da karşılaşan Mustafa Kemâl Paşa, ona nereye gittiğini sormuş,
o da âilesinin yaşadığı Antep’e gideceğini, Türk Ordusu’nun çekilmekte olduğu için
düşmanın Antep’i ele geçirip yağma etmeden önce, oradaki âilesini daha emin bir yere
götürmek istediğini söylemiştir. O zaman Mustafa Kemâl Paşa buna şu şekilde cevap
vermiştir:
- “Memlekette adam kalmadı mı? Kaçmayı değil, kendinizi
müdafaa etmeyi düşününüz!”
Bu cevap karşısında Ali Cenânî Bey şaşırarak; bunu nasıl yapabileceğini sormuş,
bu soruya Mustafa Kemâl de,
- “Teşkilat kurun! Millî Kuvvetler meydana getirin
ve kendinizi koruyun! demiştir.
Bundan sonra Arap gruplarının, Müslimiye’den Antep istikametini tuttuklarına ve
bunları İngiliz kuvvetlerinin tâkip etmekte olduklarına dâir bilgi alınması üzerine,
7. Ordu Komutanı olarak, 28 Ekim akşamı Kilis’e giderek orada gereken teşkilâtı kurmuş
ve Antep’teki komutanlığa gerekli emirleri vermişti. Kilis’e 43. Tümen’den küçük bir
müfreze gönderilerek, burada kurulacak olan teşkilâtın çekirdeğini oluşturmuştu. Bu sırada
28 Ekim günü düşmanın yine bazı keşif kolu teşebbüsleri olmuş, yapılan ateşlerle geri
püskürtülmüştü. Ayrıca 7. Ordu Komutanlığı’nın askerî harekâta âit verdiği 28 Ekim târihli
emir, ordunun son emriydi. Bu emire göre; alınan tedbirlerle Türk süngüleri bu bölgedeki
millî hududumuzu çizmiş bulunmaktaydı. Buna göre 7. Ordu İskenderun ve kıyılarıyla birlikte
Reyhanlı, Kırıkhan, Belen, Der el Cemal, Tel el Rifat ve doğuya uzanarak genel
hattını korumaktaydı. Bir-iki gün sonrada Antakya ve çevresini sınırı içine almış bulunarak;
ordu karargâhı, 30 Ekim’de Raco’ya taşınmıştı.
Sadrâzam İzzet Paşa, 30 Ekim 1918'de Otto Liman von Sanders'e bir telgraf çekerek,
Yıldırım Ordu Grubu Komutanlığı'nı Mustafa Kemâl Paşa'ya devretmesini istedi.
Mütareke gereği Türkiye’de bulunan Almanlar’ın ayrılmaları lazım geldiğinden,
31 Ekim 1918 günü Mustafa Kemâl Paşa Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na atanmıştı.
Bunun üzerine Mustafa Kemâl, ordusundaki subayları toplayarak yapmış olduğu durum
değerlendirmesinden sonra, Alman subaylarının; “Artık harp bitmiştir” demelerine karşılık;
“Onlar için harp bitmiş olabilir. Bizim için yeni başlıyor”
cevabını verdikten sonra, “Harb-i Kebir bitmiştir, Harb-i
Sâgir başlayacaktır” dedi. İşte bu “Harb-i Sâgir” bizzat Mustafa Kemâl tarafından
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde açıklanmış ve bunun
“başında zâbit bulunan küçük müfrezelerin oluşturduğu gerilla teşkilâtının adı"
olduğunu vurgulamıştı. KEBİR "büyük", SÂGİR "küçük" demektir.
Mustafa Kemâl Paşa, 31 Ekim 1918 günü emri altındaki XX. Kolordu Komutanı
Ali Fuat Bey'e “Liman Paşa çağırdı. Adana’ya gidiyorum.
Zannedersem Ordular Grubu’nun kumandasını bana devredecektir,” dedi ve sonra
ilâve etti, “Tabii sizde 7. Ordu’nun emir ve kumandasını
deruhte edersiniz” dedikten sonra Mustafa Kemâl Paşa Yıldırım Orduları Grubu
Komutanlığı’nı emri altında toplayabilmek için o gün öğleden sonra Grup Karargâhı’nın
bulunduğu Adana’ya hareket etti ve burada kendisini bekleyen Liman von Sanders’ten
aynı gün komutayı teslim aldı. Ancak MUSTAFA KEMÂL'in Yıldırım Orduları Komutanlığı
8 gün sürdü!..13 Kasım 1918'de MUSTAFA KEMÂL, İSTANBUL'a döndü. Aynı gün İngiliz
donanması İSTANBUL'a girmişti... MİLLÎ MÜCÂDELE başlıyordu!.. Geldikleri gibi
gideceklerdi!..
Mütareke'ye, yâni "silah bırakma- savaşı durdurma" anlaşmasına rağmen İngilizler
ilerleyip 3 Kasım'da Musul'a girdiler. "Musul'u kaybetmemizin müsebbibi Ali İhsan Paşa'dır," demiştik.
Kemâl Tâhir de o cephede Ali İhsan (Sâbis) Paşa'nın icraatını şöyle dile getirir:
- "Ali İhsan Paşa'ya bizim millet 'Aleksan Paşa' der, gavur ismi...
- "Bu Ali İhsan Paşa mütarekeden bir gün evvel Musul'un cenubunda Dicle grubunu
MUSTAFA KEMÂL, NABLUS'tan KATMA'ya çekilmesinden dolayı, Sultan Vahdeddin
ve Atatürk düşmanları tarafından sürekli suçlanmıştır. Yıldırım Orduları'nın 19 Eylül 1918'de
Nablus Muharebesi'nde mağlup olmasına rağmen, 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl
Paşa'nın düzenli çekilişini 22 Eylül'de "kutlar" mâhiyette onu kendine Fahrî Yâver" yapan
Sultan Vahdeddin, sonraları Rauf Orbay'la Mustafa Kemâl'i şöyle itham etmiştir:
- "Ne yazıp imza ettiği Mütareke'nin uygulaması demek olan felâketlere karşı,
Cevâbı bütün sayfa boyunca verdik... Aşağıda MUSTAFA KEMÂL'in de savunması var.
Osmanlı ordusunda, Kasım 1914 itibariyle, yaklaşık 2.500.000 asker mevcuttu. Savaş
sona erdiğinde ise, ortaya çıkan kayıp ürperticiydi: Şehit, hasta, yaralı, kayıp, firâr ve esir
sayısının toplamı 1.560.000'di. Genelkurmay (ATASE), Kızılay ve Kızılhaç arşivlerine göre,
İngiltere'yle savaştığımız Irak, Sina, Filistin, Çanakkale, Suriye ve Yemen cephelerinde esir
düşen Mehmetçik sayısı 134.000, Rusya'yla sâdece Kafkas Cephesi'nde yapılan savaşlarda
esir düşenlerin sayısı ise yaklaşık 65.000'dir... Bu sayıya 60.000 civarındaki sivil esir dâhil
değildir. Yine buna, Avrupa ülkelerinde ve sıcak savaşın yaşandığı bölgelerde esir edilen
100.000 civârındaki sivil de dâhil edildiğinde esir toplamı 360.000'e ulaşmaktadır. "Kayıp"
olarak geçen 60.000 Mehmetçik ise muhtemelen şehit olmuş; ama kayda geçmemiştir.
1926 sonlarına kadar ayakta kalıp kör, topal, sakat, yaralı eve dönebilen esir sayısı ancak
135.000 civarındadır!..
Allenby'nin yazdığına göre 19-23 Eylül arasında '57 bin esir´ alınmış,
bunların '5.500’ü subay'mış. Yıldırım Orduları mevcudu 40.000 kişi olduğuna göre, iddiaya
bakarsanız, tümünü esir aldığı gibi, sağdan soldan da 17.000 sivil toplamış!.. O takdirde
Mustafa Kemâl Nablus'tan Şam'a, Halep'e ve Katma'ya tek başına "kaçmış" demektir!..
Allenby'e rağmen, birileri de "tek kurşun atmadan 70.000 esir verildiğini" öne sürüyor,
üstelik Allenby'e, "13.000 eksiğin var, doğru say" diyor!.. El insaf!...
Rahmetli Mustafa Kemâl 28 Ağustos'ta 7. Ordu'yu teslim aldığında, ordu mevcudu
14.522 idi. Bunlardan kaçını esir vermiş olabilir ki, 500 klm. ötede, Katma'da bile
Arap ve İngiliz süvârilerine direnebilsin?..
Atatürk düşmanı
Necip Fâzıl Kısakürek şöyle der:
- ""Nihayet 31 Ağustos 1918... 7 nci ordu, ne sağındaki 4 üncü orduya, ne de solundaki
Yâni, Mustafa Kemâl Nablus Meydan Muharebesi'nden tam 18 gün önce Filistin'den
kaçmış!.. Bâzı akılsızlar da sırf "Necip Fâzıl üstât söyledi" diye bu yalana inanıyor!.. Necip
Fâzıl ATATÜRK DÜŞMANI, "milliyetçi" daha doğrusu "ümmetçi" şiirler yazan bir AMERİKAN
HAYRÂNI'dır. SAİD-İ KÜRDÎ'yi bu kadar meşhur eden odur!..
Necil Fâzıliyi bir şâirdir, o kadar... Son derece Amerikancıdır... I. Dünya Savaşı'ndani
beri hasmımız, II. Dünya Savaşı'ndan sonra üsler ile ülkeyi yavaş yavaş işgâl eden
sözde "müttefikimiz",
"Büyük Orta Doğu" projesi ve haritasıyla
TÜRKİYE'yi eyâletlere ayırıp lokma lokma koparmak isteyen "dostumuz" ABD için bakın,
17.7.1959 târihli Büyük Doğu dergisinde ne diyor:
- "Amerikan politikasını korumakla mükellefiz. Amerikan siyasetini tutmak birinci yol!
Amerika'nın fâhişesi veya uzatmalı sevgilisi olmaktan başka seçenek düşünemiyen
bu kişi kalkmış, hiçbir belgeye dayanmadan "Mustafa Kemâl Nablus Meydan
Muharebesi'nden (tam 18 gün önce) kimselere haber vermeden Filistin'den kaçtı" diyor!..
Buna karşılık Yıldırım Orduları Liman von Sanders'e göre, 7. Ordu komutanı Mustafa
Kemâl 18 gün sonra savaşın tam ortasındadır:
- "18-19 Eylül gecesi 7. Ordu cephesinde şiddetli muharebeler başladı. 19 Eylül sabahı
"7. Ordu, sabah saat 9:00 ile 10:00 arasında, Albay von Oppen'in bildirisine dayanarak,
"Öğle üzeri Nâsıra ile Nablus arasında bağlantı kurulunca, düşmanın sâhil bölgesinin
"7. Ordu, bu zamana kadar mevzilerinde kalabilmişti. Fakat Albay von Oppen ile
"Öğleden sonra 7. Ordu Komutanlığı, 110. Piyâde Alayı'nın bir taburunun Anabeta'ya
"Öğleden sonra saat 3:30'da 7. Ordu'ya telgrafla bundan sonra genel bir geri çekilme
Çok uzadı ama, sanırım karşı tarafa söz söyleyecek hâl bırakmadık!.. Ne dediğimizi
daha iyi anlamak için KANAL HAREKÂTI, GAZZE MUHAREBELERİ VE KUDÜS'ÜN KAYBI
sayfamıza da bakabilirsiniz.
Bizim gerçeklerden, hakikatten korkumuz yok!.. Onun için Mustafa Kemâl'e çamur atan
siteleri, yazarları saymaktan çekinmeyiz. Çünkü onlara cevâbı peşînen, yukarıda verdik.
Okuyun, bizim yazdıklarımızla karşılaştırın!..
Mustafa Armağan - Kayıp Savaş "Nerede sâdece 39 gün içinde tam 560 kilometre
anavatanından çekilmek zorunda kalan Osmanlı ordusunun yaşadıkları ve ona bu hezimeti
yaşatan komutanların isimleri?" diyor!.. "Kaçtı" demekten çekinmiş!.. İddialarını Allenby'nin
yazdıklarına dayandırıyor.
TEK KURŞUN ATMADAN TESLİM OLAN 70.000 OSMANLI ASKERİ Yazan hiç okumamış,
hepsini Mustafa Kemâl teslim etti sanıyor!..
7,ORDUNUN BAŞINDA iNGiLiZ VALiSi YAHUDi ASILLI iSLAM DÜŞMANI KAMAL VARDI
Bu kişi de Mustafa Armağan'dan alıntılar ile "TEK KURŞUN ATMADAN TESLİM OLAN 70.000
OSMANLI ASKERİ'nden bahsetmiş, suçu İngiliz Vâlisi saydığı Mustafa Kemâl'e yıkmış!..
Mustafa Kemâl'in Yıldırım Orduları Başkomutanı Mareşal Liman Von Sanders'e bağlı
olduğunu unutmuş!.. Yalnız haklı olduğu bir husus var: I., II. ve III. Gazze Savaşları da
anlatılmalı!
Filistin Cephesi’ndeki Hâin Mustafa Kemâl Atatürk mü? En meşhur ATATÜRK düşmanı
Kadir Mısıroğlu'dan başka bir de Kadir Çandarlıoğlu var. O derlemiş yazıyı...
Okuyun... Tahammül edebilirseniz!
Ruhi Selman
selman@journalist.com
EK:
Sözünü ettik, belgeyi vermezsek olmaz. Balfour Deklarasyonu...
İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, Britanya Siyonist Yahudileri'nin lideri Lionel Walter
Rothshild’e şöyle hitap etmekteydi:
- "Saygıdeğer Lord Rotschild,
Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudi Siyonist
"Majestelerinin Hükümeti, Filistin'de Yahudiler için bir milli yurt kurulmasını uygun
"Bu deklerasyonu Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet
duyacağım."
"Saygılarımla,
"Balfour Deklarasyonu " İngilizce orjinal metin
- BİR SPİRİTUALİSTİN DÜNYASI - ANA SAYFA
bunlar askerî kıyâfetini taşıyan urban ve bedevilerdi, esir olmuştuk. Yanımda
kuvvet olarak bir tek nefer yoktu; muhacim bedeviler otomobilin etrafını sardılar
ve her tarafına yüklendiler. Tehaccümü görünce şoföre,' Dur!' emrini verdim.
Elimde Tahsin Bey’in verdiği kırbaçla ayağa kalkarak, onlara anlayabileceği lisanla
sordum: 'Reisiniz nerededir?'
Cevap verdiler: 'Hepimiz reisiz!' ... Derhal karar vermek lâzımdı. Kırbaçla vurmağa
başlayarak: 'Çekilin!' diye bağırdım. Gayr-i ihtiyârî çekildiler. Emretdim: 'Çabuk reisiniz
karşıma gelsin!'
Reisleri geldi. Ona dedim ki: 'Ben sizin yardım ettiğiniz vaziyeti galebe çaldım; herkes
mağlûbdur. Fakat sizin iştirâkinizi de mâzur görüyorum. Bu akşam yanıma geliniz.
Sizinle görüşeceklerim var.' ... 'Emredersiniz,' dedi ve uzaklaştı. Şoföre: 'Çabuk,
geriye!' emrini verdim. Haleb’in içindeki karargâha döndüm. Biraz sonra şeyh geldi.
Kendini onun anlayabileceği merâsimle kabul ettim ve sordum: 'Benden ne istiyorsunuz?'...
'Şimdilik bin altın, silah, cephâne,' dedi. Bin altını o akşam verdim, silah ve cephane için
vaadettim."
Bir aralık Halep şehrinin içinde bir ateş koptu. Balkona çıkıp sokağa baktım:
Herkes heyecan içindedir ve bir kalabalık otele hücum halindedir. Herkes bana doğru
geliyor… Vaziyeti kavradım. Kırbacımla evvelâ kalabalığı otel hâricine çıkardım.
Alt kattaki taraçaya indiğim vakit, Halep Kumandanı heyecandan okuyamadığı
bir raporu bana tevdi etti. Sükûnetle okudum. Rapordan anlaşılıyordu ki, Halep
hücuma mâruz kalmıştı!"
tesâdüf olunur. O noktaya kadar geldim. Bütün yolları tutturmuştum. Düşman
tayyaresinden atılan bombalara, bâzı damlardan atılan bombalar inzimam ediyordu.
Bu beni güldürdü. Çünkü ben Haleb’i muhafaza etmeği düşünüyordum.”
yere serildiğini görüyordum. Bunlar, beni yalnız sanarak hücum eden
zavallılardı.
Ben Halep şehrinde tam deyimiyle bir sokak harbi yönettim. Saldıranlar, tamamen
yenilmiş ve bozguna uğramış olarak atıldılar ve kovalandılar. Şehirde duruma
tamâmen hâkim olduk ve sükûnet kuruldu."
İşâret ettim, bulunduğum noktaya yaklaştı. Otomobile binmeden önce Halep
komutanına emirlerimi ve yapacağı işleri söyledim. Söylediklerimin içinde sır
olan şu noktalardı: Bu akşam, Halep ilerisindeki kuvvetleri geri çekeceğim.
Yarın, Halep’in kuzeybatısında İngiliz ve Araplar’la savaşa tutuşacağım.
Buna göre hareketinizi düzenleyiniz.”
gövde üstünde baş bırakmam! İtidâlinizi muhafaza ediniz. Âkıbetinizin ne
olacağını bilmiyorum. Sizi gene Allah’a emanet ediyorum"
Değil sokağa, balkona bile çıkmaya imkân yoktu. Araplar sokakları tutmuş,
rasgele ateş ediyorlardı.
Evlerin çoğunu yağma eden Araplar kapkacağa kadar ne bulurlarsa alıp götürüyorlardı.
Karşımızdaki bir eve saldırıp girdiklerini ve ele geçirdikleri yatak, yastık gibi her türlü
eşyayı atlarına yükleyip götürdüklerini gözümüzle gördük. Saat sekiz olunca bizim
ordunun önünden gelen Hicazlı Arap birlikleri bağırıp şarkılar söyleyerek şehre girdiler.
Atlarını dört nala sürüyor ve tüfeklerini, kılıçlarını, bayraklarını havada sallıyorlardı.
İngilizler'in de uzakta olmadığını biliyorduk. Saat dokuzda başı miğferli askerlerimizin
zırhlı arabalarla şehre girişlerini görerek sevindik. Şükran duygularımız içimizden
taşıyordu. Dışarıdakilerin alkışları ve "yaşa" sesleri arasında kendi bayrağımızı çektik.
Hastanemizin karşısına düşen tepelerden siyah bir çizginin gitgide yaklaşmakta
olduğu görülüyordu. En sonunda atlılarımız da şehre girdi. Yarım saatliktir moladan
sonra mevzi almak üzere şehrin kuzeyine geçtiler. Yazık ki, Türkler orada pusuya
yatmışlardı. Birden hücuma kalkınca askerlerimizden bir kısmı can verdi ve birçoğu da
yaralandı.”
düşman bu hattın ilerisine geçmeyecek!"
İstediğin silahları ben sana veririm,”
Paşa bu ismi haketmek eçin seferberlikte Alman ordusunun yükünü hafifletmek
için Almanlar'ın hiçbir emrini reddetmedi. TÜRK çocuklarını maksatsız ölümlere
sevketti. Millet arasında adının bu kadar yayılması da Alman propogandasıdır."
kâmilen esir veren hamakatı da göstermiştir. Orada esir düşen 8 piyâde alayı
elimizde kalıp, grup Kebbare mevziine çekilseydi, İngilizler bizi orada yenemezlerdi.
Musul da elimizde kalırdı. Askere, sivile karşı arslan kesilen bu Paşa, İngiliz
generalinden 'Yarına kadar Musul'u terkediniz' emrini alır almaz, İngilizler'den
bir resmî tezkere, iki otomobil bir de hakarete uğramamak için muhafız isteyip
silâh bırakmıştır!"
SONRALARI MUHALEFETTE ÖNAYAK olmak küstahlığını gösteren RAUF BEY için,
ne de DEVLET'İN varolan belli başlı KUVVETLERİNDEN ÇOĞUNU ESİR VEREREK,
ZİLLETLE TOROS ETEKLERİNE İLTİCA ETMESİ yüzünden MÜTAREKE'nin imzalanmasını
KAÇINILMAZ bir hâle getiren MUSTAFA KEMÂL için kabul edilebilecek hiçbir
MAZARET yoktur!"
8 inci orduya ve bilhassa Ordular Grubu'na hiçbir haber vermeden ve hiçbir şey
sızdırmadan, birdenbire Bisan istikametinde son süratle çekilmeye başlıyor!!!"
Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı!
Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin, iki yana açık bacakları arasında mütalaa ettiği
kadından ileriye geçemeyiz. Dış siyâsetimizde Amerikan siyâseti ve iç bünyemizde
Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) bir siyâset
vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir."
saat 3:30'da 8. Ordu'nun sağ kanadındaki grubun bütün siperleri, sâhilden dağlara
kadar, şiddetli bir topçu ateşi altına alındı.(..)"
sağ kanad grubu cephesinin sâhil kesiminde yarıldığını ve düşman süvârisinin sâhil
boyunca ve Kuzey istikametinde ilerlemekte olduğunu haber verdi..."
her yanından ilerlediği ve 8. Ordu'nun Tellülkerim'den Anabeta'ya çekildiği acı haberi
geldi. Bu habere göre, topçuların büyük kısmı düşman elinde kalmış ve 8. Ordu
Komutanlığı ile bağlantı kesilmişti."
bağlantı kurabilmek için III. Kolordu ile geri mevzilere çekileceğini Ordu Komutanı
(Mustafa Kemâl) bana bildirdi. Ben de bu hareketi doğru buldum. Ayrıca 7. Ordu
Komutanlığı'na, 110. Piyâde Alayı'nın Nablus yakınındaki taburunu ve elde
edebileceği daha başka kuvvetleri derhal Anabeta'ya gönderip oradaki vâdiyi
kapatmasını emrettim..."
doğru yürüyüşe geçtiğini bildiriyor ve geriye kalan diğer taburlara 7. Ordu'nun
taarruza uğrayan kendi cephesinde şiddetle ihtiyaç olduğundan başka birlik
gönderemeyeceğini ekliyordu..."
gerekeceğini bildirdim ve bununla ilgili direktifler verdim. 7. Ordu, bu direktifleri
aynen Salt'taki 4. Ordu'ya, ve bir özetini de Anabeta'daki 8. Ordu'ya bildirecekti.
Bu direktiflerde 7. Ordu'nun Beytülhasan üzerinden Bisan'a, von Oppen Grubu'nun
Mesudiye üzerinden Cenin'e çekileceği, ve 4. Ordu'nun da Zerka Vâdisi istikametini
tutacağı bildiriliyordu..."
"Türkiye'de 5 Yıl" - Liman von Sanders, Burçak Yayınevi
Çeviren: M. Şevki Yazman, Basım Yılı: 1968
isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu iletmekten memnuniyet
duyarım."
karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden
geleni yapacaktır. Filistin'deki mevcut Yahudi olmayan toplumların sivil ve dini
haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Yahudiler'in sâhip oldukları hak ve politik
statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır."
Arthur James Balfour"
- KANAL HAREKÂTI, GAZZE MUHAREBELERİ VE KUDÜS'ÜN KAYBI
- BİR TEBLİĞ
- ÖLÜM VE SONRASI
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 1
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 2
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 3
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 4
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 5
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 6
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 7
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 8
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 9
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 10
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 11
- ÂHİRETTEN SİMÂLAR - 12
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 13
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 14
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 15
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 16
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 17
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 18
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 19
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 20
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 21
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 22
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 23
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 24
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 25
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 26
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 27
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 28
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 29
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 30
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 31
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 32
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 33
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 34
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 35
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 36
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 37
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 38
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 39
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 40
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 41
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 42
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 43
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 44
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 45
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 46
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 47
- ÂHIRETTEN SİMÂLAR - 48
- ÖTE ÂLEM'DEN ŞİİRLER - 1
- RÜYÂLAR - 1
- RÜYÂLAR - 2
- REİNKARNASYON - 1
- REİNKARNASYON - 2
- ANADOLU'DA REİNKARNASYON ŞİİRLERİ
- İRLANDALI ŞÂİR JAMES CLARENCE MANGAN ANADOLU'DA MI
YAŞADI?
- FİNCAN CELSELERİ - 1
- FİNCAN CELSELERİ - 2
- FİNCAN CELSELERİ - 3
- EKMİNEZİ ÇALIŞMASI
- RÛHÎ FİLİMLER - 1
- ENTERESAN RÛHÎ OLAYLAR
- ERGUN ARIKDAL VE SÂDIKLAR PLÂNI'NI TENKİT
- BÜLENT ÇORAK VE DÜNYA KARDEŞLİK BİRLİĞİ SAFSATASI
- CENAP BAŞMAN VE MARON TARİKATI
- SAPKIN RAEL TARİKATI
- TRANSANDANTAL MEDİTASYON KANDIRMACASI
- MELEKLER'DEN MESAJ ALDIĞINI SANAN ŞAŞKINLAR
- ŞEYTANA TAPAN SATANİSTLER
- MEKTUPLAR