Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!


                          7. ORDU KOMUTANI MUSTAFA KEMÂL PAŞA DÜŞMANDAN KAÇTI MI?


MUSTAFA KEMÂL, Filistin Cephesi'ndeki mağlubiyetten, askerin çekilmesinden dolayı Sultan Vahdeddin ve Atatürk düşmanları tarafından "kaçmak"la, "Suriye'yi düşmana terketmek"le suçlanmıştır... Bu iddialar târihî olaylar kronolojisi, asker sayısı ve savaş şartları gözönüne alınmadan ileri sürülmektedir.


Acaba öyle mi?.. Dedikleri gibi Mustafa Kemâl herşeye hâkim bir mevkide iken arkadaşlarını bırakıp ardına bırakmadan kaçtı mı?. Onbinlerce askeri esir verdi mi? Bu sualin cevâbını özellikle Dr. Cemâl Kemâl'in çok değerli Nablus Meydan Muharebesi’nde Mustafa Kemâl çalışmasından yararlanarak vermeye çalışacağız. Kendisine ve diğer araştırmacılara şükran borçluyuz.

Gerçek durumu anlamak için önce bir harita, sonra "kısa" bir KRONOLOJİ verelim... Bakalım, hangi olaylar cereyan etmiş ve MUSTAFA KEMÂL nerelerde imiş??? Haritadan tâkip edin...


arabistan.jpg


28 Temmuz 1914 - I. Dünya Savaşı başladı.
15 Ekim 1914- İngilizler, petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla, Osmanlı hâkimiyetindeki       Bahreyn’i işgâl ettiler. Daha biz savaşa girmeden!..
29 ekim 1914 - Osmanlı destroyerinin refakatinde bulunan Alman savaş gemisi Goeben     Sivastopol'daki Rus kıyı bataryalarına ateş açtı. Osmanlı Devleti savaşa girdi.
7 Kasım 1914 - İngilizler Şatt-ül Arap Nehri'nin Osmanlı yakasında bulunan Fav   Yarımadası’na asker çıkardılar.
23 Kasım 1914- İngilizler Basra’yı işgâl ettiler. Yerli askerlerle karışık Osmanlı kuvvetleri   işgâle karşı koyamadı.
20 Aralık 1914 - Basra’yı geri almak amacıyla cephe komutanlığına Yüzbaşı Süleyman   Askerî Bey atandı.
28 Ocak 1915 - Bahriye Nâzırı Cemâl Paşa 25.000 kişilik bir orduyla yaptığı Süveyş     Kanalı’na   saldırı, hezimetle sonuçlandı. Cemâl Paşa,
 İngilizler'in 200.000’e yakın asker, tel örgüler, zırhlılar ve zırhlı trenlerden meydana gelen   kuvvetinden habersizdi!.. Osmanlı ordusunun şehit, yaralı ve kayıp sayısı 1.410’u buldu.   İngiliz zayiatı ise, 25 ölü ve 150 yaralıdan ibâretti.
12 Nisan 1915 - Süleyman Askerî Bey İngilizler'e taarruz etti. Şuaybiye Muharebesi’nde   başarılı olamadı, Kut’ülamare’ye çekildi ve intihar etti.
26 Kasım 1915 - Selmân-ı Pak'ta durdurulan İngilizler kanlı çarpışmalardan sonra çekildiler.
3 Mart 1916 - Bitlis, Muş, Van ve Hakkâri Ruslar tarafından işgâl edildi.
15 Mart 1916 - Mustafa Kemâl, Edirne'den Diyarbakır'a kaydırılan 16. Kolordu Komutanı   olarak Doğu Cephesi'nde göreve başladı.
1 Nisan 1916 - Mustafa Kemâl, mirlivalığa (Tümgeneral) yükseltildi.
7-25 Nisan 1916 - Mustafa Kemâl, Doğu'da Ruslar'ın saldırısını püskürttü.
28 Nisan 1916 - Irak Cephesi'ndeki savaşlarda, Kut'ül Ammare bölgesinde, 5 aydır kuşatma   altında olan İngiliz birlikleri, teslim oldu. Komutan, İngiltere Kralı'nın küçük kızı ile evli   olan General Townshend, karısı ile birlikte esirler arasındaydı!..
 Bu Büyük Britanya İmparatorluğu için inanılmaz haysiyet kırıcı bir darbe idi. İlk defa   Hânedan'dan biri esir düşüyordu!.. İngiliz tarihçisi James Morris, Kut'un kaybını "Britanya   asker tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi" olarak tanımlamıştır. Towshend'in serbest   bırakılması için Cemâl Paşa'ya 2.000.000 altın rüşvet teklif ettiler, Paşa kabul etmedi!
5 Haziran 1916- Mekke Şerifi Hüseyin, sözde Peygamber torunu olacak, Lawrence’in   kışkırtması ve İngiliz altınlarının parıltılarıyla, Osmanlılar'a karşı isyân ederek Hicaz   Krallığı’nı ilân etti. Hüseyin, Mekke'deki Türk Garnizonu'na âniden saldırdı.
16 Haziran 1916 -Garnizondaki 45 subay, 140 er, 16 top ve makineli tüfekle birlikte Araplar'a   teslim oldu. Ayaklanan Araplar, Suriye ile Medine arasındaki Hicaz demiryolunun Hedye   (Hediye) kesimini tahrip ettiler. 140’tan fazla telgraf direğini hasara uğrattılar. Hepsi değil,   ama Şerif Hüseyin'in peşine takılanlar gibi, pek çok Arap Osmanlı'ya ihânet etmiştir.
9 Temmuz 1916 - Şerif Hüseyin Mekke’yi ele geçirdi.
27 Temmuz 1916 - 4. Ordu’nun, Albay von Kress kumandasında 10.000 kişilik bir kuvvetle   giriştiği İkinci Kanal Seferi de yenilgiyle sona erdi.
3-5 Ağustos 1916 - Cemâl Paşa'nın Süveyş Kanalı’nada yaptığı son saldırı olan Romani   Muharebesi de mağlubiyetle sonuçlandı ve Osmanlı Ordusu, Gazze’ye kadar sürecek olan   bir geri çekilişe başladı ve Filistin Cephesi’nde tutunmaya çalıştı.
 Neymiş??? Geri çekiliş Mustafa Kemâl Paşa daha o cepheye gelmeden çok önce başlamış!

7-8 Ağustos 1916 - Mustafa Kemal Bitlis ve Muş’u, Ruslar'dan geri aldı.
14 Ağustos 1916 - Sina yarımadasından çekilmekte olan Osmanlı birlikleri El-Ariş’te     toplandılar.
22 Eylül 1916 - İhânet içindeki Şerif Hüseyin Taif’i ele geçirdi. Ürdün, Suriye ve Filistin   Arapları'nın büyük bir kısmı, kendilerini koruyan Osmanlı Kuvvetlerine karşı açık veya gizli   şekilde Hüseyin ve oğulları Faysal ve Abdullah’ın isyânına katıldılar.
22 Aralık 1916 - İngilizler, başlayan genel karşı taarruz ile El-Ariş’i ele geçirdiler, Osmanlı   birlikleri Sina Çölü’nden tamamen çekilerek, Gazze-Şeria-Birüssebi hattında savunma için   mevzilendiler.
Ocak 1917 - İngilizler El-Vech’i bombalayarak karaya Mısır ve Sudan askerlerini çıkardılar.   Sâhili korumakla görevli akıncı alayı, Emir Faysal kuvvetlerinin tarafına geçti. Onlar da   ihânet cephesine katıldılar.
17 Şubat 1917 - Mustafa Kemâl, Genel Kurmay tarafından Hicaz Seferi Kuvvetler   Komutanlığı’na atanmak istendi. Ancak Mustafa Kemâl'in Türkler'in olduğu toprakların   dışında savaşma konusunda tereddütleri vardı. Bu düşüncelerini Enver Paşa ve Cemâl   Paşa’yla paylaştı, ancak görüşleri dikkate alınmayınca, tâyin gerçekleşmedi. Enver Paşa,   Mustafa Kemâl’e bu sefer de Kafkasya içlerindeki 9. Ordu Komutanlığı’nı teklif etti. Mustafa   Kemâl, yine Anadolu dışındaki bu uzak görevi kabul etmeyince, Suriye’deki 7. Ordu   Komutanlığı’na atandı. İlk atanışı... Görevi kabul etmedi, istifa etti.  
7 Mart 1917 - Mustafa Kemâl, Diyarbakır'daki 2. Ordu Komutan Vekilliği'ne atandı.
11 Mart 1917 - İngilizler Bağdat'ı ele geçirdi. Ardından Samarra’yı da ele geçiren İngiliz   ordusu, Musul’a doğru ilerlemeye başladı. Türk askeri, Irak Cephesi’nde sıcak ve   koleradan  dolayı büyük kayıplar veriyordu. İlâç ve cephâne eksikliği kuvvetlerin azmini   kırarken. İngilizler'in bağımsızlık vaatlerine ve altınlarına kanan pek çok Arap kabilelerinin   hesapta olmayan saf değiştirmeleri, ihâneti büyüttü, cephenin kaderini tâyin eden   faktörlerden biri oldu.
16 Mart 1917 - Mustafa Kemâl, Diyarbakır'daki 2. Ordu Komutanlığı'na, bu sefer asil olarak   

 tâyin edildi.  
26 Mart 1917 - İngilizler Gazze-Şeria-Birüssebi hattına saldırdılar. Birinci Gazze Muharebesi   denilen bu çatışmalarda çok ağır kayıplar vererek geri çekildiler.
19 Nisan 1917 - İngilizler, donanmanın da desteğinde ve daha geniş bir cepheyle   saldırılarını  yineledilerse de, İkinci Gazze Muharebesi’nde de başarı sağlayamayarak geri   çekildiler. O târihte daha Filistin'e girmiş değillerdi.
24 Haziran 1917 - "Yıldırım Ordular Grubu" kuruldu. Mustafa Kemâl de 7. Ordu Komutanı   oldu. Alman Generallerinden Falkenhein bu ordular grubunun komutanlığına atandı. Kısa   bir süre sonra Mustafa Kemâl, "Falkenhein’ın Alman komutanları kayırdığı, bölgedeki   aşiretlerle olan ilişkilerinde Almanya çıkarlarına tutum izlediğini ve Irak seferinden olumlu   bir sonuç alınamayacağı"nı bildiren iki rapor hazırladı.
28 Haziran 1917 - İngiliz ordusuna General Admound Allenby komutan olarak tâyin edildi.
6 Temmuz 1917 - Akabe, Arap âsiler tarafından ele geçirildi. Dengeler iyice değişti.   Akabe’nin düşmesi, Mısır’daki İngiliz kuvvetlerinin Arap isyancılarla doğrudan bağlantı   kurmalarını sağladı. Böylece düşmanın Hicaz ile Sinâ cepheleri birleşti. Akabe, Arap   isyancılarının önemli bir üssü haline geldi. Hâin Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal karargâhıyla   buraya gelerek, İngiliz komutan Allenby’nin emrinde bir ordu kumandanı gibi görev   yapmaya başladı.
20 Eylül 1917 - Mustafa Kemâl, 7. Ordu Komutanı sıfatıyla, memleketin ve ordunun   durumunu açıklayan târihi raporunu İstanbul'a gönderdi... Raporu aşağıda vereceğiz.   Böyle  bir rapor hazırlamış birinin kaçma ihtimâli olup olmadığına siz karar verin.
24 Eylül 1917 - Mustafa Kemâl Paşa, yine Halep’ten Enver ve Cemâl Paşalar'a ikinci bir   rapor daha gönderdi... Onu da aşağıda vereceğiz.
Ekim 1917 - İstanbul’dan 24. tümen, 10.057 askerle yola çıktı... Birlikler Filistin’e ulaştığında   yapılan yoklamada kalan asker sayısı sadece 4.635 kişiydi!.. İşin kötüsü yolda firâr edenler   evlerine de dönemediklerinden çetelere katılıyor ve ülkede ciddi bir iç güvenlik sorunu   doğuruyorlardı.
6 Ekim 1917 - Durumu ümitsiz gören Mustafa Kemâl 7. Ordu Komutanlığı'ndan istifa ettiğini   bir yazı ile Enver Paşa'ya bildirdi.
15 Ekim 1917 - 7. Ordu Komutanlığı'ndan ayrılan Mustafa Kemâl, tekrar atandığı 2. Ordu     Komutanı sıfatıyla, izinli olarak İstanbul'a döndü. (Aslında MUSTAFA KEMÂL, Grup   Komutanı General FALKENHEIN ile anlaşamadığı için, kurallara aykırı bir şekilde kendini   görevden af ve yerine vekil tayin ederek bırakıp İSTANBUL'a gelmişti.)
27 Ekim 1917 - İngiliz Generali Allenby, sabah 110.000 kişilik bir kuvvetle Gazze’yi   bombalayarak saldırıya geçti. Bu saldırıda kara topçusuna, denizden de İngiliz ve Fransız   gemileri yardım ediyordu. Üçüncü Gazze Muharebesi olarak anılan bu savaşta Osmanlı   mevzileri yarıldı.
31 Ekim 1917 - İngilizler Birüssebi’yi işgâl etti.
2 Kasım 1917 - "Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulacağı"na dâir beyanname neşrolundu ki,      "Balfour Beyannamesi" diye bilinir. Adam Büyük Britanya Dışiyleri Bakanı idi... Hep   "İngiltere" diyouz ama, karşımızdaki "üzerinde Güneş batmayan Büyük Britanya     İmparatorluğu"dur.
15 Kasım 1917 - İngilizler Yafa’yı işgâl etti.
16 Kasım 1917 - Enver Paşa’nın verdiği emirle Medine hâriç, bölge boşaltıldı... Fahrettin   Paşa Medine'de direnmeye devam etti. 30 Ekim 1918 'deki Mütâreke'den sonra dahi   Pâdişah  irâdesine rağmen, Medine'yi 10 Ocak 1818 gününe kadar terketmedi.
9 Aralık 1917 - İngilizler, Kudüs'ü işgâl etti. Osmanlı Devleti Medine, Musul, Şam ve Halep   hâriç, FİLİSTİN dâhil, bütün Arap Yarımadası'nı kaybetmiş, sadece Yemen’de 300 bin şehit   vermişti. Öyle ki Fahreddin Paşa Medine`yi savunabilmek için İstanbul`dan devamlı takviye   kuvveti istiyor, Osmanlı hükümeti ise onun isteklerine cevap verebilecek durumda   olmadığını bildiriyordu.
13 Aralık 1917 - Şehzâde Veliaht VAHDEDDİN ile MUSTAFA KEMÂL ilk defa karşılaştılar.   Almanya seyyahatini konuştular.
15 Aralık 1917 - Mustafa Kemâl, Veliaht Vahdeddin ile Almanya'ya gitti. Seyyahat 5 Ocak 1918 târihine kadar sürdü. Mustafa Kemâl bu seyyahat sırasında Almanlar'ın savaşı   kazanmasının imkânsız olduğunu gördü.
3 Ocak 1918 - Peygamber torunu olmasına rağmen hâin Faysal’ın orduları Ölü Deniz’in   güneydoğusundaki Ebi’l Lesen’i ele geçirdiler.
14 Ocak 1918 - Peygamber torunu olmasına rağmen hâin Faysal’ın orduları Tüfeyle’yi ele   geçirdiler.
21 Şubat 1918 - Eriha’nın (Jericho) düşmesiyle Osmanlı Devleti bütün Filistin’i kaybetmiş   oldu.
25 Şubat 1918 - Falkenhein’ın görevine son verildi, Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'na   General Liman von Sanders atandı.
21 Mart 1918 - General Allenby, hareket edince Osmanlı orduları Amman’a çekilmek   durumunda kaldı. O târihe kadar teslim olan 150 bin kadar subay ve er İngilizler'in Mısır   esir  kampına sevk edildiler.
1918’de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tümen’in 48. Alay’ına bağlı askerler Mısır’ın z   İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’nda hapsedildiler. Kampın   tam adı, ‘Seydibeşir Kuveysna Osmanlı Useray-i Harbiye Kampı’ idi. Türk esirler 12 Haziran 1920’ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya mâruz   kaldılar. Sâdece bu kadar değil!.. Serbest kaldıklarında tekrar savaşamasınlar diye, Türk   askerleri, "mikrop kırma" bahânesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldular.   Ancak suya normalin çok üzerinde krizol (cerasol) maddesi katılmıştı. Mehmetçikler, daha   ayağını soktuklarında haşlanıyorlardı. İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin   havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını   sokmak istemeklerinde İngilizler havaya ateş etmeye başlıyordu. Askerler, ölmemek için   çömelerek başlarını suya soktular. Başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözleri   yanmıştı. Dışarı çıkanların hâlini gören sıradaki askerlerin direnişleri de fayda etmedi ve 15   bin Türk askeri kör oldu!.. "Medenî" deyip kuyruğuna takıldığımız İngilizler, kumaş   dokuyamasınlar diye başparmaklarını kestikleri Hintliler'den, başkaldırmasınlar diye Afyon   Savaşı çıkarıp uyuşturdukları Çinliler'den sonra TÜRKLER'e de bu zûlmü uygun   görmüşlerdi!..
30 Nisan 1918 - İkinci Şeria muharebesi... 4 Mayıs'a kadar sürdü. Türkler lehine sonuçlandı.   Ancak 7.Ordunun muhârebe gücü son derece zayıfladı. Geri ulaşım yolu kesilen 8.Kolordu   birlikleriyse, yiyecek ikmali yapılamadığından aç kaldı. Muharebeye katılan birlikler,   personelinin yarıdan fazlasını kaybettiler. O yüzden çekilen düşmanıı tâkip mümkün   olamadı, İngilizler, köprübaşına az bir kuvvet bırakarak, birliklerinin çoğunu Seria Nehri   batısına çektiler.
1-19 Mayıs 1918 - İsyancı hâin Araplar, 25 adet demiryolu köprüsünü tahrip ettiler.
Haziran 1918 - Böbreklerinden rahatsızlanan MUSTAFA KEMÂL yurtdışına, KARLSBAD'a   kaplıca tedâvisine gitti.
21 Haziran 1918 - Yıldırım Orduları Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, anlaşamadığı   Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya bir istifa su telgrafı gönderdi. Ancak istifası Alman   İmparatoru tarafından kabul edilmedi.
3 Temmuz 1918 - Sultan REŞAD vefat etti.
4 Temmuz 1918 - 57 yaşındaki Vahdeddin Pâdişah oldu. İngilizler o gün İstanbul'u havadan   bombaladılar.
 Aynı günlerde İNGİLİZLER, Enver Paşa'ya kapitülâsyonları kaldıran, Suriye, Filistin,   Mezopotamya ve Ermenistan'ı OSMANLI egemenliğinde bırakıp; özerk, veya İngiliz   himâyesine veren bir barış teklifinde bulundular. Enver Paşa reddetti. Üzerinde durulması   gereken bir teklif idi.
14 Temmuz 1918 - 7. Ordu'nun Şeria Nehri batısından Vadi Avca istikametinde yaptığı   taarruz başarılı olmadı. 4. Ordu da Şeria Nehri doğusundan batı istikametinde taarruz yaptı,   o da başarılı olmadı.
2 Ağustos 1918 - MUSTAFA KEMÂL Karlsbad'dan yurda döndü.
5 Ağustos 1918 - MUSTAFA KEMÂL'in talebiyle, SULTAN VAHDEDDİN'le Dolmabahçe Câmii   mahfilinde görüşme gerçekleşti. MUSTAFA KEMÂL, Pâdişâh'ın Başkumandanlığı üzerine   almasını, ENVER PAŞA'nın "Başkumandan Vekili" ünvânının değiştirilmesini teklif etti.
7 Ağustos 1918 - Mustafa Kemâl, Filistin'de bulunan 7. Ordu Komutanlığı'na üçüncü defa   atandı... Bâzıları KRONOLOJİ tâkip etmediğinden, Mustafa Kemâl Paşa'yı 17 Şubat 1917'den beri 7. Ordu'nun başında zannediyor!.. Halbuki o, MÜTÂREKE'den sâdece 3 ay   önce bu göreve tâyin edilmişti ve hâlâ İstanbul'da idi.
9 Ağustos 1918 - Bu sefer SULTAN VAHDEDDİN, MUSTAFA KEMÂL'le görüşmek istedi.   Dolmabahçe Valide Câmii mahfilinde bir araya geldiler.
15 Ağustos 1918 - MUSTAFA KEMÂL Yıldırım Orduları'na bağlı NABLUS'taki 7. Ordu'ya     doğru yolda... Yıldırım Ordular Grubu, daha sonra bir strateji değişikliğine gidilerek o   sıralarda Suriye cephesine kaydırılmıştı ve Güney Nablus’la Şeria Irmağı arasında   bulunuyordu.
26 Ağustos 1918 - Yola çıkan MUSTAFA KEMÂL HALEP'e vardı.
28 Ağustos 1918 ---Mustafa Kemâl, YILDIRIM ORDULARI'na bağlı 7. Ordu'da görevli olduğu,   KUDÜS'ün 63 kilometre kuzeyindeki NABLUS'a geçti. MÜTÂREKE'ye 2 ay kalmıştı. Sinâ   Yarımadası, Filistin'in çoğu, Arabistan Yarımadası'nın çoğu, Bağdat'a kadar kaybedilmişti.
1 Eylül 1918 - Mustafa Kemâl 7. Ordu Komutanlığı görevine başladı.
 Mustafa Kemal, Hintli bir ordu kaçağının açıklamalarına dayanarak, düşmanın 19 Eylül   sabahı veya akşamı saldırıya geçeceğini tahmin etti. Durumdan Yıldırım Orduları Komutanı   General Sanders’i haberdar ettiği halde, ciddiye alınmadı.
19 Eylül 1918 - General ALLENBY'nin birliklerinin umumî taarruzu başladı. MUSTAFA   KEMÂL PAŞA'nın batısındaki CEVAD PAŞA komuta ettiği 8. Ordu, âni bir düşman taarruzu   karşısında birkaç saat zarfında dağıldı.
 Mustafa Kemâl Paşa, direnemiyeceğini anladığı için, NABLUS'tan çekilmeye başladı.     İngilizler, Suriye'ye doğru ilerlediler... Mustafa Kemâl'i suçlayanlar "o çekildiği için 8.   Ordu'nun bozulduğunu" öne sürüyorlar. Hangi olay önce, aşağıda belirteceğiz.
22 Eylül 1918 - Bu çekilmeye rağmen, MUSTAFA KEMÂL PAŞA, "Fahrî Yaver-i Hazret-i   Şehriyârî", yani PADİŞAH'ın (özel) şeref yaveri tâyin edildi.
26 Eylül 1918 - 7. Ordu, Şam doğrultusunda geri yürüyüşe geçti ve akşama doğru Der'a   bölgesinde toplandı.
29 Eylül 1918 - 7. Ordu, Şam'ın güneyine çekildi.
30 Eylül 1918 - Bozguna uğrayan Yıldırım Ordular Grubu, 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl   Paşa'nın gözetiminde derlenip toparlandı.
1 Ekim 1918 - ŞAM'ı müdafaa ile görevli MERSİNLİ CEMAL PAŞA ordusunu terkederek   RİYAK'a gitti. Boşluğu doldurması mümkün olmayan MUSTAFA KEMÂL çekilmeye devam   etti... ŞAM düştü, İngilizler'in eline geçti. 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa, bölge   vâlileri ile danışma toplantısı yaptı... Beyrut bağımsızlığını ilân etti.
3 Ekim 1918 - Yıldırım Ordular Grubu, Halep'e doğru çekilmeye başladı. Bölgedeki Arap   halkı, İngilizler'in kışkırtmasıyla ayaklandı.
4 Ekim 1918 - Mustafa Kemâl Paşa'nın Karargâhı, Halep'e getirildi.
5 Ekim 1918 - Mustafa Kemâl Paşa, 7. Ordu'yu yeniden düzenlemeye başladı.
 Aynı gün Osmanlı Devleti, ateşkes konusunda aracılık yapması için Amerika Birleşik   Devletleri'ne başvurdu.
7 Ekim 1918 - MUSTAFA KEMÂL, İstanbul'a çektiği telgrafta "7. Ordu üzerine yapılan   saldırıyı durduğunu" bildirdi. Ancak "19 Eylül sabahı batısındaki CEVAD PAŞA komuta   ettiği 8. Ordu'nun kısa bir düşman taarruzu karşısında birkaç saat zarfında dağıldığını,   bundan dolayı da çekilmek zorunda kaldığını, ŞAM'ı müdafaa ile görevli MERSİNLİ CEMAL   PAŞA'nın da ordusunu terkederek RİYAK'a gittiğini," belirterek kendini savundu.
8 Ekim 1918 - Sadrazam TALAT PAŞA istifa etti. İTTİHAK VE TERAKKİ FIRKASI'nın   iktidardan çekildi.
 Mustafa Kemâl Paşa, Halep civârındaki Araplar'ın düşmanca hareket ve propagandalarına   karşı yeni tedbirler aldı.
16 Ekim 1918 - İyice yıpranmış olan 4. Ordu kaldırıldı. Kalan askerleri ile 7. Ordu takviye   edildi.
20 Ekim 1918 - İngiliz, Fransız ve Amerikan Temsilcileri, Suriye Lâzkiye'de geçici bir   hükümet kurdu.
26 Ekim 1918 - MUSTAFA KEMÂL çekilmeye devam ediyor... HALEB elimizden çıktı.
 Mustafa Kemâl'in komuta ettiği 7. Ordu Birlikleri, İngilizler'in taarruzunu Halep'in   kuzeyinde,  durdurdu.
28 Ekim 1918 - Yeniden düzenlenen, Yıldırım Ordular Grubu, Halep'in kuzeyinden çekildi.   Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim akşamı Kilis’e vardı... 7. Ordu Komutanlığı,
28 Ekim’de son emrini vermişti. Bu emre göre, “Türk süngüleri bu bölgedeki millî hududu   çizmişti.” 7. Ordu İskenderun ve kıyılarıyla birlikte Reyhanlı, Kırıkhan, Belen, Der el Cemal,   Tel el Rifat ve doğuya uzanarak genel hattını koruyordu. Antakya ve çevresini de hatta   dâhil  ederek, Britanya İmparatorluğu ve Şerif Hüseyin’e bağlı birliklerin Toros geçitlerine   ulaşarak, oradan Anadolu içlerine sızması önlenecekti.
30 Ekim 1918 - 1. Dünya Savaşı'nı, Osmanlı Devleti için sona erdiren Mondros Mütarekesi   Limni adasında imzalandı.
MUSTAFA KEMÂL, General LİMAN VON SANDERS'in yerine YILDIRIM ORDULARI   Kumandanlığı'na getirildi.
 İNGİLİZLER, MÜTAREKE'ye rağmen üç gün daha ilerlemeye devam edip MUSUL-KERKÜK   bölgesini ele geçirdi.
31 Ekim 1918 - Mondros Mütarekesi yürürlüğe girdi.
1 Kasım 1918 - İngilizler’in İttihat ve Terakki üyeleri hakkında yakalama emri çıkarması   üzerine Enver Paşa, bazı arkadaşlarıyla gecesi bir Alman denizaltısına binerek Osmanlı   topraklarını terk edip, Kırım’a giderken, aynı gün Mustafa Kemâl Adana’ya geçti ve   kumandanlığı devraldı.
3 Kasım 1918 - Musul, İngilizler tarafından haksız yere işgâl edildi.
 İskenderun'a gelen bir İngiliz ve bir Fransız subayı, İskenderun'a kuvvet çıkarılacağını   bildirdi. Mustafa Kemâl Paşa bunu reddetti.
5 Kasım 1918 - İttihat ve Terakki Fırkası kendi kendisini kapattı.
 Mustafa Kemâl Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması hakkındaki görüşlerini, bir raporla   Başkomutanlığa bildirdi.
7 Kasım 1918 - "Yıldırım Ordular Grubu" kaldırıldı. Mustafa Kemâl Paşa, Harbiye Nezâreti   emrine alındı.
10 Ocak 1919 - Fahreddin Paşa, 20 Ekim 1918 Mondros Mütârekesi'ne rağmen Medine'yi   teslim etmedi. İngiltere, kabine değişikliği istedi ve hükümeti düşürerek Ahmet Tevfik Paşa   kabinesini kurdurdu. Ancak yeni kabinenin de Medine'nin teslimi konusundaki baskıları   sonuçsuz kalınca İngiltere Osmanlı Devleti'ne nota verdi ve savaşa yeniden başlayacağını   bildirdi. Bunun üzerine Padişah Mehmet Vahdeddin'in bizzat ricâsı ve kendi subaylarının   iknâsı sonucu, Fahreddin Paşa 2,5 ay sonra Medine'den çıkmak zorunda kaldı.


İşte böyle!.. Mustafa Kemâl Paşa, Nablus'taki görevine 1 Eylül 1918'de başlıyor. 18 gün sonra İngilizler taarruza geçiyor. Bahâne mi?... Hayır!.. Ama içinde bulunduğu vaziyet unutulmamalı! Ama Kudüs'ün9 Aralık 1917'de kaybında bir rolü yok!..


KUDÜS deyince akan sular durur... İSLÂMİYET için üç kutsal şehir MEKKE, MEDİNE ve KUDÜS savaşılmadan alınmıştır, bilir misiniz?.. MEDİNE, mâlûm, Peygamberimiz oraya hicret etti, (622) Medineliler kendisini ve diğer gelenleri bağırlarına bastılar, aylarca beslediler, barındırdılar. Müslümanlar güçlenince, bir saldırı üzerine Hz. Muhammed MEKKE'ye doğru harekete geçti. 1 Ocak 630 târihinde Hz. Muhammed Fetih Sûresi'ni okuyarak Mekke'ye girdi. 3 kol herhangi bir direnişle karşılaşmadı. 4. kol, İkrime bin Ebu Cehil önderliğindeki küçük bir saldırıyı geri püskürttü. Hz. Muhammed, Mekke'ye girer girmez genel af ilan ettiğini bildirdi... KUDÜS ise 636 yılında Halife Hz. Ömer tarafından alındı, ama Kudüs halkının dâveti üzerine!.. Şehir kuşatılmıştı. Şehir teslim olmak istiyor, ama ordu komutanına değil, Halife'ye... Bunun üzerine Hz. Ömer geliyor ve şehri teslim alıyor, savaşmadan.


Ama şimdi KUDÜS'ü nasıl kaybettiğimizi anlatmak gerek... MUSTAFA KEMÂL ile alâkası yok... Filistin Cephesi ile ilgisi var...


                                                     cephe.png


İngilizler KUDÜS'ü almak için defalarca Filistin’e saldırdılar. 1. ve 2. Gazze Savaşları'nda ağır yenilgi aldılar. Lâkin 31 Ekim 1917’de Bi’rüssebi’de Osmanlı Ordusunu yenmeyi başardılar. Bi’rüssebi’nin düşmesi ile birlikte Gazze her taraftan kuşatıldı ve teslim oldu. Bu savaşta Cephe Komutanı (Yıldırım Orduları Grubu) Alman Von Falkenhayn ve cephe komutanı Von Cress, 7. Ordu Komutanı General Fevzi (Çakmak) ve Bi’rüssebi’yi 3. Kolordu ve Komutan Albay İsmet (İnönü) savunuyordu.


Edmund Allenby komutasındaki Mısır Sefer Gücü (Egyptian Expeditionary Force: EEF), 31 Ekim - 7 Kasım 1917 tarihleri arasında gerçekleştirilen Üçüncü Gazze Muharebesi ve 13 Kasım 1917'de gerçekleştirilen El-Mugar Muharebesi'nde Friedrich Kreß von Kressenstein komutasındaki Osmanlı 7. Ordu'sunu yendi ve EEF'in sol kanadı Yafa'da sağ kanadı ise Yahud Bölgesine kadar ilerledi... Bahsedilen 7. Ordu ama, MUSTAFA KEMÂL daha bölgede değil!..


Allenby, Korgeneral Philip Chetwode komutasındaki 20. Kolordu'ya Kudüs'ü almasını emretti. Karşısında Erich von Falkenhayn komutasındaki Osmanlı
7. Ordu'suna bağlı, Deir Yasin de dâhil olmak üzere Kudüs etrafındaki tepelerindeki savunma noktaları vardı. 53. Tümen Hebron yolunu Beytüllahim'e doğru ilerledi. Solunda 60. Tümen, Nebi Samvil'deki 74. Tümen'in yardımıyla Hebron-Beytüllahim yoluna saldırdı. 74. Tümen'in solunda 10. Tümen ilerledi.


Kudüs'ün düşmesinin ardından İtilaf kuvvetlerine teslim olan Osmanlılar; Kudüs Belediye Başkanı Hüseyin Efendi (Hussein Salim al-Husseini), Kraliyet Kara Kuvvetleri 60. London Tümeni'nin London Alayı 19. Tabur 2. Bölüğe bağlı çavuş Sedwick ve Hurcomb ile görüştü, (9 Aralık 1917 sabah saat 8:00)


Başkomutanlık  yenilgiden Von Cress'i sorumlu tuttu. Fakat o da Albay İsmet’i suçluyordu. Evet, sorumluluk büyüktü, zirâ 2. Gazze Savaşından sonraki beş aylık süre içinde tekrar saldırıya geçeceği bilinen İngilizler'e karşı, etkili bir savunma düzeni kurulamamıştı.


3. Gazze Savaşından sonra 9 Aralık 1917’de Kudüs düştü. General Allenby komutasındaki İngilizler şehre girdiler. Bu tarihte Kudüs, farklı dinlere mensup milletler tarafından 34. defa el değiştirmiş oluyordu. İngilizler saldırıya geçmeden önce bir Müslüman Hintli Çavuş, Türk kıt'alarına sığınmış, İngiliz hazırlıklarını haber vermişti. Fakat gerekli tedbirler alınmamış, sığınan askerin aldatmak için gönderildiğini zannetmişlerdi. Türk savaş tarihinde böyle bir bozgun hiç yaşanmamıştı. 


30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesine kadar geçen bu kısa süre içinde bütün Orta Doğudan ayrılmak zorunda kaldık. Suriye, Ürdün, Filistin, Irak ve bütün Arabistan elden çıktı.


8 Aralık'ta sis ve yağmurdan dolayı İngiliz 53. Tümen'in ilerlemesi durunca 60. Tümen'in güney kanadı açık bırakıldı. Fakat 9 Aralık'ta Osmanlı birliklerinin moralleri bozulup geri çekilmeye başladıkları için zorlamadan ilerlediler. Ancak Zeytindağ'da Alman 60. Tümeni ile Osmanlı birliği arasında çetin çatışmalar yaşandı.


9 Aralık öğleden sonra Kudüs Belediye Başkanı, Tümgeneral J.S.M. Shea'ya teslim oldu. İki gün sonra 11 Aralık 1917'de Allenby, Kutsal Şehr'e saygı göstermek için yürüyerek Kudüs'e girdi ve dini mekân ve tesislerinin korunması için Sıkıyönetim ilân etti... Sözde müttefikimiz olan Almanya'da halk Kudüs'ün Hıristiyanlar'ın eline geçmesini, bayram gibi kutladı!..

Ne demiştik, Mustafa Kemâl Paşa, Nablus'taki görevine 1 Eylül 1918'de başlıyor. 18 gün sonra İngilizler taarruza geçiyor... Bakalım, savaşta arkadaşlarını, ordusunu geride bırakıp kaçmış mı?


Bunun için bir de bölgedeki Yıldırım Orduları'nın ve 7. Ordu'nun asker durumunu görelim...


Ağustos 1917'de Yıldırım orduları şu kuvvetlerden ibâretti: 

 Yıldırım Ordu Grubu (Komutan: Müşir Erich von Falkenhayn)
7. Ordu, Suriye (Komutan: Mirliva Mustafa Kemal Paşa, istifa edince Mustafa Fevzi Çakmak Paşa)
Bağlı birlikler: III. Kolordu, 24. Tümen, 50. Tümen
XV. Kolordu, 19. Tümen, 20. Tümen
Alman Asya Kolordusu

6. Ordu, Mezopotamya (Komutan: Mirliva Halil Kut Paşa)
Bağlı Birlikler: XIII. Kolordu, 2. Tümen, 6. Tümen
XVIII. Kolordu, 14. Tümen, 51. Tümen, 52. Tümen, 46. Tümen


Ocak 1918'deki durum : 

 Yıldırım Ordu Grubu (Komutan: Müşir Erich von Falkenhayn)

7. Ordu (Komutan: Mirliva Mustafa Fevzi Paşa)
Bağlı Birlikler: III. Kolordu, 1. Tümen, 19. Tümen, 24. Tümen
XX. Kolordu, 26. Tümen, 53. Tümen
3. Süvâri Tümeni
Alman Asya Kolordusu

8. Ordu (Komutan: Ferik Cevad Paşa)
Bağlı Birlikler: XXII. Kolordu, 3. Tümen, 7. Tümen, 20. Tümen, 16. Tümen, 54. Tümen,
2. Kafkas Süvâri Tümeni


Haziran 1918'deki durum :

 Yıldırım Ordu Grubu (Komutan: Müşir Otto Liman von Sanders)

7. Ordu (Komutan: Mirliva Mustafa Fevzi Çakmak Paşa)
Bağlı Birlikler III. Kolordu, 1. Tümen, 24. Tümen
3. Süvari Tümeni
XX. Kolordu, 26. Tümen, 53. Tümen, 19. Tümen
Alman Asya Kolordusu

8. Ordu (Komutan: Ferik Cevad Paşa)
Bağlı Birlikler: XXII. Kolordu, 3. Tümen, 7. Tümen, 20. Tümen, 16. Tümen, 54. Tümen
2. Kafkas Süvari Tümeni


Sürekli yapısı değiştirilen Yıldırım Ordu Grubu'nun Eylül 1918'de durumu:

(Komutan: Müşir Otto Liman von Sanders)

4. Ordu (Komutan: Mirliva Mersinli Cemâl Paşa)
Bağlı Birlikler: II. Kolordu (Komutan: Miralay Galatalı Şevket Bey), 62. Tümen, 

Geçici Tümen x 3 Ürdün Grubu, 24. Tümen, 3. Süvari Tümeni
VIII. Kolordu (Komutan: Miralay Yasin Hilmi Bey) 48. Tümen, Umman Geçici Tümeni

7. Ordu (Komutan : Mirliva Mustafa Kemal Paşa)
Bağlı Birlikler III. Kolordu (Komutan: Miralay İsmet Bey) 1. Tümen, 11. Tümen
XX. Kolordu (Komutan: Miralay Ali Fuad Bey) , 26. Tümen, 53. Tümen

8. Ordu (Komutan: Ferik Cevat Paşa)
XXII. Kolordu (Komutan: Miralay Refet Bey), 7. Tümen, 20. Tümen
Sol Kanat Kolordusu (Komutan: Oberst Gustav von Oppen), 16. Tümen, 19. Tümen
Alman Asya Kolordusu
2. Kafkas Süvâri Tümeni


                                                       cephe.png


YILDIRIM ORDULARI I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin Filistin-Suriye-Irak cephelerini savunmak için, 24 Haziran 1917 târihinde kurduğu ordu grubudur... Bu yeni düzenleme Filistin-Suriye-Irak cephelerini, bünyesinde bir araya getirecekti.


Ancak elde fazla bir asker kalmamıştı. 1917 Ekim ayında Filistin Cephesi'ndeki Osmanlı kuvvetlerinin mevcudu 40.000 kişi kadardı. Buna karşılık Allenby ise, 191.000 kişilik bir kuvvet toparlamıştı. Malzeme ve teçhizatı ise aynı şekilde çok fazlaydı. 4., 7. ve 8. Ordular'dan meydana gelen 40.000 kişiyi üçe bölerseniz, Mustafa Kemâl'in 7. Ordu'suna 12-14.000 asker düşüyordu!.. İşte bu yüzden Mustafa Kemâl, 7. Ordu Komutanı sıfatıyla, 20 Eylül 1917 günü İstanbul'a memleketin ve ordunun durumunu açıkça ortaya koyan bir rapor gönderdi. 7 sayfalık bu raporda şu hususlara temas etmişti:


1. Halk ile yönetim arasındaki bağlar sarsılmıştır. Ülke genel bir anarşiye doğru sürüklenmektedir.
2. Mülkî idâre tam bir acz içindedir. Zâbıta kuvvetleri zayıf ve yetersizdir. Memurlar, rüşvet almakta,
yolsuzluk ve vurgunculuk yapmaktadır.
3. Yargı işlememektedir.
4. Ekonomi çökmektedir.
5. Saltanat çürümektedir. Bir gün hep birden çökmesi ihtimâli vardır.
6. Almanlar'ın, I. Dünya Savaşı’nı kazanması imkânsızdır.
7. Ordumuz, sefil ve perîşan durumdadır.
8. Alman General Falkenhayn Alman çıkarlarını korumaktadır.


Bu meseleleri halletmek için de şu tedbirleri sıralamıştı:

1. Hükûmeti güçlendirmek,
2. Beslenmeyi sağlamak,
3. Yolsuzlukları en aza indirmek,
4. Ülkeyi sağlam bir hareket üssü hâline getirmek
5. Askerî politikamızı bir savunma politikası hâline getirmek.


Mustafa Kemâl, askerlik târihinde bir benzerine daha rastlanmayan bu ünlü raporunu 

şu çarpıcı cümlelerle bitirdi:


- “Askerî politikamız bir savunma politikası olmalı.
Elimizde bulunan kuvvetleri ve bir tek eri sonuna kadar saklamalıyız.
Memleket dışında da bir tek Türk askeri kalmamalıdır.
İşte benim düşüncelerim bundan ibârettir.
Bulunduğunuz mevki sebebiyle bunları tasvir etmekle,
vicdânım üzerindeki yükü atmış olduğuma inanıyorum.”


İstanbul'dan ses çıkmaması üzerine Mustafa Kemâl, 24 Eylül 1917’de, yine Halep’ten Enver ve Cemâl Paşalar'a ikinci bir rapor daha gönderdi. Bu raporunda özellikle General Falkenhayn’ı çok ağır bir dille eleştirerek, görevden alınmasını istedi. Aksi halde istifa edeceğini belirtti. Ve görüşlerinin dikkate alınmamış olması sebebiyle de, 6 Ekim 1917'de de, 7. Ordu Komutanlığı'ndan istifa ettiğini, bir yazı ile Enver Paşa'ya bildirdi. Cevap dahi beklemeden Komutanlığı Mirliva Mustafa Fevzi'ye devretti. Akabinde de, 15 Ekim 1917'de İstanbul'a döndü.


Mustafa Kemâl’in Enver ve Alman komutanlardan farklı düşüncelere sâhip olması nedeniyle, ve muhtemelen o raporlardan haberi olan Sultan Vahdettin, Avusturya-Macaristan İmparatoru Karl’ın taç giyme törenine katılmak üzere Viyana’ya seyahat ederken, Mustafa Kemâl’i de yâveri olarak yanına almaya karar verdi. Almanya seyyahati ve Vahdeddin'le karşılaşma bu sûretle oldu. Bundan sonra Mustafa Kemâl, Sultan Vahddedin'le defalarca görüşüp düşüncelerini iletti. O da bunları gözönünde tutarak Mutâreke sonrasında Mustafa Kemâl'e o inanılmaz yetkileri vererek Samsun'a gitmesini sağladı.


Konuya dönersek, Yıldırım Orduları Komutanı Mareşal Sanders, Temmuz 1918'deki 

başarısız harekâttan sonra şu değerlendirmeyi yapmıştır:


- "Türk kıt’alarının muhârebe gücündeki düşüşü,14 Temmuz günkü harekât 

bana pek açık olarak göstermişti.
Bugün burada meydana gelmiş olan durumun, bundan önceki harp yıllarında 

komutam altındaki TÜRK kıt’alarında görülmesi mümkün değildi."

" Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın bildiri ve emrinde Kafkasya'ya 

(Doğu Cephesi) gitme isteğinde bulunan subayların bir derece yükselmesi 

ve bir misli maaş artırılması vaat edilmişti. Âile hayatlarının sürdürülmesiyle 

mesgûl ve Ordular Grubu'nda sâdece belli 

olan maaşıyla geçinmek zorunda olan ve bâzen bu maaşı da alamayan 

subaylardan pek çokları, doğaldır ki, böyle bir hizmete istekli oldular. 

Muhârebe faaliyetinde bulunan bir cephe subaylarına daha elverişli bulunan 

ve belki de uzun süre harp ihtimâli olmayan bir cephede bir derece yükseltilme 

ve bir misli maaş zammıyla görev ve hizmet teklifi, Harp Târihi’nde eşine 

rastlanması mümkün olmayan bir olay olmak gerekir."


"Subaylardan diğer bir kısmının eksilmesine sebep de, o sıralarda 

İstanbul’da çıkan büyük yangın nedeniyle, âileleri evsiz kalanlara izin vermek 

zorunluluğu olmuştur.”


Gördünüz mü?.. Cephede askerin perişân durumu bir yana, bir de subayları alıp gitmişler!..

Sultan Vahdeddin'in, Mustafa Kemâl’i görüsmek üzere, 5 Ağustos 1918’de Saray’a çağırdığını belirtmiştik... Vahdeddin, salonda bulunan Alman generallerine Mustafa Kemâl için, “Çok beğendiğim ve güvendiğim bir komutan” dedikten sonra, Mustafa Kemâl’e,

- “...Sizi Suriye’ye komutan tâyin ettim. Oradaki durum önem kazanmış, 

oraya gitmeniz gerek.
Sizden istediğim şudur: O tarafları düşman eline geçirtmeyeceksiniz!
Verdiğim vazifeyi başarıyla yapacağınıza inanıyorum.
Hemen o kıt’aya hareket etmelisiniz!”


iradesini bildirmiş, Alman generallerine bakarak, “... Bu komutan, dediklerimi yapabilir,” demişti. Mustafa Kemâl, Pâdişah Vahdeddin ve Başkomutan Vekili Enver Pasa'nın kendisine oyun oynadıklarından, İstanbul'dan uzaklaştırmak istediklerinden şüphelenmiş, aklından geçenleri şöyle ifade etmiştir:


- “Pâdişah Hazretleri!.. Bana öyle bir görev veriyorsunuz ki,
o görevi yapmak buyruğunu almış komutanlar yerlerindedir.
Beni onların üstünde bir başkomutanlığa mı atamaktasınız?..
Eğer böyleyse, iftiharla buyruğunuzu kabul edeceğim...
Bir zamanlar istifa ederek, haklı sebeplerle bıraktığım bir orduyu,
-ki o ordu bugün yenilmiştir, orada bulunan bütün ordular gibi-
beni, onun başına gönderiyorsunuz. O halde, bütün bu irâde buyrulan
görevleri yapmaya nasıl güç bulabilirim?”


Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da kalıp, Hükûmet'e girmek veya Başkomutan olmak istiyordu. 7. Ordu Komutanlığı'na tekrar atanmasından memnun olmamakla birlikte, Sultan Vahdettin ile tartışmaya gerek olmadığını düşünerek, izin alıp dışarıya çıktığı sırada, salonda Enver Paşa'nın herşeyden haberi varmış gibi gülen yüzüyle karşılaştı ve ona,


- “Bravo! Kutlarım, başardınız!..
Azizim, hiç olmazsa, biraz esaslı önlemler üzerinde konuşalım.
Benim bildiğime ve anladığıma göre, artık Suriye’de ordu, kuvvet, durum
isimden ibârettir. Beni oraya göndermekle, güzel bir intikam alıyorsunuz.
Sonra alışılmışın dışında bir iş yaptınız.
Pâdişâh’ın kendisinden bana buyruk çıkarttınız!”
dedi.


Mustafa Kemâl Paşa, Enver Paşa'yla görüşürken, salonun bir köşesinde Balkan Savaşı komutanları, ateşli bir konuşma içindeydiler, Mehmetçik hakkında küçük düşürücü sözler söylüyorlardı. Kendi durumunu unutan Mustafa Kemâl, Mehmetçiğe söylenen aşağılayıcı sözlere dayanamamış, bu coşkun konuşmanın en çok konuşan komutanına,


- “Paşam, biz de askeriz, biz de bu orduya komutanlık etmiş adamız.
Türk eri kaçmaz, kaçmak nedir bilmez...Eğer Türk erinin kaçtığını görmüsseniz,
hemen bilmeli ki, onun başında bulunan en büyük komutan kaçmıştır.
Eğer siz, kaçtığınızın yüzkarasını TÜRK erlerine yüklemek istiyorsanız,
insafsızlık ediyorsunuz,”
dedi.


Karşısındaki Paşa, Mustafa Kemâl Paşa'yı tanımıyordu, yahut tanınamazlıktan geliyordu. Bir an durdu, sağındaki, solundaki komutanlara sordu: “Bu kimdir?” Fısıltılar, bu zâtı aydınlattı, ondan sonra suspus oldular. Mustafa Kemâl, dimdik yürüyüp, Enver Paşa'nın yanından geçerek Saray’ı terk etti.


Uzun bir süredir hasta olan 7. Ordu komutanı Fevzi Paşa (Mareşal Fevzi Çakmak), 1 Ağustos 1918’de izinli olarak ayrılmış, 19 Ordu Komutanlığı'nı, 1-6 Ağustos 1918 tarihleri arasında, 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa vekil olarak yürütmüştü. Fevzi Paşa, Gazze-Birüssebi ve Yafa-Kudüs hattının kuzeyi arasında 7. Ordu'yu sevk ve idâre ederek imha olmaktan kurtarmış, çok zor şartlarda kalmış, ağır şekilde hastalanmış ve tedâvi için İstanbul’a dönmüş bulunuyordu... Mustafa Kemal Paşa'nın 7 Ağustos 1918’de, 7.Ordu Komutanlığı'nı üçüncü defa teslim aldığı yazılıyor ama bizce o târihte yolda... 28 Ağustos'ta Nablus'ta görevi devraldı... Yanında kolordu komutanları olarak Miralay İsmet (İnönü) Bey ile Miralay Ali 

Fuat (Cebesoy) Bey vardı. 26.Tümen Komutanlığı'nı Albay Fahrettin (Altay) yapıyordu. Mütâreke'ye ancak bir ay kalmıştı!


Mareşal Falkenhein, 25 Şubat 1918’de, Filistin Cephesi’ndeki Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'ndan alınmış, yerine atanan Mareşal Liman Von Sanders, 1 Mart 1918’de emir ve komutayı almıştı. Mustafa Kemâl, Çanakkale Muharebeleri’nde komutanı olan Liman Von Sanders’i çok iyi tanımış, Mareşal Liman Von Sanders, Mustafa Kemâl Paşa'nın yeniden 7. Ordu Komutanlığı'na atanmasından dolayı çok mutlu olmuştu. Ordu'nun içinde bulunduğu çok olumsuz vaziyeti ona açıkladı.


Durumu kendi gözleriyle gören Mustafa Kemal, Nablus’tan bir doktor dostuna gönderdiği mektupta şöyle diyordu:


- “Suriye acınacak hâlde. Ne vâlisi var, ne de komutanı.
İngiliz propagandası almış yürümüş. İngiliz gizli servisi her yanda faaliyet hâlinde.
Halk hükûmetten nefret ediyor ve İngilizler’in gelmesini bekliyor. Düsman hem asker,
hem de ulaştırma bakımından güçlü. Onların karşısında biz pamuk ipliği gibiyiz.
İngilizler artık bizi propaganda yoluyla savaştan daha kolay yenebileceklerine inanıyorlar.
Her gün uçaklardan bombadan çok, boyuna Enver ve çetesinden söz eden kâğıtlar atıyorlar...”


Yıldırım Orduları Komutanı Mareşal Liman von Sanders durumu şöyle anlatıyordu:


“Orduda cephâne, ayakkabı, yazlık giysi yoktu. Topçu bataryaları atacak 

mermi bile bulamıyordu.
Askerler, kışlık yün giysiler ile 55-60 derece sıcakta ayakkabısız olarak savaşıyordu.
Cephe gerisinde ihtiyat birlikleri yoktu, onun yerine 200 km uzunluğunda 

bir boşluk vardı. Atlar ve yük taşıyan hayvanlara bile birkaç aydan beri 

ne yeterli yiyecek, ne de su veriliyordu."

"Halbuki İngilizler ilkbaharda birliklerini mütemâdiyen değiştirmişlerdi. 

General Allenby’nin orduları Hindistan’dan büyük takviyeler aldı.

 Bunlar, özellikle sıcak günlerde Şeria vâdisinde İngilizler'in çok işe yaradı… 

Buna karşılık Türk birliklerinin, tam aksine, yeter derecede ikmâl alamamaları 

esef edilecek bir durumdu…"


"… 7. Ordu Komutanlığı'na … asâleten Mustafa Kemâl Paşa getirildi. 

Çanakkale Muharebeleri'nde tanıdığım bu değerli komutan,

 buraya gelince ordunun mevcut itibâriyle azlığını ve birliklerin 

 perişan hâlini gördü ve aldandığını anladı. Enver ona gerçekten 

uzak rakamlar vermiş ve ordunun durumunu da hayli elverişli göstermişti!"

"…Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos'tan itibaren gelmeye başlayan 

109. Piyâde Alayı'nın iki taburunu (Bunlar 37. Kafkas Tümeni'nin

 ilk gelen birlikleriydi) hiç yedeği bulunmayan cephesinin gerisine çekti."


"Filistin Cephesi'ne yapılan yardımların şeklini gösteren bir örnek 

olduğu için hemen belirtmek isterim ki, bahis konusu olan bu alayın komutanı

 ve Alay Karargâhı'nın diğer erkânı, Doğu Kafkasya Ordusu'nda
bir göreve atandıklarından İstanbul’dan oraya gitmişler ve bu subayların yerine 

ise kimse tâyin edilmemiş idi."


"Bahis konusu alayın 3. Taburu ise, Eylül ayında Afule istasyonuna 

vardığı zaman, bütün tabur topluca firâr etti!
Bir kaç günlük aramadan sonra erlerin büyük kısmı, 

Cenin–Mesudiye şosesinin doğusundaki köylerde bulundu 

ve tekrar toplandı. Erler, Türk üniforması giymiş düşman câsusları

tarafından cepheye varmazdan önce firâra teşvik edilmişlerdi. 

Câsuslar, Afule istasyonunda Türkler'in durumunu ümitsiz gösteren
pusulalar dağıtmışlardı…"


"… O sıralarda cephenin bazı kesimlerinde Türk askerlerinin düşüncesinin 

güven verici olmadığını, buralardaki Alman subaylarının raporlarından da 

öğreniyorduk. Burada ben, güvenilir ve iyi asker olduklarını ispat etmiş
iki Alman subayının cepheden yazdıkları raporlara yer vereceğim. 

Sâhil kesiminde görevli olan bu subayların Ağustos sonu ile Eylül başına 

rastlayan günlerle ilgili raporları şöyledir:


-Teğmen Heiden anlatıyor:


- “Türkler artık harpten yorgun düştüler, muharebe istemiyorlar. 

Bu durum, Türklerin davranışlarından anlaşılmaktadır.
Türkler sadece el bombalarını ve tüfeklerini değil, Türk subaylarının 

bana söylediklerine göre, bazen makinalı tüfeklerini
bile yanlarına alıp kaçıyorlar. 8. Ordu, gerideki araziyi kapamakla yerinde 

bir tedbir almıştır. Fakat gene de takip için geriye kamyonlara bindirilmiş 

silahlı müfrezeler göndermek zorunda kalmaktadır.
Hatta Anabeta yakınlarında bu müfrezelerle kaçaklar arasında 

çarpışmalar olmuştur. Eğer Bayram'a kadar sulh yapılmazsa,
erlerin ya firar edeceği ya da düşman tarafına geçeceği, 

artık savaşmak istemedikleri bana bile çekinmeden söylenebilmektedir.”
(Liman von Sanders, Türkiye’de 5 Yıl )


Teğmenin "düşman" dediği, İngilizler değil de, isyan etmiş olan Şerif Hüseyin'in askerleri olsa gerek!.. Yoksa, Müslüman TÜRK askerlerinin, Hıristiyan ve zâlim İngilizler'in safına geçeceğine ihtimal vermiyoruz... Devam edelim, öteki teğmenin, Teğmen Riecks'in anlattıkları ile:


- “Türkler'in beklenen büyük İngiliz taarruzuna karşı direnemeyeceklerini, 

Türk birlikleri ile temasta bulunan herkes gibi ben de bilmekteyim.

 Bu sebeple kuyu kazma işi sona erdikten sonra, ileride kullanılamayacak
olan mümkün olduğu kadar fazla malzemeyi Cenin’deki depoya geri gönderdim.“


Liman von Sanders anlatıyor:


- “Falkenhein Ordular Grubu cephesinde durum gittikçe ciddileşiyordu. 

Her taraftan birliklerin artık takati kalmadığı, koşum ve mekkâre hayvanlarının 

gittikçe bitkinleştiği haberleri geliyordu. Hayvanların durumuna önem vermek 

gerekiyordu. Zirâ orduların hareket kabiliyetleri bunlara bağlıydı. 

Bir kaç aydan beri günde ancak 1 ilâ 1,5 kilo -o da varsa- arpa verilen hayvanlar, 

ayrıca çok zaman susuz da kalıyor ve her üç orduda her gün yüzlercesi 

telef oluyordu. Mayıstan bu yana görülen şiddetli sıcaklar yüzünden artık hayvanları otlatacak bir karış yer de kalmamıştı."


"Hayvanların bitkinliği o dereceye varmıştı ki, bazı batarya ve topların geceleri 

birkaç yüz metre içinde mevzi değiştirmeleri için verdiğim emirler bile 

güçlükle yerine getirilebiliyordu. Koşum hayvanlarının çoğu, yokuş yukarı 

ya da arızalı yerlerde topları çekemiyordu."


"Bu durum ortadayken, Enver Paşa'nın 4 Eylülde Filistin Cephesi'nin savunması 

konusunda taktik nasihatları vermesi, ordu komutanları ile benim üzerimde 

çok tuhaf bir etki yarattı. Zirâ gerek Enver Paşa, gerekse etrafındaki subaylar,
bizim cephemizdeki piyâde mevzilerinden birini olsun görmüş değildi.”
(Liman von Sanders, Türkiye’de 5 Yıl)


İşte bölgedeki durum aylardır, hatta yıllardır böyle!.. Bu durumda Mustafa Kemâl geri çekilmiş mi, kaçmış mı?.. Siz karar verin.


Mekke Emiri hâin Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal, Liman Von Sanders’e 4. Ordu Komutanı Mersinli Cemal Paşa aracılığıyla gönderdiği teklifte, 


- “Türkiye şâyet Faysal’a bağımsız bir Arap devleti kurulması konusunda

 teminat verirse, Faysal, 4. Ordu'nun Şeria Cephesi’nin savunmasını 

kendi kuvvetleriyle deruhte edeceğini” 


bildiriyordu. Faysal’ın ulastırdığı habere göre, İngilizler, 8. Ordu cephesinde büyük bir taarruza hazırlanıyorlardı. Faysal’ın teklifi kabul edilirse, böylece boş kalacak 4. Ordu birlikleri Şeria Nehri’yle Akdeniz arasındaki cepheyi takviye etmek için kullanılabilecekti... Liman Von Sanders, Mersinli Cemal Paşa'yı Faysal’la görüşmek üzere görevlendirdi ve Enver Paşa'ya bilgi verdi. Enver ve Mersinli Cemal Paşalar, Liman Von Sanders’in girişimlerine cevap vermediler ve Faysal’ın bu teklifine inanmadılar. Filistin ve Hicaz bölgelerinde, İngilizler’le işbirliği yaparak, ordularımızı arkadan vuran Arap İsyânı’nın lideri Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal, başlangıçta da yalan söylemiş, o bölgelerin komutanı olan Harbiye Nâzırı Cemâl Paşa'yı kandırarak "Kanal Harekâtı’na katılmak üzere" Medine’ye gitmiş, bir daha geri dönmediği gibi, Medine’de Arap İsyânı’nı baslatmıştı. Hicaz’da baslayan ve Filistin’e de yayılan Arap İsyânı’ndan sonra, Türkler’in Araplar’a güveni kalmamıştı. Faysal, İngilizler Filistin’in Akdeniz sâhil kesiminde taarruza geçerken, Şeria Nehri mevzilerinin Araplar’ın eline geçmesini sağlamak amacıyla, komutanlarımızı ikinci defa aldatmak istemiş, ancak başaramamıştır.


Filistin Cephesi’ndeki İngiliz Mısır Sefer Gücü Komutanlığı’na yeni bir profesyonellik, heyecan ve disiplin getiren Sir Edmund Henry Hynman Allenby (1861-1936) başarılı bir askerî kariyer ile dikkati çekiyordu. Kraliyet Askerî Akademisi’ni bitirdikten sonra 1882’de Inniskilling Dragoons birliğinde göreve başladı. Güney Afrika’da 2. Boer Şavaşı'nda 1899-1901 yılları arasında çarpıştı. Kurmaylık eğitimini de başarıyla tamamlayan Allenby, Birinci Dünya Savaşı’nda Batı Cephesi’ndeki İngiliz Ordusu'nun 1. Süvâri Tümeni komutanıydı. Birinci Ypres Savaşı’ndan sonra 3.Ordu Komutanlığı'na getirildi. Allenby Almanlar'a karşı Batı cephesinde 3.Ordu’yu başarılı bir şekilde kumanda etmişti. Birinci Dünya Savaşı’nın İngiliz ordusunda yıldız parlayan generallerinden Douglas Haig’le özellikle Arras Savaşı'ndaki taktikler konusunda uyuşamaması nedeniyle, 1917 yılının Haziran ayında Mısır’daki İngiliz Ordusu'nun komutanlığına atandı. Heybetli bir görünüme sâhip olması, sinirliliği ile soğukkanlılığını birleştirmesi, “Bull-Boğa" lâkabıyla anılmasına sebep olmuştu. Kaba ve haşin davranışları astlarını irrite etse de, tüm orduda askerlerini eğitmede yetenekli bir komutan olarak kabul ediliyordu. Çok daha önemlisi modern savaş yönetiminin dinamiklerini çok iyi bilmekteydi. Başarı için piyâde ve topçunun uyumlu olması gerektiğinin farkındaydı. Orduda yaptığı zihniyet değişikliği de dikkati çekmişti. Güçlü karakterinin, kişisel görünümünün askerler üzerindeki moral etkisi çok büyüktü. Cephe hattındaki birlikleri sık sık ziyaret eder ve güven telkin ederdi. O dönem İngiliz er ve subaylarının hâtıratlarında, "hiç tahmin etmedikleri bir anda Allenby’nin ön hatlara ziyaret gerçekleştirdiği, askerlerin elini sıktığı, konuştuğu" sıkça vurgulanır.


General Allenby komutasındaki İngiliz ordusu yine iki piyâde kolordusu, Çöl Atlı Piyâde Kolordusu, Fransız ve İtalyan müfrezeleriyle, orduya bağlı birliklerinden ve hava kuvvetlerinden kurulmuş bulunuyordu. Halbuki Yıldırım Ordular Grubu'nun Gazze, Kudüs ve Şeria Muharebeleri’nde meydana gelen zâyiatı, ikmâl edilememişti. İngilizler, Filistin Cephesi’nin genelinde 3 kat, 8. Ordu Cephesi’nde 7 kat, 22. Kolordu cephesindeyse 14 kat fazla muharebe gücü sağlamıslardı. Filistin Cephesi’ndeki Türk kuvvetlerinin 12 piyâde tümeni, bir süvâri tümeni, bir süvâri grubu ve Alman Asya Kolu'na karşı İngilizler, 7 piyâde, 4 süvâri tümeni, bir Fransız, bir Hint ve bir Hecinsüvar (deve) tugayıyla taarruz harekatını planlamışlardı. Türkler 5 piyâde tümeni fazla görünmekteyse de, tümen mevcudu ve teçhizatı (insan, silah, araç, gereç ve cephane sayısı) İgiliz tümenlerinin bizim tümenlerden 5 kat daha üstün olduğu görülür. Süvâri tümeni sayısındaysa İngilizler, bire dört üstünlüğe sâhiptir.


Bunlar kıyaslanmadan, "Mustafa Kemâl kaçtı" denir mi?.. 


İngilizler’in, Akdeniz’le Hicaz Demiryolu arasındaki kuvveti: 67.000 personel, 56.000 tüfek, 11.000 kılıç ve 552 toptan meydana geliyordu. Şükrü Mahmut Nedim’e göre, taarruza katılan üç İngiliz Kolordusu'nun iâşe mevcudu: 150.000 kişi olup, taarruz kademesinde 69.000 kişi bulunmaktaydı. İngilizler, Filistin Cephesi’nde Kara Kuvvetleri'ne ilâveten Deniz ve Hava Kuvvetleri'nde de büyük üstünlüğe sâhip bulunuyorlardı.


Yıldırım Ordular Grubu’nun kuvveti: 


4. Ordu: 6.919 muharip er, 2.380 cephedeki piyâde tüfeği, 9 hafif, 86 ağır makineli tüfek;
7. Ordu: 14.522 muharip er (24.Tümen ve 3. Süvâri Tümeni hâriç), 7.046 cephedeki piyâde tüfeği, 51 hafif ve 348 ağır makineli tüfek;
8. Ordu: 19.157 muharip er, 10.393 cephedeki piyâde tüfeği, 213 hafif ve 262 ağır makineli tüfekten ibâretti.
Yıldırım Ordular Grubu'nun toplam mevcudu: 40.598 er, 19.819 tüfek, 273 hafif ve 696 ağır makineli tüfekti. 400 de topu vardı.


General Allenby, karşısında bulunan üç Osmanlı Ordusunu tamâmen imha edecek büyük taarruz için söyle bir plan hazırlamıştı: Cepheden piyâdelerle taarruz edilecek, müteâkiben süvâri birlikleri, geri çekilme yollarını kesmek amacıyla, kuşatma ve çevirme manevrası uygulayarak, başarıyı genişletecek, örs ve çekiç taktiğiyle Türk orduları imha veya esir edilecekti.


General Allenby, Şeria Muharebeleri’nden kazandığı tecrübeyle, bu bölgede büyük çapta bir harekat yapılamayacağını değerlendirmişti. Bu nedenle, asıl taarruzu Şeria Nehri’yle Akdeniz arasından yaparak, zayıf bir hat halinde uzanan Türk mevzilerini istediği yerden yarabileceğini düşünüyordu. Şeria Nehri batısındaki iki Türk ordusunun ana ikmal yolları, Bisan ve Afule’den geçiyordu. Süvâri Kolordusu, Türk birliklerinden önce buraları ele geçireceklerdi. Kudüs kuzeyindeki dağlık bölgede Türk direnişiyle karşılaşılacağını gözönünde tutan Allenby, birliklerini harekâtına daha elverişli ovaya sür'atle ulaştıracak, denizyolu ve demiryolu ile lojistik desteğini kolaylaştıracak olan kıyı bölgesini, asıl taarruz mihveri olarak seçmişti. Bu harekat için, Mersinli Cemâl Paşa'nın başında olduğu 8. Türk Ordusu'nun karşısında, 5 piyâde tümeniyle bir Fransız müfrezesi ve 3 süvâri tümeni toplayarak sıklet (ağırlık) merkezi yapmıştı. Bu kuvvetlerin çoğunu (4 piyâde ve 3 süvâri tümeni) Miralay Refet (Bele) Bey'in XXII. Kolordu cephesinde tertiplemişti... Allenby boş adam değildi!..


Böylece, Hicaz demiryoluyla deniz arasındaki 10 kilometrelik cephedeki Türk kuvvetlerine karşı, 14 katlık bir üstünlük sağlamıştı. Birinci Dünya Harbi’nde hiçbir cephede bu kadar fazla muharebe gücü üstünlüğü sağlanamamıştır. Karşı koymak mümkün değildi!..

İngilizler, İkinci Şeria Muharebesi’nden itibaren, 5 ay kadar hazırlandıktan sonra, 18-19 Eylül 1918 gecesi , tekrar taarruza geçtiler.


Mustafa Kemâl Paşa, 7. Ordu Komutanlığı'nı çok olumsuz vaziyette teslim almış, üzüntü ve yorgunluktan hastalanmıştı. Kurmay Başkanı, yatağında yatan Mustafa Kemâl Paşa'ya, günlük raporları getirmişti. Mustafa Kemâl Paşa, bir Hintli esirin ifâdesine dayanarak düşmanın cephe üzerinde ciddi saldırılar yapacağını değerlendirdiğini ifade ederek, hâtıralarında olayı şöyle anlatmaktadır:


- “Biraz sonra, 'Kurmaylarımı toplu olarak göreceğim,' dedim.
Yataktan kalktım, giyindim, iş odasına giderek bir savaş buyruğu yazdırdım.
Bu buyrukta, 'Düşman, 18 Eylül günü akşamı genel saldırı yapacaktır,' diyor
ve buna karşı alınacak tedbirleri sıralıyordum.
Bu buyruğu, bilgi için Liman Von Sanders Paşa'ya gönderdim.
Çok saygı duyduğum bu zat, benim raporlardan çıkardığım sonucu önemsememiş 

 ve gülmüş...
18-19 Eylül gecesi Kolordu Komutanları İsmet ve Ali Fuat Beyler'i 

telefon başına çağırdım ve sordum: 'Verdiğim buyruğu ve ona göre 

gereken önlemleri aldınız mı?'
'Buyruğunuz yapılmıştır,' karşılığını verdiler. Ben daha telefon konuşmasını

 bitirmeden düşman topçusu savaşs hatlarımız üzerine ateş etmeye başladı.”


Gelelim savaş gününe!..


19 Eylül 1918 günü saat 03:00’te gelen bir Ordular Grubu emrinde: “18 Eylül 1918’de, düşmanın 7. Ordu cephesinin merkez ve sol kanadına taarruz ettiği ve muharebenin devam etmekte olduğu, durum açıklığa kavuşuncaya kadar orduya katılması kararlaştırılan 191. Alay'ın bir taburunun, 7. Ordu emrine verildiği” bildirildi. İngilizler, 19 Eylül 1918 günü saat 04:30’da, Mersinli Cemâl Paşa'nın 4. Ordusu'na bağlı II. Kolordu cephesine ve 10 dakika sonra da Cevad Paşa'nın 8. Ordusu'na bağlı 19.Tümen cephesine yoğun bir topçu ateşi açtı. Düşman topçu ateşinin tesiriyle telefon bağlantıları hasar gördüğünden, birlikler arasındaki irtibat kesildi. Saat 05:00’e kadar muharebe durumu hakkında haber temin edilemedi. Topçu ateşinin 8. Ordu bölgesinde yoğunlaşması, düşmanın asıl taarruz istikameti hakkında emâre veriyordu. Saat 05:50’de düşmanın, 8. Ordu'ya bağlı 20.Tümen mevzilerine girdiği, 7.Tümen'in ileri mevzilerini de ele geçirdiği öğrenildi... Yâni, "Mustafa Kemâl kendini düşündü, öteki ordulara yardım etmedi," gibi iddia ve iftiralar tamâmen hakikat hilâfınadır.

İngiliz 5. Süvâri Tümeni, saat 08:00’de Falik Nehri üzerinde kurulan köprüden kuzeye geçti. İngiliz Ordusu, asıl taarruzunu, Hintli esir askerin sorgulamasında söylediği gibi, 8. Ordu bölgesinden Yafa-Hayfa istikametine yöneltti. Düşman, deniz topçusu ve uçaklarının desteğinde, Türk ordularının inatla mevzilerini savunmalarına rağmen, başlangıçta haberleşme sistemlerini tahrip etti, birliklerin aralarında ve Yıldırım Ordular Grubu'yla olan irtibâtını keserek, karşılıklı olarak emir almalarını ve rapor göndermelerini engelledi... 8. Ordu Komutanı Cevad (Çobanlı) Paşa, 19 Eylül 1918 günü saat 08:50’de, Yıldırım Ordular Grubu komutanı Mareşal Liman Von Sanders’e gönderdiği muharebe raporunda şunları yazmıştı:


- “Önce belirttiğim gibi, sağ kanattaki durum pek kötüdür.
7.Tümen tüm olarak muharebe dışı kalmıştır. XXII. Kolordu El Tire kesimine çekilmiştir.
Topçusunun çoğunu kaybetmiştir. Kolordu,bu kesimde tutunmaya çalışıyor;
fakat Kolordu Komutanı (Tümgeneral Refet Bele), bu kesimde durabileceğinden

 kuşkuludur. Düşman, bu hattın da bazı kesimlerine girmiştir. Karsı taarruzla 

geri atılmasına çalısılıyor.
19.Tümen, Kefri Kasım yöresine çekilmiştir. Grupça mümkün olan 

yardımın yapılmasını rica ederim.”


Ama kimin yardım edebilecek hâli vardı ki?.. İngilizler Şeria Nehri üzerinde köprü inşâ ederek, asıl taarruzun 7. Ordu cephesine yapılacağı emaresini vermişler, 8. Ordu'yu hazırlıksız yakalamışlar, Mareşal Sanders Mustafa Kemâl'in uyarısını ciddiye almadığı için baskın tesiri yapmışlardı. Cevat (Çobanlı) Paşa'nın bu raporundan, 8. Ordu'nun cephesinin yarıldığı ve imhâ olma tehdidi yaşadığı anlaşılıyordu. Mareşal Sanders'in tedbir almaya çalıştığı, ancak, sür'atle ilerleyen İngiliz birlikleri karşısında hareket kabiliyeti düşük olan Türk birliklerinin yarma yerini tıkamakta geciktikleri âşikârdır.


19 Eylül 1918 günü öğleden sonraki saatlerde Nablus'tan Cenin’e giden yol, 8. Ordunun 

 geri çekilen sahra ağırlıkları, karargâh ve menzil teşkilâtından firâr eden erlerle dolmuştu. Karargâhların çok sayıdaki erleri, normal zamanda hiç ortada görünmezlerdi. Tul-ü Kerem’den Anabeta’ya giden yolla, bu yolun iki tarafındaki sırtlardaki patikalarda da aynı sekilde uzun firârî kolları görünüyordu. İngiliz uçak filolarının alçaktan uçarak attıkları bombalar, yolları şehitlerimiz, hayvan ölüleri ve tahrip edilen araç parçalarıyla doldurmuştu. Bu dağınık ve disiplinsiz gruptan hiç olmazsa küçük düzenli birlikler kurup, düşmana karşı koymak için bâzı subayların giriştiği teşebbüsler, muhârebe şoku yaşayan, can derdine düşmüş, aç ve perişân panik hâlindeki kalabalığın ilgisizliği karşısında hiçbir işe yaramamıştır.


Sir Edmund Allenby, 8. Ordu'nun cephesini yarmış, süvâri birlikleri açılan gedikten girerek başarıyı genişletme harekâtına başlamışlardı. XXII. Kolordunun 7.Tümeni Anepta doğusunda Tul-ü Kerem Boğazı’nın iki tarafında, Kolordu'nun kalanı Beyti Lit-Kor hattında, Sol Kanat Grubu, Felamiye-Kafri Till-Der İstiya hattındaydı. XXII. Kolordu tüm toplarını kaybetmiş, Sol Kanat Grubu'na bağlı 19.Tümen, toplarının bir kısmını kurtarmış, 16.Tümen ve Alman Asya Kolu düşmanla sıkı bir muhârebeye girmemişlerdi. 8. Ordu'nun Nablus-Cenin ana mihverinde geri çekilmesi panik hâline dönüşmüştü... Bunda Mustafa Kemâl'in 

ne kabahati var?..


             nablus4.gif


8. Ordu Komutanlığı geri çekilme yolunu seçerken, 7. Ordu'yu sıkıştırmamayı düşünmüş, düşman ve arâzi durumunu dikkate almamıştı. Düşmanın 60.Tümeni, XXII. Kolordu'nun cephesini yarmış,Tul-ü Kerem-Nablus istikametinde taarruzuna devam ederek, Nablus’u kuşatmaya başlamıştı. Çöl Atlı Piyâde Kolordusu, 60.Tümen(in yarma yerinden girerek gediği genişletiyor, Nasıra-Afule-Bisan ve Cenin istikametlerinde taarruz harekâtına devam ederek, 8. ve 7. Ordular'ın geri çekilme yollarını kesmeye ve Şeria Nehri batısında çevirmeye çalışıyordu.


Düşman topçusu, 19-20 Eylül 1918 gecesi, 7. Ordu'nun III. Kolordu cephesinde Ferha, Iskaka ve Seyh Tarutiye’yi sürekli ateş altına almıştı. İngilizler, III. Kolordu'nun sağ (batı) kanadından, 7. ve 8. Ordular'ın ara hattı üzerinden yeniden taarruza başladılar... İngilizler’in 53.Tümeni, 7. Ordu'nun 53. Tümeni'ne taarruz ediyordu. Düşman, 7. Ordu'nun

 XX. Kolordusu'nun cephesine de girme yapmıştı.


İngilizler, 8. Ordu bölgesinde 60.Tümen'in kuşatmasını, III. Kolordu cephesinden 

taarruz eden 10.Tümen'le, Nablus’ta Çöl Atlı Süvâri Kolordusu'nun çevirmesini,
7. Ordu'nun XX. Kolordu cephesinden taarruz eden 53.Tümen'le Afule-Bisan hattında tamamlayarak, Yafa-Akdeniz-Afule- Bisan-Seria Vadisi-Lut Gölü-Kudüs-Remle hattı arasındaki bölgede 8. ve 7. Ordular'ımızı imha veya esir etmek istiyorlardı.

Cevat (Çobanlı) Paşa'nın komuta ettiği 8. Ordu, muharebenin ilk günü 19 eylül 1918’de mevzilerini kaybetmiş, düşmanın şiddetini artıran taarruzları karşısında, birçok esir vererek, silâh, araç ve gereçlerini bırakarak, çekilmeye devam etmiştir. Mustafa Kemâl Paşa, 

8. Ordu'nun cephesi ve Yıldırım Ordular Grubu'nun gerisinde meydana gelen bu çok kritik durum nedeniyle, 7. Ordu'yu imhadan kurtarmak amacıyla, geri çekilmekten başka bir hareket tarzının uygulanmasının mümkün olamayacağını değerlendirerek, Nablus-Bisan arasına üçüncü bir yol açtırmış, III. Kolordu Komutanı Albay İsmet (İnönü) ve XX. Kolordu Komutan Ali Fuat (Cebesoy) Bey'e şu emri vermiştir:


- "Düşman piyâdesinin, 7. Ordu'ya taarruzları zaman zaman kesilmek üzere 

devam etmektedir.
Kuvvetli İngiliz süvârisi, 8. Ordu'nun kanat ve gerilerinde bulunmaktadır.
8. Ordu'da genel durum, 19 Eylül 1918’den daha geride, sol kanadı Surra’nın 

hemen güneydoğusundaki tepede olmak üzere bir mevzii almayı gerektiriyor. 

7. Ordu, buna göre, Surra-Şeyh Selman Farisi-Şeyh Manha El Fevka-Averta-
Hirbet Ebu Rıza-Vâdi Samu kuzey sırtları-Um Hilal batı ve güney sırtı-Karn Sartabe 

hattına çekilmeye karar vermiştir...
7. Ordu Karargâhı Beyti-Hasan’ da kurulacaktır. Karargâhın ne zaman 

hareket edeceği ayrıca bildirilecektir.”
(Belge: Gnkur. ATAŞE Bşk.lığı Arşivi, Kls.3705, Dos.28, Fih.7; 7-1;7-2)


Mustafa Kemâl Paşa'nın emrine uyan 7. Ordu, Filistin Cephesi’nde meydana gelen bu kritik durum karşısında, Anadolu’yla irtibatını kesmeye ve gerisini kuşatmaya çalışan İngiliz atlı kuvvetlerinin imhasından kurtulmak amacıyla, geri çekilmeye başlamıştır. 20 Eylül 1918 günü sabahı saat 05:30’da, Nâsıra’nın güneyindeki caddelerde bağrışmalar, "silahbaşı" komutları ve daha sonra da makineli tüfek sesleri duyulmuştu. İngilizler,Yıldırım Ordular Grubu Karargâhını esir veya tahrip etmek amacıyla, Nâsıra’ya girmişlerdi. Yıldırım Ordular Grubu'nun 8. Ordu cephesinin tamâmı, 7. Ordu'nun sağ (batı) kanadındaki arâzinin bir kısmı, düşmanın eline geçmiş bulunuyordu. İngiliz Süvâri birlikleri, Bisan’a girmiş ve 7. Ordu'nun Şeria Nehri batısından kuzeye çekilme yolunu kapatmıştı. Düşman, 20 Eylül 1918 günü akşamına doğru 8. Ordu'ya bağlı XXII. Kolordu cephesindeki taarruzunu şiddetlendirmiş, birkaç saat savunmasına devam eden bağlı 16.Tümen, mevzilerini bırakmak zorunda kalmıştı. XXII. Kolordu Komutanı Albay Refet (Bele), birliklerini imhadan kurtarmak, Cenin ve Nablus istikametlerini kapatmak amacıyla, Sebastiya-Der Seraf hattına çekilmeye karar vermişti. Sol Kanat Grubu 16. ve 19. Tümenler de çekilme esnasında çok zayiat vermiş, birliklerin gerisi çevrilmiş ve Cenin istikametinde çekilme imkân kalmamıştı. 8. Ordu, 21 Eylül 1918’de 7. Ordu'nun sağ (batı) kanadında meydana gelen açık yanını kapatmak üzere Sebastiya-Surra hattını tutmaya çalışmıştı. 8. Ordu'nun, Sebastiya-Surra hattında bulunan personelinden daha fazlası, önceden 20-21 Eylül 1918 gecesi, Nablus’a, hatta Vadi Fara’ya kadar çekilmişlerdi.


Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, Nâsıra’da İngilizler’e esir olmaktan son anda kurtularak, karargâhıyla Taberiye’ye, 8. Ordu Karargâhı ve imhadan kurtulan Alman Asya Kolu, 16. ve 19. Tümenler'le Nablus-Bisan istikametinde, Mustafa Kemâl’in 7.Ordu Karargâhı'ysa zayiat vermeden Nablus doğusuna intikal etmişlerdi... İşte Mustafa Kemâl'in suçlandığı nokta bu!.. "Sen nasıl olur da, başkaları gibi zayiat vermeden düzenli bir şekilde geri çekilirsin?" ... Çekilir!... Onun adı Mustafa Kemâl!..


İngiliz Mısır Kuvve-i Seferiye Komutanlığı, Türk direnişinin 20 Eylül 1918’ de kırıldığını ve düzenli savunmasının artık sona erdiğini kesin olarak kabul etmişti. İngiliz Ordusu Komutanı General Allenby, Cevat (Çobanlı) Paşa'nın komuta ettiği 8. Ordu'nun muhârebe dışı bırakıldığını saptamıştı. Yapılan keşifler ve alınan bilgilerden, sabahın ilk saatlerinden itibâren, Türk ordularının geri bölgesinde büyük bir telâş ve heyecan başlamıştı. Nablus’tan Bisan ve Şeria Vâdisi’ne giden yollar, kıt’alar ve taşıt araçlarıyla dolmuş, İngiliz savaş uçaklarının sürekli olarak yaptıkları taarruzlar, Türk kıt’alarının düzensizliğini büsbütün artırmış, bunlardan bâzıları Bisan istikametinde yollarına devam ettilerse de, burada 4. İngiliz Süvâri Tümeni'ne esir düşmüşler, büyük bir kısmı Vâdi Fara boyunca Şeria Nehri istikametine gitmişlerdi. Hırbet Fruh’tan 14 kilometre ileride Ayn Sebele’den Bisan’a ayrılan yolun bir buçuk kilometre kadar ilerisinde yolda yakalanan yürüyüş kolu, ağır bir sekilde bombalanmış, ortalık birden karışmış, araçlar devrilmiş ve yol kapanmıştı. Yürüyüs kolunun geri kalan kısmı, Ayn Sebele’de yoldan ayrılarak Bisan istikametine yönelmişti. Türk ordu birlikleri, düzen ve teşkilâtını tüm olarak kaybetmiş ve Hırbet Fara-Bisan yolu ve Şeria Nehri arasında dağılmıştı.


Mustafa Kemâl Paşa ve Karargâhı, 20 Eylül 1918 akşamı Nablus’tan Beyti Hasan’a gelmiş, Yıldırım Orduları Grubu'nun içine düştüğü bu çok kritik durumdan, 7. Ordu'yu kurtarmak için, karargâhıyla sabaha kadar çâreler düşünmüştü. Nablus-Beyti Hasan ve Nablus-Ayn Sübyan-Tubas istikametlerinde uzanan iki yol 7. Ordu'nun ikmâl kolları, kafileleri, 

8. Ordu'nun dağılan unsurları tarafından doldurulmuş, tıkanmış ve geçilmez bir hâl almıştı. 8. Ordu personelinin, 7. Ordu birliklerinin disiplin ve moralini bozmamaları ve yeni mevzilere giden çekilme yollarının açık tutulması önem kazanmıştı.


20-21 Eylül 1918 gecesi alınan bilgiler, Vâdi Fara’da görülen durum ve olaylar; 8. Ordu'nun tüm olarak parçalanmış ve dağılmış olduğunu gösteriyordu. General Allenby, Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'nı tam bir bozguna uğratmıştı. Mustafa Kemâl 14.552 kişilik ordusuyla ne yapabilirdi?.. Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders’le irtibat bile kuramayan 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa, III. Kolordu Komutanı Albay İsmet (İnönü) ve XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Bey'e, birlikleri bir an önce Vâdi Fara kuzeyine alarak, kısmen düşman tehdidinden kurtarmak için, 21 Eylül 1918 gecesi saat 01:30’da şu emri verdi:


- "Genel durum, mümkün olan sür'atle Ordu'nun Vâdi Fara kuzeyine geçerek,
Bisan dolaylarına ulaşmasını zorunlu kılmaktadır. 8. Ordu'nun kısımları,
Nablus’un 5-6 kilometre kadar batısında olup, bu kısımlar da Tubas (Tübaz) üzerine çekilecektir.
III. Kolordu, harekâtını 8. Ordu'ya uydurarak, Telleuze-Tümmün güneyi hattına çekilecektir.
XX. Kolordu, harekatını III. Kolordu'ya uydurarak Beyti Hasan-Bisan sosesi iki tarafına çekilecek ve Şeria Grubuyla irtibatını göz önünde tutacaktır... Her türlü imkâna başvurularak irtibatın korunması ve sürdürülmesi elzemdir... Ancak, XX. Kolordu'nun, III. Kolordu'dan önce şimdiki mevziini bırakması sakıncalıdır.
Ordu karargâhı Beyti Hasan’dadır.” 

(Belge: Gnkur. ATASE Bşk.lığı Arşivi, Kls.3705, Dos.28, Fih.15;15-1)


Bunda bir kaçma emâresi görüyor musunuz?.. Kaçacak olan adam, "mevziini bırakma" der mi?


7. Ordu, Bisan istikametini açık tutarak, Şeria Nehri’ni doğuya geçemediği takdirde, güneyden ve kuzeyden düşmanın baskısına mâruz kalabilir, Şeria Nehri batısında imha olabilirdi. 7. Ordu'nun bulunduğu bu güç durum ve koşullardan kurtarılması için alınması gereken tedbirler düşünülürken; “Dakika geciktirilmesi mucib-i idâmdır” işâretini tasıyan ve Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı'ndan durum hakkında bilgi isteyen Başkomutanlığın bir telgrafı Nablus Telgrafhânesi’ne gelmişti. Telgraf, Beyti Hasan’da bulunan 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa'ya gönderilmişti. Başkomutanlığın, Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders’le irtibâtının olmadığı anlaşılıyordu. Mustafa Kemâl Paşa, 21 Eylül 1918’de Ali Fuat (Cebesoy) ve Albay İsmet'e (İnönü) emir verdiği saatte Başkomutanlığa Yıldırım Ordular Grubu'nun durumunu açıklayan söyle bir telgraf yazmıştır:


- “Düşman süvârilerinin Samah’a kadar ulaştıkları anlasılıyor.
8. Ordu kalmamıştır... 7. Ordu'yu Vâdi Fara kuzeyine çekmeye çalışıyorum.
Ordu henüz düzenini korumaktadır. Ancak, yiyecek ve cephâne sorunu 

düşünülmeye değer.
4. Ordu henüz taarruza uğramamış ve sağlamdır. Bisan’ı tutturmaya çalışıyorum.
Herhâlde, kuzeyden bu noktaya kuvvet yetiştirilmesi hayat ve memat sorunudur.
Ben karargâhımla, Ordu'nun merkezi gerisinde sözünü ettiğim vâdide, 

Beyti Hasan’dayım. Grup Komutanlığı'yla bağlantı yoktur.”


21 Eylül 1918 Sabahı, 7. Ordu'nun sağ (batı) kanadını korumak üzere, Sebastiya-Surra hattında sâdece 8. Ordu'nun bâzı unsurları kalmıştı. Düşman, sabahın erken saatlerinde bu hatta bulunan zayıf 8. Ordu kıt’alarına tekrar taarruza başlayınca, XXII. Kolordu emrinde dağınık hâldeki birliklerle, 16.Tümen birlikleri de dağılmışlardı. XXII. Kolordu komutanı Albay Refet (Bele), karargâhıyla Nablus Boğazı’nı geçerek, Nablus istikametinde çekilmeye çalışıyordu. Bu durum karşısında birliklerinin yeni bir savunma hattı tesis etmesi mümkün olmamıştı. 8. Ordu'dan geri kalan unsurları da öğle zamanı Nablus’a gelmişti. XXII. Kolordu, tümüyle yok olmuş, Sol (doğu) Kanat Grubu da artık emir ve komuta yapısı içinde teşkilâtlandırılamayacak ve görev yapamayacak bir duruma gelmiş, açık söylemek gerekirse, artık 8. Ordu muhârebe gücünü tamâmen kaybetmisti. 8. Ordu Komutanı Cevad (Çobanlı) Paşa Nablus’tan çıkarken, düşman süvârisinin taarruzuna uğramış, otomobiliyle, tıkanan Nablus-Ayn Sübyan yolunu geçememiş, bölgeden temin edilen bir hayvan arabasına binerek, arâziden giderek karşı karşıya kaldığı çok zor durumdan ve esir olmaktan son anda kurtulmuştur. XXII. Kolordu komutanı Albay Refet (Bele) de Cevad (Çobanlı) Paşa gibi, canını zor kurtarmıştır. Yıldırım Ordular Grubu'nun cephesi yarılmış,

 8. Ordu'nun çoğunluğu imha ve esir olmuş, 7. Ordu'nun cephesinde çok kritik bir durum meydana gelmişti. Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordusu; Nablus-Afule-Bisan ve Şeria Nehri arasında Allenby’ın Ordusu tarafından çembere alınmıştı. Birinci Dünya Harbi’nde, Kafkasya, Irak, Çanakkale ve Avrupa Cepheleri’nin hiçbirinde Türk komutanları ve Türk Orduları bu kadar zor bir durum yaşamamışlardır. Yıldırım Ordular Grubu Komutanı

 Mareşal Liman Von Sanders Karargâhı'yla birlikte 21 Eylül 1918’de Dera’ya intikal etmiş, Arap İsyânı’nın ortasında kalmıştır.


Liman Von Sanders’e göre durum şöyleydi:


- “Bir memlekette bu bağlantıların kesilmesi, ancak Alman ölçülerine 

uygun yolların bulunmamasıyla Avrupa’da kullanılan vasıtalardan 

mahrum ve bunlara ek olarak, ahâlinin Hükûmet’e düşmanlık beslemesiyle 

izah olunabilir.
Gerçekten bölgede bütün Arap ahâli silâhlanmıştı. Subaylara, erlere, 

hatta küçük müfrezelere saldırıyor,
baskınlar yapıyor, birçoğunu öldürüyor ve hatta parçalıyorlardı. 

Elbiseleri soyulmuş, hakarete uğramış bir vaziyette canını kurtarabilen 

askerlerden pek çoğu bunun tanığıdır. Telefon ve telgraf hatları 

durmadan kesiliyordu. Orduda telsizlerin ağır arabalarını çekecek 

hayvan da bulunmadığı için, bunlardan da yoksunduk."
(Belge: Gnkur.ATASE Bşk.lığı, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, 

c.IV, Ks.2, Sina- Filistin Cephesi, sf. 656)


İngiliz Casusu T.E.Lawrence’in akıl hocalığını yaptığı Mekke Emiri hâin Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın ordusuna mensup Araplar, Türk ordularının çekilme yolları üzerine pusu kuruyor, köprüleri tahrip ediyor, telgraf ve telefon hatlarını kesiyor, kıt’asından ayrılıp dağılan askerleri öldürüyor, giyeceğini soyup alıyor ve organlarını kesiyorlardı... Hani, bâzıları diyor ya, "Efendim, Araplar'ın ihânet falan ettiği yok" diye... O zaman atılan köprüler, tahrip edilen demiryolları, soyulan, öldürülen askerlerimiz herhalde uzaylıların saldırısına uğradı!..


8. Ordu Komutanı Cevad Paşa, Kurmay Başkanı, birkaç subay ve erle birlikte, 7. Ordu komutanı Mustafa Kemâl ile XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Bey'in bulunduğu Bisan güneyindeki Um el Kart’a gelmişti. Mustafa Kemâl, yapılan durum değerlendirmesi sonunda, “Bisan’ı zorlamaktan vazgeçmedeki zorunluluğu ve Şeria’nın en kısa yoldan doğuya geçilmesi gerektiğini”, gerekçeleriyle 8. Ordu Komutanı Cevat Paşa'ya açıklamıştı. Cevad Paşa önce Tubaz’a uğrayarak, Mustafa Kemâl’in emirlerini, III. Kolordu Komutanı Albay İsmet (İnönü)’e iletmiş, III. Kolordu'nun durumunu öğrendikten sonra, imha ve esir olmaktan kurtulabilen kıt’alarını bulmak üzere Bisan istikametine hareket etmişti. 7. Ordu Karargâhı, gece yarısına doğru Bisan’ın 25 kilometre güneyindeki Der Tell el Amar’dan Şeria Nehri’ni doğuya geçmek üzere intikâle başlamıştı.


Mustafa Kemâl, yürüyüş kolunun emir ve komutasını üzerine alarak, gece yarısından önce verdiği emirde, “Yürüyüş düzen ve disiplinine uymada zerre kadar kusur eden, yol kolu uzunluğunun artmasına sebep olan, geriye kalanların (subay, er kim olursa olsun) hiç acımadan idam edileceğini” bildirmişti. Düşman uçaklarının gece de faaliyete geçebilecekleri ihtimâli düşünülerek, sigara içilmesi ve gürültü yapılması yasaklanmıştı. Atlı subayların, yürüyüş kolunun disiplinini sürekli olarak denetlemeleri ve Ordu Komutanı’na rapor vermeleri planlanmıştı. Çünkü, Mustafa Kemâl Paşa'nın,verdiği emirleri, bizzat tâkip ve kontrol ederek gereğini yaptığını, her seviyedeki komutanlar çok iyi bilmekteydi. Mustafa Kemâl Paşa'nın emri, çok zor şartlara rağmen, aksatılmadan uygulanmış, ilerledikçe birerli kola dönüşen yürüyüş kolu, dağılmadan tek bir kitle halinde 21-22 Eylül 1918 günleri süresince Şeria Nehri istikametinde intikâline devam etmişti. 7. Ordu Karargâhı, uçurumlar kenarından ve virajlı patikalardan gece karanlığında, intikâl ederek, 22 Eylül 1918 sabahı güneş doğmadan önce, Der Tell el Amar Geçidi’ne ulaşmıştı.


22 Eylül 1918 günü sabahı, Cevad Paşa'nın 8. Ordusu imha olmuş, Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordusu Şeria Nehri, Mersinli Cemâl Paşa'nın 4. Ordusu Es Salt’tan Drbit-Dera istikametinde çekilirlerken, Mareşal Liman Von Sanders’in Yıldırım Ordular Grubu Karargâhı Dera’da bulunmaktaydı.


Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordu Karargâhı ve Yarbay Hayri Müfrezesi, Der Tell el Amar’da toplanmışlardı. Şeria Nehri’nin geçilecek güzergâhı 200-300 metrelik, soyunmuş erlerin tuttukları bir iple işâretlenerek; personel, hayvanların ve yüzme bilen soyunmuş erlerin sırtlarında, güneş doğmadan önce karşı kıyıya geçirilmişti. Ordu Karargâhı personeli ve emniyet müfrezesi Der Tell el Amar doğusunda molaya geçirilmiş, mola yerinde emniyet tedbirleri alınmış, ancak uykusuzluk, üzüntü ve moral bozukluğu herkesi bitkin bir duruma getirmişti. Hava aydınlanınca, hava harekâtına başlayacağı düşünülen düşman uçaklarına karşı hava savunma tedbirleri alınmıştı.


Mısır Kuvve-i Seferiye Komutanı General Allenby, Türk savunmasının 21 Eylül 1918’de tam olarak kırıldığını değerlendirerek, bundan sonraki tâkip harekâtının daha çok süvâri birlikleri ve hava kuvvetleriyle yürütülmesini emretmişti. İngiliz 21. Kolordu, Tul-ü Kerem-Sebastiye hattında, karargâhı Tul-ü Kerem’de, 20. Kolordu Nablus-Akrabe hattında, karargâhı El Bire’de, Çöl Atlı Piyâde Kolordusu El Lacun-Nâsıra-Bisan(Beysan)-Cenin bölgesinde, karargâhı El Lacun’da, Avustralya-Yeni Zelanda (ANZAK) Tümeni, Zerka Nehri, Şeria Nehri Kavşağı kuzeyiyle Lut gölü arasında, karargâhı Eriha’da, Mısır Kuvve-i Seferiye Komutanlığı Karargâhı Remle’de bulunuyordu. Chaytor Grubu 22 Eylül 1918’de, Şeria'nın doğu bölgesinden kuzey istikametinde çekilen 4. Türk Ordusu'nu tâkibe başlamıştı.

Cevad Paşa'nın 8. Ordusu tamâmen dağılmış, Mersinli Cemâl Paşa'nın 4. Ordusu Şam istikametinde çekilmekte, Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordusu'ysa Şeria
Nehri’ nin doğusuna geçmeye çalışıyordu. General Allenby’ın Ordusunun taarruzu, Akdeniz’le Lut ve Taberiye gölleri arasında kuzey istikametinde süratle gelişirken, Türk orduları dağılmış, savunma tertibini kaybetmiş ve bozgun hâlinde geri çekiliyorlardı. 

7. Ordu Komutanlığı için gece karanlığının her dakikasının çok büyük değeri vardı. Hava aydınlandıktan sonra gündüz şartlarında hareket etmek, düşman hava kuvvetlerinin etkisiyle çok zor, hatta imkânsızdı. Ordu Karargâhı Hırbet Suleyhat’ta kalarak, Aclun’a gönderilen subayların getireceği haberleri, III. ve XX. Kolordular'dan gelen raporları değerlendirecek ve müteâkip harekâtı planlayacaktı. Mustafa Kemâl Paşa, 3. Süvâri Tümeni Komutanı’na, -“Bisan’ı ele geçirmek teşebbüsünde başarı sağlayamazsa, hiç olmazsa Bisan doğusundaki kıyı başını ele geçirmesini ve Şeria Nehri doğusuna geçecek olan Ordu'nun kuzey yanının düşman baskısından kurtarılmasını veya baskının hafifletilmesi için gösteriş hareketleri yapmasını” emretmiştir.


Bütün gelişmeleri yakından tâkip eden Pâdişah VI. Mehmet Vahdeddin, Nablus Meydan Muharebesi’nin Osmanlı İmparatorluğu‘nun aleyhine çok vahim bir duruma gelmesi üzerine, Başkomutanlık görevini üzerine almış, Başkomutan Vekili Enver Paşa'yı sâdece Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) olarak görevlendirmiştir. Hatırlıyacaksınız, çekilmesine rağmen, 22 Eylül 1918 târihinde MUSTAFA KEMÂL PAŞA'yı, "Fahrî Yaver-i Hazret-i Şehriyârî", yani PADİŞAH'ın (özel) şeref yaveri tâyin etmiştlr.


Mustafa Kemâl, Yarbay Hayri Müfrezesi’ni 3. Süvâri Tümeni emrine vererek, yapılacak harekâtı teferruatlı olarak anlattıktan sonra, Ordu Karargâhı'nın bulunduğu Hırbet Suleyhat’a dönmüş, XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Bey'den öğleye doğru bir rapor almıştı. 7. Ordu Karargâhı'nın Şeria Nehri’ni geçtiği Der Tell el Amar Geçidi’nin doğusundan yazılan raporda, “XX. Kolordu'ya gönderilen ve III. Kolordu'ya bildirilmesi istenilen emrin ulaştırıldığını, XX. Kolordu, geçiş hareketini güvenlik altına almak için Şeria Nehri batısına ve güneyine müfrezeler çıkardığını, 26. Tümen'in geçit istikametinde yürüyüşüne devam ettiğini, yanında iki dağ bataryası bulunduğunu, 53.Tümen'le henüz irtibat kurulamadığını, aldığı tertiplerden III. Kolordu'yu haberdar ettiğini ve bu kolordunun da Şeria Nehri’ni doğuya geçmek kararında olduğuna dâir yazı aldığını” bildirmiştir. Albay Fon Oppen, Bisan batısındaki sırtlara ulaşmış, Semah’la iki tarafındaki cepheyi takviye etmek amacıyla, gece Bisan-Şeria arasından düşman süvâri hattını yararak, Semah üzerine ilerlemeyi düşünmeye başlamıştı. 8. Ordu Komutanı Cevad Paşa saat 21:00’de Albay Fon Oppen’i Vâdi Subas’a çağırmış, teklifini kabul etmeyerek Şeria Nehri doğusuna çekilmesini emretmiştir.

Alman Asya Kolu, Cevad Paşa'nın bu emri gereğince, 23 Eylül 1918 günü sabahı Şeria Nehri doğusuna çekilmişti. 16. ve 19.Tümenler'in Şeria Nehri doğusuna geçemeyen karargâhlarıyla perâkendeleri; düşmanın topçu, makineli tüfek ve uçak ateşlerinin etkisiyle teslim oldular. Cevad Paşa'nın, Albay Fon Oppen’e "Şeria Nehri doğusuna geçmesi için" verdiği bu çok yanlış emir, 8. Ordu'nun sol (doğu) kanat grubunun iki tümeni olan 16. ve 19. Tümenler'in imha ve esir olmalarına, Mehmetçiğin boş yere şehit veya esir düşerek gururunun kırılmasına sebep olmuştur. Cevad Paşa'nın bu emri neden verdiği bir türlü anlaşılamamıştır. Cevad Paşa'nın esas amacının, Enver Paşa'nın düşüncesine uygun şekilde hareket ederek -Almanlar’ı riske atmayarak- Türkler’i feda etmek olduğunu öne sürenler vardır. Filistin Cephesi’nde kendisine tahsis edilen bölgeyi savunamayan Cevad Paşa, 8. Ordu'nun imhâsını hazırladığı gibi, Mustafa Kemâl Paşa'nın 7. Ordusu'na ve özellikle Albay İsmet’in III. Kolordusu'na, Ali Fuat'ın XX. Kolordusu'na çok zor anlar yaşatmış ve imha olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Cevad Paşa, 8. Ordu'yu 

Alman Generali Von Kress’ten çok daha kötü yönetmiştir. Bu durum, büyük ölçüde Cevad Paşa'nın; “Ben ne emir verirsem o yapılır, emre karşı fikir beyan edilmez” şeklindeki akla 

ve bilime uygun olmayan ortaçağ yönetiminden kaynaklanmıştır. Halbuki Mustafa Kemâl öyle yapmaz, subaylarını dinler, kararını ondan sonra verirdi. Onun bu davranışı İslâm'a, Kur'an'a ve Peygamber'e uygundu:


- "ONLARIN İŞLERİ ARALARINDA MEŞVERET İLEDİR."
(Şûra Sûresi , 38. Âyet)


Bu âyetin başka bir tercümesi de şöyle:


- "İNANIP RABLERİNE DAYANANLAR...
İŞLERİ ARALARINDA ŞÛRÂ İLEDİR."

(Şûra Sûresi , 38. Âyet)

- "EY PEYGAMBER) İŞ HAKKINDA ONLARA DANIŞ.
(BİR KERE) KARAR VERDİN Mİ DE,
ARTIK ALLAH'A DAYANIP GÜVEN (YAP)"

(Âl-i İmrân Sûresi , 159. Âyet)


Albay İsmet, Kolordusu'nu 22-23 Eylül 1918 gecesi, Tumbas’tan doğu istikametinde

 hareket ettirmiş, Ebu Malih’e gelindiği sırada düşmanla temas sağlamıştı. 


III. Kolordu dört istikametten taarruz eden düşman birlikleri arasında kalmış ve iki kilometre çapında bir dâire biçiminde çepeçevre savunma tertibi almıştı. Top başına 10 atım ve makineli tüfek başına 1000 atım cephâne kalmış, su ve yiyecek bitmişti. Tümen ve alay komutanları Kolordu Komutanı'na gelerek, muhârebeye son verilmesini teklif etmişlerdi. III. Kolordu Komutanı Albay İsmet (İnönü), teslim olmanın askerî şeref ve nâmusla bağdaşmayacağını bildirmiş, bunun üzerine Tümen ve Alay Komutanları tutanak hazırlamaya başlamışlardı. Buna karşılık, Albay İsmet Bey, “Böyle bir tutanağı getiren 

kişiyi, kendi tabancamla öldürürüm,” demiştir.


İngilizler’in hava taarruzlarıyla Vâdi Malih ve Bisan yolu şehit olmuş askerlerimiz ve hayvan ölüleriyle dolmuştu. Birliklerimiz, muharebe düzenlerini kaybetmişlerdi. Birliğini kaybeden erler Vâdi Malih’te toplanmıştı. 23 Eylül 1918 sabahı yakın çevrede düşman birlikleri görünmüyor, süvârisinin Şeria Nehri batısında ve Bisan güneyinde toplu olarak bulunduğu uzaktan seçilebiliyordu. Düşmanın henüz önemli bir faaliyeti sezilmiyordu. Ancak, ileri sürülmüş olan düşman süvârisinin geçit yapılacak noktalarla Malih arasındaki boşluğa kadar sızmış olduğu anlaşılmıştı. Düşman keşif uçakları Kolordu üzerinde dolaşıyordu. 

Artık kaybedilecek vakit kalmamıştı. III. Kolordu Komutanı Albay İsmet kısa bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra, “Geçitler batısına sokulan bu düşman süvârisini yararak, zorla Şeria Nehri’ni geçmek üzere harekâta devam etme” kararını vermişti.

III. Kolordu'nun Şeria Nehri doğusuna geçişi, düşmanın topçu ve makineli tüfek ateşi 

altında yapılıyor, çok sayıda şehit ve yaralı veriliyordu. III. Kolordu Karargâhı Şeria Nehri doğusundaki sırtlara tırmanırken, 3. Süvâri Tümeni'ni güneye atan düşman süvârisi, Şeria Nehri doğusundan geçiş yerine ilerliyordu. Bir çok personelimiz, bu mızraklı düşman süvârisi tarafından şehit edilmişti. Diğer taraftan, sallara bindirilmiş olan düşman unsurları Şeria Nehri yoluyla kuzey istikametinden gelerek en son geçiş hareketi yapmakta olan unsurlarımızı muhârebe dışı bırakmıştı. III. Kolordu Komutanı Albay İsmet, 1. ve 11.Tümenler'in karargâhları ve kadrolarının çok altına düşmüş olan birlikler, çok zor şartlarda Şeria Nehri’nin doğusuna geçmeyi başarmışlardır. Albay İsmet, 21-23 Eylül 1918 târihleri arasında Şeria Nehri batısında İngilizler’in 20. (10., 53, ve 54.Tümenler ve 5. Süvâri Tugayı) ve 21. Kolorduları'nı (7., 3., 60. ve 75. Tümenler) Çözele Vâdisi’nde 1. ve 11. Tümenler'le cepheden tespit ederek, gerisinde bulunan Çöl Atlı Piyâde Kolordusu'yla 

(4. ve 5. Süvâri Tümenleri'yle Avustralya Atlı Piyâde Tümeni) birleşmelerini engellemiş,

 III. Kolordusu'nu ikinci defa imha veya esir olmaktan kurtarmayı başarmıştır. Mareşal 

Liman Von Sanders ise, III. Kolordu Şeria Nehri’ni geçerken, 23 Eylül 1918’de, Şam’a 

intikâl etmişti.


23 Eylül 1918 günü akşamı genel durum şöyleydi:


- 8. Ordu, Alman kıt’aları ve bâzı kaçıp kurtulabilen perâkendeler hâriç olmak üzere, tamâmen imha veya esir olmuş,
- 7. Ordu'nun XX. Kolordusu Aclun istikametinde çekiliyor, III. Kolordu düşman tarafından çember içine alınmışsa da, ağır kayıplar vererek kurtulabilmiş. Mustafa Kemâl Paşa ve 

7. Ordu Karargâhı, 23 Eylül 1918 günü akşamı, hareket etmiş, bir gece yürüyüşünü 

 müteâkip 23-24 Eylül 1918 gece yarısından sonra, Havale’ye ulaşmış,
bahçeler içinde örtü ve gizleme tedbirleri almış ve molaya geçmiştir.



                   nablus.gif


Biz bu ve bundan sonraki haritaları sökemedik. Gün gün çekilişi gösteriyor. Anladığımız şu ki, eğer böyle bir hızlı çekilme olmasa, İngiliz uçakları ve süvârileri, Cevad Paşa'nın 8. Ordusu'nu imha ettiği, Mersinli Cemâl Paşa'nın 4. Ordusu'nu ve Albay İsmet Bey'in III. Kolordusu'na büyük kayıplar verdirdiği gibi, Mustafa Kemâl'in 7. Ordusu'nun diğer birliklerini de perişân edeceklerdi.


İsyancı hâin Araplar'ın, Türk ordusunu arkadan vurmaları buraların çok çabuk çökmesine sebep olmuştu. İşte bu âsilerden Emir Faysal kuvvetleri de güneyden ilerlemekteydi. Bundan sonra 25 Eylül’de Amman düşmüş ve 30 Eylül’de de İngiliz kuvvetleri Şam yakınlarına kadar gelmişlerdi. Fakat aynı gün Şam’ı savunmakla görevlendirilen general şehirden ayrılmış, kolordu komutanlarından biri de askerlerini düşmana teslim ederek, Beyrut’a kaçmış ve bundan dolayı Şam 1 Ekim'de elden çıkmıştı. Ayrıca Fransız ve İngiliz kuvvetleri denizden donanma yardımı alarak, 1 Ekim’de Beyrut’u da işgâl etmişlerdi... Bu olaydan sonra da Yıldırım Orduları'nın Halep’te toplanmasına karar verilmişti.


Bu çekilme 7. Ordu, Komutan’nın güçlü şahsiyetinin sevk ve idaresi altında düzenli bir şekilde ve düşmanı karşılayarak, şiddetli taarruzların önünde ezilmeden ve tertibatını bozmadan yapılmaktaydı. Mustafa Kemâl, İngiliz baskınından dolayı değil, 7. Ordu’nun sağ kanadını koruyan 8. Ordu kalmadığı için ve ayrıca kuşatılmaktan kaçınmak amacıyla çekilmekteydi. Bu olaylar üzerine Mustafa Kemâl’in doğusundaki 4. Ordu da kuzeye doğru geri çekilmeye başlamıştı. Kuşatılma tehlikesi karşısında 7. Ordu; 22-23 Eylül 1918 günlerinde, Şeria Nehri’nin doğusuna geçerek, kendisini kuşatılmaktan kurtarmış ve Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’ndan almış olduğu emirle de, 7. Ordu’yu sür'atle geri çekerek, Halep’in Güneyi’nde toplamaya başlamıştı.


              nablus2.gif


Meydana gelen bu çekilme sırasında Mustafa Kemâl Paşa, Albay Ali Fuat ve Albay İsmet, insanüstü bir gayretle, tam bir dağılışı önlemeye çalışmışlardı... Fakat düşman, kuzeye doğru gittikçe güçlenen kuvvetlerle ilerlemekteydi. Bu duruma paralel olarak, Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Sanders, 6 Ekim’de Halep’e gelmiş, burada aynı gün 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa, 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa ve yüksek rütbeli sivil memurlarla toplanarak görüşmüş ve şu sonuca varmışlardı:


- Şehirde güvenliğin ve Halep istasyonunda da düzenin sağlanması;
- ayrıca sâhilde Arap hareketinin genişlemesinin önlenmesi,
- Ordular Grubunun geri ile bağlantısının kurulması
- ve Ordu Komutanı Nihat Paşa’nın, İskenderun veya Mersin’den
düşmanın çıkarma yapma ihtimâline karşılık, Adana’ya gönderilmesi

kararlaştırılmıştı.


7 Ekim 1918'de Mustafa Kemâl Paşa İstanbul'a çektiği telgrafta gelinen durum şöyle anlatmıştır:


- "Eylül'ün 19. gecesi düşman evvelâ 7. Ordu'ya taarruz etmeye başladı. 

Düşmanın ilk taarruzunu tevkif ettim (durdurdum)."

- "19 (Eylül) sabahı garbımızda (CEVAD PAŞA komutasındaki) 8. Ordu 

kısa bir düşman taarruzu karşısında birkaç saat zarfında inhilâl etti (dağıldı)."


- "Bundan dolayı 7. Ordu'nun sağ cenahı ve hatt-ı ricatı (geri çekilme yolu)

 tamamen düşman tarafından tutuldu.
Sağımızda bulunan (MERSİNLİ CEMAL PAŞA komutasındaki) 4. Ordu 

hissizliğin azamisini ibraz etti
(aşırı duygusuzluk gösterdi). Elzem olan muavenetten istinkaf etti 

(gerekli yardımdan kaçındı).
Buna rağmen her taraftan düşmanla muharebe ederek, cenuba olan cephemi 

garba tebdil ederek ve VÂDİ-İ ŞERİA nehrinden orduyu geçirerek CEBEL-İ ACLÛN 

dâhilinde ve DER'A MEZRİB hattında ve oradan kemâl-i şeref ve nâmus ile

 İNGİLİZ tâkip kıtaatı ile ve gerek ŞERİF (HÜSEYİN) kıtaatı ile muharebe ede ede 

ŞAM'a kadar geldim."


- "Orada LİMAN (VON SANDERS) PAŞA'nın emriyle ŞAM'ın muhafazası için 

maateessüf CEMAL PAŞA'nın taht-ı emrine terk ile, kendim de RİYAK cephesini 

tutmak ve orada elde edeceğim kuvvetleri tensîk etmekle
(düzenlemekle) tavzif eyledim (görevlendirdim)."


- "CEMAL PAŞA dahi, ŞAM'ı RABU BOĞAZI'na kadar geldiğinden bîhaber kaldığı

 düşmanın cüz'i (az) kuvveti karşısında kendi ordusuyla benim ordumu dahi 

terkederek, yalnız başına RİYAK'a geldi.
Ben bundan sonra RİYAK'ta teşkil ettiğim kuvvetleri şimâle tahrik ederek 

 (kuzeye doğru harekete geçirerek) ŞAM'da kalan kuvvetlerin dahi İ

SMET (İNÖNÜ) BEY taht-ı emrinde alarak şimâle hareketini emretmek için
vâsıta buldum. Şimdi üç günden beridir orduyu yeniden HALEB cenûbunda 

toplamakla meşgûlüm."


- "Düşmanın mâlûm fâikiyeti karşısında ve bizim 'ordu' nâmı altında 5-6'şar bin 

neferimizin ric'ati (çekilmesi) tabii idi.
Fakat bu ric'at dâima bir şekil muhafaza edilerek icra edilebiliyor idi."


- "ENVER gibi bir ahmak müdir-i harekât-ı umumiye olmasa idi, burada

 5-10 bin kişilik bir heyet-i askeriyenin başında ilk top sadâsında 

ordusunu bırakıp kaçan ve şahsını kurtarmak için şaşkın tavuk gibi

 öteye beriye iltica eden kumandan (CEVAD PAŞA) bulunmasa idi,

 hiç bir vaziyet-i askeriyeyi edemeyen bir 4. Ordu kumandanı
(MERSİNLİ CEMAL PAŞA) bulunmasa idi... ve bunların başında muharebenin 

ilk gününden itibaren hiçbir tesir ve nüfuzu kalmayan bir grup karargâhı 

olmasa idi... (bu geri çekilme olmazdı!)"


- "Bu andan sonra, artık sulhten başka yapılacak bir şey kalmamıştır."


KÂZIM KARABEKİR PAŞA'nın hâtıralarında SULTAN VAHDEDDİN'in MÜTAREKE'ye, MUSTAFA KEMÂL'in bu telgrafında belirttiği "artık sulhten başka yapılacak bir şey kalmamıştır" ifâdesine dayanarak karar verdiği yer alır.


Mustafa Kemâl'in bu değerlendirmesinin doğru olduğunu, Ordinaryüs Prof. Dr. Enver Ziya Karal'ın hazırladığı Osmanlı Tarihi 9. ciltte şu bilgilerle tasdik etmektedir:


- "Eylül 1918'de Filistin'de bulunan General Allenby komutasındaki İngiliz kuvvetleri
2 atlı tümen, 2 bindirilmiş tümen, 7 yaya tümen, 1 Hint taburu idi. Bunların toplamı 

12.000 kılıç, 57.000 tüfek ve 540 top idi. Ayrıca İngilizler'le birlikte savaşan hâin 19 Arap birliği vardı."


"Buna karşılık TÜRK askeri olarak Ürdün Vâdisi'nde 4. Ordu, Kudüs-Nablus yolu üzerinde 

 7. Ordu, Farkap'ta 8. Ordu vardı. Askerler aç ve çıplaktı. Her gün 500 deve açlıktan ölmekte idi. Sıcak ve susuzluk TÜRK askerini perişân etmekte idi. 7. Ordu komutanı FEVZİ ÇAKMAK (PAŞA) hastalandığı için, komutayı MUSTAFA KEMÂL devralmıştı. 4. Ordu'nun komutanı MERSİNLİ CEMÂL PAŞA, 8. Ordu'nun komutanı CEVAD (ÇOBANLI) PAŞA idi. TÜRK ordusunun toplam gücü 4.000 kılıç, 32.000 yaya ve 400 top idi... İngilizler'in çok üstün olduğu ortadadır."


"19 Eylül sabahı İngilizler şiddetli bir topçu ateşi ile saldırdılar. Haberleşme araçları tahrip oldu, irtibat koptu. Cevad (Çobanlı) Paşa komutasındaki 8. Ordu tümüyle mevzilerinden atıldı. Bir çok esir vererek, savaş araç ve gereçlerini terkederek çekilmeye devam etti."


"MUSTAFA KEMÂL'in komuta ettiği 7. Ordu, arkasını çeviren İngiliz atlı kuvvetlerinden kurtulmak için geri çekilme hareketine girişti. Yıldırım Orduları Grup Komutanı Liman Von Sanders Paşa, direnmeyi imkânsız gördüğünden, 'ricat' emri verdi. Bu ordunun kurmay başkanı da KÂZIM KARABEKİR PAŞA idi."


- "Şeria'nın doğusunda bulunan Mersinli Cemâl Paşa komutasındaki 4. Ordu çekilme emri alınca, Akka, Hayfa, Amman düştü. 11. Kolordu, 5.000 askerle İngilizler'e teslim oldu. İlerleyen İngilizler, 1 Ekim'de Şam'a girdiler."


- "MUSTAFA KEMÂL, ÇANAKKALE'de olduğu gibi bu çephede de yüksek askerî kaabiliyetini göstererek, 7. Ordu'yu İngilizler'e karşı TEK güvenilir kuvvet olarak kalmasını sağladı. Bunun üzerine ENVER PAŞA kendisine (22 Eylül 1918'de) şu yazıyı gönderdi:


 

"Padişah Hazretleri, kendilerine ve vazifeye karşı zât-ı âlileri tarafından
gösterilen bağlılık ve fedakârlığa mebni, zât-ı âlilerini fahrî yaverleri
arasına almayı ferman buyurmuşlardır."
"Bildirir, tebrik ederim. "

13 Ekim1918’de 4. Ordu, kaybının fazla olması nedeniyle, lağvedilmiş ve bundan sonrada 4. Ordu karargâhıyla bütün kıt'aları 7. Ordu emrine verilmişti. Bu suretle Suriye cephesine âit bütün işler ve vazifeler 7. Ordu’ya, yâni Mustafa Kemâl’e devredilmiş oluyordu. Böylece, Yıldırım Orduları Mustafa Kemâl’in Halep’teki 7. Ordu’sundan ve bir de bu harekâta katılmayan ve Adana’da bulunan 2. Ordu’dan ibâret kalmıştı. Bu sırada Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Liman von Sanders ve karargâhı Adana’ya varmıştı. Suriye Cephesi artık 7. Ordu’nun elindeydi.


Mustafa Kemâl Paşa durumun vehâmetini görerek 11-13 Ekim tarihlerinde Halep'teyken Padişah'ın Başyâveri Albay Nâci (Eldeniz) Bey'e 'çok gizli' telgraf çekerek "Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş gücünün kalmadığı"nı bildirerek, "mütareke için müracaat etmesini ve Furgaç Ahmet İzzet Paşa'nın yeni kabinesinde Fethi (Okyar), Tahsin (Özer), Rauf (Orbay), İsmail Canbulat, Azmi Beyler ile Şeyhülislâm Mustafa Hayri Efendi (Ürgüplü) ve kendisinin de Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili olarak görevlendirilmesi"ni istedi...


- "Muhterem Pâdişâhımız'a sadakat ve merbutiyetim (bağlılığım), 

ve vatanımın temin-i selâmeti itibâriyle arzederim ki,
TEVFİK PAŞA Hazretleri filhakkika müşkilâta tesâdüf etmişlerse, 

Sedâret'in derhal İZZET PAŞA Hazretleri'ne tevcihi,
ve müşârünileyhin esâsı FETHİ, TAHSİN, RAUF. AZMİ, CANBULAT, Şeyhülislam HAYRİ ve âcizlerinden (benden)
mürekkep bir kabine teşkil etmesi zarurîdir."

- "Zevât-ı mezkûrenin vücuda getireceği kabine, vaziyete 

hâkim olabileceği zan ve itikadındayım.
TEVFİK PAŞA Hazretleri, size isimlerini saydığım zevâta 

müracaat ettiği takdirde, mazhar-ı teshilât olabilir zannederim.
Münâsip ise, bu zevâtın Şevketmeâb Efendimiz'e arzını rica ederim."
Fahrî Yaver-i Hazret-i Şehriyârî Mustafa Kemâl


Olmadı!.. AHMET İZZET PAŞA, Hükûmet'i 14 Ekim'de kurdu. Herhalde telgraftan haberi vardı ki, ertesi gün MUSTAFA KEMÂL'e "Barıştan sonra TANRI'nın izniyle işbirliği yaparız," meâlinde bir telgraf çekti.


                                 nablus3.jpg


Fakat şurası da bir gerçekti ki, Halep mıntıkasının; kuvvetli, bilhassa süvâri ve zırhlı vâsıtalarla takviyeli düşmana karşı, savunulması mümkün görünmüyordu. Düşman ordusuna karşı düşünülen bu savunma, ancak Halep’in kuzeyindeki dağlık bölgede mümkün olabilirdi. Bu durumu gözönünde bulunduran Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı 7. Ordu Komutanlığı’na, "sebepsiz bir karış toprak terk edilmemesi esas olmakla berâber; düşmanın üstün kuvvetleri karşısında Halep civarının terk edilmesi ve mukavemetin dağlık kısımda yapılması "için talimat vermişti. Mustafa Kemâl Paşa, Yıldırım Orduları Komutanlığı’ndan almış olduğu emir üzerine 7. Ordu’yu yeniden düzenlemeye çalışmış, Kolordu Komutanları İsmet ve Ali Fuat’ın başkanlığında reorganizasyon komiteleri kurmuş ve yavaş yavaş iki yeni tümen meydana getirmişti. Mustafa Kemâl bu yeni düzenlemeye göre, 17 Ekim günü 1. ve 11. Tümenler’den XX. Kolordu’yu; 24. ve 43. Tümenler’den, 

III. Kolordu’yu oluşturmuş ve böylece 7. Ordu’yu işe yarar bir hâle getirmişti. Bundan sonra da Mustafa Kemâl, XX. Kolordu’yu Halep civârında, III. Kolordu’yu ise diğer gerekli yerlerde ve 24. Tümen’i Halep kuzeyinde Katma’da, 43. Tümen’i gene Halep kuzeyinde Müslimiye’de mevzilendirmişti.


Bu çekiliş harekatı esnasında Mustafa Kemâl Paşa’yı rahatsız eden böbrek sancıları, 

Halep’e gelişinden az sonra Paşa’yı yatağa düşürmüş ve Ermeni hastanesinde yatmasına sebep olmuştu. Paşa’nın hastalığa karşı gösterdiği direnç, doktorları da şaşırtmıştı. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, hastabakıcıların oturma odasında mahalli idâreciler ve generallerle toplantılar da yapmıştı.


Bu sırada İngilizler’in zırhlı araçlardan kurulu bir ileri birliği, Türk artçıları ile küçük bir çarpışmadan sonra şehire yaklaşmış ve teslim olmaları için Türkler’e haber göndermişlerse de; Türkler teslim olmayı reddetmişlerdi. Bunun üzerine İngilizler, takviye birlikleri gelinceye kadar iki gün beklemişler ve bu arada şehrin savunma tesislerini keşfe çalışmışlardı.

Sağlığı düzeldikten sonra Baron Oteli’ne yerleşen Mustafa Kemâl Paşa, bunu izleyen günlerde burayı aynı zamanda karargâh olarak kullanıyordu. Bu arada
IIl. Kolordu Komutanı Albay İsmet Bey İstanbul’a tâyin olduğu için Halep’ten ayrılmıştı. Bundan sonra Mustafa Kemâl Paşa’nın, zaman zaman berâberinde bulunan XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Bey'e fikirlerini açtığı ve bu kötü gidişin Osmanlı Devleti hudutları içinde Türkler'le meskûn sahalarda yeni bir devlet kurmak sûretiyle telâfisinin mümkün olabileceğini anlatmaya çalıştığı bilinmektedir.


Öte yandan, 23 Ekim 1918’de ileri hatlarda başlayan muhârebe, 25 Ekim 1918’de Halep’in güneyine intikâl etmiş, Halep o gün önemli vak'alara sahne olmuştur. 


Bir taraftan Halep’in güneyinde muhârebeler olurken, öte yandan İngilizler'le birlikte hareket eden Araplar ile Şerif Faysal’ın kuvvetleri de, doğudan şehire hücum ederek Halep’e girmişler ve Kale ile Hükûmet konağını da ele geçirmişlerdi. Daha sonra 7. Ordu Karargâhı’nın bulunduğu Merkez Komutanlığı’na hücum ederek burasını da ele geçirdilerse de, biraz sonra geri atıldılar, şehir ahâlisinden bir kısım Araplar da silâhlanarak isyancı Bedeviler'e katılınca, sokak muharebeleri başladı.


Mustafa Kemâl bu olayları şu şekilde anlatmaktadır:


- “Şehrin şark medhalinde bir kalabalığın içine girdik; bunlar askerî kıyâfetini

 taşıyan urban ve bedevilerdi, esir olmuştuk.
Yanımda kuvvet olarak bir tek nefer yoktu; muhacim bedeviler otomobilin etrafını 

sardılar ve her tarafına yüklendiler.
Tehaccümü görünce şoföre,' Dur!' emrini verdim. Elimde Tahsin Bey’in verdiği 

kırbaçla ayağa kalkarak, onlara anlayabileceği lisanla sordum:

 'Reisiniz nerededir?' Cevap verdiler: 'Hepimiz reisiz!' ... 

Derhal karar vermek lâzımdı. Kırbaçla vurmağa başlayarak:

 'Çekilin!' diye bağırdım. Gayr-i ihtiyârî çekildiler. 

Emretdim: 'Çabuk reisiniz karşıma gelsin!'
Reisleri geldi. Ona dedim ki: 'Ben sizin yardım ettiğiniz vaziyeti galebe çaldım; 

herkes mağlûbdur. Fakat sizin iştirâkinizi de mâzur görüyorum. 

Bu akşam yanıma geliniz. Sizinle görüşeceklerim var.' ... 

 'Emredersiniz,' dedi ve uzaklaştı. Şoföre: 'Çabuk, geriye!' emrini verdim. 

 Haleb’in içindeki karargâha döndüm. Biraz sonra şeyh geldi.
Kendini onun anlayabileceği merâsimle kabul ettim ve sordum: 

'Benden ne istiyorsunuz?'...
'Şimdilik bin altın, silah, cephâne,' dedi. Bin altını o akşam verdim, 

silah ve cephane için vaadettim."


Edip Kızıldağlı’nın 1960 yılında Antakya’da yayınlanan Son Haber Gazetesi’ndeki, “Atatürk’ün Halepliler’e Son İhtarı” başlıklı yazısına göre, Mustafa Kemâl Paşa, Halep’e 

Arap Devleti tarafından tâyin edilen vâliye haber göndererek: "Osmanlılar’a âit ne kadar para ve kıymetli evrak varsa, derhal teslim edilmesini" emretmiş. Vâli emrini dinlememiş. Bunun üzerine de Mustafa Kemâl ertesi sabah Hükûmet Konağı’na gidip, vâliyi haşlamış 

ve Ziraat Bankası, Belediye, Maliye hususi muhasebe kasalarındaki kıymetli evrak ve parayı alarak otele dönmüş!...


Ayrıca Mustafa Kemâl Paşa hâtıralarına şunları da eklemiştir:


“Ertesi gün, yine rahatsız olarak karargahta uzanmış yatıyordum. 

Bir aralık Halep şehrinin içinde bir ateş koptu.
Balkona çıkıp sokağa baktım: Herkes heyecan içindedir 

ve bir kalabalık otele hücum halindedir. Herkes bana doğru geliyor… 

Vaziyeti kavradım. Kırbacımla evvelâ kalabalığı otel hâricine çıkardım.
Alt kattaki taraçaya indiğim vakit, Halep Kumandanı heyecandan 

okuyamadığı bir raporu bana tevdi etti.
Sükûnetle okudum. Rapordan anlaşılıyordu ki, Halep hücuma mâruz kalmıştı!"

"Bulunduğum otelin kapısından sağa saparak yüründüğü zaman

 bir dörtyol ağzına tesâdüf olunur. O noktaya kadar geldim. 

Bütün yolları tutturmuştum. Düşman tayyaresinden atılan bombalara,
bâzı damlardan atılan bombalar inzimam ediyordu. Bu beni güldürdü.
Çünkü ben Haleb’i muhafaza etmeği düşünüyordum.”


Araplar isyân etmemiş, ha??? Nredeyse, Mustafa Kemâl Paşa'yı esir alıyorlarmış!.. 

 Yine Mustafa Kemâl Paşa olayları şöyle naklediyor:


- “Akşam vakti idi... Bulunduğum yerden ilerde, birçok adamların 

yere serildiğini görüyordum. Bunlar, beni yalnız sanarak

hücum eden zavallılardı. Ben Halep şehrinde tam deyimiyle 

bir sokak harbi yönettim.
Saldıranlar, tamamen yenilmiş ve bozguna uğramış olarak atıldılar

 ve kovalandılar. Şehirde duruma tamâmen hâkim olduk ve sükûnet kuruldu."


Ne var ki, zırhlı, yarı paletli unsurlardan kurulu İngiliz keşif birlikleri 23 Ekim 1918 târihinde Halep güney varoşlarına ulaştı. Halep güneyinde ilk temas muharebeleri başlarken, şehrin doğusundan taarruz eden Şerif Faysal komutasındaki Arap birlikleri Halep Kalesi ve hükûmet konağını aldı. Halep şehri içinde binalardan Türk birliklerine ateş açılmaya başladı. İngiliz keşif birlikleri ve Arap birlikleri ile sokak muharebeleri başladı.


Ancak sürekli meydana gelen bu tarz olaylardan sonra, Mustafa Kemâl Paşa Halep’te daha uzun bir süre kalmanın anlamsız olduğunu farketti... Yine olayların son kısmını da Mustafa Kemâl’in hâtıratından aktaralım:


- “Akşam yaklaşmıştı. Sokak harbini yönettiğim noktanın yakınında 

şoför bekliyordu. İşâret ettim, bulunduğum noktaya yaklaştı. 

Otomobile binmeden önce Halep komutanına emirlerimi
ve yapacağı işleri söyledim. Söylediklerimin içinde sır olan şu noktalardı:
Bu akşam, Halep ilerisindeki kuvvetleri geri çekeceğim. 

Yarın, Halep’in kuzeybatısında İngiliz ve Araplar’la savaşa tutuşacağım. 

Buna göre hareketinizi düzenleyiniz.”


Bab-el Faraç’ta Saat Kulesi yanında Halepliler’e, yapılan savaşlar neticesinde Halep’ten ayrılacaklarını yukardaki şekilde belirttikten sonra, kendilerine hitapla:


- “…Askerlerimden birisine müdâhale ederseniz, Halep’te taş üstünde taş; 

gövde üstünde baş bırakmam!
İtidâlinizi muhafaza ediniz. Âkıbetinizin ne olacağını bilmiyorum. 

Sizi gene Allah’a emanet ediyorum"


diyerek, saat kulesinin yanına gelmiş olan İngiliz generali ile vedâlaştı. Atına bindi ve askerleri ile berâber muntazam bir şekilde aynı emniyet tertibâtı altında Sebil mevkiindeki karargâha doğru şehirden çekilirken, hâin bir kurşun patladı. Derhal Türk mitralyözleri cevap verdiler. Bir İngiliz Kolonel (albay) vurularak yerlere yuvarlandı. Artık kimse Türk’le şaka yapılamayacağını anlamıştı. Sebil karargâhına çekilen askerin karşısındaki Alman kışlasını İngilizler işgâl etmişlerdi. Türkler onun etrafını çevirdiler ve İngilizler’e "Eğer bir daha kurşun sıkarlarsa, kışlayı olduğu gibi uçuracaklarını" bildirdiler. Öldürülen İngiliz Koloneli için de özür dilediler. Bu hâdise istenmeyerek olmuştu.


Böylece 7. Ordu kıtaları Halep’in 5 km. kuzeyine çekilmiş ve ordu karargâhı da Katma’ya nakledilmişti. Olaylar Mustafa. Kemâl Paşa’nın istediği gibi gelişmişti. Gerçekten ertesi sabah, yâni 26 Ekim 1918 günü Türk kuvvetlerinin geri çekildiğini sanan Arap ve İngilizler, sevinerek saldırıya geçtiler, fakat Mustafa Kemâl’in aldığı düzen karşısında şiddetli bir mukavemetle karşılaştılar, mağlup ve perişan edildiler.


Mustafa Kemâl’in bir süre önce yattığı hastanede bütün savaş boyunca kalan iki İngiliz hemşiresinden biri, Birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesini de şöyle anlatmaktadır:


“Sabahın saat altısında silah sesleri şehrin her yanını sarmıştı. 

Gökten sanki kurşun yağıyordu. Değil sokağa, balkona bile çıkmaya imkân yoktu. 

Araplar sokakları tutmuş, rasgele ateş ediyorlardı.
Evlerin çoğunu yağma eden Araplar kapkacağa kadar ne bulurlarsa 

alıp götürüyorlardı.
atlarına yükleyip götürdüklerini gözümüzle gördük. 


 Saat sekiz olunca bizim ordunun önünden gelen Hicazlı Arap birlikleri 


bağırıp şarkılar söyleyerek şehre girdiler. Atlarını dört nala sürüyor 


ve tüfeklerini, kılıçlarını, bayraklarını havada sallıyorlardı. 


İngilizler'in de uzakta olmadığını biliyorduk.
Saat dokuzda başı miğferli askerlerimizin zırhlı arabalarla şehre girişlerini 


görerek sevindik. Şükran duygularımız içimizden taşıyordu. 


Dışarıdakilerin alkışları ve "yaşa" sesleri arasında
kendi bayrağımızı çektik. Hastanemizin karşısına düşen tepelerden 


siyah bir çizginin gitgide yaklaşmakta olduğu görülüyordu. 


En sonunda atlılarımız da şehre girdi. Yarım saatliktir
moladan sonra mevzi almak üzere şehrin kuzeyine geçtiler. 


Yazık ki, Türkler orada pusuya yatmışlardı. Birden hücuma kalkınca 


askerlerimizden bir kısmı can verdi ve birçoğu da yaralandı.”



25 Ekim'de Halep böyle düştü... Allenby'nin komutasındaki Britanya İmparatorluğu taarruz görev kuvveti destek unsurlarının 26 Ekim'de Halep'e ulaşması sonucu, Mustafa Kemâl Paşa komutasındaki 7. Ordu birlikleri Halep'ten çekilmek zorunda kaldı. Buna rağmen,

 7. Ordu, düşmanı Halep kuzeyinde, Katma’da durdurmayı başardı.


7. Ordu, Halep’in kuzeyinde İngiliz Süvâri Ordusu ve silâha sarılmış âsi Arap kuvvetleri ile 26 Ekim 1918’de yaptığı Birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesi olan Katma Meydan Muharebesi’ni kazanarak, düşman ordusunun 500 kilometrelik hızlı ilerlemesini, bugünkü güney sınırımızın üzerinde durdurmuştu. Mustafa Kemâl Paşa bu zaferden sonra;


- “Bir hat tespit ettim ve sınırladım. Kuvvetlerime emrettim ki, 

 düşman bu hattın ilerisine geçmeyecek!"


Nitekim geçmemiştir!.. Bu muharebe ile, Toros Geçitleri'ni düşmana tamâmiyle kapatmıştık. Geri çekiliş esnâsında da Suriye dâhilindeki şimendifer hatları ve yollar iyice tahrip edilmiş olduğundan, İngilizler'in ileri kıtalarını süratle takviyesi imkânı ortadan kalkmıştı. Ancak sâhilden ilerliyebilirlerdi.


Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'ndan aldığı emirle, elde kalan birlikleri yeniden tertiplenmesi ile görevlendirilen Mustafa Kemâl Paşa ilgili düzenlemeleri tamamladıktan sonra, savunmanın daha kolay yapılabileceği Halep Kuzeyi - Katma ve Müslimiye mevkilerine 7. Ordu güçlerini mevzilendirdi. Ancak 26 Ekim'de Bağdat Demiryolu'nun çatal noktası olan Müslimiye İstasyonu'nu da kaybedilmesi, İstanbul istikametiyle, Irak Cephesi'nde bulunan Ali İhsan Paşa komutasındaki 6. Ordu arasındaki bağlantının kesilmesine yol açtı.


Ne var ki, Musul'u kaybetmemizin müsebbibi Ali İhsan Paşa'dır. Az ilerde anlatırız.

Öte yandan 27 Ekim 1918 akşamı İzzet Paşa’dan gelen bir şifrede; İtilâf Devletleri’nin Osmanlı Devleti ile bir mütareke imzasını kabul edebileceklerini bildirmişlerdi. Bu hususta ilk şart olarak Almanlar’ın emniyet altında geri dönmeleri istenmişti. Birkaç güne kadar cevap gelmesi ihtimali vardı. Bunun için Alman kıt'alarının kısa süre sonra geri çekilmek zorunda kalacağı hesaba katılması konusu belirtilmişti. Aldığı bu ebilgi üzerine Ordular Grubu Komutanlığı’nın Mustafa Kemâl Paşa’nın üzerine devredileceğine dâir işâret belirmişti.


Katma Meydan Muharebesi, I. Dünya Savaşı’ndaki İngilizler’le son savaşımız ve Kurtuluş Savaşı’nın da ilk muharebesi ve zaferi sayılabilir. Çünkü sonradan cereyan edecek birçok vak'a, Mustafa Kemâl'in millî bir mücâdele ile vatanın kurtarılması hakkındaki düşüncelerinin, daha burada iken kesinleştiğini ve fiilî hareketlerle buna başlamış olduğunu teyid etmektedir.


Mustafa Kemâl Paşa, Katma’daki karargâhında ilk emirlerini yayınlayarak, sonradan vatanın savunması için kurulacak Müdafaa-i Hukuk teşkilâtlarının ilk hücrelerini meydana getirdi. Türkler’in bir gün kendi öz toprakları için savaşmak zorunda kalacaklarını önceden tahmin etmiş ve fazla silâhları bölge halkına dağıtarak iş görecek “Çete Harbi” için milis kuvvetlerinin kurulmasını planlamıştı. Bu olaya bağlı olarak, bu sırada arkadaşı Ali Cenânî Bey’le Katma’da karşılaşan Mustafa Kemâl Paşa, ona nereye gittiğini sormuş, o da âilesinin yaşadığı Antep’e gideceğini, Türk Ordusu’nun çekilmekte olduğu için düşmanın Antep’i ele geçirip yağma etmeden önce, oradaki âilesini daha emin bir yere götürmek istediğini söylemiştir. O zaman Mustafa Kemâl Paşa buna şu şekilde cevap vermiştir:


- “Memlekette adam kalmadı mı? Kaçmayı değil, kendinizi müdafaa etmeyi düşününüz!”


Bu cevap karşısında Ali Cenânî Bey şaşırarak; bunu nasıl yapabileceğini sormuş, bu soruya Mustafa Kemâl de,


- “Teşkilat kurun! Millî Kuvvetler meydana getirin ve kendinizi koruyun! İstediğin silahları ben sana veririm,” demiştir.


Bundan sonra Arap gruplarının, Müslimiye’den Antep istikametini tuttuklarına ve bunları İngiliz kuvvetlerinin tâkip etmekte olduklarına dâir bilgi alınması üzerine, 7. Ordu Komutanı olarak, 28 Ekim akşamı Kilis’e giderek orada gereken teşkilâtı kurmuş ve Antep’teki komutanlığa gerekli emirleri vermişti. Kilis’e 43. Tümen’den küçük bir müfreze gönderilerek, burada kurulacak olan teşkilâtın çekirdeğini oluşturmuştu. Bu sırada 28 Ekim günü düşmanın yine bazı keşif kolu teşebbüsleri olmuş, yapılan ateşlerle geri püskürtülmüştü. Ayrıca 7. Ordu Komutanlığı’nın askerî harekâta âit verdiği 28 Ekim târihli emir, ordunun son emriydi. Bu emire göre; alınan tedbirlerle Türk süngüleri bu bölgedeki millî hududumuzu çizmiş bulunmaktaydı. Buna göre 7. Ordu İskenderun ve kıyılarıyla birlikte Reyhanlı, Kırıkhan, Belen, Der el Cemal, Tel el Rifat ve doğuya uzanarak genel hattını korumaktaydı. Bir-iki gün sonrada Antakya ve çevresini sınırı içine almış bulunarak; ordu karargâhı, 30 Ekim’de Raco’ya taşınmıştı.


Sadrâzam İzzet Paşa, 30 Ekim 1918'de Otto Liman von Sanders'e bir telgraf çekerek, Yıldırım Ordu Grubu Komutanlığı'nı Mustafa Kemâl Paşa'ya devretmesini istedi. Mütareke gereği Türkiye’de bulunan Almanlar’ın ayrılmaları lazım geldiğinden, 31 Ekim 1918 günü Mustafa Kemâl Paşa Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na atanmıştı. Bunun üzerine Mustafa Kemâl, ordusundaki subayları toplayarak yapmış olduğu durum değerlendirmesinden sonra, Alman subaylarının; “Artık harp bitmiştir” demelerine karşılık; “Onlar için harp bitmiş olabilir. Bizim için yeni başlıyor” cevabını verdikten sonra, “Harb-i Kebir bitmiştir, Harb-i Sâgir başlayacaktır” dedi. İşte bu “Harb-i Sâgir” bizzat Mustafa Kemâl tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde açıklanmış ve bunun “başında zâbit bulunan küçük müfrezelerin oluşturduğu gerilla teşkilâtının adı" olduğunu vurgulamıştı.


Mustafa Kemâl Paşa, 31 Ekim 1918 günü emri altındaki XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Bey'e “Liman Paşa çağırdı. Adana’ya gidiyorum. Zannedersem Ordular Grubu’nun kumandasını bana devredecektir,” dedi ve sonra ilâve etti, “Tabii sizde 7. Ordu’nun emir ve kumandasını deruhte edersiniz” dedikten sonra Mustafa Kemâl Paşa Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’nı emri altında toplayabilmek için o gün öğleden sonra Grup Karargâhı’nın bulunduğu Adana’ya hareket etti ve burada kendisini bekleyen Liman von Sanders’ten aynı gün komutayı teslim aldı. Ancak MUSTAFA KEMÂL'in Yıldırım Orduları Komutanlığı 8 gün sürdü!..13 Kasım 1918'de MUSTAFA KEMÂL, İSTANBUL'a döndü. Aynı gün İngiliz donanması İSTANBUL'a girmişti... MİLLÎ MÜCÂDELE başlıyordu!.. Geldikleri gibi gideceklerdi!..


Mütareke'ye, yâni "silah bırakm- savaşı durdurma" anlaşmasına rağmen İngilizler ilerleyip 3 Kasım'da Musul'a girdiler. "Musul'u kaybetmemizin müsebbibi Ali İhsan Paşa'dır," demiştik. Kemâl Tâhir de o cephede Ali İhsan (Sâbis) Paşa'nın icraatını şöyle dile getirir:


- "Ali İhsan Paşa'ya bizim millet 'Aleksan Paşa' der, gavur ismi...

 Paşa bu ismi haketmek için seferberlikte Alman ordusunun yükünü 

hafifletmek için Almanlar'ın hiçbir emrini reddetmedi. 

TÜRK çocuklarını maksatsız ölümlere sevketti.

 Millet arasında adının bu kadar yayılması da  Alman propogandasıdır."


- "Bu Ali İhsan Paşa mütarekeden bir gün evvel Musul'un cenubunda 

Dicle grubunu kâmilen esir veren hamakatı da göstermiştir. 

Orada esir düşen 8 piyâde alayı elimizde kalıp, grup 

 Kebbare mevziine çekilseydi, İngilizler bizi orada yenemezlerdi. 

Musul da elimizde kalırdı. Askere, sivile karşı arslan kesilen bu Paşa,
İngiliz generalinden 'Yarına kadar Musul'u terkediniz' emrini alır almaz,

 İngilizler'den bir resmî tezkere, iki otomobil bir de hakarete uğramamak için 

muhafız isteyip silâh bırakmıştır!"


MUSTAFA KEMÂL, NABLUS'tan KATMA'ya çekilmesinden dolayı Sultan Vahdeddin ve Atatürk düşmanları tarafından sürekli suçlanmıştır. Yıldırım Orduları'nın
19 Eylül 1918'de Nablus Muharebesi'nde mağlup olmasına rağmen, 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemâl Paşa'nın düzenli çekilişini 22 Eylül'de "kutlar" mâhiyette onu kendine Fahrî Yâver" yapan Sultan Vahdeddin, sonraları Rauf Orbay'la Mustafa Kemâl'i şöyle itham etmiştir:


- "Ne yazıp imza ettiği Mütareke'nin uygulaması demek olan felâketlere karşı,
SONRALARI MUHALEFETTE ÖNAYAK olmak küstahlığını gösteren RAUF BEY için,
ne de DEVLET'İN varolan belli başlı KUVVETLERİNDEN ÇOĞUNU ESİR VEREREK,
ZİLLETLE TOROS ETEKLERİNE İLTİCA ETMESİ yüzünden MÜTAREKE'nin 

imzalanmasını KAÇINILMAZ bir hâle getiren MUSTAFA KEMÂL için 

kabul edilebilecek hiçbir MAZARET yoktur!"


Cevâbı bütün sayfa boyunca verdik. Aşağıda MUSTAFA KEMÂL'in de savunması var.


Osmanlı ordusunda, Kasım 1914 itibariyle, yaklaşık 2.500.000 asker mevcuttu. Savaş sona erdiğinde ise, ortaya çıkan kayıp ürperticiydi: Şehit, hasta, yaralı, kayıp, firâr ve esir sayısının toplamı 1.560.000'di. Genelkurmay (ATASE), Kızılay ve Kızılhaç arşivlerine göre, İngiltere'yle savaştığımız Irak, Sina, Filistin, Çanakkale, Suriye ve Yemen cephelerinde esir düşen Mehmetçik sayısı 134.000, Rusya'yla sâdece Kafkas Cephesi'nde yapılan savaşlarda esir düşenlerin sayısı ise yaklaşık 65.000'dir. bu sayıya 60.000 civarındaki sivil esir dâhil değildir. Buna, Avrupa ülkelerinde ve sıcak savaşın yaşandığı bölgelerde esir edilen 100.000 civarındaki sivil de dâhil edildiğinde esir toplamı 360.000'e ulaşmaktadır. "Kayıp" olarak geçen 60.000 Mehmetçik ise muhtemelen şehit olmuş; ama kayda geçmemiştir. 1926 sonlarına kadar ayakta kalıp kör, topal, sakat, yaralı eve dönebilen esir sayısı ancak 135.000 civarındadır!.. Allenby'nin yazdığına göre 19-23 Eylül arasında '57 bin esir´ alınmış, bunların '5.500’ü subay'mış. Yıldırım Orduları mevcudu 40.000 kişi olduğuna göre, iddiaya bakarsanız, tümünü esir aldığı gibi, sağdan soldan da 17.000 sivil toplamış!.. O takdirde Mustafa Kemâl Nablus'tan Şam'a, Halep'e ve Katma'ya tek başına "kaçmış" demektir!.. Birileri de "tek kurşun atmadan 70.000 esir verildiğini" öne sürüyor, Allenby'e, "13.000 eksiğin var, doğru say" diyor!.. El insaf!...


Rahmetli Mustafa Kemâl 28 Ağustos'ta 7. Ordu'yu teslim aldığında, ordu mevcudu 14.550 ile 20.000 civârında idi. Bunlardan kaçını esir vermiş olabilir ki, 500 klm. ötede, Katma'da bile Arap ve İngiliz süvârilerine direnebilsin?..


Atatürk düşmanı Necip Fâzıl Kısakürek şöyle der:


- ""Nihayet 31 Ağustos 1918... 7 nci ordu, ne sağındaki 4 üncü orduya, 

ne de solundaki 8 inci orduya ve bilhassa Ordular Grubu'na 

hiçbir haber vermeden ve hiçbir şey sızdırmadan,
birdenbire Bisan istikametinde son süratle çekilmeye başlıyor!!!"


Yâni, Mustafa Kemâl Nablus Meydan Muharebesi'nden tam 18 gün önce Filistin'den kaçmış!.. Bâzı akılsızlar da sırf "Necip Fâzıl üstât söyledi" diye bu yalana inanıyor!.. 


Necip Fâzıl ATATÜRK DÜŞMANI, "milliyetçi" daha doğrusu "ümmetçi" şiirler yazan bir AMERİKAN HAYRÂNI'dır. SAİD-İ KÜRDÎ'yi bu kadar meşhur eden odur!.. I. Dünya Savaşı'ndaki hasmımız, II. Dünya Savaşı'ndan sonra üsler ile ülkeyi yavaş yavaş işgâl eden sözde "müttefikimiz", "Büyük Orta Doğu" projesi ve haritasıyla TÜRKİYE'yi eyâletlere ayırıp lokma lokma koparmak isteyen "dostumuz" ABD için bakın, 17.7.1959 târihli Büyük Doğu dergisinde ne diyor:


- "Amerikan politikasını korumakla mükellefiz. 

Amerikan siyasetini tutmak birinci yol!
Amerika'dan nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalı.
Yoksa bir Amerikan bahriyelisinin, iki yana açık bacakları arasında mütalâa ettiği

 kadından ileriye geçemeyiz.
Dış siyâsetimizde Amerikan siyâseti ve iç bünyemizde 

Amerikanizm politikasını kendimize tecezzi etmez (birbirinden ayrılmaz) 

bir siyâset vahidine (tekliğine) göre ayarlamakta
büyük ve her işe hâkim bir mânâ gizlidir."


Bu adam  kalkmış, hiçbir belgeye dayanmadan "Mustafa Kemâl Nablus Meydan Muharebesi'nden tam 18 gün önce kimselere haber vermeden Filistin'den kaçtı" diyor!.. Halbuki  Yıldırım Orduları Liman von Sanders'e göre, 7. Ordu komutanı Mustafa 

Kemâl ancak 18 gün sonra savaşın tam ortasındadır:


- "18-19 Eylül gecesi 7. Ordu cephesinde şiddetli muharebeler başladı. 

19 Eylül sabahı saat 3:30'da 8. Ordu'nun sağ kanadındaki grubun bütün siperleri, 

sâhilden dağlara kadar, şiddetli bir topçu ateşi altına alındı.(..)"


"7. Ordu, sabah saat 9:00 ile 10:00 arasında, Albay von Oppen'in 

bildirisine dayanarak, sağ kanad grubu cephesinin sâhil kesiminde yarıldığını 

ve düşman süvârisinin sâhil boyunca ve Kuzey istikametinde 

ilerlemekte olduğunu haber verdi.(..)"


"Öğle üzeri Nâsıra ile Nablus arasında bağlantı kurulunca, 

düşmanın sâhil bölgesinin her yanından ilerlediği ve 

8. Ordu'nun Tellülkerim'den Anabeta'ya çekildiği acı haberi geldi. 

Bu habere göre, topçuların büyük kısmı düşman elinde kalmış 

ve 8. Ordu Komutanlığı ile bağlantı kesilmişti."


"7. Ordu, bu zamana kadar mevzilerinde kalabilmişti. 

Fakat Albay von Oppen ile bağlantı kurabilmek için 

III. Kolordu ile geri mevzilere çekileceğini Ordu Komutanı 

(Mustafa Kemâl) bana bildirdi. Ben de bu hareketi doğru buldum. 

Ayrıca 7. Ordu Komutanlığı'na, 110. Piyâde Alayı'nın Nablus
yakınındaki taburunu ve elde edebileceği daha başka kuvvetleri 

derhal Anabeta'ya gönderip oradaki vâdiyi kapatmasını emrettim.(..)"


"Öğleden sonra 7. Ordu Komutanlığı, 110. Piyâde Alayı'nın

 bir taburunun Anabeta'ya doğru yürüyüşe geçtiğini bildiriyor 

ve geriye kalan diğer taburlara 7. Ordu'nun taarruza uğrayan
kendi cephesinde şiddetle ihtiyaç olduğundan 

başka birlik gönderemeyeceğini ekliyordu.(..)"


"Öğleden sonra saat 3:30'da 7. Ordu'ya telgrafla bundan sonra

 genel bir geri çekilme gerekeceğini bildirdim ve bununla ilgili direktifler verdim.

 7. Ordu, bu direktifleri aynen Salt'taki 4. Ordu'ya, ve bir özetini de 

Anabeta'daki 8. Ordu'ya bildirecekti. Bu direktiflerde 7. Ordu'nun 

Beytülhasan üzerinden Bisan'a, von Oppen Grubunun Mesudiye üzerinden
Cenin'e çekileceği, ve 4. Ordu'nun da Zerka Vâdisi istikametini tutacağı

 bildiriliyordu.(..)"
"Türkiye'de 5 Yıl" - Liman von Sanders, Burçak Yayınevi
Çeviren: M. Şevki Yazman, Basım Yılı: 1968


Çok uzadı ama, sanırım karşı tarafa söz söyleyecek hâl bırakmadık!.. Ne dediğimizi daha

 iyi anlamak için bir önceki sayfamıza da bakabilirsiniz.


Bizim gerçeklerden, hakikatten korkumuz yok!.. Onun için Mustafa Kemâl'e çamur atan siteleri, yazarları saymaktan çekinmeyiz. Çünkü onlara cevâbı peşînen, yukarıda verdik. Okuyun, bizim yazdıklarımızla karşılaştırın!..


Mustafa Armağan - Kayıp Savaş "Nerede sâdece 39 gün içinde tam 560 kilometre anavatanından çekilmek zorunda kalan Osmanlı ordusunun yaşadıkları ve ona bu hezimeti yaşatan komutanların isimleri?" diyor!.. "Kaçtı" demekten çekinmiş!.. İddialarını Allenby'nin yazdıklarına dayandırıyor.


TEK KURŞUN ATMADAN TESLİM OLAN 70.000 OSMANLI ASKERİ Yazan hiç okumamış, hepsini Mustafa Kemâl teslim etti sanıyor!..


7,ORDUNUN BAŞINDA iNGiLiZ VALiSi YAHUDi ASILLI iSLAM DÜŞMANI KAMAL VARDI Bu kişi de Mustafa Armağan'dan alıntılar ile "TEK KURŞUN ATMADAN TESLİM OLAN 70.000 OSMANLI ASKERİ'nden bahsetmiş, suçu İngiliz Vâlisi saydığı Mustafa Kemâl'e yıkmış!.. Mustafa Kemâl'in Yıldırım Orduları Başkomutanı Mareşal Liman Von Sanders'e bağlı olduğunu unutmuş!.. Yalnız haklı olduğu bir husus var: I., II. ve III. Gazze Savaşları da anlatılmalı!


Filistin Cephesi’ndeki Hâin Mustafa Kemâl Atatürk mü? En meşhur ATATÜRK düşmanı Kadir Mısıroğlu'dan başka bir de Kadir Çandarlıoğlu var. O derlemiş yazıyı...


Yaşar Atakam 


EK:

Sözünü ettik, belgeyi vermezsek olmaz. Balfour Deklarasyonu... İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, Britanya Siyonist Yahudileri'nin lideri Lionel Walter Rothshild’e şöyle hitap etmekteydi:


- "Saygıdeğer Lord Rotschild,

Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen 

Yahudi Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu

 iletmekten memnuniyet duyarım.


'Majestelerinin Hükümeti, Filistin'de Yahudiler için bir milli yurt 

kurulmasını uygun karşılamaktadır
ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için

 elinden geleni yapacaktır.
Filistin'deki mevcut Yahudi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına 

ve başka ülkelerde yaşayan Yahudiler'in sâhip oldukları hak 

ve politik statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı 

açıkça anlaşılmalıdır.'


Bu deklerasyonu Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan

 memnuniyet duyacağım.


Saygılarımla,
Arthur James Balfour"


 "Balfour Deklarasyonu " İngilizce orjinal metin