ÖDP Üzerine - 1 ( Kuruluş günleri )
[ Serbest kursu ] Makale yazari: Doğan Arkadaş Tarih, gün ve saat : 15. Ocak 2001 13:22:40:
Merhaba,
Bazı forumlarda ÖDP ile ilgili tartışmalar yaşanıyor. Vaner Alkaç arkadaşımız da, bu konuda bana bir uyarıda bulunmuş ve ÖDP ve onun politikaları vb. konularında da bir şeyler yazmam gerektiğini söylemişti. Bulunduğum yerden konunun nasıl göründüğünü yazmamın nedeni, hem başka yerlerdeki arkadaşların bilgisine ama asıl olarak yurtdışındaki arkadaşların bilgisine sunulmak amacıdır. Kuşkusuz sürecin başka türlü yaşandığı yerler de olmuştur.Bu nedenle ÖDP üzerine yazmaya çalışacağım. Ancak bunu yaparken, biraz geçmişten de söz etmek gerekecek. Geçmiş kısmı uzun sürebilir. Bunun için yer ve zaman yeterli olmayabilir. Sonraki yazılarla bu eksiği de giderecek ve konuyu bugüne de getireceğim.
ÖDP'nin kuruluşu
1995 yılı bahar aylarında "Geleceği Birlikte Kuralım" adı altında bir parti girişimi ile, bir parti kurma çalışması başlatmıştık. Girişimin ağırlık noktasını geçmişte Devrimci Yol içinde yer almış kişiler oluşturuyordu.
Başta il ve ilçe meclisleri kurulmaya başlanmıştı ve bu kurumlar üzerinden partinin kuruluşundan başlayarak bütün politikaların geliştirilmesi hedefleniyordu.
Nitekim meclisler oluşturulmaya başlandı. Benim bulunduğum ilde her Salı il meclisi toplanıyordu. Biz kendi ilçemizde ise, her Perşembe toplanıyorduk.
Meclis toplantısında geçici yürütme oluşturulmuş ve teknik işleri bu yürütme kanalı ile çözümlüyorduk. Ancak teknik konular onlara havale edilmiş değildi. Zaten toplantılar hep teknik konularla başlıyor ve sonraki aşamalara geçiliyordu.
Her toplantıda bir divan oluşturuluyordu. Divan, toplantıyı yapanlardan seçiliyordu. Önce görevler tanımlanıyor sonra sorunluluklar dağıtılıyordu. Böylece meclis katılımcılarının hemen hepsinin sorumluluk üstlenmesi sağlanmaya çalışılıyordu.
İl Meclisleri, İlçe Meclislerinden gelen gündemleri tartışıyordu. Ayrıca Türkiye meclisine gidecek konuları da kendince belirliyor ve ilçe meclislerinden bu konularda somut tutum bekliyordu. İlçe meclisleri, il meclisinin kendilerine gönderdiği bu gündemlerle de sınırlı değildiler. Türkiye meclisine sunulmak üzere ilin alması gereken kararları da ilçeler önerebiliyorlardı.
Böylece aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağı denebilecek bir iletişim kanalı açılmış oluyordu. Ve bana kalırsa oldukça da iyi işliyordu.İlçe meclislerinin demokratik yapısı kısa sürede meclisi Devrimci Yol yapısı olmaktan çıkardı ve çok değişik kesimlerin de katılımına açtı. Bu döndemde ben kendim İP'ten, CHP'ten, DSP'den ayrılarak aramıza katılan bir çok arkadaş tanıyorum. Ancak kimse sen nerden geldin hangi örgüttensin yada idin gibi bir soru sormuyordu.
Bir gün MLKP davasından içeride yatmış bir genç çocuk geldi. Yeni çıkmıştı. MLKP ile ilgili inanılmaz derecede kötü şeyler söylüyordu. MLKP'nin adını dahi duymak istemiyordu. Belli ki çok büyük umutlarla örgüte katılmıştı ve olumsuz deneyimler yaşamış, beklentilerinin bir çoğunun olmadığını görmüştü.
Meclis çalışmalarına bu şekilde tek tek gelen bireyler yanında örgütünü fesh edip katılanlar da olmuştu. Özellikle SDP'yi kastediyorum. SDP kendini fesh etti ve meclise katıldı.
Çalışmalar sırasında hiç sen şusun ben buyum tartışması olmadı. Çalışma Devrimci Yolcuların inisiyatifi ile başlamıştı ama ne onlar Devrimci Yolculuk derdinde idiler, ne de diğerleri başka dertler peşinde idiler. Gerçi bazı arkadaşlarda, girişimi Devrimci Yol'un yeniden ihya edilmesi gibi algılayanlar vardı ama bu da çok fazla değildi."Emek egemen bir demokrasi" istiyorduk. Emeğin egemenlik düzeyini, onun gücü ve politikaları belirleyecekti. Bu nedenle parti girişimini, "sosyal demokrat" yada "sosyalist" şeklinde tanımlamaktan ziyade, "sol" olarak tanımlamayı tercih ediyorduk. Nitekim bu nedenle İstanbul, "Kitlesel Sol Parti" kavramına daha çok vurgu yapıyordu.
Çalışmaya da kendini solda gören kişiler katılıyordu. Bunlardan bazıları kendilerine sosyal demokrat, bazıları Kemalist, bazıları sosyalist vb. diyebiliyorlardı. Ancak "emek egemen demokrasi" kavramı hepimizi de kavrayabiliyordu.
"Taban inisiyatifi" kavramı da sıklıkla kullanılıyordu. Çoğu arkadaşta, kendi bulunduğu yerin yerel sorunlarından yola çıkma ve oradan ülkenin genel sorunlarına bağlanma gibi bir anlayış vardı. Bu nedenle ilk aşama yerel sorunlara nüfuz etme, halkın somut sorunlarını esas aloma şeklinde görünüyordu. Partinin "aşağıdan yukarı" olması da buna açıklık getiriyordu.Bu döndemde parti çalışmasında, "yüksek siyaset" yapan arkadaşlara, zaman zaman uyarıda bulunuluyordu. Örneğin, bir arkadaş "modernizmi tartışalım önce" türü sözleri söylediğinde, " sen onu tartışmaya devam et de, geçen hafta nerelerde ne toplatıları yaptın ? " yollu sorular soruluyordu. Bir başka arkadaş, işçi sınıfının öncülüğü dediğinde, bir diğeri "geçenhafta kaç işçi ile parti konusunu konuştun" diyordu.
Böylece soyut teorik tartışmalar yerine pratik öne çıkarılmıştı. Teorik tartışmalar sıklıkla pratik bir öneri üzerinden yürütülüyordu ama sonuçta teorik lafları eden dönüp dolaşıp lafı pratik konuya dayıyordu.
Bu nedenle hem teorik tartışmalar hem de pratik çalışmalar verimlilik kazanmaya başlamıştı.
Çalışmaların olumlu gitmesi karşısında, "bu kez olacak galiba" anlayışı hızla yeşeriyordu. Çalışmada yer alan arkadaşların çoğunun geçmiş referansları bir yana bırakması, öte yandan sekter bir tavırla tartışma yapılmaması sürece yeni katılanları da çekiyordu.
O dönemde çok sevdiğimiz bir ablamız vardı. Ömründe saat 21:00'den sonra evine gitmediğini söyliyordu. İlk kez siyasi bir oluşumda çalışıyordu. Eşi, çocukları , annesi, babası da bu çalışmada onu destekliyorlardı. Bu nedenle ortamı da çok seviyordu. Çalışmanın yürütüldüğü binaya geldiğinde, gözlerindeki pırıltıyı unutamam. Bu solcuların toplantılarında sık karşılaşılan bir şey değildir. Solcuların yaptığı bir toplantıdan mutlulukla çıkmak çok zordur. Ama inanın öyle çıkılıyordu.
Ben o günlerde sıkça şunu söylerdim. "Gündüz uyuyan güzel oluyoruz, geceleri ise harıl harıl çalışan bir örgüt."
Gerçekten de akşam saatleri oldu mu, ilçe binasında toplanıp, görev paylaşımı yapıyorduk. Ve sonra hızla evlere, kahvehanelere dağılıyorduk.
Çalışmamızın yürütüldüğü binanın temizliği, telefon masrafları, çay ocağı vb. konular o kadar sahipleniliyordu ki, katyılımcıların mutlu oldukları gözlerinden okunuyordu.
Toplantılarda katılanların ifadelerini sertleştirmeleri gibi durumlarda hemen divan başkanı durumu onarıyordu. Gerçekten özlediğimiz bir nezaket de vardı toplantılarda.
Bir toplantıda bir arkadaşımıza sert konuşan bir arkadaşımızın sonraki toplantıda, hem o arkadaştan hem de topluluktan özür dilediğine tanık oluyorduk.
Çalışmalara katılanlar arasında tüpçü, bakkal, pazarcı esnafı, simitçi, iktisatçı, avukat, hazine çalışanı vb. çok değişik kesimlerden gelenler vardı.İzninizle bazı anılardan söz etme gereği duyuyorum. ( Sonraki yazıya )