OKURLARLA
SOHBET - 30
Mektupları ile bizi "facebook", "myspace", "twitter" gibi sitelere, forumlara davet eden okurlarımıza teşekkür ediyoruz. Ancak kendi sitemiz dışında hiç bir forum ve siteyle bağlantımız yoktur. Yazımız da yoktur. Bu hususu önemle belirtmek isteriz.
-- T.C. , 8,10.2009
Herkesin tam da Güneydoğu´ya
ve açılımlara odaklandığı dönemde AKP iktidarı öyle bir işe imza attı ki bugüne
kadar yapmaya denediği bölücü açılımları solladı...
TRAKYA FEDERASYONUNA DOĞRU
İLK ADIM
AKP iktidarı bütün dikkatlerin Güneydoğu ve Ermeni açılımı üzerinde olduğu bir sırada,
Avrupa Birliği´nin ´Kaynaşma Stratejisi´ adı altında Trakya´yı gözden çıkardı.
Avrupa Birliği´nin Türk halkından gizlenen bu projesine göre ´ulusal sınırların
böldüğü bölgeleri AB´ye entegre etme´ kisvesi adı altında Türkiye ile
Bulgaristan´ın Trakya bölgeleri eyalet sistemi ile birleştirilmek isteniyor.
TRAKYA PARLAMENTOSU KURULDU
´AB himayesinde Trakya eyaleti´ planında bir eşik daha atlandı. AKP hükümeti sessiz
sedasız bir kararname çıkartarak Trakya´ya özel bayrak, bölgesel hükümet ve
parlamentonun yolunu açtı. Avrupa Birliği ile çeşitli ´sınır ötesi işbirliği´
projelerine sokulmuş Trakya´da, bir de ´eyalet hükümeti´ ve ´eyalet parlamentosu´
anlamına gelen Bölge Kalkınma Ajansı kuruldu.
Başkent´ Tekirdağ;
´Genel Vali´ Zübeyir Kemelek.
CEVAP:
"Bölge Kalkınma Ajansları"
projesi aslında TÜRKİYE'yi 26 eyalete bölme projesinin maske adıdır. Şu anda
A.B.'nin TRAKYA'da böyle bir girişimi başlatıp başlatmadığını bilmiyorum ama,
esas niyetlerine uygun görünüyor.
Eyalet sistemi veya yutturulan
adıyla "Kalkınma Ajaünsları" Hıristiyan Emperyalist Batı'nın Yeni
Dünya Düzeni'nin bir parçasıdır. Dünyayı 1000 küçük eyalet-devlete bölüp,
uluslararası şirketler eliyle yönetmek için hazırlanmıştır. Globalleşme, özelleştirme,
serbest piyasa terâneleri hep bu sistem için uydurulmuştu.
Hernekadar Erdoğan, Gül, AKP,
hatta CHP gibi yandaşlar bulsalar da BAŞARAMIYACAKLAR!...
***
-- A.B. , 26.10.2009
Selamun Aleyküm;
Hocam cevabınızı okuduğumda
kanım dondu diyebilirim. Sizden Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi hakkında
teferruatlı malumat istemeden önce konu hakkında az bir bilgim olmuştu. Lakin
bu bilgiler, Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi' nin devletimiz lehine bir
durum olduğu yönündeydi. Bende konu hakkında kesin bir karar vermeden önce
sizden teferruatlı malumat istemiştim. Şu anda böyle davranmış olmamın ne kadar
yerinde olduğunu görüyorum. Bu konunun bu kadar büyük ve önemli olduğunu tahmin
etmemiştim. Devletimizi bu çukurdan kurtarmak için köklü bir değişim şart gibi
görünüyor. Lakin bu değişikliği yapacak gençlik nerede? Gençliğimiz kendini
kaptırmış bir "tarz ve moda" furyasına, salınıp gidiyor. Devletin
halinden haberdar olanları ise çoğu kez dış mihrapların etkisinde kalarak
yanlış şekillerde tepkisini gösteriyor. Bu bozulmuş ve kokuşmuş gençlik içinden
bir "Kür-Şad" çıkarmak çok zor olacağa benziyor hocam. Burada
çalışmak görevi hepimize düşüyor.
Hocam; size sormak istediğim
bir konu daha var. Said Nursî' nin isminin aslen Said-i Kürdî olduğu ve İngiliz
ajanı olduğu ile ilgili bazı belgelere ulaştım. Kendisi Rusya' ya kaçırıldığında
ne tek kelime Türkçe, ne tek kelime Rusça biliyormuş. Ama Karadeniz' in
kuzeyini dolaşarak İstanbul' a gelmiş. Bunu ağlayanların İngiliz olduğu ve Said
Nursî(ya da Kürdî) ömrünün geri kalanında İngiliz ajanı olarak çalışmış. Bu
Konuda bir malumatınız varsa ve benimle benimle paylaşırsanız şimdiden teşekkür
ederim.
Saygılarımla...
CEVAP:
Önce bir hususu belirtelim:
Maalesef diğer işlerim dolayısiyle mektuplara anında cevap veremiyorum. Bazen
aradan aylar geçiyor. Bu dostumuz da beklemekten yorulmuş, aynı mektubu farklı
tarihlerde üç defa peşpeşe göndermiş. Cevabı geciktiği için kusura bakmasın.
Diğer okurlarımız da...
Genişletilmiş Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi, görüldüğü gibi
tamamen müslüman ülkeleri kapsıyor ve onların sınırlarını değiştirerek
Afganistan'dan Tunus'a kadar 24-25 müslüman devleti Hıristiyan Emperyalizm ve
Kapitalizmi'nin altında emir kulu yapmayı amaçlıyor.
O kadarla da kalmıyor!.. Haberleri takip ederseniz görürsünüz ki,
Hıristiyan Batı güllük gülistanlık; ama Sudan, Nijerya ve Endonezya'da terörist
müslümanlar insanları katlediyorlar!.. Merhametli Avrupa Birliği ve A.B.D. de
Darfur'dakileri, Güney Sudan'daki hıristiyanları, Nijerya'daki hıristiyanları
ve Endonezya'nın sayısız adasındaki mazlumları kurtarmaya çalışıyor!..
Bunların hepsi palavra! Zalim Hıristiyan Batılılar, Yahudilerle işbirliği
içinde dünyanın dört bir yanındaki tabii kaynaklara el koymak için türlü
dümenler çeviriyorlar, isyanlar çıkartıyor, katliam yaptırıyorlar, sonra da
sözümona o bölgeleri "kurtarıp" "bağımsız" yapıyorlar!..
Bunun en açık örneği, dış destek olmasa bir gün bile varlık gösteremiyecek olan
ülkemizdeki PKK, TİKKO gibi örgütlerdir.Terör bir türlü bitmiyor gibi
görünüyor. Öyle TRT-Şeş'le "demokratik açılım"la falan biteceği de
yok!.. çünkü arkasındaki sinsi destek bitmiyor!.. Durum anlaşıldığı için, bu
konuda sözü fazla uzatmıyorum.
Said-i Kürdî'nin ajanlığa varan bir ihanet boyutu var mı, bilmiyorum, ama
maalesef takipçileri (Nurçular, Fetullahçılar, Aczimendîler, İBDA-C) bilerek
veya bilmeyerek Kürtçülük ve dolayısiyle bölücülük faaliyetine destek
olmuşlardır. Bir kısmı (Nurcular) "biz siyasete karışmayız" derken
maddî ve mâlî açıdan siyasetin tam göbeğinde yer almışlar, bir kısmı da İBDA-C
gibi kendilerinden başkalarını müslüman dahi saymayarak, diğer müslümanlara
saldırmışlar, terör olayları içinde yer almışlardır.
Ama kimsenin hakkını
yemeyelim… En kötü insanın bile iyi tarafları, en iyi insanın bile
beğenmediğimizi yanları vardır…
SAİD-İ KÜRDÎ hayatının önemli bir bölümünde Kürtçülük gütmüş, Kürtçü
akımları desteklemiş ise de, sonunda dönüp dolaşıp gerçeği bulmuş ve:
- "ALLAH-Ü ZÜLCELAL
HAZRETLERİ KUR'AN-I KERİM'DE (BAKARA SÛRESİ 64. ÂYET)
'ÖYLE BİR KAVİM GETİRECEĞİM Kİ, ONLAR ALLAH'I SEVER, ALLAH TA ONLARI SEVER,'
DİYE BUYURMUŞTUR... BU KAVMİN 1000 YILDAN BERİ ÂLEM-İ İSLÂMIN BAYRAKTARLIĞINI
YAPAN TÜRK MİLLETİ OLDUĞUNU ANLADIM!.. BİR AKILSIZ KÜRT KAVMİYETÇİSİNİN
PEŞİNDEN GİTMEM!.. BU MİLLETİ TÜRKLER İDÂRE ETMİŞTİR. BUNDAN SONRA DA YİNE
ONLAR
İDÂRE EDECEKTİR!"
Demiştir ki, son derece
yerinde ve doğrudur!..
Aynı şekilde bir Kürt
tarikatı gibi gelişen Nurculuk ve Fethullahcılık uzun zaman yanlış takip ettiği
“ümmetçi” anlayışla Kürt bölücülüğüne
hizmet etmiş, ancak son zamanlarda Fethullah Hoca ta Amerikalar’dan seslenerek
bölücü câni kürt teröristleri lânetlemiş,
"KÖKLERİ KURUSUN!" diye buddualar etmiş, kendisini takip
edenleri bu şekilde uyarmıştır… Bu davranışı da son derece yerinde ve doğru
buluyoruz. PKK, PJAK, KADEK, KCK, DTK,
BDP gibi hepsi birbirinden doğmuş, dış destekli, Hıristiyan Batı’ya uşak bölücü Kürtçüler de bu çıkıştan son derece
rahatsız olmuşlardır. Çünkü Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da etkili olan Fethullahçılık, artık Kürt kökenli
vatandaşlarımızın teröre ve bölücülüğe destek vermesini zorlaştıracaktır.
Çok acıdır ki, Türkiye'de en yaygın olan üç tarikatın mensupları, bilerek
veya bilmeyerek Kürtçülük propogandasına âlet olmaktadırlar. Nurculuk,
söyledik, Said-i Kürdî'den... Bir diğeri NAKŞİBENDİLİK ki, aslı SEYYİD MUHAMMED
BAHAADDİN-İ BUHÂRÎ, ŞÂH-I NAKŞIBENDÎ'nin (1319-1389) felsefesi üzerine,
ABDULHÂLİK-IL GÜLDEVÂNÎ tarafından kurulmuş olan tarikattır... Muhammed
Bahaaddin, ALLAH sevgisini kalplere nakşettiği, oya gibi işlediği için
NAKŞIBENDÎ lâkabıyla anılır. Kendisi, HÂCE AHMED YESEVÎ HAZRETLERİ ve onun
halifeleri gibi, EHL-İ BEYT'in yetiştirdiği TÜRKLER'in İSLÂM anlayışını taşır.
Ancak bugünkü Nakşıbendî tarikatı MUHAMMED BUHÂRÎ'ye değil; 1800'lerde
yaşamış olan MEVLÂNA HÂLİD'e (1779-1827) bağlı ekoldür... Bu kişi, Bağdat'ta
yaşamış, Kadirî dergâhında eğitim görmüş bir mevlevîdir. Daha sonra
Hindistan'da ABDULLAH DEHLEVÎ'nin yanında Nakşıbendî eğitimi almıştır.
Dehlevî'den irşat icâzeti alarak beş tarikata halife olmuştur. Bunlar
NAKŞIBENDİ, KADİRÎ, SÜHREVERDİ, KÜBREVÎ, ÇEŞTÎ tarikatleridir... Sonra SÜLEYMANİYE'ye
dönmüş, iki yıl ders vermiştir.
İşte Mevlâna Hâlid'in bu SÜLEYMANİYE ikameti, ve talebelerinin arasında
Kürtler'in bulunması, daha sonra bu tarikatlerde zihniyetin kürtleşmesine yol
açmıştır!..
MEVLÂNA HÂLİD'in babası PİR MİKAİL olarak bilinirdi. MİKAİL ve MEVLÂNA
HÂLİD, devletin bu uzak köşesinde yaşamalarına rağmen, OSMANLI'ya yakınlığı ile
tanınırlardı. Müslümanların birliğini, ancak OSMANLI DEVLETİ'nin sağlayacağını
düşünürlerdi... Mevlâna Halid'in en çarpıcı özelliği, ders verdiği medreselerde
eğitim dili olarak OSMANLI TÜRKÇESİ, Arapça ve Kürtçe kullanmasıydı... Bu
yüzdendir ki, TÜRKİYE'deki siyâsî ve bölücü Kürt hareketleri Mevlâna Hâlid'e
çok önem verirler. Tıpkı İDRİS BİTLİSÎ gibi onun faaliyetini çarpıtarak
günümüze yansıtırlar.
Yani, bugünkü Nakşıbendî tarikatının faaliyeti içinde, ne SEYYİD MUHAMMED
BUHÂRÎ HAZRETLERİ'nin felsefesinden, ne onu yetiştiren HÂKİM ATÂ, HALİL ATÂ
gibi TÜRKLER'in o gönle önem veren İSLAM anlayışından, ne de MEVLÂNA HÂLİD'in
DEVLET'e bağlılığından eser yoktur!.. Tarikat uygulamasında, şeriattan daha
sert ve şekilci kurallar, hatta zırvalar yer alır. Tarikat mensupları farkında
olmadan Nakşıbendîlik diye, Kürt medreselerinde kötü eğitim gören şeyhlere,
şıhlara uyarlar.
Üçüncü önemli tarikat KADİRÎLİK'tir... ABDÜLKAADİR GEYLÂNÎ HAZRETLERİ'ne
(1078-1156) izâfeten kurumuştur. Kendisinin Peygamber soyundan geldiği, hem
seyyit, hem şerif olduğu belirtilir. HAZAR DENİZİ'nin güneyindeki GEYLÂN
kasabasında doğduğu için GEYLÂNÎ diye anılır. Evlatları tarafından İSLÂM
ülkelerine yayılan Kadirî tarikatı, yukarıda belirtiğimiz gibi, MEVLÂNA
HÂLİD'in SÜLEYMANİYE'de verdiği eğitimden sonra bir Kürt tarikatı haline
dönüşmüş, 19. asırda bütün GÜNEYDOĞU ANADOLU ve IRAK'a yayılmış, sonra ANADOLU
içlerine sızmıştır... Ancak zamanla ABDÜLKAADİR GEYLÂNÎ HAZRETLERİ'nden gelen
mânevî özelliklerini kaybetmiş, Kürt medreselerinden çıkma yarıcâhil şeyh ve
şıhlar elinde, şeriattan daha sert kurallar uygulanmasıyla şekilci bir hâl
almıştır... Daha sonra o bölgedeki bazı aşiretler ŞEYH İBADULLAH NİHRÎ'ye tâbi
olarak Nakşıbendiliğe dönmüştür. NİHRÎ, ilk Kürt milliyetçisi olarak bilinir!..
Barzanî Kürtleri, Kadirî olduklarının iddia ederler... Bugün maalesef TÜRKLER
de bilmeden bu Kürt tarikatine ilgi göstermekte, ve hâlâ ABDÜLKAADİR HAZRETLERİ'nin
izinde olduklarını sanmaktadırlar!
İşin en açı tarafı nedir biliyor musunuz?.. Said-i Kürdî kendini 20.
asrın müceddidi ilân etmekle kalmaz, 19. asrın müceddidi olarak ta Mevlâna
Hâlid'i gösterir!.. Bozacının şahidi şıracı!.. İster inan, ister inanma!
***
-- T. A. , 12.11.2009
Subject:slm
sizinle görüşmek isterim. yazdığınız yazıları çok beğeniyorum
CEVAP:
Değerli Kardeşim,
İşte mektupla haberleşiyoruz ya, karşılıklı görüşmeye ne gerek var?
İnanın, genelde seyyahatte ve meşgul oluyorum. Bu yüzden yüzyüze irtibat çok
zor.
Selam ve sevgilerimle.
***
-- A. B. , 13.11.2009
Selamün Aleyküm hocam,
Kusra bakmayınız, bana mailin ulaşmadığına dair 2 adet mail cevap maili
gelince, bende tekrar yolladım, af buyrunuz.
Ben okulum dolayısı ile Fethullahçıların yurdunda kalmaktayım. Lâkin,
bizi her dönem sonunda kendi evlerine göndermekteler ve Said-i Kürdî' nin
yazmış olduğu "Risale-i Nur" isimli kitapları okutmaktalar. Bu kitap
okumaları da "5000 sayfa okuyana lap top" gibi gençleri cezbedici
kampanyalar(!) eşliğinde yapıyorlar. Kitapları okuduğumda Atatürk'e deccal
dendiği gibi birçok "saçma" şeyler gördüm. Ama tabi bunların yanında
manevî yönden de kendimi geliştirdiğimi belirtmeliyim. Ama kendi aralarında sohbetlerinde
ve konuşmalarında İki Cihan Serveri Peygamber Efendimiz (SAV)' den önce Said-i
Kürdî' nin adının anılması mevzuun ne kadar sapmış bir durumda olduğunun
göstergesidir.
Ayrıca kendi içlerinde büyük bir hiyerarşik sistemleri olduğunu da
belirtmeliyim. Örneğin ben G.'de okuyorum. G.'ün bir "Ağabey"i var.
G.'de olduğu gibi diğer ilçelerinde "Ağabey"leri var ve bunların
hepsi ilin "Ağabey"ine bağlı. İlçeler içinde de mühendisler ayrı,
öğretmenler ayrı, esnaflar ve çeşitli iş grupları hep ayrı ayrı
"Ağabey"lere bağlı bulunmaktalar ve bu "Ağabey"lerde
bulundukları ilçenin "Ağabey"ine bağlı bulunmaktalar. İllerin
"Ağabey"leri bulundukları bölgenin "Ağabey"ine bağlı
bulunmaktalar. Bu bölge "Ağabey"leri ise Türkiye'de bir meclis
oluşturuyorlar fakat meclisin başında kim olduğunu henüz bilmiyorum. Ayrıca bu
"Ağabey"lerin yedikleri "nane"lerden Fethullah Gülen'in
haberdar olduğundan da pek emin değilim. Ayrıca "Hizmet Evi"
sistemindeki okulların "Ağabey"leri de farklı farklı.
İşte böyle büyük bir hiyerarşik düzenin yıkılmasının kolay olmayacağının
farkındayım. Bu yıkım, -bence-dışarıdan saldırarak değil, içten yıkma şeklinde
mümkün olabilir. Çünkü dışarıda bulunan "Hizmet Taraftarları" işin iç
yüzünden haberdar olmadığı için, insanlara yafta takmakta üzerlerine yok. Örneğin
ben böyle bir şeye kalkıştığımda en büyük düşmanı olmama rağmen
"komünist", "dinsiz" gibi yaftalar yiyorum.
İşin en acı tarafı ise vatan için çalışan vatan evlatlarının,
"Vatana İhanet" gibi iğrenç bir suçla yaftalanması.
CEVAP:
Bu dertli öğrenci kardeşimizin ismini ve bulunduğu yeri gizledik ki,
kendisini sıkıntıya sokmasınlar.
Fetullahçılar'ın, ve diğer Nurcular'ın, hatta "tarikat" geçinen
bir çok menfaat oluşumunun içyüzünü çok iyi biliyoruz. Bir zamanlar bizi de
davet etmişler, toplantılarına katılmış, hayret ve ibretle seyretmiştik.
Şurası muhakkak ki, bu tarikatlere girenlerin büyük çoğunluğu son derece
saf ve temiz müslüman TÜRKLER'dir. Bundan hiç şüphemiz yok!.. Yine şurası
muhakkak ki, öğrenci kardeşimizin yukarıda tarif ettiği oluşum, tamamen MASONİK
bir yapıdır, hücre sistemidir!.. Sadece MASONLAR değil; MAFYA ve TERÖR
örgütleri de benzer şekilde yapılanırlar. Bunun en açık örneği İBDA-C adlı
NURCU ve NECİP FAZIL'CI, aynı zamanda KÜRTÇÜ ve BÖLÜCÜ örgüttür. Bu örgütün
mensupları kendilerinden başka kimseyi müslüman saymazlar, sair müslümanları
tehdit ederler, haraç alırlar! Emperyalistlere, Hıristiyanlar'a, Yahudiler'e,
A.B.D. ve A.B.'ye çatacaklarına TÜRKLER'e ve MÜSLÜMANLAR'a bulaşırlar!
Maalesef Nurcular Said-i Kürdi'yi Hz. Muhammed'den (ve elbetteki diğer
peygamberlerden) daha üstün, Risâle-i Nur'u da Kur'an-ı Kerim'den üstün
görürler. İnkar etseler dahi bu böyledir. Çünkü Muhammed'den çok Said'den,
Kur'an'dan çok Risale'den söz ederler, alâkalı olurlar.
Ama
yine tekrarlıyorum: Kimsenin hakkını yemeyelim… En kötü insanın
bile iyi tarafları, en iyi insanın bile beğenmediğimizi yanları vardır… SAİD-İ
KÜRDÎ hayatının önemli bir bölümünde Kürtçülük gütmüş, Kürtçü akımları
desteklemiş ise de, sonunda dönüp dolaşıp gerçeği bulmuş ve:
- "ALLAH-Ü ZÜLCELAL
HAZRETLERİ KUR'AN-I KERİM'DE (BAKARA SÛRESİ 64. ÂYET)
'ÖYLE BİR KAVİM GETİRECEĞİM Kİ, ONLAR ALLAH'I SEVER, ALLAH TA ONLARI SEVER,'
DİYE BUYURMUŞTUR... BU KAVMİN 1000 YILDAN BERİ ÂLEM-İ İSLÂMIN BAYRAKTARLIĞINI
YAPAN TÜRK MİLLETİ OLDUĞUNU ANLADIM!.. BİR AKILSIZ KÜRT KAVMİYETÇİSİNİN
PEŞİNDEN GİTMEM!.. BU MİLLETİ TÜRKLER İDÂRE ETMİŞTİR. BUNDAN SONRA DA YİNE
ONLAR
İDÂRE EDECEKTİR!"
Demiştir ki, son derece
yerinde ve doğrudur!..
Aynı şekilde bir Kürt
tarikatı gibi gelişen Nurculuk ve Fethullahcılık uzun zaman yanlış takip ettiği
“ümmetçi” anlayışla Kürt bölücülüğüne
hizmet etmiş, ancak son zamanlarda Fethullah Hoca ta Amerikalar’dan seslenerek
bölücü câni kürt teröristleri lânetlemiş,
"KÖKLERİ KURUSUN!" diye buddualar etmiş, kendisini takip
edenleri bu şekilde uyarmıştır… Bu davranışı da son derece yerinde ve doğru
buluyoruz. PKK, PJAK, KADEK, KCK, DTK,
BDP gibi hepsi birbirinden doğmuş, dış destekli, Hıristiyan Batı’ya uşak bölücü Kürtçüler de bu çıkıştan son derece
rahatsız olmuşlardır. Çünkü Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da etkili olan Fethullahçılık, artık Kürt kökenli
vatandaşlarımızın teröre ve bölücülüğe destek vermesini zorlaştıracaktır.
Biz deriz ki, tarikatçi olmaktan daha makbulü, sade müslüman olmaktır.
Yani elinden, dilinden, belinden sair insanların emin olduğu bir kişi
olabilmektir. HAKK'ın ve HALK'ın razı olduğu bir kişi olabilmektir. Şeyhin veya
"ağabey"in dediğini değil; ALLAH'ın emrettiklerini yapmaktır. Onun
için kınamalara aldırmayın, doğru yoldan ayrılmayın!
***
-- F.Ç. , 24.11.2009
Subject:bilgi istiyom
abi sitenizde bazı kısımları okuyamadım. bunları sizden başkaları
bilmiyor. ben öğrenmek istiyorum. bana daha fazla bilgi gönderirmisiniz veya
bilgi nerden bulurum
CEVAP:
Tembel ve üşengeç kardeşim,
Önce hangi sayfaları okuyamadığını yazsana!.. Yazı çıkmadığı için mi
okuyamadın, yoksa üşendiğin için mi? Bine yakın sayfa varken, sen kalkmış hem
okumuyorsun, hem de daha fazla bilgi istiyorsun!
Ayıp ayıp!
***
-- S.A. , 25.11.2009
Subject:mu kıtası
iyi günler. web sayfalarında dolaşırken maya ve grek uygarlığı ile ilgili
bir yazınıza rastladım . bu konu ilgimi çektiği içindir ki okudum. faka
internet ortamında mu kıtası ve bağlı uygaerlıkları ile ilgili geniş kaynak bulamıyorum
eğer sizde varsa paylaşmanızı dilerim .
sevgiler
CEVAP:
Bizim elimizde elbette bir kaç kitap var ama, onları size ulaştırmak
mümkün değil. CHURCHWARD'ın kitaplarını aramanızı, interneti MU, ATLANTİS
yazarak bir daha taramanızı tavsiye ederim.
***
-- E. B. , 26.11.2009
Subject: kürtlerle ilgili yazı
size biraz kaynakça önereyim.
hakan özoğlu- osmanlı devletinde kürt milliyetçiliği
martin van bruinessen- ağa, şeyh, devlet - kürdistan üzerine yazılar
suat parlar - türkler ve kürtler
evliya çelebi - seyahatname
hans lukas kieser - ıskalanmış barış
sinan hakan - osmanlı arşiv belgelerinde kürtler ve kürt direnişleri 1817-1867
osmanlı arşiv belgelerine bakacak olursanız daha mantıklı sonuçlar elde
edebilrsiniz.
CEVAP:
teşekkür ederiz. Ancak "mantıksız" bulduğunuz sonuçları da
belirtseydiniz, daha minnettar kalırdık.
***
-- Ö.J, , 6.12.2009
Subject: slm '''şeyhname''
kitabın tam metni elinde varsa bana maille yollayabilir misin?
CEVAP:
ŞEHNÂME (Şeyh değil) adlı kitap elimde var ama, sana "mail"le
yollayamam, kardeşim. Zahmet edip Milli Eğitim Bakanlığı yayınlarından üç
cildini satın alacaksın.
***
-- N.U. , 9.12.2009
Bu konuda bu kadar anlaşılır ve detaylı bilgileri bir çırpıda verebildiğine
hayran kaldım. Tebrik ederim. Milliyetçilik yapanlar gibi atma bilgi girmediğin
için de ayrıca memnun kaldım. Ayrıca kaynaklarıyla birlikte ilgileri vermiş
olman ne kadar sorumluluk sahibi olduğunu gösteriyor.
Neden bu kadar sevinçle ve övgü dolu bir mektup yazdığıma gelince; ben de
birazcık tarihle ilgili olduğum halde kaynaklara dalacak zamanı ve imkanı
bulamadan benzer verilerden bildiğim kadarıyla, bahsedip duruyorum, çünkü
tarihi veriler ve bu kavim milletlerin yaşam alanlarını, kültürlerini inceledikçe,
senin bilgilerin doğrultusuna yönelmemek, düşünmemek elde değildi. Sonunda beni
kendi çevrem bile bu yüzden kafatasçı ilan etti iyi mi ! Çünkü birçok milletin
Türk olduğunu hatta Almanların Türklerin akrabaları olduğunu söyleyip
duruyorum. Alman felsefeci arkadaşımın da kendine hakaret edilmiş gibi beni
dinlemesi anını hâlâ unutamam. Bunlardan bahsetmek benim için daha riskli.
Uzatmadan; sitene rastladığım için gerçekten çok mutlu oldum, artık
hepsine bile olmasa bu kaynaklara bakabilirim.
Seni kutlarım, tarihçiysen bu şaşırmamı bağışla.
CEVAP:
Güzel sözleriniz için teşekkür ederiz... Rahmetli ATATÜRK 1930'larda
"TÜRKLER, ORTA ASYA'dan DÜNYA'ya yayıldı," diye kitap yazdırdığında
ses çıkaramayanlar, o HAKK'ın rahmetine kavuşunca alay etmeye başlamışlardı.
Bugün bile Murat Bardakçı, Fatih Altaylı tarih programı yapar, GÜNEŞ-DİL teorisinden bahseder, ama ne olduğunu bilmez!
Onun için detayı ile yazdık. Günün birinde o da anlaşılacak.
***
-- İbo , 11.12.2009
Subject:Bravo!!! AVESTA'DA TÜRKLER
Bravo Tahir Bey….
„NEWRUZ bir Türk bayramıdır“ dedikten sonra şimdi de „AVESTA zaten
Türklerin yazısıdır“…. diyecek kadar yolunuzdan şaşmış olmanız bizi şaşırtmıyor
doğrusu! Ergenekon´dan geleli birkac gün olan bir grubun ne icatlarla meşgül
olacağı belli de olmaz.
Saygı göstermek bizden olsun!
CEVAP:
NEVRUZ'un bir İRAN-TURAN bayramı olduğu, asla Kürtler'e has bir bayram
olmadığını görmek için, şöyle TÜRKİYE dışına çıkıp doğuyu bir dolaşmak gerek.
Bunu yapamıyorsanız, her 21 Mart'ta TRT'nin TÜRK DÜNYASI'nın dört bir yanından
yaptığı naklen yayınları izleyin, yeter.
AVESTA'ya gelince; yazımız CENGİZ SASANİ adlı
bir AZERİ'nin çalışmalarına dayanıyor. Ben daha AVESTA'yı okumuş bir Kürt
görmedim. Hep konuşurlar ama okuyanı yoktur. Siz okuduysanız, ve itirazınız
varsa, madde madde sıralayın, cevap verelim.
***
-- N.U. , 12.12.2009
.........Aleviler hakkında bir sıkım bilgin yok. Bilmediğin konular
hakkında cahilce açıklamalarından vazgeçmek zorundasın. Aleviler kürtlükle,
zazalıkla karşılaştırılacak buna indirgenecek basit bir konu değildir.
Alevilik, Türk milletini hıristiyanlıktan da, müslümanlıktan da
korunmasını ve yazık tarihine sahip çıkılmasını sağlayan; orta Asya'dan beri
Türklüğün Anadalu'da korunarak yaşanmasını mümkün kılan Türk milletinin
Şamanist gerçeğidir.Eşşek herif.
Derhal Türk Milleti'nden aleviler nezdinde özür dile.
CEVAP:
Bu mektubu yazan yukarıdaki N.U. Deminki iltifatların yerini bu sefer
hakaret almış. Farketmez.
Yalnız hemen belirtelim, biz Aleviliği Kürtlük'le Zazalık'la
karıştırmadık. "Alevilik, bölücü Kürtçülüğe malzeme olarak
kullanılıyor," dedik, ve gerçek Aleviler'i uyarmaya çalıştık. "Gerçek
Aleviler" diyoruz, bir de sahteleri var, "Kürt Alevi" kimliği
altına gizlenen Ermeniler!.. PKK, TİKKO gibi terör örgütlerinin önde
gelenlerinin hemen hepsi aslında Ermeni, ama Kürtlük taslıyor ve Aleviler'i
kışkırtıyorlar.
Bu işin bir yönü... Bir de Aleviliği İslam'dan, Hz. Muhammed'den, Ali'den,
Ehl-i Beyt'ten, Ahmet Yesevi'den, Hacı Bektaş'tan koparıp sırf şamanist bir
özellik vermek isteyenler var ki, bu grubu da Aleviler'in çoğunluğu tasvip
etmiyor, N.U. gibi Türkçü olsalar da!..
Alevi kültürü içinde Şamanizm'den, daha doğrusu Gök Dini'nden yansımalar
vardır, bunların başında semah gelir. Ama Alevilik, aslında Ali-vi-lik'tir.
Yani, Hz. Ali'den ve İslam'dan kopamaz. Koparsa, ne kadar Türkçü görünürse
görünsün, MÜSLÜMAN (hem SÜNNİ, hem ALEVİ) TÜRKLER'den kopmuş olur! Bir işe
yaramaz! Şamanist TUVALAR, YAKUTLAR da onları kendinden kabul etmez.
***
-- A.B. , 13.12.2009
Hocam, nasılsınız? İyi olmanızı temenni ediyorum. Perşembe akşamı
yurdumuza gelen bir "Ağabey" sohbetinden bahsedeceğim.
"Ağabey" biraz risale okumanın "önem"inden ve "gerekliliği"nden
bahsettikten sonra, gelecek ile ilgili bir takım yorumlarda bulundu.
"Hizmet"in 10 sene içinde çok büyüyeceğini ve Türkiye'nin
"hizmet"in sayesinde tüm Avrupa' ya hükmedeceğini anlatıyordu.
Kişinin bu anlatımlarına dayanarak Kürt Açılımı hakkında ne düşündüğünü
öğrenmek için bir soru yönelttim. Aldığım cevabı aklımda kaldığınca aktarmaya
çalışacağım:
"Tabi ki herkes kendi dilini konuşmalıdır. Avrupa' da (Avrupa'dan
yeni gelmişti) her ülkede 3-4 dil konuşulmaktadır. Ülkede konuşulan her dil, o
ülkenin kültürel zenginliğidir. Her milletin kendi dilini konuşmasının bölünmek
olarak görünmesi saçmalıktır. Ben Arabım (!). Kendi dilimi konuşmamın
Türkiye'ye ne zararı olabilir ki?.."
Bu şekilde devam eden konuşmanın son kısımlarını duyamadım. Çünkü beynim
uğuldamaya başlamıştı. Son kısımlarında karşımdaki karşımdaki
"Ağabey" e her ne kadar cevap vermeye çalıştıysam da bulunduğum
ortamda herhangi bir etki oluşturamadım. Bu tür düşünen bir insanlar
topluluğunun halk içinde nasıl kabul gördüğünü ise hala anlayabilmiş değilim.
Şunu anlamış bulunuyorum ki, eğer biz bu insanları durduramazsak; gün
gelecek onlar bizim dirliğimizi ve töremizi bozacaklardır. Türklerin içinde
böyle insanların çıkması ise hayli utanç verici bir konudur.
Şu anda yurttaki durumum biraz muallakta olduğundan size bir sonraki
yazışım çok sonra olabilir.
Selametle...
CEVAP:
Said-i Kürdî, Risaleler'i, Fethullah Gülen ve cemaati, ve de Nurculuk,
Kadirilik ve Nakşibendilik hakkındaki değerlendirmemiz yukarıdadır. Ama bir-iki
cümle daha ekleyebiliriz.
Hiç kimse tüm söyledikleri yanlış ve yalan olursa, etrafına adam
toplayamaz!.. Sahte şeyhlerin ve politikacıların başarısı bir sürü yanlış
arasına bir kaç doğru katmaları, ve halkın dikkatini o doğruları çekmelerinden
ibarettir. Bu doğrulara kapılanlar, bir süre sonra yanlışları da tümden doğru
kabul etmeye başlarlar. Risaleler öyledir. İçinde elbet doğrular vardır, ama
bunların önemli bir kısmı bugün bir ilkokul öğrencisinin bile söyleyebileceği
tabiat bilimlerine âittir. Bir takım doğru tesbitler de vardır. meselâ Said-i
Kürdî'nin son dönemlerinde Kürtler ve Aleviler hakkında söyledikleri
birleştirici, kaynaştırıcıdır. "Kürtler'i bin yıldır TÜRKLER idare
etmiştir. Bir Kürt kavmiyetçisinin peşine takılıp gitmem," demiştir.
Ancak "ağabey"in tesbit ve kehânetleri son derece yanlıştır.
Fethullah tarzı bir "hizmet" ehli olmak, TÜRKLER'i ve MÜSLÜMANLAR'ı
Batı'ya, Hıristiyanlar'a ve dolayısiyle Yahudiler'e köle-hizmetçi yapar!..
Farkında olmadan namaz kılan, oruç tutan, tesbih çeken hıristiyan oluverirsiniz.
Nitekim bugünün "islamcı" politikacıları (müslüman demiyoruz)
Hıristiyanlar'la dost oldukları için, işbirliği yaptıkları için, hatta
müslümanlara karşı onlarla birlikte cephe aldıkları için KUR'AN-I KERİM
âyetlerine ters düşmüşlerdir. "Hıristiyanlar'la, Yahudiler'le dost
olmayın! Onlar sizi imanınızdan geri döndürmeden, kendilerine benzetmeden
vazgeçmezler," diyor ALLAH!.. (Âl-i İmran Sûresi, 100. âyet) İşte bu
noktada Said-i Kürdî'nin ve Fethullah'ın yanlışı zirveye çıkıyor!.. Çünkü ikisi
de Hıristiyanlar'la işbirliği yapmayı tavsiye ediyor! Hatta Fethullah Papa'nın
ayağına gitmiş, Rum Patriğin göbeğini okşamış, "dinlerarası diyalog"
başlatıp, imanın şartlarını kırpıp kırpıp yıldız yapmıştı.
Bu yüzden "ağabey"in Avrupa'yı örnek vermesine şaşmayın. Onlar
her şeyde Peygamberimizi değil; Hıristiyanlar'ı örnek alırlar! Ama ne tarih, ne
de sosyoloji bilirler!
Avrupa küçük küçük krallıklar, prenslikler iken Almanya, İtalya, Belçika
gibi federatif devletler haline gelmiştir. Hâlâ da Monako Prensliği gibi
mikroskopik devletler vardır. Elbette bunlar birleşirken bazı imtiyazlar da
elde etmişlerdir. Ancak Almanya'nın da, Fransa'nın da, İtalya'nın da resmî dili
tektir.
"Herkes kendi dilini konuşsun"muş!.. Zaten evinde konuşuyor,
türküsünü söylüyor, hatta dergisini çıkarıyor. İstenen o değil!.. İstenen
Kürtçe konuşan bir eyalet olması!..
İyi de, hangi "kürtçe"??? Tam 50 ağız var!.. Hepsi anlaşabilmek
için gene TÜRKÇE'ye başvuruyor!.. Tıpkı PKK-TİKKO militanları gibi!..
***
-- T.C. 15.12.2009
Subject: Re: FW: Pelasqların bir kolu olan Basklar
Dostumuz T.C. yine Mahiye morgül'ün bir yazısını göndermiş. Aynen
yayınlıyoruz. Değerlendirme size ait.
BAŞKÖY/BASKOY, Rize'de bile aynı isimde kalemiz var. Bayraklarında
Kırmızı Sarı OĞUZ ATA renkleri var, sekizli güneş sembolleri var.
YA Galizia/Galicia, GALİKYA, KLİKYA neresidir bilseler, A bdülhamitçilik
yapmazlar bir daha. Fransa kralı istedi diye Halkya / GALİKYA'da Ata'dan
kardeşlerimizi öldürmeye asker yolladık... İkiye böldüler GALİZYA Halkını,
yarısı İspanya yarısı Fransız olmak durumunda kaldı.
İspanya GALİZYA halkı, 1935 de Faşist Franko'nun bombalarıyla perişan
edildi... Türkü Türke kırdırdı Fransa.
Ya Avusturya (Oğuz TUR-ya) ülkesine neden sefere gitmişiz acaba? Fransız
kraliçeleri rica etmişler nazik Kanuni'den, NİS şehrimi geri istiyorum, demiş.
Biz de gitmiş Oğuz kardeşlerimize ders vermişiz bir daha Fransızları üzmeyin
diye, almışız Nis'i vermişiz Fransıza. Ama Avusturya-Macar kardeşlerimiz bir
daha belini doğrultamadı ve İmparatorluğu bitti ilk dünya savaşında, mesele
miydi padişah efendiye?
Yani bize ezdirdiler, gidip yere yıktılar...
Artık Avrupa'da "biz aslen Oğuz Türküyüz" demeye kimsenin
cesareti kalmadı, gidip boyunlarını emperyalistlere eğdiriyoruz!!!
Sırada OĞUZELİ ülkesi Afganistan, bu sefer İnşallah tutturamayacaklar...
***
-- H.K., 24.12.2009
Merhaba
"Gur kavmi" konusunda yaptığım araştırma esnasında sizin
"GURAN-TURAN İLİŞKİSİ" başlıklı yazınızı da okuma fırsatım oldu. Eğer
mümkünse ve bu konuda bilgiye sahipseniz bir konu hakkında bilgiye veya en
azından yoruma ihtiyacım var.
Aynı sülalede üç değişik soy isim kullanılıyor. Bu üç soy ismi
kullananlar amcaoğulları ve soy isimleri Kurtal, Kurdal ve Gürdal. Sülalenin
Horasan'dan geldiği söyleniyor, ancak tarih konusunda bir bilgi yok. Bu soy
isimlerin Gurlar'la bir ilişkisi olabilir mi? Kurtal, Kurdal ve Gürdal'daki
-tal ve -dal heceleri bir ek mi, eğer ek ise bir anlamı var mı? Ya da -al
(Kurt-al, Kurd-al, Gürd-al) bir ek olabilir mi?
Amacım bir araştırma konusu yapmaktan ziyade şayet bilginiz varsa bunu
benimle paylaşmanız ve beni aydınlatmanız.
Teşekkürler.
CEVAP:
Değerli kardeşim, elimdeki bütün bilgileri ilgili sayfaya koymuşumdur.
Fazlası yok. GÜR-KUR birbiriyle ilişkili. Tıpkı BEÇENE-PEÇENE-PEÇENEK gibi...
Ancak ekleri neye dayanarak aldıklarını bilmiyorum, ancak o ailenin yaşlıları
bilebilir.
***
-- S.B. , 27.12.2009
merhabalar internette kürtler hakkında yazdıklarınızı okudum ilgimi çekti
bu konuyla ilgili tavsiye edceğiniz kitabınız varmı?bu arada ad ve soyadınızı
öğrenebilirmiyim?
CEVAP:
Ad ve soyadım ilk sayfada yazılı. Kitabım yok, beş bölümlü sitem var.
***
-- T.C. , 1.1.2010
Konu: YENİDEN DOĞUŞ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.
T.C., Muazzez İlmiye Çığ'ın Murat Bardakçı'nın programında yayınlanan
konuşmasını göndermiş. Katılıyor ve yayınlıyoruz:
YENİDEN DOĞUŞ BAYRAMINIZ
KUTLU OLSUN.
Çam ağacı süslemek tamamıyla Türk adetidir.
Yeni Türk devletleriyle münasebetimiz bize yepyeni şeyler öğretiyor. Eski
Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor. Bu hayat
ağacı. Sümerlerde de var. Bir ucunda göktanrısı duruyor. Türklerde güneş kutsal
ama tanrı olarak kabul edilmiyor. 22 Aralık'ta güneş yeniden fazla olarak
dünyayı aydınlatmaya başlayacak. Günler uzamaya başlayacak. Türklerin
göktanrısı gün ile geceyi tanzim ediyor gökte. Sözde gün ile gece sürekli
münakaşa halinde. 22 Aralık'ta gün geceyi yeniyor. Bunu "Yeniden doğuş
bayramı" Türkler kutluyorlarmış.
Türkistan'da bir ağaç varmış, akçam, ve bu akçam vaşka yerde
yetişmiyormuş. Akçam getirip eve koyuyorlar, akçamın altına o sene Tanrı onlara
güzel şeyler verdi, güzel bir yaşam verdi diye Tanrı'ya hediyeler koyuyorlar.
Dallarına da ertesi sene için Tanrı'dan niyaz ettikleri şeyler, adak olarak
istedikleri şeyler için paçavra veya kurdela koyuyorlar. O günlerde büyük
bayram, şenlik yapıyorlarmış. Aileler toplanıyor, büyükler varsa ziyaret
ediliyor, özel yemekler yeniliyor, güzel elbiseler giyiliyor. Bu adet Türkler
yoluyla Avrupa'ya geçti. Konunun Noel'le alakası yok. İznik Konsili'nde pagan
adeti görülen bu adeti İsa'nın doğuşu olarak kabul edelim diyorlar ve bu adet
Hristiyanlara geçiyor. Ama ağaç süsleme pek yok, 16. yy'da Almanya'da başlıyor,
daha sonra Fransa'ya geçiyor ve dünyaya yayılıyor.
***
-- C.İ. , 2.1.2010
C.İ., Mahiye Morgül hanımın bir çalışmasını göndermiş. Yorumsuz, aynen
yayınlıyoruz:
Benim Antik Karadeniz araştırmalarımın çıkış-merak kaynağı da Halikarnas
Balıkçısıdır. Bu yazıya onu da eklemek lazım; "Pelask halkı Kuzey Doğu
Anadolu'dan Trakya'ya gitmiş, kuzeyden Yunanistan topraklarına girmiştir",
der.
Fonetik analizle de buna ulaştım:
Pelask: Pe-Laz-ka, OPA-LAZ-Ka
"Ka" eki CİK ekidir.
Cik eki olarak KA bitişi Rize'de ve Rusya'da vardır. Örnek, Ladik; Ladi-ka,
Laz'cık. Şehrin kurucusu kraliçe LAODİKE. (Farsça'da "ça" Bah-çe,
Küçük BAĞ demektir.)
LAZ-OPA'cık.
Biliyorsun biz Rize'de Lazlara LAZOPO deriz.
Ayrıca OPA-LİZİ, 1.Artemis'in "şehir koruyucusu" sıfatıdır, POLİS
adının kökenidir. Boynunda sekizli yıldız, yani GÜNEŞ sembolü vardır ve bu da
ŞAMAN Oğuzlu olduğuna işaret eder. Kaldı ki Karus'un kızı olmakla,
Oğuz-beg-istan, Ozbek'tir.
Metni hazırlayan Tahir beye teşekkürlerimle.
Gönlüm istiyor ki, LAZCA bilen bir kişi Sümerolog olsun, SÜMER Tabletlerini
okusun. Dünyanın tarihi değişecektir.
***
-- H.D. , 4.1.2010
Selam
Büyüklerimizden kalma çok eski bir kitap yıllarca duruyordu. Bilen birine
gösterdiğimizde, bunun tarihi teberi olduğunu söyledi. Nasıl
değerlendireceğimiz konusunda düşünceleriniz iletirseniz memnun kalacağım.
Sevgilerimle.
CEVAP:
TÂBERÎ TARİHİ önemli bir kitaptır. El yazması ise değerlidir. Ama bizim
eski eserlerle bir ilişkimiz yok. O kitap bir eski yazmalar kütüphanesinde yer
almalıdır.
***
-- T.C. , 11.1.2010
T.C.'den başka bir mektup ve yazı... Aynen, yorumsuz yayınlıyoruz:
Bilgi ağı üzerinden yayın yapan NETPANO’yu okurken bunları düşündüm ve
ortaya konulan çok önemli ve ilginç bilgileri size de iletmek istedim.
Araştıran, düşünen ve yazan OKTAN KELEŞ... Yazılan yazı ise TÜRK TARİHİNE
AİT YENİ SIRLAR.
İşte bunlardan biri:
Topkapı Sarayı Hazine Dairesi’nde saklanan kılıç... Üzerinde Kayı Boyunun
Damgası var: IYI (Topkapı Sarayı Müdürü değerli bilgin Prof.Dr. İlber Ortaylı
beye sordum bilgiyi doğruladı.) Bu kılıç Hz.Osman’a ait olduğuna inanılan iki
kılıçtan birisi. Biri ‘Mukaddes Emanetler’ bölümünde, diğeri ‘Hazine
Dairesinde’ saklanıyor. Kayı Boyu Damgası ikincisinde...
Peki neden bu damga birinde var diğerinde yok?
Ve bu ikinci kılıç 3. Halife Hz. Osman’ın mı?
Yoksa başka bir Hz. Osman’a mı ait?
Bu sorular da mukaddes sorulardır. Ve bilim ancak böyle soruların
karşılığını arayarak gelişebilir...
İşte OKTAN KELEŞ’in bu soruya verdiği karşılık:
Bu kılıç Osman bin Talha’dan Hoca Ahmet Yesevi’ye emaneten intikâl
etmiştir. Daha sonra da Şeyh Edebali’ye gelmiş ve ‘sırlarıyla birlikte’ Osmanlı
Hanedanı’nın başlatıcısı Osman bey’e teslim edilmiştir. Osman Bey’in asıl adı
Orkun (veya Otman) iken Şeyh Edebali tarafından Osman olarak değiştirilmiştir.
(Nitekim babasının adı Ertuğrul, oğlunun adı Orhan’dır...) Orkun Bey’e (veya
Otman) Osman adının verilmesi Osman bin Talha dolayısıyladır.
Osman bin Talha ise Türk kökenli bir Araptır, kendisi ve soyu Kabe ve
çevresinin yönetim sorumlusudur.
Osman bin Talha Süreyc kabilesindendir. Süreyclilerin Orta Asya’dan gelen
Türkler olduğu Arap tarihçilerinin eserlerinde de geçmektedir. (897-960
yıllarında yaşamış olan tabakat bilginlerinden Ebu’l Ferec el-Isfahani’nin
Ağani isimli eserinde. 1.B.245.) Süreyc kabilesinin mesleği kılıç ustalığıdır.
(Bu konularda ayrıntılı bilgi NETPANO’da).
NETPANO’da yakında çıkacağı açıklanan ‘ASA’ adlı kitaptan bir alıntıda
ZÜLKARNEYN-BİLGE KAĞAN hakkında...
Önce Orkun Kitabelerinde Bilge Kağan: “Gittiğim yerlerde Güneş’in
kavurduğu, Güneş’in battığı son millete gittim. Onların arasında hüküm verdim.
Sonra dünyanın öbür ucuna, Güneş’in doğduğu yere vardım. Orada bulduğum milleti
boyunduruğum altına aldım. Birbirleriyle olan çekişmelerine son verdim. Ordumla
Tengri buyruğu olarak adalet getirdim. Tengri buyruğu olarak bunları yaptım...”
Sonra Kuran-ı Kerim’den Kehf Suresi’ne bakıyoruz. 85. ayetten başlayarak:
“Nihayet Güneş’in battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar
buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn!
Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin” dedik.
Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet Güneş’in doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir
kavim üzerinde buldu ki, onlar için Güneş’e karşı bir örtü yapmamıştık.
OKTAN KELEŞ’e göre Orkun Kitabeleri’nin üzerindeki tarih ‘kutlu
yazıların’ yeniden yazılmasıyla ilgilidir. Yoksa olaylar yüzlerce yıl öncesine
aittir. (Kazım Mirşan da benzer görüştedir.)
Değerli okuyucum, bunlar tarih bilmi açısından önemli ve kışkırtıcı
görüşlerdir. Bilim adamlarına düşen, bilime tapma sapmasına düşmeden, incelemek
araştırmak ve görüşlerini bilim zihniyeti içinde ortaya koymak olmalıdır. Bilim
zihniyetinin temeli ise ‘bildiğim bütün bilgilerin doğru olmamak ihtimalini
bilmek’tir... OKTAN KELEŞ ve NETPANO izlenmelidir.
***
-- A. , 21.2.2010
Subject:yazılar
Selam Hocam
İsmim A. yazılarınız http://www.angelfire.com okudum çok memnun
oldum.Kendim webtasarımcıyım. Size elimden geleni sağlayıp yazılarınızı bir websitesi
adı altında açarak yayınlayabilirim. Ayrıca kendim Türk Zazasıyım sizi zevkle
okuyorum.Benimle irtibat kurabilirsiniz
saygılar
CEVAP:
İlginize ve teklifinize teşekkürler. Ancak şimdilik yazılar bu sitede ve
böyle tanınıyor ve okunuyor. Siz de bir site kurup beğendiğiniz kısımları orada
yayınlayabilirsiniz.
***
--S.Ö. 18.3.2010
eğer bilgi paylaşacaksanız lütfen böyle paylaşın milleti yalan dolan
şeylere inandırmayın... yok bilmem bunlar TÜRK müş ne türkü sen sor kendine m.ö
500 yılında türkmü yaşardı :):):)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Medya_(devlet)
CEVAP:
Bu genç arkadaşımız MED devleti ile ilgili Vikipedi sayfasını göndermiş,
Pers İmparatorluğu haritasını da eklemiş. Teşekkür ediyoruz. Ancak o sayfada
yazılanlar bizim tezimizi yalanmamıyor.MEDLER 'in
"kürt" olduğunu göstermiyor. Üstelik Kürt tarihçi İhsan Nuri bile
MEDLER'in SAKA TÜRKLERİ'nden olduğunu dile getirmiş!.. Daha ne yalan-dolandan
bahsediliyor ki?
***
--A.B. , 18.3.2010
Selamün Aleyküm hocam,
Hastalığım ve yurttaki sıkıntılı durumum sebebiyle size uzun bir süredir
yazamadım. Bu dönem zarfında da kafamda bir çok soru birikti. Ama bunlardan
önce size başka bir şey sormak istiyorum. Biz okulda arkadaşlarla bir sosyal
dergi çıkarmaya başladık. Ama bizim bilgilerimizin kısıtlı olması durumundan
mütevelit sizin yazılarınızdan bir kısmını adınızı da vererek yayınlamak
istiyoruz. Size sormadan böyle bir şeye kalkışmak istemedik.
Evvelâ şunu sormak istiyorum; Ergenekon Terör Örgütü operasyonları
kapsamında kozmik odaya girildi, bir çok paşamız intihar etti-tutuklandı.
Paşalarımızın bu durumu bana kalırsa ordumuz tamamen pasifize edilene kadar
sürecek. Peki sizce şu durumda bize düşen nedir?
Sâniyen; insanlarımız soylarını bilmemektedir. Örneğin kendinin Arsaklardan(Part)
olduğunu iddia edip de "Ben İranlıyım" diyebilen arkadaşlarımız var.
Ben Arsakları Türk boyu olarak biliyorum-hattâ tamgalarını dahi görmüştüm. Ama
sizin Partlar bölümünüzde Türk olup olmadıkları ile ilgili bir bilgi mevcut
değil. Bu konuyu aydınlatabilir misiniz?
Sizi sorularımla sıkmak istemediğimden diğer sorularımı bunlar
cevaplarını okuduğumda göndereceğim. Şimdiden size çok teşekkür ediyorum. Türk
milletinin sizin gibi aydınlara ihtiyacı var.
Selametle kalınız...
CEVAP:
Önce merak etmeyin, diyorum. ALLAH'tan ümit kesilmez!.. Milletimiz ve
devletimiz bu sıkıntıları da atlatacaktır.
Ergenekon denilen olay son derece karışık... Tutuklananlar içinde
Milliyetçi, Atatürkçü subaylar, kişiler olduğu gibi, Amerikancı, Yahudi dönmesi
olanlar da var. Bunlar nasıl bir araya gelip te ihtilâl plânlamış,
anlaşılmıyor. Orduda zaten 1997 28 Şubat'ından beri bir Atatürkçü-Amerikancı
çekişmesi ve tasfiyesi vardır. Yahudi dönmesi Çevik Bir ekibi İsrail-Amerika
yanlısı bir darbe ile Erbakan-Çiller koalisyonunu indirdi, ama arkasından kendi
de elendi. Ondan sonra işler karıştı. Aşırı lâik İnönücüler kendilerini
Atatürkçü sanarak inançlı kesime tavır aldılar, âdeta başörtülü kadınlara savaş
açtılar. Bunların hepsi Türklüğü, İslâm'ı, ve Atatürk'ü iyi tanımamaktan.
Atatürk'ü iyi tanımak için Kaynak yayınları'nın yayınladığı 25 cilde ulaşmış
olan "Tüm Eserleri"ni okumak gerek. Türkçü, Müslüman, Şarkçı,
Milliyetçi, Devletçi, Halkçı, Mazlum Milletler'den yana olmadan Atatürkçü olmak
mümkün değil!.. Şimdiki "atatürkçü"lere bakın, hepsi sadece
"lâik"!.. Atatürk'ün kendisi bile böyle "lâik" değildi,
onun lâikliği Hıristiyan Batı'ya ve yobazlığa karşıydı. Ama merak etmeyin, bir
gün sular durulacak, her şey yoluna girecek.
Arsaklar konusunda sitenin bir yerinde yazmış olmamız gerek, ama Partlar
sayfasında değil. Sanırım, Saka kollarını sayarken bahsetmiştik.
***
-- K.M. 19.3.2010
Yazınızı çok dikkatli okudum ve Kürtler hakkında hiçbir bilgiye sahip
olmadığınızı üzelerek söylüyorum. Siz iki köylüyle konuşup binlerce yıldır var
olan bir halkı asparagasa çvirmeye çalışmışsınız. Benim dedem Ermenistan
Erivan'da doğdu. Kendisi hem ermeniceye hem rusçaya hemde kürtçe ve türkçeye
vakıftı. Şimdi bir insanın ermeni kürdüyüm demesi kürtleri ortadan mı
kaldırıyor. Neticede o topraklarda doğmuş o kültürü almış ama aslını inkar
etmeyen herkezin söyleyeceği cümle odur. Ben istanbulda doğdum eğitimimide
yurtdışında gördüm. Benim ırkımı soranlara Im Kurdish derdim bana nerenin Kürdü
oldugumu sorduklarında ise Turkish Kurd derdim zira bu benim Türkiyeden
geldiğimi gösterir Türk olduğumu göstermez. Referans aldığınız bir başka
şahısta Erzincanlı bir köylü kızı. Şimdi burda gülmemek elde değil. Yani
türkologlar dil bilimciler tarihçiler evet Kürt ırkı vardır bu topraklarda
Türklerden öncede vardır diyor herkes hem fikir ama o kız sizi saptırtabiliyor.
Zira Kürtlerin bu topraklarda Türklerden önce olduğu doğrudur cünkü Türkler
1071 de geldi anadoluya. Benim köyümde alevilere Türkmen derlerdi ki adamlar ya
Türk yada Kürttü. Cahillikten öyle derlermiş çünkü alevi diye bir kelime
duymamışlar. Kürtlerle Yahudiler aynı babadan geliyormuş ona bakarsanız
afrikalıyla anglısaksonda aynı babadan gelmiyor mu. Yada Fransızla Japon.
Herkes tek babanın nesli. Ama işin detayına inersek şöyle bir sonuç çıkar.
Kürtler Hint Avrupa kökenli Yahudilerse Arap Semitik kökenli. Ne alaka aynı
babadan gelmesi. Tarihte yan yana gelen her kavim aynı babadan mı geliyor.
Türkler Hunlara bağlı olduğu söylenir. Çin ve Korede Hun egemenliği altındaydı
ozaman sizin hesabınıza göre siz ya koreli yada çinlisiniz. Ne kadar saçma
değil mi. Belki akrabalık evlenme vasıtasıyla olmuş olabilir ama aynı kan
olması çok farklı. Ayrıca Yahudi Kürt diye birşey yoktur Kürt olup Musevi
dinine mensup olanlar vardır. Zira Kürtler heterojen bir din yapısına sahiptir.
İçlerinde Yezidi (dedemin dini. Anadoluya gelince müslüman olmuş) Zerdüşt,
Hristiyan olanlarda çok sayıda mevcut. Türklere gelelim. Hala şaman, musevi ve
hristiyan olanlar var. Sincan bölgesinde şaman Türkler hala var. Moldovada Gagavuz
(Gök- Oğuz) Türkleri Ortodoks hristiyandır ve Ukrayna Kırımda Karay Türkleri
(Kıpçak kolundan) musevidirler. Afrikalı siyahilerde bile aynı durum söz
konusu. İslam, Hristiyanlık ve Musevilik dinine inananlar azımsanmayacak
ölçüde. Size tavsiyem şudur... Önce araştırın sonra yazın. İlginize
Teşekkürler...
CEVAP:
Bu sevgili ve bilgili Kürt asıllı kardeşimizin yazısını zevkle ve
dikkatle okuduk. Son derece kibar ve olgun... Tamamen verilen bilgiler üzerine itirazlarını
dile getirmiş. Kendisine teşekkür ediyoruz.
Biz "Ermenistan Kürdü" demedik, "Ermeni Kürdü"
dedik... Çünkü karşımızdaki kişi ısrarla bu ifadeyi kullanmıştı. Tekrar tekrar
"Hem Ermeni, hem Kürt olunmaz, ya Ermeni'sin, ya Kürt'sün," dememize
rağmen, "ben Ermenistan'da doğmuş bir Kürd'üm, " diye cevap vermedi,
"Ben Ermeni Kürdü'yüm," dedi. Biz de bundan kendisinin dağda yaşayan
bir Ermeni koluna bağlı olduğu sonucunu çıkardık. Böyleleri var. Zaten ilk Kürt
tanımı da "Farslar'ın çölde yaşayanı" şeklindedir. TÜRK olduğu Kürt
bölücüler tarafından dahi kabul edilen Karakeçili aşiretinin doğuda yaşayan
kısmı kürtleşmiştir, Kürtç e konuşur.
Kürtlük bir ırk değildir. Bir "Kürt milleti" te yoktur. Kürt
aşiretleri vardır. "Kürt ırkı" diyen bir tek bilimi adamı veya
tarihçi, (hele Türkolog) hiç yoktur. Hemen hepsinin kullandığı ifadeleri
sayfalarımızda verdik.
Türk boylarının Anadolu'ya 1071'de gelmediğini daha ilk sayfadan itibaren
anlattık. Hunlar'ı, Sakalar'ı bırakın; M.ö. 8000 yıllarına dayanan duvar resimlerine
yansıyan Türk izlerini gösterdik. Sayfaları tararsanız, göreceksiniz.
Yahudi-Kürt kan birliği konusuna gelince, bunu da biz ortaya atmadık. Hem
Yahudiler hem de bazı Kürtler söylüyor, yabancı internet sayfalarına yansımış.
Nabukadnezar'ın sürdüğü Yahudiler de Irak'ın kuzeyinde kürtleşmişlerdir. Yahudi
Kürdü tabiri oradan gelir.
Ama tekrar ediyoruz. Kürtler'in büyük kısmı TÜRK boylarına dayanır.
Ayrıca ister Ermeni, Yahudi, Arap Fars kökenli olsun, kendini bu vatanın
evlâdı, bu devletin mensubu sayan herkes bizdendir. Hiç ayırım yapmayız!
***
--U.G., 22.3.2010
Selam,
https://www.angelfire.com/tn3/tahir/trk26c.html
bu sayfanıza bir göz attım, Şadili Asireti Kürt aşireti mi Türk aşireti
mi? Benim sevgilim o aşirettendir, alevidir kendisi ama tam olarak noldugunu
anlamıyor. Ailesi kökenlerinin Türkmen olduğunu söyluyor ama nette milletin
dili başka dönüyor.. Saddillilere kürt diyorlar. Yardımcı olabilirmisin?
ve benimde bir sorum var.. büyük dedem erzincanlı imiş, zamanında
Erzincandan Adanaya göç etmiş. Soyadı Camekan imiş sonradan değiştirmiş.
Şimdiye kadar tek öğrendigim şey bu; Camekan soyadı Erzincana bağlı. Ama
neden??
Eyvallah,
CEVAP:
Sevgili kardeşim, Şadili aşireti Yürük-Türkmen'dir. Osmanlı aşiretin
liderini muhatap alır, aşiret te onun adıyla anılırdı. Bu aşiretin reisi Şadi
Bey veya Şadi Ağa imiş, aşiret te onun adıyla Şadililer diye anılmış.
Camekan konusunda bir bilgim yok. Belki Erzincan'a bir uzanıp orada bir
araştırma yapsanız, bilgi edinebilirsiniz.
***
H. Y. M. , 1.4.2010
Subject:Atmalı aşiretinin Tü rklüğü
Selam...
Atmalı aşiretiyle ilgili olarak aşağıdaki yazıyı sitenize eklerseniz
yararlı olabilir diye düşünüyorum. Daha geniş bilgi
http://www.atmaliasireti.blogcu.com/
adresinde mevcut.
CEVAP:
Çok teşekkür ediyoruz ve aşağıda yayınlıyoruz. Ayrıca o sayfada link
verdik.
ATMALI AŞİRETİ
Atmalı aşiretinin/cemaatinin adına ilk kez 1560 yılına ait Malatya tahrir
defterinde rastlanmaktadır. Buna göre, birkaç neferden oluşan “Atmalu” cemaati,
bir başka cemaatle birlikte, 1560 yılında Malatya’nın ‘Keder Beyt’ nahiyesinde
meskundu. En eski ikinci kayıt ise, 1563 yılında Maraş topraklarında Alma
Kuşağı Mezraı’nda başkalarıyla birlikte tarımla uğraştıklarını göstermektedir.
Üçüncü olarak, Arapgir sancağına ait 1643 tarihli avârız-hâne defterinde Atma
adlı köyün, Arapgir sancağının en büyük ya da kalabalık köyü olduğu
görülmektedir. Atma köyünün bulunduğu mevki Horan/Horun adını taşımakta olup
bugün Kaynak adlı bir köye ev sahipliği yapmaktadır.
Horan’ın (Horun) 1335 yılında Türkler tarafından kurulmuş bir köy olduğu
öne sürülmektedir. Kesin birşey söylenememekle birlikte, söz konusu tarihe ait
siyasal konjonktürden hareketle Atmalılar’ın Bozok Türkmenleri'nden (ve
muhtemelen Beydili/Begdili boyundan) oldukları çıkarımını yapmak mümkün
olabilir. Öte yandan, 1560 gibi erken bir tarihte “Atmalu cemaati” şeklinde
Türkçe bir isimle anılmalarının, Türkmen olmalarından kaynaklandığı tahmininde
bulunmak mümkündür.
Atma köylüleri ya da Atmalılar, tahminen 1640’lı yılların sonunda yaşadıkları
trajik bir olay sonucu çok sayıda zaptiye ya da askeri öldürmek zorunda
kaldıkları için köylerini boşaltıp değişik yerlere dağılmışlar ve başka
muhitlerde çoğalmışlardır.
1690-94 yılları arasında ve/veya 1702 yılı ve sonrasında, Osmanlı Devleti’nin
iskân politikası gereği tekrar bir göç dalgasının ortaya çıktığı
anlaşılmaktadır. Arşiv belgelerinden anlaşıldığına göre, içlerinden bir bölümü
1690’lı yılların başında Rakka’ya (Suriye’de, Halep’in doğusunda, Fırat
kenarında yer alan ve Türkiye sınırına yaklaşık 120-130 km uzaklıkta bir şehir)
yerleştirildiği gibi, aralarından bazıları da 1720 yılında Harran Ovası’nda
iskân edilmiştir. (Harran Ovası'na yerleştirilenlerin Karakeçililer'le
akrabalık kurdukları ve onların nesillerinden gelen ve kendilerini Atman olarak
adlandıranların, Atmalı atalarına ait "askerler ve göç" olayını
Karakeçili atalarına aitmiş gibi anlattıkları görülmektedir.) Her iki iskânın
da gerekçesi, bölgede eşkıyaya karşı güvenliği sağlayacak topluluklar oluşturulmasıdır.
Yine belgeler ışığında 1734 yılında ana kütlenin hâlâ Arapgir sancağına bağlı
topraklarda timarlı göçebe olarak yaşadıkları ve “harp ve darbe muktedir bir
cemaat” olarak yine eşkıyaya karşı güvenliği sağlamak üzere Alaca-Han’a
yerleştirilmelerinin düşünüldüğü görülmektedir.
Atmalılar’ın Osmanlı tahrir defterlerinde bazen Türkmen Ekradı (Türkmen
Kürtleri), bazen de Ekrad (Kürtler) olarak anılmalarının, Bozok Türkleri’nin
Beydili/Begdili boyunun “Kürtler” cemaatinden/aşiretinden olmalarından
kaynaklanıyor olması muhtemeldir. Nitekim arşivlerde Beydililer için “Kürt
Beğdilisu cemaati” tabirinin kullanıldığı da görülmektedir. (Bilindiği gibi
Oğuzlar 12’si Bozok, 12’si de Üçok olmak üzere 24 boydan teşekkül etmekte olup,
Beydili Boyu, Kayı Boyu gibi Bozoklar’dandır. Dulkadiroğulları ve
Ramazanoğulları gibi beylikler Beydililer tarafından kurulmuştur.)
Bununla birlikte, Atmalılar'ın Rişvan aşireti ile herhangi bir bağlarının
bulunmadığı da kesindir. Çünkü, başta 1560 tarihli Malatya tahrir defteri ile
1563 tarihli Maraş tahrir defteri olmak üzere bütün kayıtlarda ayrı aşiretler
olarak gösterilmektedirler. Öte yandan, Türkmen Ekradı olarak
nitelendirilmelerinden hareketle Horasan kökenli oldukları tahmininde bulunmak
mümkün olsa bile, Atmalılar'ın kökenini Irak'a kadar uzatan rivayetlerin hiçbir
dayanağının mevcut olmadığını belirtmek gerekiyor. Ayrıca Hacı Bektaş-ı Velî
ile de herhangi bir bağlantıları mevcut değildir. Bu, Atmalılar'dan Alevîleşen
kesimin Bektaşîlik'le bağlarının bulunmamasından da anlaşılmaktadır. Köken
itibariyle tamamı Sünnî olan Atmalılar'dan Arguvan köylerine yerleşenler
özellikle Dersim kökenlilerle kurdukları akrabalık ve kültürel etkileşim sonucu
Alevîleşmişlerdir. Ayrıca Doğanşehir-Topraktepe köyüne yerleşenlerin de bir
bölümü İran-Kaşan'dan gelenlerle kaynaşarak Alevîliği benimsemişlerdir. Yine
Alhaslılar'ın da belirli bir bölümü, Elbistan civarına yerleştikten hemen sonra
Alevîliği benimsediklerini yaşlılarının ifadelerine dayanarak söylemektedirler.
Atmalılar'ın geriye kalan büyük çoğunluğu ise Hanefî mezhebinde kalmaya devam
etmişlerdir. Atmalılar'ın Şafiî değil Hanefî olmaları da, Türkmen oldukları
tezini güçlendirmektedir.
Arşiv belgelerinden Atmalılar’ın Rakka’dan Trabzon-Of’a ve Urfa’dan Konya
ve Ankara-Haymana’ya kadar geniş bir alana yayıldıkları anlaşılmaktadır.
Günümüzde nüfusları onbinlerle ifade edilebilecek bir durumdadır. Tarihçilerin
genel olarak kabul ettikleri gibi, her yüz yıl için üç kuşak esas alınırsa, bu
rakam akla yatkındır. 1643’te Arapgir-Atma köyünün ‘vergi veren’ nüfusunun 84
olduğu dikkate alınırsa, köyün toplam nüfusunun kadın, çocuk ve yaşlılarla
birlikte en az 500 olduğu kabul edilebilir. Fahrettin Öztoprak, “Halep
Türkmenleri’nin Kanuni devrinde vergi nüfusu 9316 hanedir. Bu ise onların
nüfusunun 90.000 civarında bulunduğunu gösterir” demektedir
(http://www.mengensofular.com/?q=content/view/75/10).
Benzer bir akıl yürütme ile, 500 yerine 800 rakamını da kullanmak mümkün
olabilir.
Batılı gezgin Carsten Niebuhr, 1766 yılında Atmalılar’ın Malatya, Maraş
ve Adıyaman havalisinde bin çadırlık bir topluluk teşkil ettiklerini
söylemektedir. Aynı dönemde bölgede mevcut olan göçebe toplulukların sayısını
ise 40 bin civarında göstermektedir.
Meşhur Atmalılar olarak Turgut Özal, Antep savunmasında şehit olan Molla
Mehmet Karayılan, Osman Bölükbaşı, Metin Emiroğlu ve İbrahim Hortoğlu gibi
isimler anılmaktadır. Karayılan’ın Atmalılar’dan oluşan çetesi ile Anteb’in
kurtuluşunda oynadığı rolün yanı sıra, Pazarcıklı Atmalılar’ın reisi Yakup Paşa
(Paşo Ağa / Yakup Hamdi Bey) da Maraş’ın savunulması ve kurtuluşu olayında 350
kişi ile yer almıştır.
***
Öküz B. , 4.10.2010 Subject:Soru...
Bişey sorucam fikrinizi merak ettim. Mayalar sizce haklımı, azmı kaldı
sonun başlamasına? 2012 de hata var 2010 diye açıklanmıştı bu nekadar doğru
merakımı giderirseniz sevinirim. Adresinizi zeitgeist in Türkiye sayfasında
biyerlerde buldum tartışma forumunda... Şimdiden teşekkürederim.
CEVAP:
Mayalar'ın ne düşündüğünü bilemem. Yaptıkları takvimin 2012'ye kadar
uzandığı, ve doğru olduğu söyleniyor. 2012 yılında bir takım gök cisimleri
hareketinin olduğu da söyleniyor. Ama bunlardan ne sonuç çıkar, bilemem.
Benim bildiğim Emperyalist Avrupa ve A.B.D. büyük sıkıntıda. Hıristiyan
Batı çökmek üzere!.. Bu yüzren onların ve korudukları Yahudiler'in 2012'den
sonra kötü birşeyler yapması, ALLAH korusun, bir nükleer savaş çıkarması
mümkün!.. Hepimizin gayreti ve duası böyle bir gidişatı önlemek için olmalı!
***
-- Ş. B. , 6.4.2010
Subject:kazım mirşan
Saygıdeğer araştırmacı Türkkan,
Yıllar önce Kazım Mirşan'ın bir kac eserini Beyazıt'ta işportacıdan
almış, okuyunca çok şaşırmıştım, sizin yazdıklarınız da az çok aynı yönde.
Kendisi hakkında bilginiz var mı? Ne derece bilimsel, doğru sizce?
Karşı-tez her zaman iyidir, karşı tarafın desteksiz atmasını engeller,
bunu çok iyi yapıyorsunuz; bilgiler için teşekkurler...
CEVAP:
Bizim yaptığımız alıntılar da Kâzım Mirşan'ın kitaplarından. Doğru
olduğuna inandığımız, başka tarihçilerin tesbitleri de bu görüşü desteklediği
için aldık.
Tarih ilminde bilimsellik bulgu ve belgelere dayanır. Kâzım Mirşan'ın
duvar resimleri, tamgalar, yazıtlar üzerine yaptığı çalışmalar son derece
bilimseldir. İtiraz edip aksini söyleyen çıkmamıştır.
***
· DİĞER BÖLÜMLER : OKURLARLA SOHBET - MEKTUPLAR , OKURLARLA
SOHBET - MEKTUPLAR / 31 , TÜRKLER'İN
TARİHİ - MURAD ADJİ , KÜRT
KÖKENLİLERİN DTP-PKK-AÇILIM ALEYHİNE AÇIKLAMALARI , BATI
ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ , DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN
PAYI , TÜRKLERLE İLGİLİ LİNKLER , GİRİŞ