Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Kurt Puslu Havayı, Faşizm de Kriz Dönemlerini Sever


[ Forum ]


Makale yazari: gokyuzu Tarih, gün ve saat : 08. Nisan 2001 01:28:31:

80 Öncesi MHP’lilerin yürüyüşünü izliyordum, İş-Ekmek-Hürriyet, Milliyetçi Hareket diye slogan atarken, kaz adımıyla yürüyorlardı; birisi adımını şaşırdı ve hizayı bozdu, yürüyüşü yandan idare eden bir yönetici, bu "şaşkın kazın "tam diz kapağına bir tekme attı ve hiç bir şey olmamışcasına yürüyüş devam etti.

Geçmişte İspanya’da ortaya çıkan vebugün de Lübnan’daki faşist bir hareket olan Falanjistler’in , kendilerini tanımladıkları falanj sözcüğü Helence, phalanx’tan geliyor; Eski Yunan’da phalanx bir piyade düzeni, yanyana savaşan, birlikte saldıran askerlerden oluşuyor. Phalanx’ın önemi sadece şeklen ve fiili olarak omuz omuza savaşmalarının, bir askeri birlik biçiminin ötesine geçmesinden geliyor. Gerek birlikte eğitimleri, gerekse birlikte savaşmalarının getirdiği dayanışma duygusu, polis’in yani Yunan şehir devletinin aynı idealler için hayatını ortaya koyan, üstelik silahlı, insanlara o polis için bir aidiyet hissi doğurmasına da yol açıyor.

MHP’liler bunu bilmiyordu, ama bu izlediğim manzara kadar faşizmi anlatan manzara zor bulunurdu.

Kaz adımıyla yürüyenler, o düzen içindekilerle eşitleniyorlar, dayanışma, aidiyet gibi duygularla güçleniyorlar ve onları yürütenlere karşı da eşitsiz, tekme yeseler bile, altta olduklarını kabul ediyorlar.

Faşizm, çok sıkı bir hiyerarşidir. Faşist kitlenin ezici çoğunluğu, kaz adımıyla yürüyenler, ancak kendi içlerinde eşittirler ve hiyerarşi çok katı bir şekilde tepeye kadar, başbuğ, duçe, führer gibi sıfatları olanda - ki o noktada tam bir teslimiyet vardır ve bu kişi asla ulaşılamayan, eleştirilemeyen, hata yapmadığı kabul edilen bir yarı tanrıdır- sonlanan bir sırada gider.

Türkiyeli sosyalistlerin geçmişte bugüne kadar yaşanan faşizmleri, bir-iki isim dışında, tam olarak anladıkları, değerlendiklerini söylemek zor. Özellikle, sivil faşizmin kitlesi hakkında tatmin edici değerlendirmeler çok az. Bizde herşeyi toptanlaştırma eğilimi olduğu için, sivil faşizm ile cuntalar ya aynı kefeye konuyor ya da faşizmin ortak özellikleri bir yana koyularak aralarındaki bağlar, benzerlikler ihmal ediliyor. Bu durum, dünyada yaşanan faşizmler ile Türkiye’deki faşizmler içinde aynen geçerli. Bu, özellikle bizim yani sosyalistlerin, bize onca kurşun sıkan sivil faşizmin ne olduğunu tam olarak anlamamıza engel oluyor.
(Bu bağlamda, Tanıl Bora-Kemal Can’ın, Devlet-Ocak-Dergah kitabının önsözünde Ömer Laçiner’in yazdıkları çok daha kapsamlı ve önemli bir metin olarak okunabilir)

Bundan sonra, bu yazı içinde faşizm dediğim zaman darbeyle gelen askeri cuntaları değil, sivil faşizm hareketi olarak söz ettiğime dikkat çekmek isterim.

Bir MHP’liye faşist dediğin zaman, o asla faşist olduğunu kabul etmiyor ve bunu küfür olarak algılıyor; oysa faşizm bir ideoloji ve o ideolojiyi savunan insanlara da faşist denir. Sıradan bir MHP’li, kendisinin Nazilerle aynı kefeye konmasına kızıyor, oysa MHP’nin tarihi Nazizim ile başlıyor ve bunu bilmiyor. Geçmişte Ülkü Ocakları’nda Kavgam okutuluyordu ve onların en azından yönetcileri bu bağı gayet iyi biliyorlardı.

Sosyalistler, liberaller kısacası faşist olmayanların büyük çoğunluğu ise MHP ile Nazizim arasındaki bağı dondurmuşlar, adeta MHP = Nazizim gibi görüyorlar ve MHP’nin geçmişten bugüne kadarki evrimini, değişimini görmüyorlar.

Faşizm, gerek İtalya’da gerekse Almanya’da kriz dönemlerinde mayalanmış ve bu krizden yararlanarak iktidara gelmişlerdir.
Faşizm, bir reaksiyon hareketidir
Türkiye sivil faşizmi de, pek çok başka faşizm gibi, sola reaksiyon hareketi olarak ortaya çıkmıştır.
Kriz dönemlerinde yaşananlar ekonomik, siyasal krizden çıkar ve bu dönemlerde adeta "hiçleşen" insanın içsel bir krizine dönüşür. Artık yaşananlar, ekonomipolitik olmaktan öteye bir ruh halidir. Duçe ve Führer, bu dönemlerde gerek ekonomipolitik seslenişlerde gerekse de, "tükenen" insanın ruh haline seslenmişlerdir.

Türkiye sivil faşist hareketi, tamamıyla Nazi desteğinde, parasında, himayesinde ortaya çıkmıştır. Nazizim, İtalya’daki faşizmden farklı olarak, Almanya’daki mezhep meselesi nedeniyle dinsel bağlar kurmamıştır. Türk faşizmi de bu dönemin etkisiyle, mevcut dinden uzak, Turan’ı hedeflediğini söyleyerek, şamanist rüzgarlarla ve yine paralel olarak anti-seminist söylemle çıkış yapmıştır. Şamanist akım, yaklaşık 70’li yılların başına kadar sürmüş ve bu şamanistler, öldürülerek, dövülerek hareket içinden atılmışlardır. Bu, ilk ideologlardan Nihal Atsız’ın (Rıza Nur’un manevi evladıdır) da etkisinin bitmesidir. Sivil faşizmin diğer önemli isimlerin hemen hepsi başta Kafkasya olmak üzere,bugünkü mevcut sınırların dışından gelmedir. Bu isimlerin hemen hepsi de geçmişte, Nazilerle işbirliği yapmışlardır. Bu dönemde faşizm bir aydın hareketidir. (Bu bağlamda, STMA içinde İsmail Soytemiz, Zeki Tombak değerli makaleler yazmışlar)

80 Öncesinde dahi geceleri kurt gibi uluyan bir faşizm yok artık. Hatta, Türkeş, ölmeden kısa bir süre önce Kayseri’deki yaylaya bozkurt heykelleriyle gelenlere bağırıp çağırmıştı. Türkeş’in bu dönüşümü uzun bir süreçte oldu ve Şamanist Türkeş, 70’li yıllarda hacıya gitti.
Almanya’nın yenilmesiyle, göstermelik bir dava açılan Gestapo artığı Türkeş ve arkadaşları beraat ettirilmiş ve Türkeş’in artık CIA ile birlikte önlenemez (STMA’da verilen rakama göre, CIA’den alınan para o dönemde 150 milyon dolardır) yükselişi başlamıştır. Bu işbirliği gereği, Türklük kadar yavaş yavaş müslümanlık da vurgulanmaya başlanmıştır. Bu taban arayışı gereğidir, solun eşitlik söylemine karşı, islamiyetle ideolojik mücadele gereğidir.
60’lı yılların içindeki Komunizmle Mücadele Dernekleri ve tarikatler, anti-komunizm sattıkları ölçüde devlet tarafından desteklendi ve faşizmin mayalandığı yerler oldu.

Bu kısa yazıda faşizmin tarihini özetlemek dahi çok uzun iş. O yüzden, sadece, faşizmin 70’li yıllardaki bir iki temel özelliğine, değişimi görmek açısından değinmek lazım.
Faşist hareketin, 70’li yıllardaki şehirdeki katillerinin ezici çoğunluğu, kır, taşra kökenli, düşük puanlı ve mezun olunca iş bulma ihtimali zayıf ya da düşük maaşla iş bulabilecek, özellikle kamuda bulabilecek bölümlerde okuyanlardan oluşuyordu. Taşrada ise, bihassa Ermeni Kıyımı yaşanmış bölgelerde, sanayii olmayan şehirlerde, feodal ilişkilerin canlı olarak yaşadığı, buralarda büyük ve orta sınıf toprak mülkiyetine sahiplerince desteklenen, sanayi ve finas burjuvazisine karşı, küçük ve orta işletme sahiplerince desteklenen (MSP ile tabanları ortaklaşmaya başlayınca çatışmaya girdiler zaten) yönetici kesimleri ise ağırlıklı olarak emekli subay, toprak ağası vb olan bir hareketti.

Faşizm, Alman faşizminden doğuyor, ama bugün dinle ilişkisi açısından daha çok İtalyan faşizmine benziyor. Dinle olan bağlantısı, devletle olan bağını açmadan sürüyor. Aradaki bağı açanlar, BBP içindeler zaten.
(Faşizm, devleti kutsar. Faşizm, paramiliter sokak güçleri besler. Bu iki özellik hiç değişmemiştir.)

Bugün MHP neden güçlendi ve değişiklik ne; bu çok önemli ve buna da kısaca değinmek lazım.

Sovyetlerin çöküşü aslında MHP’nin de sonunu getirmişti, ama dedik ya faşizm bir reaksiyon hareketidir diye, bu kez MHP, PKK gibi bir fırsat yakaladı ve bu kaynaktan beslendi. Artık, Komunistler Moskova’ya sloganları satmıyordu zaten. Bugün, kolejlerde, sosyetede dahi MHP güçlü, çünkü PKK düşmanlığını en iyi götüren onlardı.
MHP bugün kitle partisi durumuna geldi.
Popüler olan ister istemez popülist politika izler. MHP, A. Türkeş’le olan bağını yavaş yavaş keserek, merkez sağa doğru kayarak daha da ılımlı olmaya çalışarak, bu yüzden kendi içinde de çatışmalar, suçlamalar yaşayarak gidiyor. Bahçeli de, diğer başkan adayları içinde en ılımlı kişiydi zaten.
Tabanı olan tutucu kesimle, devletin türbanı yasaklamasıyla arasına sıkışma gibi sorunlar yaşıyor ve iki yüzlü tutumla durumu idare etmeye çalışıyor.
Tüm bunlar MHP’nin gerçekte değiştiği falan anlamına gelmiyor elbette, bunlar zahiri görüntüler ve katil kurt kanlı dişlerini şimdilik fazla göstermiyor ki ürkütmesin.

Bu kriz MHP’yi de vuruyor gibi duruyor ve gerçekten de az da olsa vuruyor, ama asıl hedef Ecevit ile Yılmaz gibi duruyor ve içlerinde Bahçeli en az yıpranan olarak kalıyor.

Kurt puslu havayı, faşizm de kriz dönemlerini sever.
Her hareketten bereket çıkacağını sananlar fena halde yanılıyorlar.

Bu krizden, açık faşizm çıkar; bu yaşanacak sürece göre Genelkurmay ya da izleyecekleri politikaya göre MHP olacaktır. Hitler’in iktidara gelirken yığınlara vaat ettiği gibi, özellikle işsizliğe karşı politikalar, toplumsal statüsünü kaybeden ve "düşen" esnaf yani hayat standartlarını yitirenlere eski güzel günlere dönüş umutları, yitirilen milli gururu, milli parayı tekrar ayağa kaldırma sözleri ve benzer milliyetçi reorikler vb izlenirse eğer Bahçeli ilk seçimden başbakan çıkar.

Buna iç dinamikler engel değil maalesef, ABD ise şimdilik krizi uzatıyor görünümünde. Belirleyici olacak olan ABD, Genelkurmay ve MHP politikaları olacaktır.
Dış dinamikler de tek başına bir ülkeyi dönüştüremez.





Cevaplar:


[ Forum ]