Ce: CHP nerede
[ Serbest kursu ] Makale yazari: Vaner Alkaç Tarih, gün ve saat : 20. Aralik 2000 11:37:35:
Su yaziya cevaben: Ce: CHP nerede makale yazari: Mendüh Haci Tarih, gün ve saat : 20. Aralik 2000 01:14:32:
Sayın Hacı
Zamansız bir tartışmayı açmaya çalışıyorsunuz.
CHP nerede sorusunu Baykalın yanıtına uygun bir biçimde cevaplamak CHP nin ne toplumsal dimanizmi nede öncülüğünü yakalayacak politik bilinçten ve önderlikten yoksun olmasının nedenini göstermektedir.
Ölüm oruçları 60 gün veya daha öncesinden başladı.
Eğer CHP kendini halk saflarında görüyorsa bu boyutlara gelmeden toplumsal dimaniği kavramayı önüne koymuş bir politik parti gibi zamanında niye öne fırlayarak gelişmelerin seyrini etkilemeye çalışmadı?
Açlık grevleri tablonun bir parçasıdır.
DEvletin içindeki parçalanmanın saflarımızdaki yansımasıdır.
Açlık grevlerinin başladığı süreçte bir çok olay yaşandı.
CHP yine piyasda yoktu.
Eğer Baykal it iti kırıyor meydan bize kalır diye düşünüyorsa çok yanılıyor.
Eğer bu ülenin kendi dinamikleri toplumsal muhalefetteki öncülük boşluğunu dolduramaz ve kendi bağımsız tavrını geliştiremezse birileri mutlaka bunu yapar.
Ama bunun artık ne generaller nede onların yağcıları olmayacağı kesin. Bu sefer darbeye kalkanlar Evren gibi köşelerinde rahat edemiyecekler.
Bu sefer karşılarına globalizmi almaya kalkacak babayiğit Yugoslavdan kötü olmayıda göze almalı.CHP devlet sadakatciliğini bırakmazsa yıkıntının altında o da kalacaktır hepimizle birlikte.
Eğer uluslar arası güçlerin proğramına Türkieli demokratik güçlerin taleplerini dayatabilecek bir politik öncülük yartılamazsa sivası maraşı seyrettikleri gibi seyredecekler. Parlemontodan uzaklaştırılmaları ile değil politikadan silinecekler.
Eğer CHP bir irade olamıyor da bir Dev-solun iradesi bu denli öne fırlayabiliyorsa neyin şikayetini eleştirisini yapıyorsunuz.
Bırakın başkalarının doğrusunu yanlışını.
Sorun tekrar tekrar sorun CHP NEREDE????
Vaner Alkaç>Bazı anlar vardır kelimeler insanın boğazına düğümlenir. Bağırıp çağırmanız gerekir oysa yapamazsınız. Hani kardeşinizin gözlerinizin önünde dayak yiyişini seyredersiniz ya öyle bişey. Haksızdır, yanlıştır ama o kadar da masumdur ki kıyamaz ne ona bağırabilir ne de dövene ses çıkartabilirsiniz. 200 kadar yiğit devrimci ölüm orucuna yattı. Faşizmin bir karabasan gibi çöktüğü günlerde bir çığlık olarak ortaya çıktılar. Tıpkı Eylül öncesinde olduğu gibi maalesef yine faşizmin malzemesi, halkın gözünde meşrulaşmasının aracı oldular. Kim yapıyor, işler nasıl bu noktaya geliyor, düğmelere kim basıyor? Bu sorular artık anlamını yitirdi.
>Cumhuriyet Tarihi boyunca ilk kez bir büyük sermaye sahibi demokratikleşme konusunda ciddi bir adım atıyor ilk paparayı Türkeş’ten yiyorken, bir ay sonra bir “devrimci örgüt” tarafından plazasının 25. katında cezalandırılıyor. Bu ne akıldışlıktır. Ne oldu bize?
>Cezaevleri tarihi boyunca hep zulmedenlerin vazgeçilmez bir aracı oldu. Zalimlerin cezaevleri vardır. Ve zulme karşı direnenler için cezaevleri kaçınılmaz konaklama yerleridir. Okul der devrimciler, evet bir tür okuldur ama ders konusu “Egemenlerin Zulmüne Tanıklıktan” ibarettir. Oysa son yirmi yılda her türden akıldışılığa bir de bu eklendi; devrimciler cezaevlerini kendi müfredatlarını belletmek için kullanır oldular. Bu garip, bu akıldışılık herhalde devrim mücadeleleri tarihinde bir bizde vardır.
>Devrimciler asıl olarak alanlarda, fabrikalarda ve parti okullarında yetişirken, bizimkiler egemenlerin zulüm ocaklarında parti okulları kurdular. Bu bir başarımıdır? İyi değerlendirirsek bir başarı değil bir çözülüşün hikayesi olduğunu görürüz. Herşeyi eksik yanlış anladığımız gibi bu cezaevlerine biçtiğimiz misyonda da büyük yanlışlıklar vardır.
>Eğer devrimciler bir tek fabrikaya giremiyor, bir tek işçi eylemi örgütleyemiyorken, koğuşları kurtarılmış bölge ilan ediyorsa bu işde bir yanlışlık var arkadaşlar. O koğuşlar ki esas olarak zulmün kalesidirler. Ve her zaman öyle kalacaklardır. Şiddet ve devlet terörünün oradan geri püskürtülebileceğini sanmak ancak küçük burjuva radikalizminin o bildik hastalığının bir sonucudur.
>Şimdi cezaevlerinde hak ve özgürlükler mücadelesi elbette verilecektir. Bu durdurulamaz. Ama önce fabrikalardan, dağlardan ardından üniversitelerden kovulan bazı örgütlerin tüm siyasal taleplerini cezaevleri üzerinden gerçekleştirmeye çalışmaları sakattır, sonuç vermez aksine daha büyük kayıplara neden olur. Bu örgütlerin gencecik yiğit devrimcileri böylesine sorumsuzca telef etmelerine maalesef seyirci kalmaktan başka bir rol üstlenemiyoruz. Bakın daha bugün o meşhur örgütten gelen emailde insan hakları savunucuları, sendikacılar, aydınlar ve gazeteciler suçlandı. Bu durumda tıpkı PKK nın izlediği dayatmacı örgüt tavrı ile devlet terörü arasında işlevsiz kalmak dışında seçenek yok.
>Sayın Vaner, ne yapmalı?
>Bakın Perinçek ölen jandarma erleri için gönderdiği başsağlığı telgrafında devrimcileri “batı provakasyoncuları” diye nitelemiş. Bunların bir kısmı eski yoldaşları. Yani ortalık öylesine toz dumanki at izi it izine karışmış.
>Bu hükümeti başlangıcında iyi değerlendiremeyen ve gerekli önlemlerini almayan sol, bugün maalesef faşizmin malzemesi olmaktadır.
>Faşizm geliyor geldi diye sağa sola bakarken, meclise taşıdığınız MHP ve DSP Eylül artığı ANAPla birlikte sola faşizmin ne olduğunu öğretmektedir. Avrupa Birliği hayallerine dalan gafiller, ANAP tan liberal yaratmak hevesinde olanlar artık gerçeği görmeli. Bir gün içinde onlarca insan yakılarak öldürülüyor ve toplumun yüzde doksan dokuzu bunu sessizce benimsiyorsa bu faşizmdir. Siz hala meleklerin cinsiyeti üzerine tartışıp durun. Sivas ve Uğur Mumcu süikastiyle ilgili bu ülkenin hasbel kader en demokratik partisini toplumdan izole etmeye çalışın.
>Sayın Vaner hiç kendi kendinize sordunuz mu? Neden Kahramanmaraş ve Abdi İpekçi, Sivas ve Uğur Mumcu olayları CHP-SHP iktidarlarına rastgelmiştir diye?
>Beyler biraz daha gerçekçi, olalım. Ülke koşullarını, klasik kitaplarımızda yazan koşullar kadar dikkate alalım. Büyük bir sorumsuzlukla solu geniş kitlelerden giderek daha fazla soyutluyoruz. Üniversite yıllarında hatırlarım. Öğrencilerin büyük çoğunluğu harçtan ve sınavların fazlalığından, kalacak yer, yemek sorunundan muzdaripken Derneğimizin eylemlerinde “Polis Dışarı” sloganları atılıyordu. Oysa o yıllarda bir tek resmi polis bile görünmezdi ortalıkta. Sivil polisleri ise bir tek biz tanırdık. Sonuçta öğrenciler, polisle aralarındaki sorunu halletmeye çalışan bir grup suçlu gibi baktı bize. Ve çok geçmeden o dışarıya çıkarmaya çalıştığımız siviler resmi üniformalı coplu arkadaşlarıyla okullarımıza bir daha çıkmamak üzere yerleştiler. Yanlış neredeydi?
>Bugün cezaevlerinde F tipine karşı direnenler, toplum tarafından benzer bir tepkiyle karşı karşıyalar. Sol olarak bizler ne zaman kendi sorunlarımızı halkın sorunlarının önüne çıkardıysak kaybettik. Cezaevleri bu düzenin zulüm ocakları, onları devrimciler için cennet yapmak için bile 200 devrimci harcanmaz. Bir tek devrimci bile.
>Saygılarımla