Ce: CHP nerede
[ Serbest kursu ] Makale yazari: Mendüh Haci Tarih, gün ve saat : 20. Aralik 2000 01:14:32:
Su yaziya cevaben: CHP nerede makale yazari: Vaner Alkaç Tarih, gün ve saat : 19. Aralik 2000 23:45:26:
Bazı anlar vardır kelimeler insanın boğazına düğümlenir. Bağırıp çağırmanız gerekir oysa yapamazsınız. Hani kardeşinizin gözlerinizin önünde dayak yiyişini seyredersiniz ya öyle bişey. Haksızdır, yanlıştır ama o kadar da masumdur ki kıyamaz ne ona bağırabilir ne de dövene ses çıkartabilirsiniz. 200 kadar yiğit devrimci ölüm orucuna yattı. Faşizmin bir karabasan gibi çöktüğü günlerde bir çığlık olarak ortaya çıktılar. Tıpkı Eylül öncesinde olduğu gibi maalesef yine faşizmin malzemesi, halkın gözünde meşrulaşmasının aracı oldular. Kim yapıyor, işler nasıl bu noktaya geliyor, düğmelere kim basıyor? Bu sorular artık anlamını yitirdi.
Cumhuriyet Tarihi boyunca ilk kez bir büyük sermaye sahibi demokratikleşme konusunda ciddi bir adım atıyor ilk paparayı Türkeş’ten yiyorken, bir ay sonra bir “devrimci örgüt” tarafından plazasının 25. katında cezalandırılıyor. Bu ne akıldışlıktır. Ne oldu bize?
Cezaevleri tarihi boyunca hep zulmedenlerin vazgeçilmez bir aracı oldu. Zalimlerin cezaevleri vardır. Ve zulme karşı direnenler için cezaevleri kaçınılmaz konaklama yerleridir. Okul der devrimciler, evet bir tür okuldur ama ders konusu “Egemenlerin Zulmüne Tanıklıktan” ibarettir. Oysa son yirmi yılda her türden akıldışılığa bir de bu eklendi; devrimciler cezaevlerini kendi müfredatlarını belletmek için kullanır oldular. Bu garip, bu akıldışılık herhalde devrim mücadeleleri tarihinde bir bizde vardır.
Devrimciler asıl olarak alanlarda, fabrikalarda ve parti okullarında yetişirken, bizimkiler egemenlerin zulüm ocaklarında parti okulları kurdular. Bu bir başarımıdır? İyi değerlendirirsek bir başarı değil bir çözülüşün hikayesi olduğunu görürüz. Herşeyi eksik yanlış anladığımız gibi bu cezaevlerine biçtiğimiz misyonda da büyük yanlışlıklar vardır.
Eğer devrimciler bir tek fabrikaya giremiyor, bir tek işçi eylemi örgütleyemiyorken, koğuşları kurtarılmış bölge ilan ediyorsa bu işde bir yanlışlık var arkadaşlar. O koğuşlar ki esas olarak zulmün kalesidirler. Ve her zaman öyle kalacaklardır. Şiddet ve devlet terörünün oradan geri püskürtülebileceğini sanmak ancak küçük burjuva radikalizminin o bildik hastalığının bir sonucudur.
Şimdi cezaevlerinde hak ve özgürlükler mücadelesi elbette verilecektir. Bu durdurulamaz. Ama önce fabrikalardan, dağlardan ardından üniversitelerden kovulan bazı örgütlerin tüm siyasal taleplerini cezaevleri üzerinden gerçekleştirmeye çalışmaları sakattır, sonuç vermez aksine daha büyük kayıplara neden olur. Bu örgütlerin gencecik yiğit devrimcileri böylesine sorumsuzca telef etmelerine maalesef seyirci kalmaktan başka bir rol üstlenemiyoruz. Bakın daha bugün o meşhur örgütten gelen emailde insan hakları savunucuları, sendikacılar, aydınlar ve gazeteciler suçlandı. Bu durumda tıpkı PKK nın izlediği dayatmacı örgüt tavrı ile devlet terörü arasında işlevsiz kalmak dışında seçenek yok.
Sayın Vaner, ne yapmalı?
Bakın Perinçek ölen jandarma erleri için gönderdiği başsağlığı telgrafında devrimcileri “batı provakasyoncuları” diye nitelemiş. Bunların bir kısmı eski yoldaşları. Yani ortalık öylesine toz dumanki at izi it izine karışmış.
Bu hükümeti başlangıcında iyi değerlendiremeyen ve gerekli önlemlerini almayan sol, bugün maalesef faşizmin malzemesi olmaktadır.
Faşizm geliyor geldi diye sağa sola bakarken, meclise taşıdığınız MHP ve DSP Eylül artığı ANAPla birlikte sola faşizmin ne olduğunu öğretmektedir. Avrupa Birliği hayallerine dalan gafiller, ANAP tan liberal yaratmak hevesinde olanlar artık gerçeği görmeli. Bir gün içinde onlarca insan yakılarak öldürülüyor ve toplumun yüzde doksan dokuzu bunu sessizce benimsiyorsa bu faşizmdir. Siz hala meleklerin cinsiyeti üzerine tartışıp durun. Sivas ve Uğur Mumcu süikastiyle ilgili bu ülkenin hasbel kader en demokratik partisini toplumdan izole etmeye çalışın.
Sayın Vaner hiç kendi kendinize sordunuz mu? Neden Kahramanmaraş ve Abdi İpekçi, Sivas ve Uğur Mumcu olayları CHP-SHP iktidarlarına rastgelmiştir diye?
Beyler biraz daha gerçekçi, olalım. Ülke koşullarını, klasik kitaplarımızda yazan koşullar kadar dikkate alalım. Büyük bir sorumsuzlukla solu geniş kitlelerden giderek daha fazla soyutluyoruz. Üniversite yıllarında hatırlarım. Öğrencilerin büyük çoğunluğu harçtan ve sınavların fazlalığından, kalacak yer, yemek sorunundan muzdaripken Derneğimizin eylemlerinde “Polis Dışarı” sloganları atılıyordu. Oysa o yıllarda bir tek resmi polis bile görünmezdi ortalıkta. Sivil polisleri ise bir tek biz tanırdık. Sonuçta öğrenciler, polisle aralarındaki sorunu halletmeye çalışan bir grup suçlu gibi baktı bize. Ve çok geçmeden o dışarıya çıkarmaya çalıştığımız siviler resmi üniformalı coplu arkadaşlarıyla okullarımıza bir daha çıkmamak üzere yerleştiler. Yanlış neredeydi?
Bugün cezaevlerinde F tipine karşı direnenler, toplum tarafından benzer bir tepkiyle karşı karşıyalar. Sol olarak bizler ne zaman kendi sorunlarımızı halkın sorunlarının önüne çıkardıysak kaybettik. Cezaevleri bu düzenin zulüm ocakları, onları devrimciler için cennet yapmak için bile 200 devrimci harcanmaz. Bir tek devrimci bile.
Saygılarımla