Kemalizm-2
[ Serbest kursu ] Makale yazari: Doğan Arkadaş Tarih, gün ve saat : 10. Ekim 2000 15:43:47:
Merhaba,
Önceki yazımızda Kemalizm'den asıl olarak 1919-1938 döneminde Türkiye'deki uygulamalarını anlamak gerektiğini söylemiştim.
1-) Meraklısı için öncelikle şunu hemen söylemeliyim. Ben Mustafa Kemal'i Türkiye tarihinin en büyük devrimcisi olarak görüyorum. Bu tabii ki onun eleştireln bir değrlendirilmesi yapılmasın anlamına gelmiyor. Ama eğer artılar ve eksiler yanyana getirilip toplanacaksa ve oradan da bir sonuç çıkarılacaksa, ben bu sonucu yukarıda dediğim gibi çıkarıyorum.
Nedenböyle değerlendirdiğime bir ikiörnek vermek isterim :a-) Mustafa Kemal bir hanadanlığı ve onun çürümüş siyasal yapısını (Osmanlı'yı ) yıkmıştır. Bu basit bir şey değildir. Bugün MGK gibi bir kurumun, bırakın kaldırılmasını, siyasal alandaki etkisini sınırlamaya yönelik girişimlerin bile ne kadar sınırlı ve güçsüz olduğuna bakılırsa bu daha iyi anlaşılır.
b-) Halifelik kurumuna son vermiştir. Gericiliğin en önemli kurumuna bu kadar açık ve kesin bir tavır almıştır Mustafa Kemal. Bugün gericilerin en ufak örgütleri aleyhine karşı bile bir etkinlik gösteremeyen bazı arkadaşlarımız bunun önemini anlamalıdır. Şunu da eklemeli. Mustafa Kemal'in tavrı webde yazı yazmak değildi ! Söylemdeki keskinlikten söz etmiyorum. Somut bir uygulamadan söz ediyorum.
c-) Kadınların oy hakkının tanınması bile başlı başına bir devrimdir. Avrupa'da "sığıntı" olarak yaşayan bazı arkadaşlarımız, bulundukları ülkede kadınların ne zaman oy hakkının tanındığını öğrenmelidirler.
Dünyanın ilk Feminist Kongresi Türkiye'de yapılmıştır örneğin.Şunu bence kesinlikle söylemek mümkün : Mustafa Kemal, siyasal alanda, bugün bizim burjuva demokrasisi dediğimiz kurumu hedeflemiştir. Atılan adımların buna uygun olup olmadığını tartışabiliriz. Bu sürecin hangi aşamaya kadar götürüldüğünü konuşabiliriz. Ama "demokrasiyi hedeflemedi" demenin bir gerçeklik olduğunu düşünmüyorum.
2-) Ekonomik alana da yukarıda söylediğimiz hedefe ulaşmanın
bir yolu olarak bakılmıştır. Özel sektör esas alınmış ama 1930'lara kadar (1923 İktisat Kongresi'nde ortaya konan ) bu "teorik tespitten" somut bir yarar görülmeyince, planlı kalkınma (devletçilik) uygulamaları başlatılmıştır.Kısaca özetlemek gerekirse, Cumhuriyetin kuruluş döneminde yaşanan siyasi ve iktisadi süreçler, "yukarıdan aşağı bir burjuva demokrasisi kurma sürecidir."
1970'lere gelindiğinde, bizler, bu sürecin tamamlanamadığını, yarım kalmış bir devrim olduğunu ifade ediyorduk. Bu yarım kalmışlık durumu, Lenin'in "emperyalist çağda burjuva devrimi de (yani siyasal demokrasi ) proleterya tarafından yerine getirilecektir" tespitine uygun de uygundu. Deniz Gezmiş'ler kendi mücadelelerini "2. Kurtuluş Savaşı" olarak sunarken, Mahir Çayan "Kemalizm Sol'dur vb. " derken, bu değerlendirmeler üzerine konuşuyorlardı.Bazı arkadaşlar Mustafa Kemal'e atfedilen ve Mustafa Suphilere ve diğer sosyalistlere karşı yapılanları ele alarak, buradan döneme yönelik bir karşıtlık üretiyorlar. Kuşkusuz bunu onaylamak mümkün değil. Devrimciler bir dönemi değerlendirirken, o dönemde yaşayan sosyalistlere karşı takınılan tutumu esas almazlar. Benbu tip değerlendirmeleri siyasetle kan davasını birbirine karıştıran feodal bir kafanın ürünü olarak görüyorum. Çok da önemsemiyorum.
3-) Burada haklı olarak bazı Kürt (yada diğer değişik etnik/ulusal kökenden gelen) arkadaşların itirazları olacaktır. (Bunlara forumumuzda yazan bir "Zaza" arkadaşı da eklemeli.)
Bu eleştiri de, büyük ölçüde Mustafa Kemal'in Türk milliyetçisi olduğu yönünde. Bu görüşte haklı yanlar da var kuşkusuz. Ama ben o kadar da katı bakmıyorum. Açıklayayım :Mustafa Kemal eski bir İttihatçıydı. Kuvayı Milliye, büyük ölçüde Eski İttihat ve Terakki kadrolarından oluşmuştu. Ancak bu iki örgüt arasında önemli bir kopuş da olduğu açık. ( Buna girmeyeceğim. )
İttihat ve Terakki 19. yüzyılın sonlarında kurulmuş bir örgüttür. Bence ilerici bir örgüttür de. ( Örneğin kadın erkek eşitliğinden söz eden ilk Osmanlı örgütüdür. )
İTC'nin 1 numaralı kurucusu İbrahim Temo bir Arnavuttur. Örgütün ilk 4 kadrosundan biri İshak Sukuti, bir Kürttür. İTC milliyetçi bir hareket olarak kurulmamıştır.
Örgütün kuruluş döneminde, Osmanlı bir dağılma süreci yaşıyordu. Milliyetçi hareketlerin cirit attığı bir ortam vardı. İTC, asıl sorunun, o zamanın ölçüleri içinde baskıcı ( müstebit! ) yönetimin değiştirilmesi, bütün vatandaşların eşitliğini esas alan bir anayasa ile mümkün görüyordu. Zaten örgütün asıl kuruluş ismi de İttihad-ı Osmani'dir. Sonradan Terakki ve İttihat haline gelmiştir. Örgütün esinlendiği kaynaklar büyük ölçüde Fransız devrimi ile koşutluk taşıyordu. Fakat onlar "eşitlik, özgürlük ve kardeşlik" sloganı yerine, "eşitlik, özgürlük, adalet" demeyi tercih etmişlerdi.
1908'de İTC eski anayasanın yürülüğe girmesini sağladı. Ancak henüz tam iktidar olamamıştı. (Bu döneme "denetim iktidarı" der bazı tarihçiler. Bir tür 28 Şubat süreci gibi bir şey.)
Ancak İttihat ve Terakki'nin Ermeni, Kürt ve Rum örgütleri ile yaptığı ittifaklar çoğu kez bu örgütler tarafından kendi milliyetçi amaçlarına ( yani ulusal devletlerine ) ulaşmak için birer aşama olarak kabul edildi. Ve ittihat terakki bunu gördükçe "birlikçi" tavrı "Türkçü" bir tavra dönüşmeye başladı.Ancak bu Türkçü tavır da, bana kalırsa oportunist bir içerik taşıyordu. Bir yandan ırksal olarak Türkçülükten söz ediliyor ama öte yandan bütün Osmanlı yurttaşları bir tür "Anayasal Türk" olarak kabul ediliyordu.
Türk ifadesinin bu belirsizliği, Mustafa Kemal döneminde de korundu.
Bazen Türk olmak Anadolu'daki bütün uygarlıkların mirasçısı sayılmak gibi bir anlamda ele alınıyor, bazense Orta Asya'ya gönderme yapılıyordu. Bazen bütün uygarlıkların Türklerden doğduğuna ilişkin tezler öne sürülerek, aslında mevcut etnik farklılıkların pek de önemli olmadığı nasılsa kardeş olduğumuz vurgulanıyordu. Etiler de Hunlar kadar dedelerimizdi. Sümerler de Göktürkler de bizim atalarımızdı.Ben Mustafa Kemal döneminin milliyetçilik anlayışlarını, bu arayışların bir yansıması olarak görüyorum.
Bugün de, mesela DSP'nin "Atatürk milliyetçiliği" diye ifade ettiği şey aslında budur. "Anayasal vatandaşlık" önerilerinin arka planında da bu vardır. ( Bu MHP'nin milliyetçiliğinden farklı bir anlayıştır. Ancak MHP'nin de, son yıllarda meydana gelen gelişmeler nedeniyle, Atatürk milliyetçiliği denen anlayışa yaklaşmaya başladığı görülüyor. "Türk-Kürt kardeştir" söylemlerini bu çerçevede anlamak mümkün. Herhalde bu yüzden İlhan Selçuk, eski kavgaları bırakalım demeyi doğru bulabiliyor.)Bence Mustafa Kemal'in bu konuda kafası karışıktı. Zaten öyle olmasa, 1930'lar gibi dünya siyasetinde çok önemli gelişmelerin yaşadığı bir dönemde, oturup tarih çalışmaları içinde yer almazdı.
4-) Eski Osmanlı coğrafyası etnik/ulusal açıdan çok ilginç bir yer. Halkların içiçe bulunduğu, kimin nerde ne zaman oturduğunun ve hangi nüfusa sahip olduğunun belli olmadığı bir yer burası.
Bukonuay ilişkin ayrıca bir yazı yazacağım. Ancak şu kadarını söyliyeyim. Milliyetçilik anlayışlarının bölgeyi getirdiği yer savaş, çatışma, etnik temizlik, katliamlar vb. olmuştur.
Bu bölgede gerçekten soldan yana bir siyaset geliştirilecekse, bunun, kesinlikle ezen yada ezilen söylemlerine kapılmadan, bütün milliyetçiliklere karşı olması gerekir.Mustafa Kemal'in politikaları da eleştirilecekse, başka milliyetçilikler esas alınarak değil, sözünü ettiğim noktadan bakılarak eleştirilmelidir.
"Bugün" ( ve hatta gelecek ) de bir başka yazının konusu olsun.
Sevgilerimle ....
Doğan Arkadaş