| 
Toplumların Hava
Durumuna İlişkin İnançları ve Atasözleri
Hiç şüphesiz bir gün gelecek insanoğlu havanın nasıl
olabileceğini çok önceden hemde kesin olarak haber verebilecek teknoloji ve bilgi
düzeyine ulaşacaktır.Çünkü bulutları, yağmurları ve fırtınaları kendi isteği
doğrultusunda oluşturabilecek ve yine kendi isteğine göre yok edebilecektir. |

|
| Rüzgar
ölçümleri için kullanılan ilk Anemometrelerden ...... |
|
Günümüzde " Hava Modifikasyonu " olarak adlandırılan bu
çalışmalar gelecek yıllarda insanoğlunun kaderini tayin edebilecek en önemli
çalışmalarından biri olacaktır. İşin ilginç yanı, eskiçağlarda yaşamış olan
insanlarında meteoroloji ile ilgili sorunları yine aynı yöntemler ile çözmeye
çalışmış olmalarıdır. Ancak o çağlarda tanrıların atmosfer olaylarını
etkilediğine ve fırtınaları dindirmek veya kuraklıklara son vermek için tanrıları
yardıma çağırmanın gerekli ve yeterli olacağına inanılırdı. İnsanoğlunun
geçmiş tarihi incelenirse; ister Arktik Okyanusu kıyılarındaki " Soğuğun
Büyücüsü " nün yardıma çağırılışı olsun, |
ister
Kara Afrika'daki eski kavimlerin " tamtamlarla yağmurları çağırışları "
olsun, isterse de yağmur yağdırmak için yapılan " Kurban adama törenleri
( Asya'da Sümer ülkesinde yapılan kazılarda bu törenlere ait 3000 yıllık
resimler bulunmuştur ) " olsun hemen hemen bütün eski uygarlıklarda bu tür
geleneklerin kendisine kolaylıkla yer bulduğu görülecektir.
Benzer yöntem ve inançlara eski Çin'de, Japonya'da, Kuzey Amerika yerlilerinde,
Hindistan'daki Arilerde, Yunanlılar ve Romalılarda, Kuzey Avrupa ülkelerinde kısaca
günümüzde Meteoroloji ile ilgili tüm örgütlerde temsil edilen hemen hemen bütün
ülkelerin geçmişlerinde rastlanılmaktadır.
Bununla beraber XX. yüzyılın sonuna doğru bütün bu geleneklerin ve uygulamaların
terk edildiği ve yerlerini modern bilimin gerektirdiği uygulamalara bırakmaya
başladıkları gözlenmektedir. |

|
Günümüzde
çok geniş alanların çok sayıdaki meteoroloji uydusu yardımıyla düzenli ve sürekli
olarak gözlenebilmesi mümkün olabilmektedir. |
|
Bu noktada sorulması gereken soru şu olmalıdır; Neden insanlar çok uzun yıllardır
yaptıkları geleneksel uygulamaları terk etmeye ve modern bilimin gereklerini yapmaya
başladılar? Bu sorunun en uygun cevabı ise; insanların zaman içinde bir takım
olayları anlayabilmek için söz konusu olayları görmenin gerekli olduğunu anlamış
olmalarıdır. Daha sonra bu olayların rastlantı veya tekrarlamalarını bir araya
getirerek bu olaylar arasındaki ilişkileri tanımlamaya ve olayların oluşum
nedenlerini bulmaya çalışmalarıdır.
İnsanların başlangıçtaki gözlemleri elbette ki günlük hayatta rastlanan olaylar,
nesneler ve varlıklar üzerine olmuştur. Diğer bir ifade ile insanoğlu ilk
gözlemlerini hayvanlar ve bitkiler ve bunların yaşama ortamları üzerinde yaparak bir
takım sonuçlar elde etmiştir. |
|
Hiç şüphesiz bu gözlemler ve elde edilen sonuçların herkes tarafından kabul
edilmesi, bu gözlemleri yapan ve sonuçları çıkaran kişilerin söylediklerine bağlı
olmuştur. Köyün yada kabilenin ileri gelenlerinin yada yaşlılarının bu sonuçları
veya varsayımları kabul etmesi o yerleşim yerlerinde yaşayanların veya kabilenin
diğer üyeleri arasında da söylenenlerin tartışmasız olarak kabul edilmesini
sağlamıştır. Diğer bir ifade ile " söylenenden daha çok, söyleyenin
güvenli olması " ilkesi geçerli olmuştur.
Meteoroloji ile ilgili olarak; İnsanoğlunun o çağlardan günümüze kadar gelebilen
terimlerinin ve atasözlerinin temelinde de aynı anlayış yatmaktadır. Bu nedenle
meteoroloji ile ilgili deyişler ve atasözlerinin belki biraz değişerek de olsa,
nesilden nesile geçerek bu güne kadar gelebilmesi aslında şaşılacak bir olay
değildir.
Konu ile ilgilenebilecek olan veya ilgilenmek isteyen günümüz insanlarına düşen ise;
o günün koşulları içerisinde hayvanveya bitki yaşamı ile ilgili bir takım "
sırları " çözmeyi düşünmeksizin, hemen hemen herkesin gerçek olarak
kabul ettiği bu eski deyimler ve atasözlerinin hangisinin doğru, hangisinin yanlış
olduğunu saptamaktır. Diğer bir ifade ile; geçmişten günümüze kadar şöyle yada
böyle gelebilme başarısını gösterebilmiş bu deyimlerin ve atasözlerinin günümüz
teknoloji ve bilimsel gerçekleri ışığında değerlendirilerek hangilerinin gelecek
kuşaklara aktarılması gerektiğine bizler karar verebiliriz.
Bundan yaklaşık olarak beşyüz yıl öncesine ait olan bazı yıllıklarda ve bunlardan
çok daha eski el yazmalarında, hayvanların yağmurlu yada güzel havalar karşısında
nasıl tepki verdiklerine ait şaşırtıcı bilgiler yer almaktadır.
Peki insanlar neden meteoroloji ile konularda çeşitli sonuçlara ulaşabilmek için
hayvanların davranışlarını incelemek gereğini duymuşlardır? Bunun cevabı
son derece basittir. Hayvanlar doğaya insanlardan çok daha yakındırlar ve doğal
olaylara karşı kendilerini korumak için içgüdüsel tepkiler geliştirmişlerdir. Kimi
hayvan türleri içgüdüleri ve duyumsal olarak algılama yetenekleri ile ( bu tip bir
algılama becerisnin insanlarda olmadığı belirtilmektedir) belli bir mevsim süresince
yerleşebilecekleri ve yaşayabilecekleri yerleri bulabildikleri gibi çok uzun
mesafelerden bile düşmanlarının yaklaşmalarını sezebilmektedirler. |
|
|
Doğa ile iç içe yaşamalarının doğal bir sonucu olarak; bazı
hayvanların, günlük veya mevsimsel hava değişikliklerine karşı duyarlı
olabilme yetenek ve becerisi ile, hava olaylarındaki önemli değişimleri önceden haber
verebilmesi olağan bir davranıştır.
İnsanlar uzun yıllar hayvanların bu yeteneklerinden faydalanarak olabilecek hava
değişikliklerini önceden tahmin etmeye çalışmışlardır. Ancak hayvanlarda ve bazı bitkilerde
gözlenen bu " önceden tahmin yetenekleri " arasında da bir ayrım yapılması
gerekmektedir. Örneğin ; kurbağaların havanın güzel yada yağmurlu
olacağını haber verdiği iddia edilen davranışları hakkında yapılan yorumlar
çoğu zaman birbirini tutmamakta hattaçoğu zaman aşırılığa kaçabilecek kadar
çelişkiler yaratabilmektedir. Bu konuyu çok bilinen bir örnekle
açıklamak gerekirse; Halk arasında " Kara Kurbağası ötünce, güneş
açar " deyişi yaygın olduğu gibi " Kara kurbağası yüksek sesle
öterse, hava elbette yağmurlu olacaktır" deyişide yaygındır. Bu iki
deyişi karşılaştırdığımız zaman aralarında bir uyuşmazlık olduğunu
görebilmek mümkündür. En basiti ile iki ötüş arasındaki farkı, yani normal bir
ötüş mü veya yüksek sesli ötüş mü olduğunu anlayabilmek ve karar verebilmek
için her şeyden önce hassas bir kulak gereklidir. Aynı şekilde günümüzde evlerde evcil veya evcil olmayan hayvan
beslemenin gittikçe daha fazla rağbet gören bir davranış haline geldiği göz önüne
alınırsa; evde kavanoz içinde, üstelik daima sıcak bir ortamda ve doğa ile hiç
ilişkisi olmayan bir ortamda beslenen ve doğal ortamından uzaklaştırılması
nedeniyle hava değişimlerine karşı gösterebileceği içgüdüsel tepkilerini ve
yeteneklerini kaybetmiş bir kara kurbağasının yağmurlu bir havayı veya yağmursuz
bir havayı ötüşü ile haber vermesini beklemek ne derece doğru bir davranış
olabilir?
Bu konuda örnekleri daha da arttırmak mümkündür.
Şöyleki;
Özellikle İran'da yaygın olarak söylenen "Tavuk tek
ayağını kaldırıp, başını kanadının altına sokarsa, yağmur yağacaktır "
deyişini mercek altına alırsak tavuğun başını kanatlarının altına almasının
sadece yağacak yağmur ile ilgilili olabileceğini söylemek ne derece doğru olacaktır.
Böyle bir durumu oluşturacak çok sayıda neden olabilir.
Yada; yine İranda yaygın olarak söylenen "
Köy çevresinde çakallar bağrışırsa, yağmur yağacaktır" deyişinde
çakalların açlık dahil bir çok nedenden dolayı bağrışması mümkün
değilmidir?
Kuzey Avrupa ülkelerinden , Norveç, İsveç'te
yaygın olarak söylenen " Sırtı kaşındığı için yere yatan at, yağmurun
yağacağını gösterir " deyişinde atların sadece yağmurun geleceği
zamanlarda sırtının kaşınması teorik olarak mümkün müdür? Yada atın her
sırtının kaşınması sonrasında yağış beklemek akılcımıdır?
Yine Norveç'de yaygın olarak söylenen " İnek,
duvarları yalarsa, hava açacaktır" deyişinde de ineklerin sadece havanın
açacağını anlaması halinde duvarları yalaması gerekir ki fiziksel olarak bu doğru
olmaz. Besin ihtiyacını karşılamak dahil bir çok nedenden dolayı ineklerin
duvarları yalaması doğaldır.
İneklerin kutsal olduğu Hindistan'da söylenen "İnek
aç kaldıkça ne kadar bağırırsa, yağmur yağmadan önce gökgürültüsü de o kadar
artar " deyişine de benzer bir yorum getirilebilir. İneğin şiddetle
bağırmasının tek nedeninin açlık olmayacağı açıktır. Kaldı ki gök
gürlemesinin şiddetinin ineğin bağırması ile ilişkilendirmek hiç bir bilimsel
tabana da oturmayacaktır.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde o ülke halkları
tarafından söylenen "Kedi tırnaklarını bir yerlere geçirince, hava
değişecek demektir ", " Yalanan kedi, yağmuru haber verir ",
" Kedi, dağa karşı pençelerini yalarsa, güneş çıkar
", " Kedi, pencerede durursa, yağmuru bekle ", "Ormanın
aşağılarına inen fil, yağmuru ve güneşi haber verir ", |

|
| Yağmur
yağmadan hemen önce kurtların acı acı uludukları söylenmektedir... |
|
" Sincap çok ceviz toplarsa ,
kış da çok sert olacak demektir " özdeyişleri için de günümüz mantık
değerleri içinde çok şey söyleyebilmek mümkündür.
İnsanların tarihler boyunca yaptığı gözlemlere göre Yağmur yağmadan hemen önce;
sıçanların ve bütün tarla farelerinin yuvalarından dışarıya fırladıkları,
köstebeklerin yuvalarına bir girip bir çıktıkları, kurtların acı acı uludukları,
keçilerin ve koçların boynuzlarını sağa sola vurdukları, eşeğin kulaklarını
oynatıp sürekli anırdığı, domuzun ise kızgınlıkla homurdanıp oraya buraya
koşuşturdukları söylenmektedir. |
Kısaca tüm bu
hayvanlar,kötü havanın gelmek üzere olduğunu sezinleyebilecek ve sezgilerini
değişik hareket tarzı ile ortaya koyabilecek hayvanlar olarak adlandırılmaktadır.
Hiç şüphesiz hayvanların bu tür davranışları ancak bir fırtınanın yada
yağmurun hemen öncesi için geçerlidir. Diğer bir ifade ile hayvanların ortaya
koydukları bu tür davranışlar ancak bu tür hava olaylarının varlığı ile
açıklanabilmektedir. Hayvanlar sürekli olarak açık havada yaşadıkları için
yağmur, fırtına gibi kötü hava koşulları yaşam biçimlerini olumsuz
olarak etkilemektedir.
Ayrıca, toprağın altında yaşayan hayvanların da benzer hoşnutsuzlukları
duyması doğaldır. Çünkü, şiddetli yağmur sonucunda, yeraltında yaşayan
hayvanların yuvalarının su baskınlarına uğraması ve yaşamlarının tehdit görmesi
mümkündür. Ne varki, hayvanlarda görülen bu önsezilerin geçerli olabilmesi için ,
hayvanların belli bir hava kütlesi ile çevrili olması gerekmektedir.Oysa, belli hava koşullarının bulunduğumuz yerlerden yüzlerce kilometre
uzaklarda oluştuğu ve söz konusu atmosfer koşullarının bulunduğumuz yerde, ancak
yağmur yağmadan az önce, o da atmosferin üst tabakalarında kendini gösterdiği
bilinen bir gerçektir.
Bununla birlikte, hava şartlarının büyük bir
değişim göstermesinden en az 24 saat önce bazı küçük değişimler de
gözlenebilir. Atmosfer basıncı ( ancak hayvanların bu basınçtan
etkilendiklerini söylemek zordur ), rüzgarın hızındaki artış ve yönünde
değişimler, havanın nem derecesi ve hatta atmosferdeki elektrik yükü bu konu ile
ilgili verilebilecek örnekler olabilir.
İşte tüm bu hava değişimlerinde görülen
karmaşıklık ve özellikle de bu değişimlerin herhangi birisinin yağmur yağmadığı
yada fırtına esmediği halde oluşması, insanların yanılmasına yol
açmaktadır. Hayvanlarda gördüğümüz çeşitli davranışların hangi nedenlere
bağlı olduğu bilindiğine göre, bu davranışlar belli bir hava değişmesinden önce
olmuş ise, bunun güzel bir rastlantı olabileceğini kabul etmek gerekir.
Yaygın bir inanca göre; Kedinin ayakları ile kulağının
arkasını kaşıması yağmur belirtisidir. Ne var ki kedinin bu hareketi yapmasının
nedeninin sadece bu olduğunu söylemek haksızlık olur. Kedinin kulağının arkasını
kaşımasının en basit olarak kaşınma ihtiyacı olabileceği gibi çok daha farklı
nedenleri olabilir. Kediler kaşınabilir çünkü atmosferdeki elektrik yük dağılımı
değişmiştir, buna bağlı olarak havanın nem oranı değişmiştir. Yada kediler
kaşınabilir çünkü fizyolojik bir etken söz konusudur.
Bu arada bilinmesi gereken şey, kedigillerin atmosferdeki
elektrik yükü değişimlerine duyarlı oldukları ve havanın bulutlu yada fırtınalı
olduğu anlarda durmadan hareket ettikleridir.
Kuşların hareketleri insanların bir takım yargılarda
bulunmalarına yol açmıştır. Özellikle kuşların büyük göçleri bu konuda önemli
yer tutar. Bu yer değiştirmelerin nasıl olduğu ve ne için olduğu iyice
bilinmemekle birlikte uzmanlar, kimi kuş türlerinin özellikle keçisağanlar ve
leyleklerin her yıl bir kaç gün farkla aynı tarihte göç ettiklerini söylemektedir.
Uzmanlar göç tarihlerinde belirgin değişikliklerin olmasının, yaklaşan hava
durumuna bağlı olmadığını, herşeyden önce atmosfer şartlarının bölgesel olarak
değişmesine ve de özellikle gerekli olan besinlerin ( sinekler yada tahıl tanelerinin
) bulunabilmesine bağlı olduğunu ifade etmektedir.
Hava sıcaklıklarındaki ani değişimlerin , özellikle
hava sıcaklıklarındaki ani düşüşler nedeniyle yaşanan soğukların göç
etmekte geciken kırlangıçların peş peşe öldüklerini hepimiz gözlemişizdir.
Yakın tarihimizde ise; 1939 yılının Ekim ayında Bourgogne-Fransa'da birden bire
yaşanan şiddetli bir kar fırtınasının göç etmek için geç kalmış olan binlerce
kırlangıçın ölümüne yol açtığı kayıtlıdır.
Fırtınaların yaklaşmasıyla birlikte göç eden
martılar da göç ettikleri yere fırtınanın geleceğini habermiş kabul edilmektedir.
Yanlız bu fırtınaların martıların kaçış yollarını aynen takip etmedikleri ise
net olarak belli olmuş değildir. Örneğin Atlantik kıyılarında ortalığı
kasıp kavuran bir fırtınadan kaçarak Seine nehri kıyısına gelen martılar sadece
kendi canlarını kurtarma amacıyla hareket etmişler ve fırtınanın gelmekte
olduğunu haber vermemişlerdi. Çünkü Atlantik kıyılarını yerle bir eden söz
konusu fırtına sonunda Amsterdam'a doğru yönelmiş ve Pariste günlük güneşlik bir
hava şartları yaşanmıştı.
Kuşların uçuşları ile ilgili öteki atasözleri ise
çok daha yakın hava değişimleri ile ilgilidir. Örneğin, kırlangıçların alçaktan
uçmaları yağmurun yağacağını, yüksekten uçmaları ise havanın güzel
olacağını gösterdiği söylenir.
Kırlangıçların alçaktan yada yüksekten uçmaları
hallerini daha bilimsel verilerle incelersek; Havanın sıcak olması halinde doğal
olarak toprak yüzeyinin sıcaklığının da artması ve kırlangıçların temel gıda
ihtiyacını karşılayan sineklerin daha yükseklerde uçuyor olması
kırlangıçlarında yüksekten uçması için temel etkendir. Tersi durumda yani
kırlangıçların alçaktan uçması halinde ise;yağmur yağmadan hemen önce hava
kütlesi ağırlaşır ve aşağıya doğru çöker. Aynı zamanda hava sıcaklığındaki
nispi soğuma ile birlikte bu çökelme, kırlangıçların besin kaynağı olan
sineklerin de daha alçaktan uçmalarına neden olur. Besin kaynaklarının
arkasından giden kırlangıçlarda doğal olarak alçaktan uçmaya başlar. Diğer bir
anlatım ile kırlangıçların alçaktan veya yukarıdan uçmaları her ne kadar
atmosferik şartlar ile ilgili olsa da temel etken besin kaynaklarının pozisyonudur.
Bununla birlikta kırlangıçları yüksekten uçmaya
zorlayan güçlü hava akımları da yağmur yada fırtına getirebilir.
Görüldüğü gibi " meteoroloji bilimi " sadece insanlar için değil aynı
zamanda kuşlar için bile zorlu ve zorunlu bir bilim dalıdır.
Kuzey Hindistan atasözlerine göre; hava değişimler ibir
çeşit kertenkele cinsi olan "iguanaların" geri geri gitmelerine neden
olurmuş. Ayrıca iguanalar , yağmurlar yağıp da sular etrafı kaplıyınca ağaçlara
başaşağı tırmanırlarmış.
Bu arada üzerinde durmamız gereken bir konuda " güzel hava " ve " kötü
hava " tanımlarının ne olduğudur. Kuzey Avrupa ülkeleri ve Kutup bölgelerinde
bulunan insanlar için açık ve güneşli havalar " güzel hava" olurken,
Başta Afrika ülkeleri |
olmak üzere bir çok Asya
ülkesinde ise yağmurlu günler " güzel hava " olarak
kabul edilmektedir.
Bu nedenle ; Hindistan başta olmak üzere bir çok ülkede kullanıla gelen
ve güzel hava durumları ile ilgili bilgi veren atasözlerinin
çoğunluğunun yağışların gelişinden söz etmektedir. Bunun nedeni bu tip
ülkelerde yağışşız ve kurak havaların kötü hava olarak kabul edilmesi ve
kuraklıktan aşırı derecede etkilenmiş olmalarıdır. |
|
Hayvanlar alemini tekrar
incelemeye devam edersek; benzer atasözlerinin kabuklular dünyasında da yer
aldığını görebiliriz. Kötü havanın yaklaşmasıyla birlikte yengeçler
saklandıkları yerlerden çıkarlar, yusufcuklar su yüzeyine değecek şekilde uçarlar,
salyangozlar ortalarda gezinmeye başlarlar( özellikle yağmurun yağmasından hemen
sonra), örümcekler ağlarını yeni avları için örmeye başlarlar, her an sanki su
kenarında bulunan böcekleri yakalamak istercesine zıplamaya hazır olan balıklar
ise oltalara takılmamakta direnirler.
Bütün bunların nedenini elbette atmosferik şartlarda meydana gelen
değişimlerde aramak yanlış olmaz.Hava basıncının ve sıcaklığın değişmesi
sonucunda sıvılardaki oksijen miktarıda değişime uğrar, bu nedenle deniz faunası
basınç azaldığı veya yağmur yağdığı zaman su yüzeyine yaklaşma ihtiyacı
duyarlar. Balıkcılar oltalarına balık gelmediği zaman
gerekçe olarak balıkların su yüzeyine çıkmalarını
göstermektedir. Bitkilerde aynen
hayvanlarda olduğu gibi hava koşullarına karşı tepki gösterirler. Şayet iyi bir
izleyici iseniz; bulunduğunuz yerdeki bitki örtüsünün hava koşullarının nasıl
olacacağı hakkında size vereceği ip uçlarını yakalamanız mümkün olacaktır.
Gerçekten de, bitkilerin yaşayışları iklim koşullarını oluşturan atmosferik
şartları ile yakından ilgilidir. Yağmur, güneş, sıcaklık, önce filizlenme sonra
gelişip büyüme (
tomurcuklar, yapraklar, çiçekler ve meyvalar ) dönemlerinde çeşitli olayların
takvimini oluştururlar. Herhangi bir bitki türünün çiçek açma tarihini iyi
gözlemlediğimiz zaman çeşitli bölgeleri gösteren bir liste düzenlememiz mümkün
olabilir. Bu listede ayların süresine az çok uygun düşen iklim verilerinin yer
aldığı görülecektir.Ne var ki, burada söz konusu olan hava tahmini değil, iklim
bilimidir. Bu bilim sayesinde, örneğin hasat mevsimi tarihinin yaklaşık olarak ne
zamana geleceği belirlenebilir. Bu tahminin gerçekleşebilmesi için elbette bitkilerin
büyüyüp gelişmesini de hesaba katmak gerekir. Aynı zamanda meteorolojik
olaylarında hasat dönemine kadar normal seyrinde olması gerekecektir.
Halk arasındaki yaygın inanışlardan bir tanesi de; " soğanların kabuk tutup
sertleşmesi halinde kış mevsiminin çok sert geçeceğidir." Halbuki
bilimsel veriler bunun tam aksini gösterir. Şöyle ki; Soğanların kalın kabuklu ve
bol olması hava sıcaklıklarının yüksek ve yağış bakımından da havanın nispeten
kurak geçtiğini gösterir. Ayrıca yapılan çeşitli istatistikler; kış
mevsimlerinde yaşanan hava olaylarının daha önceki mevsimlerdeki hava şartları ile
ilişkili olmadığını göstermektedir. Bitkiler her gün çeşitli hava şartlarından
( nem, sıcaklık,güneşlenme) etkilenmektedir. Fare kulağının , gündüz sefasının,
kahkaha çiçeğinin, beyaz ve iri bir papatya türü olan koyun gözünün,
havanın nemli olduğu zamanlarda yapraklarını kapatmaması sanıldığının aksine
gizli bir olay olmadığı gibi yağmurun yağacağına veya yağmayacağına dair bir
işaret de sayılamaz.
Enginar da aynen bir çam kozalağı gibi, havanın güzel
olduğu zamanlarda kabuklarını açar, yağmur yağmak üzere iken de yapraklarını
kapatır. Burada söz konusu olan havanın nemliliğini algılayabilen basit bir
higrometrik düzenin varlığıdır.
Bununla birlikte, diyelim ki bütün kuşkular ortadan kalkmış ve tüm
kuşkularınızın yersiz olduğu ortaya çıkmış olsun, eğer, ileride bir gün bize bu
belirtilerin geçerli olduğu ve akla yatkınlığının bir takım yüzdelerle
kanıtlanmış olduğunu kabul etsek bile, kahkaha çiçeklerini,kara kurbağalarını
veya kedilerinin kulaklarını kaşınmalarını, yalanıp temizlenmelerini yakından
izlemenin, bunlarla ilgili gözlemler yapmanın günümüzde bize ne gibi yararları
olabilir? Bu konuda soru uzun olsada, cevabımız " Hiç bir yararı olmayacaktır
" şeklinde oldukça kısa olacaktır.
Daha bilimsel olan gözlemler sonucunda, örneğin,
Güneş'in veya Ay'ın çevresinde bazen oluşan parlak çemberin ne ifade ettiğini
artık kesinlikle bilmekteyiz. Bu durum belirli bir yükseklikte sıcak havanın
bulunduğunu gösterdiği gibi havanın yağışlı olabileceğinide gösterir. Bu durum
sürekli gözlemler yapan meteoroloji uzmanlarının uzun yıllar gözlemlerinden elde
edilmiş bir sonuçtur.
Meteoroloji bilimi alanında insanoğlunun bir takım içgüdülere sahip olmasına
rağmen, ( burada insanların nemli yada soğuk havalarda hissettiği acılar
söz konusu değildir), hayvanların ve bitkilerin bilinçsiz olarak tepki gösterdikleri
atmosferik etkenlerden insanlar gözlemler ve ölçüm araçları ile yararlanır. |
 |
Havadaki
elektrik yükündeki değişimin bir çok hayvan tarafından algılanabildiği
belirtilmektedir...
|
|
Kedilerin
keyfini kaçıran havadaki su buharı miktarı veya elektrik yükü, balıkların su
yüzeyine çıkmasına yol açan hava basıncındaki değişimler, kırlangıçların
uçuş seviyelerinin değişmesine yol açan alçalanveya yükselen hava akımlarının
gücü ve burada sayamadığımız daha bir çok meteorolojik olay her gün
meteorolojik hava radarları, barometreler, higrometreler, termometreler, yüksek
atmosfer gözlem (radyosonde) balonları, ve çeşitli uydu |
sistemleri ve bu
sistemlerden veri alabilecek ekipmanla ile donatılmış binlerce meteorolojik gözlem
istasyonlarında görev yapan meteoroloji uzmanları tarafından sürekli ve düzenli
olarak gözlenmektedir.
Bu gün için, çeşitli uçaklar, gemiler ve şamandralar dahil 10.000 üzerinde noktasal
olarak gözlem yapılan dünyamızda , yapılan gözlemlerin ve ölçümlerin
sonuçları tamamen öznel olan hayvan ve bitki tepkilerinden çok daha gerçek ve çok
daha yararlıdır. Atalarımız için belki sadece bir hayal olan fakat bizim
için; 2000 li yıllara girdiğimiz bu günlerde tüm dünyada yapılan
gözlemlerin ve ölçümlerin sonuçlarını belirli hava tahmin merkezlerinde
toplamak ve sadece bir telefon ile yada bir kaç tuşa dokunarak
tüm dünyada hali hazırda yaşanan ve gelecek günler için yaşanabilecek
tahmini meteorolojik bilgilere sahip olmak artık hayal değildir.
Ulaşılan bu teknoloji sayesinde belirli bir andaki atmosferik durumu tahmin edebilmek,
atmosferin herhangi bir seviyesinde neler olduğunu tespit etmek, dünyanın neresinde
fırtınaların oluştuğu, oluşan bu fırtınaların nasıl bir yol kat ettiğini,
havanın nerelerde açık ve güneşli, nerelerde bulutlu ve yağışlı olduğunu
bilmek artık neredeyse çocuk oyuncağı olmuştur. Günümüzde yer yüzeyinden itibaren yaklaşık 30-40 km yüksekliğe kadar
olan atmosfer tabakası içinde ne gibi meteorolojik koşulların var olduğu artık
kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Bu sayede, halen yaşanan ve gelecek
günlerde yaşanacak olan hava durumu koşullarında ne gibi değişimlerin beklenmesi
gerektiği önceden tahmin edilebilmektedir.
İnsanoğlunun günümüzde ulaştığı teknoloji ve bilgi birikimi ile sadece kısa
vadeli değil çok uzun vadeli mevsimsel tahminlerde de iddialı seviyelere ulaşması
mümkün olabilmiştir. Konu ile ilgili İnternet sayfalarını incelemek için zaman
ayırabilirseniz, bu çalışmaların ticari boyutlar kazandığını ve yılın
istenen belirli bir peryodu için garantili olarak( değişen yüzdelerle) hava tahmini
bilgilerinin sağlanabileceğine dair ilanların yer aldığını görebileceksiniz.
Peki; bunca bilimsel gelişmeye ve somut verilere
rağmen hava durumunu hala etrafda bulunan hayvan veya bitkilere bakarak tahmin
etmeye çalışanlara, kendisini geçmişten kurtarıp günümüze taşıyamamış
olan insanlara ne demeli, bunları nasıl adlandırmalı? " Hayalperest,
çağdışı, cahil " kelimelerinden uygun olanı siz seçin. |
|
|