ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN
İÇYÜZÜ
İKİNCİ KISIM
Yazımızın
bundan önceki bölümünde, ALİ'nin öyle bir şey vasiyet etmemesine rağmen,
oğlu HASAN'ın kendini HALİFE ilan ettiğini, sadece çevresindekilerin ona
BİAT ettiğini belirtmiştik... Daha sonra HASAN'ın Hz. MUHAMMED'in "BENDEN
SONRA HİLAFET 30 YIL DEVAM EDER. ONDAN SONRA ISIRICI SALTANAT BAŞLAR,"
HADİS'inde belirtilen gerçeği farkettiğini ve tam 30. yılda HİLAFET'i
bıraktığını anlatmıştık.
ALEVİLER ve ŞİİLER'in hiç üzerinde
durmadıkları, hatta HASAN'ı kınadıkları bu olayın gerçek sebebini bir kere
daha dile getirdikten sonra, gene TARİHİ OLAYLAR ile devam edelim.
BEŞİNCİ BÖLÜM: MUAVİYE'NİN SALTANAT
DÖNEMİ
MUAVİYE ile, ÜMEYYE OĞULLARI saltanatı başladı ki,
EMEVİLER DÖNEMİ diye bilinir. ALEVİLER'in ve ŞİİLER'in büyük kin duyduğu
EMEVİLER, unutmıyalım ki, PEYGAMBERİMİZ'in büyük büyük amca oğlu
ÜMEYYE'nin soyundan gelir.
Gerçekten de EMEVİLER'in çoğu EHL-İ
BEYT'e düşmanca davranmıştır. Tıpkı amca EBU LEHEB'in Hz.
MUHAMMED'e büyük
düşmanlık gösterdiği gibi!..
Yalnız bu davranışta AİLE KAVGASI ve
SALTANAT DAVASI yattığını unutmamak gerekir. Yani ortada bir MEZHEP
ayrılığı veya İNANÇ farklılığı yoktu. O zaman daha MEZHEPLER doğmamıştı
bile... ŞİA kelimesi sadece ALİ'NİN YAKINI anlamına geliyordu.
MUAVİYE, ALİ'nin ŞEHİT edilmesi, HASAN'ın çekilmesi ile
rakipsiz kalarak bütün İSLAM DÜNYASI'nın tek HALİFESİ haline geldikten
sonra harekete geçti. Eyaletlere güçlü valiler tayin etti. HORASAN'ın
fethini tamamlayıp BASRA'ya kattı. ÜLKE ve DEVLET tekrardan birlik
kazandı. Bir tek HARİCİLER zaman zaman olay yaratıyorlardı ama, EMEVİ
DEVLETİ'nin gücü onları da sindirmeye yetmişti. MUAVİYE gerçekten
DİRAYETLİ bir adamdı.
669'da kardeşini ve oğlunu DOĞU ROMA, yani
BİZANS üzerine gönderdi. Hz. MUHAMMED'in bayraktarlığını yapmış olan
EYÜB-EL ENSARİ'nin de katıldığı bu seferde İSLAM orduları İSTANBUL
kapılarına dayandı. Bu zat orada ŞEHİT düştü ve şimdi EYÜP SULTAN diye
anılan semte gömüldü... Mezarının üstü örtülerek gizlendi ve ta FATİH
SULTAN MEHMED'in 1453'de İSTANBUL'u fethetmesine kadar öyle gizli kaldı.
İSTANBUL o sefer ile fethedilemedi ama, İSLAM'ın gücü HIRİSTİYAN
DÜNYASI'nın korkusu haline geldi.
Yine 669 yılında HASAN, 47
yaşında iken karısı CÂDE tarafından zehirlendi ve kısa zamanda vefat etti.
MUAVİYE'nin bütün amacı kendisinden sonra oğlu YEZİD'in HALİFE olması idi.
Bunun için HASAN'ı engel olarak görüyordu. O yüzden CÂDE'ye gizlice haber
göndererek aklını çelmiş, "HASAN ölürse YEZİD'in HALİFE olacağını,
kendisini de YEZİD'e eş olarak alacağını" söylemişti. CÂDE de kanmış
HASAN'ı zehirlemişti. HASAN öldü, YEZİD HALİFE oldu ama kadını almadı.
HASAN, ölümüne yakın kardeşi HÜSEYİN'e şu çok önemli mesajı
vermişti:
"Benim anladığıma göre, ALLAH VELAYET İLE HİLAFET'İ BİZDE
BİRLEŞTİRMEYECEK!"
Sonra şöyle devam etmişti: "AYŞE'ye sor. Eğer
izin verirse, beni RESUL-Ü EKREM'in yanına defnet. Ama karışıklık çıkarsa,
vazgeç!"
MERVAN bunu duyunca, "Biz oraya kimseyi defnettirmeyiz,"
dedi. Bunun üzerine HÜSEYİN'in TARAFTARLARI silaha sarıldılarsa da,
HASAN'ın sözlerini hatırlıyarak savaştan vazgeçtiler. HASAN, BAKİ
mezarlığına defnedildi.
HASAN'nın VELAYET ve HİLAFET hakkındaki
sözleri gerçeğin tam ifadesi idi!
Zaten bunu sezdiği için
kendisi HİLAFET'ten vazgeçmişti!
Bu sözleri ile de kardeşine
örtülü olarak HİLAFET davasına kalkışmamasını tavsiye etmişti! HÜSEYİN
buna uysa idi, belki başından olmazdı... Ama TAKDİR-İ İLAHİ bu yönde
değildi!
İşte ALEVİ kardeşlerimizin bu gerçeği artık görmeleri
ve HASAN'a buruk bakmaktan, ve HİLAFET DAVASI'nı sürdürmekten vazgeçmeleri
gerekmektedir... Bu İLAHİ MURAD'ı sezmiyenlerin, bu vasiyete uymayanların
başına gelen acı olayları ilerde tek tek ele alacağız.
670 yılında
MUAVİYE'nin HİCAZ'la, yani PEYGAMBERİMİZ'in diyarı ile ilgisi tamamen
azalmış, Hz. MUHAMMED'in ÂSÂ'sını ŞAM'a naklederek orayı BAŞKENT
yapmıştı.
Bu arada seferlere devam ediyordu. 673'de RODOS ve bazı
AKDENİZ adaları alındı.
MUAVİYE hayatta iken halkı oğlu YEZİD'e
BİAT ettirdi. Halbuki YEZİD bir takım kötü huyları olan biriydi. Daha
sonra yapacağı kötülükler yüzünden hem SÜNNİ hem de ALEVİ TÜRKLER
tarafından adı KÖTÜLÜĞÜN TİMSALİ olarak kullanılacaktı.
ŞAM ve
IRAK halkının tersine, HİCAZ ahalisi YEZİD'e BİAT etmedi. MUAVİYE,
MEDİNE'ye gelip HÜSEYİN ve yakınları ile konuştu. Onlar da MUAVİYE'ye,
"Hz. MUHAMMED'in veya İLK İKİ HALİFE'nin yaptığını yapmasını" tavsiye
ettiler... Yani yeni HALİFE'yi ŞURA tesbit etsin, dediler.
Görüldüğü gibi HÜSEYİN, babası ALİ gibi, İLK İKİ HALİFE'yi
tanıyor ve makbul addediyordu... Aslında HÜSEYİN OSMAN'ı da kabul
ederdi, ancak onun tek kişi tarafından HALİFE seçilmesini tasvip
etmediğinden, bunu bir usül olarak teklif etmemişti. HASAN da İLK ÜÇ
HALİFE'yi tanırdı... OSMAN'ın kapısında isyancılara karşı nöbet
tutarken yaralanmamış mıydı?..
Biz deriz ki, ALEVİ kardeşlerimiz
artık ALİ'ye, HASAN ve HÜSEYİN'e uyarak İLK ÜÇ HALİFE karşı çıkmaktan
vazgeçmelidirler.
MUAVİYE, HÜSEYİN'in teklifini kabul etmedi.
Mescitte minbere çıktı, "Tarafsızlar BİAT etti, siz de edin," diyerek
halkı kandırdı. Onlar da YEZİD'e BİAT ettiler. Böylece HÜSEYİN HİCAZ'da da
yalnız kalmış oldu. Ortalıkta PEYGAMBER zamanından gelen insan da pek
kalmamıştı, bu MUAVİYE'nin işini kolaylaştırıyordu. Böylece 680 yılına
kadar hüküm sürdü.
İSLAM ÜLKELERİ'nde ilk HAREM AĞASI ve SARAY
BEKÇİSİ kullanan kişi MUAVİYE'dir... Ancak bazı büyük hizmetleri de
olmuştur. İlk POSTA sistemini o kurmuştur. ALİ, bütün sürtüşmelerine
rağmen,
"MUAVİYE'NİN EMİRLİĞİ'nin pek te o kadar kötü
görmeyiniz!.. Zira onu kaybederseniz, başların arkadan çıktığını
görürsünüz!"
demiştir...Yani o karışık ortamda MUAVİYE gibi bir SİYASET
ADAMI'ndan başkasının, daha kötü olaylara yol açabileceğini anlatmak
istemiştir.
*****
|