Birikenler
[ Forum ] Makale yazari: gokyuzu Tarih, gün ve saat : 06. Nisan 2001 04:04:19:
Düne kadar polisle birlikte öğrencileri döven esnaf sokaklara düşmüş, bu kez polis esnafı dövüyor. Toplumun en gerici zümrelerinden birisidir esnaf, en çok Fazilet’i sonra da MHP’yi destekler. Faziletli ve MHP’li polislerden dayak yiyorlar, çünkü bıçak kemiğe dayandı. Daha doğrusu, işin ucu kendilerine dokununca hükümet kötü oldu.
Hani şair diyor ya, dağılmış pazar yerlerine benziyor memleket ülke aynen öyle.Sevmek ve beğenmek her zaman çakışmaz. İnsan beğenmeden de sevebilir ya da sevmeden de beğenebilir.
Sosyalist, emekçi halkını, halkları seven insandır, ama beğenmez, beğenmez ki, onu, onları değiştirmeye çalışır. Bu bir ukalalık falan değildir tam tersine emekçi halkını, halkları çok seven insanlar onları sert bir şekilde eleştirir. Halk dalkavukluğu, populizm halkı sevmek değildir.
Fildişi kuleden, "Ben Türkleri sevmem" diye buralarda yazan anlayışla benim dediğim tam tersidir. Bir kere bir milletin tümü için bu tür genellemeler açık bir ırkçılıktır ve o kişilerin kendilerini sosyalist etiketle sunması bu gerçeği değiştirmez. Bu tip yaklaşımın birinci ve en belirgin versiyonu- açık bir şekilde ırkçılık yapanların dışında- batılı tiplerdir; bunlar orijinal batılı ya da sonradan, batılıdan çok batılı ağzıyla konuşan, kendilerini liberal, sosyalist diye adlandıranlardır. Bunlar, gizli ırkçılardır.
Orijinal batılıları bir kenara bırakarak, "bizim" batılılara bakalım; batıyı bir elbette bir yön olarak değil de, burjuva demokrasisi olan ülkeler anlamında kullanıyorum.Bir burjuva kültürü, eğitimi görmeden batıya gidenlerde, ya yaşadığı şoklar, zorluklar,uyumsuzlukla nedeniyle, geçmiş değerlere (din, millet, örf, adet) çok abartılı bir şekilde bağlanır ve böylece "tutunmaya" çalışır, ki bu en belirgin tavırdır ve eğitimi, kültürü, inanç dünyası batılı topluma uyumu zorlaştıracak kadar azdır zaten, ya da batı karşısında adeta diz çöker, çözülür ve batıya abartılı bir hayranlık duyar. Bu tiplerin bilinci birinci kategoriye göre görece olarak daha üsttedir, ülkesindeki pozitivizm,laiklik ve "muassır medeniyler"e yetişme gibi ülkülerle donanmıştır, ama bu yüzeyseldir; içselleşmemiştir. Alt yapısı, kişiliği, bilinci yeterince gelişmediği için, batıda gördükleriyle "büyülenir" gerek kültürel gerekse de, siyasi olarak artık o batının işbirlikçisi olmuştur, bilerek ya da bilmeyerek emperyalizmin rejim ihracında piyonu olur.
Çünkü köksüzdür…
Çünkü midesinden bağlıdır…
Çünkü, batının o hayran olduğu değerleri nasıl elde ettiğinden,nasıl sürdürdüğünden habersizdir…Bizde bu tip "iç" aydınlar da vardır. Batının, o batılı hayran olduğu değerleri nasıl ettiğini bilmez ya da bu değerlerin tüm batıda aynen kabul edildiğini, aynı kültürel süreçlerden geçildiğini sanır. Halikarnas Balıkçısı, Eyüpoğlu ve çevresi denebilecek grup ve ya da bazı Kemalistler, Yunan ve Roma Kültürü’nü ezberleyerek "batılı" olabileceğimizi sanıyorlardı. Oysa, Kuzey Ülkeleri ve İngiltere bu kültürle bağlı değildir örneğin. Ama özellikle Fransız Kültürü etkisinde olanlarda bu halusinasyon çok görülür. Fransızlar Latindir çünkü.Tragedya okusaydık böyle olmazdı diye bile yazabilirler. Bu tiplerin çoğunun hayatında bir tane tragedya okumadıklarını biliyorum. Ama, halkın çalınan paralarıyla Paris’te ayda 22.000 Fransız Frangı maaşla müthiş bir şaşayla yaşadıklarını ve kendi misyoner okullarında yıkanan beyinleriyle ahkam kestiklerini de biliyorum.
Asıl meselemiz olan mülteci, göçmen aydınlara dönelim. Mülteci, sığınmacı olmak ayıp değildir, insan nerede yaşamak istiyorsa ya da şartlar zorluyorsa yaşar. Bu zorunlu ya da gönüllü olarak yaşanan bir gerçektir ve sonuçta da bir tercihtir.
Oysa bu tipler, örneğin, cezaevinden, işkenceden kendileri kaçtıkları halde, sürekli olarak, ülke insanlarının onların istedikleri gibi mücadele etmediklerinden, dolayısıyla işknece ve cezaevi sürecini yaşamadıklarından şikayet ederler. Hatta, başkalarına barış geldi, başbuğumuz başbakan olacak gidin cezaevine, işkenceye diye yazabilirler.
Bu nasıl bir ahlaktır ki, kendisinin kaçtığı bir şeyi başkasına reva görebiliyordur.
Bu nasıl bir ahlaktır ki, kendisinin yararlandığı avantajları başkalarına men edebilmektedirler.
Üstelik bunları, kendilerinden menkul kerametleriyle "teorize" dahi etmeye kalkarlar.
Hayatında bir tek gün bile bir protesto yürüyüşünde bulunmamış olanları da, sabahtan akşama kadar bu ülkenin insanlarına en ağır küfürleri etmektedirler ve bunu da gayet doğal olarak, bir de zeytinyağı gibi üste çıkarak, afra tafrayla yazmaktadırlar.Kendinin almayacağı riske başkasının almasını istemeyeceksin.
Kendinin yararlandığı avantajlardan başkaları yararlanmasın demeyeceksin.
Bu kadar basit.Yurtdışında hangi nedenle olursa olsun yaşamak suç,ayıp değidlir; dediğim gibi sonuçta sürgün de olsa bu bir tercihtir, ama işte ama bu yurtdışındakilerin yapmamaları gereken, duracakları bir yer vardır : O da bu ülke insanına ahkam kesmemek.
Bu ülke sorunlarıyla uğraşmamak, ülkesi için fikir üretmemek değil elbette söylediğim şey.
Yurtdışında yaşayan hiç kimse bu ülke insanını yeterince mücadele etmiyor diye suçlayamaz, aşağılayamaz, karalayamaz, hakaret edemez.
Söylediklerinin tümü doğru olsa bile bunu yapamaz.Bunların başbuğu krize üzülüyor, adam millete ahkam kesiyor: Neden bazı solcular krize sevinmiyor diye.
Marx’ın, Engels’in sevindiği krizlere benziyor mu kriz ?
Bu krizin daha iyi bir ülkeye evrilmesine yol açacak bir iç dinamik yoksa, bu tip krizlerden açık faşizm çıkar.
Sen ahkam keserken oralardan, sevinç çığlıkları atarken ben burada yarı yarıya fakirleştim. Benim evimde, soba, ocak, şofben olarak üç tüp kullanılıyor ve tüp iki katına çıktı; ben İnternet’e hem elektirik, hem telefon, hem erişim firmasına verdiğim para olarak artık çok daha pahalı bağlanıyorum artık. Şu andaki fiyatlar olsa ben bu bilgisayarı alamam bile. Oysa senin Mark’ın, Dolar’ın iki katına çıkmış ve sen, buradan ne alacaksan yarı yarıya, birisine para gönderiyorsan iki katına çıkmış.
Senin menfaatlerin artık bu ülkenin fakirleşmesiyle örtüşmüş.
Bu gece Vizontele filmine gittim, sinemada sadece 3 (yazıyla üç) kişi vardı.Hayat bize öğretti, parti de, yazar da, teorisyen de, militan da,mücadele de benimle beraber bunları yaşayan, otobüs zammını, ekmek zammını ve bütün yaşadıklarımızı, bunların ne demek olduğunu bilenlerle olacak. Bunlar yaşanmadan anlaşılmıyor, aynı deprem gibi, okumakla, televizyondan seyretmekle anlaşılmıyor.
Bu ülkenin insanlarının ruh halini gerçekten yazabilecek, anlatabilecek bir kalem yok.Bu ülkenin insanları da Avusturya’da faşizmi iktidara taşıyan insanlardan daha alçak değiller. Beğenmeyebilirsiniz, ama sosyalizm bu aç kalan, açıkta kalan, ciddi ruhsal sorunlar yaşayanları azıcık da sevmektir hatta acımaktır. Geberin, ölün, aç kalın diye yazıyor emperyalizmin beslemeleri.
Dayayın sırtınızı emperyalizme, ondan sonra sizden çok konuşan, akıl veren, suçlayan, ahkam kesen, hakaret eden olmasın.
Ayıp diye, edep diye, vicdan bir şey vardır…