Çok Önemli bir konuşma
[ Serbest kursu ] Makale yazari: Ufuk Uras (aktarma) Tarih, gün ve saat : 28. Ocak 2001 11:44:24:
GENEL BAŞKAN UFUK URAS'IN
2. OLAĞANÜSTÜ PARTİ MECLİSİ AÇILIŞ KONUŞMASISevgili arkadaşlar, hepinize merhaba...
5 yıl önce bugün, yine karlı bir Ankara sabahında hep birlikte ÖDP'yi kurmuştuk.
Bugün, partimizin 5. kuruluş yıldönümüne girerken en zor konuşmayı yapıyorum.Baştan beri normatif önerilerimi hep dile getirdim. Bugüne kadar size hep olması gerekenleri söyledim. Bu yüzden naif bile kaçmış olabilirim. Olanla olması gereken arasında hep bir açı farkı vardı. Bu fark şimdi de ortada. Bugün ise olan biten üzerinden konuşacağım. Burada ise naifliğe yer yok. Önce partiyi tımarhaneye çevirdiğiniz için hepinizi kutlamam gerekiyor.
Olağanüstü PM çağrı metninde, 'Partideki son durum' üzerine görüşeceğimiz yazılı. Bu, bir bilgisayara 'ne var, ne yok' demek gibi bir şey. Ne murat edildiğini hepimizin anladığı, ama dışardan bakanların bir anlam veremedikleri bir iç dili, kuşdilini hep birlikte geliştirdik.
'Aşkın kayığı günlük yaşama çarptı' diyen Mayakovski, sosyalizmin bir tarihsel dönemini intihar ederek bitirmişti. ÖDP'nin de bir tarihsel döneminin sonuna geldik. Herhalde hiç kimse 'eski tas eski hamam' devam etsin istemiyor. Gerçi hala inadım inat, PM'den 3 gün önce bile, İstanbul il binamızın önünde kendi başlarına işlerini sürdürenler var.
Bu durumda ayıbınızı örtecek peştemalcıyı, kirinizi atacak tellakı, kendiniz bulmak, kendi başınızın çaresine bakmak zorundasınız. Çünkü ben 5 yıl önce böyle bir partinin Genel Başkanı olmayı hiç düşünmemiştim.
Buraya gelmeden bütün platformlarla ve konuşmak isteyen kişilerle görüştüm. Siyaset de artık gösteri sanatlarının bir parçası haline geldiğinden herhalde, benim şapkadan tavşan çıkarıp çıkarmayacağımı merak ediyorlar. Uçurma, kaybolma gibi yeni usuller varken, tavşan çıkarma işi çok bildik ve demode kalıyor.
Benim ise örgütten başka şapkam yok. O yüzden örgüte danışmak, başvurmak istedim. Parti terbiyem gereği böyle bir konuda kendi başıma karar alamam. Bu PM kapalı olacağından ve hazır bütün platformlar önceden toplanmışken, ben de kendi platformumla, yani il başkanlarıyla toplanmak, görüş ve önerilerini almak ve onların düşünceleri doğrultusunda hareket etmek istedim. Toplantının duygusal ve verimli geçmesi ve bana desteklerini sunarak, bunu bir deklarasyona dönüştürmeleri beni çok memnun etti.
Kendilerine, parti hukukunun, seçilmiş organların iradelerinin çiğnenmesi ve sistemli olarak, bağımsız/ayrı eylemler yaparak yaratılan başıbozukluğa izin verilemeyeceğini, soruna neşter atmak zamanının geldiğini anlattım. Parti hukuku dışına düşülmesine göz yumulamayacağını, bu durumun onaylanamayacağını, ikircikli kalınamayacağını, ortayolcu tavırlar alınamayacağını, bizi biraraya getiren ortak paydanın dışına çıkıldı mı, partinin de dışına çıkılmış olunacağını açık bir şekilde ifade ettim.
Birbirimizi anladık ve omuz omuza bu zeminde mücadeleyi sürdürmeye karar verdik. Başkanlar büyük bir moralle memleketlerine geri döndüler. Şimdi size il başkanlarımızın, benim elimle PM'ye aktarılmasını istedikleri deklarasyonu okuyorum.
"Genel Başkanımız Ufuk Uras'ın çağrısı üzerine biraraya gelen partimizin il başkanları olarak aşağıdaki görüşlerimizin altını çizmekte yarar görüyoruz.
ÖDP, önümüzdeki süreçte ve yaşanılan anda partinin programı, tüzük, kongre kararları ve seçilmiş organları üzerinden politik faaliyetlerini örgütlemeye kararlıdır. Parti hukukunun hangi gerekçeyle olursa olsun çekiştirilmesine, ihlal edilmesine izin verilemez. Geçmiş adresler; geçmişin restorasyonu ve aidiyetleri üzerinden bir gelecek inşa edilemez. Kaostan çoğulculuk çıkmayacağı gerçeği ile çoğulculuğu ve demokrasiyi parti hukuku çerçevesinde korumak ve geliştirmekten vazgeçilemez. Çok başlılığa neden olan, partinin yetkili organlarından çıkmayan, sistemli, bağımsız eylem anlayışı partinin ortak yürüyüşünü zedelemektedir, kabul edilemez.
ÖDP İl Başkanları olarak, önümüzdeki süreçte partimizin organlarını kurumsallaştırarak ve bunun araçlarını yaratarak, program, tüzük ve konferans kararları üzerinden yolumuza devam edeceğimizi parti kamuoyuna duyururuz."Bu metin, buharın uçup gitmemesi için bir pistonun gerekliliğine yönelik bir irade beyanıdır. İl başkanlarımız, benden telefon santralı misyonu yerine, 'başkan gibi başkan' olmamı talep ediyorlar. Bence telefon santrallığında bir sorun yok, yeter ki fişini çekmesinler. Aslında telefonla kurulan ilişki, telefon telleri gibi en yatay ve demokratik ilişkidir. Santral da, central=merkez olduğuna göre, bir tür demokratik merkeziyetçiliği anlatan bir metaforla karşı karşıyayız.
'Parti olmayan parti' meselesini anlatmaktan artık dilimde tüy bitti. Parti olmayan parti, partimizin nihai hedefi olan, kendisini de ortadan kaldıracak olan koşulları sağlamak anlamına geliyorsa, bunun yolu da nispi başarıların elde edilmesinden, yani parti gibi parti olmaktan geçiyorsa, herhalde ÖDP'li olmanın da yolu bu diyalektik bütünlüğü kavramaktan geçiyor.
Ne diyordu Postacı filminde Neruda, 'Hayat bir metafordur. Metaforları anlamayan, hayatı anlamaz.'
Bazı MYK üyeleri, benden ve MYK'dan habersiz basın açıklaması, toplantısı, eylem yaptığında, fişimin çekildiğini hissettim. Bu durumu kabul edemem, hoşgöremem, tarafsız kalamam. Bu ikili hayata hızla son vermemiz gerekiyor.
Geçen gün bir TV haber programında gösterilen, organları aynı, kafaları ayrı yapışık ikizlere, doktorların, böyle uzun süre yaşayamayacaklarına göre, ortadan ayırıp birini mi yaşatsak tartışmaları benzeri bir noktaya geldik.
Önümüzdeki dönemde toplumsal muhalefetin ihtiyaçları doğrultusunda, vites değiştirmemiz için kendimize çekidüzen vermemiz gerekiyor. Son günlerde, yumurta kapıya gelince, birden herkesin en hızlı ÖDP'li kesilmesi çok hoşuma gidiyor. Eğer öyleyse, o zaman bunun gereğini yapalım. Partiyi sevmek, partiye bağlı olmak, parti hukukuna ve organlarının iradesine bağlı olmaktan geçiyor. Çıkış yolu, hukukun dışına çıkanların, hukukun içine girmesinden geçiyor.
Bu zeminde tarafsız gözlemci gibi kalamam. O yüzden daha önce de parti hukukundan yana bütün karar tasarılarına, ÖSP ve Ekmek ve Gül platformlarının önergelerine, PM'de olumlu oy verdim. SEP de bu doğrultuda bir metin sunacaklarını söyleyip, sonradan vazgeçmeseydi, onu da desteklerdim.
Arkadaşlar, oyunun kurallarına uyulmadığında dört şık vardır. Ya görmezlikten gelip yenilirsiniz, ya bu oyuna son verirsiniz, ya kurala uymayanı oyun dışına çıkarırsınız, ya da il başkanlarımızın yaptığı gibi, oyunun kurallarını son kez hatırlatırsınız.
Diyeceksiniz ki, 'pire için yorgan yakılır mı?' Hayır, yakılmaz. Ama bu böyle diye, pireli bir yorganda da ben artık yatmam, arkadaşlar.
İlk PM'nin açış konuşmasında, bu partide kimsenin bir diğerinden daha devrimci ve sosyalist olduğunu düşünmediğimi, eğer öyleyse de bundan ahalinin haberdar olmadığını, geçmişin rekabetçi kültürünün hortlatılmaması gerektiğinin altını çizmiştim.
70'li yıllarda insanlar 'oportünist/revizyonist' vb. siyasi tabirleri birbirlerine bir küfür gibi söylerken, işçi sınıfının, sol hareketin yegane doğru çizgisinin ve bilgisinin kendilerinde saklı olduğu inancından yola çıkar ve buna göre bir takım sapmalar tespit ederdi. Böyle bir kültür doğal olarak çoğulculuğu barındırmazdı. Birbirimizi 'sapma' vb. şeklinde değerlendirmek eski bir hastalığımızdır.
Parti platformlarını birbirimizi zenginleştiren fikri kümeler olarak tanımlarken, bizleri yoksullaştıran zikri kümeler haline geldiklerini görüyoruz. Bu yanlıştır. Platform, adı üstünde yatay olması gerekirken, koni gibi dikey olmaya başladı. O yüzden gelin, bütün paralel yapıları/grupları, birey hukukunu esas alan parti hukukunun ve organlarının iradesi ve tahkimatı temelinde lağvedelim.
'Örgütsel seferberlik'le ilgili il başkanları toplantısında da, küreselleşme ve 28 Şubat sürecinde siyaset yeniden düzenlenirken, bağımsız bir hat izleyen ÖDP'nin bu sürecin yedeğine giren güçlerin kuyruğuna takılmasının sağlanamaması durumunda, partiyi bloke etmek, çürütmek için yapılacak her teşebbüse karşı, partinin korunmasının önemini ifade ettim. Son il başkanları toplantısında da provokasyonlara kapılmayıp, soğukkanlılıklarını korudukları için onları kutladım.
Sevgili Arkadaşlar,
Partimizin geçen 5 yılının ardından, 21. Yüzyıla girdiğimiz şu günlerde, artık '21. yy.'ın solunu kuracağız' diyen bizlerin, bunun gereğini gerçekleştirme zamanı gelmiştir. Geçen 5 yıl, geçmiş adresler üzerinden ÖDP'nin inşa edilemeyeceğini gösterdi. Boşa geçirdiğimiz zaman ortada. Zamana bırakılarak kayda değer bir gelişme kat edemediğimizi görüyoruz.ÖDP'lilerin 5 yıldır beni bu partiye başkan seçmelerinin en önemli nedenlerinin başında, kendimi geçmiş adresler üzerinden tanımlamamamdı. ÖDP, geçmiş adreslere çöreklenme halini sürdürerek, kekeme halini terkedemez, diş çıkarma sancılarından kurtulamaz, kabuğunu kıramaz.
Bu kabuğun adını koymakta fayda vardır: Bunun adı sekterizmdir. 2. Büyük Kongremiz'de, 'İstersek Türkiye değişir' demiştik. Aslında istersek ÖDP bile değişebilir. Sekterizme rağmen değişebilir.
Dünyayı ve Türkiye'yi sarsmamızın yolu, kendimizi sarsmaktan geçiyor. Biz, geçmişin sekterizminin kötü tekrarları yerine, bir politik rönesans, yeni bir politik kültür üzerinden kendimizi yenileyerek aşmak durumundayız. Hala 'bu yeni politik kültür ve tarz da neymiş?' diyenleri duyar gibi oluyorum. Bu, üstte yürüyen karınca olmayı reddetmektir.
Oya Baydar'ın son romanında, uçurumun öte yanına geçen karıncanın hikayesini anlatan karakter, 'karınca sürüsü uçurumun kenarına kadar gelir ve karıncalar birer birer uçuruma düşmeye başlar. Milyonlarca, milyarlarca karınca düşe düşe uçurum dolar. Ve sonra bir gün bir karınca diğerlerinin doldurduğu çukuru aşıp karşı tarafa ulaşır, ardından da geriye kalan bütün karıncalar' deyince, karşısındaki, 'Güzel ama acıklı bir hikaye. Milyarlarca karıncanın yaşamı pahasına, karşıya geçmek neye yarar?' dediğinde şu yanıtı alırız: 'Mesele de bu işte. Amaç karşı tarafa geçebilmekse, bazı karıncaların amaca ulaşabilmek için kendilerini feda etmeleri gerekir. Devrimcilik dediğin eninde sonunda buna hazır olup olmama sorunudur.'
İşte bizler, hep birlikte öbür tarafa geçenler, artık farklı bir kültürü birlikte inşa etmeliyiz. Bu yeni politik kültür aşağıdaki karıncaların sesi soluğu, onların sessiz çığlığının adı olacaktır. Emre Senan'ın geçen kongremiz için çizdiği afişimizde elele tutuşanlar, sıraya girip, önümüzdeki uçurumlardan, elele aşağıya inip, öbür taraftan hep birlikte çıkma başarısını örecek bir kültürü hep beraber gerçekleştirmelidir.
Biz ÖDP'yi geçmişi restore etmek üzere kurmadık. Geçmişimizle yüzleşmeden geleceğimizi kuramayız. Geçmişimizin en temel hatası nedir? Sekterizmdir. Tarihimizle yüzleşemememiz, bu tarihi yeniden yaşamamıza ve tarihimizin en olumsuz hastalığı olan sekterizmi hortlatmamıza neden oldu. Tarihten ders çıkarmazsak, kendimiz tarihi bir vaka haline geliriz ve tarih bize ders vermeye devam eder. Halbuki hızla şamandralarımızdan kurtulup, yeni limanlara açılmalıyız.
Bu zihinsel şamandraların da adını bir kere daha koymakta fayda vardır: Bu yine sekterizmdir. Sekterizm nedir? Kendi bilgisinin tutsağı olmaktır. Bilgiyi kundaklayan kundağın adıdır sekterizm. Fikri taassuptur. Klişe solculuğudur. İnsanların ihtiyaçlarına uygun teori arayışı yerine, insanları teorilere uydurmaktır.
ÖDP'de sekterizm, geçmiş adresler üstünden politika yapmaktır. Bir tarihsel sürecin hiç yaşanmadığını varsaymaktır. Bu geçmiş adresler meselesini açmakta fayda vardır. Çünkü partiyi kurarken biz, 'TİP'in, Dev-Genç'in ve diğerlerinin devamıyız' demiştik. 'Bugünün şartlarındaki karşılığıyız.' demiştik. Geçmiş adreslerden murad edilen, geriye süzülüp kalan sekterizmdir, içi boşaltılmış suretlerdir, geçmiş örgüt fetişizmleridir. Diyelim bir THKO ile THKP-C'nin ayrım nedenlerini, psikolojik faktörler bir yana, 12 Eylül öncesi solun 47 renginin yanyana gelememe lüksünü nereden bulduklarını bize kim anlatabilir?
Eşber Yağmurdereli, 'ÖDP geçmişte yaşıyor' demişti. Geçmişte yaşayan, geçmişle yüzleşir. Bu tembellikten mi olmuyor? Hiç sanmıyorum. Belki de Tarık Ali'nin anlattığı gibi ayna korkusunda yatıyordur herşey. ÖDP'nin varlığının temel nedeni bu cesarette yatmaktadır. Gücünü bu cesaretten almaktadır. Gereği yerine getirilmelidir.
Sekterizm, solun çocukluk hastalığı bile değildir. Çocukken, çocukluk hastalıkları vücudu dirençli kıldığından, faydası bile vardır. Ama yaş kemale erince bu durum biraz garip kaçıyor.
Yiyeceğin dondurulmuşu nasıl tatsız tuzsuz oluyorsa, dondurulmuş zihniyetin, yani sekterizmin de tadı tuzu yoktur. Farkında değil misiniz, arkadaşlar. Bu yüzden herkesi kaçırttık. ÖDP'yi zehirledik. Birçok duyarlı insan çekip gitti. Geriye bizler kaldık. Geriye en kaşarlanmışlarla, emektarlar kaldı.
Şu tartışmalarımıza bir baksanıza. Örnek mi? Bir tane yeter. Bizler Zonguldak'ta, 'Tenceremiz boş, öfkemiz dolu' mitingini yaparken, İstanbul'un mahfillerinde, mahfil solcuları, kulis devrimcileri, bu miting yapılsın mı yapılmasın mı diye papatya falı açıyorlardı. Halbuki o mahfillerden çıkıp, zahmet edip Zonguldak'a gelselerdi, hem madencinin feneri yüreklerini aydınlatırdı, hem de doğal olarak, içinde bulunduğumuz konjonktüre ilişkin bütün konulardaki tepkimizi, öfkemizi, madenci meydanında ortaya koyduğumuzu görebilirlerdi ve bu skolastik tartışmanın anlamsızlığını idrak ederlerdi. Ama biliyoruz ki sekterizm, skolastik zihniyetten beslenir.
Her şey bir yana, bugün, IMF tipi politikalarla F tipi politikalar arasındaki ilişkiyi kuramayanların zaten siyasette yeri yoktur. Cüzdanların dolması ile zindanların dolması arasındaki bağlantıyı göremeyenlerin gözündeki bağın adıdır sekterizm.
Sekterizm, belki bazı psikolojik ihtiyaçları giderebilir ama toplumsal ihtiyaçlara sekte vurur. O zaman önümüzdeki görev, sekterizme sekte vurmaktır.
Bu 5 yıllık gidişatın ardından, birisinin artık imdat frenini çekmesi gerekiyordu. İşte il başkanlarımız tam da bunu yapmıştır. Bugün sekterizm, partimizin en önemli kazanımı olan ortak paydamızı, ortak hukukumuzu hiçe saymış, sekt hukukunu öne çıkarmıştır. 'Ortak hukukumuzu bir kere delsek ne olur?' derseniz, Özalizm olur, serbestiyetçilik olur. Hukuksuzlukta birlik olmaz. Hukuk pazarlık konusu yapılamaz. Organ kararlarını yok sayanların, artık aynı organda olduklarını nasıl varsayacağız?
İki ÖDP'yi bir ÖDP'ye indirmek durumundayız. Yoksa arkadaşlar, yeni bir dünya kurulur ve ben orada yerimi alırım. Ama bu saatten sonra sizin, siz derken büyük harfli siz anlamında herkesi kastetmiyorum, yüzünüze kim bakar, söylediklerinizi kim ciddiye alır, bilemiyorum. Bu arada sakın kimse ÖDP'yi çürütüp başka zeminlerde bu işi sürdürmenin de yanlış hesabını yapmasın. HADEP Kongresi'ndeki konuşmamda, 'Herkes aklını kendine saklasın. Başkalarının akla ihtiyacı olduğu zehabına kapılmasın. Kendine hayrı olmayanın kimseye olamaz' diyerek bunun işaretlerini verdim.
Bugün ÖDP'nin katılım ortaklığı belgesini yeniden yazmalıyız. Partinin yapısal dönüşümünü başka türlü gerçekleştiremeyiz. Suyu tutan ve kokutan sarnıç olmak yerine, taştan fışkıran bir pınar olmalıyız. 5 yıllık sarnıç misyonumuzun ardından, şimdi ÖDP pınarının önüne taş koyanlara, taş koyma zamanıdır.
Yaşadığımız deneyim, kaostan çoğulculuğun çıkmadığını göstermiştir. Akort ayarı yapılmamış bir orkestradan ancak kakafoni çıktığı görülmüştür.
'Kutsal referanslarımız yok' diyen Markos'un dediği gibi, dışımızda oynanan siyasi filmin sonunu mu bekleyeceğiz, ekrana doğru gidip, ekranı taşa mı tutacağız, yoksa ekrandan hızla uzaklaşıp, 'ekrandan kaçıyorlar' diyen siyasetin dar görüşlülerine aldırmadan, bu filmi oynatanı mı arayacağız?
Karar ÖDP'lilerindir.
20 Ocak 2001/Ankara
ŞERH:
PM'nin olağanüstü ve kapalı olarak gerçekleştirilen toplantısında, partinin yaşamakta olduğu iç kriz iki gün boyunca tartışılmıştır. Bu tartışmalarda çoğunluk platformuna mensup olanlar dışındaki PM üyeleri, değişik biçimler ve süreçler önermiş olsalar da, bütün üyeleri kapsayacak tartışma sürecinin örgütlenmesi, parti birliği imkanlarının bu tartışmalar içinde test edilmesi yönünde görüşler ileri sürdüler ve bu görüşler doğrultusunda önergeler sundular.
Bu önergeler, PM çoğunluğunu oluşturan Özgürlükçü Sosyalizm Platformu üyeleri tarafından ret edilmiştir. ÖSP'li PM üyelerinin PM'ne sunduğu karar tasarısı, yalnızca bu platforma mensup PM üyelerinin oyuyla karar haline getirilmiştir.1) Parti içi çoğulculuğa sık sık atıfta bulunan çoğunluk, böylesi kritik bir momentte dahi, kendi dışındaki parti içi eğilimlerle bir konsensus sağlama perspektifine sahip olmadığı gibi, farklı önerileri ve fikirleri dahi dikkate almamıştır. Kendisini partiyle özdeşleştiren, uzunca bir zamandır parti bütünü yerine, parti olarak kendini ikame eden ÖSP'nin sistematik davranış tarzı "ben yaparım olur" tutumu bir kez daha, üstelik tehlikeli bir biçimde bu karar metniyle ortaya çıkmıştır.
2) Parti içi bir platform olan Sosyalist Eylem Platformu, metinde iddia edildiği gibi kendisini parti hukukunun dışına çıkarmış değildir. Hiç kimsenin kendi subjektif yargılarıyla kendi dışındakileri parti dışında görme ya da parti dışına çıkarma hakkı da yoktur, yetkisi de. ÖDP projesinin tasfiyesi ÖSP tarafından, parti programına ve tüzüğüne, parti kuruluş mantalitesine ve çoğulcu perspektife aykırı olarak " parti içi iktidar" anlayışıyla ve dayanışmanın yerine rekabeti geçirerek gerçekleştirilmektedir. Programından, ideallerinden ve hedeflerinden partiyi uzaklaştırarak, partinin politik ve örgütsel bir çürüme yaşamasına neden olanlar ÖDP projesini sürece yayarak tasfiye ile yetinmemiş, şimdi de bu yönelime ve sürece karşı partiye sahip çıkma perspektifiyle direnç gösterenleri ve harekete geçenleri partiden tasfiye etmeye yönelmişlerdir. Aslında bu düşünce ve yönelim bu metinle ortaya çıkmamıştır. 2000 Eylül'ünde çıkan Bir Adım Dergisi'nin 5. sayısında yer alan çeşitli yazılarla, arkadaşların bu gün PM kararı olarak açıkladıkları görüşleri,çok daha önce, en azından Eylül ayında zaten kamuoyuna açıkladıkları bilinmektedir. Nihayet bu görüşe, Genel Başkan Ufuk Uras da ortak edilmiştir. Gelinen noktada Ufuk Uras Parti Genel Başkanlığı yerine ÖSP genel başkanlığını tercih etmiştir.
3) Çoğunluk platformu tarafından karar haline getirilen metin, parti içi krize çözüm üretme bir yana tehlikeli bir biçimde krizi daha da derinleştirici bir içerik taşımaktadır. Sosyalist harekete, işçi sınıfına ve ezilenlere karşı sorumluluktan uzak, bu günü ve geleceği gözetmeyen, adeta parti içi " iç savaş" tahrikçiliği yapan bir içeriktedir. Bu metnin vebali ve sorumluluğu, tarihen ve siyaseten bu metne oy verenlerin olacaktır. Sosyalist Eylem Platformu içinde yer alan PM üyeleri, kendilerini partinin dışında görmek bir yana, partinin asli sahiplenicileri olarak, parti program ve tüzüğüne, partinin kuruluş mantalitesine, önlerine çıkarılacak bütün engellere rağmen, sahip çıkma kararlılığını sürdüreceklerdir.
Mihri BELLİ / Mustafa Kemal KAÇAROĞLU / İlhami ARAS / Şadi OZANSÜ / Merdan YANARDAĞ / Şiar RİŞVANOĞLU /Hakan ÖZTÜRK / İlker AKTÜGÜN / Fulya AYATA / Veysi SARISÖZEN / Günay KUBİLAY / Mustafa KAHYA / Seyfi ÖNGİDER / Ayla YILDIRIM / Ferhan UMRUK / İhsan DERİNÖZ / Yaşar TARAKÇI / Temel DEMİRER
/ Rıdvan TURAN / Sibel ÖZBUDUN / Kadir AKIN / Gülseren PUSATLIOĞLU / Hülya OSMANAĞAOĞLU / Celal BEŞİKTEPE / Bilge CONTEPE /