ÖDP ve Medya Üzerine Öylesine Düşünceler
[ Serbest kursu ] Makale yazari: Demir Küçükaydın ( aktarma ) Tarih, gün ve saat : 03. Ocak 2001 16:09:32:
Merhaba,
Demir arkadaşımızın bir yazısını buraya alıyorum. Yazının ve ona verdiğim yanıtın bu forumda da yer almasında yarar görüyorum. Demir arkadaş, kendisinden izin almadığım için kusuruma bakmasın. Ancak onun da görüşlerinin tartışma konusu olmasından hoşnut kalacağına inandığımdan sakınca görmedim ve buraya alıyorum.Doğan Arkadaş
ÖDP ve Medya Üzerine Öylesine Düşünceler
Geçen hafta İsmet Berkan tüketime yönelik bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak aylık harcamaları yuvarlak hesap
iki bin doların üzerinde olan ve nüfusun kabaca yüzde on dördünü oluşturan 1 milyon 835 bin hanenin tüm medya ve
reklamın öznesi, konusu ve muhatabı olduğunu belirtiyor ve medyada yer almayan esas büyük ve yoksul çoğunluğun
ise, seçimlerde hiç medyada yer almamış partilere oy akıtarak varlığını hissettirdiğini yazıyordu. Ve şu gözlemde
bulunuyordu:"Sosyoekonomik olarak iki buçuk olduğunu söylediğim Türkiye'ler medya gözünden bakıldığında aslında iki tane:
Medyanın yazdığı Türkiye ve yazmadığı Türkiye. Medya, D ve E gruplarından, bu gruplarda yer alan insanların
hayatlarından hemen hemen hiç söz etmiyor. Ne radyoda ne TV'de ne de gazetede o insanları görebiliyorsunuz. Bir
Marslı olsanız ve uzay geminizle Türkiye üstünde yörüngeye girip medyayı izleseniz, bu ülkede hiç fakir insan
yaşamadığı inancına kolayca sahip olursunuz. Oysa bu araştırmaya göre ülke nüfusunun yarısı ya fakirlik sınırında ya
da o sınırın hemen altında yaşıyor."ÖDP'nin medyatik olmaya ve Medya'nın ÖDP'ye ilgisinin bu istatistikle hiç mi ilgisi yok? Seçimlerden önce,
gazeteleri okuyanlar, örneğin Marslılar, pek ala ÖDP'nin en azından barajın üzerinde bir oy alacağı izlenimine kolayca
kapılabilirdi ve bir çok ÖDP'li de öyle düşünüyordu. Sonuç ortada. Demek ÖDP bu medyanın yazdığı dünyadan.1970'lerin radikalleşmesinde, enflasyon karşısında hızla yoksullaşan ve politize olan şehir orta sınıflarının radikalleşen
çocukları, bu gün artık o medyanın öznesi, nesnesi ve muhatabı olan gruba dahiller. Bu yaşlanmayla bağlı gibi görünen
sınıfsal kayma damgasını vuruyor ÖDP'nin politikalarına. Elbette ÖDP'ye gönül verenler içinde çok geniş bir kesim
bu gruba dahil değildir ama, ÖDP'ye damgasını vuran kesim ve eğilimler bu medyatik üst grubun eğilimlerini, stilini ve
çıkarlarını yansıtıyorlar.ÖDP, 1960'ların Türkiye İşçi Partisi gibi, yükselen bir işçi hareketine veya Dev-Genç'te olduğu gibi gençlik
radikalleşmesine dayanmadı ve onun bir yansıması değildi. ÖDP 1970'lerin bütün sosyalist hareketlerinin üzerinde
yükseldiği, Türkiye tarihinin en büyük politizasyon ve radikalleşme dalgasına da dayanmadı.Bu iki yükselişte radikalleşmiş ve politize olmuş insanların, dünya ölçeğinde, dünya tarihsel bir yenilgi ve
demoralizasyon ortamında ve Türkiye'de de Kürtlerin mücadelesine karşı özel savaşın ve Türk şovenizminin
yükseldiği bir ortamda, bir araya gelişleridir ÖDP. Yani bu insanların geçmişleridir ÖDP'yi var eden, toplumsal
mücadelelerin ihtiyaçları ve dinamikleri değil. Eğer altmışlar ve yetmişlerin politizasyon ve radikalleşme ortamından
etkilermiş insanların öznel tarihleri olmasa ÖDP diye bir parti olmayabilirdi. O bu çok özel, çok spesifik grubun, hatta
daha açık ifade edersek, eski sol örgüt militan ve taraftarlarının ihtiyaçlarının ürünü olarak ortaya çıkmış bir yapıdır
ÖDP; yükselen bir işçi hareketinin veya kitle radikalleşmesinin değil.ÖDP'nin bu özelliği elbette kendi başına ; örneğin kimilerinin dediği gibi, sarhoşların düşmemek için birbirine
dayanması olarak; bir olumsuzluk olarak değerlendirilemez. Pek ala, ilke düzeyinde, Dünya ve Türkiye'deki yükselen
eğilimlerin akıntısına karşı durma çabası olarak da görülebilir. Ve öznel olarak, onda yer alanlar için böyle bir anlamı
da vardır.Küçük katalizatörlerin, mayaların kimyasal reaksiyonlardaki büyük önemi bilinir. Aynı şey toplumsal süreçler için de
geçerlidir. Büyük toplumsal değişikliklere, genellikle olağan zamanların adı bilinmez küçük grup, parti ve eğilimlerin
damgasını vurması da bir rastlantı değildir.Eskiden su tulumbaları olurdu, bunlarla su çekebilmek için içine biraz su koymak gerekirdi. ÖDP belli bir toplamsal
hareketlenmeye dayanmamasına rağmen, tulumbaya koyulan su fonksiyonu görebilir; olmayan hareketlenmeleri
canlandırabilirdi.Ama ÖDP ne akıntıya karşı bir direniş ne de tulumbaya bir parça su olabildi. Aksine Türkiye ve dünyada döneme
damgasını vuran eğilimler, ÖDP'ye de damgasını vurdu; ÖDP içinde onları güçlendirdi. Niçin?Bunda ÖDP'nin politikasını belirleyenlerin, yani altmış ve yetmişlerde politikleşmiş kuşakların bu günkü toplumsal
konumları belirleyicidir. Bunlar, o medyanın öznesi, nesnesi ve muhatabı olan gruptadırlar. Artık yetmişlerin
radikalleşen genci değildirler. Bu nedenle ÖDP, çoğunluğu eski radikal ve demokrat hareketlerden gelse de bir
burjuva sosyalizmi eğilimi göstermektedir. Bu nedenle akıntıya karşı direniş değil, akıntıyı eski geleneklere yedirme
çabası olmaktadır.ÖDP, Dünyada ve Türkiye'de gericiliğin yükseldiği dönemde, tek radikalleşmeyi ve politikleşmeyi sürdüren Kürtlerin
bu dalgasının yanında yer alarak, bu basınca karşı durabilirdi. O ise onun yanında yer almaktansa uzak durdu. Bunun
iki temel nedeni var gibi görünüyor. Birisi, ÖDP'nin bir Türk partisi olmasıdır. Yani o ezen ulus eğilimlerini
yansıtmıştır, ezilen ulus içinde yoktur.Ama daha önemlisi ve bu eğilimi katmerlendiren, Türklerin sadece üstteki ulus değil, adeta üst sınıf da olmalarıdır;
Türklerin durumundaki toplumsal kaymadır. Türkiye'nin şehirlerinde artık sınıfsal ve ulusal bölünme arasında ilginç bir
bağlantı da oluşmuştur. İşçi sınıfının en alt ve örgütsüz kesimlerini Kürtler oluşturmaktadır. Kürtlerin akışıyla Türkler
üstteki ulus konumlarına ek olarak, toplumsal konum bakımından da bir üste kayış yaşamıştır. Örneğin Turizm
patlamasıyla birden bire küçük bir işverene dönüşen eskinin işçi, memur veya köylüsü, pansiyonunda, lokantasında,
kafesinde, plajında, artık yanında yoksul Kürt'ü işçi olarak çalıştırmaktadır. Sınıfsal ve ulusal bölünme arasında, hiç de
küçümsenmeyecek bir çakışma ortaya çıkmıştır.Dolayısıyla batının işçilerine ve en yoksullarına hitap eden; esas onları örgütlemeyi hedef alan bir partinin Kürt
sorununda ÖDP'den çok başka bir politika izler veya Kürt sorununda hassas olan parti şehir yoksulları arasında etkili
olur. Refah ve HADEP bunun en açık göstergesidir.ÖDP ise işçilerin ve Kürtlerin değil, Türklerin ve orta sınıfların eğilimlerine göre onları okşayan ve onların ifadesi olan
politikalar yaptı ve yapıyor. Ve artık bu politikalar ve toplumsal yapı birbirini üretmektedir. ÖDP'nin Türk orta
sınıflarına dayanması; Kürt'lere duyarsızlığı; işçi sınıfından kopukluğu ve onu oluşturan altmışlı ve yetmişli yılların
demokratlarının liberalleşmesi ve de ÖDP'nin medyatik olmaya verdiği önem ve medyanın ÖDP'ye ilgisi; bütün bu
özelliklerin hiç birisi bir rastlantı değildir.Bu gün medyanın düşmanlığının ve suskunluğunun muhatabı olacak; lokantaların Türk sahiplerinin değil, oradaki Kürt
garson, temizlikçi ve bulaşıkçıların gizli bir suç ortağı imişçesine, sempati dolu bakışlarını ve gizli desteğini çekecek;
Ankara'da "İnsanca ücret ve onurlu bir yaşam" gibi genel propaganda sloganını somut politik mücadele konusuymuş
gibi koyarak, politik gündemden Kürt sorununu uzaklaştırma politikası anlamına gelen bir politikanın mitingini değil;
örneğin, Türkler olarak, Kürtler o kadarını istememelerine rağmen, Kürtçe'nin ikinci resmi dil olması için; derhal genel
af ve olağanüstü halin kaldırılması için; Kürt sorununu gündemin başına çeken bir politikanın mitingini yapacak; bir
sosyalist partiye ihtiyaç var. Tulumbaya bir parça su olacak; akıntıya karşı duracak.demir@comlink.de
http://www.comlink.de/demir/
11 Temmuz 2000 Salı