Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Bu Ne Biçim "İnceleme"!!!


[ Serbest kursu ]


Makale yazari: Doğan Arkadaş Tarih, gün ve saat : 16. Ekim 2000 16:21:12:

Su yaziya cevaben: Bu Ne Biçim Yazı!!! makale yazari: Mendüh Haci Tarih, gün ve saat : 15. Ekim 2000 00:10:43:

Merhaba Memduh,

Ekonomi konulu yazıları inceledikten sonra yazdığın ve şu anda yanıt vermekte olduğum yazını okudum.
1-) Kendi yazın hakkında agresif, zorlama ifadeler kullanmışsın. Ve bunların beni kızdıracağından söz etmişsin.
Bu ifadelerin bana "siyaset ve duygular" konusunda da bir şeyler yazma gereği olduğuna ikna etti !
Ama yine de bilmek istiyorsan söyliyeyim. Uzun zamandır öfkelenmiyorum ve kolay kolay da öfkelenen biri değilim. Öfkesine sahip olamayanların, hele bir de arka plana siyasi, dinsel, ulusal, vb. düşünceleri alınca, neler yaptıklarına bu ülke çok tanık oldu.
Sana da bir yolunu bulup öfkene sahip çıkmanı öneririm. Sonuç olarak bu bireysel bir şeydir ve sonucuna da öfkenelen katlanır.

2-) Yazının başlığına itirazın var herhalde. "Sosyalist olduğunu vurgulamak için mi yoksa sosyalist ekonomi konusunda bildiklerim bunlardır demek için mi" yazdın diye soruyorsun.
Sosyalist olduğumu vurgulama gereği duymuyorum. Başlığı bu nedenle seçmedim. Bazı arkadaşlarımız, kimlik sorunlarının yansıması olsa gerek, sık sık ve gerekli gereksiz yerde sosyalist olduklarını söylerler. Karşılarındakilerle tartışırken de onların sosyalist kimliklerini çürütme amacıyla hareket ederler. ( Mesela Volos kemalizm konusunda yazdığı yazıda bana Türkşe aşkı vehmederek, aklınca benim sosyalist değil de "Türkeşçi" olduğumu ima etmiş.
Yine bilmek istersen diye söylüyorum; ben kimlik sorunu olan sosyalistlerden değilim. Yani sen yada başkası, bana sosyalist demiş, dememiş umurumda değil. Sonuçta düşünce özgürlüğüne inanırım. Bu özgürlük, hakkımda istediğiniz gibi düşünme özgürlüğünüzü de kapsar. Kuşkusuz canım isterse, benim de yanıt verme özgürlüğüm vardır.

3-) Diyorsun ki " insan ilk başta "ahaa bir teorisyen daha. bize 150 yıllık deneyimleri süzgecinden geçirerek yorumlayıp, yeni bir yaklaşım sunuyor" diye düşünüyor.""
Teorisyenlik iddiam hiç olmadı. Yeni bir yaklaşım iddiam da. Bu işlerin o kadar da basit olduğunu düşünmüyorum. (aslına bakarsan "teorisyen" de pek görmedim ! Nasıl olur "teorisyenler" bana bir anlatsana ! )
Diyorsun ki "Pek çok insanın böyle düşünüp yazının kıyısından bile geçmediklerini düşünüyorum."
Evet derdim de bu. ( derdim yazılarımın okunması değil )
Ekonomi sosyalistlerin tartışmadığı bir alan. Son zamanlarda tartışmalar ağırlıkla "kimlik sorunları" çerçevesinde dönüyor. Ekonomi konusunda sağlıklı ve net bir teorik çerçeve ve politika oluşturmadan siyasi bir hareket olabilmek mümkün değildir. Bütün bu yazılardan asıl amaçlanan şey bunun hatırlatılmasıdır. Ama görüyorum ki konu fazlaca da ilgi çekmiyor. ( Bu arada Vaner, Uğur gibi arkadaşların bu konuya eğilmiş olmalarını, görüş farklılıklarımızı bir yana bırakarak, alkışlıyorum )
Umarım önümüzdeki süreçte ekonomi teorisi , deneyimler ve güncel ekonomik gelişmeler konusunda ve sadece eleştirel çerçevede değil, seçenek oluşturma bağlamında da sosyalistlerin önerileri olur.
Yazılar hakkında değerlendirmene şaşırdım doğrusu . Bak ne demişsin : "Birbirinden kopuk, dağınık, neredeyse hiç bir şey önermeyen, neredeyse hiç bir doneye sahip olmayan, çakırkeyf kafayla atılmış nutuk izlenimi veren yazılar." Yani "çakırkeyif kafayla atılmış bir nutuk" ! Memduh hacı eğer sen okuduğunu bu şekilde anlıyorsan, yapacak çok işin var demektir.


4-) "Gelelim benim eleştiri noktalarıma" demişsin. Gelelim bakalım :
"sosyalizmin, ekonomik olarak da kapitalist ekonominin
>gelişiminin bir türevi olacağı varsayımı, bu konunun seçenek düzeyine yükseltilmesi noktasında yoğunlaşılmasını engellemiştir" bu ne demek şimdi? Umarım Dereza'ya yazdığım yazıyı okumuşsunuzdur. Aynen sözlerim sizin bu cümleniz için de geçerli. Kavramları ve sözcükleri bu ölçüde zorlamanın gereğini anlayamıyorum. Yeni bir yaklaşım getirecekseniz bunu izah etmek sorumluluğunuz var.
Yaw gerçekten insaf ! Kapitalizmin sosyalizmin maddi altyapısını hazırladığı konusunda sen bir şeyler okudun mu gerçekten ? Yada senin Marksizmin "determinist" yanı ile ilgili bilgilerin var mı ? Bu (yukarıda ) söylenen de yeni bir şey değil ki. Çok bilinen bir şey.

5-) "Sosyal Eşekler" başlıklı yazıyı ben de okudum. Fakat anlayamadığım şey şu : Ben ne yapmışım da sosylaistlerin asıl gündemi ile boyalı basının gündemi arasında savruk bir konumda bulunmuşum, anlamadım. Herhalde Hürriyet Gazetesi'ndeki bir başlığı örnek verdim diye böyle söylüyorsun. Ne yapmalıydım, "Hürriyet ne derse yanlıştır" mı demeliydim ?
Kaldı ki, Koç Topluluğu'nun yönetimi profesyonellere bırakması bence Türkiye'de kapitalizmin gelişimi açısından çok önemli bir simgesel anlama sahiptir. Hürriyet bunu başlık atmakla çok yerinde hareket etmiştir. Ama o gazete bunu bir kibrit kutusu büyüklüğünde de yazsa idi, "benim kafamdaki gazetede" başlık olurdu !

6-) İşletmeleri "emekçilerin" yönetmesi konusunu anlayamamışsın anlaşılan. Bak yazıda ne demişim :"Bir konuya daha kısaca değinmeliyim. Dikkat edilirse, şirket üst yöneticilerine de "emekçiler" deyimini kullandım. Emekçi, geçinmek için emeğinden başka bir şeyi olmayana denir. Bu anlamda onların da bu kategori içine alınması normal karşılanmalı. Ama siyasal bir kategori düzeyinde, solun tabanı olarak emekçi kategorisine alınırlar mı, bu konuya
"emekçi sınıfların sınıf-içi çelişkileri" konusunda yazacağımız bir yazıda değineceğiz." Sen bunu okumadın mı ? Bir de "inceledim" gibi süslü laflar ediyorsun. Sen her okuduğunu böyle mi "incelersin" ?
Ayrıca orada "şirket yönetim kurullarındaki" üyelerden söz etmedim. "Şirket üst düzey yöneticileri" dedim. Kafandaki karışıklığı bana yansıtma.
Üst düzey yöneticilerinin durumu konusunda, ilk kez 1990'lı yılların başında Prof. Dr. Mesut Gülmez'le kamu sendikacılığı konusunda yaptığımız bir çalışma sırasında düşünme olanağı buldum.
Mesut Gülmez kamu sendikacılığının hukuksal anlamdaki babası sayılacak kadar önemli bir çalışma ilişkileri uzmanıdır. "Memurlar ve Sendikal Haklar" isimli kitabı, ülkemizdeki kamu sendikacılığının (1990'lı yılların başındaki) yasal çerçevesini ortaya koyması bakımından çok temel bir eserdir. Mesut Gülmez Eğitim-İş üyesi idi. Eğitim İş'in kapatılması davasında, sözünü ettiğim kitabındaki hukuki gerekçeleri öne sürdü ve dava kazanıldı. Bu mahkeme kararı kamu sendikalarının yasal oldukları konusundaki ilk karardır. Bu şekilde kamu sendikaları yasal anlamda da meşruiyet kazanmış oldular.
Ben de Mesut Hoca ile kamu sendikalarına üyelik konusunda ( 3 ay kadar ) çalışma olanağı buldum. Soru şuydu : Kimler kamu sendikalarına üye olabilirdi ? Örneğin Eğitim Sen'e öğretmenler üye olurlar. Peki bir okul müdürü de üye olabilir mi ? ( o da bir yönetici değil midir ? ) Milli Eğitim İlçe yada İl Müdürü üye olabilir mi ? ( Onlar da yöneticidir ! ) Peki Bakanlıktaki Daire Başkanları ve hatta Müsteşar sendikaya üye olabilir mi ? Daire başkanları ve Müsteşar sendikaya üye olursa, sendika ile bakanlık arasındaki toplu sözleşme görüşmelerinde sözkonusu kişilerin masanın ne yanında olmaları gerekir ? Ve bağlı olarak daha bir yığın soru.
Eğer zamanın varsa bu soruları Eğitim Sen'den tanıdığın bir sendikacıya sor bakalım. Sana ne yanıt verecek ? Eğitim Sen'in tüzüğünü bir "incele".
Bu konuya bağlı olarak sorduğun soruların konu ile hiç ilgisi yok. Ama yine de yanıt vereyim.
Sorun şu : "bir şey soracağım, faşist karagömleği giyen bir fabrika çalışanı işçi sınıfındanmıdır?" Evet işçi sınıfındandır. Sınıf kavramı olgusal bir kavramdır. Kişilerin niyetlerine bağlı bir kavram değildir. Takke de giyse, kara gömlek de taksa, gamalı haçla yada üç hilalle de dolaşsa, eğer emeğine bağlı olarak çalışıyorsa, bu kişi işçi sınıfındandır. Bir de ( belki ilk kez de duyuyor olabilirsin ! ) "sınıf bilinci" diye bir kavram vardır. Ancak sınıf bilincine sahip işçiler sınıf tavrı gösterirler. O sözünü ettiğin işçiler, sınıf bilincinden yoksun işçilerdir. Onlara sınıf bilincini vermek ve dolasısıyla sınıf tavrı almalarını sağlamak sosyalistlerin görevidir. ( Tabii bunları daha sonra öğreneceksin !)
"Fabrikanın genel müdürünün maaşlı olması onu emekçi kılmaz" diyorsun. Haklısın. Zaten bu nedenle "Ama siyasal bir kategori düzeyinde, solun tabanı olarak emekçi kategorisine alınırlar mı, bu konuya "emekçi sınıfların sınıf-içi çelişkileri" konusunda yazacağımız bir yazıda değineceğiz." demiştim.
Bu konuda son bir şey daha. Sovyetlerin kuruluş döneminde "teknokrasi sorunu" diye ifade edilen bir sorun ortaya çıkmıştı fabrikalarda. Lafı uzatmamak için bunu yazmıyacağım. yeterince uzadı zaten. Zamanı gelince yada sen istersen, o konu hakkında da daha ayrıntılı yazarım.

7-) "Toplumsal sorunlar piyasa güçlerinin insafına terk edilmektedir" demişim ve sen de bana uzayda yaşadığımı söylüyorsun . Burada söylediklerine doğrusu inanamadım.
Kapitalist ekonomilerde sosyal sorunlar piyasa güçlerinin insafına bırakılmıştır. Ülkenin yatırım, üretim, bölüşüm gibi temel ekonomik etkinlikleri piyasa güçlerinin insafına terk edilmiştir.
Örneğin, işsizlik konusunu ele alalım. Türkiye'de işsizliği çözmek için patronların yatırım yapması gerekmektedir. Siyasetçilere de düşen patronlara yatırım kolaylıklarını sağlamaktır. ( Ford fabrikasına sağlanan arazi konusunu hatırla. ) Mevcut uygulama bu yöndedir. Patron nereye ne kadar ve nasıl yatırım yapacağına kendisi karar verir. Yani olay onun insafındadır.
Öyle sorular sormuşsun ki şaşırdım kaldım. sermaye ile devlet ilişkilerinden de haberin yok. Enflasyonist ortamı cunta mı sağladı yoksa piyasa güçleri mi diyorsun. El insaf ! Yahu Memduh, ekonomi bilginden vazgeçtim ama senin mesela 12 Eylül'den falan da mı haberin yok! 24 Ocak kararları lafı sana ne hatırlatıyor ? Cunta kimin ekonomi programını uyguladı ? Piyas güçlerine bırakılsa her şey gülllük gülistanlık olurmuş ! Keşke onlara bırakılsaymış ! ( Sen şimdi buna sosyalizm falan da dersin ! )

8-) "Bak dostum" diye başlayıp kapitalizmin temel mantığının kar olduğunu söylemişsin. Sanırım ekonomi konusundaki tek bilgin de bu ( yani kar ) olsa gerek. Ek bu kadar da olsun artık değil mi ?
Bak ne diyorsun ? "Öyle senin dediğin gibi ne idüğü belirsiz "iktisadi hedef" filan yok." Buna ne demeli bilmem ki ? Evet işletmelerin temel mantığı kardır. Ama işletmeler sadece kar amaçlı hareket etmezler. Üretkenlik, verimlilik, yatırım, istihdam vb gibi bazı kavramlar da vardır. ( örneğin TOFAŞ Dublo'nun yatırımı nedeniyle bir süredir zarar ediyordu. ) Bu nedenle "kar" sözü işletmelerin çalışma mantığını tam olarak karşılamaktan uzak olduğu için, "iktisadi hedef" gibi kavramlar kullanılır. Hadi anlayacağın şekilde söyleyeyim : Kar iktisadi hedefin en önemli bölümüdür ama kendisi değildir. "İktisadi hedef falan yok" diye bir şey yok yani!

8-) "Ayrıca henüz sovyetler deneyimini süzüp, burada tartışma konusu yapacak bir noktada da değiliz. Castro'nun ve sandinistlerin ekonomi politikası konusundaki cehaletimiz, köşedeki bakkalın sorunlarını bildiğimiz ya da bilmediğimiz ölçeğindedir." diyorsun. Ben aynı kanıda değilim. "Biz" yerine "ben" deseydin, sana katılırdım. Evet sen Sovyet ekonomisi, Sandinistlerin ekonomi politikaları vb. konusunda yeterli bilgiye sahip değilsin. Yazdıklarından anladığım kadarıyla, bakkallar konusunda da bir cehalete sahipsin ! Türkçe'de bu konuda yığınla eser var. Mesela sana Edward Hallet Carr'ın sovyet ekonomisindeki gelişmeleri anlattığı "Bolşevik Devrimi-2" isimli kitabını tavsiye ederim. Ayrıca Türkçeye çevrilmemiş bir yığın eser de var. Sen ve senin gibi arkadaşlar bu ekonomi konusuna biraz ilgi duysalardı, daha fazla kitap da çevrilebilir ve bizler daha fazla bilgi sahibi olabilirdik. Ama nedense bu konuda suskun kalarak geçiştiriliyor. Yanlıştır bu.
Ekonomi konusundaki bütün bilgisi bu olan biri(leri)ne 45 katrilyonluk bir bütçeyi yönetme görevini halk neden versin ? Vermiyor da nitekim. ( Sen 45 katrilyonun ne kadar hacim kapladığını tasavvur edebiliyor musun ? )

9-) Ve eleştirilerine ilişkin son bir söz daha. "O nedenle ülke ekonomisini tahlile girişirken, soyut kavramlardan sıyrılıp sokağa bakmak gerekir."
"Bak sana ek olarak yazan UGUR arkadaş daha somut sorunlar üzerine somut tespitler yapmış. Bence sen de sosyalist ekonomi üzerine nutuklarına ara verip devletçilik, özelleştirme ve ülkemizdeki uygulamalar üzerine somut görüşlerini ve çözüm önerilerini yazmalısın." diyorsun.
Uğur ve Vaner'in yazılarını, yukarıda da söyledim, beğendim. Tabii ki tartışılacak çok şey var. Bunu da yapacağız kuşkusuz. Ama bir kez daha, ekonomi konusunda görüş üretmeye gayret ettikleri için, onları alkışlıyorum. Onların bu çabalarının foruma katılan diğer okuyucuları da ekonomi konusunda düşünmeye teşvik etmesini umuyorum.
Gelelim somut durumlar konusuna.
Haklısın, ülkenin içinde bulunduğunu somut duruma ilişkin de konuşmak gerekir. Ve asıl olarak bunu yapmak gerekir.
Ama solcuları diğer siyasal görüşlerden ayıran önemli bir fark vardır. Solcular için ideolojik ve teorik çerçeve çok önemlidir. Bu yüzden Lenin "devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz" diyordu.
Bir olguya ilişkin görüş öne sürerken, bu görüşün yaslandığı temel bir çerçeve olması gerekir. Eleştiri bu çerçeve üzerinden yapılır. Yoksa eleştiri cümle oyunları yapmak değildir. Bütünlüklü bir dünya ve Türkiye analiziniz vardır ve onunla bağdaştığı ölçüde mevcut duruma onay verirsiniz yada çeliştiği ölçüde red edersiniz.
1980 lerin sonunda Sovyetlerin dağılması ile birlikte sosyalistlerin bu teorik çerçevesinde önemli kırılmalar meydana gelmiştir. "İdeolojik sorun" bir anahtar mesele olarak öne çıkmıştır. Devrimci bir hareket ideolojik-teorik ve politik netlik üzerinden kurgulanabilir. Bu konulardan birindeki belirsizlik hareketin başarısına engel olur. Kuşkusuz politik netlik sağlamak için, somut durum üzerine konuşalım, ama ideolojik mücadeleyi de küçümsemeyelim. Söylemek istediğim şey, ekonomi konusunda yazdıklarımın, "entel zırvalamalar" olmadığıdır.
Mahir'in de dediği gibi, oportunizmin en belirgin özelliği iedolojik tartışmadan kaçması ve ideolojik mücadeleyi küçük görmesidir. Tabii ki "hayat ağacı yemyeşildir", ama o yeşili görmek için gözlük gerekir ve bu gözlüğe de ideoloji denir.
Sana yazdığım okuma listesine, "bilim-ideoloji-politika üçlüsü arasındaki ilişkiyi" de dahil ediyorum !

10-) Özellikle "piyasa güçlerinin insafına terk edilse, memleket güllük gülistanlık olurdu" anlamına gelen sözünü bir kez daha düşünmeni tavsiye ediyorum. Bu sözünde ısrarlı isen, seni kabul edebilecek çok sayıda sağ parti bulabilirsin.

11-) Kimseyi sıkıştırmak için değil, merak ettiğim için, bir kez daha 3 nolu yazımdaki soruların yanıtlarını tartışmak isteyenleri yazı yazmaya çağırıyorum.

Saygılarımla

Doğan Arkadaş




Cevaplar:


[ Serbest kursu ]