
NUTUK'TAN : MİLLİ MÜCADELE - 3
HAMİT BEY'İN İSTANBUL HÜKÜMETİNCE GÖREVDEN ALINMASI
Efendiler, Hâmit Bey, 14 Temmuz 1919 tarihinde Samsun'dan bana
şu kısa telgrafı çekmişti :
Görevden alındığımı güvenilir bir kaynaktan haber aldım. Şu bir
iki gün içinde emrin gelmesini bekliyorum. Sonra İstanbul'a gideceğimi
arz ederim.
Refet Bey' in komutayı bırakmış olmasının üzüntüsünde iken aynı
günde, önemli bir noktada kendisinden fedakârca bir davranış
beklediğimiz diğer bir arkadaşın da, sanki olağan şartlar içinde
bulunuyormuşuz gibi, anlaşılması güç bir tutum içinde olduğunu
öğreniyorum.
Hâmit Bey'e 15 Temmuz 1919 tarihinde şöyle bir telgraf çekildi:
Kardeşim Hâmit Bey, sizin yerinize İbrahim Ethem Bey'in tayin
edildiğini haber aldık. Refet'e yazdım ve buluşarak birlikte iç
taraflara doğru gelmenizi rica ettim. Bilmem hangi güvenlik duygusu,
size İstanbul'a gitmek düşüncesini telkin ediyor. Bundan başka, biz,
değerli arkadaşlarımızı İstanbul'dan Anadolu'ya çekmeye ve böylece
gerçekten vatansever olanları millî gayeye hizmetten uzak tutmamaya
çalışırken, siz bu hareketinizle, en azından düşmanlarca sarılmış bir
çevreye giriyorsunuz. Biz hiç doğru bulmadık. Refet'in yanına gidiniz.
Ya Sivas yakınlarında birlikte kalırsınız yahut da rahatça yanımıza
gelirsiniz. Kesin cevap bekleriz.
Beş gün sonra (20 Temmuz 1919) Canik Mutasarrıfı Hâmit Bey'in
Samsun'dan gelen telgrafı şuydu:
Bizans'ın gittikçe artan rezaletleri karşısında ümitsizliğe düşen
millet, Doğu'dan bir ümit ışığı bekliyor.
Buraları ve buradakileri öyle hayalî şekil ve yaratılışta görüyorlar
ki, acaba bir şey var mı diye ben bile şüpheleniyorum. Kayıtsızlığımdan
utanıyorum.
Gerçi uyumuyoruz. Bir şey yapmak istiyoruz, Ancak, bu şeyin şekil
ve nazariyatı ile uğraştığımız, uzun yollar seçtiğimiz kanısındayım.
Zamanın ve durumun beklemeye tahammülü yoktur. Memleketin durumu
dakikadan dakikaya kötüleşiyor. Bu bakımdan düşünceler üzerinde fazla
durmayarak çalışmalarımızı hızlandırmak gerekiyor. Bu hususta benim
hatırıma gelen şudur:
Her yerden ve aynı zamanda Zât- ı Şâhâne'ye birer telgraf çekelim.
On aydan beri gözü önünde, çok defa kendi istek ve hevesince yapılagelen
rezaletler yüzünden nereye sürüklenmekte olduğunu gören milletin, ne
pahasına olursa olsun, mukadderatını ele almaya karar verdiğine dikkati
çekip, kırk sekiz saat içinde milletin güven duyabileceği bir hükûmet
kurulmadığı ve bir kurucu Meclis'in toplanmasına karar alınmadığı
takdirde, ne kendisini ne de hükûmetini tanımadığımızı ekleyelim.
Bunda hiçbir güçlük yoktur. Geleneğe uyarak boyun kırmaktan üzüntü
duymayan millet, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin efendim.
Beş gün önce, görevden alındığı takdirde İstanbul'a gideceğini arz
eden Canik mutasarrıfının bu telgrafını, biraz öfkeli yazılmış olmakla
birlikte, karar ve hareket telkin eder nitelikte bulduğumuzu tahmin
etmek isterim.
Mutasarrıf Bey, milletin bir ümit ışığı beklediği yerde, acaba bir
şey var mı diye şüpheleniyor.
Bizi ne yapmak istediğini bilmeyen, şekil ve nazariyatla uğraşan
şaşkınlar zannediyor. Düşüncelerimizi kısaltarak çalışmalarımızı
hızlandırmak için yapılacak şeyi de söylüyor. Eğer bundan sonra, bütün
görüşlerindeki isabetsizliği açığa vuran çirkin bir düşünce ortaya
koymamış olsaydı iyi ederdi.
Efendiler, tarih "geleneğe uyarak boyun kırmaktan üzüntü duymayan
millet, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin" düşünce ve inancında
bulunanların karşılaştıkları sonuçlar ve cezalarla doludur.
Yöneticilerin ve özellikle devlet adamlarının asla böyle sakat ve
çarpık görüşlere kapılmamaları gerekir. Hâmit Bey, bu telgrafında,
bizim, Refet Bey'le birlikte içerilere doğru çekilmesi konusunda
yazdıklarımıza hiç dokunmuyor.
Hâmit Bey'in bu telgrafına 21 Temmuz 1919 tarihinde verdiğimiz bir
cevapta "İnşallah her şey olacaktır. Yalnız, milletin güvenebileceği
bir kabine kurabilmek için, önce o kabinenin dayanabileceği bir kuvveti
meydana getirmek lâzımdır. O da Doğu illeri kongresinin ve onun
arkadasından da Sivas genel kongresinin toplanması ile gerçekleşecektir,"
dedik.
REFET BEY'LE HABERLEŞMELER
Efendiler. 3'üncü Kolordu'dan, bu münasebetle Refet ve Selahattin
Bey'lerden yeniden söz etmek gerekiyor. İlgisi şudur :
İngilizler Sivas'a bir tabur gönderecekleri söylentisini yaydılar.
Her ihtimale karşı Sivas'a gelen çeşitli yönlerde askerî tedbirler
aldırmak gerekmişti. Bu münasebetle Amasya'da bulunan 5'inci Tümen
Komutanlığı'na 18 Temmuz 1919 tarihinde verdiğim bir emir metninde,
daha o sırada Amasya'da bulunan Refet Bey'e ait de şu cümleler vardı:
- "Durum hakkında Refet Bey'in önemle dikkati çekildi. Belki Refet
Bey böyle bir durumu dikkate alarak şimdilik Amasya'da kalmayı da
tercih eder."
5'inci Tümen Komutanı'nın 19 Temmuz 1919'da verdiği cevapta dikkate
değer şu cümleler yer alıyordu:
"Selâhattin Bey halen Samsun'dadır. Şimdiye kadar kendisi ile
temas edemediğim gibi hiçbir ciddî ve önemli haberleşme de yapılmamış
olduğundan, adı geçen komutanın düşünce ve inancının ne merkezde
olduğunu bilemiyorum."
Ankara Refet Bey gerektiğinde İngilizlere karşı koyacak kadar
cesaret gösteremeyeceğini hissettirmişti."
"Refet Bey 18 Temmuz 1919'da Sivas'a hareket etti"(Belge : 35).
Bunun üzerine Refet Bey'e şu şifreyi verdirdim:
Kişiye özel 19.7.19l9 Sayı : 115
Amasya'da 5'inci Tümen Komutanlığına,
Refet Bey'edir, Selahattin Bey'e telgrafımı verdiniz mi? Bu
arkadaşımızın kesin kanaatlarının mutlaka tespit edilmesi ve
kararsızlık yahut iki taraflı idare gibi felâket doğuracak bir duruma
hiç bir şekilde tahammül ve rıza gösterilmemesi bir vatan görevi
olduğundan, bu hususta evet veya hayır şeklinde kendisinden söz
alınması ve ona göre bir karar verilmesi zarurîdir. Sizin bıraktığınız
noktadan başlamak kendileri için en uygun programdır, Şimdiye kadar
hemen bir hafta geçtiği halde hiç bir kesin bilgi alınamaması,
İstanbul'dan gelen bir haberde kendisi hakkında sağlam bir kanaat
gösterilmemesi ve hareketin den önce Sadık Bey'le gizli bir görüşme
yaptığından ve dostluğundan söz edilerek şikâyet edilmesi bu
telgrafımın yazılmasına yol açmıştır. Bu durumu ve sonuçlannı
özellikle sizin takdir etmeniz ve çözmeniz gerekir. Zira, herhangi
biz halk topluluğunda söyleyeceği yanlış ve millî gayeye aykırı bir
tek sözün bile yaratacağı tepkiyi ve bunun duracağı durumu şimdiden
düşünmek yeterlidir
Yalnız bu telgrafımıza değil, çok şeye cevap olan Refet Bey'in şu
telgrafını olduğu gibi bilginize sunacağım:
Güvenlikle ilgili ve çok ivedi l828 Sivas, 22.7.1919
Erzurum'da 3'üncü Ordu Müfettişliği Vekili Kâzım Karabekir Paşa
Hazretleri'ne
1-Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne: Telgrafınızı Salâhattin Bey'den
ayrıldıktan sonra aldığım için kendisine veremedim. Selahattin Bey'i
herkes gibi siz de çok iyi tanırsınız. Kararsız tabiatlı bir zattır.
Bu bölgede on günden fazla kalmamak niyetiyle gelmiş. Az kalsın,
komutayı almadan geri kaçacaktı. Kendisine güven duygusu vererek ve
inandırarak vatanî görevini hatırlattım. Memleketini herhalde sever.
Ancak, vakitsiz iş görmeye gelemez. Aşağı yukarı Reşit Paşa'dan biraz
daha iyi. 13'üncü Kolordu'dan geçen silahlardan haberi olduğu gibi,
bu işi hallet mek üzere İstanbul'da da çalışmış ve başarılı olmuş.
Buraya, Cevat Paşa tarafından seçilerek gönderilmiş. Bu bakımdan
gayeye zararlı olamaz ve hiçbir halk topluluğunda gayeye aykırı tek
bir söz söylemez. Aksine, millî gayeye uygun olarak fakat sessiz bir
şekilde çalışacağına söz verdi. Sadık Bey'le ilişkisi hakkında
verilen bilgilere inanmıyorum. Zaten aldığımız haberi iyice kontrol
etmeden ve belirli bir program yapmadan çalışmak, kuvvetlerin kaybına
yol açıyor. Doğu'nun durumu hakkında bana verdiğiniz bilgilerde,
aldığınız abartılmış haberlere kapılmamış olsaydınız, belki de ben
durumu daha iyi idare eder ve komutayı terke mecbur kalmazdım. Tek
başına karar verecek insanların, gerçek durumu bilmeleri gereğini siz
de takdir buyurursunuz. O halde, Salâhattin Bey'i boşuboşuna ürkütmek
ve hayır dedirtmekle ne çıkacak? Zaten o kaçmaya hazır. Yerine acaba
kim gelecek? Emirlerinizin kısa ve açık olmasını rica ederim.
Salâhattin Bey'le ilgili telgrafınızı lûtfen bir daha okuyunuz.
Fırtına ile başlayıp sukûnetle biten bu telgraftan kesin olarak ne
demek istendiğini çıkaramadım. Bununla birlikte, birkaç güne kadar
Salâhattin Bey Samsun'dan dönüyor. Kendisiyle görüşeceğim. Şüphesiz
kendisini uygun bir tarzda ve amaca hizmet yolunda idare için gerekli
tedbirleri alıyorum.
2 - Samsun'a çıkarılan taburun, buradaki Hintli Müslümanları
değiştirmekle birlikte, asıl Sivas'ta bulunduğunuzu zannettikleri
zatıâlilerine karşı bir gözdağı vermek maksadıyla çıkarıldığını,
İngilizlerle temasımda anladım. Beni İstanbul'a gitmeye razı etmek
için, Kavak'ta bulunduğum zaman bir İngiliz binbaşısı geldi.
İngilizlere karşı gösterdiğim direnmeyi fırsat bilerek fakat aslında
zâtıâlîlerini yıpratmak için beni görevden aldırdıklarını açıkça
söyledi. Zâtıâlîlerinin öteki dayanağı Kâzım Karabekir Paşa imiş. Bu
bakımdan Kâzım Paşa, ellerine, İngilizlerin ısrarına yol açacak bir
tutamak verme melidir. Ferit Paşa' nın, istifanız üzerine Kâzım
Paşa'yı komutan vekili olarak tayin etmesi, İstanbul'dakilerden bir
kısmının kötü bir niyeti olma dığını gösteriyor. Ancak, İngilizlerin
ısrarı karşısında bir şey yapamazlar. Kâzım Paşa'nın vekil olarak
tayini de Salâhattin Bey'in sadık Bey hesabına buraya gelmediğini
gösterir.
3 - Benim İstanbul'a götürülmem için İngilizlerin İstanbul
hükûmetine baskı yapmaları pek muhtemeldir. Çünkü, benimle İngilizlerin
arasında. resmî bir ilişki var. Bu baskı artarsa Salâhattin
Bey'i güç bir durumda bırakmamak için izimi kaybettireceğim.
4 - Hamit Bey'in değiştirileceği söylentisi daha gerçekleşmedi.
Onun, yerinde bırakılması için gerek Selahattin Bey ve gerekse
İngilizler İstanbul Hükûmeti'ne başvurdular. Bu zatın değiştirilmesi
teşebbüsü Dahiliye Nezareti ile kavga etmesinin sonucudur.Selahattin
Bey'in yerine, Konya'ya Sedat Bey'in geldiği de doğru değildir, Her
ne kadar Hamit bütün komutanların değiştirileceğini haber aldığını
yazıyorsa da Kazım Paşa'nın vekil olarak tayini bunun aksini gösteriyor.
5 - Sivas Kongresi ile ilgili olarak Sadrazamlıktan doğruca illere
tebliğ olunan 20 Temmuz 1919 tarihli telgrafı gördünüz mü?
Karahisar'daki tümen komutanı bu kongreye temsilci seçilmesi için
buralara bildiri yayınlamış. Bu davranış tarzını uygun buluyor
musunuz? Almanya ile yapılan barış anlaşması ve Doğu'daki sessizlik,
durumun gelişmesini beklerken bizim de ihtiyatlı bulunma mızı
gerektirmiyor mu? Şahsım için hiç bir endişem olmadığını artık
anlamışsınızdır. Yalnız, kararsız ve programsız hareketlerle
gayeyi çıkmaza sokacağız. Ya ihtiyatlı olalım yahut da işi hemen
açığa vuralım. Ne var ki, ikisinden birini yapalım. Sivas Kongresi'nden
bugün için bir fayda bekliyor musunuz? Bugünkü duruma göre, bu
kongrenin Sivas'ta ve açıktan açığa yapılmasını tehlikeli bulmuyor
musunuz? Güney yönlerinden Sivas'a gelecek bir darbe özellikle bu il
halkının kansızlığı yüzünden Anadolu'yu ikiye ayırır ve pek tehlikeli
olur. Bunun için bu ilin son ana kadar tarafsızmış gibi görünmesi son
derece önemlidir. Bu kongrenin mutlaka toplanması gerekiyorsa,
aldığımız haberlere göre, temsilciler de gelebilecekler ise, acaba
bunun Doğu'da başka bir yerde toplanması daha uygun düşmez mi?
6 - Sivas ve Amasya şehirlerinin halkı pek bayağı; ilçelerde,
köylerde halk bunlara bakarak çok daha iyi. Bundan sonra,
çalışmalarımı ona göre ayarlayacağım.
7 - İstanbul'dan aldığım haberde, buradaki Millî Mücadele'nin
hiçbir parti veyahut bir şahsın kendi özel emellerini gerçekleştirmek
maksadına dayanmayıp sırf milletin selâmet ve istiklâlini kurtarmak
gayesine dayandığı konusunda, zât-ı âlîleri tarafından bir bildiri
yayınlanarak İngilizlerin yatıştırılması tavsiye olunuyor. Buna gerek
görüldüğü takdirde, ben, bunun zât-ı âlîniz tarafından bir bildiri
şeklinde değil, belki Erzurum Kongresi'nin kararlarına sokularak
yayınlanmasının uygun olacağını zannediyorum.
8 - Ajanslar Meclis-i Meb'usan seçimlerinden bahsediyorlar. Bu
hususta ne düşünüyorsunuz? (Refet)
Bu telgrafa verdiğimiz cevabı da olduğu gibi aktarmakla yetineceğim:
Şifre Subay eliyle çekilmesi - 23.7.1919 - İvedi - 171
Sivas'ta 3'üncü Kolordu Kurmay Başkanı Zeki Bey'e
1- Salâhattin Bey hakkındaki telgrafı bir defa daha okumak üzere
aradım. Fakat, bulunamıyor. Hatırladığıma göre, bu zat için söz konusu
olan hususlar İstanbul'dan bildirilmişti. Her alınan haberin
doğruluğunu istenil diği gibi kontrol edebilmek nadiren mümkündür.
Doğu'nun durumu hakkında aldığımız bilgiler, abartmadan uzak olmamakla
birlikte, bize yanlış bir adım attırmış değildir, kanısındayım.
Mukadderatımızda, yalnız Doğu'daki olayların gelişmesine bağlı
kalınmakla yetinilmiş değildir. Millî teşkilâtı genişlik ve canlılık
kazandırarak kökleştirmek, kongrelerle millî dâvâyı benimsetmek,
ordunun millî teşkilâta destek ve yardımını sağlamak, millî dâvânın
kaybına meydan vermemek için, komuta ve silâh meseleleri ile gereken
kesin kararı verme hususlarında, şimdiye kadar yapıldığından başka
türlü ve daha ihtiyatlı davranmak, acaba bugünkü verimli sonucu
sağlayabilir miydi? Her halde şimdiki durum, herkesi sevindirecek
derecededir.
2 - Kâzım Paşa'nın komutan vekilliğine tayini pek yerinde olmuştur.
Ellerine İngilizlerin ısrarına yol açacak görünürde bir sebep vermemeye
çalışıyor. Ancak, silâh konusunda ve Trabzon'a asker çıkarılmasını
önleme hususunda hoşgörülü davranamayacağımız aşikardır. Halbuki, ileri
sürülen bu sebepler İngilizlerin hiç de hoşuna gitmeyecektir.
3 - İngilizler, benim İstanbul'a götürülmem için pek çok ısrar
ettiler ve hükûmete ağır baskı yaptılar. Hükûmet ve Padişah ile makine
başında günlerce devam eden görüşmeler sırasında bu nokta açıkça
bildirildi. Bu konuşmaların metinleri, görüştüğümüzde sizin
tarafınızdan da görülecektir. Yalnız şu var ki, meslekten ayrılınca
ısrar son buldu. Bu bakımdan sizin için de istifadan sonra büyük bir
ısrar olacağını sanmıyorum. Bununla birlikte ve aksi halde, izinizi
kaybettirmektense, Selahattin Bey'in güç duruma girmesini tercih
ederim, Burada Halit Bey hakkında, hükûmet ve İngilizler Kâzım Paşa'ya
çok ısrar ettiler. Kâzım Paşa bir şey yapılamayacağını söylemekte
direndiği içindir ki, bugün Halit Bey, resmen olmasa bile, yine
tümeninin başında bulunuyor.
4 - Hamit Bey, son telgrafıyla hepimizden daha çabuk hareket etme
isteğini gösteriyor. Şimdilik yumuşatıldı.
5 - Sivas Kongresi ile ilgili telgrafı henüz görmedim. Gerçekten de
bazı yerlerde olumlu bazı yerlerde olumsuz yönde aşırılıklar görülüyor.
Şüphesiz duruma göre ve verimli hareketlerde bulunabilecek şekilde
ihtiyatlı davranma taraflısıyım. Herkesi ilgilendiren bu açık ve
kesin program, bugün toplanmaya başlayan Erzurum Kongresi
görüşmelerinden çıkacaktır.
Sivas Kongresi'nden pek çok yarar beklerim. Bugün değil, Sivas
Kongresi ilk defa söz konusu edildiği gün bile, her yönden ve
özellikle güneyden bir darbe gelebileceğini büyük bir ihtimal
dahilinde gördüğümü ve bundan dolayı da sa vunma tedbirleri alınması
için ricada bulunduğunu hatırlarsınız. Bununla bir likte, Erzurum
Kongresi toplandıktan sonra, Sivas'a gelecek temsilcilerin sayısına ve
Erzurum Kongresi'nin yapacağı etkilerden doğacak duruma göre daha
pratik ve güvenilir bir şekil de düşünülür.
6 - Siz kardeşimin, çalışmaları düzenleme konusundaki düşüncesi pek
ye rindedir. Ancak, şehirlileri de millî duygu ve etki altında
tutmaktan uzak kalınmayacağını ümit ederim.
7- Milli Mücadele'nin gaye ve hedefi kongre tarafından yayınlanacak
bildirilerle tasavvur buyurduğunuz şekilde duyurulacaktır.
8 - Meclis-i Mebusan toplanmalıdır. Fakat İstanbul'da değil,
Anadolu'da. Bu konu kongrede görüşüldükten sonra teşebbüse geçilecektir.
Hepimiz gözlerinizden öperiz kardeşim.
ERZURUMLULARIN YARDIMLARI
Efendiler, askerlikten ayrıldıktan sonra, bütün Erzurum halkının ve
Vilayat-ı Şarkiye Mühafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'nin Erzurum
şubesinin bana karşı pek açık olarak gösterdikleri güven ve yakınlığın
bende bıraktığı unutulmaz hâtırayı burada açıkça belirtmeyi görev
sayarım.
Cemiyetin Erzurum şubesinden aldığım 10 Temmuz 1919 tarihli yazıda
Cemiyetin başına geçerek Yönetim Kurulu Başkanlığını kabul etmemi
teklif ediyorlar ve birlikte çalışmak üzere seçtikleri beş kişinin
adlarını bildiriyorlardı.
Bu beş kişi, Raif Efendi, emekli Binbaşı Süleyman Bey, emekli
Binbaşı Kâzım Bey, Albayrak gazetesi müdürü Necati Bey, Dursun Beyzâde
Cevat Bey idi. Sözünü ettiğim yazıda Rauf Bey'in de Yönetim Kurulu
İkinci Başkanlığı'na seçildiği bildiriliyordu.
Bu tarihlerde, Erzurum Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Raif Efendi,
üyeler Hacı Hafız Efendi, Süleyman Bey, Maksut Bey, Mes'ut Bey, Necati
Bey, Ahmet Bey, Kâzım Bey ve sekreter Cevat Bey idi.
Erzurum şubesi, İstanbul'daki Genel Merkez Başkanlığı'na ulaştırmaya
çalıştıkları bir telgrafla Genel Merkez adına karar verme ve söz
söyleme yetkisinin bana verildiğinin telgrafla bildirilmesinide rica
ettiler.
Bundan başka, bizim Erzurum Kongresi'ne katılmamızı kolaylaştırmak
için, Kongre Erzurum temsilcisi olarak seçilmiş bulunan emekli Binbaşı
Kâzım ve Dursun Beyzade Cevat Beyler temsilcilikten istifa ettiler.
ERZURUM KONGRESİ
Efendiler, yüksek malûmunuz olduğu üzere, Erzurum Kongresi 1919
yılı Temmuz'unun 23'üncü günü, pek gösterişsiz bir okul salonunda
toplandı. İlk günü, beni başkanlığa seçtiler. Kongre üyelerini, durum
ve bir dereceye kadar da tutulan yol hakkında aydınlatınak için
yaptığım konuşmada :
Tarihin ve olayların zoru ile, doğrudan doğruya içine düştüğümüz
kanlı ve kara tehlikeleri göstermeyecek ve bundan irkilmeyecek hiçbir
vatanseverin tasavvur edilemeyeceğine işaret ettim. Ateşkes Anlaşması
hükümlerine aykırı olarak yapılan saldırı ve işgallerden bahsettim.
Tarihin, bir milletin varlığını ve hakkını hiçbir zaman inkâr
edemeyeceğini, bu itibarla vatanımız, milletimiz aleyhinde verilen
hükümlerin ergeç iflâsa mahkûm olduğunu söyledim.
Vatan ve milletin kutsal varhklarını kurtarmak ve korumak hususunda
son sözü söyleyecek ve bunun gereğini yerine getirecek gücün, bütün
vatanda bir elektrik ağı haline gelmiş olan míllî akımın kahramanlık
ruhu olduğunu ifade ettim.
Maneviyatın kuvvetlendirilmesine yardımcı olmak üzere de,
yeryüzündeki bilinen bütün milletlerin milli gayelerine ulaşmak için
içinde bulunduğumuz tarihteki mücadeleleri ile ilgili mevcut bazı
bilgileri özetledim.
Ve milletin mukadderatına hâkim bir milli iradenin, ancak
Anadolu'dan doğabileceğini belirttim. Milli iradeye dayanan bir Millet
Meclisi'nin meydana getirilmesini ve gücünü milli iradeden alacak bir
hükûmetin kurulmasını, kongre çalışmalarının ilk hedefi olarak
gösterdim.
ERZURUM KONGRE'SİNİN BİLDİRİSİ VE KARARLARI
Efendiler, Erzurum Kongresi 14 gün sürdü. Çalışmalarının sonucu,
tespit ettiği tüzük ve bu tüzükteki hükümleri ilân eden bildiri
maddelerinden ibarettir.
Bu tüzük ve bildiri metni, zaman ve ortamın gerektirdiği bazı
önemsiz ve ikinci derecede düşünce ve görüşler atlanarak incelenirse,
birtakım köklü ve geniş çaplı ilkeler ve kararlara varmış oluruz.
Müsaade buyurursanız, bu ilkelerin ve kararların bence, daha o
zaman, nelerden ibaret olduğuna işaret edeyim:
1 - Milli sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür.
Birbirinden ayrılamaz (Bildiri, madde 6; Tüzük madde 3'ün açıklaması:
Tüzük ve bildiri'nin 1'inci maddeleri lütfen okunup incelensin...)
2 - Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı
Hükümeti'nin dağılması halinde, millet topyekûn kendisini savunacak ve
direnecektir.(Tüzük madde 2 ve 3; Bildiri, madde 3)
3 - İstanbul Hükümeti vatanı koruma ve istiklâli elde etme gücünü
gösteremediği takdirde, bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir
hükümet kurulacaktır. Bu hükûmet üyeleri millî kongrece seçilecektir.
Kongre toplanmamışsa bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır. (Tüzük,
madde 4; Bildiri, madde 4)
4 - Kuva-yı Milliye'yi tek kuvvet olarak tanımak ve millî iradeyi
hâkim kılmak esastır (Bildiri, madde 3).
5 - Hristiyan azınlıklara siyasî hâkimiyet ve sosyal dengemizi
bozacak imtiyazlar verilemez (Bildiri, madde 4).
6 - Manda ve Himaye kabul olunamaz (Bildiri, madde 7).
7 - Millî Meclis'in derhal toplanmasını ve hükûmetin yaptığı
işlerin meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için
çalışılacaktır.(Bildiri, madde 8).
Bu ilkeler ve bu kararlar çeşitli şekillerde yorumlanmışsa da,
gerçek niteliklerini hiç değiştirmeden uygulanma imkânı
bulabilmişlerdir.
Efendiler, biz Kongre'de özetlediğim bu kararları ve bu ilkeleri
ortaya koymaya çalışırken, Sadrazam Ferit Paşa da basında birtakım
demeçler yayınlıyordu. Bu demeçlere, Sadrazamın milli jurnalı dense
yeridir. 23 Temmuz 1919 tarihli basın, dünyaya şunu ilan ediyordu :
"Anadolu'da karışıklık çıktı. Kanun-ı Esasî'ye aykırı olarak
Meclis-i Meb'usan adı altında toplantılar yapılıyor. Bu hareketin
askerî ve sivil memurlar tarafından önlenmesi gerekir."
Buna karşı gereken tedbirler alındı ve Meclis-i Meb'usan'ın
toplantıya çağrılması istendi.
Ağustos'un yedinci günü, Kongre, toplantısına son verirken
üyelerine :
"Önemli kararlar alındığını, bütün dünyaya milletimizin varlık ve
birliğinin gösterildiğini" söyledim ve "tarih, bu kongremizi ender
görülen büyük bir eser olarak kaydedecektir" dedim.
Sözlerimde isabetsizlik olmadığını zaman ve olayların ispatlamış
olduğuna inanıyorum, Efendiler.
Erzurum Kongresi, tüzüğü gereğince bir Hey'et-i Temsiliye seçmişti.
Dernekler Kanunu'na göre, dilekçe yerine geçmek üzere, Erzurum
Valiliği'ne verilen 24 Ağustos 1919 tarihli yazıda, Heyet-i Temsiliye
üyelerinin adları ve kimlikleri şu şekilde gösterilmiştir :
Mustafa Kemal, Eski 3'üncü Ordu Müfettişi, askerlikten ayrılmış
Efendiler, sırası gelmişken arz edeyim ki, bu kimseler hiçbir vakit
bir araya gelip birlikte çalışmış değillerdir. Bunlardan İzzet, Servet
ve Hacı Musa Bey'ler ile Sadullah Efendi hiç gelmemişlerdir. Raif ve
Şeyh Fevzi Efendiler Sivas Kongresi'ne katılmışlar fakat ondan sonra
biri Erzurum'a, öteki Erzincan'a dönerek bir daha Hey'et-i Temsiliye'de
bulunmamışlardır. Rauf Bey ve Sivas Kongresi'nde aramıza katılan Bekir
Sami Bey İstanbul'da Meclis-i Meb'usan'a gidinceye kadar, bizimle
birlikte bulunmuşlardır.
ERZURUM KONGRESİ'NDE GÖRÜLEN KARASIZLIKLAR
Efendiler, hâtıra olarak küçük bir noktaya da işaret etmek isterim.
Benim bu Erzurum Kongresi'ne üye olarak girip girmemekliğim, üzerinde
düşünülmeye değer bulunduğu gibi, Kongre'ye katıldıktan sonra da
başkan olup olmamaklığım konusunda kararsızlık gösterenler olmuştur.
Bu kararsızlığı gösterenlerden bir kısmının düşüncelerini iyi niyet ve
içtenliklerine vermek mümkün ise de, diğer bazı kimselerin bu hususta
tamamen samimiyetten uzak, aksine mel'unca bir maksadın peşine
düştüklerine daha o zaman şüphem kalmamıştı. Söz gelişi, düşman casusu
olup her nasılsa Trabzon ilinde bir yerden kendisini kongreye temsilci
seçtirerek gelen Ömer Fevzi Bey ve arkadaşları gibi. Bu zatın hainliği,
sonradan Trabzon'da ve oradan kaçtıktan sonra da İstanbul'daki
faaliyet ve hareketleri ile sabit olmuştur.
Kongrenin bitiminden iki üç gün önce başka bir tartışma da söz
konusu olmaya başlamıştı. Bazı yakın arkadaşlarım benim Heyet-i
Temsiliye'ye girerek açıkça faaliyet göstermemi sakıncalı buluyorlardı.
Görüşleri şu noktalarda özetlenebilir:
Millî teşebbüs ve faaliyetlerin
bütün anlamıyla milletten doğduğunu, gerçekten millî olduğunu göstermek
lâzımdır. Bu takdirde, yapılacak teşebbüsler daha güçlü olur ve
kimsenin kötü yorumuna ve özellikle yabancıların olumsuz düşüncelerine
fırsat vermez. Fakat tanınmış ve hele İstanbul Hükûmeti'ne Hilafet ve
Saltanat makamına karşı asi duruma düşmüş, hücumların hedef noktası
haline gelmiş olan benim gibi bir adamın bütün bu millî teşebbüslerin
başında bulunduğu görülürse, faaliyetin millî gayelere dayanmaktan çok,
şahsî emellerin gerçekleştirilmesi maksadına dayandığı inancı uyanır.
Bu bakımdan Hey'et-i Temsiliye'yi illerin ve müstakil sancakların
seçeceği kimseler oluşturmalıdır. Ancak, bu şekilde millî bir güç
gösterilebilir.
Bu görüşlerin ne dereceye kadar yerinde olup olmadığını araştıracak
değilim. Yalnız benim de bu görüşlere karşı olan düşüncelerimi ve
bunları dayandırdığım noktalardan bazılarını sayayım:
Özellikle, ben
mutlaka kongreye katılmalı ve onu idare etmeliydim. Çünkü, zaman
geçirmeksizin milli iradenin faaliyete geçirilmesini ve milletin
doğrudan doğruya fiilî ve silâhlı olarak tedbirler almaya başlamasını
sağlamak zaruretine inanıyordum. Bu esaslı noktaları, takdir ve tespit
ettirebilmek için, kongrede aydınlatmak, yol göstermek ve bizzat idare
etmek suretiyle çalışmamı zarurî görüyordum. Nitekim öyle oldu.
Erzurum Kongresi'nin daha önce açıkladığım ilke ve kararlarını,
herhangi bir temsilciler hey'etinin uygulama alanına sokturabileceğime
enüz güvencim olmadığını itiraf ederim.
Nitekim zaman ve olaylar beni doğrulamıştır. Bundan başka, daha
Amasya'da iken karar verilip de bütün millete her türlü vasıta ile
tebliğ ettirdiğim Sivas Genel Kongresi'nin toplanmasını sağlamak,
bütün milleti ve memleketi yalnız bir hey'etle temsil etmek, ayrıca
yalnız Doğu illerini değil, vatanın her köşesini aynı dikkat ve
duyarlıkla savunma ve kurtarma çarelerini bulmaya çalışmak hususlarını
herhangi bir heyetin gerçekleştirebileceğine inanmadığımı açıkça ifade
etmek zorundayım. Çünkü, bende böyle bir kanaat var olsaydı, benim
işbaşına geçtiğim güne kadar teşebbüs ve faaliyette bulunanların
çalışmalarının sonuçlarını bekler ve istifa etmemek yolunu tutardım.
Hükûmet'e, Padişah ve Halife'ye karşı isyan gereğini duymazdım. Aksine,
ben de bazı iki yüzlü ve iki taraflı oynayanlar gibi görünüşte pek
şatafatlı ve gösterişli olan, o günün Ordu Müfettişliği görevini ve
Padişah Hazretleri'nin Yaveri sıfatını taşımakta devam ederdim. Gerçi,
benim açıkça ortaya atılmamda ve bütün millî ve askerî hareketlerin
başına geçmemde elbette sakınca vardı. Ancak, o sakınca, başarısızlık
halinde herkesten önce ve herkesten çok benim, en büyük ceza ve azaba
uğratılmamdan başka bir şey olabilecek miydi? Oysa, bütün vatanın ve
koskaca bir milletin ölüm-kalım dâvâsı söz konusu olurken vatanseverim
diyenlerin kendi sonlarını düşüncelerinin yeri var mıydı?
Efendiler, ben, bazı arkadaşlarca ileri sürülen düşünce ve
kuruntulara uymuş olsaydım, iki bakımdan büyük sakıncalar ortaya
çıkacaktı. Birincisi; düşüncelerimde, kararlarımda ve bütün kişiliğimde
yetersizlik ve güçsüzlük olduğunu itiraf etmek ki, bu husus, benim,
vicdanımın emrine uyarak yüklendiğim görev bakımından düzeltilmesi
imkânsız bir yanılma olurdu.
Efendiler, tarih, itiraz edilemez bir şekilde ispatlamıştır ki,
büyük dâvâlarda başarı için sarsılmaz bir kabiliyet ve kudrete sahip
bir önderin varlığı şarttır. Bütün devlet adamlarının ümitsizlik ve
beceriksizlik içinde bütün milletin başsız olarak karanlıklar içinde
kaldığı bir sırada, her vatanseverim diyen binbir çeşit insanın, binbir
hareket ve görüş tarzı ortaya attığı ve her şeyin allak bullak olduğu
bir dönemde, danışmalar yolu ile, birçok hatırlı ve nüfuzlu kimselere
bel bağlama gereğine inanmakla, güvenli ve kararlı bir şekilde ve
özellikle sür'atle yol almak ve en sonunda çok çetin olan hedefe
ulaşmak mümkün müdür? Tarihte, bu tarzda başarıya ulaşmış bir toplum
gösterebilir mi?
İkincisi, Efendiler; millet, memleket, siyaset ve ordu
yönetimi ile hiçbir ilgi ve ilişkileri bulunmamış, bu alanda başarıları
görülmemiş ve denenmemiş olan gelişigüzel kimselerden, söz gelişi
Erzincanlı bir Nakşî Şeyhi ve Mutki'li bir aşiret reisi gibi
zavallılardan da kurulması ihtimalden uzak olmayan herhangi bir
temsilciler hey'etine, söz konusu durum ve görev emanet edilebilir
miydi? Edildiği takdirde, memleket ve milleti kurtaracağız dediğimiz
zaman, milleti ve kendimizi aldatmış olmak gibi bir yanılgıya
düşmeyecek miydik?
Bu nitelikteki bir hey'ete perde arkasından yardım edilebileceği
söz konusu olsa bile, bu tarz güvenli bir yol sayılabilir miydi?
Bu söylediklerimin, o günlerde değilse bile, artık bugün bütün
dünyaca inkâr edilemeyecek gerçekler olarak kabul edildiğine asla
şüphe yoktur. Bununla birlikte, ben burada bu söylediklerimi geçmiş
günlere ait bazı hâtıra ve belgeler ile bir kere daha belirtmeyi,
gelecek nesillerin siyasî ve sosyal ahlâk terbiyesi açısından bir
görev sayarım.
Bu dakikaya kadar olduğu gibi bundan sonra da üzerinde duracağım
olaylar dolayısıyla, bu husus, kendiliğinden aydınlığa kavuşacaktır.
Efendiler, Erzurum Kongresi'nin bitiminde, Ferit Paşa'dan sonra
Harbiye Nezareti'ne yeni geldiği anlaşılan bir Nazım Paşa imzasıyla,
15'inci Kolordu Komutanlığı'na 30 Temmuz 1919 tarihli şöyle bir emir
geldi:
Mustafa Kemal Paşa ile Refet Bey'in hükûmetin kararlarına aykırı
faaliyet ve hareketlerinden dolayı hemen yakalanarak İstanbul'a
gönderilmeleri Bâbıâlî'ce uygun görülüp o bölgedeki memurlara emirler
verildiğinden, Kolordu'ca gereken yardımda bulunulması ve sonucundan
bilgi verilmesi rica olunur.
Bu emre Kolordu Komutanlığı tarafından lâyık olduğu şekilde cevap
verildi. Bu cevabı öteki komutanlara da verdirerek dikkatlerini
çektirdim.
Kongre bildirisi, memleket içinde her yere ve yabancı devlet
temsilcilerine çeşitli vasıtalarla gönderildi. Tüzük de komutanlara ve
öteki güvenilir makamlara kısım kısım şifre ile verilerek, oralarda
basılmasının ve çoğaltılıp dağıtılmasının sağlanmasına çalışıldı. Bu
durum tabiatıyla günlerce devam etti. Bu münasebetle Sivas'ta 3'üncü
Kolordu Komutanı Salâhattin Bey'den aldığım 22 Ağustos 1919 tarihli
bir telgrafta "Tüzüğün ikinci ve dördüncü maddelerinin yayınlanmasını
sakıncalı bulduğu, bir kere daha incelenmesi gereği" bildiriliyordu.
İkinci madde topyekûn savunma ve direnme esasının kabul edildiği,
Dördüncü madde geçici bir idare kurulabileceği hususundaki maddelerdir.
KARAKOL CEMİYETİ
Biz Erzurum'da kongre kararlarının her tarafça anlaşılmasını ve
topyekûn uygulanmasını sağlayıcı tedbirleri almaya çalışırken, bize
Karakol Cemiyetinin Teşkilât-ı Umumiye Nizamnamesi, ve Karakol
Cemiyetinin Vezaif-i Umumiye Talimatnamesi diye basılı bir takım
kâğıtların, bütün orduya, komutan, subay, herkese dağıtıldığı
bildirildi.
Bu yönetmeliği okuyan bana en yakın komutanlar bile, bu teşebbüsün
benden geldiğini sanarak, birçok şüphe ve kararsızlıklara düşmüşler.
Benim bir yandan kongrelerle açıkça ortak millî faaliyetlerde
bulunurken, bir yandan da esrarengiz ve korkunç bir komite kurmaya
çalıştığım zannına kapılmışlar. Gerçi, bu örgütün ve teşebbüslerin
elebaşıları İstanbul'da bulunuyorlarmış; fakat, teşebbüslerini benim
ad ve hesabıma yapmakta imişler.
Karakol Cemiyeti'nin genel kuruluş tüzüğü'ne göre, genel merkez
üyeleri, sayıları, toplantı yer ve toplanış şekilleri, seçim usulleri
ve görevlendirilmeleri kesinlikle gizli tutulur.
Bir de, en ufak bir sırrı açığa vuran, Karakol Cemiyeti'ne bir
tehlike getiren, hattâ tehlikeye yol açabilecek bir şüphe uyandıran
kimseler derhal idam edilir.
Genel Görev Yönetmeliği'nde de bir "millî ordu"dan söz ediliyor
ve "bu ordunun başkomutanı, büyük kurmay hey'eti, ordu, kolordu ve
tümen komutanları ile kurmayları seçilmiş ve tayin edilmiş olup gizli
tutulur. Bunlar görevlerini gizli olarak yaparlar" açıklaması okunur.
Efendiler, derhal komutanları uyararak, bu tüzük ve yönetmelik
hükümlerini asla uygulamamaları gerektiğini ve bu teşebbüsün kaynağını
araştırmakta olduğumu bildirdim.
Sivas'a varışımdan sonra, oraya gelen Kara Vasıf Bey 'den anladım
ki, bu işi yapan kendisi ve bazı arkadaşları imiş.
Herhalde, bu hareket tarzı doğru değildi. Herkesi idam ile tehdit
ederek bilinmeyen bir merkezin, bilinmeyen bir başkomutanın, bilinmeyen
birtakım komutanların emirlerine uymak mecburiyetinde bırakmaya
kalkışmak çok tehlikeliydi. Gerçekten de, bütün ordu mensuplarında
biribirlerine karşı bir güvensizlik ve korku başladı. Söz gelişi,
herhangi bir kolordu komutanının, benim komuta etmekte olduğum
kolordunun acaba bilinmeyen gizli komutanı kimdir? Bu gizli komutan
ne vakit ve nasıl komutayı ele alacak ve bana ne gibi bir işlem
uygulayacak gibi haklı birtakım kuruntulara kapılması ihtimalden uzak
değildi.
Sivas'ta Kara Vasıf Bey'e bu gizli merkezin, gizli başkomutanın ve
gizli büyük kurmay hey'etinin kimler olduğunu sorduğum zaman, hepsi
siz ve arkadaşlarınızdır, karşılığını vermişti. Bu beni büsbütün
şaşırtmıştı. Böyle bir karşılık elbette akla yatkın olamazdı. Çünkü,
bana asla böyle bir örgütlenmeden kimse söz etmiş ve iznimi de almış
değildi.
Bu derneğin, sonradan, özellikle İstanbul'da yine aynı adla
faaliyetini sürdürmeye çalıştığı anlaşıldıktan sonra, kuruluşunda ve
bununla ilgili olarak bize vermek zorunda kaldıkları bilgilerde
samimiyet bulunabileceği iddia edilemez.
AVRUPA'DAN BİRŞEY BAŞARAMADAN DÖNEN FERİT PAŞA'YA ÇEKTİĞİM TELGRAF
İstanbul Hükûmetini millî teşebbüsleri engellemekten vazgeçirmek,
başarıda sağlayacağı çabukluk ve kolaylık bakımından önemli idi. Bu
düşünce ile ve Ferit Paşa'nın, tabiatıyla hiç bir şey basaramadan,
adeta hakarete uğramış bir durumda İstanbul'a dönüşünden yararlanarak,
kendisine 16 Ağustos 1919 tarihinde bir şifreli telgraf yazdım. Bu
telgrafta başlıca şu cümleler vardır:
Mösyö Clemenceau (Klemanso)'nun, siz Sadrazam Hazretleri'nin yüksek
şahsiyetlerine olan ayrıntılı cevabını, ben âcizleri son günlerde
okuyunca İstanbul'a nasıl acı ve üzüntüler içinde dönmüş olduğunuzu
takdir ediyorum. Vatanımızı paylaşma ve yok etme duşüncesini bu kadar
açık ve haysiyet kırıcı bir şekilde ortaya koyan bu ifade karşısında
titremeyecek duygulu bir insan düşünemiyorum. Tanrı'ya binlerce
şükredelim ki, milletimiz, ruhundaki kahramanlık azmiyle, tarih
boyunca sürüp gelen hayat ve varlığını, hiçbir zaman ne kaderin
akışına ne de böyle cellâtça hükümlere kurban etmeyecektir.
Şimdi pek eminim ki, siz Sadrazam Hazretleri'nin yüksek
şahsiyetleri, bugünkü genel durumu, devlet ve milletin gerçek
çıkarlarını üç ay önceki gözlerle görmüyorlar.
Dokuz aydan beri iş başına gelen hükûmetlerin hep biribirinden daha
çok yıpranması ve sonunda da ne yazık ki, artık iş göremez bir duruma
düşmesi, milletin yüksek haysiyeti karşısında doğrusu pek üzücü
oluyor. Şurası bir gerçektir ki, vatan ve milletin mukadderatı adına
içeride ve dışanda sesini duyurmak ve söz sahibi olabilmek, mutlaka
millî iradeye dayanmayı şart kılar.
Hayat hakkı ve bağımsızlını için çalışan milletin amacındaki bu
asalet ve ciddiyete karşılık, İstanbul Hükûmeti, düşmanca davranmak
yolunu tutuyor. Bu davranış tarzı, elbette büyük bir üzüntü doğuruyor.
Milleti, İstanbul Hükümeti'ne karşı istenmeyen hareketlere
sürükleyebilecek niteliktedir. Çok açık olarak arz edeyim ki, millet
her türlü iradesini kullanabilecek güçtedir. Teşebbüslerinin önüne
geçebilecek hiçbir kuvvet yoktur.
İstanbul Hükûmeti'nin olumsuz teşebbüsleri hiçbir yerde hiçbir
kimse tarafından uygulanamayacaktır. Millet, çizdiği program
çerçevesinde pek kesin ve açık adımlarla hedefine doğru yürümektedir.
İstanbul Hükûmeti'nin şimdiye kadar süregelen engelleyici
teşebbüslerinin hiçbir yerde hiçbir etki yapamamakta olmasıyla, gerçek
durumun takdir buyurulmuş olacağına şüphe edilemez.
İngilizlerin gösterdikleri yolda bir kurtuluş çaresi aramak da
boşunadır ve sonucu bir hiçtir. Bununla birlikte, İngilizler de en
sonunda kuvvetin millette olduğunu takdir ederek, hiçbir dayanağı
olmayan ve millet adına hiçbir taahhütte bulunamayan, bulunsa bile
milletçe kabul edilemeyecek olan bir hükumetle sonuç alınabilecek bir
işe girişmenin mümkün olamayacağına inanmışlardır.
Bütün dilekler şu noktada birleşmiştir ki, hükûmet meşru olan milli
akımı engellemeye çalışmaktan vazgeçerek, Kuva-yı Milliye'ye dayansın
ve bütün teşebbüslerinde kendine millî gayeyi rehber edinsin.
Bunun için de millî varlığı ve millî iradeyi temsil edecek olan
Meclis-i Meb'usan'ın en kısa zamanda toplanmasını sağlasın!.......
SİVAS KONGRESİ HAZIRLIKLARI
Efendiler, Sivas'ta toplanmasını sağlamaya çalıştığımız kongreye
her taraftan temsilci seçtirmek ve onların Sivas'a gelmelerini
sağlamak üzere, daha Amasya'da iken başlamış olan çalışma ve yazışmalar
devam ediyordu. Bütün komutanlar ve birçok vatansever her yerde
olağanüstü bir çaba harcıyorlardı.Ne var ki, yine her tarafta olumsuz
ve aleyhte propagandalar ve özellikle İstanbul Hükûmeti'nin engelleyici
tedbirleri işi güçleştiriyordu.
Bazı yerlerden hem temsilci seçmiyorlar hem de maneviyat kıracak ve
herkesi ümitsizliğe düşürecek cevaplar veriyorlardı. Örnek olarak,
20'nci Kolordu Komutanı adına Kurmay Başkanı Ömer Halis Bey'in
İstanbul'dan gelen bilgileri içine alan 9 Ağustos 1919 tarihli
şifresinde, şu maddeler dikkate değer görüldü:
1- İstanbul temsilci göndermiyor. Oradaki işleri uygun bulmakla
birlikte, cür'etli bir duruma girmeyi de istemiyor.
2 - İstanbul'dan temsilci göndermek imkânsızdır. Gönderilmek
istenen kimseler, orada verimli, başarılı iş göreceklerine emin
olmadıklarından dolayı, boşuna masraf etmemek ve yolculuk sıkıntılarına
katlanmamak için hareket etmiyorlar. (Bilindiği üzere, bazı kimseleri
özel birer mektupla da davet etmiştik.)
Biz, her yerden temsilci seçtirmek ve göndertmekte karşılaşılan
güçlükleri yenmeye çalışırken, öte yandan kongrenin toplanması için
en güvenli bir yer olarak seçtiğimiz Sivas'ta da bir telâş ve heyecan
başladı.
Efendiler, burada, sırası gelmişken arz edeyim ki, ben Sivas'ı
gerçekten de her bakımdan güvenli bir yer saymış olmakla birlikte,
daha Amasya'da iken Sivas'a gelen bütün yollar üzerinde uzaktan ve
yakından her türlü askerî tedbir ve tertipleri aldırmayı da ihtiyatlı
olmanın gereği saymıştım.
SİVAS VALİSİNİN ENDİŞELERİ
Sivas'ın heyecanı şöyle öğrenildi. 20 Ağustos günü öğleyin, Sivas
Valisi Reşit Paşa tarafından telgraf başına davet olunduğum zaman,
Paşa'nın uzun bir telgrafı veriliyordu. O telgraf şudur:
Erzurum'da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
Önce, rahatsız ettiğim için beni bağışlamanızı diler ve zât-ı
devletlerinin sağlığını sorarım. Neden rahatsız ettiğimi aşağıda arz
ediyor ve açıklıyorum efendim. Görünüşte, Fransızlara ait kuruluşları
teslim almak, gerçekte buraların durumu konusunda incelemelerde
bulunmak üzere, Cizvit papazlarıyla birlikte İstanbul'dan önceki gün
Sivas'a gelerek valilik makamını ziyaret eden Fransız subaylarının
ziyaretlerini iade için dün sabah yanlarına gitmiştim. Ziyaret ve
görüşmenin sonunda orada hazır bulunan Fransız binbaşılarından
Jandarma Müfettişi Mösyö Brunot biraz özel görüşmek isteğinde
bulunarak bendenizi başka bir odaya aldı. Söylediği sözleri olduğu
gibi aktarıyorum:
Mustafa Kemal Paşa ile Kongre Hey'etinin Sivas'a gelerek burada da
bir kongre yapacaklarını işittim. Bunu İstanbul'dan gelen Fransız
subayları söylediler. Sizinle bu kadar samimi görüşüp şahsınıza karşı
pek çok saygı duyarken bu konuyu benden saklamanıza çok üzüldüm, dedi.
Bendeniz de gereken cevabı vererek kendisini inandırmaya çalıştımsa
da son söz olarak:
"Eğer Mustafa Kemal Paşa Sivas'a gelir ve burada kongre yapmaya
kalkışırlarsa, beş on gün içinde buraları, işgal etme kararının
verildiğini kesin olarak biliyorum. İnanmazsanız, gerçekleştiğinde
görürsünüz. O zaman vatanınızın felâketini hazırlayanlar arasına siz
de girmiş olursunuz sözlerini söyledi. Dahiliye Nezareti'nden aldığım
şifreli telgraf da başka şekilde yazılmış olmakla birlikte aynı
kanaati verecek nitelikte idi. Yeni gelen Fransız subaylarından biri
de dün kolordu komutanı ile uzun uzadıya görüşerek, kongre hakkında
komutan beyefendi'nin düşüncesini anlamaya çalıştığı gibi, bu sabah
da Mösyö Brunot bendenize gelerek saat 15.00'te öteki Fransız
subaylarıyla birlikte kongre hakkında görüşüleceğini, ancak kendisinin
aradaki samimiyet dolayısiyle daha önce ayrıca görüşmek istediğini
bildirdi. Bir süre konuşulduktan sonra sonuç olarak şunu da ekledi:
"Ben dünden beri bu mesele üzerinde çok düşündüm.Sonunda şuna karar
verdim ki, eğer Mustafa Kemal Paşa ile Kongre Hey'eti, Sivas
Kongresi'nde İtilâf Devletleri aleyhine kışkırtmalarda bulunmazlar ve
onlar hakkında saldırgan bir dil kullanmazlarsa, kongrenin
toplanmasında hiçbir sakınca yoktur. Bizzat ben General Franchet
d'Esperey'e yazar, Mustafa Kemal Paşa hakkındaki
tutuklama emrini geri aldırır ve kongrenin toplanmasına engel
olunmaması için Dahiliye Nezareti'nden size emir verdiririm. Ancak,
şu şartla ki, siz de benden hiçbir şeyi saklamayacaksınız ve samimî
dostluğumuzdan dolayı birbirimize karşı daima açık bir dil
kullanacağız. Yalnız, kongrenin toplanma tarihini öğrenmek gerekir"
dedi. Bendeniz de kendisine bu konuda bir şey bilmediğimi,
öğrendiğimde kendisine bildireceğimi ve aradaki dostluğa dayanarak
hiçbir şeyi saklamayacağımı söyledim.
Binbaşının işgal konusunda dünkü kesin ifadesine rağmen bugünkü
yumuşaklığının sebebini, bütün incelikleri gören yüksek dikkatinize
arz etmeyi görev bilir ve bu hususta sözü uzatmayı gereksiz sayarım.
Öyle anlaşılıyor ki, bunların düşüncesi, kongreyi Sivas'ta toplatmaya
razı görünerek sayın kongre üyeleri ile sizi burada toplamak ve el
altından hazırlıklarda bulunarak bütün arkadaşları ele geçirmekten ve
işgal mes'elesini de bir oldu bitti haline getirmekten ibarettir. Dün
akşam Dahiliye Nezareti'nden aldığım şifreli telgraf da, başka şekilde
yazılmış olmakla birlikte, nitelik bakımından hemen hemen aynı idi.
İşte bendeniz her gerçeği gizli tutulmak istirhamı ile efendimize
arz ediyorum. Bundan sonra tutulacak yolun tayini size düşer.
Entrikalı bir tehlikenin bu kadar yakın ve âdeta elle tutulacak
derecede görünürde olduğunu bilip dururken, durumdan zâtıâlîlerini
haberdar etmemeyi ve dolayısıyla Sivas'ta kongre toplanmasından
vazgeçilmesini arz etmemeyi vicdanıma sığdıramadım. İşte bunun için
zât-ı devletlerinden
ve orada bulunan diğer sayın arkadaşlardan pek çok rica ederim ki,
ikinci bir kongrenin toplanmasına mutlak bir ihtiyaç yoksa vazgeçilsin.
Varsa, dört yandan işgali pek kolay olan Sivas'ın toplantı merkezi
olmasından vazgeçilerek, işgal ihtimali pek uzak olan Erzurum'da
veyahut uygun görülürse, Erzincan'da toplanması çarelerinin
araştırılmasını, memleketin selameti adına istirham ederim. Kolordu
komutanı Salahattin Beyefendi de bu husustaki düşüncelerini ayrıca
Kâzım Paşa Hazretleri vasıtasıyla size yazacaklardır. Şimdi yanımda
bulunan eski Sivas milletvekili Rasim Bey de, eski Erzurum Milletvekili
Hoca Raif Efendi Hazretleri 'ne bu husustaki bilgi ve görüşlerini
bildiren bir telgraf çekecektir. Elbette, okuduktan sonra, Hoca Raif
Efendi Hazretleri'nin Ilıca'dan dönüşünde kendilerine yollamak
lûtfunda bulunursunuz.
İşte efendim durum bu merkezdedir. Herkesçe bilinen
vatanseverliğinize karşı fazla rahatsızlık vermekten çekinir,
cevabınızda vereceğiniz emrinizi beklerim efendim. İşte Rasim Bey'in
telgrafı.
Bu telgrafa orada verdiğim cevabı olduğu gibi arz edeceğim. Ertesi
gün Heyet-i Temsiliye adına da aynı nitelikte uzun bir telgrafla vali
yatıştırılmaya ve inandırılmaya çalışıldı. Ayrıca Kadı Hasbi Efendi'ye
de dolaylı olarak bir telgraf çekildi. Kolordu Komutanı'na da gerektiği
gibi yazıldı. Rasim Bey'e de endişeye kapılmaması için kendim yazdım.
Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretleri'ne
Verdiğiniz bilgilere ve yüksek düşüncelerinize özellikle
teşekkürümü arz ederim. Mösyö Brunot ve arkadaşlarının bir gözdağı
vermek için söyledikleri sözleri tamamiyle blöf olarak saydım. Sivas
Kongresi'nin toplanması yeni bir mesele değildir; aylarca öncesinden
dünyaca bilinen bir teşebbüstür. Gariptir ki, İstanbul da bulunan
yetkili Fransız siyaset adamlarının da bana gönderdikleri haberler,
Anadolu'da millet tarafından girişilmekte olan teşebbüslerin pek haklı
ve meşru olduğu, milletimizin istekleri kendilerine ve açıkça
bildirildiği takdirde, bunları memnunlukla kabul ile gereğini yerine
getireceklerine dair şimdiden yazılı güvence vermeye hazır oldukları
şeklindedir. Mösyö Brunot'nun ikinci görüşmede ağız değiştirmesi ve
yumuşaması, beni kazanma maksadına dayanabilir. Binbaşı Brunot'nun
dediği gibi Sivas'ın Fransızlar tarafından beş gün içinde işgali o
kadar kolay bir şey değildir.
Zât-ı devletinizin hatırında olsa gerekir
ki, İngilizler bu konudaki tehditlerinde daha ileri giderek Batum'daki
askerlerinin Samsun'a çıkarılmasına karar verdiler. Hatta sözde beni
yıldırmak için, bir tabur bile çıkardılar. Fakat, bu teşebbüse karşı,
milletin sarsılmaz bir azim, iman ve ateşle karşı koyacağı gerçeği
kendilerince anlaşıldıktan sonra, hem kararlarından vazgeçmeye hem de
Samsun'a çıkarmış oldukları askerleriyle birlikte orada bulunan taburu
da alıp götürmeye mecbur olmuşlardır. Sivas Kongresi'nde ele alınacak
hususlar da Erzurum Kongresi bildirisi'ndeki maddelerden kolaylıkla
anlaşılacağına göre, İtilaf devletleri aleyhine kışkırtmalarda bulunmak
gibi maksatlar asla söz konusu değildir.
Burada şunu da arz edeyim ki,
bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir yabancı devletin
yardımına tenezzül eden şahsiyetlerden değilim, Benim için en büyük
korunma yeri ve yardım kaynağı milletimin bağrıdır. Kongrenin gereği,
zaman ve toplanma yeri hakkında söz sahibi olmak, bendenizin şahsî
hükmünün pek üstünde bir söz sahibi olan millet kararına bağlı bir
durumdur. Yalnız, tahmin buyurulduğu gibi, Fransızların, kongre
üyelerinin Sivas'ta toplanmasına taraftar görünerek, sonradan onları
ele geçirme imkânını bulabilmesi bizce pek uzak kuruntulardandır.
Bütün bu arz ettiklerimi Mösyö Brunot'ya aynen söylemenizde hiçbir
sakınca görmüyorum. Bu münasebetle Mösyö Brunot ve arkadaşlarına,
milletimizi savunmak için, Erzurum Kongresi Bildirisi ile, bütün
dünyaya olduğu gibi kendilerinin İstanbul'daki siyasî temsilcilerine
de duyurmuş olduğu temel kararları uygulamakta hiçbir şekilde
kararsızlığa düşmesine imkan bulunmadığı bildirilmiş olur. Mösyö
Brunot bilmelidir ki, Fransızların Sivas'ı işgale karar vermeleri,
kendilerine pek pahalıya mal olabilecek yeni kuvvetlerle ve çok
paralarla yeni bir harbe karar vermelerine bağlıdır. Böyle bir
kararın, Jandarma Binbaşısı Mösyö Brunot ve arkadaşları arasında
söz konusu edilse bile, Fransız milletince kabul edilebileceğine
ihtimal verilemez.
Milletvekili Rasim Bey'in, Raif Efendi Hazretleri ne olan
telgrafını okudum. Korkmanın yeri olmadığının kendisine bildirilmesini
rica ederim.
Gerek bendenize vermiş bulunduğunuz bilgi ve düşünceleri gerek
Rasim Bey'in telgrafını Hey'et-i Temsiliye'ye olduğu gibi takdim
edeceğim yalnız, Sivas Kongresi hakkındaki kesin karar ancak Hey'et-i
Temsiliye'nin görüşmeleri sonunda belli olacaktır. Alınacak karar,
yüksek şahsiyetinize elbette arz olunacaktır.Yalnız, bugün için
istirhamım, Brunot'nun tehditlerinin halk arasında yayılıp maneviyatın
bozulmasına engel olunmasıdır. Samimî saygılarımın kabulünü ve
Sâlahattin ve Refet Beyefendi'lere selâmımın bildirilmesini istirham
ederim. Muhterem Paşa Hazretleri.
(Verilen Cevap Üzerine Reşit Paşa'dan Alınan İkinci Telgraftır)
Bendeniz anlayabildiğim kadarını Efendimize arz etmekle vicdani
görevimi yerine getirmiş oluyorum. İstanbul'daki Fransız ordu ve
siyaset adamlarının görüşlerini ve zâtıdevletlerine karşı vermiş
oldukları sözlerin ne dereceye kadar güvenilebilir olduğunu
kestirememekte haklıyım. Şüphe götürmez olan vatanseverliğiniz
açısından vatanın kurtuluşu söz konusu olduğuna göre, iyice düşünerek
tutulması gerekli yolun belirlenmesi Efendimize ve yüksek kongre
hey'etinin orada bulunan sayın üyelerine düşer. Emirlerinizi yerine
getireceğimizi arz ile derin saygılarımı sunarım, efendim.
Efendiler, Diyarbakır ve Bitlis dolaylarındaki halkı aydınlatmak
maksadıyla, oralarda ordu komutanı olarak bulunduğum sıralarda, bir
kısmını şahsen tanıdığım birtakım ileri gelenlere özel mektuplar
yazdım.Van, Bayezıt ve yakınlarında bulunan bazı aşiret beyleri ile
de ilişki ve bağlantılar kurdum.
ERZURUMDAN AYRILMA GEREĞİ
Nihayet, Efendiler, Ağustos içinde, her yerden bir takım
temsilcilerin Sivas'a doğru yola çıktıkları ve kısmen Sivas'a gelmeye
başladıkları anlaşıldı. Sivas'a gelen temsilciler tarafından bizim
Sivas'a ne zaman hareket edeceğimiz sorulmaya başlandı.
Artık, Erzurum'dan ayrılmak gerekiyordu. Fakat, şimdiye kadar
verdiğim bilgilerden anlaşılmıştır ki, Sivas Kongresi, Doğu ve Batı
illeri ile Trakya'nın yani bütün bir memleketin birliğini sağlamak
gayesini güdüyordu. Bu sebeple kongrede Doğu illerinin de temsilcileri
bulunmak gerekirdi. Bu illerden Sivas Kongresi için temsilciler
seçtirmeye kalkışmak ise, uygulanması bakımından değeri olmayan bir
düşünceydi. Erzurum Kongresi'ni yapan temsilcilerin, Sivas'a
gönderilmesine kalkışmanın da mümkün olamayacağı anlaşılıyordu. Zaten
Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına, kendi illerinden
yetki almış olan bu temsilcilerin daha genel bir gayeye yönelen
yetkileri de yoktu. Bu bakımdan Erzurum Kongresi'nin, Sivas Kongresi'ne
Doğu'daki seçim bölgeleri adına,bir temsilci hey'et gönderme yetkisini
alamayacağı da belliydi.
Yeniden temsilci seçtirmeye kalkışmak pratik bakımdan ne kadar
geçersiz idiyse, birtakım teorik fikir çerçevesi içinde sıkışıp kalmak
da o kadar geçersiz idi.
En basit ve çıkar yol, Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti'nin Temsil Hey'eti'ni Sivas'a götürüp kongreye katmaktan
ibarettir.
Üyelerden Mutki aşiret reisinin Mutki dağlarından çıkmaktan
korktuğunu bilirdim. Siirt milletvekili Sadullah Bey de ortada yok.
Servet ve İzzet Bey'ler kongre biter bitmez birer mazeretle
Trabzon'a gitmiş bulunuyorlar.
Erzurum'da Rauf Bey ve Raif Efendi var. Raif Efendi de özür
diliyor.
Yolumuz üzerinde, Erzincan'da Şeyh Fevzi Efendi'yi bulabileceğiz.
Servet ve İzzet Bey'leri davet ettim, gelmediler. Raif Efendi'ye
bizimle birlikte gelmesi için rica ettik, kabul etti.
Nihayet, Hey'et-i Temsiliye üyeleri olarak Erzurum'dan üç kişi,
Erzincan'dan bir kişi ve Sivas'ta bulduğum Bekir Sami Bey ile beş
kişi olduk. Sivas kongresi'ne katılan temsilcilerin ellerindeki
kartları inceleme gereği duyulduğu, zaman, ben, orada şöyle bir
belge hazırladım ve altına Hey'eti Temsiliye'nin mührünü bastım.
Hey'et-i Temsiliye'den Mustafa Kemal Paşa
Rauf Bey .... Ulemadan Raif Efendi
Şeyh Fevzi Efendi ... Bekir Sami Bey
Yukarıda adları yazılı şahıslar, Doğu Anadolu adına Sivas
Kongresi'nde bulunmak üzere Erzurum Kongresi'nce görevlendirilmiştir.
(Mühür)
Efendiler, Erzurum'dan ayrıldığımız tarih 29 Ağustos 1919'dur.
> NUTUK'TAN : MİLLİ MÜCADELE - 4 < > LOZAN BARIŞI < > İÇİNDEKİLER <
Sivas'ta 3'üncü Ordu Sıhhiye Müfettişi Albay İbrahim Tali
Beyefendi'ye,
- Refet Beyefendi'ye:
Rauf Bey, Eski Bahriye Nâzırı.
Raif Efendi, Eski Erzurum Milletvekili.
İzzet Bey, Eski Trabzon Milletvekili.
Servet Bey, Eski Trabzon Milletvekili.
Şeyh Fevzi Efendi, Erzincan'da Nakşî Şeyhi.
Bekir Sami Bey, Eski Beyrut Valisi
Sadullah Efendi, Eski Bitlis Milletvekili.
Hacı Musa Bey, Mutki Aşiret Beyi
20/8/1919 Saat : 13.00