
BALKANLAR'DA TÜRK VE MÜSLÜMAN SOYKIRIMI - 3
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
diyor ki:
- "Millî hayatımızda yediden yetmişe hepimizin
bilmesi gereken zafer günlerimiz olmakla beraber, ACISINI DÜNYA DURDUKÇA
İÇİMİZDEN ATAMIYACAĞIMIZ MİLLÎ FELAKET GÜNLERİMİZ DE VARDIR... 1877 Rus Harbi
sonu büyük muhaceretleri!.. TÜRK'ÜN AVRUPA'DAN ÂDETA KÖKÜNÜN KAZINMASI İSTEĞİYLE
HORTLAYAN HAÇLI ZİHNİYETİNİN GİRİŞTİĞİ TOPLU KATLİAMLAR!.. 1912 Balkan Savaşı ve
TÜRKLER'e reva görülen zulüm ve İŞKENCELER!.. Tarihin bu acı mirasları her
TÜRK'ün kalbinde unutulmamak üzere dünya durdukça muhafaza edilmelidir.
Milletimizin kalbinde HİSS-İ İNTİKAM olmalı!.. Bu alelâde bir intikam değil;
hayatına, ikbaline, refahına düşman olanların mazarratlarını izaleye matuf bir
intikamdır" (16.3.1923)
BALKANLAR'da yaşadığımız soykırımı, zulmü, işkenciyi, tecavüzü ve sürgünü bu
yüzden resmî kaynaklardan, görgü şahitlerinden, hatta cânilerin kendi ifadelerinden
nakletmeye devam ediyoruz...
İşte yaptığı zulümle öğünen YANYALI bir yerli Rum'un mektubundan kısaltılmış
alıntılar:
- "Gönderdiğim kulakların her birini sevgililerinize
bir zafer hediyesi takdim ettiğinizi yazıyor, ve Türk kadınlarıyla geçirdiğim
dakikalardan, (gasbettiğim) mallardan bahsetmemi istiyorsunuz."
- "Azizim Mihail, hayatım o kadar sefalı, o kadar renkli ki!.. Emin ol, 14. Lui
bile benim kadar gönül alıcı genç kızların kucağında mesut olmamıştır! Öyle
Venüsler'e mâlik bulunuyorum ki, onların yalnız ırza değil, hayatları da benim
elimde!"
- "Her gece 8-10 Türk-Osmanlı kızını ağlata ağlata soymak, oynatmak, bir zaman
tehditle, işkencelerle onları mey'us (kederli) ettikten sonra müstehzi (alaycı)
gülüşlerimizle rakslarını alkışlamak Helen Oğulları'na ne kadar neşeli bir
gurur veriyor!"
- "Sabahlara kadar Yunan subaylarıyla birlikte bu nefis ve dilber Türk
kadınlarının çıplak sevimli manzaraları karşısında Mağlup olmaz Kralımız'ın
şerefine billûr kadehler şakırdatıyoruz!"
- "Fakat bilsen, bunları ne maharetle oynatabildim!.. YANYA'nın düştüğü gün,
bütün Müslümanlar şanlı Yunan ordusunun korku ve vahşetiyle samanlıklarda
saklanırken, ben evvelce tanıdığım güzel müşterilerimin evlerini (kapılarını)
çalarak birer birer onları himaye edeceğimi söyledim. Derhal sevinerek icabet
ettiler."
- "Zaten bu aptalları aldatmak için öteden beri ben müfrit bir Osmanlı kesilir,
Yunanlar'a karşı hiddetli görünürdüm."
- "Bütün mücevherat ve paralarıyla benim eve geldiler... İlk günlerde 19 Müslüman
vardı. Bunlardan 7'si eğlenceme mâni olduğu için, birer suretle kuyuya yuvarlandı!..
3 ihtiyar kadın da faydasız ve can sıkıcı olmak hasebiyle, kolayca boğazlandı!"
- "Şimdi en müstesna ve lâtif olarak 9 metrese mâlikim!.. Bunların arasında
parmaklarında fındık kadar pırlantalı yüzükleri olan sarışın endamlı 2 kız
vardı, Miralay'ın kızları... Daima inatkâr vaziyetleri ile beni çok uğraştırıyorlardı!
Yemek yemedikleri için günden güne zayıflayarak âdeta bir iskelet halinde kuru
ve çirkin oluyorlar."
- "Daha genç iki yüzbaşı hanımı var. Biri hamile...Geçen gün çırılçıplak soyunmak
ve oynamak istemediği için kendisini güzelce tokatladım, tekmeledim. Çocuk düşürdü!"
- "Bu uğursuz Türk yavrusunu, ayaklarımla annesinin gözleri önünde, yumurta
kırar gibi ezdim! (Kadını) o halinde bile dediklerimi yapmaya zorladım. Bijlirsin,
Mihail, ne kadar inatçıyımdır!"
- "Öbürleri bir doktor binbaşının 3 sevimli kızıyla, 2 mülâzım hanımından
ibarettir."
- "Bunlar benim 4 senelik yağlı müşterilerimdir. Avrupa'dan lavantalar,
pudralar getirir, bire on kazanırdım. İlâçlar, maden suları başka bir yekûn!..
Eczaneme şöhret veren (bu) doktordur. Sersem, hastalarına mutlaka benden ilâç
almalarını tavsiye ederdi!"
- "Türkler'i bir inek gibi sağdım!. Muharebeden evvel eczanemde 2.000 liralık
mal vardı. Atina'da sizin karşınızdaki dükkânları - "Fakat şimdi sormuyorsun, servetim ne kadar!.. Geberttiğim 3 kocakarının
elmasları, kuyuya yolladığım Müslümanlar'ın banknotları fena bir yekûn değil...
Fakat bu ganimet hiçtir, Mihail, hiç!.. Yanımdaki 9 metresin her birine IRZLARINA
TECAVÜZ ETMEMEK şartıyla aramızda bir mukavele var. Fakat karşımızda çırılçıplak
oynayacaklar, raksedecekler, bize içki dağıtacaklar! Buna mukabil bütün
mücevherlerini ve elbiselerini teberru(!) ettiler. Evlerine gittik. En gizli
yerlere gömdükleri servetlerini çıkarıp bize teslim ettiler!"
- "Bütün mallarını aldığımıza kanaat getirdikten sonra, muahedeyi parçaladık.
Ahdi bozduk! Böyle mahkûm ve esir adamlara verilen sözün kıymeti olur mu?"
- "Avrupa siyasetçileri hakikaten çok güzel bir kaide koymuşlar: Kuvvet, hakka
üstündür!"
- "Bilirsin, ben Atina'dan diploma alarak YANYA'daki eniştemin yanına geldiğim
zaman, çok züğürt idim. Bakkallık eden eniştem, HASAN BEY isminde şişman bir Türk
beyine beni takdim ettiği zaman, bir saat içinde herifi kandırdım. Haftasında
eczane açıldı!.. HASAN BEY bütün zengin aileleri bana getirdi."
- "Asıl anlatmak istediğim meseleye geldim. Bunun en küçük kızı o kadar dilber,
o kadar sevimli idi ki, bizim Atına'nın güzellerinden (Venüs) olabilirdi. Her
gün toplar patlarken bunların konaklarına gider, teselli verirdim. YANYA düştüğü
gün, bunları da öbürleri gibi kandırarak evime getirmiştim..."
- "Bir akşam ihtiyar HASAN BEY sancılandı. Hemen eczaneye koştum. Bir bardak
süte AKSELMEN eriterek üstüne bir kaç damla NÂNE RUHU koydum. İhtiyarı, bir daha
duymamak üzere sancıdan kurtardım!.."
- "(HASAN BEY'in) İki genç hizmetçi kızlarını, tanıdığım bir Yunan çavuşuna hediye ettim.
Yalnız Hanım'la, Büyük Hanım kaldı. Büyük Hanım gayet ihtiyar olduğu için bana
zahmet vermedi. Boğazını mendil ile sıktım. Gözleri fırladı, dili sarktı. (Devamlı)
elinde tuttuğu çekmeceyi bıraktı."
- "Hanım'ı cennete yollamak pek kolay olmadı. Gece boğazlamak istedim. Meğer
uyumuyor, küçük kızı NİHAL ile titreyerek sabaha kadar otruuyorlarmış. Zehirlemeye
teşebbüs ettim, farkına vardı. (Endişeden) Kahve tiryakisi kesildi."
- "Küçük bir ispirto ocağına eter doldurdum, Kahve pişirmeye uğraşırken benzin
tutuştu. Sevgilim NİHAL, çılgın bir halde annesinin üzerine atılacağı zaman
kavradım, menettim. Kucağımda bağıra bağıra bayılıncaya kadar annesinin yanmasını
seyretti!"
- "Fakat bir türlü bana teslim olmuyordu!.. Şiddet kullandım, olmadı. Ölümle
tehdit ettim, korkmadı. Elbiselerini parça parça ettim, Artık karşımda çıplak
bir Venüs gibi duruyordu. Yalnız yine elleriyle göbeğinin altını örtüyordu.
Kollarını büktüm, beni ısırmaya başladı! O hiddetle hançeri sol bileğine sapladım.
Bir kolu tutmaz oldu. Fakat öbür avucuyla gene avret yerini örtüyordu. Bu defa
ikinci kolunu da sakatlamak mecburiyetinde kaldım. Bacaklarını kuvvetle birbirine
sardı. Bacaklarının da damarlarını kestim. Ben bile kuvvetten düşmüştüm. Nihayet
teslim oldu!.. Yunanlar dünyayı fethetseydi, bu kadar zevk hissetmezdim. Ne var ki,
ben visâle nâil olurken, o ruhunu çoktan teslim etmişti. Doğrusu pişman oldum...
O dilber perinin tombul memelerini keserek eczalı bir şişeye koydum. Saklıyorum."
ESKİ SELÂNİKLİ YERLİ RUM, YENİ YUNANLI BİR SUBAYIN HATIRA DEFTERİNDEN
KISALTILMIŞ İKTİBASLAR:
8 Ekim 1912 , Selânik
- "Yarabbi, bu JÖN TÜRKLER ne müthiş adamlar!..
Yunan milletine yağlı bir şikâr (av) olan TÜRK MİLLETİ'nin bir gün iktisâdî
mücadeleye başlayacağını tasavvur edemezdim."
- "TÜRKİYE fakirlerimiz için servet, zenginlerimiz için bir tarla!... Hiç bir
sanat ve meslek sahibi olmayan Yunanlar, bir şey yapmasalar bile bu memlekette
hırsızlıkla zengin olurlar!"
- "4-5 sene evvel en koyu Müslüman mahallelerindeki bakkallara, kasaplara
varıncaya kadar bütün ticaret ve sanatlar Yunanlar'ın (Rumlar'ın) elinde iken,
bugün onların birer birer mahvolduğunu, yerine Türk domuzlarının teşviki ile
kurulan müesseseleri görüyoruz. Bu gidişle genişleye genişleye bizi Adalar'ın
yalçın kayalarına, Mora'nın korkunç sahillerine fırlatacaklar."
- "Evvelden padişahların tahta çıktıkları günde dükkânımı bayraklarla,
kandillerle süsleyerek müşterilere gayet sadık bir Osmanlı dostu olduğumu
gösterirdim. Bu suretle muhabbetlerini ve servetlerini çalabilirken, şimdi
yanımdaki Türk dükkânına daldıklarını görüyorum. MEŞRUTİYET gününden şimdiye
kadar gelirimde âşikâr bir azalma görüyorum."
- "İnkilâbdan bir sene evvelki gelirim, masraflar hariç 7.000 lira iken,
MEŞRUTİYET'in ilk senesi 4.000, 2. senesi 3.000, bu son günlerde 500 liraya
indi. Ayda 48 lira dükkân kirasına bile kâfi değil!" 17 Ekim 1912 , Selânik
- "Bugün Yunan Konsolosu, kaptan, sanatkâr, tüccar,
ne kadar Yunan (Rum) varsa, hepsi toplandı. Türkler'le muharebenin muhakkak olduğunu
beyan etti. Ohhh!!.. Domuz Jön Türkler!.. İşte şimdi ben, yüzümdeki Osmanlı maskesini
yırtarak suratınıza fırlatıyorum!.. Ben Yunan'ım!.. Hem de Yunan ordusunun bir
yedek subayıyım!"
- "Türkler!.. Sizi DİRİ DİRİ ateşte yakacağım. Aleyhimize söz söyleyen dillerinizi,
bize düşmanlık besleyen yüreğinizi parçalayacağım! Ticarethanemi iflas ettirdiniz,
değil mi?.. Yarın Yunan ordusuna katılmak üzere hareket ediyorum. Görüşürüz!" 30 Ekim 1912
- "Bugün Efzun Alayı'nın 1. Bölüğü'ne tayin olundum!
Bir kaç gün sonra taarruza geçeceğiz! Ah, eziyet ede ede Müslüman öldürmek bana
acaba nasip olacak mı?"
19 Kasım 1912
- "Şimdi bütün ümitlerimden en muazzez nasibi almış
bulunuyorum!.. 7 esir subayı tabancamla birer birer alnından vurdum! Birisi jÖN
TÜRKLER'dendi. Onu Selânik'ten tanıyordum. Altısını işkencesiz öldürdüm. Fakat bu
hayvan herifi aç susuz bıraktım, bir kolundan ve bir gözünden mahrum ettim.
Nihayet dün ayaklarını TESTERE ile biçtirirken geberdi!"
- "39 neferi bataklığa attırdım!.. Yarabbi, bunların boğulurken kurtulmak için
uğraşması ne kadar eğlendirici! Biri su yutunca yalvarmaya başlayıp, 'ALLAH!..
ALLAH!' boğuk sedasıyla beraber ağzından çamur fışkırıyordu!" 28 Kasım 1912
- "Dün bir kurmay yüzbaşı ile 170 asker esir oldu.
Askerleri yok etmek güç değil! Fakat ben en ziyade münevver dimağları (aydın
beyinleri) söndürmek istiyorum. Ondan sonra TÜRKİYE kendi kendine ortadan kalkar!
Onun ortadan kalkmasından BİZANS doğar!.."
- "Ne çare ki, Avusturya muhabirleri ve Fransız Konsolosu bu subayı gördüler.
Zaten tanıyorlarmış. Gayet cesur, kahraman ve namuslu bir subaymış. Demek ki
mutlaka gebertilecek bir domuz idi! Gece odasına gittim. Gafil avlayarak bir
kurşunla kafasını dağıttım. Muhabirlere, konsolosa 'maalesef namuslu subayın
intihar ettiği' haberini verdim!" 30 Kasım 1912
- "Allah'ım, ne kadar bahtiyarım!.. Şimdi BİZANS
tarihini, FATİH'in torunlarından akan bir KAN DERYASI ile yıkıyarak DÖMEKE'nin
acısını çıkardık!"
- "Uyan ey kahraman ecdat! Uyan 11. KONSTANTİN!.. senin tah ve tâcını süvarilerine
çiğneten FATİH'in ölü askerleri, bak, çekirgeler gibi tarlalara serilmiş!.. Subay
ölüleri yüzüstü kapanarak mağlubiyetlerini itiraf ediyorlar!.. OSMANLI SANCAĞI
Kızılhaç hastahanelerinin kapı eşiğine (paspas olarak) serilmiş, giden gelen ayaklarını
siliyor!.. Atımın altında taş yerine kesilmiş kafalar, toprak yerine yumuşak cenazeler
yatıyor!.."
- "Şanlı Elen orduları ayak bastıkları köylerde Türk hurafesinin bütün
zincirlerini kırıyor, onları Yunanlaştırıyorlar!.. Onlara Hıristiyanlığı kabul
ettiriyor!.. Çocuklar, kadınlar süngülerimizin parıltısını görür görmez derhal
haçı öperek Hıristiyan oluyorlar!.. (Hıristiyanlığı kabul etmeyen) mutaassıp
domuz Türkler'in kafalarını kasaturalarla vücutlarından ayırıyoruz!.. Vardığımız
köylerde minareler, mabetler, mescitler dinamitlerle uçuruluyor!..
- "Ben, Türk nâmına elime geçenleri öldürmeyi, bir medeniyet borcu addediyorum.
Türkler'e merhamet etmek, onları hasretli oldukları cennete göndermektir!.." 8 Aralık 1912
- "Türk unsurunun kökünden mahvı için türlü buluşlar
icat eden Dr. İSTAFANO'nun fevkalâde zekâsını hatıratıma kaydetmeyi bir borç
biliyorum."
- "Bu zeki doktor İSTANBUL Tıbbiye Mektebi'nde meccânen (parasız) tahsil
ettikten sonra, Türk kadınlarına gösterdiği nazik ve terbiyeli tavırlardan dolayı
çok para kazanmış, büyük bir şöhret sağlamıştır. TARABYA'da hâlâ köşkü vardır!"
- "Mesut talihim beni Dr. İSTAFANO ile birleştirdi. Birlikte çalışıyoruz.
Burada bir kaç Alman muharriri baş belâsı gibi duruyor. Sık sık esirleri ziyaret
ediyor, ahali ile temasta bulunuyorlar. Binaenaleyh, hayvan Türkler'i pek âşikâr
boğazlıyamıyoruz."
- "Bunların imhası için Dr. İSTEFANO, gayet tedbirli ve mahirâne projeler
hazırlıyor... Şişelerle DİZANTERİ , TİFO mikrop kültürlerini bakkallara dağıttı.
Müslüman Türkler'in satın aldıkları şeylere hemen bir-iki damla katılıyor. Evler
gizlice gözetleniyor. Hastalık alâmeti baş gösterir göstermez, resmî surette o
mahalleyi kordon altına alıyoruz. Artık oraya ne ecnebî muhabirleri, ne de
konsoloslar girebiliiyor!.. Kuvvetli zehirleri ilâç diye hastalara tutuşturuyoruz.
Sancılana sancılana, kıvrana kıvrana telef oluyorlar!"
- "Hastalığa yakalanmayanlara (sözde korunma için) verdiğimiz haplar da (bu)
kuvvetli bünyeli Türkler'i öldürüyor."
- "Miralay beni çağırdı. Esirleri türlü türlü uydurma
bahanelerle ecnebilere sezdirmeksizin mahvettiğimi bildiği için bana iltifat etti!
Buradaki 3.000 esir (asker) ve 120 genç subayın yok edilmesi için zekâma,
dirayetime müracaat etti!"
- "Bütün Türk esirlerini kurmay subayları ile beraber yanımızdaki kışlaların
üst kısmına balık istifi denecek bir halde birbiri üstüne yığdım!.. Zemin katında
zaten patlayıcı madde ile 30 barut fıçısı ve bir miktar top cephanesi vardı.
Muhafazalarına memur olan Yunan neferlerinin yerine, TESELYA Müslümanlarından
10 kişi seçtim. Gece herkes yatsı namazında iken, verdiğim işaret üzerine zemin
ve sema alevler içinde kaldı. Müthiş bir tarraka koptu! Etrafa baş, kol, bacak,
gövde tufanları, kan serpintileri yağıyordu!.. İmamlar bile namaz ve ibadeti
unutarak can havliyle dışarı fırladı!.. Bu izdiham arasında süngülerimiz güzel
iş gördü."
- "Hemen bir şayia çıkardık!.. Türkler'in katliam ettiklerini, Yunan askerlerine
ansızın hücum ettiklerini yaydık!.. Muhabirler korkudan dışarı çıkamaz oldular.
4-5 saat bu güzel fırsattan istifade ederek toplu bir halde bulunan Türkler'in
üzerine aslan gibi atıldık!"
- "Kendilerini kurtarabilenler büyücek bir camiye sığınarak kapıları kapamış,
mandallarını sürmüşlerdi. Caminin dört tarafına gazyağı dökerek ateşledik. Kapıdan
çıkanlar derhal süngüleniyordu!"
- "Gece, her taraf karanlık!.. Bu kırmızı alevler içinde siyah bir başın fırıldak
gibi nasıl döndüğünü, kadınların saçlarından tutuşunca pervane gibi nasıl
dansettiklerini görmeli!.. Hele Türkler'in vücudu tutuştuktan sonra çıtırtılardan
daha müthiş sedalar çıkartıyor. Büsbütün zevk verici bir zafer musikisi teşkil
ediyor!" 21 Aralık 1912
- "Şimdi bütün kızgınlığım, bütün düşmanlığım TÜRK
KADINLARI'na intikal ediyor!.. SELÂNİK'te bulunduğum esnada ipekli çarşafların ılık
ve kokulu süsleri içinde kızaran, terleyen bu gönül alıcı ruhlar, benden o kadar
irkilir, o kadar kaçarlardı ki, irademin o siyah kirpiklerin altındaki iri gözlere
mağlup olduğunu hissederdim. Fakat mutaassıp hainler, kat'iyyen benim aşkıma
ehemmiyet vermezlerdi!.. peçelerini örtüp vakur bir edê ile çıkar giderlerdi."
- "(Şimdi ise) Dr. İSTEFANO ile beraber müslüman evlerinde kadınların muayene bahanesi ile
çarşaflarını, peçelerini yırtarak güzel gençlerin göğsünü, memelerini muayene için
anadan doğma çırılçıplak soyardık. (Ancak) onları soyuncaya kadar (üzerlerinde)
5-6 değnek kırmalı! Hele bazıları, 'Öldürün beni! ALLAH'ın, Peygamber'in huzuruna
bâkire olarak çıkarak sizi şikâyet edeceğim!' diye bizi tehdit ediyorlar!
Kahkahalarla gülüyoruz!" BİR YUNAN KUMANDANIN MEKTUBU :
- "Günahkâr teğmen! Kimbilir. benden ne kadar uzun
alkışlar ümit ediyordun!"
- "(Halbuki) Yunan milletini hatırına getirmeyerek, beceriksizce bir nezaket
eseri göstermek için hedefi, gayeyi unuttun!"
- "Türkler'in cenazelerinden, kemiklerinden, kanlarından doğacak BİZANS ihtişam
ve idaresini bırakıp, sadece bir Türk kadının yalancı alkışlarına aldandın!"
- "Senin böyle sersem olduğunu bilseydim, emin ol Konstantin, İSTANBUL'dan
geldiğin zaman seni yedek subay olmaktan menederdim!"
- "Yalnız TÜRK MİLLETİ'nin değil; TÜRK sözünün de tarihten, lugattan,
coğrafyadan silinmesi için her fırsattan istifade edeceğine; yeminine nasıl ihanet
ettin!.. Düşündükçe çıldıracağım geliyor!.."
- "700 er, 25 subay, 60 kadın, 30 çocuk... Bunlar ele geçmez bir esir
kafilesidir!.. Sen deli misin be yavrum, kızarmadan 'bunları SELÂNİK'e gönderdiği'ni
nasıl yazabiliyorsun?.. Size mektepte böyle mi terbiye verdik?"
- "Eğer sen bu kafileyi ovalarda boğazlayarak kanlı, şanlı ellerinle memleketine
avdet etseydin, bütün güzel genç kızlar nazarında bir HERAKLİS kadar şâyân-ı
tebcil olacaktın!"
- "90 esiri, yolda bazı bahanelerle boğazlatmışsın!.. Bunu o kadar parlak
cümlelerle yazıyorsun ki, TRUVA muharebesinin kahramanı kadar gururun kabarmış!..
Bunu yapacağına SUBAYLAR'ı, KUMANDANLAR'ı ortadan kaldırsaydın!.. Bir subayın
kaç senede meydana geleceğini bilmez değilsin!. (Onun yerine) erlere kabadayılık
yapmışsın!.. Biz 90 değil, 9.000 de değil; 90.000'i kasaturadan geçiriyoruz da,
yine âdi bir vak'a halinde naklediyoruz!"
- "Kadınlar meyanında, babaları muharebede telef olmuş bir Türk generali ile,
iki binbaşının kızlarından bahsediyorsun... Birer birer bekâretlerini izâle etmişsin.
Hele birisi 11 yaşında imiş!.. Bravo!"
- "60 kadının içinden hâmisiz 3 kızla zevk ve sefa edebilmeye muvaffak
olabilmişsin!.. Öbür dilber kadınlarla eğlenmeye erkekler mâni olmuş imiş!..
Hah hah ha!.. Hangi erkekler?.. Onlar hayvan, dostum, hayvan!.. Senin elinde esir
Türk subayları!.. Bunlar mı mâni oluyor?.."
- "Ahmak Kosti!.. Tabancan yok muydu?.. Milletin sana Türk kafası patlatmak
için verdiği silahların hiçbiri yanında değil miydi?"
- "Yunanlığın affetmeyeceği bir hata varsa, o da eline geçmiş iken genç Türk
binbaşısını öldürmemekliğindir!.. Bu aile ile aranızda bir tanışıklık varmış!..
Bu derece şefkat TÜRKLER'den başka kimsede bulunmaz!.."
- "Yalnız paralarını gasbetmekle yetinmişsin. Kendilerine nezaket göstermişsin.
Türk kızları ayrılırken, 'Mersi, nazik subay' diye teşekkür etmişler!.. O vakit
aklın başına gelmiş. Bunları yarı yolda becermediğine pişman olmuşsun!.. Yunan
lugatında menfaatten başka nezaket yoktur! (Bilmez misin?)"
- "Bak, (anlatayım da gör) ben senin gibi avanaklık yapmış mıyım?.. İki kardeşim BEYOĞLU'ndaki
ticarethanemizi satarak Yunan ordusuna gönüllü yazıldıkları zaman, ben onları
kendi taburuma yazdırdım. Bizi MİDİLLİ'ye yolladılar. Taburumuzun askerlerini,
GİRİTLİ çetelerden takviye etmiştim. MİDİLLİ'yi zapteder etmez, oradaki OSMANLI
SANCAĞI'nı indirip yaralılara sargı bezi yaptırdım. İlk işim esirleri ortadan
kaldırmak oldu."
- "Sıra ahaliye gelince, evleri basmaya başladım! (Liberal) PRENS SABAHATTİN
partisinden iki (hain) genç, ahaliyi müdafaaya teşvik eden İTTİHAK VE TERAKKİ
âzâlarını birer birer gösteriyordu! Ekserisine âsi kulpu takarak kurşuna dizdirdim.
İTTİHATÇI domuzlardan birisi kaçarken yine o iki gencin yardımıyla tevkif ettirmeye
muvaffak oldum."
- "Meğer bu (adam), eski kumandanlardan bir doktor binbaşı imiş! İSTANBUL'a gittiğim
zaman buna bizim amcazâdelerin ticarethanelerinde tesadüf etmiştim. Hatta bir
gün bir çiçek kadar güzel üç kızını da görmüştüm. En küçüğünün kirpiklerinden bir
elektrik yayılıyormuş gibi vücudumun titrediğini hissettim..."
- "8 ay sonra MİDİLLİ'de
bütün ailesine tesadüf ettim. Doktoru hapishaneye yolladım. Türk perilerini de
himaye bahanesiyle odama yılladım. Zaten evleri ararken tesadüf ettiğim güzelleri,
hep boş bir konağa toplamış idim. Şehrin bütün diğer kadınlarını, neferlerle Giritli
çetelere bağışladık."
- "Akşam hanımları birer birer çağırdım. Sözümona soruşturma yapıyordum. En
nihayet sıra küçük hanıma geldi. Babasını çok sevdiğimi, tahliyesinin elimde
olduğunu anlattım. Zeki kız, (niyetimi) anlamıştı. Gittikçe rengi soluyordu.
Hissiyatımı açıkça söyledim. Kabul ederse, kendisi ile evleneceğimi bile teklif
ettim. Ne beis var? Hristiyan olursa,
bana lâyık bir şark perisi idi. Gözlerinden
yağmur gibi yaşlar akmaya başladı."
- "Bir bûse, bir temas diye yalvardım... 'Efendi, beni öldürünüz,' mukabelesinde
bulundu. Gönül rızası ile muvaffak olamayacağımı anladım. Ertesi günü, bizim doktor
YORGİ'ye müracaat ettim. Bir mayi verdi. İçtikleri suya döktüm. Az bir müddet
sonra üçü de leş gibi serilmiş, uykuya dalmışlardı."
- "NEZİHE!.. Ne kadar nefis bir ruh!.. Baygın bir kraliçe gibi uyurken
dudaklarını öptüm. Hiç bir şiddet, hiç bir mâni yok!.. Sonra sıra ile öbür
kardeşlerine gittim... Ertesi gün beni
görünce başlarını çarşaflarının içine alarak ağlamaya koyuldular!""
- "Bir gün fazlaca sarhoş idim. Taarruz ettim. Hakaret etti!.. O hiddetle hemen
hapishaneye giderek doktoru ipe çektim... Bak, mülâzım doktor ne yazmış: 'Kızım,
hayatın değeri yoktur! En kıymetli şey ismet ve iffettir. Ben seni bâkire ve mazlum
bıraktım, öylece bulmak isterim.' ... (Dönüp) babasının vasiyetini suratına fırlattım.
Saçlarını yolarak kendisini pencereden atmak istedi. İki er çağırdım ve kendisini
bağlattım."
- "Sabahleyin ziyarete gittiğimde taş gibi dönmuş, dudakları sapsarı olmuştu!..
Cenazesini attırdım!.. Şimdi iki kızkardeşi deli bir halde bulunuyorlar. Hele birisi hamile!.."
3 senede yaptırmıştım. Bundan
başka her ay gizlice Yunan Donanması'na 8 lira verirdim. Etniki Eterya Cemiyeti'ne
de 6 lira yollardım."
(aynı eser, sf.21)
Burada çok önemli bir hususu dile getirmek istiyoruz... Görüyorsunuz, bu zalim komutan bile sevdiği kızla evlenmek için "Ne beis var? Hristiyan olursa..." diyor!
Son on yıldır (1996'dan beri) ülkemizde çok sinsi bir faaliyet sürdürülüyor. Bir kaç yıl yıl önce, sanırız MARDİN'de, MÜSLÜMAN bir TÜRK KIZI, (Nasıl Müslüman'sa, ve nasıl bir Müslüman bir aileden geliyorsa), Hıristiyan bir erkekle kilisede evlendiriliyor... Bu törene de bir İMAM (nasıl Müslüman ve nasıl imamsa!) iştirak ediyor... Ve bu olay boyalı basında manşet, televole kanallarda baş haber oluyor, defalarca yayınlanıyor!
Sonra bazı Müslüman din adamları (nasıl Müslüman ve nasıl din adamı iseler), KUR'AN-I KERİM'in "MÜMİN kadınları MÜMİN erkeklerle evlendiriniz" hükmünü, "buradaki MÜMİN ifadesi, EHL-İ KİTAP demektir" diye yorumlayarak, kadınlarımızı HIRİSTİYAN VE YAHUDİLER'le evlenmeye teşvik ediyor!
Nereden teşvik ve finanse edildiği bilinmez, televizyon kanalları YABANCI DAMAT gibi dizilerde, MÜSLÜMAN bir TÜRK KIZI'nı, hem de muhafazakâr GAZİANTEP gibi bir ilden bir kızı, HIRİSTİYAN bir RUM'la evlendiriyorlar!.. Üstelik çoğunluğu esmer olan RUMLAR'ı halka şirin göstermek için, aygın baygın bakışlı, sarışın ve yakışıklı bir herifi bu RUM rolünde oynatıyorlar!.. O da yetmiyor, iyiniyetli TÜRK halkını, bu GAZİANTEPLİ ailenin şahsında RUM oğlanı "sünnet olmuş" göstererek kandırıyorlar!.. Enayi yerine koyuyorlar!
HALİT REFİĞ hep söyler!.. YURTDIŞI'NDA ÖDÜL ALAN SÖZDE "TÜRK" FİLİMLERİNİN istisnasız HEPSİ, TÜRKİYE VE TÜRKLER ALEYHİNEDİR!.. Aynı şekilde ORHAN PAMUK'un hangisi olduğu belli olmayan kitabına verilen NOBEL ÖDÜLÜ de öyle!..
Bu kadar da değil!.. YURT DIŞINDA ÖDÜL KAZANAN BÜTÜN "TÜRK"LER ASLINDA TÜRK DEĞİLDİR!.. EROVİZYON şampiyonu SEVTAP ERENER, meselâ, YAHUDİ asıllı DÖNME'dir! Parçası da zaten TÜRKÇE değildi!..
Yani TÜRK olan hiç bir şey BATILILAR tarafından makbul görülmez!.. BATILILAR ancak TÜRK OLMAYAN'a ÖDÜL ve MADALYA verirler!.. Meselâ AMERİKA'da bir YAHUDİ kuruluşunun Başbakan ERDOĞAN'a verdiği CESARET MADALYASI gibi!.. Hangi savaşta cesaret göstermiş ki??.. Orada takdir edilen "cesaret", TÜRK MİLLETİ'ni karşısına alarak AVRUPA BİRLİĞİ'ne, A.B.D.'ye ve İSRAİL'e yarayan işler yapma CESARET'idir!.. MÜSLÜMAN AFGANLAR, MÜSLÜMAN IRAKLILAR, MÜSLÜMAN FİLİSTİNLİLER ve MÜSLÜMAN TÜRKMENLER onbinlerle KIYIM'a uğrarken; SES ÇIKARMAMA, hatta BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ'NDE İŞBİRLİĞİ YAPMA, EŞBAŞKAN OLMA, ve AMERİKA'NIN STRATEJİK ORTAĞI OLDUĞUNU İLÂN ETME CESARETİ'dir! Böyle bir "cesaret" insanı MÜSLÜMAN ve MÜMİN yapmaz, MÜNAFIK yapar!..
İSLAM'a ve Hz. MUHAMMED'e hakaret eden SALMAN RÜŞDİ'ye de bu yüzden şövalyelik ünvanı verdiler!
Biz hep MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK'ün emperyalist Hıristiyan ülkeler için kullandığı "GARB'IN ASLA AFFETMEYECEĞİMİZ ZALİMLERİ" tanımına inanmışızdır!.. O zalimleri ve onların uşaklarını asla affetmeyiz!..
- Anadolu'da Yunan Zulüm ve Vahşeti (I, II ve III. Kısımlar) , Ankara
Matbuat ve İstihbarat Matbaası, 1338 (1922)
- Bulgar Mezalimi , İstanbul, 1325 (1909)
- Bulgar Vahşetleri , İstanbul 1328 (1912)
- Bursa Vilâyetinde Yunan Fecaii , Bursa Vilayet Matbaası, 1342 (1925)
- Pierre Loti , Can Çekişen Türkiye, İstanbul , 1329 (1913)
- Dimetoka'da Kanlı Bir Levha , 1325 (1909)
- İzmir ve Mülhakatı ile Civarında Yunan İşgâlinden Mütehaddis Fecaii
Hakkında Vürûd Eden Raporlar ile Bazı Muharrerat ,
- İzmir Fecai
- Şeyh Müşir Hüyesin Kaydavi , İslâma Çekilen Kılıç, yahut Alemdârân-ı İslâmı
Müdafaa , İstanbul , 1919
- Ahmed Cevad , Kırmızı Siyah Kitap , İstanbul, 1329 (1913)
- Lozan Zabıtları (4 cilt ve ekleri) , Ahmet İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık
Osmanlı Şirketi, İstanbul, 1341 (1925)
- Makedonya'da Yunan Mezalimi , İstanbul, 1914
- Müslümanlara Mahsus, İstanbul , 1329 (1913)
- Orta Anadolu'da Yunan Mezalimi (I,II,III ve IV. cüzler) , Orhaniye
Matbaası, İstanbul, 1337 (1921)
- Pontus Mes'elesi , Ankara Matbuat ve İstihbarat Matbaası , 1338 (1922)
- Türkiye'de Yunan Fecaii Cilt I-II , Matbua-i Ahmet İhsan ve Şürekâsı,
İstanbul , 1338 (1922)
- Türk Kaatilleri ve Yunanlılar , Matbaa-i Amedi, İstanbul, 1322 (1906)
- Şeyh Müşir Hüseyin Kaydavi , Türkiye İslâm İmparatorlunun İstikbâli ,
İstanbul, 1919
- Pol Hevri , Türkiye Nasıl Paylaşıldı? İstanbul , 1329 (1913)
- Yürekler Acısı , Matbuat ve İstihbarat Matbaası , Ankara, 1337 (1921)
- Zavallı Pomaklar , İstanbul, 1330 (1914)
- Teoman Ergene, Türk Ortodoksları , İstanbul, 1951
- Dimitri Kitsikis , Yunan Propogandası , İstanbul , 1965
- Kadir Mısırlıoğlu, Yunan Mezalimi , Sebil Yayınevi, İstanbul, 1977
- Kadir Mısırlıoğlu, Lozan - Zafer mi, Hezimet mi ? , Sebil Yayınevi,
İstanbul, 1971
- Mehmet Arif , Başımıza gelenler , 3 Cilt , Tercüman 1001 Eser
- Hasan İzzettin Dinamo , Kutsal İsyan - Kutsal Barış 15 cilt
- Ömer Seyfettin , Bomba
- Ömer Seyfettin , Beyaz Lâle
- Halide Edib Adıvar , Vurun Kahpeye
- Halide Edib Adıvar , Türk'ün Ateşle İmtihanı
- Mehmet Perinçek , Ermeni Devlet Adamı B.A. Boryan'ın Gözüyle Türk-Ermeni
Çatışması , Kaynak Yayınları, 2007
- Ermeni Komitelerinin Emelleri ve İhtilal Hareketleri , Kaynak Yayınları,
2007
- Ovanes Kaçaznuni , Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir şey Yok , Kaynak
Yayınları, 2005
- A.A. Lalayan , Taşnak Partisi'nin Karşıdevrimci Rolü , Kaynak Yayınları,
2007
- Kızıl Kitap, Taşnak Mezalimi , Kaynak Yayınları, 2007
- A.B. Karinyan , Ermeni Milliyetçi Akımları , Kaynak Yayınları, 2007
- Selami Kılıç , Ermeni Sorunu ve Almanya , Kaynak Yayınları, 2007
- Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri (1914-1921) Cilt 1-2
- Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918) Cilt 1-2 ,
- Bitlis'te Ermeniler ve Ermeni Mezalimi ,
Bitlis Valiliği Kültür Yayınları
- Doç.Dr.Dr . Hüseyin Çelik, Görenlerin Gözü İle Van'da
Ermeni Mezalimi , Cedit Neşriyat
- Levon Panos Dabağyan, Türkiye Ermeniler Tarihi, Kültür-Sanat Yayıncılık
> İÇİNDEKİLER < > BALKANLARDA TÜRK VE MÜSLÜMAN KATLİAMI - 4
< > EGE'DE VE TRAKYA'DA TÜRK VE MÜSLÜMAN KATLİAMI
< > LOZAN ANTLAŞMASI
<
Hilâl Matbaası, İstanbul,
1335 (1919)
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları
Genel Kurmay Başkanlığı Basımevi , ANKARA