TEBLİĞ/TEBLİĞCİ (DAVET/DAVETÇİ) Tebliğ: Taşımak, bildirmek, ulaştırmak, açıklamak. TEBLİĞ Din, hayatı kuşatan bir yaşam manzumesi olduğuna göre; Bu dinin daveti de herşeyden evvel tüm hayata ve ölümden sonra dirilmeye yöneliktir. Hayatın sadece bir bölümünü veya sadece ahirete yönelik bir davet kuşatıcı tebliğ den uzaktır. Dinin kural koyucusu Allah'tır. Tebliğin içeriğini ve metodunu da belirleyen O dur. Davet; yaşamını yanlızca Allah'ın rızasına uygun şekillendiren ve bunun dışındaki tüm yaşam normlarını reddederek İnsanlığı bu ilahi buyruk etrafında cem olmaya bu uğurda mücadelenin her çeşidine denir. Davet te bu kazanılması gereken rızanın içinde bir olgu olduğuna göre davetin metodunu belirleyen de Allah'tır. Şimdi Kur'an daki değişmez davet metoduna bakalım. 1- Davet yanlızca Allah içindir, Evrenseldir. "(Resûlüm!) De ki: "İşte bu, benim
yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz.
Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim." (Yusuf-
12) "Rabbinin yolununa hikmet ve güzel öğütle davet et. Ve en güzel şekliyle onlarla tartış. Rabbin elbette ki, yolundan sapanları da hidayette olanları da en iyi bilendir."(Nahl- 125) Davet; şahsi, milli, yöresel, partisel vb.. insan ve insanın kendi çıkarları yararına yapılan menfaat ve çıkar sağlayıcı, grup taassubu hazzı verecek bir çağrı değildir. Davet kendisiyle birlikte tüm beşeri Rabbimizin yoluna en güzel biçimde çağırmaktır. Kur-an' ın tertemiz, hayatı kuşatan mesajını tarikate, partisine, hizbine, grubuna, milliyetine indirgemek zulümdur. Davette ki bir diğer önemli husus, daveti oryantalist, ansiklopedik aktarımlar, matematiksel mucizeler olarak algılayıp mistik bir çerçeveye sokmak, daveti anlaşılmaz, pratiği mümkün olmayan bilgi yumağına çevirmektir. 2- Davet delilli, hikmet ve güzel öğüttür. Tebliğ hak olan gerçeği insanlığa ulaştırmaktır. Hak olduğu içinde delili vardır. Kur-an tartışanlara hitaben, "Eğer doğruculardan iseniz, delilinizi getirin" der. Delil kanıttır. İnsan fıtrat itibariyle delil'e, kanıta daha yatkın bir varlıktır. Bizi bizden iyi tanıyan Rabbimiz, bize ilahi gerçeği nasıl ki bir delil ve güzel öğütle bildiriyorsa, Davetin içerdiği öğüt delile dayanmalıdır. "Gece ve gündüzün değişmesinde (uzayıp kısalmasında)
Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, (Onu inkâr etmekten) sakınan bir
kavim için elbette nice deliller vardır! "(Yunus- 6) "Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın,
Allah'ın âyetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki, onların
kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur.
Sen Allah'a sığın. Kuşkusuz O, işiten ve görendir. "(Mü'min- 56) Davetin gayesi sadece insanları ikna etme egoizmi üstüne kurulamaz. Davet edileni zor durumda bırakacak, rencide edecek, kalpleri incitecek bir keyfiyete sahip değildir. Davet galip gelmeyi değil, Allah'ın rızasını insanlığa ulaştırmayı gaye edinir. Davette tek kazanç sorumluluğunu yerine getirmenin mutmainliği olabilir ancak. 3- Davet sürekli olandır. Davet; çile, meşakkat ve çetin bir mücadeleyi beraberinde getirir. Bu davet aynı zamanda insanlığın tarihidir de. Bir bölgeye ve belli bir zaman dilimine indirgenemez. Ancak geçerlilikte olan kurallar sadece Allah tarafından değiştirilir. Buna başkasının yetkisi yoktur. İnsan var olduğu sürece davette var olacaktır. Çünkü insanın varlığı bizzatihi daveti icabet ettirir. Kur-an'da verilen bir örnek tüm insanlığadır. Öyleyse tüm sıkıntılara karşı davet devam etmelidir. Keyfi bir söylemden uzak Kur'an ışığında sürekli, delil ve hikmetle insanlığı yanlızca Allah'a çağırmak bu dinin kurallarından yanlızca biridir. "Asr'a andolsun ki, İnsanlar hüsrandadır, ziyandadır. Ancak, salih amel işleyen birbirlerine hakkı ve sabrı müstesna." (Asr- 1,3) TEBLİĞCİ(DAVETÇİ) İnsan ı yaratan Rabbimiz, koyduğu kurallara teslim olmasını ve kendisiyle birlikte tüm insanlığı da bu teslimiyete davetle memur kılmıştır. Allah'a gereği gibi kul olmak ve Allah'ın dışında tüm İlah lık ve Rab' lik iddiasındakileri reddetmek, zulme rıza olmamak ve tüm insanlığı da sahte ilahlık ve Rab'lik iddiasıyla zulme karşı insanları uyarmakla görevlidir. Kişi iman edip, imanının gereklerini yerine getirmesinden hemen sonra tebliği, yani ilahi buyruğu inanlara ulaştırma sorumluğu kaçınılmazdır. "Allah'ın âyetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!" (Kasas- 87) Kur'an göstermiştirki; geçmiş kavimler içinde insanlığı Allah'a ve ondan indirilene uymaya davet eden nice peygamberler gelip geçmiştir. Muhammed (S.A.S) ile peygamberlik zinciri sona ermiş ancak davet sona ermemiştir. İnsanlar bu dinin bizzat pratikte yaşayanları olmakla birlikte Allah'ın mesajını insanlara ulaştırmaklada görevlidirler. Kur'an-ı Kerim geceyi, gündüzü, yeryüzünü,gökyüzünü ve ikisi arasındakileri yıldızları, hayvanları vs.. örneklendirerek onlarında aslında bir Tebliğci ve davetçi misyonu olduğunu bildirmekle birlikte, insani boyutta ele alındığı zaman tebliğ, davetçinin bir aşamadan geçtiğini, davetçinin ağır bir sorumluluğu olduğunu, görmekteyiz...Şimdi bunları ele alalım. 1- Hazırlık Dönemi: Herşeyden evvel davetçinin tebliğ görevini yerine getirebilmesi, bu sorumluluğu yüklenebilmesi ve onu insanlığa ulaştırma sırasında karşılaşacağı zorluklara meşakkatlere karşı olgunlaşma, gelişimini tamamlamış olması gerekir. Diyebiliriz ki davetçinin en belirgin ilk özelliği hazırlık ve olgunlaşma dönemidir. Peygamberlere baktığımızda onların ortak özelliklerinden birininde içinde yaşadıkları cahili toplumun kanun ve kurallarından hoşnut olmayan onlara tabi olmayan bir arayış dönemi geçirdikleridir. Cahiliyeden yüz çevirmiş, o pisliğe bulaşmaktan imtina eden ve bunun alternatifi olan İslam özler bir yaşam sürdükleridir. "İbrahim, babası Âzer'e: Birtakım putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti. "(Enam- 74) "(Babası:) Ey İbrahim! dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur! "(Meryem- 46) Öyleyse tüm peygamberlerde olduğu gibi müslüman, içinde yaşadığı zaman diliminde cahili yaşamın tüm dayatmalarına karşı direnmeli, islami olmayan tüm yaşam vaazlarını reddetmelidir. Aksi, diğer bir dönem olan daveti insanlara ulaştırmanın inandırıcılığı ve güvenilirliği gölgeye düşer. 2- Davete İcabet ve Tebliğ: Davetçi, herşeyden evvel davet edilendirde. O mutlak doğruya teslim olduktan sonra artık hep davet edilen aynı zamanda da davet edendir. Davetçi davet ettiği şeylerden kendisini müstağni(ayrı) göremez. O bütün insanlığa sorumluluklarını hatırlatırken kendi özeleşterisini de yapıyor olmalıdır. O davet ettiği şeylere kendisi de muhataptır. Muhataplık ve davet etme artık içiçe geçmişitir. Bizzat pratik hayatınız sizin davetinizdir. "Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın
buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir" dediler.
"(Yasin- 36) İlk davet edilen kendisi ve davetin icabeti kendisi ve bütün insanlıktır. Kendi eğitimini tamamlama ve insanlığa ulaştırma sürecide başlamıştır. Davetin zor ve sabır isteyen dönemi de bu dönemdir. 3- Sabır Dönemi : Davetçi yanlız inanıp yaşamakla kalmayıp, muhatap olduğu herşeyi insanlığa ulaştırmaklada görevlidir demiştik, işte sadece kendi yaşamınızla sınırlı kalmayan bu davet insanlığa ulaştıkça muhataplarınızca yadsınacak, alaya alınacak, engelleneceksiniz. "Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer
bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.
Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. "(Maide- 67) Muhataplarınız yaşam tarzlarına müdahale olarak
namazını algılayacak, sakalınız başörtünüz, toplum içinde güdülmemeniz,
sürüden ayrı davranmanız kurtları memnun etmeyecektir. Söylediğiniz her söz
yapageldiğiniz her şeyle alaya alınacak, lakaplar takılacak hatta bununla yetinmeyip
boykotlar işkenceler ve öldürmeye varan müdahalelerle karşılaşılacaktır. İşte
bu dönem sabır dönemidir. Ancak sabır asla kenara çekilmek, bir köşede durmak
değil en azından hiçbirşey yapılamıyorsa bilenmek gereken bir dönemdir. Haz
alınan, mükafatlandırıcı, ham'dan olgunlaştırıcı bir sabır. Rabbim bizi
sabredenlerden eyle. |