Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ABD Soykirim'i tanimakta neden gonulsuz..


[ Forum ]


Makale yazari: Ahmet Tarih, gün ve saat : 13. Nisan 2001 20:19:53:

Asagidaki makaleyi bir ermeni sitesinden aldim. Konu ABD nin ermeni soykirimini neden tanimadigi konusunda olmasina ragmen Emperyalizmin Soguk Savas sonrasi Turkiye'ye bictigi rol konusunda ilginc tesbitler icerdigi icin cevirdim. Saygilarimla

SOYKIRIM’IN TANINMASI: Turkiye ve ABD neden korkuyorlar?
Yazarı, David B. Boyacıyan


Basmakalıp görüşlere göre ABD Ermeni Soykırımı Karar Tasarısını bir kaç ay önce Temsilciler meclisinden, Türkiye’den gelen baskılar sonucu cekmiş durumda. Bu basmakalıp görüşler yanlıştır.Dünya’nın en güçlü ülkesi Türkiye’den korkmaz. Dahası, eğer ABD Soykırım’ın tanınmasının kendi ulusal çıkarlarını ilerleteceğine inansaydı bu konuda çok kararlı davranırdı.

Gerçekte, Birleşik Devletler -ya da onun bir parçası- Soykırım fiyaskosunda Türkiye’nin gönüllü suçortağı durumunda, hatta daha da ötesindedir. Gerçekte ise Büyükbaşlar, özellikle Dışisleri Bakanlığı, ama aynı zamanda Pentagon, Beyaz Saray ve diğerleri cok önemli çıkarların sözkonusu olduğunu söyleyerek karar tasarısını vurmak için silahlanmışlardı.

Türkiye Soykırım’ın tanınmasından korkuyordu. Türkiye Yönetimi Soykırım’ın tanınmasının aşırı şişirilmiş olan imajını yok edeceğinin farkındaydı. Ayrıca, bunun kabulü diğer etnik grupları, özellikle de Kürtleri, Süryanileri, Yunanlıları ve diğerlerini Türklerin kendilerine karşı işlediği suçların tanınması konusunda büyük bir azimle mücadeleye teşvik edecekti.

En berbatı da Soykırım’ın tanınmasının sözkonusu diğer sonuçlarıdır;Tazminat ve toprak talebi.Ermenilere tazminat talebi yalnızca bir para sorunu değildir, aynı zamanda Soykırım sırasında kaybolmuş bulunan bireysel ve ortak mülklerle kilise mülkleri ve toprağının tekrar geri verilmesi sorunudur da.Konu üzerinde uzman bir hukukçu olan ve ‘Ermeni Sorunu ve Uluslararası Hukuk’ isimli kitabın yazarı Shavarsh Toriguian’a göre böyle davalar için emsaller bulunmaktadır.Ermenilerin toprak talepleri büyük olasılıkla 1920 tarihli Sevr antlaşması gibi Eski Osmanlı toprakları üzerinde Ermeni ve Kürt Devletleri kurulmasına olanak sağlayan antlaşmaları temel alacaktır.

Başkan Wilson’ın çizdiği Ermenistan sınırları Türkiye’nin doğusunda yer alan, Karadeniz’e kıyısı da olan 16 000 milkare alanı kapsıyordu. Ayrıca Türkiye’nin İskenderun-Antakya Bölgesi üzerindeki Suriye’nin toprak talepleri gibi başka potansiyel toprak talepleri de bulunmaktadır.

Türkiye’nin sürekli bölünme korkusu içinde olması yalnızca Ermenilerin kürtlerin ve diğerlerinin yasal taleblerinden kaynaklanmamakta, ama aynı zamanda Türkiye’nin kendi içindeki Kürt, Laz, Balkan Müslümanları, Çerkezler, çeçenler, süryaniler gibi değişik gruplara dayattığı genellemeci ‘Türk’ terimine dayanan kendi zayıf kimliğinden de kaynaklanmaktadır.

Toprak talebleri Türkiye’nin doğudaki yarısı üzerine kara bir bulut gibi çökmekte. Bu durum birçok türkü o bölgedeki küçük bir toprak kaybının bile ülkeyi özellikle doğuda yeralan Türki halklardan doğrudan ayıracağı için endişelendirmekte.
Bazı Türkler Türk topraklarının yabancı ülkelerin kışkırtması ile etnik sınırlar boyunca bölüneceği korkusuna gönderme yaparak ülkelerinin bir Sevr sendromu olduğunu açıkca söylemekteler. Turkısh Daily News Gazetesi geçenlerde üst düzey bir dışişleri bakanlığı yetkilisi olan Tansu Okandan’ın ‘Ermenistan yetkililerinin Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alan altı ili Batı Ermenistan diye tanımladıklarını, Ermenistan’ın Türkiye üzerinde toprak taleplerini sürdürdüğünü’ vurguladığını yazıyordu. Aynı haber ajansı bazı Türk dış politika uzmanlarının, Ermenilerinin toprak taleplerinin sözde Ermeni Soykırımının uluslararası alanda tanınması için verdikleri çabanın ardında yatan ana neden olduğuna inandıklarını yazıyor.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmi web sitesi, ‘tazminat almanın’ ve ‘ Türkiye’den toprak elde etmenin’ Ermeni ‘Plan’nının parçaları olduğunu söylüyor.

Kesinlikle ne Türkiye ne de ABD Dişişleri Bakanlığı, 2. Dünya savaşı sonrası, Stalin tarafından da ileri sürülen, ve hem ABD hem de Türkiye tarafından reddedilen Kars ve Ardahan’ın Sovyet Ermenistan’ına ilhakını talep eden ermeni çağrılarını unutmuş değildir.Ermenistan Cumhuriyeti’nin bugün Türkiye’den bir toprak talebi yoktur.
Türk yetkilileri Kürt ayrılıkçılığı üzerine olan endişelerini ima ederek sık sık Türkiye’nin ‘üniter’ bir devlet olduğunu söylüyorlar.

ABD Dışişleri Bakanlığı da huzursuz. İki yıl kadar önce ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Mark Parris açıkladı; ‘Biz toprak bütünlüğü tartışma konusu olmayan demokratik ve istikrarlı bir Türkiye istiyoruz’. Tercümesi; Her iki ülkede Türkiye’nin toprak kaybetmesini istemiyor.
Uzun bir zaman ABD Dışişleri Bakanlığı Ermeni Soykırımı’nı resmi olarak ‘Soykırım’ olarak tanımlamayı reddetti. Sovyetlerin dağılmasından sonraki Türkiye’nin yeni rolü ABD’nin bu inkarını daha da güçlendirmiş olabilir.Eğer Türkiye yalnızca bir NATO müttefiki, Rusya’ya karşı bir güvenlik bölgesi, İsrail’in bir dostu, İran’ın ve bazı arab uluslarının bir düşmanı olarak görülseydi, bu bile ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Soykırım hakkındaki tavrını açıklamaya yeterdi. Ama dahası var;Türkiye ABD Dışişleri bakanlığının Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD nin Azerbeycan, Ermenistan, Gürcistan ve Dördü Türki olan beş eski Orta Asya Sovyet Cumhuriyetine politik, ekonomik ve hatta askeri olarak nüfuz etme stratejisinde merkezi öneme sahiptir.

Bu bağlamda, bir gazeteci ve jeopolitik analizci olan Anatol Lieven ‘Dışisleri Bakanlığındaki bazı görevliler ve akademisyenlerrin kişisel çıkarlarından kaynaklanan ve sonuç olarak bölgedeki Rus nüfuzunu geriletecek ve yerini yeni ve daha yumuşak bir Amerikan hegemonyasının alacağı hırslı bir strateji’nin varolduğunu ileri sürüyor.
Burada temel hedef, Emperyalist Rusya’nın hemen hepsi eski Sovyet Cumhuriyetleri ya da uyduları olan komşularına yaptığı baskıları durdurmak ve böylelikle de Rusya’yı evcilleştirip sınırlamak ve bir daha Batı’ya meydan okuyamayacak hale getirmektir.
Bu stratejinin bir parçası olarak Polanya, Macaristan ve Çek Cumhurıyeti geçenlerde NATO’ya katıldı. Doğu Avrupa’nın geride kalan eski komünist ülkelerinin hemen hepsi NATO üyeliği yolunda hızla ilerlemekteler.

Rusya’nınKafkasya ve Orta Asya’da ki güney sınırında bulunan sekiz eski sovyet cumhuriyeti esas olarakBaku Ceyhan ve Trans-Kafkasya gibi projeler ile petrol ve gas boru hatları ile Batı’ya bağlanıyor ve Batı’dan gelen ekonomik ve askeri yardımlarla güçlendiriliyor.

Ermanistan katılmasa da Gürcistan ve Azerbeycan NATO ya katılma düşüncelerini büyük bir istekle ifade etmis durumdalar. Amerikan ordusu’nun 82. Hava indirme tümeni kelimenin tam anlamı ile Kazakistan’a indirme yapmış durumda.

Avrupa’dan Çin’e kadar bulunan tüm sınırlarının düşman ya da bağımsız ülkelerle çevrili bulan Rusya Soğuk savaş döneminde düşünemeyeceği bir düzeye kadar sarılıyor. Türkiye bu sarma/Çevirme politikasında önemli bir bağ.Türkiye’nin doğu sınırları Orta Asya’ya Hazar Denizi yoluyla köprü kuran üç Kafkasya ülkesine karadan olan tek dost köprü durumunda.

Herşeyden önce bu bölgelere kuzeyden gelen tüm yollar Rusya tarafından bloke edilmiş durumda. Güneyden gelen yollar ise İran, Afganistan ya da Pakistan gibi ABD’ ye ya düşman ya da sorunlu ülkelerden geçiyor. Bu yüzden eğer Rusya ayısı kafese kapatılacaksa Türkiye, özellikle de doğusu sağlam kalmak zorunda, ya da Dışişleri Bakanlığı buna inanıyor.Türkiye’nin Doğu bölgeleri Ermenistan’ın ve Kürtlerin toprak taleplerine maruz durumda. Bu yüzden ABD Dışişleri bu tür iddiaları güçlendirecek olan Soykırım’ın tanınması gibi konulara onay vermiyor.

Rusya’nın sarılması hedefi konusunda her ne düşünürseniz düşünün ve Rusya’yı Ermenistan’ın ‘Abi’si olduğu inanışını bir tarafa koyun, bu planın yan etkisi Ermanistan’I iki Türk rakibi arasında isole etmektir. Ermanistan ayrıca Rusya’nın karşı denge oluşturan varlığından da uzaklaştırılacak ve Batı’nın iyi niyetine bağımlı olacaktır. Tarihi olarak böyle durumlar Ermeniler için hep felaket olmuştur.

Belki genişlemis bir Ermenistan ve bir Kürt Devleti ABD açısından Doğu Türkiye’ye alternatif olabilirler. Ancak bu Dışişleri Bakanlığı’nın fikirlerinde önemli bir dönüşümü zorunlu kılmaktadır.
Azerbeycan’I Türkiye’ye bağlama ihtiyacı Başkan Carter’a ulusal güvenlik danışmanı olarak çalışmış olan Zbigniev Brzezinski’ye tarafından vurgulanmaktadır. Sayın Brzezinski Büyük Satranç adlı kitabında Azerbeycan’ın ‘jeopolitik olarak bir mirengi noktası’ ve ‘Orta Asya ve Hazar Havzası şişesini kontrol eden yaşamsal önemde bir tıpa’ olduğunu iddia etmiştir. Azerbeycan’dan Türkiye’ ye gelecek olan petrol boru hatları Rusya’nın bölgeye ulaşımda bir tekel oluşturmasını engelleyecektir.

Gerçekte de önerilen Azerbeycan’dan Gürcistan üzerinden Türkiye’nin Güney sahillerine ulaşacak olan Baku Ceyhan boru hattı, bu hat için yeterince petrol bulunmama olasılığından dolayı bir çok uzman tarafından ekonomik olarak yanlış görülmektedir.

Ancak, boş bir boru hattının bile Amerika’nın bölgeye sürekli bir geçiş yolu yaratma konusundaki jeopolitik hedeflerini ilerleteceği için Dişişleri Bakanlığı maliyetleri gözardı etmekte ve Petrol firmalarına hattın yapımı için baskı yapmaktadır. Ermenistan ve Gürcistan Batı’nın ve Türkiye’nin Azeybeycan ve Hazar Denizi’ne ulaşabilecekleri yegane yoldur. Gürcistan Batı yanlısı olsa ve hali hazırda türkiye ve Azerbeycan arasında bir link olarak işlev görse de, etnik ayrılıkçılık tarafından parçalanmış durumdadır ve Rusya’nın tazyiki altındadır. Geriye Ermenistan kalıyor ama onunda Azerbeycan ve Türkiye ile sınırları kapalı durumdadır.

Yalnızca bir Karabağ antlaşması Ermeni-Azeri ve böylelikle de yaşamsal öneme sahip ve Güney Ermenistan’dan geçecek olan Türkiye-Nahcivan-Ermenistan-Azerbeycan yolunu açabilir. Azerbeycan ile bir sınırı bulunmayan Azerbeycan’ın Nahcıvan bölgesi Türkiye ile 6 millik bir sınıra sahiptir. Türk-Ermeni sınırı da açılabilir.

Sonuç; Kafkaslar, Hazar denizi ve giderek Orta Asya Batı’nın kucağına düşecektir. Tabii, eğer Karabağ sorunu çözülürse. Bu da neden Dışişileri Bakanlığı’nın böyle bir antlaşmayı istediğini açıklıyor.

Diğer taraftan, farklı görünmeye çalışsa da, Rusya böyle bir antlaşmayı aynı sebeblerden istemiyor. Bu yüzden Dışişleri Bakanlığı’nın niyeti Ermenistan’dan geçecek olan bir Türk yolu yaratmaktır. Özel temsilci Carey Cavanaugh geçenlerde ‘Goble Plan’dan henüz vazgeçmediklerini belirtmiştir. Ermenistan’nın reddettiği bu plan resmi toprak değişimini öngörüyor. ; Karabağ Ermenilere ve Güney Ermenistan (Meghri)ise Azerilere.

Eğer Dışişleri Bakanlığı Soykırım’I tanırsa bu durum Ermenileri Karabağ antlaşması konusunda şanslarını bir denemeye iter mi?: kesinlikle hayır. Soykırım’ın tanınması açıkca Türkiye’nin doğusunu ve bu yüzden Rusya’nın çevrelenmesi hedefini riske atacak kaygan bir zemin olarak görülmektedir.

Dahası, Dışişleri Bakanlığı ermenilere hiçbirşey vermeden de istediği şeyleri alabilecegini düşünüyor. Ermenistan’a bazı yardımlar yaparken diğer taraftan da Karabağ antlaşması olmadığı takdirde Ermenistan’nın izole olacağı konusunda örtük tehditler savurmaktadır.

Diplomatik dilinden arındırılırsa ‘izolasyon’ şu anlama gelir; ‘Ya bizle oyna ya da biz Rusya ile uğraşırken siz Türklerin karşısında yalnız kalırsınız, 1915’ te olanları unutmayın’

Ancak ne yazık kı, eğer Ermenistan ABD yörüngesine girerse Türklerin düzenlemelerine maruz kalacaktır. Çünki ABD Türkiye’nin yapacaklarına pek ses çıkarmayacaktır. Bir çok örnek yanısıra Türkiye’nin Kıbrıs’I işgalini, Amerikan silahları ile Kürtlere yaptıkları acımasız saldırıları ve Ermenistan’a karşı yaptıkları gürültüyü hatırlayın.
Bu arada Dışişleri Bakanlığı Türkler ve Ermeniler arasında Soykırım konusunda ‘diyalog’u ya konunun sonsuz akademik tartışmalar batağında kaybolacağı ya da mucize kabilinden ABD stratejisinin zarar görmeyeceği bir antlaşmaya ulaşılacağı umudu ile zorlayarak aynı anda iki ata oynuyor.
Eğer Dışişler’nin Rusya’yı sarma politikası onu Soykırım hakkında yalan söylemeye, Ermenistan’a üstü örtülü tehditler savurmaya, Türkiye’nin geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki suçlarının Türkiye’nin yanına kalmasına yol açıyorsa, açıkcası bu ödenecek küçük bir fiyat olarak görünmektedir.
Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye ile çatışma sebebleri açık iken, ABD politikasında nasıl pozitif değişimler getireceği kabul edilmeli ki daha zor bir görev.

Bazı politikalar Dışişleri Bakanlığı’nda yerleşmiş , Amerikan çıkarlarını ve değerlerini Türk çıkarları ve değerlerine karşı savunma kapasitesi olmayan ve Bakanlıkta kökleşmiş olan bazı unsurlar yüzünden betona yazılmış gibi görünebilir. Ancak Çevreleme politikası değişmesi mümkün olan bazı tartışmalı varsayımlar üzerine inşa edilmiştir.

ABD insan ve azınlık haklarını hor gören, genis anlamda anti-demokratik, varolanlardan daha fazla reform yapmaya gönülsüz, ve herzaman istikrarsızlığın ve olası bir çökmenin eşiğinde bulunan bir Türkiye’ye dayanmaktadır. Ancak bu özellikler Kafkaslar ve OrtaAsya’daki bir çok ülkenin özellikleridir. Bu bölge ABD,nin sarma politikasının sağlam ayağı olan Doğu Avrupa ile çok az benzerlik göstermektedir. İronik olarak, Rusya İmparatorluğu’nun yeniden kurulmasını engellemeye çalışırken, sarma politikası potansiyel olarak istikrarı bozucu, ve Batı ve ABD çıkarlarını tehdit edebilecek olan bir serseri turancı Türkiye’nin gelişmesine yardımcı oluyor.

Dışişleri Bakanlığı’nın bölgede Demokrasi ve İnsan Haklarını desteklediği hakkındaki söylemlerinin, ne yazık ki kabul edilme şansı daha az olan jeopolitik amaçlarini gizlemek için kullanılan bir perde görevi gördüğü açığa çıkıyor. İkiyüzlülüğün ötesinde, soykırımın inkarı gibi saklanamaz yalanlar üzerine kurulmuş bir politika kesinlikle başarısızlığa mahkumdur. Bu Amerikam çıkarlarını sabotaj etmeye benzetilebilir.

Amerikan Kongresi ve halkının Dışişleri Bakanlığının onlar için torbalarında ne olduğunu anlayıp anlamadıkları belli değil. Belki onlara anlatılması gerekiyor






Cevaplar:


[ Forum ]