Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Son Peygamberin Sonu


[ Forum ]


Makale yazari: Melih Arsun Tarih, gün ve saat : 11. Nisan 2001 15:14:53:

Son peygamberimiz, mesihimiz, sayın başbakanımız bugün marti meclis grubuna karşı oldukça duygusal tonda, insanların etkileneceği hüzün içinde yaptığı konuşmasında ülkenin bir alternatifsizlik içinde yeraldığını kendine göre uslubuyla açıklayıverdi. Böylece demokrasinin bazen alternatif üretemeyeceği gibi bir sonuç doğmuş oldu insanların zihninde.

Evet, bu anlayış çok da yeni değil. Yılların emeği, büyük mücadelesi ile oturdukları koltuklarını terk etmek istemeyenlerin tarihte örnekleri de görülmüştür, sonları da. Ecevit yapmış olduğu kendince mücadele anlayışına saygı duyuyorum. Bu kolay bir iş değil hani. Siyasetin içinde dürüstlük büstü olarak yükselip, bir önceki mecliste dördüncü parti olmasına karşın, başbakan oluvermiş, o güç onu son seçimlerde birinci parti yapıvermişti. Ecevit karizmatik bir liderdir ve içsel olarak da desteklenir. Örneğin yeniden siyasete atılmaya niyetlenen İnönü, babasının aksine içsel olarak lider değildir. Onun dıştan iteklenmesi gerekir. Ecevit öyle değildir. 12 Mart sonrasında ‘Çok değerli liderim’ dediği İnönü’ye karşı ayaklanırken de öyleydi. 12 Eylül sonrasında partisinden istifa ederkende. Bütün sosyal demokratların tek bir parti altında birleştirilmesi fikrine karşı o 1984 yılında Ecevit Mavisi Partisini kurmaya çalışıyordu. Demokratik Sol adına.

Bu içsel doğal bir süreç miydi peki, bize sonrasında dürüstlük olarak görünen yüz? Hayır. Ecevit bir buzdağıdır. Bizler Ecevit’in sadece görünen yüzünü izliyoruz. O Türkiye Demokrasisinin temel taşıdır elbette. Yaptıkları ve yapmadıklarıyla. Demirel, Erbakan, Türkeş, Özal neyse; onlar gibidir. Hepsinin bu siyasetin içinde bir görevi vardır. Hepsinin çok yakından tanıyoruz. Ecevit’i ne kadar tanıyoruz?

Yıllar SHP’nin iktidara yürüdüğü zamanlardır. ANAP ve Özal ülkeyi ‘Limon gibi sıkmış’ ve Aslan Sosyal Demokratlar kadrosu ile iktidara yürümektedir. İnönü, Ecevite’e koltuğunu teklif eder. “Gel bıraktığın yeri doldur” der. Hayır. Ecevit meclise girmeme pahasına bu öneri kabul etmez. Seçim yanilgisinde, siyaseti bıraktığını açıklar. Kime? Karısına. Sonra tekrar denemek üzere, ısrarları kıramaz ve döner. Bu dönüş onu Başbakanlığa kadar götürecek muhteşem bir dönüştür. Bütün DYP – SHP koalisyonu boyunca kankardeş gibi taşır yanında Mesut Yılmaz’ı. 1999 Nisan’ında onlara MHP’li üçüncü kardeş eklenir. Demokrasi adına, halkın onlara verdiği görev ve bilinç aşkına, istemiye istemiye bu üçüncü ortağı içine sindirmeye çalışır. Ecevit aynı Demirel gibi savunduğu şeyleri günlük değerlere değişebilecek yapıde fakat onu yaparken görüntüsünü değiştirmeyecek kadar başarılı bir siyaset adamıdır. Karısını ortaya atıp, MHP’nin kirli tarihini bildiğini anımsatır topluma. Toplumun bunları tartışacak durumu olmadığını da bilir zaten.

Yine bügün yaptığı konuşmada bizlere siyasetin ne kadar zor bir şey olduğunu söylüyor. Ekliyor. “Alınmayacaksınız...” diyor. Bunu söylerken hafif hafif tebessüm ettiğini görüyorsunuz. Sanırım 19 Şubat günü saat 9:00’u anımsıyor o yaşlı kurt.

12 Eylül öncesinin uzlaşmaz karekterli lideri Sayın Ecevit, Demirel’i Cumhurbaşkanı olarak tutabilmek için neler yapmıyor neler? Anayasa ihlallerine kadar. O ihlalleri 1980 Mayıs ayında yapsa, askerin restini görüp, herşeye karşın bir Cumhurbaşkanı çıkarabilse, Demirel’in elini sıkabilse, ülkeyi beraberce yeni bir seçime götürebilselerdi, bu tüm toplumun üzerine çöken ve bizi bugünlere getiren darbeyi engelleyebilseydi... Ama bize şunu göstermiş oldu. Çünkü sonra ispatlamak kolay olmayacaktı. Ecevit de Demirel de aynı düzenin, aynı şeye hizmet eden adamıdır. Bilderberglere üyedir Demirel gibi ve Emperyalizme göbekten bağlıdır. Mezun olduğu, okul, aldığı burslar, yükselişine kadar. Artık kimse alınganlık yapmasın. Bizler de paranoyak olduk ama hiç de haksız değiliz. Ecevit ve benzerlerini bu ülkenin başında kırk yıl kimse tutamazdı, eğer emperyalizm istemeseydi. Bu işler o kadar kolay değil.

Çok değerli Uğur Mumcu, Abdi İpekçi cinayetinden sonra Ecevit’e yönelik bir yazısında, mezara toprağı atarkenki hıncını ülkede bu tip cinayetlerin çözümü için harcamasını bekler. Aynı Doğan Öz’ün sunduğu raporda Ecevit’i bu olayların tek bir elden yürütüldüğünü uyardığı gibi. Boş ve yanlış adrestir Ecevit. Bugün Gaziantep’te yapılan esnaf eyleminde bir pankart gözüme çarptı. “BOŞBAKAN”.

Evet, Ecevit bugün alternatifsiz olduğuna, haykırmıyor, çok yavaş bir ses tonu ile duygulandırıyor bizi. Sokaktakiler, örgütlü güçler, istifadan önce alternatifini gösterebilmeliymiş. Aslında siyasete yeni bir anlayışın yerleşmesine neden olabilecek, bir şekilde ara rejim yarattığını anlayamıyor sevgili başbakanımız. Yani aslında kendisi de biliyor gerçeği ama alternatifi olmadığı için, iktidarda duruyor, memleket hatrına. Demokraside hiç çöüzüm bulamazsanız seçime gidersiniz. Neden? Çünkü zaten bu meclisin ikinci bir iktidar çıkaramayacağını kendiniz de görüyorsunuz. Bu meclisin içinde sol yok. Sosyal demokrasi yok. Kendi emeğinizle yirmi yılda bugücü meclis dışına ittiniz. Bu meclis kendi içinden bir cumhurbaşkanı bile çıkaramadı değil mi ya? Doları nasıl dalgalanmaya bıraktık, siyaset de dalgalansın. Akıl her zaman doğruyu bulmuştur ve bu doğruyu ilke haline getirebilmiştir. Demokrasiler böyle gelişir. Ecevit 12 Eylül’de ülkeyi askere teslim ederken bunu bilmiyordu. Hala öğrenebilmiş değil. Öğreneceği de yok.

Bu nedenle;

Demokrasi yedi kere gidip, sekiz kere gelinebilen rejim değildir. Artık onun gelinemeyen bir yer olduğunu da anlamamız gerekir.

Türkiye’de ya da başka bir ülkede. Alternatifsizlik olmaz. Ekonomiden önce siyasi çözümlerin ilkelerin sağlamlaşması gerekir. İlkelerin oturması.

Sayın Ecevit, artık gidiniz. Artık bu meclisi terk ediniz. Milenyum öncesinde ülkeyi 12 Eylül karanlığına terk etmiş tüm liderlerden bu ülke kurtulmuştu bir şekilde. Milenyuma bir siz kaldınız ve direniyorsunuz. Tarihe direnmeyin, gidip gelmemesini öğrenin artık.


Melih Arsun.






Cevaplar:


[ Forum ]