Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

JOSE BOVE - Küreselleşmeye isyan eden köylü!


[ Forum ]


Makale yazari: SEMA ULUDA286;'305;n özel röportaj305; Tarih, gün ve saat : 10. Nisan 2001 23:15:58:

Kimilerine göre insanları örgütleyip varolan sisteme karşı başkaldırmaya yönelten ve bu nedenle cezalandırılması gereken bir çıbanbaşı, kimilerine göre ise insanı, doğayı ve emeği hiçe sayanların karşısında duran bir kahraman: Jose Bove küreselleşmeye karşı mücadelenin en önemli simgesi. Dünya kamuoyu ilk kez birkaç yıl önce rastladı onun ismine. Verdiği mücadelede yoldaşlarıyla, Millhau adlı kasabada açılan McDonalds binasını sökmüşlerdi. Ardından Seattle'da, Washington'da ve Prag'daki küreselleşmeye karşı düzenlenen eylemlerde en ön saflardaydı. Geçimini kendisi gibi koyun sahibi olan arkadaşlarıyla birlikte kurduğu çiftlikte peynir üreterek sağlayan Jose Bove, Fransız Köylü Konfederasyonu'nun liderlerindendi. Bove'u çiftliğinin sınırları dışına iten ve adının tüm dünyada duyulmasına neden olan gelişme bundan tam 16 yıl öncesine yani 1986'nın Ağustos'una rastlıyor.

Milyonlarca insan Jose Bove adıyla McDonalds şubesinin sökülmesiyle birlikte tanıştı. Oysa çok az kesimin bildiği gibi sizin eylemleriniz 1980'li yıllara dayanıyor. Köylü Konfederasyonu'nun kuruluş sürecinden söz eder misiniz?

Bugünkü Dünya Ticaret Örgütü'nün bir önceki yapılanması olan GAT, 1986 yılında tarım ürünlerini ve tarımcılığa ilişkin faaliyetleri örgütün bünyesine sokmak için karar aldığında bizim de mücadelemiz başlamış oldu. O dönemde GAT toplantılarıyla çok az insan ilgileniyordu, oysa ki köylüler kendi sorunlarının kendileri dışındaki bir örgüt tarafından ele alındığını görünce kaçınılmaz olarak çıkarlarının zedelendiğinin farkına vardılar. GAT'a karşı köylü hareketi böylece başlamış oldu. 1992 yılında Cenevre'de çok büyük bir köylü gösterisi yapıldı. Ve bu belki de GAT'a tarşı yürütülen mücadelenin dönüm noktası oldu. Çünkü Cenevre'deki gösteri o güne kadar yürütülen mücadelenin kitleselleşmesi için atılan ilk büyük adımdı.

Bu mücadelenin gelişmesinde 1998 yılı da önem taşıyor olsa gerek...

Evet. Bu tarihte sadece köylü sendikaları ya da köylü örgütleri olarak değil, konuyla ilgilenen ve mağdur duruma düşen başka örgütlerle birlikte MAI'ye (Çok Taraflı Yatırım Anlaşması) karşı bir mücadeleye başladık. Çünkü bu anlaşma gereğince başka ülkelere gidip yerleşen çok uluslu firmalar, o ülkenin yasalarının üstünde olabiliyordu. O ülkenin yasalarına uymamak gibi rahatlıkları vardı üstelik, eğer söz konusu yasadışı durumu kabul etmezlerse o ülkeler 'yatırım serbestisi' adı altında mahkum edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlardı.

1986'larda küreselleşme dilimize yerleşen bir kavram değildi. Küreselleşmenin gerçekleşmesiyle birlikte sizin eylem biçimlerinizde belirgin farklılıklar oldu mu?

1995 yapılan Marakeş zirvesi önemli bir dönüm noktası oldu. O tarihten önce sadece sınırlı sayıdaki sektör Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarına uymak zorundaydı. Oysaki Marakeş zirvesiyle birlikte o zamana kadar Dünya Ticaret Örgütü'nde adı sanı pek anılmayan sektörler de bu kurallara dahil edilip üzerinde pazarlık yapılacak alanlar olarak görülmeye başlandı. Bu nedenle Marakeş zirvesinden sonra küreselleşme sözcüğü yaygın biçimde kullanılır oldu.

Ve ekonomi özerkliğini yitirdi...

Ekonomi, o döneme kadar kısmen de olsa özerkliğini koruyabiliyordu. Ülkeler ve devletler kendilerine ilişkin ekonomik kararlar alabiliyorlardı. Ama özellikle Marakeş'teki zirve global çaptaki ekonomik kuralların Dünya Ticaret Örgütü tarafından konulması küreselleşme sözcüğünü, kavramını ve uygulamasını daha fazla gündeme getirdi. Dünya Ticaret Örgütü'nün 1995 ila 2000 yılı arasındaki beş yıllık süreçte aldığı kararlar, iki olumsuz gelişmeye yol açtı. Bunlardan biri zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki uçurumun daha da büyümesi noktasında yaşandı. Oysa ki küreselleşme bunun aksini iddia ediyordu. Keza aynı ülkenin içinde yine küreselleşmenin neden olduğu ekonomik ayrımlar ortaya çıktı. Yani zenginlerle fakirler arasındaki farklılıklar büyüdü. 1999 yılında insanlar, dört yıllık uygulamanın ne kadar olumsuz olduğunu bizzat gördüler. Özellikle Avrupa'da küreselleşmenin günlük yaşamı bile etkilediği ortaya çıktı.

Küreselleşmenin insanların günlük yaşamını nasıl etkilediğine dair somut bir örnek verebilir misiniz?

En somut örnek Amerika'nın Dünya Ticaret Örgütü'ne başvurmasıyla yaşandı. Amerika'da üretilen hormonlu etin Avrupa'ya girmesini istemeyen ülkelere karşı Amerika, Dünya Ticaret Örgütü'ne başvurdu. Bunun üzerine örgüt Amerika'yı haklı Avrupa'yı ise haksız gördü.

Yaşanan olumsuzluk sadece hormonlu et konusunda yaşanmadı değil mi? Ekonomik birleşmenin sosyalve kültürel yaşama da damgasını vurduğunu görmemek mümkün değil...

Dediğiniz çok doğru. Hormonlu et konusu, sadece ve sadece Avrupa'da insanların küreselleşmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu ve günlük yaşamlarını nasıl etkilediğini göstermek için seçilen bir örnekti. Onun dışında ekonomik, kültürel ve sosyal yaşamda küreselleşmenin olumsuzluklarını göstermek için binlerce örnek vermek mümkün. En basitinden çeşitli ülkelerde yerleşen çok uluslu şirketlerin dayattığı kurallara karşı işçi sendikaları herhangi bir şey yapamıyor. Özellikle emeğin daha ucuz olduğu ülkelere yerleşen çokuluslu şirketlere karşı işçi sendikalarının başvurabileceği, haklarını arayabileceği bir makam kalmadı. Çünkü küreselleşmenin getirdiği önemli bir değişiklik de karar merkezlerinin ulusal devletlerden ulus ötesi; IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi birtakım kurumlara kaymış olması. Aynı şekilde çok uluslu şirketlerin çalışanları işten atması durumunda da kişilerin haklarını savunabilecek bir
makam bulunmuyor.

Tüm bu anlattıklarınızdan yola çıkarak kamusal alanın ihlal edildiğini söylenebilir mi?

Bence küreselleşme, sadece kamu alanının değil tüm alanların ihlali anlamına gelmektedir. Çünkü küreselleşmenin başlıca amacı ekonomik, sosyal ve çevre sağlığı konusunda korkunç boyutlarda dampinge gitmesidir. En önemli hedeflerinden biri de, son derece küçük bir azınlık olan çokuluslu şirketlerin kâr ve rantını arttırmaktır. Bu da milyonlarca insanın aleyhine bir gelişmedir.

Küresel saldırının çok yoğun yaşandığını görüyoruz. Ancak küreselleşmenin tam olarak algılanıp ona karşı bir duruşun tam olarak oluştuğu da söylenemez. Küresel saldırıya karşı küresel karşı duruş nasıl sağlanmalı?

Öncelikle tespitinize katılmadığımı söylemeliyim. Her ne kadar küreselleşmeye karşı mücadele daha ilk adımlarını atıyor olsa bile önemli ölçüde bir seferberlik olduğunu düşünüyorum. Eski Batı Almanya, Doğu Almanya ile birleşme sorunları yaşadığı için bu seferberliğe katılmakta gecikmiş olabilir ama Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerde özellikle biraz önce sözünü ettiğim doğrudan insanların sağlığını tehdit eden unsurlar nedeniyle çok kısa sürede küreselleşmenin olumsuzluğunun bilincine varılmıştır. Batı Avrupa ve Fransa için geçerli olan iki örnek daha verebilirim. Genetik olarak tahrip edilmiş besin ürünlerinin zararları konusunda sadece köylüler değil tüketiciler de kendi çıkarlarını rahatsız ettiği için mücadeleye katıldılar. İkinci örnekte ise Fransız sinemacılar, Dünya Ticaret Örgütü'nün Amerikan sinemasını desteklenmesi konusundaki dayatmasına başkaldırdılar. Bu da küreselleşmeye karşı kültürel anlamda atılmış bir adımdı.

Bergamalı köylüler de yıllardır çokuluslu bir şirket olan Eurogold'a karşı mücadele ediyorlar. Siz bu eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bergama köylüleri yerel bir alanda çokuluslu bir şirkete karşı mücadele ediyor. Bu yaparken de sadece kendi topaklarını koruma adına değil çok uluslu şirketlerin mantığına karşı mücadele ediyorlar. Bu mücadelenin önemi Bergama'nın dışındaki bölgelerde bulunan insanlara sadece altın, siyanür, toprağın kirlenmesi meselesi değil çokuluslu firmaların sadece ve sadece kârı amaçlayan mantıklarının ne kadar yanlış olduğunu öğretmesi açısından çok önemli.

Geçenlerde mendil satan küçük bir kız çocuğu Mc Donalds çalışanları tarafından buzdolabına kapatıldı ve son anda donmaktan kurtarıldı. Bu gelişmeden haberiniz oldu mu?

O olayı bilmiyorum. Sizinki kadar trajik olmamakla birlikte Fransa'da bunun gibi bir olay yaşandı. McDonalds'ta çalışan bir genç kendi parasıyla hamburger alıp bir dilenciye verdiği için işinden oldu.

Dünya Satılık Değil adlı kitabın diğer ülkelerde eylemsel düzeyde örnek olacağını düşünüyor musunuz?

Bu kitabı yazarken küreselleşmeye karşı hareketin 1986 Ağustos'unda pat diye, gökten zembille inerek başlamadığını kanıtlamayı düşündüm. Bu mücadelenin uzun bir tarihi ve haklı bir gerekçesi olduğunu anlatmak için yazdım. En önemlisi de bir tek gösteriyle her şeyin değişemeyeceğini çok uzun vadeli, uzun süreçli ve örgütlü bir mücadeleyle memnun olmadığımız, çıkarlarımıza aykırı olan durumu değiştirebileceğimizi anlatmaya çalışıyoruz.








Cevaplar:


[ Forum ]