CHP, Türkiye'de sosyal demokrasinin adresi
[ Forum ] Makale yazari: Zeki Kentel Tarih, gün ve saat : 29. Mart 2001 15:54:08:
Sosyal Demokrasi, kapitalizmin uygulamada eksik kalan insancıl
amaçlarıyla, sosyalizmin bir türlü uygulamaya koyamadığı toplumsal
ideallerini birleştirip tam eşitlikçi toplumu yakalamayı amaçlar.
* Başarı için halkın katılımı kesin koşuldur. Ülkeyi düşman işgalinden
kurtaran ve Cumhuriyet'i kuran hareketin temsilcisi olarak CHP,
millet iradesiyle iktidardan düşürüldüğü 14 Mayıs 1950 Milletvekili
Seçimleri'nden sonra 51 yıldır iktidardan uzaktır ve de TBMM'de
temsil edilmemektedir.* 1950-1960 Dönemi
CHP'nin iktidari devrettiği 1950 yılında 280 kuruş olan ABD doları
bugün 1 milyon Türk Lirasıdır. Altının gramı 6 Türk Lirasından 9
milyon Türk Lirasına yükselmiştir. Ekonomik alandaki bu iki acı
örnek ülkenin ne kadar etkin yönetildiğini! açıklamaya yeter de artar
bile.Özellikle sosyal demokrat bir partinin bu gerçekler karşısında
topluma vereceği etkin bir mesajın yanında toplumda da etkin bir
tabanı olması kadar doğal bir şey olamaz.CHP, ülkeye getirdiği çok partili, serbest demokratik sistemle
iktidarı devrettikten sonra parti yönetimi çok kısa süreler dışında
Anadolu insanını yanına alacak ve ülke gerçeklerine uygun
politikaları üretme bilgi ve becerisini başaramadı.CHP, tarihinde üç defa Anadolu insanının nabzını yakalama aşamasına
geldi. 1950 milletvekili seçimlerinde ülke genelinde Demokrat
Parti'nin yüzde 53 oy oranına karşılık yüzde 40'lik gücü vardır.
Yani CHP'nin yıkıldığı, DP karşısında tuş olduğu gün bile öyle kolay
kolay ezilemeyecek bir gücün sahibi olduğu kesindir.1950'de ağır bir yenilgi ile iktidardan uzaklaşan CHP, aradan çok
geçmeden ülke gerçeklerinin bilincindeki aydın kadroların desteği,
özellikle çağdaş kimliğini Anadolu insaninin üzerine bina etmiş, bir
halk adamı Kasım Gülek ile ülkenin gündemini yakaladı.1957 Milletvekilleri Seçimleri, CHP'nin tabana ulaştığı, Anadolu
insanının partisi olma şansını yakaladığı çok önemli bir ilk
fırsattı.Dönemin başbakanı rahmetli Menderes'in kendisi için bir kabus olarak
nitelediği 1957 yılı Ekim ayı sonunda yapılan seçimlerde DP'nin oy
oranı yüzde 47'ye gerilerken CHP çok az bir yükselme ile yüzde 41'e
yaklaşmıştır.CHP'nin o günkü gücünü tanımlamak için bir örnek verecek olursak
Sivas ilinde yüzde 54 oy çoğunluğu ile 15 milletvekilliğinin
tamamını aldığını söylemek yeterlidir.Seçimde çoğunluk sistemi sürdürülebilse idi, CHP her zaman için
güçlü bir iktidar seçeneği olacak ve iktidar olacaktı.Fakat 27 Mayıs Hareketi, her ne kadar CHP'nin tesbit ettiği ilk
hedefleri, temel hakları ve özgürlükleri hayata geçirmiş olsa da,
CHP'ye ve ülke demokratik ortamına faydası yanında bugün karşı
karşıya bulunulan zorlukların da nedeni olmuştur.27 Mayıs'ı takip eden süreçte, 27 Mayıs, demokrasi ve Demokrat Parti
üzerine çelişkili yaklaşımlar, CHP'nin halktan ve Anadolu insanından
soyutlanmasının da bir anlamda başlangıcı olmuştur.* 12 Mart 1971 müdahalesi sonrası yükseliş
27 Mayıs sonrasında Ecevit ile sosyal haklarda, emeğe büyük
kazanımlar sağlayan CHP, özellikle 12 Mart 1971 askeri müdahalesi
karşısında tutarlı hareketi ile 1973 seçimlerinde yüzde 33'ün
üzerinde oy oranı ile birinci partidir. "İnsanca ve hakça bir düzen"
sloganı ile aydın kesimin, gençliğin ve Anadolu insanının
özlemlerini dile getirmede gösterdiği beceri ve sağladığı başarı,
partiyi iktidar için en güçlü aday konumuna getirdi.CHP'nin, dolayısı ile Ecevit'in kazandığı bu başarı ile Türkiye, Ege
kıta sahanlığında, haşhaş ekiminde ve Kıbrıs'ta dünyaya haklı sesini
duyurmuştur.1977 son milletvekili seçimlerinde CHP yüzde 41'in üzerinde oy oranı
ile yine birinci partidir. Özellikle 1977'de yerel yönetimlerinde
CHP'nin 43 ilde belediye başkanlığını kazanması, yakaladığı fırsatın
ne denli büyük olduğunun sayısal delilidir. Bu başarı CHP'nin yüzüne
gülen ikinci büyük şanstır.Basari korunmamis ve gereğince değerlendirilememiştir. CHP yönetimi
ve örgütü, 1977'de yerel yönetimlerde sağlanan bu kesin başarı
sonrasında partiyi, etkin bir kitle partisi, halkın partisi, Anadolu
insanının partisi yapmayı becerememiştir. Yönetimlere gelen
CHP'liler ve CHP örgütleri halkla bütünleşmek yerine, halktan soyut,
büyük çoğunluğu dışlayan politikalarla partinin tabanını
güçlendirememiş, partiyi Anadolu insanı için bir çekim merkezi
yapamamışlardır.* 12 Eylül darbesi sonrası sosyal demokratlar
12 Eylül'ün toz duman ettiği ve birçok yasaklar getirdiği siyasi
hayatımızda 1970'lerin CHP'ye gönül vermiş kitlesi Necdet Calp'ın
kurduğu Halkçı Parti'ye destek verdi.
Öyle ki, 1983 Milletvekili Seçimleri'nde örgütünü kuramadığı Kırklareli'nde 3
milletvekilliğinden 2'sini Halkçı Parti kazandı. Türkiye solu, Anavatan'ın yüzde 45 oyuna karşılık yüzde 30 oy oranı ile en büyük dağınıklığı yaşadığı bir dönemde bile ülkedeki hala sağlam bir güç olduğunu kanıtladı.1989 Yerel Yönetim Seçimleri'nde tüm olumsuzluklara rağmen CHP'nin
bir devamı olan SHP, tekrar yerel yönetimlerde sayısal olarak etkin
bir konuma geldi. SHP yüzde 28.5 oy oranı ile yerel yönetimlerde
kesin iktidardır. ANAP yüzde 22'nin altına düşmüştür.Ele geçen bu üçüncü şans ile yukarıda daha önce belirttiğimiz gibi
yerel yöneticiler ve parti örgütü, halkı ve Anadolu insanını parti
ile bütünleştirmeyi, partiyi kitle partisi, halkın partisi yapmayı
yine beceremediler. Bu CHP geleneğinin SHP adı altında yakalayıp da
değerlendiremediği üçüncü şans olmuştur.Sonuç:
Üç şans kaçmıştır. Acaba CHP yeni bir şansı, yeni bir yükselişi tekrar ne zaman ve nasıl yakalayacaktır?
Sağın sağa karşı iktidar seçeneği olduğu bir ortamda, yurdu işgalden
kurtarmış, devleti kurmuş bir hareketin, siyasal yelpazede solun ve
sosyal demokrasinin temsilcisi CHP'nin bu yükselişi yakalama şansı
her zaman olacaktır.Eğer CHP, karşısına çıkacak böyle bir dördüncü şansı yakalama
becerisini gösterirse, şimdiden bunu sürdürmenin de formülünü ilk
Kurultay Bildirisi'ne geçirmelidir. Geçen 51 yıllık süreçte geniş
halk yığınlarında güçlü bir tabanı yakalayamayan CHP, bir arayış
içinde olan toplumda esmeye baslayan rüzgarla birlikte artık Anadolu
halkının kucakladığı bir kitle partisi olmasını bilmeli ve becermelidir.Örneklerini verdiğimiz yükseliş süreçlerinde sosyal demokratlar,
toplumun dinamiğini yanlarına alabilseler, ülke kalkınmasina büyük
bir hız kazandırdıkları gibi, halkta ve Anadolu insanında sağlam bir
tabanı da bulacaklardı. Fakat başarılamadı.CHP yöneticilerinin tarihten alacakları zengin dersler, deneyimler
ve örnekler vardır. Mustafa Kemal'in Milli Mücadele'yi başlattığı
Havza'dan, 9 Eylül'de düşmanı İzmir'de denize dökünceye kadar geçen
süreçte, Anadolu insanın yanına almak için yaptığı çağrı ve
milletin nabzını tutmada gösterdiği başarının yöntemi, başvurulacak
en güçlü kaynaktır.Kısa süreli de olsa Kasım Gülek'in Parti Genel Sekreteri veya
Ecevit'in Parti Başkanı olduğu dönemlerde tabana ulaşmada
gösterdikleri başarı ve partinin yükselen grafiğindeki temel etken
yeniden tanımlanmalıdır.Örnek aldığımız Batı demokrasilerinde yerel yönetimlerde iktidar
olan bir parti takip eden seçimlerde çoğunlukla hükümet olmaktadır.
(CHP-1997) ve (SHP-1989) iki defa yerel yönetimlerde iktidar
oldukları halde takip eden seçimlerde değil hükümet olmak
durumlarını bile koruyamadılar.Verilen desteğin bu kadar kısa sürede kaybedilişinin ardındaki
yanlışlıklar kesin olarak belirlenmeli ve sorgulanmalıdır.Sosyal demokratların ekonomiyi içine girdiği darboğazdan çıkarmak
için geliştirecekleri tüm projelerde toplumun desteğini sağlamada,
toplumun sahip olduğu moral değerleri dikkate almaları başarılarının
anahtarı olacaktır.CHP yöneticileri, 2000'li yılların neleri getireceğini bilmek zorundadır. Yönetecekleri toplum da 1930'ların toplumu değildir. CHP bu ülkenin gerçeklerini ve ülke insanının dinamiklerini yeniden keşfetmelidir.
Tüm politikalar, hakimiyetin bila kaydı şart millette olduğunun bilinci içinde üretilmelidir.
*****************************************************
Köy Enstitüleri
Zeki KENTEL
"Günlerin Getirdiği", (Hürses'teki sütunumun adı) okumak için
çırpınan, ailenin de okutmak için çırpındığı, tek suçu şehir
ilkokulu mezunu olduğu için "Kepirtepe Köy Enstitüsü"nün kapısından
geri döndürülen bir çocuğun ileri yaşında ülke sorunlarına aykırı
yaklaşımının köşe adıdır.Cumhuriyet Türkiyesi'nin ülke gerçeğine, kendi öz kaynaklarına
dayalı bir eğitim sisteminin adıdır Köy Enstitüleri. Yabana muhtaç
olmadan kendini yeniden üreten, üretken bilgi ve beceriyle donatan
bir eğitim kurumunun adıdır Köy Enstitüleri.1936'larda askerliğini onbaşı veya çavuş olarak yapan köy çocukları 6
ay süreli tarımsal uygulamalı kurslarda yetiştirilerek köylerinde
eğitmen oldular.Köy Enstitüleri, bu uygulamaların olumlu sonuçlar vermesi üzerine
ülke eğitimine daha köklü çözüm getirmek amacıyla 1937 ve 1939
yıllarında Saffet Arıkan'ın ve Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim
Bakanlığı ve İsmail Hakkı Tonguç'un ilköğretim Müdürlüğü
dönemlerinde kurumlaştılar.Köy Enstitülerine 5 yıllık köy ilkokulunu bitirenlerle 3 yıllık
köyokullarından çıkıp 2 yıllık hazırlık sınıfı okuyan sadece köy
çocukları alınıyordu.Sayıları 20'ye ulaşan Köy Enstitülerinde genel bilgi ve kültür derslerinin yanı sıra tarımsal ve teknik üretken bilgi ve beceriler kazandırmaya yönelik uygulamalı dersler ağırlıklı idiler. Böylece enstitülerin kendi alt yapı sorunları da devlete yük olmadan kendi üretkenliği içinde çözülmüs oluyordu.
Anılan süreçte, ülkede sürüp giden komünist suçlamasından bu okullar en ağır şekilde nasiplerini aldılar. Kenan Öner-Hasan Ali Yücel davası bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.
Türk Milli Eğitimine büyük destek veren ve bu okulların kuruluşuna büyük katkısı olan İsmet Paşa bile Hasan Ali Yücel'i ve kendi eseri olan okulları savunmadı. Hasan Ali Yücel bu okullar yüzünden komünizmden suçlu bulundu, ceza yedi.
Bulunduğum okula bir spor karşılaşması için beyaz yün ceket-pantolon içinde gelen kız-erkek Anadolu pırlantaları, onlar kadar çulu olmayan sınıf arkadaşlarım tarafından Moskof ...., vb. nitelendirildiler. Köylülük bilinci ile karşı çıkışıma bir meydan dayağım eksik kalmıştı.
Bugün kuruluş yıldönümlerinde ağıtlar yakan köşelerin gazeteleri 1950 öncesinde ve sonrasında manşetlerinde ve köşelerinde Kenan Öner'den geri kalan yanları yoktu. Demokrat Parti'den mebus olmak isteyen patronları (Nadir Nadi - Cumhuriyet, SESSIZ KALARAK) bu saf Anadolu çocuklarına ve okullarına en ağır suçlamaları yaptılar.
Bu pırlantalar, askerlik görevini yapmak üzere geldikleri yedek subay okullarında komünist ön yargısı ile "Gözün üstünde kaşın var" kabilinden suçlamalarla kıtalara çavuş çıkarıldılar.
1946'lı yıllarda İsmet Paşa'nın ülkeye bela ettiği demokrasi! ilkönce bu okulların başını yedi. Öyle ki, Köy Enstitülerine karşı yapılan acımasız saldırılarda okulların kurucusu olan CHP hükümetleri bile bu okulların yıkımlarının öncüsü oldular.
Evet, idealler güzeldi. Fakat bu güzel ideallerın yanında sosyal güvenlik başta olmak üzere birçok eksiklikler vardı. Bu çocuklar kendilerini vatan ve millet için bir kurbanlık görmenin ezikliği içinde idiler.
Biraz örflerinden koparılmışlardı. Anadolu ile bütünleşmeleri zayıf kalmıştı. Millete mal edilmemişlerdi. Bunun için de tepkiler zayıf kaldı.
Köy Enstitüleri kapatılırken bu kurumlarla bütünleşmiş olan bir avuç insanın ve Anadolu çocuğunun işitilmeyen çığlıklarından başka kimsenin gıkı çıkmadı.
Bugün dünyada komünizm öcüsü kalmadı ama yeni başka öcüler üretildi.
Bugün de vatana büyük katkısı olacak Anadolu dinamiği ve gençler benzer dışlanma ile karşı karşıya bulunuyor.Fakat dikkat edin! Egemen gücün yoğun ve zorlu dayatmalarına karşın bu dinamiklere ve gençlere toplumun çoğunluğu ve Anadolu başarısız olsa da
sahip çıkmaktadır.Demokratlığı kimseye bırakmayanlar, Köy Enstitülerine ağıt yakanlar durumu bir kere de Anadolu insanının bakış açısından yeniden değerlemelidir.
Anadolu'dan soyut bir radikal hareketin, zayıf da olsa varolan demokratik koşullarda başarılı olması mümkün değildir.
************************************
Sayın Editör
Bu ülkede gerçekleri yıllar önce konuşanlar egemen oligarşinin karalamasıyla ve silah zoruyla susturulanlar sanırım şimdi başları daha dik ancak ülkenin hali pürmelali de ortadadır.
Köy Enstitüleri komünist yuvasıdır diyenler kimlerdi? O saf Anadolu çocuklarını Yd. Sb. okullarından gözünün üstünde kaşın vardır denilerek kıtalara er veya onbaşı olarak çıkaranlar kimlerdi?
Hasan Ali Yücel`i bu okullar nedeniyle komünizmden mahkum olmasına seyirci kalanlar kimlerdi?
İnönü`nün Yargıtay Başkanı Halil Özyörük Menderes`in Adalet Bakanıydı. Atatürkçü Nadir Nadi Menderes`in koltuğunun altında mebbustu.
Köy Enstitüleri kapatılırken tek bir kişi evet tek bir kişi karşı çıkmadı. Bugün Köy Enstitüleri gerceğini çok az da olsa kıyısından edebiyatını yapanlar işte o suçlu neslin torunlarıdır.
O gün bu okulları suçlayanların çocukları, dedelerinin görevlerine devam ediyorlar. Yine bir başka okulda ama Anadolu`nun kendi kurduğu okullara giden çocuklara hiç bir yol göstermeksizin ve yardım etmeksizin "Sen okumayacaksın! senin okumaya hakkın yok! Sen cahil kalacaksın! dayatmasını yapıyorlar." Çünkü onlar
köylü, köylünün zenciden ne farkı var ki?
Üstelik Anadolu'dan köyden çıkıp da, Ankara'da sistemle bütünleşince kendi köylüsüne aynı zenci muamelesini onlar yapmıyor mu?
Anadolu`yu yanına alamayan bir Ankara ne yapabilir? 80 yılda ne yaptı ki?
Bütün kazanımlarımızı borçlara yatırsak elimizde değil karasaban, ayağımızda çarık, başımızda takke bile kalmaz,
Zaten Anadolu Kurtuluşu yalın ayak başı kabak kazanmadı mı? Geldik mi başa?
Dün yedi düvele karşı çarpıştık ama Anadolu ile birlikte. Bugün ekonomiyi kurtarmak için Ankara tam bir bocalamanın içinde. Çünkü yanına Anadolu'nun dinamiğini alma becerisini gösteremiyor. 28 Şubat Allah aşkına neyi düzeltti?
Bugün "Ah Köy Enstitüleri yaşasaydı!" diye ağıt yakanlar, Anadolu'dan soyut ve kopuk, onunla aynı dili konuşamayan insanlardır. Acıdır ki, bunların çoğunluğunu biz sosyal demokratlar oluşturuyoruz.
Bugün Rus Komünizm tehdidi sürseydi, Batı bize bu iki yüzlülüğü yapar mıydı?
Bizim ekonomide 80 yıldır kendi ayaklarımızın üzerinde duramamamızın ilk ve tek nedeni askersiz Avrupa`yı komünizme karşı korumak icin ABD`den sonra en büyük orduyu beslememiz değil midir?
NATO`nun bugün İslam`ı ezmekten başka görevi kalmamıştır. AB`ye alırlar mı? AB ordusunda Türkiye yok! Neden? Çünkü Türkiye düşman görülen safın en önünde!
İstemese de! Bu bir tarihi somut gerçek. Bazı saftronlar bu gerçeği inkar etseler de!.
Türkiye`nin en büyük, en modern sanayi bölgesi Çerkezköy, Türkiye`de en büyük işsizliği yaşıyor. Biliyor musunuz? Fabrikalar satılık alan yok.
Ülkede dün Köy Enstitüleriyle Komünizmi, bugün de İmam Hatiplerle, başörtüsüyle Şeriatı temizledik. Dış düşmanımız kalmayınca komünistler ve şeriatçılar sıra ile düşman oldular.
Bugün ekonominin hastalığı komünistlerle şeriatçıların (kimlerse onlar, hangi taşın altında saklanıyorlarsa!) barışma zamanıdır. Ekonomiyi kurtarırsak, dış düşman da olmazsa yine köylü enstitülü komünistleri!, köylü, zenci imam-hatipli şeriatçıları kesmeye başlarız.
********************
Sayın Editör
Linkleriniz içinde çirkin bir imam ile göğsünde Hıristiyanlığın işareti Haç olan Anadolu'dan kopuk, bu toplumun özünden kopmuş bir zavallı gencin hikayesini konu alan bir site var.
Sosyal demokratların ve Türkiye solunun Anadolu ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını bu site çok çarpıcı vaziyette anlatıyor.
İngiltere'de "Din Afyondur" ilkesiyle kurulmuş bir partinin bugünkü versiyonu Tony Blair, "Ben katıksız ve saf bir Hıristiyanım" diyor, her pazar günü ailesiyle Kiliseye ayine gidiyor, Kilise kapısında hiç çekinmeden göğsünü kabartarak halkıyla birlikte fotoğraf veriyor.
Bizde ise, sizin yaptığınız gibi dine hakaret edenler Web sitelerinde tavsiye ediliyor.
Türkiye'nin bütün solu birleşse Sivas'ta seçim kazanacağımızı söyleyebilir misiniz? Vaz geçtik seçim kazanmaktan Madımak'ta yanan insanların anma törenini Sivas'ta yapabilir miyiz? Sivaslıyı bu törene katacak söylemi biliyor muyuz?
Anadolu'dan ve bu toplumdan o kadar kopuğuz ki!!!
Kasım Gülek olsa CHP Sivas'ta yine yüzde 54 alır ve de iktidar olur. Ama nerede Anadolu'yu kucaklayacak o kafa, o dil ve o eylem?
Sağlık, mutluluk ve başarı dileklerimle
SAYGILARIMLA