ÇARE KENDİMİZDEDİR
[ Forum ] Makale yazari: Gokhan Simsek Tarih, gün ve saat : 09. Nisan 2001 22:02:41:
Sömürülenler, soyulanlar!
ÇARE KENDİMİZDEDİRBir yanımızda kriz yaygaraları, bir yanımızda “krizden şöyle çıkılır” diye anladığımız, anlamadığımız onlarca şey söyleyen programlar enflasyonu. Ve bir yandan da henüz ne isteyeceğimize tam karar verememiş halde meydanlara çıkıyoruz.
Sömürülenler, soyulanlar, iflas ettirilenler, işsiz, aç bırakılanlar! Bizim çıkarmadığımız ama faturasını bize ödettirdikleri bir krizin içindeyiz. Biz, krizi borsanın tavan yapmasından ya da tabana vurmasından değil, ücretlerimizin, maaşlarımızın erimesinden, dükkanımızda sinek avlamaya başlamamızdan, yediğimiz içtiğimiz her şeye yapılan zamlardan, işten atılmamızdan biliyoruz.
Bizim için krizin tek bir anlamı var: Yoksullaşma. Ve eğer kriz buysa, biz onyıllardır hızı bazen artsa, bazen azalsa da, bu krizi yaşıyoruz.
Ama bu kriz çığırtkanlarının kriz dedikleri farklıdır. Onlar, emperyalizmin ve oligarşinin işleri istedikleri gibi gitmediğinde “kriz var” diye feryada başlıyorlar. Onların kriz dedikleri bizim yoksulluğumuz, iflasımız, işsizliğimiz değil.Sömürülenler, ezilenler, Derviş’in programına güvenmemiz, umut bağlamamız için hiç bir nedenimiz yoktur. Derviş’in istediği tekellerin istedikleridir. Onun bir an önçe çıkarılmasını istediği yasalar, yapmayı düşündüğü düzenlemeler, bizim sorunlarımızı çözmek için değil, IMF’nin isteklerini, büyük tekellerin isteklerini yerine getirmek içindir. Adeta “medya zoruyla”, Derviş’e güvenmeye, onu bir umut olarak kabul etmeye zorlanıyoruz.
Korkutulan, aldatılan büyük halk kitleleri! Program eflasyonunda boğulmayalım. Aldanmayalım! Açlığa, yoksulluğa ancak kendimiz son verebiliriz. Bu düzenin hiç bir partisi, hiç bir kurumu, sorunlarımızı çözemez. Çünkü onlar, bizim sorunlarımızı zaten kendi sorunları olarak görmüyorlar.
Krizin, yani yoksulluğumuzun asıl kaynağını bilirsek, hangi programın sorunlarımızı çözeceğini de biliriz.
Kriz yapısaldır, süreklidir! Kaynağı emperyalizme bağımlılık ve bu ülkedeki soyguncu, yağmacı çarpık kapitalist düzendir. Bu düzen, halkın yağmaya, soyguna, sömürüye karşı çıkışını baktırmak için de faşizm’le tamamlanır. Yani, faşist siyasi rejim de bu krizin kaynağı ve sonucudur.Ezilenlerin, sömürülenlerin programı, bağımsızlık ve demokrasi proğramıdır. Bağımsızlık ve demokrasi programının dışındaki tüm programlar aldatmacadır. Çünkü hiçbiri yoksulluğumuzun kaynağını kurutamaz. Yoksulluğumuzun ve cümle sorunlarımızın kaynağını kurutmak demek, emperyalizmi ülkemizden kovmak, işbirlikçilerinin iktidarına ve onların faşist rejimine son vermek demektir. Bu sağlanmadan, hiç bir sorunumuz çözülemez. Soyulmaya, sömürülmeye ve baskı altında yaşamaya devam ederiz.
Biz bu gerçekleri, yani bu ülkenin ekonomisinden siyasetine kadar her şeyiyle emperyalizme bağımlı olduğunu, bu ülkede demokrasi değil demokrasicilik olduğunu, onyıllardır söylüyoruz. ½imdi herkes Amerika tarafından, IMF tarafından yönetildiğimizi açıkça görüyor. Demokrasi diye bir şey olmadığını, halkın sesinin, taleplerinin dinlenmediğini yaşıyor. Bu ülkede onyıllardır doğruyu söyleyen, bu ülkedeki ekonomik, siyasi yapıyı tüm çıplaklığıyla tarif edip, çözümü de dolambaçsız, açıkça gösteren sadece devrimcilerdir. Bu son gelişmeler, en azından bunu, hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlamıştır.Derviş’in Krizden Çıkış Programı, Tekellerin Tam Hakimiyeti Programıdır! Kriz denilen, oligarşinin tekellerinin arenaya tümden egemen olma isteğidir. Yani tüm sömürü pastasına tekeller el koysun, siyasete tümüyle tekeller hükmetsin istiyorlar. Bunun için de önlerindeki engelleri temizlemek istiyorlar.
Amerika ve Avrupa emperyalistleri ve ülkemizdeki işbirlikçi büyük tekeller, “adam gibi kapitalizm” istiyorlar. Devrimci önder Mahir Çayan, otuz yıl önce, ülkemizdeki kapitalizmi “çarpık kapitalizm” olarak adlandırmıştır. Bu kapitalizmin çarpıklığı, kendi iç dinamiğiyle gelişmemiş olmasından, burjuvalarının devlet beslemesi oluşundan, dışa bağımlılığından kaynaklanıyordu.
Tekellerin dışında da, toprak ağaları gibi, tefeciler gibi, soyup sömüren kesimler vardır. Küçük tekeller, orta ölçekli işletmelere sahip kapitalistler vardır. Siyasi yönetimde onlar da şu veya bu ölçüde söz sahibidirler. Bu ittifaka da “oligarşi” demiştir Mahir.
Her alanda, her konuda “tekel” olmak istiyorlar. Ve onların istediği politikaların uygulanması durumunda da işte bugünkü gibi, orta büyüklükteki işletmeler iflasa sürürklenirken, esnaf, küçük üretici proleterleşiyor. Herkes bilmelidir ki, krizden, yine tekeller, daha doğru bir deyişle, tekellerin de en büyükleri, son günlerde “süper TÜSİAD” adı verilen Koç’lar, Sabancı’lar, Karamehmet’ler, Eczacıbaşı’lar, Doğan’lar karlı çıkacaktır.Tekeller “Teknokrat hükümeti” istiyor. Peki, biz ezilenler, yoksullaştıranlar ne istiyoruz? DSP, MHP, ANAP, DYP, FP, BBP, CHP... tüm bu partilerin hepsi, oligarşinin partileridir. Ama tekellerin her istediğini yine de yapamazlar. Çünkü oy kaygıları vardır. Bu nedenle, bugün tekellerin istekleri düzen partilerine gelip çarpmıştır. Tekeller de partilerden memnun değildir. Tekellerin “teknokrat hükümet” istekleri bu nedenledir.
Meydanlarda, taleplerimiz siyasallaşmazsa, “Hükümet istifa”ya takılıp kalırsa, bu talep işte bu nedenle tekellere hizmet edecektir. Tekeller, bu durumu, “teknokrat hükümetlerini” kurma fırsatı olarak değerlendireceklerdir. Bizim, “hükümet istifa” demenin ötesinde bir talebimiz ve hedefimiz olmalıdır. Biz de, kendi sorunlarımızı çözecek bir iktidarı, yani halkın iktidarını istemeliyiz. Bağımsızlık ve demokrasiyi gerçekleştirebilecek olan da halkın iktidarıdır zaten.65 milyon halkımız, örgütlenmeliyiz! Hayatın her alanında örgütlenmeliyiz. Oligarşinin dışında kalan, oligarşiyle çelişkileri olan orta kesimleri de katarak bu düzene karşı mücadele etmeliyiz. IMF’ye, Açlığa ve Zulme Karşı Mücadele için, çok çeşitli biçimlerde Komiteler, Meclisler oluşturmalıyız. Çünkü, bu mücadele uzun soluklu bir mücadeledir. Meydanlara bir kaç kez çıkmakla, ne yoksullaşmamızı durdurabiliriz, ne IMF programına engel olabiliriz, ne emperyalizme bağımlılığa son verebiliriz. Sürekli eylem, sürekli mücadele halinde olmalıyız. Bunu da örgütsüz başaramayız. Eğer bu düzenin iktidarına halkın çıkarlarına savunucak bir alternatif yaratacaksak, bunu da örgütlenmeden başaramayız.
Onlar sömürmeye, soymaya, bizi yoksullaştırmaya, başımızı kaldırdığımızda zulüm uygulamaya devam ederler. Örgütlenmezsek, önümüze net hedefler koymazsak, olacağı budur.
Çarenin kendimizde olduğunu görmeli ve örgütlenmeliyiz. Açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten, emperyalizme uşaklıktan kurtuluşumuzun olmazsa olmaz koşulu budur.