Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Kriz ve Acil Yasaların Gizli Anlamı


[ Forum ]


Makale yazari: BIA Haber Merkezi Tarih, gün ve saat : 09. Nisan 2001 04:07:13:

Kriz ve Acil Yasaların Gizli Anlamı

Prof.Dr.İzzettin Önder, BİA Haber Merkezi, 2 Nisan 2001


Latin Amerika'da, halkın uyanmasını engellemek amacıyla, tüm özelleştirmeler son derece hızlı bir biçimde yapılmıştı. Kriz bahanesiyle, 15 günde 15 yasa çıkması için Türkiye'ye de, eyalet valisine emir verircesine direktif verilmektedir.

Kapitalist ekonomilerde krizler, hem reel hem de finansal büyük sermaye için birer "nimet kaynağı" olma işlevi görürken, toplum için bir bedel ve yük olmak durumundadır.

Krizlerden yeniden yapılanmış olarak çıkan ya da emek gücünü yenileyerek, ücretleri baskılamış ya da emeğin bir bölümünü kapıya koymuş olan reel kesim güçlenmiş olur.

Aynı şekilde, kriz esnasında rakip firmaların piyasadan çekilmesi sonucunda da güçlü firmalar, piyasa payını arttırmış ve tüketiciye karşı güçlenmiş olarak çıkarlar. Doğal olarak, böylesine büyüyen güç, siyasal iradeye karşı da kullanılır.

Şantaj fiyatıyla kredi

Finansal sermaye de, son krizde görüldüğü gibi, ya döviz değerini yükselterek sermaye değerini ya da faizi yükselterek gelirini yükseltmiş olur. Bu iki yolla ya da biri kanalıyla finansal sermaye de güç kazanmış olarak krizden çıkar.

Hatta kriz dönemlerinde sıkışan Hazine'ye gerçek fiyatın üzerinde "şantaj fiyatı" ile kredi veren finansal sermaye, devlet eli ile tüm toplumu sömürür.

Bir üretim faktörünün fiyatı, bu üretim faktörünün başka alanlarda kullanılması halinde yaratacağı potansiyel değeri ifade eder. Bu anlamda sermayenin fiyatı olan faizin de böyle hesaplanması gerekir. Açıktır ki, bu fiyatın üzerine , bir de olası riskleri koymak gerekmektedir. Bu riskler için de makul bir hesaplama yapıldığında dahi Türkiye'nin ödediği reel faize ulaşılamaz. İşte, teorik olarak bu aradaki farka "şantaj fiyat" adının verilmesi gerekir.

ABD, Latin Amerika'da bunu yaptı

Kapitalist sistem bir bütündür. Kapitalist alemde yüzen bir ekonominin tüm kapitalist alemden soyutlanması düşünülemez. Böyle bakınca, krize sürüklenen çevresel konumlu bir ekonominin kaynaklarından merkezdeki güçlü sermaye yağma yolu ile yararlanmak ister.

Şu anda Türkiye'nin yaşadığı durum 1980'lerin ikinci yarınsında Latin Amerika ülkeleri tarafından yaşanırken, ABD hızlı bir özelleştirme ile bu ülkelerin değerli varlıklarını oldukça düşük fiyata ele geçirerek, o ülkelerin tüm ekonomik hayatına hakim olmuştur.

Hızlı soygun modeli

TÜSİAD'ın "Görüş" dergisinin 1980'lerin sonlarına doğru bir sayısında yayınlanan bilgiye göre, ABD Kartegana toplantısında dış borçlarını reddeden Latin Amerika ülkelerinde hızlı bir özelleştirme yaparak, bu ülkelere hakim olmuştur.

Sözü edilen dergideki bilgilere göre, halkın uyanmasını engellemek üzere tüm özelleştirmeler hızlı ve kanun gücünde kararnamelerle yapılmış . Açıktır ki, hızlılık toplumsal bilincin uyanması önünde en büyük engeldir.

Türkiye'ye de, içinde bulunduğu kriz bahane edilerek, 15 gün içinde yasa çıkması için , adeta eyalet valisine emir verilir gibi direktif verilmektedir. Usul açısından fevkalade onur kırıcı olan bu davranışın içeriği de fevkalade ciddi tehlikelerle doludur.

Bütçe gibi zaten çıkarılması gereken yasalar dışında, özellikle Telekom ve diğer özelleştirmelerle ilgili yasaların aceleye getirilmesi yanlıştır , ülkeye hainliktir.

Telekom'la ilgili son yargı kararı; bu tür yetki veren özelleştirmelerin ancak Meclis kararı ile olabileceği yönündeki hükmü , bu konunun aceleye getirilmeden ancak Meclis'te karara bağlanabileceğini ima etmektedir. Bu konuların aceleye getirilmesi ise, açıkça Meclis iradesini göstermelik olarak işletmek, fakat özünde işi ondan kaçırmak demektir.

Manda yönetimi mi?

Türkiye bir manda yönetimine giriyorsa, söylenecek bir şey yoktur ; hatta bu tür değişiklikleri onlar dikte etsin, bizdeki kendi yöneticileri de uygulasın. Böylesi daha hızlı ve ucuz olur. Ama eğer, ekonomik sıkışıklıktan geçiyor olmakla beraber, Türkiye bağımsız bir ülke ise, bu sorunların daha haysiyetli çözülmesi kaçınılmazdır.

Mesele sadece bir milli gurur meselesi değil, aynı zamanda ekonomik çıkar ve yarar konusudur. Bu yararı korumak siyasal ve idari erkin birinci görevi olmalıdır.

Ekonomik kriz Türkiye'ye külfet yıkarken, aynı anda iç ve dış çıkar çevrelerine yarar sağlıyor olmamalıdır . Toplum ve onların temsilcileri olmak durumunda olan siyasiler, buna izin vermemelidir.






Cevaplar:


[ Forum ]