Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Düsün(me)mek-Turkiye,Osmanli, Antik Yunan-4


[ Serbest kursu ]


Makale yazari: gokyuzu Tarih, gün ve saat : 01. Ocak 2001 19:25:43:

Su yaziya cevaben: Editörün Dikkatine- 4. ve Son Bölümü Forumunuz Kabul Etmedi makale yazari: gokyuzu Tarih, gün ve saat : 30. Aralik 2000 17:22:00:

H. D. F. Kitto'nun "The Greeks" adli kitabında Dogu'nun eski uygarlıkları üzerine söyledikleri ilginç. Yorumsuz aktarıyorum:

"Doğu'nun eski uygarlıkları çoğunlukla pratik yasamı ilgilendiren konularda son derece etkin ve bazen sanat alanında Yunanlilar'dan hiç aşağı olmadıkları halde, düşünsel alanda kısır idiler. Yüzyıllar boyu milyonlarca insan yasam deneyiminden geçmiş ve bununla ne yaratabilmiştir? Hiç! Her kuşağın edindiği deneyimler (pratik konular dışında) kendisiyle birlikte yok olmuştur. ...
Bir halkın deneyimini damıtan, koruyan, sonra da genişleten edebiyattır. Edebiyat da bilinen bütün öteki biçimler içinde Yunanlılar tarafından yaratılmış ve geliştirilmiştir.
Barbarların tarih kronak yazarları ile Thukydides
arasındaki fark, bir çocukla, anlamanın yani sıra anladığını başkalarına da
aktarabilen yetişkin arasındaki fark gibidir. ... eski bir Yunanlıya onu
barbarlardan neyin ayırdığını sorabilseydik, birçok şeyi daha akilci yoldan
ele aldığının farkında olsa bile, sanırım,Yunan zihninin bu başarılarını ilk sıraya koymazdı.
(Örneğin,Demosthenes yurttaşlarını Makedonyalı Philippos'a
karsı çok gevsek davranmakla suçlarken söyle der: 'Yumruk dövüşü yapmaya
çalışan bir barbardan farkınız yok. Bir yanına vur, elleri hemen orada
uçuşmaya baslar; başka bir yerine vur, elleri hemen oradadır.')
Bunca hayran olduğumuz tapınaklarını, heykellerini
ve sahne oyunlarını da anmazdı.Ama sunu söylerdi: 'Barbarlar köle, oysa
biz Yunanlılar özgür insanlarız.' ... Özgürlüğü yalnızca siyasal anlamda
yorumlamamaya dikkat etmeliyiz (elbette bu anlamı da yeterince önemlidir). Siyasal anlamda özgürlük, halkın mutlaka kendi kendini yönetmesi demek değildir-çünkü çoğunlukla böyle olmuyordu- ama devlet düzeni ne olursa olsun,insanların haklarına saygılı olması demekti.
Devlet isleri toplumu ilgilendiren islerdi, bir despotun özel ilgi alanı
değildi. Yunanlı adaleti gözeten, kendisine yabancı olmayan bir yasayla
yönetiliyordu.Eğer devlet tam bir demokrasiyle yönetiliyorsa, yönetimde
yerini alıyordu; demokrasi de, Yunanlının anladığı sekliyle, modern
dünyanın bilmediği ve bilemeyeceği bir yönetim biçimiydi. Ama eğer yönetim biçimi demokrasi değilse, hiç olmazsa uyruk değil, toplumun bir üyesiydi ve yönetim ilkelerini biliyordu. Keyfi yönetim biçimi Yunanlının ruhunu derinden sarsıyordu. Ama Dogu'nun daha zengin ve alabildiğine uygarlaşmış ülkelerine baktığında, gördüğü tam olarak suydu: saray yönetimi, hükümdarın mutlak egemenliği; erken Yunan monarşilerinde görüldüğü gibi, Themis ya da tanrılardan gelen bir yasa doğrultusunda bir yönetim değil, salt hükümdarın iradesine bağlı bir yönetim; üstelik hükümdarın tanrılara karsı sorumluluğu da yok, çünkü kendisi tanrı. Böyle bir efendinin uyruğu da ancak bir köledir. Buna karşılık özgürlük bundan çok daha fazlasıydı.
Kölelik ve despotluk ruhu yaralayan şeylerdi; çünkü Homeros'un dediği gibi,
'Kölelik günü düştümü insanın omuzlarına, Zeus ondan erdeminin yarısını
alır". Dogu'nun boyun eğme töresi Yunanlıyı özgürlük olmadığı için sarsıyordu; Onun gözünde bu, insan onuruna bir hakaretti. Yunanlı tanrılara bile insan gibi, ayakta dua eder; insanla tanrı arasındaki farkı çok iyi bildiği halde. Tanrı olmadığını biliyordu, ama hiç değilse." "Eslaf sade suya tasavvuf çorbasıyla beslenmiş asırlarca. Tatsız tuzsuz, iliksiz ve usaresiz bir tasavvuf. Çile yaşandığı zaman nağmeleşir, nurlaşır. Tefekkürün kabuğunu kıramamış bir turlu. Hindistan cevizine benzeyen o acayip nesneye korku ile, itimatsızlıkla bakmış. Kolaya vermiş kendini. Mücahitlerin kani Al-i Osman ülkesine bir altın ırmağı gibi akarken, atlas örtülü şiltelerde alev tenli cariyelerle bin bir gece masalı yasayan bendegan-i saltanatın, hayat muammalarını çözmeye harcayacak vakti mi vardı? Onlar bütün gordiyonlari kılıçla kesmeye alışmışlardı. Kılıç ve satir... Farabi'yi kim okuyacak?
Ibni Sina'yla kim uğraşacaktı?
(Cemil Meriç, Jurnal, Cilt 1, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992, s. 125)







Cevaplar:


[ Serbest kursu ]