Selimiye Kumaşı
[ Serbest kursu ] Makale yazari: gokyuzu Tarih, gün ve saat : 09. Aralik 2000 17:19:50:
Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i didei ekvan olan ademsin sen
(Kendine hoşça bak alemin özüsün sen/Varlıkların gözbebeği insansın sen)Seyh Galip
Selimiye kumasi, kendi isminden gelen Selimiye’de dokundugu için bu isimle aniliyor ve "zarif" bir kumas çesidi olarak biliniyor.
Selim’in kumasi baska.
Zorbalik padisahliga içkin bir olgu; padisah, padisah oldugu için padisah gibi düsünüyor. Ama Selim için, "bir padisahta olmasi gereken sertlik olmadigi için…" diye tarihe kayit geçiyorlar. III. Selim’de bir ben daha var, padisahligindan içeri ki, o ben Selim’i farkli kiliyor.
Galata Mevlevihane’sinin "post nişin"i Şeyh Galip’in kucagina basini koyup siirlerini dinliyor. Galip Dede, Selimin kizkardesi Beyhan Sultan’a asiktir; Selim de Galip Dede’ye anlatiyor kimseye söyleyemediklerini…
Selim, otuzalti yil sonra dogan ilk sehzade, dogumu büyük bir sevinçle karsilaniyor ve kendisinden önce gelen dört yasli padisahtan sonraki ilk genç padisah; kendisinden çok sey bekleniyor ve Selim de tarihe bir reformcu olarak geçiyor. Ne kadar basarili olmus tartismali, ama reform yapmak istiyor; bir seyleri degistirmek istiyor. Bugün Türkiye’yi anlamak isteyenler, dünden bugüne yansiyanlari, modernlesmeyi, batililasmayi, çagdaslamayi hasili günümüz Türkiye’sini anlamak, anlatmak isteyen söze/yaziya Selim’le basliyor.
Oguz Atay, "Türkiye’nin Ruhu"nu bitirebilseydi eger, eminim içinde Selim de olurdu; en azindan dogrudan ismi geçmese bile Selim’in ruhu da içinde olacakti.
Tutunamayanlar’in kahramaninin isminin Selim Işik olmasi tesadüf müdür acaba ? Yoksa ismiyle müsemma karakter Selim’in trajik sonuyla, III. Selim’in trajik ölümü de tesadüf müdür ? En azindan yalnizliklari benzer degil midir ?Biliyorum, bir tarisel süreci, tarihsel kisiligi anlamak için mukayeseli tarih anlayisina sahip olmak gerekir. Selim’i anlayabilmek için onun tahta geçis tarihi olan, çok anlamli bir tarih olan 1789’a vurgu yapmadan, Avrupa’nin altüst oldugu dönemi gözardi etmeden Selim’i anlamak da mümkün degil. Meselenin bu yönünü tarihçiler hallediyor zaten.
Biliyorum, Selim’I anlatmak için onun sehrin imari için çabasini, ekmek kitligina karsi yaptiklari, savaslari ve daha pek çok seyi anlatmak gerek. En çok da müneccimlerin hayirli saat, hayirli gün gibi telkinlere karsi o zaman da bu batil inançlara karsi durusu ve bu durusuna karsi yobazlarin gösterdikleri malum tepkileri.
Ama benim derdim Selim’i neden sevdigimi, belki de "Insan" Selimi sevdigimi söylemek.
Kisiligi ve "işi" arasindaki derin çeliski insan ruhunu nasil da örseler, üstelik bu "iş" padisahlik dahi olsa…
Ondört makam bulmus, en çok bilineni suzidilara makami. Mahlasi Ilhami. Ney ve tanbur çaliyor. Münzevi yasadigi dönemde sürekli ney çaliyor. Neyi silahi da oluyor.
O kadar iktidar hirsindan yoksun ki, yegeni Sehzade Mustafa’ya haber gönderip "Tahta buyursun, ugurlu kademli olsun" diye iktidarini devrediyor.
O kadar kirilgan ki, Nizam-ı Cedid’e karsi baslayan ve büyüyen ayaklanma karsisinda hiç bir önlem almiyor ve "Benim tebaam artik yoktur" diyerek küsüyor ve inzivaya çekiliyor.
Iktidari almak için hiç bir girisimi olmamasina karsin, IV. Mustafa’nin "Varin kaydini görün" demesiyle birlikte ondört aydir münzevi yasadigi yerde, ögle namazini kildiktan sonra seccade üzerindeyken gelen katillerin binbir türlü eziyetiyle 47 yasinda öldürülürken, katillerin saldirilarina "tek silahi" neyiyle karsilik vermeye çalisiyor.
Hiç çocugu olmuyor ve bu dünyadan "baska türlü" bir padisah olarak göçüyor.
Sattiklari hep meta-i candir
Aldiklari suziş-i nihandirSeyh Galip