Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

Ce:Naiflik Nerede Bitecek


[ Serbest kursu ]


Makale yazari: Vaner Alkaç Tarih, gün ve saat : 09. Aralik 2000 03:24:01:

Su yaziya cevaben: Başkalarına Zaman Kazandırmak makale yazari: Vaner Alkaç Tarih, gün ve saat : 08. Aralik 2000 11:59:01:

Naiflik Nerede Bitecek?

Sayın Börklüceye daha kapsamlı bir cevaba hazırlanıyordum ki yazısının
sonuna eklediği soru şeklinde kendi yorumunu gizlemeye çalışan ifadesindeki
tehlikeli yaklaşımı işaret etmek tekrar tekrar gözlerinin önüne sermek çok
daha önemli geldi.

Beni bağışlasın ama son derece büyük ve tehlikeli bir naiflik. Günlük
politikayı yorumlamakta DK ye benzer hatlara düşmesi solun sosyalistlerin
niye yenildikleri yaşamı kavrarken sürekli niye yanlış yaptıklarını
anlatmaya hizmet edecek bu naifliği öne çıkarmak zorunlu oldu.
Sayın Börklüce bu soru yorumu ile bu forumda ilk göründüğü günlerde
"teorinin yanında yaşam nerede?" tepkisini haklı çıkaracak değerlendirme
hatasına yelken açmaya hazır bir durumda.

Ayne DK de olduğu gibi bu değerlendirme hatası sadece kendileri ile sınırlı
olsa belkide "görürsünüz öğrenirsiniz" diyerek bırakmak mümkündü. Ama bu
hata sadece bizim saflarımızdaki bir değerlendirme eksikliğinin ötesinde
karşı güçlerin politikasını güçlendirecek karekter taşıyor.

Koskoca sosyalist ülkelerin ve sistemin yıkılmasından gerekli dersi
çıkarmakta bu denli zorlanan solun bu sıcak gelişmelerde doru sonuçlara
ulaşmasını beklemek hayal olsa da zorlamaktan başka seçeneğimiz de yok.

Sayın Börklüce benim öne sürdüğüm bir çok görüşü spekülative bulmuş. yani
var olan şeylerden abartmalı veya kendi kafama göre sonuçlara vardığımı
ifade ediyor.
İhtimaldi ki eğer sovyetler çökmeden önce sosyalist sistem ve sosvyetler
üzerine bir tartışma yapsaydık bu gün ortaya çıkan sonuçları idda etseydim
spekülative diye karşılayacaktı.

İlginçtir bu "spekülasyonların" neler olduğu ve nasıl yorumlanması gerektiği
konusunda bu güne dek benim sistematiğimde tartışmamak için herhangi bir
belirleme yapmadı.

Daha ötesini söylemiyorum diyerek kendi spekülasyonunun çok daha ileri
boyutlarda olduğunu vurgulayarak yetinmiş daha doğrusu bir anlamda korunma
çemberi yaratmış.

Bakın ne diyor;
"Sizin terminolojiniz açısından bir noktaya dikkat çekmek- sorular yöneltmek
istiyorum VE daha ötesini söylemeyeceğim: HADEP kongresinin gövde gösterisi
haline dönüşmesinin ardından MİT'in açıklamalarının ve Genel Kurmayın
cevaplarının gelmesinde bir ilişki söz konusu olabilir mi? Beklenen erime
sürecinin gerçekleşmemiş olmasının devlet kanadında yarattığı tepki olarak
bu gelişmeler alınamaz mı?"

Bu soru yorumun mantığını açıklamaya çalışırsak HADEP kongresi PKK nın
parçalanması çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlandığının ve bu yüzden MİT
in bu tehlikeyi görerek politika değişikliğinin zorunluluğunu vurguladığı ve
genel kurmayın da buna karşı çıktığı biçimindedir.

Tepeden tırnağa yanlış bir yorum olduğu gibi tamda MİT in istediği biçimde
yaratılmak istenen bir görüntüye takılmanın ifadesi bu.

Üzülüyorum derinleşme iddasındaki arkadaşların olguları birbirinden
kopararak başka yerlerdeki geliçmeleri bir operasyon bütünlüğü içinde
göremiyerek hoşlarına giden bir tablo görünce subjektiv yanlarının böylesine
sırıtmasına.

HADEP olayı başka bir bütünün parçasıdır.
Çok geriye gitmeden Ermeni sorununun Türkiyenin gündemine getirildiği
günlerde globalizmin politik atağı olarak Türk milliyetciliğini sıkıştırmak
için bir koç başı işlevi çerçevesinde konunun ABD meclisinin gündemine suni
olarak getirildiğini ve gerekli tehdit unsuru yaratıldıktan sonra geri
çekildiğini vurguladım. ABD diplomatik olarak kendisi ile stratejik
içbirliği olan bir ülke ile riskli bir gerilim politkası yerine
işbirliği-şantaj yöntemini seçerek davrandı ve Fransa ABD nin politik
nedenlerle zorlamadığı alanı tamamlıyarak tehdit olayını tamamladı.

Sağ forumlada yazan Alper ismindeki biri eğer deprem yaşanmasaydı bu
operasyonun bir sene önceden gerçekleştirieceğini vurguldı. Ki katılıyorum.

Siz ekonomiyi sevmezsini ama bu gelişmelerin ardından önce yavaş yavaş
başlayan ve giderek hızlanan bir yükselme yaşandı borsalarda. Bu yükselme
bir çok firmayı ihtiyatsız davrandıracak şekilde borsa gelirlerine yöneltti.
Avrupa Birliği ile ilgili yapılacak görüşmeye dek bu yükselme devam etti.
Yine aynı dönem İMF ile görüşmelerin yapıldığı dönemdir de.

Bu süreç içinde Öcalan HADEP kongresine yoğunlaşmaya başladı.
Tepki alacağını bile bile HADEP e İstiklal marşı Bayrak, Atatükün resmi,
islamın demokratik yorumu biçimnde önerdiği çok uyumlu olun mesajı ve Başkan
önerisi gelişti. Bunun anlamı MİT in açıklamasından önceden haberdar olması
ve onların işini kolaylaştırmak için kemalizmle uyumluluk isteğidir.
Bu kısmen HADEP tarafından red edildi. Ama HADEP in kongresinin bir gövde
gösterisine dönüşmesi MİT in izni ve onayı ile gerçekleştirilmiştir.

MİT in dillendirdiği global projenin Kürt ayağına ihtiyacı var. Eğer siz bu
ayağı kullanacak politika üretmezseniz başkalarının ürettiği politikaları
kabul etmeye zorlanırsınız ki bu bir Yugoslavya olma tehlikesini de
içermektedir deniyor bu açıklamada.
Ve buna örnek olarak içerde HADEP potanisyeli ve dışarda 4-5 bin gerilla ve
Kürt anaları ifadesi ile Kürt halkı kaybediliyor biçiminde bir tehdit
gösterildi globalizm adına.
Yani sanıldığının akisne MİT bu günki aşamada PKK nın veya HADEP in
parçalanmasını istemiyor.

Yine dikkat edin memurların iş bırakma ve toplu gösterileri bu döneme denk
geliyor.
Ve de hapisanelerdeki açlık grevleri.
Bu gelişmelerin hepsi değil.
AB ile görüşmeler ve hükümet kanadının resleşmesi cevabını borsadan alıyor.
Son derece kısa bir sürede milyarlarca dolarlık döviz kaybıyla tüm Türkiye
sallanıyor.

Kuşatma tamamlanmıştır.
Ve il sonuç AB liği ile görüşmelerde Ermeni tasarısını meclisinden geçiren
Fransanın katkıları ile Kıbrıs konusunda ara bir uzlaşmaya varılıyor. Ve
yavaş yavaş da olsa yol açılıyor.
Zavallı Demir hala Avrupanın Türkiyenin katılımına karşı çıktığını düşünecek
kadar değerlendirmeden yoksun.

Yol açılıyor ama kontrollü.

Borsada bir toparlanma ve İMF ile ABD den vaatler geliyor. Yani havuç
açlıktan geberenlerin karşısında sallandırılıyor. Sopayı gördüğüne göre
havucun daha etkili olacağını söylemek abartılı olmasa gerek.

İşte sayın Börklüce Öcalanın açıklamalarını ve Hadep kongresini ve peçinden
MİT açıklaması ve GK tepkisi bu operasyonun çerçevesinde anlaşılmadığı
sürece "bir avuç tuzla koşan" durumundan kurtumamız mümkün değil.

Kürt sorunu karşısında PKK daha önce konunun direkt muhatabı idi devletin
karşısında. Ama artık değil. Öcalan ekibi bu potansiyeli peşine sosyalizm
hayalcilerini de takarak devlet politikasının parçası haline getirmekle yani
MİT in bir uygulama argümanı haline dönüştürdüler.

Bir nevi başka bir koruculaşma süreci bu.

Bunun bir parçası olup olmamak veya alternatif aramak artık bu noktadan
sonra sizin tercihiniz.

Tabi bunları bir spekülasyon olarak alıp altında kaldığınızda DK gibi inatla
savunmanız beni şaşırtmaz çünki bu yaprak kımıldamama bir sol gelenek
olmuştur bizim toplumumuzda.

Tüm israrlı uyarı ve çağrılarıma rağmen ne sayın Cüre, ne sayın Ayçiçek ne
de diğer "sol" kökenli işi "yazar" olanlar açık tarışmaya katılma cesareti
gösteremedikleri gibi ikinci dereceden DK avukatlığına soyunuyorlar.

Sizn de bu koroya katılmış olamanız gerçekten üzdü.
Öcalan kiliğinden bu konjükürde söz edilemeyeceğini tüm örgüte hakim
olduklarını söylemeniz bile benim subjektif ve duygusal diye tanımlamamı
doğruluyor.
Eğer dikkatli baktıysanız tüm icazetli yanına rağmen Öcalana itiraz HADEP
kongresinden geldi.

Önerdiği başkan adayı dışında birisi seçildiği gibi ne İstiklal marşı okundu
ne de Atatürk resmi asıldı ne de benim izleyebildiğim kadarıyla "bir slogan
yazdırayım" dediği şey kabul gördü.

Yine sizin güçleniyor biçimindeki yorumunuzdan bu yapının tabanını
tanımadığınız sonucuna varmak mümkün. Ve sizin ayrılmak zorunda
bırakılanları bu yapıdan ayrı imiş gibi düşünmenizde ancak bir niyetin
ifadesi olabilir.Gerçeğin değil.

Hele hele anti demokratik yapılanmayı meşrulaştırarak ve bunu sosyal yapı
ile ilişkilendirmeyle kabul edilebilir bir sunuş sahibi olmanız ve bir
anlamda biz tarihi olarak demokrasi güçleriyiz kendimizn demokratik olması
gerekmez anlayışını sürdürüyor olmanız yaşananlardan hiç bir şey
öğrenilmediğinin kanıtı olması gerekir.

Birbirini boğazlayan iki afrika kabilesinden eğer bir sol söyleme sahipse
nasıl katiam yaptıkları ve nasıl bir örgütsel kültüre sahip olmaları hiç
önemli değil bu insanlar tarihi olarak demokrasi mücadelesi veriyorlardır
diye mi kabul edeceğiz.

Yazık "devrimciler" yaşama "devrimci" bakamıyorlar demektir bu.

Saygılarımla
Vaner alkaç


Sayın Alkaç,
Ya bilgisayarımda ya da forumda bir problem var. Çünkü bir türlü Duvar
Gazetesini güncelliyemiyorum, adeta bilgisayarın canı istediği zaman yeni
yazılar görebiliyorum. Üstelik bu yazılara bazı cevaplar da verilmiş ve
onları ancak yazıları açtığımda fark ediyorum. Mesela sizin yazınızın ardına
bir not yazısı da koymuşsunuz ama bu yazıyı yazınızı açmadan ana menüden
göremiyorum. Bu nedenle yeni bir şeyler yazılmışsa haberim yoktur herkes
bilsin...

Küçük teknik problemin ardından gelelim sizin oldukça ebatlı yazınıza...
Öncelikle sık sık yinelediğim bir zaman problemini tekrar dile getirmek
zorundayım.
Küçükaydın'ın imralı sürecine ilişkin yazı dizisini gördüğümde özellikle ilk
yazıya bir cevap yazmayı zorunlu gördüm. Bir süre bekledim ve cevabı hakeden
noktalara vurgu yapan bir yazının da kaleme alınmadığını görünce kaleme ben
sarıldım.
Cevabımda son dönemde sizin özellikle PKK'nin üst düzey kişilerine yönelik
eleştiri yazılarını da okuduğum için bir farklılaşma yaşadığınızı belirttim.
Öcalan'ı cepheden eleştirmeye başlamıştınız ve bence bu esaslı bir
değişimdir. Ancak, söz konusu yazıda bu değişime 'düşünce değiştirmek'
ifadesiyle kısa değinmemin yetersizliği ve belki de yersizliği ortada...
Sistematik değiştirmek gibi ibareler de mevcutsa emin olun kalem
sürçmesidir, burada insan kalemi dil gibi kullanıyor, en azından ben öyle
yapıyorum.
Elbette size yönelik söylediklerimi açıklamam gerekirdi, bu nedenle belki de
yazının bağlamı ve hedefi farklı olduğu için size yönelik eleştirilerimi
saklı tutmalı ve ayrı bir yazıda dillendirmeliydim... Ama malum zaman sorunu
gerçekten benim açımdan önemli ve bu önemin niteliği yazılarımı iş ortamında
yazıyor olmamdan anlaşılabilir...

Mesela, küçükaydın'a yönelik eleştirime kendisinin verdiği cevap ve buna ek
olarak karşı cevap beklentisinin de doğması üzerine araştırma yapma
gereksinimi doğdu. Eve gidip birkaç gün konu üzerine bilgileri yeniden
gözden geçirdim ve bu sıkıntılı sürecin ardından cevabımı kaleme aldım.
Böylesine önemli bir konuda en basitinden tarihsel hatalar yapmamam
gerekiyordu. Söz konusu cevapta Türkiye'de solun tarihine ilişkin dikkate
değer veriler ve tezler öne sürdüğümü düşünüyorum ancak bu tezler
karşılığını buldu mu bilmiyorum...

Her neyse olan oldu ve sizin yazınız geldi...

Öncelikle, Sayın Alkaç sizin düşüncelerinizi ve genel pozisyonunuzu dikkate
alıyorum ve zaten son dönemde öne sürdüğünüz tezleri hiç de sistematiğinizle
çelişir şeyler olarak görmüyorum. Gerek uluslararası ilişkiler ve ekonomi
alanına bakış tarzınız gerekse politik tercihleriniz ve demokrasi
anlayışınız böyle bir tezle öne çıkıp onu savunmanızı da mümkün kılıyor.
Yani size daha önceki söylediklerinizle çeliştiğinizi söylemiyorum. Nitekim
siz zaten benzer üst düzey örgüt liderlerine yönelik eleştirileri ÖDP'ye de
bir başka bağlamda çok önceleri yapmıştınız. Ancak o zaman da belirtmiştim
şimdi de belirtiyorum.. Bana bu tür tezler çok spekülatif geliyor, bu
tezlerin kendisini varedebildiği genel sistematiğe yönelik eleştirim var.
Zaten sizinle de hep bu eleştirilerin gündeme geldiği tartışmalar
yürütüyoruz, siz de aksini iddia ediyorsunuz.
Dolayısıyla, uzun bir şekilde tekrar sıraladığınız görüşlerinizi ve bakış
açınızı okuduğumda sadece sizin genel sistematiğinize ilişkin düşüncelerimin
tazelendiğini, onları reddettiğinizi hiç düşünmediğimi belirtmeliyim.

Sayın Alkaç, dolayısıyla bana yönelttiğiniz dikkatsizlik, bağlantıyı
görememe ve duygulara yenilme eleştirisine katılmam mümkün değil... Sadece
yazının başında belirttiğim uygunsuzluktan bahsetmenin mümkün olabileceğini
düşünüyorum.
Bu arada, benim PKK'nin yeni yöneliminde bir değişiklik görmemem ve bu
yönelimin beklendiği gibi zayıflama yaratmadan aksine güçlenerek büyüdüğünü
iddia etmem verilere dayanıyor, duygulara değil... Bu konuda her zaman
politik tartışmaya açığım ama sizin de dikkat çektiğiniz gibi, politik
düzeyde kalarak, ilgi alanım dışına çıkan veya benimsemediğim
sistematiklerin hakimiyetinde olan disiplinlerden hareketle olmamak
şartıyla. (Bu şart elbette sadece beni sınırlar, yanlış anlaşılmamalı)
Kısaca sayın Alkaç, pozisyonunuzun değişmesinin gerek nedenlerine gerekse
niteliğine katılmıyorum. PKK üst yönetimine karşı alınan bir tavrın Kürt
halk hareketi karşısındaki olmamasının yaşadığımız konjonktür gereği
imkansız olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız politik an'da PKK hala tam
anlamıyla Kürtlerin temsilcisidir, dolayısıyla politik özne'siyle birlik
içinde olan bir halktan bahsedildiği unutulmamalıdır. Bugün konjonktür
gereği Öcalan kliği demek mümkün değildir. Öcalan'ı kliğin kelime anlamında
PKK içinde bulmak mümkün değil. Öcalan ve başkanlık konseyi örgütün
tartışmasız hakimi. uhaliflerin en esaslıları zaten ayrıldı.
Sayın Alkaç, sizinle ayrıldığımız ikinci bir nokta ise benim demokratik
cumhuriyet yönelimine giren bir hareketin kendi içinde de
demokratikleşmesinin zorunlu olduğunu düşünmememden geliyor. Politik
özne'ler her zaman yaşadıkları toprakların beklentileriyle uyuşarak güç
olabilirler ya da uyuşanlar güç haline gelir. Kürdistan toprakları tek
liderin bulunduğu bir örgüte kucak açtı. Ve tek lidere dayanan bir örgüt
demokrasi taktiği de atabilir, neden atamasın ki? Böyle doğrudan bağlar
arama girişiminin rasyonalizm hatasını içerdiğini düşünüyorum. Mesela siz
Suriye istihbaratıyla ilişkiye girmenin Türk istihbaratıyla da benzer
ilişkiyi getirebileceğini yeterince dikkate almadığınızı söylüyorsunuz.
Bence böyle bir dikkat yine rasyonel denk düşme beklentisinin sonucu. Öyle
olmayabilir de, her adımda risk vardır ve belirli eğilimler doğurur ama bu
riske rağmen söz konusu adımlar yerinde olabilir. Bilmem derdimi
anlatabildim mi?

"Demokratikleşme veya demokratik Cumhuriyet" diyorsunuz. Her şeyden önce ben
sadece demokratik cumhuriyet diyorum. Bu bağlamda sizin demokratik
cumhuriyetin sahteliğini göstermek için öne sürdüğünüz kanıtları genel
hatlarıyla biliyorum ve katılmıyorum. Aksine geçen süreç içinde PKK ve HADEP
özellikle Kürt bölgelerindeki kitlelere demokratik cumhuriyeti çok iyi bir
şekilde içselleştirmeyi başardı. Son HADEP kongresi bunun çıplak
görüntüsüydü. Türkiye'nin metropollerindeki kürtlerin endişeli ve "hüzünlü"
yaklaşımına karşın Kürt illerinden gelenler alabildiğine nettiler. Nitekim
Kongre salonunu ve çevresini onlar belirledi. Coşku da kalabalık gibi
inanılmazdı. Sizin terminolojiniz açısından bir noktaya dikkat çekmek-
sorular yöneltmek istiyorum VE daha ötesini söylemeyeceğim: HADEP
kongresinin gövde gösterisi haline dönüşmesinin ardından MİT'in
açıklamalarının ve Genel Kurmayın cevaplarının gelmesinde bir ilişki söz
konusu olabilir mi? Beklenen erime sürecinin gerçekleşmemiş olmasının devlet
kanadında yarattığı tepki olarak bu gelişmeler alınamaz mı?

Saygılarımla


Vaner Alkaç tarafından, 08 Aralık 2000 TSI 11:32:44 itibarıyla gönderilen
mesaj:
Bu mesaj 44 kez okunmuştur.


Yazı önceliklerimde biraz değişiklik yapmak zorunluluğu çıktı.
Özellikle bir süredir boraslarda Türkiye ekonomisinin yapısını aşacak
şekilde önemli bir çıkışın olduğunu gözlemliyorduk.
Bu çıkışın doruk noktasından son derece sıcak bazı politik gelişmeler
yaşandı.
Bunlardan en önemlisi AB liğinin katılım şartları ve tarih sınırı idi.
Buna hükümet kanadından oldukça sert tepkiler ucuz restleşmeler geldi.
Yine ayni dönemin biraz ötesinden başlayan Öcalanın Avukat görüşmeleri
notlarının kısmi olarak yayını. Ve HADEP kongresi. Peşinden alışık
olmunmayan bir biçimde MİT in basın toplantısı. Genel Kurmayın cevabı. Ve
peşinden feryat figan borslardaki keskin düşüş.
İnternet forumlarına da yansıyan bu düşüşün nedenlerini kendisini sağda
görenlerin solculardan daha gerçekci bir şekilde karşılayışları ve fitilin
nereden ateşlendiğine ilişkin tutarlı yorumlar izledik.
Bir anlamda devletin bir kanadı başlarına ekonomi ve politika tabancası
dayanarak pazarlık masasına sürülüyorlardı.
Bu gelişmeleri açıklayan ve olası politik gelişmeleri yorumlamaya çalışacak
bir tartışma yazsı kısa bir süre için de olsa Sayın Börklücenin Sosyal
Demokrasi tartışma forumuna astığı bir yazıda kullandığı benimle ilgili bir
ifade nedeniyle öncelik değişikliğinin nedeni oldu. ( not ayrıca burada yaz
başlaması nedeniyle işlerimin yoğunluğu tüm sıraları şaşırtmakta)
Sayın Börklüce gibi yoğunlaşmayı öne çıkarmaya çalışan bir kalemin benim
düşüncelerimle pozisyonum arasındaki bağlantıyı görememiş olması bir anlamda
yeniden açıklama yaparak, kavrayıp kavramamayı kendi sorumluluklarına
bırakmayı zorunlu hale getirdi.

Sayın Börklüceyi tartışmalarımda DK den ayırırım.
Anlayabildiğim kadarıyla Sayın Börklüce sosyalizm ve Marksizm adına henüz
cevaplanamamış sorularla iligili bir yoğunlaşmayı öne çıkarmak istiyor ve de
yapıyorlar.
Henüz onlarca cevaplanamamış sorunun olması ve yaşamı açıklamakta ve buna
dayanarak önerme getirmekte sıkıntı yaşandığı için bu yoğunlaşma belli bir
çerçeve ile sınırlanmış ve burada hala tartışılan konularla ilgili politik
önermelerden uzak duruluyor.
DK ise çok daha sığ bir yaklaşımla eklektik düşünce biçimini sistematik
sanarak parça bölük vardığı sonuçları marksizmin en doğru yorumu imişcesine
getirmek bir yana kendisi gibi düşünmeyenleri Marksist olmamakla
suçlayabilecek kadar da saldırgan olabiliyor.
Türk solunun gelenekselleşen hastalığından olan yeteri derinliği kazanmadan
ve yaşamı karşılayıp karşılamayacağı belli olmayan eklektik düşünceleri
ideoloji olarak sunmadan uzak durmaya çalışan Börklüce ve sanıyorum
arkadaşları, bence bu denli dikkatli davranmakla çok doğru davranıyorlar.

Oysa DK üstelik pervasız ve tavırlarında yaprak kımıldamayan hali ile
övünerek sol düşünce biçimini çarpıtmaya devam etmekle kalmıyor son derece
olumsuz bir misyona da soyunmakta bir sakınca görmüyor.
İ seven bunu onun inatcı yapısı ile açıklamaya çalışırken bizim iyi niyetli
yapabileceğimiz tek yorum kişilik sorunu düzeyinde algılamaktır ki bu da
giderek zorlaşıyor soyunduğu misyon nedeniyle.

Sayın Börklüce yazının bir yerinde değişen Vaner Alkaçın görüşlerinden söz
etmiş. Sınırlarını belirtmemiş.
Bir kez düşünce sistemimde değişiklik olmasını bir eksiklik değil bir
geliştirici nitelik olarak alır ve bundan hiç gocunmam. Aksine sevinirim.
Çünkü biz değişmenin zorunluluğunu onların isimlerini çok "zikr" ettikleri
bir felsefi anlayıştan aldık. Belki de en güzel tarafı olarak.

Yalnız yoğunlaşmayı derinleşmeyi önüne koyan birinin daha dikkatli olması
gerektiğini de düşünmeden edemiyorum.

Aslında söz konusu olan Vanerin düşüncesi değişti değil pozisyonu değişti
olmalı idi.

Eğer dikkat etseydi başlangıçta kullanılan sistematik ana çizgileri
geliştirerek güçlendirerek korunuyor.
Değişen PKK üst yönetimi karşısındaki pozisyondur.
Kürt halk hareketi karşısındaki değil.( İlginçtir bu yazı hazırlanırken
Canbekin yazısı asıldı. Ve Canbek çok daha isabetli yorumlara ulaşabilmiş)

Sanıyorum değişiklikten söz ettiği yer bununla sınırlı.

Oysa kendisi gibi iddalı ve derinleşmeyi öne çıkarmaya çalışan birisi
karşısındakinin kullandığı sistematiği anlamaya çalışır herşeyden önce.
Bir çok yerde izi görülmesine rağmen sayın Börklücenin duygularının
bilincinden önde gittiğinin güçlenen işareti olarak alıyorum bunu.( Ki buda
Canbeke verdiği cevapta Kürt Hareketi ve solu ile ilgili DK ile parelel
düşündüğü ifadesi ile, duyguları ile yorumlamanın, kaynaklarını işaret
edecek
şekilde ortaya çıkıyor)

Örnekliyelim.

Ne demişim daha önceleri.

Markisizmin hatalı bir yorumu olan ve Emperyalizm dönemini kapitalizmin ölüm
aşaması sayarak tek tek ülkelerde Devrimlerle sosyalizm dönüşümünün
yaratacılabileceğini savlayan Leninzimin tarih sahnesinden ağır bir
yenilgi ile çekildiğini savundum.
Hala da savunuyorum.
Kapitalizmin hala ilerici dinamiğini koruduğunu globalizmin de sermaye
yoğunlaşmasının uluslar arası örgütlenmelere ulaşarak merkezi bir politikaya
yönelerek bu güne dek kapitalizme yeterince açılamıyan alanlara sermayenin
yine merkezi kontrolü güçlendirerek gitme eğliminin politik ifadesi olduğunu
savundum.
Hala da bu görüşleri savunuyorum.
Üstelik bu gelişmelerin yarıdan fazlası köylü olan dünyanın sosyal toplumsal
ve ekonomik olarak düzeyini geliştirici ilk kapitalizm ve kapitalizm öncesi
kurumlaşmaları tasfiye edici olması açısından "belirleyici yanınının"
ilerici
ve geliştirici olduğunu savunarak olumluluyordum. Hala da öyle.

Emperyalizm diye adlandırılan sermaye yoğunluğunun dünyanın belirli
yelerinde güç odakları oluşturarak bir birleri ile kapışmaları(emperyalizm)
ve bu
kapışmaların yarattığı ekonomik ve politik kaos nedeniyle ortaya çıkabilen
sosyalizm denemesinin aşılarak merkezi örgütlenme ve bunun gerektirdiği
hukuk kurallarını ve sistem işleyişinin kurallarını (ekonomik)
satndartlaşmanın, ulusal devlet çerçevesinde ortaya çıkan güçsüz sermaye
gruplarının talana dayalı ekonomik anlayışarını ve onların politik
örgütlenmelerininde aşılması olarak alıyorum globalizmi. Ve hala da bu
görüşteyim.

Kapitalizmin geliştirici dinamiği kadar tahrib edici karekterini de sürekli
vurgulamama rağmen insanlığın önünde kaç kuşak olacağını kesitiremediğimiz
bir süreç içinde klasik anlamda veya alışılmış anlamında bir sosyalizm
hedefinin olmadığı görüşünü savundum. Hala da bunu savunuyorum.

Yine Marksizmin klasik yorumunda, tüm değişikliklerin yaratıcısı olarak
görülen işçi sınıfının dünya genelinde kapitalist gelişmedeki uçurumlar
sürdükçe birbirleri ile rakip durumda olacaklarını vurguladım.

Sosyalizmin son derece maliyeti yüksek bir sistem olduğunu bu maliyetin
karşılanabilmesi için ekonomik ve sosyal gelişkinlik ve üretim yoğunluğunun
çok yüksek olması gerektiğini vurguladım.
Ve bu anlamda sosyalizm denemelerini çöküşünü ve kalanlarında içler acısı
durumunu böye bir ekonomik sistemin (ki neyse) yaşam tarafından
üretilmediğini ve yenilginin politik değil ekonomik olduğunu vurguladım.
Hala da bunları söylüyorum.

Aslında kapitalizmin doğal bir işleyiş olduğunu eğer bu bu gün sistem haline
gelebildi ise insan iradesinin katkıları, sosyal kaygılarla kar arasındaki
dengenin yine kapitalizm için zorunlu olduğunun görülmesi ile
geliştirildiğini, vurguladım. Bu bağlamda sosyalizm aranacaksa bunu
kapitalizmin sosyalleşmesi ve evrimleşmesi sürecine dikkatlerimizi
yönelterek devrimde değil dönüşümde aranması gerektiğini vurguladım.
Bir anlamda da gelişmiş kapitalist ülkelerdeki kadın hakları
savunucularının, çevrecilerin, savaş karşıtlarının, ayrımcılıkla ırkcılıkla
mücadele edenlerin, insan hakları savunucularının, tarih karşısında
sosyalizm için devrim yapma mücadelesi verenlerden çok daha olumlu bir
misyona sahip olduklarını savundum.
Hala bunları savunuyorum.

İnsanlığın uzun vadedeki kurtuluşu için mücadele ediyoruz diye ortaya
çıkanların bu günki şartlarda yapılması gerekenleri, kalınlaştırılmış
çizgilerle kapitalist gelişmenin olumlu yanları desteklenirken olumsuz
yanları karşında direnebilecek bir politik iktidar hedefi ile bu çerçevede
sınırlı kalmak koşulu ile BAĞIMSIZ örgütlenmeler ulaşmaları gerektiğini,
savundum. Ve bu bağımsız politik örgütlenmelerin giderek dünya genelinde
yaratılabilecek bir eğlimin parçaları olarak bütünleşebileceğini düşündüm.
Ama bu gün ortaya çıkan anti-globalizm hareketleri ile de onları ilgi ile
izlememe rağmen çok net çizgiler çizidim. Bu hareketlerin gelişmiş
ülkelerdeki toplumsal kesimlerin ayrıcalıklarını kaybetme korkusu ile
çıktığını ve üçüncü dünya
halklarının çıkarlarını temsil etmediği hatta onlara yönelik haksızlıklar
taşıdığı düşüncesi ile yanlarında yer almamaya özen gösterdim.
Sayın Börklüce buraya kadar olanda bir değişiklik görüyor mu?

Gelelim kendi coğrafyamızdaki politik gelişmeler karşısındaki tavrıma.

Sürekli ve israrla globalizmin coğrafyamızdaki politik hedeflerinin ekonomik
ihtiyaçlarına bakılarak anlaşılması üzerinde yoğunlaştım.

Dünya genelinde olduğu gibi bölgede de sarmayenin politik kontrolü merkezi
iradeyi kabul edecek şekilde kontrol ettikten sonra istikrar aradığını
vurgulayarak bu istikrarın (politik) bölgenin kapitalizme tam olarak
açılabilmesi için sermayeye güvenli hukuki çerçeve vermesi açısından,
zorunlu
olduğunu vurguladım. Yine bu bölgede dahil olmak üzere politik istikrarın
sağlanmasının bir süreç işi olduğu ve bu sürecin çatışmasız olmayacağının
altını çizerek bölgemizdeki çatışmaların kaynağının soğuk savaş mirası
olduğu belirlemesini yaptım.
Sosyalizm denemesi ile kapitalizmin politik çatışması sürecinde tüm geri
tarih dışı kalması gereken kurumlaşmaların azdırılarak ömürlerinin
uzatıldığı ve politik engelin kalkması ile (sosyalizm) uluslaşma,
milliyetcilik, feodalizm (buna bağlı olarak ortaya çıkan kökten dincilik)
ile çatışma bir anlamda yaratılan pisliklerin( savaş yıkıntılarının)
temizlenmesi sürecinin
başladığını vurguladım.

Gerek geçmişten gelen politik ve ekonomik ilişkiler gerekse coğrafi
konumlanış ve de bölgedeki diğer ülkelere geçişte ideolojik olarak
kullanılabilecek olan etnik ve dinsel köken anlamında Türkiyenin orta doğu
ve kafkasların kapitalistleşmesi sürecinin kilt noktasında olduğuna işaret
ettim.

Türkiye ekonomik olarak bir anlamda şantiye, ideolojik olarak çerçeve,
askeri olarak da çatışma durumlarına mudahale unsuru olarak geliştirilmeden
Türkiyedeki kapitalizm uygulamaları sistematiğine ve uluslar arası
normlarına kavuşmadan bu porjede adım atmanın mümkün olmadığıı savundum.
Bu proje, iç politikada eski menengment (yönetim) ve onun ideolojik
anlayışının ( ki bu soğuk savaş şartlarına göre şekillenmiştir) aşılmasını
zorunlu kılar.
Yine bu gün solcularımızın (sistem değiştirme dışında- ki yerine koyacak hiç
bir şeyleri yok)tüm taleplerinin kapitalizm çerçevesindeki talepler olduğunu
belirterek ideolojik katılığın aşılarak sistem içindeki kontrol
mekanizmalarında geleceğin toplumsal dönüşümünün rahme düşmüş tohumu
sayılabilecek sol, soyalist, ilerici, demokratların sistemin kontrol
mekanizmaları üzerinde güçlenmeyi hedefleyen bir politik perspektife sahip
olmaları gerektiğini vurguladım

Yine bu anlamda soğuk savaşın bir sonucu olan ve Kürt halkının poitik
ifadesi olarak ortaya çıkan Kürt Halk hareketinin sistem içine çekilmesi ve
yeni anlayışla yeniden örgütlenmesi ve kendisi de dahilolmak üzere
demokratikleşme süreci olarak sunulan perspektife sahip çıktım ve bu
bağlamda HALA SAHİP ÇIKIYORUM.

Bu noktada PKK üst yönetiminin politik hattının (veya kendilerine ait
olmayan hattın) kaynakları (Suriye İstihbaratının belirleyiciliği ve PKK üst
yönetiminin tüm iradesini kaybetmiş daha doğrusu iradesizliğinin temeli)
konusundaki bilgiler bu yapının kontolünde olanlara daha dikkatli kuşkucu ve
sorgulayıcı bakmamı zorunlu kıldı. Değişikliğin birisi bu noktadır.
Bu kuşkucu yaklaşıma rağmen pozisyon olarak politik beklenti olarak olumlu
bir eleştiri çizgisi ile Suriye istihbaratı ile yaşanan durumun Türk
istihbaratı ile yaşanmaması dileğim ve çabam oldu.

Bu noktada bile hala Kürt halk hareketini ağır bedller ödenerek ve çok daha
başarılı sonuçlar alabilecekken Türkiyedeki demokrasi dinamiklerinin baş
aktörlerinden ve halklarımızın kazancı olarak görmeyi sürdürdüm. Hangi
şartlarda çımış olursa olsun, ne denli hatalı bir politik hatla dünyanın en
büyük fırsatları kaçırılmış olursa olsun Türkiye ve Orta doğunun demokratik
dinamikleri ile bütünleşerek yaşadığımız ülkedeki tek politik güç olan
devletin karşısına bir başka politik bir gücün çıkarılmasını sağlayabileceği
düşüncemi korudum ve hala da koruyorum.

Öcalanın gerek yakalanmadan gerekse de yakalandıktan sonraki açıklamaları
ilk dönemler
bu bağlamda anlaşıldı ki bu anlaşılmanın çok öncelerden ideolojik temelleri
de vardı.

Oysa yaşanan süreçle birlikte Öcalanın zorlamalarının yaşam korkusu ile
yapılmış basit hataların öteine geçtiği olayın ne bir geri çekilme ne bir
kötü pozisyonda uzlaşma hatta ne de TESLİM OLMA olmadığı görünmeye başladı.
Bir politik mücadelede geri çekilebilirsiniz. Ve bu çekilişle mücadele
hedeflerinizde köklü değişiklikte yapabilirsiniz. Yine yeni hedeflerin
doğrultusunda söylemlerinizi de radikal şekilde değiştirebilirsiniz.
Veya çok ağır bir yenilgi alır istemediğiniz şartları kabul edersiniz.
Ve hatta YENİLEBİLİRSİNİZ.

Tüm bu koşullarda bile siz ayrı bir politik kimliksinizdir ayrı bir
durşsunuzdur. Yani kimsenin ve hiç bir koşulun sizden alamadığı bir
kimliksinizdir.
Örneğin tutsaklık zorunlu bir uzlaşmadır. Ama bu zorunluluk sizin politik
kimliğinizi ayrı duruşunuzu ve devlet karşısındaki pozisyonunuzu
değiştirmez. Bu nedenledir ki devlet sadece tutsak etmekle kalmıyor sizin
kişiliğinizi kimliğinizi kırmaya öncelik vererek mücadelesini orada
sürdürüyor.
Ve ötesinde gidiyor. Eğer sizin politik kimliğinizi kırdığı anda onun
poltikasının parçası haline getirerek kullanmayı da bir başka hedef olarak
ortaya koyuyor.

Bu noktada sorulması gereken bir başka soru ise neden KORUCULAR politik bir
kimlik veya irade değildir de PKK politik bir kimliktir?

Koruculuk devlet politikasının (Kemalizmin) bir parçasıdır. Onların Kürt
halk hareketinin parçalanması ve etkisinin sınırlandırılması görvini yapan
bir sectiıon örgütlenmesidir koruculuk.
Bu anlamda velevki devlet resmi olarak baul etese bile korucuların Kürtçe
konuşmasına veya Kürtçe radyo ve yayına kavuşmaları bir politik kazanım
olamaz. Ancak Kürtlüğü kendileri için daha kullanılır hale getirmesi olaak
görülebilir ve yine merkezi politikayı güçlendirmenin bir aracı olabilir.

İşte son geliçmeleri özellikle Öcalanın zorladığı süreci Vaner Alkaç Kürt
Halk hareketinin koruculatırılarak devletin kürd bölümünü oluşturmak olarak
yorumlamaya başladı. Yani demokratikleşme söylemleri bu koruculaşmayı devlet
ile bütünleşmeyi saklamak için geliştirilmiş bir yöntemin aracı olarak
görmeye başladım.
Yoksa Vaner Alkaç bu "demokratikleşme" yönündeki ciddi hiç bir çabaya karşı
değildir.

Bu demokratikleşme veya demokratik cumhuriyet söylemlerinin sahte olduğuna
dair herhangi bir tartışmacı kanıt isterse tek tek sıralamaya hazırım. Bu
foumlarda sürekli bu örneklerin üzerine gittim ve demokrasi geleneğini
geliştirmeyenlerin demokratik dönüşümleri sağlayamıyacağını DK nin yüzüne
degalarca çarptım.
DK zimmen PKK nın demokratik bir yapı olmadığını ve arızalarının olduğunu
kabul etmesine rağmen tarihteki sosyalist hareketlerin anti demokratik
yapılarını örnek vererek bunlar demokrasi mücadelesi vermedi mi sorusuna
kesinlikle aldıkları yaşattıkları sonucuda göstererek HAYIR dedim.
DK ye göre Pol-pot da Demokrasi kahramanı idi.

Sonderece açık olan bu pozisyon değişikliği başından beri savunulan çizginin
karşılaştığı sorunların kaynağının en önemlilerinden birinin de PKK üst
yönetiminin beceremediğinden değil geçmişte nasıl Suriye istihbaratının
politikasının uzantısı olarak var oldu ise bu gün de Türk istihbaratının
politikasının bir parçası olması eylimini halklarımız için son derece
tehlikeli ve asıl tabanda emek verenlerin can verenlerin ürettiklerinin
pazarlanması olarak gördüğüm için yaratılan potanisyelin sahiplerine
iadesidir çabam.

Bir yerde hemde çok önemli bir yerde PKK hareketinin değerlendirilmesi
konusunda eksik kaldığımı kabul ederim. O da İstihbarat örgütleri arasındaki
oynaşmanın maliyetinin bağımsız duruşun kaybedilmesi ve tam anlamıyla ayrı
bir kimlik olmanın mümkün olamıyacağını gözden kaçrmiş veya küçümsemiş
olmadır.
Suriye istihbaratının kontrolünde iken Türkiyede hepimizi ağır bir baskı ve
zulüm içinde tutan devletle çatışma durumunu yeni bir politik irade
yaratılma sürecinin cilvesi olarak algılamanın biraz da ummanın fatrurasıdır
bu gün ödediğimiz.
Dün Suriye istihbaratının istekleri doğrultusunda politika üreten bir
yapının şimdi de Türk istihbaratının isteği doğrultusunda politika üretmesi
aslında beklenen bir gelişme olmalıydı.

Bu tespitlerden Kürt Halk hareketinin emekcilerini ayırd ettiğimin
bilinmesine önem veriyorum.
Dünki ve bu günki politikanın tek sorumlusu Öcalan kiliğidir.
Kürt Halk Hareketinin asıl sahiplerinin bu kliği tasfiye ederek devlet
politikasının bir barçası olarak değil demokrasi cephesinin sürükleyici
dinamiği olarak kendilerine ait yeri süratle almalıdır.

Sayın Börklücenin politik bir manevra imiş gibi DK ile parelel
değerlendirmesini çok ciddi bir hata olarak alıyorum.
Ve "demokrasiyide gerekirse devletin getireceği" görüşünü güçlendirici
buluyorum.

Acıdır laflarında radikal duruş ifade edenlerin ve sosyalizm sol laflarını
ağzından düşürmeyenlerin karşısında radikalilliği ve sosyalizm iddalarını
elinin tersiyle iterek kapitalizmin dinamiklerini hesaba katmıyarak yanlış
yapıyorsunuz diyen ben örgütsel bağımsızlık ve halk saflarının bağımsız
duruşunun yaratılması gerektiğini bıkmadan vugulayan ben kendimi yaşam
karşısında daha solda bulmaya başlıyorum.

Keşke yanılmış olsaydım.

Vaner Alkaç

not:
Son Maoculuk üzerine yaptığınız tartışmayı ilgi ile izledim.
Aynen Kürt sorununu anlatırken yaptığı gibi DK hayat hikayesini anlatmış. Ve
onu bu düzeyde bulmak sizi sinirlendirmiş olsa gerek. Ama bu DK gerçeği.
Birikimsiziliği ve kişilik sorununu görmek benim zamanımı aldı. Bir anlamda
çabam başkalarına zaman kazandırmak.

>Başlıklı Yazı Duvar Gazetesinde





Cevaplar:


[ Serbest kursu ]