Sayın Alperin Yazısı Üzerine (inter Türkten aktarma)
[ Serbest kursu ] Makale yazari: Vaner Alkaç Tarih, gün ve saat : 29. Ekim 2000 06:24:05:
Sayın Alperin Yazısı Üzerine( Zurnaın Zırt Dediği Yer)
Yazar Vaner Alkaç at 29. Kasim 2000 05:16:13:
Sayın Alperin ekonomik geliçmelerle politik gelişmeleri bağlayan açıklamalarını her zaman gerçekci bulduumu belitmem gerekli.Ama bu gerçekten çıkardığı ülkemizle ilgili poitik önermelerde çok ciddi ayrılığımız var.
Ülkeye yönelikpolitik önermelere gelince Sayın Alperdeki bilimsel objektivite yerini taraf tutmaya bırakan bir sübjetiviyeteye bırakıyor. Ki daha önce bu temelli bir tartışmamız olmuştu.
Borsa izleyebildiğim kadarıyla politik gelişmelerden ilk etkilenen yerlerden biri. Çünki genelde politik olarak görünen ve ekonomiden ayrı imişcesine yorumlamaya çalıştığımız anlayış politikanın ekonomik karaların alındığı mekanizma olarak bence düzeltilmeli. Yani politika ekonominin bir anlamda karar alma merkezidir.
Bu bağlamda Türkiye gibi üretime dayanarak gelişmemiş borsa yapılarının çok daha sert biçimde politik kararlardan etkilenmesi son derece doğal.
Bir anlamda Sayın Alperin belirttikleri de bunu doğruluyor.Uluslar arası sermaye çevrelerinin aynı zamanda politik merkezler olduğunu unutmamak gerekiyor.
Genel anlamda sermaye hareketinin doğal gelişmesinin vardığı bir aşama olan globalleşme sürecinin gereksinimleri için alınan politik kararlar yakın ve uzak aaşmada ekonomik hedeflidir.Daha önceleri sık sık vurgulamaya çalıştım.
Türkiye dev gibi global bir projenin göbeğinde oturuyor.
Bu projenin bir kolu Orta doğu diğer kolu ise kafkaslardan orta asyaya uzanıyor.Soğuk savaş nedeniyle kapitalizme tam anlamı ile açılamıyan bu alanlar politik güçler dengesinde son yıllarda yaşanan değişikliğe bağlı olarak ulaşılabilinir hale geldi.
Bu projeye balkanları da dahil etmek isteyenler olsa da kişisel olaak ben bu alanın Türkiyeye biçilen görev sahasının dışında kaldığına inanıyorum.
Uzak etapda bir orta doğu ortak pazarıdır bir anlamda yaratılması hedeflenen.
Ve bu Orta doğu ve kafkasları içine alacak ortak pazarın merkez halkası olarak Türkiye den başka batının elinde bir başka alternatif yok.
ABD başkanının Mecliste dillendirmeye çalıştığı gelecek yüzyıl Türkiyenin yüzyılı olacaktır ifadesi bir çokları ratafından politik palavra olarak algılandı. Ben kesinlikle böyle düşünmüyorum.
Türkiyenin böylesi büyük bir prajede kendine düşen görevi yapabilmesinin çok büyük iki problemi var.
1- Ekonomik ve politik menengment
2- İdeolojik yaklaşım.1 Ekonomik olarak genel anlamda kapitalizm uygulamasının Türkiyede hala anarşik karekterinin belirleyici olması.
Yeteli sermaye birikiminin olmaması nedeniyle hala devletin kaynak yaratan araç olarak görülemesi (ki bir çok yolsuzluğun kaynağıda budur)
kapitalizm bir anlamda Türkiyede sistemleşememiştir. Batıdaki kurumlaşmaların taklidi düzeyinde geliştirilenler ise anarjik ortamın sistemsizliği teşviki sonucunada süratle bozulmaktan kurtulamamışlardır.
Türkiyede kapitalizm yukardan dayatılarak geliştiği kendi dinamiği ile üretim temelli alttan gelişmediği için politik menengment de herzaman devletin kontrolünde olmuştur. Ordu temelli politik kontrol de ayrıca sistemin kendi dinamiklerini çıkarmasını ve politik organizasyona ulaşmasını engellemiştir.Boyner hareketi aslında sistemin bir refleksi idi ama merkezi otorite tarafından geriye çevrildi.
Doğal olarak ekonomisini sistemleştiremeyen yapı kendi politik menengmentini de yaratamamıştır.
Yalnı bu arada geçerken yaşanılan başarısızlıkta tek başına Ordu merkezli kontrolün hatalarının yanında soğuk savaş dönemindeki uluslar arası politikada Türkiyenin bir uç karakol olarak gözden çıkarıldığını ve bu yüzden komünizme karşı olan bir yönetimin desteklenerek kapitalistleşmesinden ziyade fedaileşmesi öne çıkarılmıştır. Yine bu dönemde ordu batı tarafınadan en güvenilir müttefik olarak tüm hatalarına rağmen desteklenmiştir.
Bir anlamda Türkiye soğuk savaşın birinci derecede kurbanlarından da sayılabilir.2- İdeolojik problem ise yine soğuk savaş sonuçlarından olarak milliyetciliğin komğnizme karşı desteklenmesi politikası sonucu kemikleştirilmesini kitleslleştirilmesini getirmiştir.
90 lı yıllara kadar sadece vurucu güç düzeyinde ve yüzde üçlük bir seviyede tutulan MHP Kürt sorunu nedeniyle devlet içinde ve halk nezdinde güçlü destekler bularak politik olarak kendini dayatabilme fırsatı yakalamıştır.Sovyetlerin çöküşü ile komünizme karşı kullanılacak bir milliyetciliğe gereksinimi kalmayan global sermaye kendi akışı önünde milliyetciliği engel olarak bulmaya başlamıştır. Bunun anlamı milliyetciliğin tasfiyesidir. Veya liberalleştirilmesidir.
Türkiyenin proje kapsamındaki probemlerinden birisi MHP şahsında geliştirilen açırı milliyetcilik tir. (Buna DSP yi eklemekte de bir sakınca yok)
Açık politik arenaya yansıyan bu tip bir milliyetcilik aslı kaynağını bir anlamda ordu yapısında sistemleştirilen kemalist milliyetcilkten almaktadır.
Bir uluslaşma sürecinin pragmatizimi olarak sınırlandırılması gereken Kemalizm bu pragmatizmi geleneği haline getiren tek politik güç olma gücünü hiç bırakmayan ordu tarafından sistemleştirilerek bu güne getirilmiştir.
Eğer normal şartlarda olsaydı bu milliyetciliğin aşılması belli ölçüde zamana yayılarak ve ekonomik kalkınma ile politik liberalizm parelel götürülebilirdi.
Oysa Orta Doğu ve Kafkaslardaki bir çok gelişme Türkiyedeki değişikliğe kilitlenmiş durumda.
Türkiyeyele ilgili sorunun zor kullanılmadan aşılması globalizmin birinci derecedeki tercihi olarak duruyor. Gerekçesi ise problemi yaratan merkez olmasına rağmen ordu yapısına O Doğuya müdahale için gerek duyulması. Yani direkt Yugoslavya veya Iraktaki gibi bir girişimden kaçınılıyor ama bu tehdidi de elden bırakmıyorlar.Peki nedir Kemalizmle global projenin çatıştığı noktalar.
Birincisi uluslar arası bir proje ile tek ulus tek kültür anlayışının uyumsuzluğu.
İkincisi politikayla ilgilenmeleri ve gerektiğinde müdahale etmelerinin çok ötesinde tek hakim politik güç olarak bulunmaları. Ve buna bağlı olarak kapitalizmin sivil kurumlaşmasına kontrolü kaybedecekleri korkusu ile karşı çıkıyor olmaları.Bu problemlerin aşılması için gereğinde politik argümanları öne çıkarıp veya feriye çekerek (Örneğin Kürt sorununun geriye çekilmesi ve Ermeni sorununun öne çıkarılması gibi) zorladıkları gibi AB liğine katılımı özendirip iç politik kararları hızlandırmak da yöntem olarak kullanılacak ve kullanılıyor.
En son Mitin yaptığı basın açıklaması yavaş yavaş artık kozların kamu oyu önünde paylaşılır hale geldiğinin de işareti olarak alınmalı.
Mit globalizmin taleplerini resmi olarak dillendiriyor ve bununla uyumlu olmayı tavsiye ediyor. Uyumsuzluk durumunda Kütlerin silahlı olarak tekrar devreye sokulabileceğini ve diğer yandan da Filistinliler gibi sivil direnişin örgütlenebileceği uyarsını yapıyor.
Yine sayın Alperin borsadaki geliçmeleri politik olarak yorumlamasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Ve bu yoruma tümüyle katılıyorum.
Özellikle sanayi ekonomisine dayanmıyan br borsada bir çok ybancı ve yerli bağlantılı yabancı yatırımlarının olduğu bilinmeyen bir durum değil. Bunlarda ciddi bir geri çekiliş ve en azından geri çekilişin yaşanacağı söylentisi bile çok büyük sonuçlar yaratabilir. Ve peşinden dış kredi musluklarının kesilmesi içerdeki ekonomik çöküşü korkunç boyutlara çıkarabilir.
Ve bunun anlamı var olan politik iradeyi sıkıştırabilmek için gerekli iç basıncın sağlanması ve çalışanlarında iyice sokağa dökülmesidir.Birden karşımıza çıkabilecek tabloya topluca bakalım.
Eski şiddeti ile olmasada Kürtlerle silahlı bir çatışmanın başladığı ve Kürtlerin intifadasının metropolleride kapsayacak şekilde yaygınlaşması sokağa dökülen işçi ve memur hareketleri ve iflas halindeki bir ekonomi ve tüm dünya basını tarafından yöneltilen organize anti Türk ordusu kampanyası.
Tüm bunlara ek olarak Kürt sorunu karşısında zor yoluyla da olsa sağlanmış bir uzlaşmayı yeni gelişmeler karşısında Türk milliyetcileri sağlayamıyacaklardır.Çünki bizzat devlet ve ordu yapısında da global projenin ciddi taraftarları var. Yine bir çok yatırımcı uluslar arası sermaye ile işbirliği yapmaktadırlar veya ortaktırlar.
Öyle görünüyorki zurnanın zırt dediği noktaya hızla yaklaşılmakta. Ve artık MHP-DSP iktidarı ya bu deveyi istenilen biçimde güdecek veya bu diyardan gidecektir.
Saygılarımla
Vaner Alkaç
--------------------------------------------------------------------------------
INTER-TURKYazar Alper at 28. Kasim 2000 12:16:59:
Evet borsada tam 10 gundur bir cokus yasaniyor. 10 gun once 14.000'e dayanan IMKB 100 endeksi, bugun ogle itibariyle 9.644 olmus. Desteksiz cikan borsanin desteksiz dusecegini daha once de belirttigimiz icin bu yasananlar bizler icin surpriz olmadi. Acikcasi da boyle sert olmasa da bu dususu yaklasik 4-5 aydir bekliyorduk. Bizim icin surpriz olan bu dususun boylesine sert ve ani olmasi oldu.
Iste sorun da tam burada basliyor. Borsada dusus yasanan hangi siyasi olaylara denk geldi dersiniz? Bunun da yanitini iki baslik altinda goruyoruz.
1) AB Katilim Ortakligi belgesi,
2) Kibris konusunda Turkiye'nin tutumu.Evet Borsa uzun bir zamandir gevsiyordu. Ancak bu iki olaydan sonra keskin dususler basladi. Bu dususlerin ozellikle ABD ve Avrupa yatirimcilari kaynakli oldugunu da biliyoruz. Yani tipki 1997'de Malezya'da ve Tayland'da oldugu gibi. Dedigimizi yaparsiniz, yoksa...
1) Borsanizi cokertir, sermaye piyasalarini karisitiririm...
2) Kredi notunuzu arttirmam gerekirken, borsayi bahane gosterir sistemin tehlikede oldugunu gosterir, kredi bulmanizi da onlerim.
3) Para akisi olmayinca, vadesi gelen borclari odeyebilmek icin ya 3-4 misli kotu sartlarda borclanirsiniz veya bunu da size vermem, gecelik faizleriniz yine %250-300'u bulur.
4) Artik kalan iki yol vardir. a) Ya devaluasyon b) Ya da dediklerimi yaparsiniz.Iste isler bu kadar basittir arkadaslar. Gerisi hikayedir. Aynen tarihte oldugu gibi.
Alper