BİHABER
[ Serbest kursu ] Makale yazari: NONAME Tarih, gün ve saat : 22. Ekim 2000 16:13:22:
Bir sivrisinek geldi, aydı uykumu. Erkenden kalktım. Demliği koydum ocağa, bir duş aldım...
Bahçeye; (bahçe dedimse mutfaktan teras gibi bir balkona açılan, saksılarla çiçeklendirilen bir bahçeye) çıktım. Akşam gonca olan bir kırmızı gül ve karanfiller açmış.. Kokladım. Sabahı, sessizliği dinledim.“Konuşacak ne çok şey var.” diye yazmıştım sana... Konuşulacak ne çok şey var. Küçük bir öykü hemen gelip sokuldu yanı başıma...
Heyhat... Saf bir yanım var benim. “Habersiz” ya da “bihaber”. ‘habersiz’, ‘bihaber’ birbiriyle aynı sözlük anlamında gibi görünen bu iki sözcüğe hemen takılıyorum.
‘bihaber’ biraz aptallık içeriyor, bile bile ‘habersiz’ olmak gibi. Oysa ‘habersiz’. Nasıl da masum.
Bunu seçtim. ‘Habersiz’ bir yanım var benim.Selimiye Kışlası; hani baba-oğul aynı yerde askerlik yapmışlarda birbirlerini görmemişler. Hani Harem’in dibinde, büyük ihtişamı ile bakar denize. Dikenli tellerin çevrelediği geniş bahçe, evlere komşu. İnsanlar yaşar sıcacık, hemen yanı başında. Çocukların topları kaçar bahçeye. Yani uzansan İstanbul’un elini tutacağın kadar yakındır özgürlük.
Selimiye Kışlası. Asker koğuşlarından bozma hapishanenin pencereleri küçük. İstanbul ancak ‘bir karışlık’. Ama ona inat sanki bütün İstanbul, gelmiş oturmuş karşısına.
Ben bilmem İstanbul’u. Arkadaşlar anlatırlar ben sordukça. Elimle uzakları gösterip, “bura” derim. Zeynep usulca, “orası can kurtaran sahili” der. Kendime kaçtığım her anda, o “bir karışlık” pencerenin önünde bulurum kendimi. Bakarım İstanbul’a.
Sevdam bundan...Pazar günleri, askerler boş. Top oynarlar bahçede. Öyle yakın ki, onların bacaklarında koşar bulurum kendimi. Kadınlar çamaşır asar, cam siler, adamlar umarsız balkonlarda. Sokaktan sevgililer, simitçiler geçer... Çığırtkan satıcıların sesleri çocuk gürültülerine karışır. Bir kent uyanıp günü yaşar.... Hayat, bir avuç tutsağa rağmen yaşanır.
Ben ‘dışarıdan’ çok böyle bir ‘özgürlüğü’ özledim. (‘Nasıl şey, ikisi de aynı’ diyebilirsin. Bir başka sefere belki bunu anlatabilirim. Sözcüklerle oynamayı sever, onlara zaman ayırırım.)
İşte böyle bir akşam küçücük pencerenin önünden bakarken İstanbul’a, biraz daha uzanıp, gözlerimle sevdamı ‘gece nasıl?’ diye tarıyorum. Birden ‘yanıyor’ diye bağırırken buldum kendimi. Kızlar koştular ‘ne yanıyor Deniz?’ diye. “Baksanıza karşıdaki kocaman bir bina yanıyor.” dedim. Yüzüme şaşkın bakıp, sonra gürültüyle gülmeye başladılar. ‘Yanan bir şey yok. O Topkapı Sarayı, gece ışıklandırılır.’ dediler.
O an biraz utandım belki.... ama gidemesem de Topkapı Sarayı’nın gece ışıklandırıldığını bilecek kadar İstanbul sevdamın terkisine bir anı atmıştım.
Bununla yetinmedim tabii. Sevdam kabardı coştu, ‘ona bakmalıyım’ a odaklandım. ‘Olmaz Deniz’ dediler. ‘Bu saatte kapıları açtıramayız.’ Gözlerim Feride’ye, ‘ne olur’ diyordu.
Bir formül bulundu sonra, hemen kalkıp çarşafları suya batırdık, sonra kapıyı çalıp, gardiyana ‘bunları asabilir miyiz?’ diye sorduk. İnanılmaz şey oluverdi. ‘Peki’ dedi kadın.
Feride, elimde sepet ben. İşte bahçedeyim. Karşımda, uzakta yanar gibi duran Topkapı Sarayı... Can kurtaran sahilleri, evlerin ışıkları, insanlar, Harem, denizdeki hayat, vapurlar. Öylece durdum. Bir ‘cigara’ yaktım, İstanbul’u özgür seyrettim.
O anda ne tel örgüler, ne Fethiye’nin çamaşır asmasını ve oturan beni izleyen, tüfeği çatılı asker, kimse yoktu.....
İstanbul ve Ben...Sonra bir ıslık sesi geceye yayılan. Bizi bekleyen Kara Asker, ‘Jandarma biz sosyalistiz, dostuz yalnız bir sana’ diyor.
Ve çamaşırı asıp dönüyoruz içeri. Kısacık birkaç dakika. Ben İstanbul’un, bu asırlık kentin bana aşık olduğunu biliyorum artık. Sevdam karşılıksız değil. Asırlık şehir bir sevgili daha aldı koynuna. Elimi tuttu.
Bir Grup, bunu şarkı yapmış. Anonim diyor kaset kapağında.... Yıllar sonra dinledim. ‘Kara asker, sen ve ben’ diye söylüyor. Söylerken ama, bunun ‘politik duygusallığından’ yana.
Oysa İstanbul’un bana, benim ona sevdamdan, bir aşkın karşılıklı başlayış anından ‘BİHABER’.....
8 Ağustos 2000
AnkaraDENİZ