|
|||
Polemik |
![]() Bu yazı 23 Ağustos 2001 Perşembe Günü Hürriyet Gazetesinde Yayınlanmıştır. BAZI yazılar vardır, okurken yüreğinizin düğümlendiğini hissedersiniz. Engin Ardıç'ın dünkü yazısı öyle etkiledi beni. Hasta ve yorgun ülkemizde sorunlar hakkında düşünmeye çalıştığım geçen 30 yılı hatırladım yazıyı okurken. ‘‘Serdar, ben artık bıktım’’ diyor yazısının bir yerinde Engin Ardıç. Ben de bıktım. Tükendim. Onca yıl hep güzelin olmasını bekledim. Umudumu hiç kaybetmemeye çalıştım. İstediğim kalitede yaşayabileceğim ülkelere yaşamak için her gidişimde kendi isteğimle ülkeme döndüm. İnsan vatanını yüreğinde taşır, nereye giderseniz gidin onu unutmanız mümkün değil ki. Hep bekledim iyiye gidilecek diye. Arada bir umut patlayışları yaşadım, ‘‘Tamam bu sefer oluyor’’ galiba dedim, bunu her dediğimde daha da kötüye gidildi. Gerçekler ortadayken insanların yalan konuşmasından, yazmasından iğreniyorum artık. Çok uzun zamandır bu böyle. Sizlere fark ettirmemeye çalışsam da böyle durumum. Kalbi kolaylıkla nefret taşıyabilen bir insan değilimdir ben, anlık kızarım sonra geçer, ama bu kez nefret de dolmaya başladı ruhuma artık. Tükeniyorum anlayacağınız. Korkuyorum da tükenmekten. Son çırpınıştayım, bunu da bilin. Bir süredir burada yazdıklarım ‘‘acaba bir çözüm yolu açılabilir mi, acaba bu ülkenin güzelliğe doğru gidişini görebileceğim bir yola girilebilir mi?’’ arayışlarının sonucuydu. Acı çekiliyor bugün bu ülkede. Acı yaygınlaşıyor. Açık yüreklilikle, düşündüğünü söyleyen ve düşündüklerinin arkasında duran insanlara alışık değil bu toplumun ‘‘düşünenleri’’. Şaşırıyorlar hemen, bunlar nasıl söylenir, tartışılır diye. Düşünülenin aksine ben ilk aklıma geleni söyleyen, yazacaklarını düşünmeden tartmadan kaleme alan bir insan değilim. Yazdıklarıma bazı tepkiler geleceğini, yanlış anlamalar olacağını biliyordum işe girişmeden önce. Ancak her şeye rağmen konular üzerinde belki bir fikir alışverişi yapılır diye de umuyordum. Olmadı. Sadece tepki bölümü yaşandı. İnsanlar kinlerini kustular, birikmiş hırslarını aldılar benden, o kadar. Mesele onlar açısından gönül rahatlığıyla kapanmış gözüküyor. Peki ama ne yapacağız? Diyelim ki benim dediğim her şey yanlıştı. O zaman neyi doğru görüyorsanız, neyi biliyorsanız siz söyleyin. Tespitlerde anlaştığımız insanlar bile inanılmayacak bir suskunluk içindeler. Düşünmekten korkuyor gibiler. Korkmayacaklarını bildiğimi sandığım insanlar bile sanki bekleyelim görelim tavrındalar. Örneğin, İsmet Berkan dün ‘‘Türkiye normal değil’’ diye yazdıktan sonra ‘‘Türkiye eninde sonunda normalleşecek’’ diyor. İsmet Berkan'ın yazısı için lütfen tıklayınız Benim bilmediğim bir şeyler biliyor olmalı; çünkü siyasette ciddi bir yenilenme ihtimalinin belirdiğini yazıyor. İlk seçimde Türkiye'yi yeni bir siyasetçi neslinin teslim alması ihtimalinin de büyük olduğunu belirtiyor. Nerede bu insanlar? Kim onlar? Neden bugün hepimizin, milyonlarca insanın yaşamı altüst olurken susuyorlar? Zaman var mı? Daha ne kadar beklenecek ortaya çıkmak için? Neden ellerini tam da ihtiyaç duyulan bugün taşın altına sokmuyorlar? Kim değişterecek seçim yasasını? Kim seçime gitme kararını alacak? Türkiye fakirleşirken, orta sınıf yok olurken gidilecek bir seçimde nasıl bir sonuç alınacak? Hayatları altüst olmuş insanlar ne kadar daha bekleyebilecek? Onların beklemeye takatlari kaldı mı? Sevgili İsmet. Sen de, Engin de, ben de hemen hemen aynı kuşaktan sayılırız. Bireysl olarak da acı çektik, ama daha da önemlisi kolektif olarak çekilen acıları yıllardır kalbimize gömerek de yaşadık. Hepimiz Batı demokrasisinin yaşanabildiği bir ülke özlemi içinde olduk. Ve bu hayal her geçen gün elimizden kayıp gitti. Tutmak için çabaladık, uğraştık o hayali, ama topyekûn saldırarak çaldılar yine de onu. Senin umut vermek için yazdığın satırlar normal bir ülkede geçerli olabilir. Bu ülkenin vatandaşlarının ise artık bekleyecek ne zamanları ne de takatlari kaldı. Daha da kötüsü, beklemeye hazır olsalar bile kimi, neyi, ne kadar zaman daha bekleyeceklerini göremiyorlar. Mutsuzlar ve korkuyorlar. Aynen benim gibiler yani. Bizi bu mutsuzluğumuzdan koparacak, silkeleyecek, ‘‘Kendine gel, memleket ölmedi’’ diyecek, vizyon verecek, bugün güç geçecek ama yarın güzel olur diyecek, buna bizi inandıracak program ve stratejisi olan, karakterine, becerisine saygı duyduğumuz, onlar tarafından yönetilmekten mutlu olacağımız, çocukları güzel bir ülkede yaşatacağına inandığımız, mücadelelerine ‘‘helal olsun’’ diyerek omuz vermeyi yürekten kabul edebileceğimiz insanlara ihtiyacımız var. Ben her şeyin Allah belasını versin deyip toplu intiharın köşe seyircisi olmak istemiyorum. O raddeye gelmemek için son çırpınışlarımdı bir süredir yazdığım yazılardaki arayışlarım. Ama bakıyorum ki birkaç ses dışında insanlar sessiz kalmayı, beklemeyi yeğliyorlar, bunlar da geçecek diyorlar, her şey normalmiş gibi davranıp, yazılar yazıyorlar. Çok yüreksiz ve çapsız çıktılar, bunu da son söz olarak söylemek istiyorum. İsmet Berkan'ın cevabı için lütfen tıklayınız |
||
|
|||