|
Duygusal
ve Mantıksal Zeka Norveç,nüfusu 4.5
milyon olan refah düzeyi çok yüksek bir ülkedir.Ülkede,neredeyse iki kişiye
bir otomobil düşüyor ve 1996 yılında bütçesi % 7 fazlalık vermiş.Yılda
satılan kitap sayısı 4.5 milyon adet.Günlük toplam gazete tirajı 3 milyon
gibi yüksek bir rakam.Yani Türkiye’ye eşit. Fakat burada yaşayan insanlar
mutlu değiller.Her 100 aileden 50’si boşanma yaşamış.Dünyaya gelen çocukların
% 52’si evlilik dışı ilişkilerden. Cinayetler, uyuşturucu kullanımı, adi
suçlar ise gittikçe artıyor.İnsanlar zengin ama mutluluğu yakalayamamışlar.
Buna çare olarak Norveç Meclisi “Manevi Değerler Komisyonu” kurdu. Bu
komitenin başına da, papaz kökenli bir başkan geçirildi. Batının bu noktaya
gelmesinde Descartes’in düşünceyi doğmalaştırması ve pozitivizmi ideoloji
yapmasının önemli rolü vardır. Descartes, düşünce ile duygunun arasını açtı
ve duygusal yaşantıyı akıl dışı ilan ederek reddedilmesini istedi. Düşüncenin
ürünü olan maddi başarı ve teknoloji ise kutsallaştırıldı. Gerçekte akıl yalnızca
insanoğluna has ve çok kıymetli bir aleti olmakla birlikte, insanın, daha az
insan, daha çok insan olması, daha az akıllı, daha çok akıllı insan
olması ile paralel değildir. Madde ve teknolojinin en büyük özelliği ise,
tarafsızlığıdır. İnsan onunla yücelebildiği gibi yanlış kullanması
sonucunda canavarlaşabilirde. Duygusal zeka ( EQ
), insanların birbiriyle uyum sağlamasına yardımcı olan becerilerdir.
Mantıksal zeka (İQ ) ise, akademik becerileri kapsar. Bu iki yetenek de
insanda var olan, birbirini destekleyen ve biri diğerinin yardımcısı olan
yeteneklerdir. Duygusal Zeka Önceden
Yok muydu ? Son yıllarda çok sık
duyulan duygusal zeka ( EQ ) evvelden yok muydu? Elbet ki vardı ancak ismi
verilmemişti. İnsanlar kalp gözleriyle ruh yanlarıyla birbirlerine ve
olaylara daha çok bakmaya başladılar.İşte bu nedenle yeni çıkmış gibi oldu .
Şöyle bir soru akla gelebilir; eskiden insanlar kalpsiz miydi? Bu soruya da
yine elbet ki hayır cevabını vereceğiz. Yalnız gözden uzak tutmamamız gereken
bir gerçek var ki, oda maddi sıkıntılar, teknolojik gelişmeler ve insanlığın
bitmek bilmeyen istekleri bu kadar artmamıştı. Ayrıca dünya nüfusu bu
derece çoğalmamıştı. Tüm bunlar dolayısıyla diğer alana daha çok
ihtiyaç doğdu. Bu ihtiyacı ilk gören ve fark eden kişi Dr Daniel Goleman
oldu ve bu kavramı dile getirdi. Hayatın Zorluklarıyla
Baş Etmek Gerçekte bu güçler
insanoğlunun hayat zorluklarıyla mücadelesi sırasında daima kullandığı
güçlerdir.Bilim adamları duygusal zekayı ( EQ ) artık her zaman ve her
yaşta geliştirilip ilerletilebilen, öğrenilebilir bir zeka olarak
görmektedirler. Duygusal zeka, muhakeme, mantıksal zeka (IQ ) için yaşamsal
öneme sahiptir. Duygusal güçleri gerektiği gibi kullanmasını bilen kişiler,
yaşamlarının her alanını kendileri için daha kolay hale getirebilirler.
Duygusal zeka gücünü kullanabilen kişi, duygularını iyi tanır, onları
kabullenir ve bunları uygun şekilde ifade eder . Ayrıca kendi duygusunu
tanımlayabildiği ve tanıdığı için, yani farkındalık düzeyi yüksek olduğu
için, karşısındaki kişilerin hislerini de iyi anlayarak kendisini başkasının
yerine koyabilmeyi rahatlıkla başarır. Bu empati yapabilme ( Diğergamlık )
özelliğinden ötürü kişiler arası iletişimde başarılı olur.Çevresindeki
kişilerin ve kendi hislerinin farkında olan insan, güncel yaşamda
karşılaştığı sorunların üstesinden rahatlıkla gelebilme potansiyelini
arttırmış olur. Duyguların Dilini
Kullanmak Duyguların dili her
insan da vardır. Çocuk, yetişkin, yaşlı, özürlü, sağlıklı, sağır ya da kör
hiç fark etmez her insanın, yaşayan her bireyin duyguları sözel ya da
bedensel olarak ifade edilmektedir. İnsanların pek çoğu genellikle ne
hissettiklerini söylemekte tereddüt ederler. Ancak bu söyleyemedikleri
hususları; ses tonu, konuşma hızı, bakışlar, yüz ifadesi, mimikler ve duruş
şekilleriyle gösterirler. Bu nedenle önemli olan birbirimize gözlerimizi
kapamamaktır. İşte EQ ve IQ seviyesi yüksek olan ve onu dengeli kullanmayı
bilen, kimseye gözlerini kapatmaz, hiçbir şeyi görmezlikten gelmez. Bu tavır,
gerçek insan tavrıdır. Bu bağlamda diyebiliriz ki, tüm hayat boyunca asıl
önemli olan şey, dengede kalabilmektir. Akıl-Gönül Dengesi Aslında önemli ve
oldukça da zor olan şey, başarının anahtarı olan “akıl ile gönlü”
dengede tutmayı gerçekleştirebilmektir. Bilindiği gibi, “Bir elin nesi var,
iki elin sesi var” şeklinde bir atasözümüz vardır.. İşte, aynen buradaki
deyişte ifade edildiği gibi yalnızca akıl veya yalnızca gönül kişiyi
tam başarıya götürmez. Duygusal ve mantıksal
zekanın her ikisinin de uygun ve ölçülü biçimde kullanılması pek çok
sorunla baş etmemizde ve uygun sesi çıkarmamızda bize büyük fayda
sağlayacaktır. Elbet ki bunda kişisel yeteneklerimizde önemli bir yere
sahiptir.. Her geçen gün yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda anlıyoruz ki,
yeteneklerimizin kullanım alanı beynimizdir. Bu yetenek de
doğuştan itibaren her insanda vardır.Önemli olan sadece bununla
yetinmemek ve geliştirmeye çalışmaktır. Özellikle önceden edinilmiş bilgileri
doğru ve dengeli değerlendirerek daha sonraki gelişimin temelini
oluşturmalıyız. Beynin Kullanılması Yapılan tüm
araştırmalara rağmen insan beyni pek çok bilinmezi halen koruyor. Bu konun
farkında olan deneyimli bilim adamları bıkıp usanmadan beynin sırlarını
çözmek için çabalıyorlar. Elimizde bulunan verilere
göre, beynin her iki yarı küresinin dengede olması, sağlıklı çalışmayı
sağlıyor. Aslında beyin sürekli öğrenmeye hazır durumdadır.
Okuma,araştırma ve öğrenme faaliyeti devam ettikçe “ işleyen demir pas
tutmaz” gerçeği kendini gösterir. Ancak yine önemli olan ölçüyü
kaçırmamak ve dengeyi sağlayabilmektir. Yani bir anlamda diyebiliriz ki,
bizim iki zihnimiz var. Bunlardan biri düşünen yani akıl gücüyle işin içinde
olan zihnimiz, diğeri de hisseden, yani gönül gücüyle işin içinde olan
zihnimiz. Düşünceler duyguların,
duygular da düşüncelerin daima içine girerler. İşte en önemli an bu andır.
Her ikisinin de farkında olup bunları ayrıştırarak neyin faydalı neyin
zararlı olacağını tespit etmek ve ona göre uygulamaya geçirebilmek
hedeflenmelidir. Her duygu bizi farklı bir şekilde hareket etmeye hazırlar.
Her biri insan hayatında tekrarlanan güçlüklerle baş edebilecek şekilde bizi
yönlendirir. Yaşayarak edindiğimiz tecrübeler de bize şekil verirler. Demek
ki yapılması gereken şey, edinilen tecrübelerden de faydalanabilmektir. Hedefe Yönelik Düşünme Beynin içinde muhakeme
dediğimiz, hedefe yönelik düşünme süreci ve karar verme dediğimiz cevap
seçiminden oluşan sistemler topluluğu vardır. Yani hayatın içinde olma
amacımız sürekli karşımızda oldukça, geriye her birini uygun parçayla
birleştirmek kalıyor. Tecrübeler aklımızda, duygular gönlümüzde, seçtiğimiz
hedeflerde önümüzde olmalıdır. Her insanın hayattaki
puzzle’ ı farklı farklıdır. Ancak önemli olan gerçekten bakmaya kıyılmayacak
güzellikte puzzle oluşturmak ve her insanın ona bakarken hem haz duymasını
hem de örnek almasını sağlayabilmektir. Son olarak diyoruz ki,
duygusal veya mantıksal zeka ( EQ ya da IQ ) ayrı ayrı ya da beraber;
asıl çıkar yol; sağlıklı muhakeme,doğruyu yanlışı tefrik edebilme, kar
zarar analizi yapabilmektir. Yani mantıklı davranabilme becerisi
kazanabilmektir. Bilindiği gibi mantığın tanımı da, “Aklın bulduğu,
duygunun doğurduğu, bilginin yoğurduğu tecrübe çocuğudur.” şeklindedir. Duygusal Zekanın özeti Kişinin kendini
harekete geçirebilme gücü. Kişinin hedefini
belirleyebilme gücü. Aksiliklere rağmen
yoluna devam edebilme gücü. Dürtü ve isteklerini
kontrol edebilme gücü. Ruh halini
düzenleyebilme gücü. Empati yapabilme gücü.
( Diğergamlık ) Ümit besleyebilme
gücü. Bütün bunların bizim
kültürümüzdeki karşılığı “nefis terbiyesi” değil midir? Prof. Dr. Nevzat Tarhan Memory
Center Nöropsikiyatri Merkezi |