H. B. Paksoy
TURK TARIHI, TOPLUMLARIN MAYASI, UYGARLIK
(Izmir: Mazhar Zorlu Holding, 1997)
Kultur Sanat Yayini. 165 sayfa
ISBN 975-96079-0-5
Copyright 1993 H. B. Paksoy
TURK TARIHI, TOPLUMLARIN MAYASI, UYGARLIK
kitabinin butun yayin haklari,
Bern-Isvicre uluslararasi Copyright anlasmalari uyarinca,
H. B. Paksoy adina
ABD Kongre Kutuphanesi
Copyright kutugune kayitlidir.
Asagidaki Belgeleme Yazisi, ABD de kurulmasi ongorulen VAKIFLI
TURK TARIHI KURSUSU calismalarini desteklemek amaci ile, ABD'nin
ileri gelen arastirma universitelerinde gorev yapmakta olan bir
ogretim uyesince, 1991 yili Eylul ayinda yazilmistir. Bu
Belgeleme'nin Birinci Bolumu gene ayni ogretim uyesince, 1990
yili Mayis; Ikinci Bolumu ise 1990 yili Eylul ayinda kaleme
alinmistir.
04 TICARET, TARIH VE ULUSLARARASI YARISMA
Ticaret, hem bir savunma, hem de bir hucum silahidir. Almanlar,
Ikinci Dunya Savasi sonunda silah zoru ile parcalanmislardi.
Gunumuzde, birlesmeyi silah zoru ile degil, ticaretlerinin gucu
ile gerceklestirmek yolundadirlar. [Kaldi ki, Almanlar 19ci
yuzyilda, bugunku Alman topraklari uzerinde 300 den artik Alman
devletini gene ticaret yolu ile birlestirerek guclu bir
imparatorluk kurmuslardi]. Japonlar Ikinci Dunya Savasinda agir
bir yenilgiye ugradilar. Buna karsilik, ticaret yolu ile
kendilerini toparlamakla kalmadilar, dunya onderleri arasina
gectiler. Ingilizler, Ikinci Dunya Savasini galipler arasinda
bitirdiler. Ancak, savasi kazanmak icin sermayelerini harcamak
zorunda kaldilar. Sonucunda ticaretleri buyuk olcude aksadi, ve
eski guclerini kaybettiler. 1960 ile 1980 yillari arasinda,
Ingiliz Disisleri Bakanliginin dunyadaki butun Ingiliz
Buyukelciklerine verdigi bir numarali emir: "Ingiliz ticaret'ini
gelistirin" oldu. Bugun, Ingiliz dunya ticareti "kar etmektedir,"
uluslararasi satislari, alislarindan yuksek orandadir. Her uc
ornek'te de goruldugu gibi, devlet ve millet'in yasamasinda
ticaret buyuk katkida bulunur. Ticaretsiz ne askeri guc ne de
siyasi bagimsizlik saglanabilir. Dolayisi ile: ticaret, ordu ve
bagimsiz devlet birbirinden ayrilmaz ucuz kardestir.
Bu gerceklerin ortaya cikmasi da yeni degildir. 13cu yuzyilda
kurulan Mogol imparatorlugunun cokme nedenlerinin basinda,
ticaret yollarinin Asya kara yollarindan dunya deniz yollarina
gecmesi ve Mogollarin kendi kulturlerini koruyamamalari
gelmektedir. Buyuk duzeyde Asya'nin kara yollari ile ticaret
yapmakta olan Mogollar, bu gelismeye ayak uyduramadilar. 19cu
yuzyilda birbirlerine karsi "kuvvet dengesi" kurma ugrasina giren
Avrupali devletler, bu amaclarini gerceklestirmek icin Asya ve
Afrika'da somurgeler kurdular. Bu somurgelerden akan ticari gelir
you ile birbirlerine karsi surdurdukleri yaris'ta kendi guclerini
bu yontem ile arttirma yollari aradilar.
Yukarda ozetlenen bu gercekler nasil ve nereden bilinir?
1. Ticaret, bir yarisma'dir. Bu yaris'i, malini satan ve kar eden
kazanir. Ticaret yarisini kazanma ugruna calismak, ortaya "Yeni
Teknoloji" cikarir. Alicisinin isini kolaylastiracak ve gorecek,
uygun fiatta mallari uretmek teknoloji yolu, yani surekli yarisma
sonucunda ortaya cikarilir. Cin imaparatorlugunun 16ci yuzyilda
"kendi icine kapanma" karari, Cin'in dunya pazarlari ile olan
iliskilerini kesmesine neden oldu. Yarisma disinda
kaldiklarindan, Cin ticaret, sanayi ve bilimleri geriledi. Bu
ornekte de gorulecegi gibi, bir defa arka siralara dusmek,
yeniden on duzey'e cikmayi cok guclestirmektedir.
2. Ticaret ne amacla yapilir? Ticaret bir "silah" olduguna gore,
bu silahin kullanilma duzeninin cok iyi bilinmesi ve anlasilmasi
gereklidir. Her ulus'un bagimsiz, ozgur ve rahatlik icinde
yasamak istemesi dogaldir. Ancak, bunu yapmak her ulus'un kendi
ustune dusen gorevdir. Baska uluslar da bu yonde
calistiklarindan, yarismanin yonu ortaya cikar. Bolsevik-Sovyet
devletinin kurucusu sayilan Vladimir Lenin, bu konuyu tek bir
sorusu ile acikliga kavusturmustur: "Yapilan is, kimin
yararinadir?" Ticaret, yalnizca bir kisinin veya ailesinin
yararina olamaz. Ticaret'in, ticaret'i yapan kisinin uyesi oldugu
toplumun yararina da olmasi gerekir. Eger toplum bagimsiz ve
duzenli olmaz ise, kisi ve ailesi de ticaret yapamaz. Orta
Caglar'in en varlikli devletlerinden biri olan Venedik bu gercegi
cok iyi kavramis oldugundan, 14cu yuzyilda bu konu ile ilgili pek
cok yasa'yi yururluge koymaktan cekinmemisti. Gunumuzde cok
kullanilan "acentelik" duzenini kurup genisletmis Venedik
tuccarlarinin ticaretinin, Venedik Devletinin ic ve dis
politikalarina yardimi saglanmisti. Bu kararlarin alinmasina
Venedik tuccarlari da katilmisti. Gunumuzde ise, bu konu'da Japon
ornegini gostermek mumkundur.
3. Yarisma, en cok ticari alanda goze carpmakla birlikte,
yalnizca tek yonlu kalamaz. Dunya pazarlarinda neden Fransiz
parfum'u; Hollanda peynir'i; Ingiliz kumas'i; Italyan ayakkabisi
aranir? Ingilizler de cok iyi peynir, ayakkabi; Fransizlar da
yuksek nitelikli kumas; Japon ve Amerikalilar da cok iyi parfum
uretirler. Genellikle, aralarindaki fark, bir nitelik
ayricaligindan degildir. Tuketicinin dusuncelerine islenmis
goruntulerden dolayidir. Aktarilan "goruntu dusuncesi" ise "once
beni, dolayisi ile de sattigim mal'i sev ve al" yonundedir. Bu da
yeni bir gorus degildir. Diger ulkelerde de, Turkiyede oldugu
gibi "hatir icin" cok is yapilir, ticari anlasmalara da girilir.
Ancak, bu tutum ve dusuncelerin uluslararasi iliskilere etki
yapmasi da kacinilmaz bir gercektir: TIME dergisinin kurucusu ve
sahibi Henry Luce, Chiang Kai-shek'i sevdiginden, omru boyunca
Taiwan'i yazilari ve dergisi ile savunmustur. Bu gibi nedenlerle,
Arjantinli tuccarlar, Arjantin'in Ingiltere ile 1982 yilinda
yaptigi Falkland savasi sirasinda bile Ingiliz mallarini satmakta
hic gucluk cekmemislerdi.
4. Bu turde, "dusuncelere goruntu islemek," 20ci yuzyilin ilk
yarisinda "reklam" olarak bilinmistir. Ancak, 20ci yuzyilin son
yillarinda "reklam" gazetelere, TV'ye ve dergilere verilen
fotografli, ya da yazili "aciklamalar" degildir. Baska bir
deyisle, bir mal'in "var oldugunu," satista oldugunu aciklamak ne
reklamdir, ne de satilmasini saglayacak demektir. Eger tuketici
bir mal'i almak icin neden gormuyorsa, o mal'in varligini haber
veren ne kadar "aciklama" yapilirsa yapilsin, o mal'in satilmasi
gerceklesmez. Buna karsilik, "aciklama" yerine, tuketici'yi
"imrendirecek" bir goruntu yaratilacak olursa, o mal'in cok cabuk
satilmasi isten degildir. Bu da, "psikolojik harp" cercevesine
girer. O noktada da, "reklam" ile "propaganda" arasindaki
ayriliklar erir, birinin nerede bitip, digerinin nerede basladigi
anlasilmaz olur. Fakat, bu "imrendirme" nasil yapilir? Nelere
dayalidir? Neden Turkiyede degisik yabanci uluslarin "Kultur
Merkezleri" vardir? Neden Turkiye'nin o ulkelerde "Kultur
Merkezleri" yoktur? Bu tur uluslararasi anlasmalar "ikili" olarak
yapilir, anlasmayi yapan taraflarin esitlikleri temel tutulur.
Kanuni Sultan Suleyman ile Fransa krali Francis arasinda 1536
yilinda yapilan anlasmaya gore, Osmanli ve Fransiz tuccarlari
esit haklarla birbilerinin ulkelerinde kendi kanunlari
cercevesinde [ornegin, Osmanli tuccari Fransada Osmanli
kanunlarinca] ticaret yapacaklardi. Az sure sonra, Hollandali ve
Ingiliz tuccarlari da bu Fransiz anlasmasi cercevesi ve korumasi
altina girmeyi basardilar. Osmanli tuccarlari kendilerine taninan
bu esit haklardan faydalanma yoluna gitmediklerinden, bu esit
anlasmalar 18ci yuzyilda "kapitulasyon" haline donustu. Giderek,
bu kapitulasyonlar tam anlami ile Avrupa devletlerinin politik ve
askeri politikalarinin orta diregi haline geldi. Duyun-u Umumi
idaresi ile en ileri duzeyde somurge yonetimi niteliklerini
gosteren bu anlasmalar, Turk Kurtulus Savasindan bile degismeden
cikabildiler. Bu "gudumlu yonetim" ancak Lozan anlasmasi ile sona
erdirilebildi.
5. Yarisma, yalnizca ticaret'te kalmaz. Ana sorun, bir ulus'un,
toplumun ve devletin hayatta kalmasidir. Yarismayi kazanan yasar.
Kaybeden de iz birakmadan erir gider. Bir toplum'un, ulus ve
devlet olarak yasamasini kim ve nasil saglar? Bu soru'nun tek
karsiligi vardir: toplum'un kendi. Bir toplum'u toplum yapan
veriler nedir? Hersey'den once, kim oldugunu ve kimligini
bilmektir. Bellegini kaybetmis bir kisi ne yapabilir? Nerede
oturdugunu bilemez, ailesini, yakinlarini taniyamaz, ne is yapmis
ve yapmakta oldugunu bulamaz. Bellegini kaybetmis kisi ne yiyip
ne icecektir? Nerede yatip uyuyacaktir? Ev'i bark'i nerededir? O
kisi'ye kim bakacaktir? Yasamasi icin giderlerini kim
karsilayacaktir? Bir toplum'un bellegi, gecmisi, yani tarihidir.
Tarihini bilmeyen toplum ile bellegini kaybetmis kisi arasinda ne
ayrilik bulunabilir?
6. Yalniz mallarinin nitelikleri yolu ile ticaret yarismasinda
basari saglayamayanlar, diger yollara da basvururlar. Uluslar
icinde de bu yollara sapanlar az degildir. Savas yolu ile
yarismaya katilan diger uluslari ortadan kaldirmak amacini
gudenler de olmustur. Birinci Dunya Savasi bu noktanin en onemli
ornegidir. "Buyuk Devletler," Orta Dogu'yu kendi cikarlari
[ozellikle petrol yataklari] icin istemis, oradaki devlet ve
imparatorluklari ortadan kaldirip yerlerine acik ya da kapali
"mandali" "devletler" kurmaktan kacinmamislardi. Ancak, "sicak
savas" cok buyuk giderleri gerektirdiginden, amac degistirmeden
"soguk savas" yolu da gudulebilir. Bu "soguk savas" in en onemli
kolu da "Kultur savasi" dir.
Ticaret ve sanayide, "patent"ler vardir. Yeni bir gerec veya mal
ureten bir kisi veya kurulus, "patent" alir. Patent alan kisi ya
da kurulus, boylelikle yarattigi yeni mal'in getirecegi
cikarlardan faydalanma hakkini korumus olur. Bu patent, yalniz
bir ulus icinde degil, uluslararasi anlasmalar yolu ile dunya
cercevesinde de yasa yolu ile korunur. Kultur'un patent'i yoktur.
Kultur'un surekli uygulanmasi, gunluk yasamda surdurulmesi yolu
ile sahibinin hangi toplum oldugu bilinir. Gunluk yasamda sevilen
ve kullanilan kultur ise en basarili "satici"dan cok daha
etkendir. Kultur'un sahibinin bilinme baslangici ise tarih'tir.
Tarih, yazilmadikca tarih olamaz. Yazilmayan tarih okunamaz,
bilinemez. Bilinmeyen de gelecek kusaklara aktarilamaz. Tarihini
yazmayan, bilmeyen, yaymayan millet geleceginden vazgecmis
demektir. Gecmisini bilmeyen millet benligini saklayamaz,
kaybolup gitmeye mahkumdur. Bu gercegi cok iyi kavrayan ozel
kisiler, uyesi olduklari toplumlar yararina, kendi ozel
varliklarini harcayarak arastirma universitelerinde tarih ve
kultur kursuler kurmus ve kurmaktadirlar. Ek olarak, hemen butun
ticari ve sinai kuruluslar bu yarisa katilmis, savunduklari ve
uyesi olduklari kultur'un belgelenmesi ve yayilmasina calisacak
kursulerin kurulmasina para yardiminda bulunmaktadirlar. Bu
gerceklerin Orneklerini gunluk gazetelerde bile okumak mumkundur.
7. Gunumuzde "tarih yazip ta ne olacak, sanki herkes gercegi
bilmiyor mu?" diyen kisiler de bulunabilir. Bu gorus'e
verilebilecek tek karsilik vardir: Bu gerceklerin bilindigini kim
biliyor? Nasil ve nereden biliyor? Konu ile ilgili, Turkiye
disinda yazilmis kitaplara bakilacak olursa, ortada Turk tarihi
ya da Turk kulturu diye bir kavram yoktur. 1919-1924 Turk
Kurtulus Savasindan da soz edilmez. Eger Turkler tarihlerini ve
kulturel dayanaklarini uluslararasi duzey ve bilinc ile
yazmayacak ve yaymayacak olurlarsa, diger ulus ve toplumlarin
yetistirdigi universite ogretim uyeleri, kendi ulus aci ve
cikarlari yonunden bu isi yapmaya hazirdirlar. Hatta gunumuzde
yapmakta ve yazmaktadirlar. Ozellikle, 1912 ile 1930 yillari
arasinda diger uluslarin bilim adamlarinin kendi acilarindan Turk
tarihi uzerine yazdigi kitaplar bu gun okutulmakta ve dunya kamu
oyu uzerine buyuk etki yapmaktadir. Bu gun yazilmakta olan yeni
kitaplar, 1912-1930 arasi yazilan kitaplari kaynak gostererek
kaleme alindiklarindan, daha once yazilanlarin etkenlikleri cig
gibi buyumektedir. Sozu edilen kitaplarin topluca ortaya
cikardigi sorunlar ayrica kitaplar yazmayi gerektirecek olcu'de
de buyuktur.
Bu konu'da canli bir ornek daha verilebilir: Birinci Dunya Savasi
sonucunda, 1919 da yapilan Paris Anlasmasi, Osmanli devletinin
"manda"lara bolunmesini ongormus idi. Boylelikle, ABD, Ingiltere,
Fransa, Italya, Yunanistan devletleri Kucuk Asya'yi [bilindigi
gibi, "Anatolia" Yunanca'dir] da aralarinda paylasacaklardi. Buna
gerekce ise, "kitaplarda yazili oldugu gibi," Kucuk Asya'da
kultur sahibi olanlara "maddi ve manevi haklari geri verilecek
idi." Dolayisi ile, Turklerin bildikleri ve hatta varliklari
"kitaplarda yazili olmadigindan" soz konusu bile edilmiyordu.
Buna karsilik, Bati dillerinde yazilmis buyuk sayida kitaplar,
Kucuk Asya'da yasamis "diger" uluslarin kultur ve medeniyet'ini
ayrintilari ile anlatmakta idi. Baris Anlasmasini yapacak
politikacilarin danismanlari, Batili kitaplari okuyarak
egitimlerini tamamlamislardi. Arazi ve icinde yasayanlari yerinde
gormek icin, Kucuk Asya'ye iki buyuk, birkac tane de kucuk
"Arastirma Komisyonlari" da gonderilmisti. Bu komisyon uyeleri
de, egitimleri sirasinda okuduklari kitaplardan ogrendiklerini
aramakta idiler. Zekalari dolayisi ile, okuduklari ile gordukleri
arasinda buyuk ayricaliklar oldugunu anlamakta gucluk cekmediler.
Bununla birlikte, yazdiklari raporlar Pariste toplanmis olan
politikacilarin gorus ve kararlarini degistiremedi. Arastirma
Komisyonlarinin raporlari, basilmis kitaplara aykiri idi.
Sonucunda, Paris Baris Toplantisinin kararlarini geri aldirmak
gene milyonlarca Turk'un kanina maloldu. Kucuk Asya'da yasayan
Turkler yillarca ekonomik sikinti cekmek zorunda birakildi.
"Kongrelerin, Parlamentolarin kanun cikarmasi ile tarih yazilir
mi? Keyifleri bilir, buyursunlar yapsinlar. Bizim icin gecerli
degildir" diyenler de Turkler arasinda duyulmaz degil. Bu gorus'e
karsilik olarak [Ingiliz Disisleri Bakani Arthur James] Balfour
Declaration'i gostermek yeterlidir. 1917 yilinda, Ingiliz
Hukumetinin kararlari uyarinca yazilmis uc kisa paragraflik bir
mektup, bugunku Israil Devletinin Filistin topraklarindan basari
ile ayrilarak kurulmasina kanuni dayanak olarak gorulmus ve
gosterilmisti. 1980 ve 1990larda, bu tur bir beyanat ile yeni
devletler kurma cabasinda olanlarin varligi gunluk gazetelerden
okunabilir. Boyle Beyanatlari yazanlar, o beyanatlari imzalayan
kisiler degildir. Yardimcilaridir. O yardimcilar, hangi
kaynaklara dayanarak genis uluslararasi sinir degistirme islerine
girisebilirler? O "yardimcilarin" kabul ettirmeye calistiklari
iddia ve gorusler nasil ve neden taraftar kazanabilir? Yazilmis
tarih kitaplari ile karsilastirildiklarinda, "bilimsel aci'dan
dogru olduklari" gorulebilir. O kitaplar kimler tarafindan, ne
zaman ve hangi amacla yazmistir?
8. Gorulebilecegi gibi, uluslarin arasinda yer alan "Genel
Yarisma" icinde "Kultur Yarismasi" da hem savunma hem de hucum
silahidir. Kendi benliklerini iyi bilmeyen uluslar bu yarismadan
cok zararli cikarlar. Ustelik, bir ulus kendi benligini bilmez
ise, diger uluslarin bilim adamlari, hedef alinan birinci ulus'un
benlik bilgisini degisik nedenlerle carpitabilir.
"Pan-Turkizm" "hucumu" bunun bir ornegidir. "Pan-Turkizm" bir
Turk icadi degildir. [Bilindigi gibi, "Pan-Turanizm" "Turancilik"
ve "Pan-Turkizm" Turkiye disinda es anlamda kullanilan
deyimlerdir]. Eski Turk kaynaklarinda, "Turklerin dunya
hakimiyetini ele gecirmek icin yasadiklari"ni belgeleyen bir
kavram yoktur. Bununla birlikte, ozellikle 20ci yuzyil
baslarinda, Turkleri bu suc ile itham edenler oldu. "Pan-
Turkizm"in ozet olarak "tarihsel cervesi" nedir? Bugun bilinen
kaynaklara gore "Pan-Turkizm", yukarida sozu edilen 19cu yuzyil
Avrupa kuvvet dengesi ugrasmalarina yardimci olmasi icin
Avrupalilarca Avrupa'da icadedilmis bir iddia'dir. Ilk olarak,
1865 yilinda basilan bir kitapta gorulur. Ruslar 19cu yuzyil'da
[1552 yilinda baslattiklari bir tutumu surdurerek] Asya'ya
ekonomik somurge bulucu yayilma hareketlerine devam ettiler. 1828
den baslayarak, Ingilizler Hindistan'daki imparatorluklarini
Ruslardan koruma yollari aradilar. Rus ve Ingiliz
imparatorluklari arasinda yasayan Turkleri birlestirip, Rus
yayilmasina karsi bir engel olarak kullanmak istegi bu "Pan-
Turkizm" "cozumunu" ortaya cikardi. Ruslar da bu "Pan-Turkizm"
iddialarini dini nedenlerle oldugu gibi kabullendiler. Cunku
Ruslar, Asya'ya yayilma calismalarinin yaninda, kendi
Hristiyanliklarini da yaymaya calisiyorlardi. Eger Turkleri
"Batili medeniyetlere zararli" gosterebilirlerse, hem
Ingilizlerin kurmaya calistigi "Turk kalkani"ni kirabilecekler,
hem de kendi Asya'ya yayilma cabalarini diger Hristiyanlarin da
yardimi ile surdurebileceklerdi. 1907-1909 larda yapilan gizli
anlasmalarla, Ingiliz ve Rus imparatorluklari birbirlerine karsi
bu silahi kullanmama karari aldilar. Bunun uzerine, Ruslar "Pan-
Turkizm zararlarini onleme" adi altinda calismalara basladi.
Erzurum ve cevresinin Birinci Dunya Savasinda Ruslarin eline
gecmesinin altindaki "neden"lerden biri oldu.
Birinci Dunya Savasi baslamadan once, Alman bilim adamlari ve
subaylari, bu "Pan-Turkizm"i Almanya cikarlarina [Rus ve
Ingilizlere karsi] yardimci olmasi icin ele aldilar. Basta Enver
Pasa olmak uzere, butun Turk subay ve politikacilarina
benimsetmeye calistilar. Almanlar bu "ozendirme, imrendirme"
calismalarinda toptan basarili olamadilar: Mustafa Kemal, Kazim
Karabekir gibi genc ve yetenekli subaylar Almanya'ya, Fransa'ya
gonderildi ise de, diger uluslarin gutmekte olduklari hedefleri
gorup anladilar ve karsi ciktilar. Omer Seyfettin Alman bilim
adamlarinin ve tuccarlarinin "imrendirme" calismalarini yakindan
gorup, toplumu uyarmak amaci ile diger yazdiklarina ek olarak
ozellikle "Von Sadrinstayn" ve "Von Sadrinstaynin Oglu"
hikayelerini yaratti. Buna ragmen, Turkler Kafkaslarda savasa
sokuldu. Amac, Bati cephesinde Ingiliz ve Fransiz'larla
carpismakta olan Almanlara nefes aldirmak idi.
Turkler arasinda "Pan-Turkizm" dusuncesine yakinlik, Ikinci Dunya
Savasi baslamadan once gene Almanlarca, gene ayni Alman yararlari
yolunda filizlendirildi. 1960 sonrasi "Pan-Turkizm" akinlari,
Ikinci Dunya Savasi baslamadan once atilan tohumlardan yesermis
ve kok salmistir.
Bu olaylarin belgeleri, Avrupali uluslarin resmi devlet
arsivlerinde bulunmaktadir. Bu belgelerin kopyalarini satin almak
mumkundur. Buna ragmen, "yarisma kavgasi" dolayisi ile, Turkler
kendi yaratmadiklari bir akim olan "Pan-Turkizm" iddialariyla,
uluslararasi kamuoyu onunde mahkum edilmeye calisilmaktadir.
Cunku, bu olaylar yakin yillara kadar yazilmamis, kamu oyu onunde
belgelenmemis, yayinlanmamistir. Son yillarda konu'yu acikliga
kavusturan arastirmalarin basilmasini bile onlemeye calisanlar
oldugu gibi, basilan yazilara hucum etmeyi gorev bilenlerin
sayisi da az degildir.
9. Bu ornekleri, kaynaklari ile, uzatmak zor degildir. Tarih, bir
defa yazmakla da bitecek bir is degildir. Yeni belgelere
dayanarak tekrar tekrar yazilmasi gerektigi gibi, her yil
okutulmasi ve okunmasi, diger gorevlerine ek olarak aydinlarin
ustune dusen kacinilmaz bir sorundur. Konu, Turk ulusunun
sagligidir.
This counter has been placed here on 25 February 1999
