Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!
 

GERÇEK AVCI ANILARI
Bu sayfada balıkçılık ve  av ile ilgili anılara yer verilmiştir. Bu sayfa sizleden gelecek anılarla zenginleşecektir. Katkılarınızı bekler, şimdiden teşekkür ederim 
Email: rasgele@hotmail.com
 İlk anı benden ''FORD FEKA MİNİBÜS''
Ava ilk başladığım yıllardaydı. Ankara yakınlarında Çanıllı göletine aynalı sazan avlamaya gitmiştik. Ben aynalı sazan avını yeni öğrenmiştim. Neler yapabileceğimizi sınamak için soyadını şimdi anımsayamadığım bir zamanlar dişlerini tedavi ettiğim Noyan Bey, Araba tamircimiz Selahattin usta ve ben Hikmet Solak olmak üzere üç acemi gölet kenarında kendimize uygun bir yer bulup çadırımızı kurduk. Biraz ilerimizde karavan haline getirilmeye çalışılmış eski bir Ford Feka marka minibüs duruyordu. Küspeli oltalarımızı attık zillerini bağladık ,akşam yemeği hazırlıklarına girişecektik ki minibüsten güleç yüzlü 65-70 yaşlarında
bir adam yanımıza geldi. Selam verdi, selam aldık. Bizi çaya davet etti. Balıkçı geleneğidir acı bir çay bile olsa çevrendeki avcılarla paylaşmak lazımdır diyerek israr etti. Kabul edip yanına gittik. Çaylar içildi sohbet koyulaştı. Adını şimdi hatırlayamadığım amca akşam yemeği için tuttuğu balıkları bize pişirip ikram etmek istedi. Henüz balık yakalayamayan biz acemiler sevinerek kabul ettik. İhtiyar balıkçı üç değişik torbadan irili ufaklı birçok balık çıkarıp hadi bunları temizleyelim dedi. Bu arada bizim oltaya bir balık vurdu. Oltaya bağladığımız zil çok kısa fakat çok tok bir sesle çalıp bağlı olduğu kazığı da yıkarak misinayı boşaltmaya başlayınca amca bizden önce bizim oltaya koşarak ‘’bu çok büyük bir balık siz acemisiniz çekemezsiniz’’ diye bizim oltaya sarıldı ve balığı çekmeye başladı. Tam bu sırada amcanın oltalarından birinin de zili çalınca amca bana dönerek hadi doktor bunu da sen çek hem de öğrenmiş olursun dedi . Bende severek oltayı çekmeye başladım. Bu arada amca bizim oltadan tahmini 1.5-2 kg lık bir sazanı eline almıştı bile . Bende onun oltasından bir el büyüklüğünde bir sazan aldım ve amcaya balığı nereye koyayım diye sordum. Bana hangi oltadan tuttuğumu sordu. Toplam 4 oltası vardı o zaman dikkat ettim her birinin zili ayrı renge boyanmıştı. Sarı renge boyalı zilli oltadan tuttuğumu söyleyince balığı minibüsün içindeki kovaya koymamı söyledi. Bende içimden ne tuhaf adam diye düşündüm zilleri rengarenk boyamış, her oltanın balığını ayrı torbaya koymuştu. Bizim oltayı tekrar atıp gelince bunun nedenini kendisine sordum. Sesi titredi gözleri nemlendi . Balıkları yiyelim de anlatırım dedi. Yemeği yedikten sonra sorumu yineledim. Gözlerinden bir iki damla yaş süzüldü ve anlatmaya başladı. Oğlum ben yirmi yaşımdan beri avlanırım av ekibimiz dört kişiydi onların üçü rahmetli oldu bir tek ben sağım her renkteki zil onların birine aittir. Sarı zil bana ait o yüzden o balığı minibüsteki kovaya koydurdum. Onu eve götüreceğim . İlk arkadaşımız rahmetli olduğunda aramızda bir karar almıştık. Şayet aramızdan birini kaybedersek onların namına da olta atacağız çıkan balığı da içki mezesi yapmamak kaydıyla çevredeki balıkçılara ikram edip sevabını ölen arkadaşlarımızın ruhuna adayacaktık. O yüzden eğer içinizden geliyorsa lütfen arkadaşlarıma dua edin dedi. Hepimiz hıçkırıklara boğulduk .Çok duygulanmıştık içimizden dualar mırıldanıyor ama çıtımızı çıkarmıyorduk ki bir balık oltaya vurdu. Amca yine herkesten önce koştu. Bir yandanda neşeli bir ifadeyle Ülen sazan sana boşuna sazan dememişler, ağız tadıyla bir gözyaşı döktürmedin diye söyleniyordu.
Bana balıkçılığı bu denli sevdiren amca ; Duydum ki arkadaşlarına kavuşmuşsun, ama sazan oltan BİZDE ve hala SİZLERİN adına atılıyor.
 
BİR ANIDA'da HAKAN EŞME'den 
"Hobi" konusunda toplumumuzda varolan eksikliğe bir nebze de olsa değindiğin ve hissettiğim kadarıyla "yüreğinden" yazdığın için teşekkür ederim. Gençlik yıllarımda; yaz aylarında sürekli deniz avı" yapardım, bizde "çapariye çıkmak" denirdi bu işleme, akşam üstleri kayığa atlar ve istavrit, uskumru avlardık... Saros Körfezinde Balık boldu o zamanlar, balığa çıktığımızda tüm mahalle balığa doyardı... ben oltayı dipte dolaştırmaktan, zemini hissetmekten çok hoşlanırdım, ağbim ise sürekli "kursunu dibe oturtma" gibilerinden sözcükler sarf ederdi, usta olan oydu, ben ise acemiydim, ama Balık oltaya geldiğinde parmağımın ucundan tüm vücuduma yayılan "pırtttt" titreşimi içimi bir hoş ederdi, Yine bir aksam üstü avlanıyoruz; ben yine diplerde olta dolaştırıyorum, bir ara bir "pırrttt" titreşimi hissettim ve heyecanla oltayı yukarıya çekiyorum, her Balık gelişinde bir umut da geliyor beraberinde, Balık denizin lâciverdinde gümüş rengiyle kendini gösterdi, heyecanım bir kat daha arttı, iyice yaklaştı ve ben balığa bakmadan onu çekmeye ve kucağıma alıp oltadan kurtarma hesapları yaparken ağbim birden bağırdı; at onu çabuk, bırakkkk, ne olduğunu anlamadım ama ortada bir gariplik olduğu açıktı, düşünmeden oltayı elimden bıraktım, az önce kucağıma alacağım Balık simdi olta ile birlikte suda gümüş renklerini gösteriyordu, ne balığı çektiğini biliyor musun dedi ağbim, tam görmedim ama galiba bir istavritti dedim, hayır dedi, o bir trakunyaydı, o anda bir korku sardı içimi, ya ben onu oltadan ayırmak için kucağıma alsaydım ne olurdu, düşünmek bile istemiyorum... Aklıma gelen bir aniyi kısaca anlattım, neyse daha sonraları, zıpkın ile avcılık donemim başladı, balığı görmeden avlamaktansa görerek avlanmayı daha etkileyici buldum, sualtı da gizemiyle beni kendine çekiyordu, neyse daha sonraları, dağ mi, deniz mi derken, dağ daha ağır bastı, simdi ise dağlarda hissediyorum, doğanın soluğunu.. Tekrar rasgele.. Dolaşmak isterseniz site adresimi yazıyorum.http://www.geocities.com/yosemite/falls/6741
 
KAÇAMAYAN BALIK:Levent SANCAK;tan 
Ben Mersin'in Tarsus ilçesinde öğrencilik yıllarımda avcılıkla tanıştım Annem bu özelliğimin büyükbabamdan genetik olarak geçtiğini hala söyler. Ama annem ava gittiğim zamanlarda sürekli endişelenirdi. Bu sebeble ava gitmeme pek müsade etmezdi. Bende çoğu zaman onlardan habersiz kaçar giderdim. Geceleri gizli gizli ooltalarımı hazırlar, akşam fırça yiyeceğimi bile bile sabah erkenden kaçar giderdim. Yine böyle bir sabah erkenden daha önceden sözleşmiş olduğum arkadaşımla beraber Tarsus Şellalesine sazan avına gittik. O zamanlar kendimizin tarlalardan kestiğimiz kargıdan oltalarımız vardı. Ben onlardan biriyle hazırladığım çapariyi suya indirdim ve üzerinede bir taş bıraktım. Arkadaşımda bir yer bulup ava başladı. Ben bir ara ileride avlanmakta olan yaşlı amcanın yanına gittim. Selam verip konuşmaya başladık. Tam bu sırada benim üzerine taş koyup suya indirdiğim oltam bir çatırtıyla kırıldı sonrada suda kayboldu. Ama olaya amcanın arkası dönüktü. Ben koştum ama yetişemedim. Amcada yanıma gelip bana şöyle dedi : " oğlum, oltayla beraber arkadaşında mı suya gitti ? " Ben bir yandan kaçan balığamı üzüleyim yoksa yaşlı amcamın ciddi ciddi bilmeden yaptığı espiriyemi güreyim bocaladım. Sonra oranın amca bana indirdiğim yerin derin olduğunu, ileri doğru akıntı başladığını ve oltanın bir müddet sonra çıkabileceğini söyledi. Ben avıma devam ettim. Bu arada oltamında suyun yüzüne çıkması için dua ediyordum. Saatler geçti akşam'a doğru gitmeye karar verdik. Diğer oltalarımızı topladık. Sonra tam yola koyulduk. Tam av yaptığımız yerin üzerindeki köprüden geçerken aşağıda benim kırık oltamı gördük. Hemen aşağıya koştuk. Diğer oltalarımız yardımıyla kenara aldık. O koca balık yorulmuş olsa gerek kuş gibi hafif hiç zorluk çıkarmadan geldi. Yaklaşık 2.5 - 3 Kg. vardı. Huzur içinde evlerimize gittik. Ama yakaladığım, bu koca balık bile evden fırça yememi engelleyemedi. Saygılarımla...
 
ERCAN KÖÇKAR dan FOTER DAYI ÖMÜRLÜKSÜN
FÖTER DAYI
Fırsat buldukça toplanıp balık tutmaya gittiğimiz 5 kişilik bir grubumuz vardı. Geçen yaz bir gün Ökten adlı arkadaşımız ,ki benim amca oğlumdur  yanında bir misafiri balığa getirdi. Sabahın 4 ünde yola koyulduğumuzda  arabada en çok heyecanlanan anılarını büyük bir iştah ile anlatan misafirimiz 67 yaşında ki Kadir amcadan başkası değildi.
    Kadir amca emekli bir ziraat işçisi Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde çalıştıktan sonra emekli olmuş. Emekli ikramiyesi ile İstanbul ‘da Dudullu semtinde iki göz bir geçekondu yapmış kendisi gibi yaşlı olan hanımı ile beraber oturuyor. Hayatında alkol kullanmamış fakat günde iki paket Harman sigarası içiyor. Tiryakiliğine bakıp aldanmak yanlış ormanda,derede,tepede hepimize nal toplatırcasına dinamik ve hala canlı, dipdiri, zayıf yapılı bir ihtiyar delikanlı. Gençlik yıllarında föter  taktığı için bilinen lakabı
    Onun balık tutma sevdasını  göle vardığımızda yapmış olduğu hazırlıkları görünce anladım. Bir kutu solucan toplamış solucanlar şişman mı şişman ,bunları nereden topladığını sorduğumda ise verdiği cevap
-Bahçedeki solucan çiftliğinden oğlum.
 Oldu. Evet Föter Dayı balığa giderken özel yetiştirdiği solucanlarda seçme yapıyor. Ayrıca ısırgan otundan kendisi börek yapmış,bahçeden erik toplamış,özel demliği,tavası hepsi torbada balığa gelmiş. Hele takım çantasını açtığında iyice şaşırdım doğrusu çantada bulunan malzemelerden bir tek misina ve iğneleri teknoloji ürünü geri kalanı Mantar,strafor, tahta,mika gibi ürünlerden resmen imal etmiş Mantarlarını gece balığında parlasın diye fosforlu soba boyası ile boyamış .Misinayı da koca makara ile 2000 m. falan lazım olur diye yanında getirmiş. Hele çakıları tam görülüp de kıskanılacak türden. Çakıları diyorum üç adet çakı taşıyor her birinin kullanım alanı ayrı. Birini balığa ,birini olta hazırlamada, birini de ağaç tahta,gibi şeylerde kullanıyor. Bunları asla karıştırmıyor. İşine gerekli olanı hiç üşenmeden 50 mt ilerde de olsa muhakkak gidip alır.
Meğer bu misina,iğne ve çakıları Föter Dayının namını  duyan KISIK adlı balıkçılık malz. Satan firma kendisine hediye etmiş.
Dip oltalarımızı sallayıp zilleri de taktıktan sonra mantarlı oltalarımızı suya gönderdik. Ogün pek balık alamadık vakit ilerleyip hava ısınınca biz karnımızı doyurup,  dinlenmek için bir ağaç altına konakladık. Foter Dayı  biraz ileride oltamı sallayayım diye
Ağaçlıklı, hendek olan bir bölgeye gitti.Çok geçmemişti ki O nun acı dolu bağırması ile hepimiz fırladık yanına koştuk. Birde ne görelim zavallı adamın yüzü kanlar içinde. Meğer ağacın gölgesine oltayı sallayayım derken  hendekten aşağı suya yuvarlanmış. Düşerken de kafasını ağaç dallarına çarpmış. Burnunun üstünde ve sol kaşında açılma olmuş. Hemen geri dönmemiz gerektiğini kendisini acilen  hastaneye götürmemiz gerektiğini söylediğimde bana şiddetle karşı çıktı.Biz beş kişi bir olduk onu ikna edemedik. Tutturdu da dönmem diye. Onun bu ısrarları Daha baskın çıktı doğrusu otomobilin ilkyardım çantası ile yaralarını temizleyip bantlattırdı. Föter  Dayı o gün hiç durmadan balık tutmaya devam etti. Gece kamp yapmayı planlamış idik fakat Dayının durumundan dolayı bir bahane uydurup geri döndük.Onu  bırakıp,  yarım saat sonrada  evime girdiğimde  aklım Föter Dayı’da kaldı. Durumunu sormak için  telefon ettiğimde ise hanımı çıktı Kendisini istediğimde verdiği cevap ise
-Berber Hasan göle balığa gidip gece çadır kuracakmış,Kadir ‘de onunla aha yeni gitti.