Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!
 
   internetten  
 oltama takılanlar
    RASTGELE
 
 

          Uzun zamandır e mail yoluyla bana ulaşan bir çok konudaki yazılardan beğendiklerimi biriktiriyordum. bunları sizlerle paylaşmak arzusuyla bu sayfayı web siteme ilave etmeye karar verdim.umarım seçtiğim yazı ve  öyküleri sizler de beğenirsiniz. Ancak bu konudaki en büyük problemim e - mail yoluyla gelen bazı yazıların türkçe  karakterler içeriğinde çıktı. Örneğin  ç harfleri c , ş harfleri s , ı harfleri i , ğ harfleri g  ve benzeri şekilde  
e maili yollayan arkadaşların bilgisayarlarının türkçe karakterleri tanıyıp tanımamasına bağlı olarak değişik formatlarda burada yer aldı.  Özellikle Türkiye dışındaki dostlarımın e maillerinden gelen mesajlarda bu çoklukla görülmekteydi. Bu harflerdeki karakter uyuşmazlığını düzeltmeye çalıştım. Bu nedenle bazı metinler sadece türkçe karakter içerirken bazı metinlerde zaman problemi nedeniyle düzeltme yapamadım. Bu metinleri türkçe karakterlere çevirecek  gönüllü arkadaşlar olursa yardım isteklerini sevinerek kabul edeceğim. Yardım edeceklerin yapacakları iş metni seçip copy ettikten sonra word belgesi şeklinde düzeltilmiş halini  e- maile iliştirip yollamak. Yardım için şimdiden teşekkür ederim. Ayrıca benzer şekilde elinizde paylaşmak istediğiniz küçük denemeler öyküler varsa lütfen e malile iliştirilmiş word belgesi şeklinde yollayınız. hepinize şimdiden teşekkürler Rastgele 

Email: rasgele@hotmail.com


 
ÖĞRENDİKLERİM
Yıllar sonra Öğrendim ki...Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız 
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,Gerisini karsı tarafa bırakırsınız 
Öğrendim ki...Hayatında nelere sahip olduğun değil.Kiminle olduğun önemli. 
Öğrendim ki...Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün Ama sonrası için  
bir şeyler bilmek gerek. 
Öğrendim ki...Olmak istediğim insan olabilmemÇok vakit alıyor. 
Öğrendim ki...Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun. 
Öğrendim ki..."Bittim" dediğin andan itibaren Pilinin bitmesine daha çok var. 
Öğrendim ki...Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor. 
Öğrendim ki...Bazı insanlar sizi çok seviyor Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor. 
Öğrendim ki...Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz Bazıları hiç karşılık vermiyor. 
Öğrendim ki...Para ucuz bir basarı. 
Öğrendim ki...İki insan ayni şeye bakıp Tamamen farklı şeyler görebilir. 
Öğrendim ki...Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar Daha uzun yol yürüyor.
Herkes kendine göre bir son sözler yazmış bunlarda bizin konuyla ilgili olanlar
Hayatımda hiç bu kadar güzel mantarlı balık bir yemek yememiştim. 
Karıcım, son günlerde biraz kilo aldın galiba? 
Elektrikçiye ne gerek var canım, ben şimdi hallederim... 
Gel abi burası boyu geçmiyo... 
Gelen şey köpek balığına ne kadar benziyo. 
Help help borgkkkkkggggggz help help (hehe turiz karı bize el sallıyo) 
Ben denedim... Korkmayın. dalıyorum.. Sonra görüşürüz... 
Çok kolay... Düz mü yürüyecegim?.. 
Atlasam birşey olmaz di mi?.. 
Korkma ben attığımı vururum. 
Suyun derinliği önemli değil, asıl iş atlamasını bilmek. 
Yaw karıcım koskoca TİTANİK bu hiç batar mı.... 
Arkanda ayı var! 
Abi ben bu ayıyı silah kullanmadan öldürürüm... 
Ufacık çocukta bıçak ne gezer? Ben sataşçam walla... 
Çekilsene yerimden kro herif!.. burda ben avlanıyorum 
Merak etme bizi vuramaz, menzilin dışındayız... 
Erkeksen vur!.. 
Yok motora elektrik gelmiyo şu anda... 
Kadranda 260 km yazıyo ama ben bunu geçerim hoca... 
Ne tatlı, ısırır mı? 
Benj sarhojz değilim! (direksiyon başında ) 
Abi, namludan bakınca dolu olduğu anlaşılıyor mu? 
Boy veriyorum. 
 Bu dalış için 20kg ağırlık yeter mi? 
Şu mağarada ne var? 
100m'ye dalarım, bişi olmaz. 
Aaa ne güzel balık! Sırtıda çiçek gibi dikenli 
Şu tıpa ne işe yarıyor abi? 
Çapayı almadık mı? 
Burnu dalgaya mı verecektik? 
Şu koya girdik mi  tamam 
Kaç basıyorum acaba? 
Demek daha önce motora binmedin. Atla tekneye biraz dolaşalım. 
Virajda hangi tarafa yatacaktık? 
Bunun önü nasıl kalkıyo? 
 Bitmeyen senfoni:
Muzik dehasi Schubert'in bitmeyen senfonisi icin bilet alan yonetim kurulu baskani, son anda isi olduğundan biletini sirketin Kalite Yönetim Mudurune verir. Ertesi sabah masasında asagidaki bilgilendirmeyi bulur: 
Obuacilar uzun bir sure hic bir sey yapmadan oturdular. Sayilarinin azaltilmasi ve isleri eylemsiz gecen sureyi azaltacak sekilde tum orkestraya yaymalı.Kemancilarin 12'si de ayni notaları caliyordu.Bu gereksiz çalismayi 
engellemek icin personelde ciddi bir tenkisata gitmek gerekir. Eğer yüksek ses gerekliyse amplifikator kullanilabilir.1/6'lik notaların diyezlerinin ve bemollerinin calinmasi için asiri caba harcanıyor. Bu gereksiz bir incelik gibi gozukuyor. Tum bemol ve diyezler tam calinabilir veya eğitimli müzisyenler başka yerde istihdam edilerek bu is için stajyerler kullanilabilir.Yaylilarin caldigi pasajlari, sonradan nefeslilerle tekrarlamanin hicbir 
anlami yok. Bu tur pasajlarin hepsi cikartilir ve tekrar onlenirse,konserin suresi iki saatten 20 dakikaya iner. 
SONUC: Eger Schubert yukaridaki konulara onem verseydi senfonisini bitirebilirdi. 
                                                                                         Saygılarımla.
Çocuk sahibi olmak üzerine bir yazı
 Çocuk Isteyenler Için...  Çocuklari çok seviyor, çocuk istiyorsunuz.Emin misiniz? Tekrar soruyorum; emin misiniz? Karar vermeden önce,çocuklu yasama kendinizi hazirlamaya ne dersiniz? 
   1-) Köse basindaki süpermarkete gidin. Hiçbir sey satin almadan kasaya yönelin ve cebinizdeki bütün parayi kasiyere verin. Daha sonrada yandaki eczaneye gidin kredi karti ile ilaçlar alin. Aksam saat 17:00 ile 22.00 arasinda elinizde yaklasik 4 kg. agirlik tasiyarak sürekli ev içinde volta atin. Saat 22.00'de agirligi yataga birakin. Saati 24.00'e kurun ve yatin uyuyun. Saat tam 24.00'de kalkin.4 kg. agirligi tekrar elinize 
alin ve saat 01.00'e kadar evin içinde dolasin. Agirligi tekrar yataga koyun. Saatin alarmini 03.00'e kurun. Yatin. Uyuyamayacaginiz için tekrar kalkin; bu kez elinizde agirlik olmadan evin içinde dolanip durun. Koltukta kendinizden geçin.03.00'te çalan alarm ile firlayin, 15 dakikalik uykunun sersemligi ile yataga yönelin, agirligi elinize alin. Saat 04.00'e kadar elinizde agirlik varken karanlikta dolanin ve bu arada yüksek sesle çocuk sarkilari, ninniler söyleyin. Kendinizden geçerek bir süre daha uyuyun. Böylece toplam uyku miktarinizi 45 dakikaya yükseltin. Kahvaltiyi hazirlayin. Güleryüzlü olun ve bunlari 5 yil boyunca her gece tekrarlayin. 
   2-) Eve canli bir ahtapot getirin...5 yil boyunca düzenli bir biçimde      her sabah onu giydirmeye çalisin. Ayrica ahtapotu bir çuvala, hiçbir kolu disarda kalmayacak sekilde, en kisa zamanda sokmanin provasini 
 yapin. 
     3-) Bir kavun alin. Kavunun üstünde bir delik açin. Kavunu uzunca bir      iple tavana asip, sallayin. Kavun sagdan sola sallanirken, bir kasik     sicak su alin,.sallanan kavunda daha önce açmis oldugunuz delige,yere      dökmeden sokmaga çalisin. 
     4-) Agzinizdan çikan her cümleyi en az bes kez daha tekrarlayarak     konusmaya alisin. Bunu bir yasam biçimi haline getirin. 
     5-) Disariya çikmak için giyinin. Banyonun kapisi önünde tam tamina      yarim saat bekleyin. Asagiya inin. Kapinin önünde bes dakika bekleyin.     Sonra tekrar eve dönün.Tekrar disariya çikin. Evin önündeki yolda     yürümeye baslayin. çok ama çok yavas yürüyün. Yürürken de yerde     gördügünüz her sigara izmaritini, cikleti, kirli kagidi,mendili,     karincayi dikkatle ve uzun uzun seyredin. Aniden "yeter artik senden 
çektigim" diye avaziniz çiktigi kadar bagirin. Eve geri dönün. Her gün     böyle yürüyüsler yapin. 
     6-) Süpermarkete gidin.Yaniniza da orta büyüklükte bir keçi alin:     Süpermarkete girince keçiyi serbest birakin.Daha sonra da keçinin içerde  kırıp, tahrip ettigi her seyin parasini sorgusuz sualsiz peki deyip 
ödeyin. 
     7-) Evdeki koltuklara tereyagi bulayin. Perdelere de reçel bulastirin. 
     8-) Mutfakta pismekte olan bir adet baligi çalin ve onu misafir odasinda     bir yere saklayin. Baligin odada 5 ay kimse tarafindan bulunmadan     kalmasini saglayin. 
     9-)Evdeki yeni sulanmis çiçeklere elinizi so kun ve aldiginiz çamurlar     ile temiz duvarlar üzerinde figürler yaratin. Nasilmis, çocuklu yasama hazir misiniz? Bir daha DÜSÜNÜN.
Üstteki bu yazıya sayın Gülay Emercenin (eğer ağlamadan okuyabilirseniz)duygu yüklü cevabı
 Bir saglik problemimden dolayi izinliydim, Dönüste maillerimi kontrol  ettigimde, üsttekiI METNI gördüm.Beni bu denli sasirtacak bir yaziyi kaleme alan kisinin bir çocugu olmadigi için bu düsüncede oldugunu, hosgörebilecegimi düsündüm. Herkesin düsüncesine saygi duydugumu  belirttikten sonra, ben de 11 yasinda dünya tatlisi bir kiz annesi olarak  birkaç düsüncemi sizinle paylasmak istedim. 
 * Karnimda ilk hareketini hissettigimde, tekrar hareket etmesi için nefesimi tutup bekledigim anlar o kadar çoktu ki... Benimle kurdugu ilk iletisimiydi  onun. 
 * Bebegimin (cinsiyetini ögrenmek istemedim, dünyaya gelene kadar da bilmedim), karnimda 9 ayini doldurmasi için benden fazladan hiç bir sey  istemedigini söyledi doktorum. Her zaman ne yiyorsam onu yemem gerekiyordu. 
*Dogal süreç onun beslenmesi için yeterliydi. Ancak, babasi ve ben onu öyle  çok istiyor ve fasülye tanesi kadar bir varligi ne kadar çok seviyorduk ki, durmadan onu beslemeye çalisiyorduk. Oysa tek istegi sevgiydi, bu da bizde vardi zaten... 
 * Öyle sirin bir hamilelikti ki, evden çikarken esime: " BIZ  ise gidiyoruz  hosçakal sevgilim" diye seslendigimde, onun karnimda degil yüregimde durup, babasina el salladigini görebiliyordum. 
 * Bebegime merhaba dedigim dakikayi ömrüm oldukça unutmayacagim. Onu kucagima verdikleri, miniminnacik parmaklarini öptügüm; yumusacik tenine dokundugum; sanki bin yilda bir kez açmis bir çiçegi koklar gibi usulca mis kokusunu içime çekerek kokladigim o özel an... Tanrim! Ne büyük saadet! 
 * Kizim... Bir kizimiz olmustu. Içimizdeki isik yumagini bölmüs, hiç eksilmeden artmistik. 
 * Esim askti benim için, sevgiydi. Simdi de bebegimizle birlikte çogalmistik, artmistik, kocaman(!) bir aileydik artik. 
* Evimizdeki ilk gecesinde; bütün aile fertleri, yeni ünvanlarini sayesinde aldiklari muhtesem varligin etrafinda (anneanneler, babaanneler, dedeler, amcalar, dayilar, teyzeler, halalar..), çok çok özel bir konuga gösterilen 
 ihtimam ve özen için kosusturuyorlardi. Oysa bebegim, herseyden habersiz uyuyordu. Onlarin kosturmalari yalnizca birkez kucaga almak içindi. Bir kralin önünde diz çöken askerin sövalye ünvani aldigi an, ayaga kalktiginda daha bir gururlu gözükmesi gibi; bebegimi kucagina alan herkesin yüzüne kocaman bir gülümseme yayiliyor, kendisini ayricalikli hissediyordu. 
 * Uykumuzu öyle degisik bazen de tuhaf seyler için feda ederiz ki.     Bir sevgi pinari için, degil uyku, herseyi feda edebilirdim... 
 * Dünya ne kadar güzeldi ertesi sabah: günes hiç bu kadar parlak olmamisti, ne güzel isitiyordu isiklari, bizim evimizdeki isik topu da öyleydi. Bahar bebegiydi kizim, henüz kis soguklari sürüyordu yine de. Ama niye böyle birdenbire bütün agaçlar çiçek açmisti? Renkler ne kadar göz kamastiriciydi. Gönül kislari yasamamaliydi hiç kimse. Içimizde kuslar sarkilar söylüyordu. Kizimizin da bir tek sesini duymak için basinda, sessizce, gözgöze bakisarak beklemistik esimle. Sevdalanmak böyleydi iste, bir bebege, bir sese, 
küçücük bir varliga sevdalanmak böyleydi.. 
Baska hiçbir seyde bulunamayan hazlar getirdi bu bebek hayatimiza.... 
 * Bize dogru ilk adimini attigi gün, ilk dogum gününü kutladigimiz gün, elinden tutup birlikte yürüdügümüz ilk park gezintimiz; ayni masali okudugumuz kaçinci gecede, masalin ayni satirinda ayni ses tonuyla yaptigi 
 taklitler;  mama yedirirken gülüsmelerimiz, ilk kez "anne" dedigi gün, "baba" dedigi ilk gün (aldigi hiç bir ünvan ve duydugu hiçbir seslenisin bu kadar haz vermedigini söylemisti),  evimizin bahçesine ilk kez yalniz 
 çikmasina izin verip gözlerimizle onu izledigimiz gün, anaokuluna ilk basladigi gün, çizdigi ilk resmini bana gururla gösterisi (benim ondan daha çok gurur duydugum gün), ask kavramini sormasi ve babasiyla ben açiklama yapmaya çalisirken, bize bakip bilgiç bilgiç "tamam anladim" dedigi an, ilk kavgasi ve bir filozof edasiyla kavga ettigi arkadasina nutuk çekmesi,kendi kavgalarini kendisinin halletmesi gerektigi kuralini arkadasinin annesine anlatisi,  mutfakta yumuk elleriyle kurabiye yogurmaya çalismasi, asla basaramayacagim kurabiye kaliplari icat etmesi, içeriki odadan bana seslenip, sonra da "annecim seni seviyorum" dedigindeki mutlulugum, hiç bir güzellik uzmaninin basaramayacagi denli özgün bir makyaji denedigi gün yüzündeki çildirtan sirinlik, yatak örtümü kremle kapladigi gün yumuk ellerini gözlerinin önüne getirip "canim sagolsun dimi annecim" derken ki ses tonu (o günden sonra "canim sagolsun" diyebilmenin büyük mutluluklar getirdigi baska anlar), kitaplardan ögrenemedigim ama o minnacik beyninden, 
 tatli dilinden ögrendiklerim, ondan ögrendiklerim, ondan ögrendiklerim, ondan ögrendiklerim... 
 * Su çiçegi çikardiginda, kucagimdaki ates topu için ölebilecegim düsüncesi, anneanneye telefonda "hasta degilim, ben çiçek açiyormusum" diye suçiçegini tarif edisi, kabakulak oldugunda çok kilo aldim deyip yemek yemeyi reddedisi ve yüzündeki sislik iniyor mu diye elinde aynayla 5 dakikada bir kendini 
 inceleyisi... 
 * Ilkokula basladigi günün sabahi, okul önlügünü giydiginde bakmaya doyamadigim güzellik, ev ödevlerini zaten biliyor edasiyla yapmasi, ögretmeninin ve arkadaslarinin olusturdugu yeni dünyasini betimleyisi, 
 çantasina evdeki bütün oyuncaklarini doldurup götürmeye çalistigi gün, ilk karnesi (çerçevelenen basari belgeleri için ayrilan duvarin önünden geçerken kasila kasila yürüyüsü), buz pateni yapmaya çalismasi; her seyi anneyle ve babayla yapmaya, her çocuk oyununa ve mutluluguna  bizleri de ortak etmeye çalismasi  (buz pateni yaparken ona eslik etmeye çabalayip gülmekten kirildigimiz gün), feminist bir bakis açisiyla çikarilan bir dergiyi konustugum arkadasim gittikten sonra kizimin bana "annecim feminist ne demek?" sorusunu sormasi, ben ona açiklama yaptiktan sonra "oooh rahatladim, ben de annem terörist mi acaba diye çok korkmustum" demesi,bize verilen tek bir yasami bile yeterince yasayamadigimizi düsünenlere inat 
gibi, kizimin gözleriyle yasadigim ikinci yasamim. Ilkokulu yeniden okumam,Türkçe dersindeki okuma parçalarini aklimiza hiç gelmeyecek sekilde yorumlayip bize ana fikirler anlatmasi, ailece havuz problemleri çözmemiz ("iki musluk havuzu doldururken, üçüncü muslugu açip bosaltmak ne kadar saçma" diyerek 
 yürüttügü mantigin sirinligi)... 
 * Gözlerimin önünde geçen zamanla, hiç bir anini kaçirmama istegiyle yasanan dolu dolu günlerle birlikte büyüyen güzellik. Askla, sevgiyle baglandigim varlik, hayatimdaki hiç kimsenin yerini dolduramayacagi kadar olaganüstü güzellikteki kizimla, yetiskin sohbetlerine çok benzeyen ama farkli bir gözlük takarak yapilan sohbetler, o artik bir genç kiz olma yolunda... 
 * Bir bebegimiz olmasini istedigimizde hayatimiza güzellikler gelmesini zaten bekliyorduk, ancak bu kadarini biz bile hayal edemezdik. Esimle kizimizi büyütürken ona sadece sevgi verdik, sevgi, sevgi, sevgi... 
 Karsiliksiz bir vermekti bu, ancak sirin bakan bir çift göz verilen sevgiyi fazlasiyla hemen yansitiveriyordu bize... 
 * Ilerde esimin vefatiyla yalniz kalacagimizi bilmiyorduk, kizimin gösterdigi inanilmaz destek herkesi hayrete düsürdü. Bütün sevenlerimiz ve ben de dahil kizima karsi son derece dikkatli davrandigimizi düsünüp 
acimizi (onun acisini gidermek için) yansitmamayi seçtigimiz bir anda,  "benim yanimda aglayabilirsin annecim, rahatlarsin" dedi o... ona sarilip tanriya sükrettim! "iyi ki varsin bebegim",  ve paylastim, simdiye kadar nasilsevgimi açikça paylasmissam, acimizi da paylastik biz... O benim kizim,yavrum, askim, arkadasim, ben onu çok seviyorum. 
 * Sonuçta istemek gerekir. Istemeyerek çocuk sahibi olunmaz.Mutlulugu da diger hersey gibi ister ve onun için emek veririz. Emek vermeden hiç birsey kazanamayanlar, kendilerine verilen ikinci yasamlari hakedenlerdir... 

 Gülay Emerce 
 Melike'nin annesi 
 

Can Dündar' dan Deprem sonrası Türk-Yunan dostluğu üzerine
Kardesim Nicos! 
"Bugün 30 Agustos... Büyük taarruzun yildönümü...Normalde bugün televizyonlarimiz bize, tarih boyu her kapismada sizinkileri nasil un ufak ettigimizi anlatan filmler gösterirlerdi. Hani su bizim kahraman delikanlinin, sizin güzel Eleni'yi tavlayip gavur hattini yararak cümle küffara balta sallamasi ile baslayan ve zafer borulari çalinirken Eleni'nin (yeni adiyla Emine) secde etmesiyle sonuçlanan o çocuksu sahlanis filmlerinden... Mutlaka ayni filmin "Yunan delikanli-Türk Kiz" versiyonunu sen de defeatle izlemissindir. Ama bu yil pek ragbet görmedi bu türden kahramanlik destanlari...Iki nedenle:Birincisi "bizim kahraman" baltayi Marmara'da tasa  vurdu; pek ortaya çikacak halde degildi. Ikincisi sen Nicos,sen, uzattigin yardim elinde yalniz kizlarimizi ogullarimizi degil, yüz yillik bir önyargiyi da çekip aldin toprak altindan... 

Kardesim Mehmet, buradayim" diyen sesini duyduk yerin yedi kat dibinde ölümle cebellesirken..Yillar sonra birbirini bulmus iki kardes gibiydik.Pazar ayininde tepsi dolastirildigini gördük, kiliselerde, "yarali komsu 
için..." Bosuna dememisler, "Ev alma, komsu al" diye... Yikildi evimiz,yetisti komsumuz... Akin akin kan vermeye kosmasina tanik olduk "kara gün dostlarimiz"in... Kanli düsmanlardik bir gün önce; kan kardes olduk deprem ertesinde.Derken, 15 Yunanli hemsire kostu yaralarimizi sarmaya.. 58 kisilik kurtarma ekibini Avcilar'da küçük Güvenç'i 97. saatin sonunda enkaz altindan çikarirken gördüm. Sarilip aglasiyorlardi Güvenç'in ailesiyle.Çogumuz ilk kez bu facia sayesinde ögrendi senin, bizden bildigimiz, bakan dedigimiz adamdan daha yakin oldugunu. Dostlugun dilinin, dininin olmadigini gördü ilk kez... Kim Güvenç'in ailesine "Onlar düsman"dedirtebilir ki artik... Yunan sismograf Prof. Papazahos'a göre son depremdeki toprak kaymasi, Türkiye'yi Yunanistan'a dogru 2 metre yaklastirmis. Bence daha fazla Nicos... bence daha fazla!.. 

Bilmem farkinda misin, su bedbaht asirda her felaketin ardindan biraz daha sokulduk birbirimize... Harp ettik yillarca/ Venizelos, Gazi'yi Nobel'e aday gösterdi sonra...  Kibris müdahalesi, sizin darbeci generallerin 
kuyusunu kazdi. Sonra bizim generallerin darbesi, sizi NATO'ya üye yazdi.Simdi deprem, Avrupa Birligi'nin mali destegine çekincelerinizin kalkmasiyla sonuçlanacak belki de... Yarilan toprak, kalici bir dostluga yol açiyor adeta..Her göçügün altindan acilara bulanarak, dostluga susayarak çikiyoruz. Biz bu depremde bir kez daha gördük çaresizligimizi, yoksullugumuzu. Bir çadir bile bulamadik siginacak. Enkazdan kurtardigimiz canlari, tifoya kurban verdik. Çünkü elimizdekini avucumuzdakini uçakla, silaha yatirmistik Nicos.... Size karsi... sizin gibi... Ölesiye harcadik, öldürüsiye silahlanmak için... Agzimiz açik, hayran hayran bakarken 
jetlerimizin gürültüsüne, aklimiza gelmedi dönüp bakmak evlerimizin döküntüsüne... Simdi tepeden tirnaga silahiz, lakin yoksul ve açiz iste...Leopar tankindan çok, koku alan bir köpege ihtiyacimiz vardi geçen 
hafta... Bir F-16 parasiyla kaç seyyar hastane alinirdi acaba Nicos? Kaç çadir örterdi üstümüzü, kaç battaniye sarardi? Kaç okul yaptirilirdi, kaç çocuk kurtarilirdi bir füzenin parasiyla?.. As demektir baris, Nicos...Bunu anladik artik; ... dostlugumuz, ekmegimizdir. 

 Simdi Ege'de isler düzeliyor gibi... ama kanmamak gerek. Bilmez misin, tepedekiler tepismemizden alirlar güçlerini... Bugün baris çubugu yakar,iki gün sonra savas baltalarini çikarirlar topraktan. Kanmayin bunlara!. 
 Depremde bizimkiler ortadan kaybolunca sizin gazetelerden biri "Bizim  isçiler tehlikede oldugu zaman da Simitis ortada görünmez" diye yazmisti. Tam da o eski sarkidaki gibi:  "Bogazda bir kösede/ Gün batarken Yannis agliyor/ Yaninda Mehmet/ Içip türkü söylüyor:/ 'Ben Türküm, sense Rum,/ Ben de halkim sen de.../ Sen Isa dersin, ben Allah/ Lakin her ikimiz de ah ile vah'". 

 Gel artik, onlara birakmayalim dostlugun bayragini... Tabiplerimiz,talebelerimiz, yazarlarimiz, ozanlarimiz kursun köprüyü... Yardimekiplerimiz, isadamlarimiz, halklarimiz kursun... ki yikilmasin kolay kolay... Ege'nin baligina rokayi katik edip raki içelim, deniz ve günesle birlikte ekmegi üleselim ve Ritsos'tan dizeler okuyalim birbirimize:"Yalniz degiliz. Onlar bunu bilmiyor/ Sen at ilk adimi, bulusacaksiniz/Barisin borulari çalsin!../ Baslasin genel seferberligi basaklarin,güllerin.../ Kimse bir basına olamaz/ Ver elini kardesim." 
 

HERSEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL
Iki melek yeryüzünü dolasmaya çikmislar.. Tabii insan kiliginda.. Aksam olmus.. Kentin en zengin semtinde lüks bir villanin kapisini Tanri misafiri olarak çalmislar.. Ev sahipleri somurtarak buyur etmisler onlari.. Yemek falan teklif etmemisler.. Sicacik misafir odalari yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki silte atip "Geceyi burada geçirebilirsiniz" demisler..Silteleri betona sererken, yasli melek duvarda bir çatlak görmüs. Elini uzatmis. Söyle bir sürmüs yariga.. Duvar eskisinden saglam olmus.Genç melek "Niye yaptin bunu?" diye sormus merakla.."Her sey her zaman göründügü gibi degildir" demis yasli melek yavasça.. 
Ertesi aksam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok iyiliksever bir aileye misafir olmuslar. Her seyleri bir tanecik inekleri imis. Onun sütünü satip geçiniyorlarmis. Ev sahipleri mütevazi sofralarina almis onlari.. 
Allah ne verdiyse beraber yemisler. Yatma zamani gelince kadin "Siz uzun yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalisiniz" demis.. "Bizim yatakta siz yatin,bir rahat uyuyun. Biz su divanda idare ederiz." 
Günes dogarken uyanan melekler, zavalli adamla karisini iki gözleri iki çesme aglar bulmuslar. Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü yatiyormus.Genç melek öfkeden deliye dönmüs.."Bunu Nasıl yaparsin.. Bu kadar iyi insanların yegane servetinin ölmesine Nasıl izin verirsin.. Önceki gece gittigimiz villada her sey vardi, ama kötü ev sahipleri bize hiçbir sey vermediler. Sen onlarin bodrumlarini tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her seylerini paylastilar. Ineklerinin ölmesine göz yumdun?..""Her sey her zaman göründügü gibi degildir evlat" demis, yasli melek gene.."Nasıl yani?" diye daha da öfkeyle yinelemis sorusunu genç melek.. 
"Her sey her zaman göründügü gibi degildir evlat" demis yasli melek bir daha.. Ve anlatmis.."Ilk gittigimiz zengin evinin o duvar çatlaginin içinde yillar önceden saklanmis bir hazine vardi. Ev sahipleri, zenginlikleri ile çok magrur, ama hiç paylasmayi sevmeyen insanlar olduklari için bu defineyi bulmayi hakketmemislerdi. Çatlagi kapayip, onlari bu hazineden ebediyyen mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yataginda yatarken ölüm melegi, adamin karisini almaya geldi. Kadinin hayatini bagislamasina karsilik ona inegi verdim. Her sey her zaman göründügü gibi degildir. Isler bazen istendigi gibi gitmez göründügünde, aslinda olan budur. Eger inançli isen, her iste bir hayir oldugunu düsünürsün. O hayrin ne oldugunu da, bir süre sonra anlarsin.."
BİR TORBA ÇİVİ
Babası çocuğuna bir torba çivi verir ve ona sabrını her kaybettiğinde kapağın arkasına bir çivi çakmasını söyler. Haftalarilerledikçe çocuk kendini kontrol etmeyi öğrenir ve daha az çivi çakmaya başlar. Daha sonra, kendini kontrol etmenin kapağa çivi çakmaktan daha kolay olduğunun farkına varır. Hiç çivi çakmadığı ilk günün sonunda durumu babasına bildirir.Bu defa baba, oğluna kendini kontrol ettiği her günün sonunda bir çivi sökmesini söyler. Günler geçer ve en son çivi söküldüğünde çocuk yine babasına haber verir. Babası çocuğu elinden tutar ve kapağın yanına götürür ve ona: "Bak oğlum çok çalıştın, fakat kapağın üzerindeki tüm deliklere bir bak. Hiç bir zaman eskisi gibi olmayacaklar. Her sabırsızlığında karşındakilerde böyle yaralar oluşur. Birini bıçaklayıp tekrar bıçağı çıkarabilirsin, önemli değil ama ne kadar özür dilersen dile o bıçak yarası daima orada kalacaktır. Sözlü bir saldırı fiziksel saldırı kadar yaralayıcıdır. Arkadaşlar mutluluktur, bizi güldürürler, başarı için cesaretlendirirler, bize dikkatli bir kulak sunarlar ve her  zaman kalplerini bize açmaya hazırdırlar. O kalplerde çivi yarası açmamaya dikkat et..."
Dünyanın en komik kazası
Bu olayin da gerçek olduguna dair söylentiler var ama ne kadar dogru bilinmez tabii. 
Sayin santiye sefim; Is kazasi tutanagina planlama hatasi diye yazmistim. Bunu yeterli gormeyerek ayrintili anlatmami istemissiniz. Su anda hastanede yatmama neden olan olaylar aynen asagida anlattigim gibi 
olmustur:Bildiginiz gibi ben bir duvar ustasiyim. Insaatin altinci katindaki isimi bitirdigim zaman biraz tugla artmisti. Yaklasik 250 kg kadar oldugunu tahmin ettigim bu tuglalari asagiya indirmek gerekiyordu. Asagi 
indim, bir varil buldum, ona saglam bir ip bagladim, altinci kata ciktim. Ipi bir çikriktan geçirip ucunu asagiya saldim. Tekrar asagiya indim ve ipi çekerek varili altinci kata çikardim. Ipin ucunu saglam bir yere baglayip tekrar yukari ciktim. Butun tuglalari variledoldurdum.Asagi indim, bagladigim ipin ucunu cozdum. Ipi çözmemle birlikte birden kendimi havalarda buldum. Nasil bulmayayim? Benyaklasik 70 kiloyum. 250 
kilogramlik varil suratle asagiya duserkenbeni yukari cekti. Heyecan ve saskinliktan ipi birakmayi akil edemedim. Yolun yarisinda dolu varille carpistik. Sag iki kaburgaminbu sirada kirildigini saniyorum. Tam yukari cikinca, iki parmagim iple beraber cikriga sikisti. Parmaklarim da bu sirada kirildi. Bu esnada yere carpan varilin dibi cikti ve tuglalar etrafa sacildi.Varil hafifleyince, bu sefer ben asagi inmeye varil yukari cikmayabasladi ve yolun yarisinda yine varille carpistik. Sol bacagimin kavalkemigi de bu sirada kirildi. Can havli ile ipi birakmayi akil ettim.Basimi yukari kaldirdigimda bos varilin suratle uzerime geldiginigordum. Kafatasimin da boyle catladigini saniyorum. Bayilmisim, gozumu hastanede actim. Cenab-i Hak'tan tum kullarini boyle görünmez kazalardan korumasini diler, hurmetle ellerinizden operim. Duvarci ustaniz ...
DUYGULARIN ÖYKÜSÜ
Bir Zamanlar Bütün Duyguların Yaşadığı Bir Ada Varmış..Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri; Aşk dahil!!! Bir gün adanın batmakta olduğu tüm duygulara haber verilmiş. Bunun üzaerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk adada en son kalan duygu olmuş, çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş.Zenginlik çok büyük bir teknenin içinde oradan gelmekteymiş.Aşk "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş. 
Zenginlik "Hayır alamam, teknemde çok fazla altın ve gümüş var sana yer yok" demiş. Aşk çok güzel bir teknenin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir lütfen bana yardım et!" "Sana yerdım edemem Aşk sırılsıklamsın ve yelkenimi mahvedebilirsin" demiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş. "Üzüntü seninle geleyim" "Of Aşk o kadar üzgünüm ki, yanlız kalmaya ihtiyacım var" Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk birden bir ses duymuş,"Gel Aşk seni yanıma alacağım" Bu Aşk'tan yaşlıca biriymiş, Aşk kendisini o kadar şanslı o kadar mutlu hissetmiş ki, 
onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş, ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk yanıbaşındaki Bilgi'ye sormuş "Bana yardım eden kimdi?" "O Zaman'dı" demiş Bilgi. "Zaman'mı ? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş"Çünkü sadece Zaman  Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir..
Prof Dr.Kadir HALKMAN dan DEDİKODU ÜZERİNE
Dedikodu guzeldir. Insani rahatlatir. Muhtemelen insan sadece dedikodu yapmak icin diger hayvanlardan farkli olarak ses cikarmak yerine konusmayi ogrenmistir. Tabi diger hayvanlarin dedikodu yapamadigini varsayiyoruz. 
Dedikodunun temelinde kiskanclik vardir, intikam vardir, kendini kurtarmak vardir, "ben boyle degilim" diye sukur vardir, baska insanlarin dedikodu yapan kisinin agzina baktirmasi vardir. Daha bir dunya dedikodu gerekcesi sayilabilir. Mademki bunlarin tumu insani duygulardir, o halde dedikodu da insanca bir davranistir. Garip 2 ot parcasi sadece dedikodu yapabilmek icin neler vermezlerdi acaba?Ama dedikodu yapamadikleri aptal birer ot parcasi olarak ya da geri zekali birer muhabbet kusu olarak kalmaya mahkumdurlar. 
Dedikodu yapmak guzeldir. Insani rahatlatir. Bu bir temel ihtiyactir. Tabi dedikodusu yapilan kisi zaten yeteri kadar asagilanir. Tarih bu konuda bilmem kac tane intihar vakasi yazar, bilmem kac kisinin tum yasami 
degismistir, insanlar eslerinden ayrilmislardir, is degistirmislerdir falan. Bunlar hic dert degildir. Toplumun dedikoduya ihtiyaci vardir. Bireyler degil toplum onemlidir. 
Dedikodu giderek buyur. "A" dedikoducusu "B" ye  derki "X ile Y arasinda  bir iliski var mi?" Sonra "B" hemen dedikoducu gomlegini giyip "C" 'ye derki "X ile Y arasinda bir iliski var galiba". Ve tabi sonra "C" 
dedikoducu gomlegini giyip ortaya "B, X ile Y' yi beraber gormus" der. Bu is boylece buyur gider. Hani "Albay binbasiya demis ki yarin gunes tutulacak, erat izlesin, binbasi yuzbasiya, yuzbasi tegmene anlatirken olay sapar, giderek erat der ki yarin albayi tutuklayacakmisiz". Dedikodu da yanlis iletme yoktur. Bu tip yanlis aktaran dedikoducu, dedikoducular masasindan hemen kaldirilir. Dedikodu da yanlis degil bilincli bir yukseltme vardir.  Tabi, dedikodunun yazili olmayan kurallari da vardir. Ornegin "A" ile "B""X" hakkinda iyi bir dedikodu yaparlar. Derlerki "X hergun kocasini dovuyor". Sonra bir gun "A" kosarak "X" ile konusur ve "B" ile konustugu her seyi ; bazen "X"i yedigi icin vicdan azabi ile , bazen "B" den once anlatip kendini guvenceye almak icin , bazen artik "B" yi sevmedigi icin vb. nedenlerle anlatir. Tabi bu arada "A", "B" ve "X" arasinda butun eski kirli camasirlar ortaya cikar, insanlar bu 3 kisinin dedikodusunu yaparlar ama zaten bu da dedikodunun kuralidir. 
Iyi dedikoducular dedikodu yaparken isim vermezler."Vallahi A dediki .... diye konusmazlar. Bu,dedikodu degerini dusurur, dedikoducuyu 2.sinif mahalle dedikoducusu durumuna dusurur. Saygin dedikoducular isim 
vermeyerek kendilerinin iyi ve inandirici bir dedikoducu oldugunu belirtirler. Tabiki 2. sinif dedikoduculara da bu toplumda ihtiyac vardir.2. sinif insanlar 1. sinif dedikoduculari sevmezler Onlara gore kaynak verilmez ise dedikodunun zevki olmaz. "Aman sekerim, bir seyler soyluyor ama isim vermiyor. Sanki bize guvenmiyor diye birde 1. sinif dedikoducunun dedikodusunu yaparlar. Bu yuzden insanlar kendi siniflarinda dedikodu yapmalidirler. 1. sinif bir dedikoducu asla 2. sinif insanlarla dedikodu yapmamalidir. 
Dedikodudan korkmayin. Bu denli insana ozgu bir davranis biciminden korkmamak gerek. Insanlari sevin. Baska insanlarin sizin hakkinizda igrenc seyler anlatmalarini dogal karsilayin. Siz de insan gibi davranip onlar 
hakkinda dedikodu yapin, uyduruk hikayeler anlatin. "biliyormusun, A kisisi cuma namazina baslamis" deyin. "B homoseksuelmis" deyin. "C artik fenebahceli degil galatasarayli olmus" deyin. Deyin oglu deyin. 
Insanlarin gunluklerini ve hatira defterlerini de okuyun. Ne guzel bir duygudur baskalarinin gizlerini, sadece kendilerine ait sirlari ogrenmek.Dunyada bundan guzel birsey olamaz. Dusunun bir kere. "A" nin hatira 
defterini ele gecirip okumusunuz ve salak "A"   halen defterinin kimsetarafindan okunmadigini hatiralarinin hala bakire oldugunu" saniyor. 
Baskasinin sirlarini ogrenmek insanlari mutlu eder. Insanin ne kadar buyuk oldugunun gostergesi baskalarinin sirlarini ogrenmektir. Hele birde bu sirlari baskalari ile paylasirsaniz baskalarinin size nasil gipta ile baktigini bilirsiniz.Ne guzel bir duygudur. Allah insana sadece bu amacla akil vermistir.Baskalarinin sirlarini ögrensinler ve baskalari ile paylassinlar diye. 
Hele hele birilerini rontgenlemek, telefonunu dinlemek en guzelidir.Rontgenlemek daha ziyade erkeksi bir davranistir. Biz erkekler bayanlari rontgenleriz. Bu bize verilmis ilahi bir haktir. Bu yuzden bu hakkimizi evrensel boyutta kullaniriz. Bir uzayliyi dahi rontgenlemek hakkina sahibiz. Yeterki rontelemek olsun. En kizdigim sey plaja mayo ile gelen bayanlar. Rontgenlenecek bir sey birakmiyorlar. Oysa havlu elbise 
ile gelenlere bayilirim. Eteginin altindan bacak seyretmek ne guzeldir. O,bir gizdir. Bayan elbiseyi cikarip mayo ile kalinca tum buyu bozulur, gizortadan kalkar,plaja elbise ile gelen baska bayanlara cevrilir gozumuz. 
Burada onemli olan gizliligi elde etmektir. Amac cogu kere bayanin bacagina bakmak, ne guzel bacak demek degildir. Sadece gizliligi eldeetmektir. Bu yuzden rontgenleriz bayanlari. Sonra icki sofralarina meze 
yapariz. "Eteginin altindan bacaklarini gordum" deriz. Hatta icimizde dans ederken kizin etegini hafifce kaldirip diger erkeklere gosterenler de vardir. Ayni yerde bulunan kizlar da hafifce mutlu olurlar bu göstersteriden.Cunku kendileri enayi yerine koyulmamistir. 
Falciya gitmek de guzeldir. Insanin kendi gelecegini bilmesi en dogal hakdir. Evet, butun kitapli dinlere gore (ve hatta kitapsiz dinlere de gore) gelecegi bilmek sadece Tanrinin elindedir, birisi gelecekten haber 
veriyor ise kendini Tanri yerine koyuyordur. Bu affedilmeyecek tek gunahtir. Ama o falcinin sorunudur. Ha, tabi birde fala inanildigi zaman insan biraz gunaha girer, sebebi gayet basit, falci gelecegi biliyor ise 
ve Tanri degilse geriye seytan kalir, seytaninda gorevi zaten budur,insanlari Tanrinin etkisinden cikartmaya calisir, filan ama bosverin bunlari." O kadar da gunaha girelim canim, zaten biz eglence olsun diye 
falciya gidiyoruz. Sonra kimler gitmiyor ki, ne krallar ne padisahlar gidiyor. Hem sonra ben kendim icin gitmiyorum ki, oglumun beraber oldugu bir sillik var, onun icin gidiyorum" gibi seksen tane bahane bulunur. 
 Falci muhabbeti de iyidir. Geri zekali bir penguenin falciya gitmesini dusunebiliyor musunuz? En kucuk cocuklar icin yapilan cizgi filimlerde bile boyle sey olmaz. Bebeler bile inanmaz boyle bir seye Ama insanlara ozgu falcilik, buyuculuk cocuk cizgi filimlerinde bile var. Demekki bu kadar dogal bir sey. Dogal ise neden yapmayalim. Hem bir de baskasi icin fala baktirmak var." Acaba o sillik oglumu ayartacak mi,kizim sinavdan gececek mi, kocam beni aldatiyor mu, kardesime iyi bir kismet cikacak mi? " gibi sorularin tek yaniti falcidadir. Sonra, iyi falcilar buyu yapmak ya da daha onemli olarak buyu bozmak konusunda uzmandirlar. Arkadaslar birbirlerine bunlarin adreslerini verirler. Daha iyi arkadaslar falciya beraber giderler ve falcinin anlattiklarini dinlerler. Zaten iyi falcilar da 3-5 kisiyi  beraber alirlar. Hem zaten toplu psikoterapi de ayni degil mi? 
Dedikodu, baskasinin gunlugunu okumak, rontgenlemek, telefonunu dinlemek,baskasi icin fala baktirmak hep baskasina ait olan bir sirri elde etmek amaci ile yapilir.Bu iste her turlu hile hurda,her turlu silah mubahtir. 
Son derece insancadir.Bu yuzden asagilayici, sevgiden uzak, igrenc, haince ve pistir. Dr.Kadir HALKMAN
KULAKSIZ BEBEK
Bebegimi görebilir miyim" dedi yeni anne. Kucagina yumusak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeginin minik yüzünü görmek için kundagi açti ve saskinliktan adeta nutku tutuldu! Anne ve  bebegini   seyreden doktor hizla arkasini döndü ve camdan bakmaya basladi. Bebegin kulaklari yoktu...Muayenelerde, bebegin 
duyma  yetisinin etkilenmedigi, sadece görünüsü bozan bir kulak yoksunlugu oldugu anlasildi.  Aradan yillar geçti, çocuk büyüdü ve okula basladi.Bir gün okul dönüsü eve kosarak geldi ve kendisini annesinin kollarina atti .Hiçkiriyordu  Bu onun yasadigi ilk büyük hayal kirikligiydi;  aglayarak" Büyük bir çocuk bana ucube Dedi."   Küçük çocuk bu kadersizligiyle büyüdü .Arkadaslari tarafindan   seviliyordu ve oldukça da basarili bir ögrenciydi.Sinif baskani   bile olabilirdi; eger insanlarin arasina karismis olsaydi. Annesi, her zaman ona "Genç insanlarin arasina karismalisin"diyordu, ancak ayni zamanda yüreginde derin bir acima ve sefkat 
hissediyordu. Delikanlinin babasi, aile doktoru ile oglunun sorunu ile ilgili görüstü; "Hiçbir sey yapilamaz mi?" diye sordu. Doktor "Eger bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapilabilir" dedi.Böylece genç bir  adam için kulaklarini feda edecek birisi aranmaya baslandi.  Iki yil geçti bir gün babasi "Hastaneye gidiyorsun 
oglum, annen ve ben, sana kulaklarini verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sir" dedi. Operasyon çok basarili geçti ve adeta yeni bir insan yaratildi. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal  hayatinda büyük basarilar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat  oldu.     Yillar geçti, bir gün babasina gidip sordu: "Bilmek zorundayim,  bana  bu kadar iyilik yapan kisi kim? Ben o insan için hiçbir 
sey yapamadim..." Bir sey yapabilecegini sanmiyorum"dedi babasi, "fakat  anlasma kesin, su anda ögrenemezsin, henüz degil..." Bu derin sir yillar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açiga çikma  zamani geldi... Hayatinin en karanlik günlerinden birinde, annesinin cenazesi basinda babasiyla birlikte bekliyordu. Babasi  yavasça annesinin basina elini uzantti; kizil kahverengi saçlarini  eliyle geriye dogru itti; annesinin kulaklari yoktu. "Annen hiçbir  zaman  saçini kestirmek zorunda kalmadigi için çok mutlu oldu" diye fisildadi babasi "..ve hiç kimse, annenin daha az güzel oldugunu    düsünmedi degil mi?"Gerçek güzellik fiziksel görünüse bagli degildir, ancak kalptedir!Gerçek mutluluk, gördügün seyde degil, asil  görünmeyen yerdedir... Gerçek sevgi, yapildigi bilinen seyde degil,  yapildigi halde bilinmeyen seydedir!"
öyle birini taniyor musunuz?
Sizi sizin kadar taniyan biri; sizi düsünen, düsünmeyi ögrenmis, sakin, uslu, efendi, oturmayi kalkmayi bilen, sevmeden edemediginiz biri; size sizi anlatmayi herseyden çok seven, sizin için çok sey   basarmaya hazir biri; bazen biraz fazla konustugundan yakindiginiz ama ne söyledigini bildiginden hep emin oldugunuz,sizi tanidigi kadar kendini  ve hayati taniyan biri;yalnizca esinize anlatabildiginiz sirlarinizi anlatmaktan  Çekinmediginiz , bazen düsüncesine siddetle ihtiyaç duydugunuz biri; sabahin üçünde "ayip olur mu" diye endiselenmeden ariyabildiginiz ve üçüne besine bakmadan size duymaniz gerekenleri söyleyen,  gecenin o karanliginda kalkip isigi yakan, masasinin basina geçen biri; kaleminiz, kagidiniz, aynaniz, saatiniz, kravatiniz olan,bazen   gölgeniz olan biri;ve bazen vicdanimiz, bazen de uykusuz biraktiginiz için, vicdan  azabiniz olan biri...Hayatiniz da böyle biri ... var mi ? Varsa, kiymetini bilin.
Sedef Çiçeği  (sevgili Ercan Köçkar'a bu güzel öykü için teşekkür ederim)
Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı.
       Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış
       gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...Ve Hakimin
       tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim...

      "Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?"

       Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp,    kısılmış sesiyle konuşmaya başladı...
 
       "Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."
 
       Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden   birinin flaşıyla bozuldu, kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından...
       Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti..Herkes onu   dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu...Ve devam etti...

        "Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim...O bilmez...50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir     yaprağı tohumlamıştım, öyle    büyüttüm..Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim...Bir süre sonra çiçek
       kurumaya başladı. O zaman adak adadım... Her gece güneş açmadan önce bir      tas suyla suluycam onu diye...İyi gelirmiş dedilerdi...50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayım      demedi... Taki geçen geceye kadar...o gece takatim kesilmiş..uyuyakalmışım...Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim... Hayatımı,      umudumu herşeyimi verdim...Ondan hiçbirşey göremedim..Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."

        Hakim, yaşlı adama dönerek ;
 
       "Diyeceğin bir şey var mı baba" dedi.

       Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın  utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.

       "Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçevan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi   verdim... Fadimemi de orada tanıdım...Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden büketler verdim...O çiçeklerle doludur   bahçesi...Kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi...İlk Evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm...   Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi..Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin   dedi... Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun...lafım geçmedi... O günlerde tesadüf  bu çiçek      kurudu...Ben ona gece sularsan geçer dedim..Adak dilettim...Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim... O sevdiğim kadının     yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim...Her gece o çiçek ben oldum...Sanki...Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o   yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...
 
       "Her gece O yattıktan sonra uyandım... Saksıdaki suyu boşalttım... Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey..Geçen gece de...     Yaşlılık.. Ben de uyanamadım.. Uyandıramadım...Çiçek susuz kalırdı amma , kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım..Sesimi   çıkartamadım..." 
       O an Mahkeme salonunda herşey sustu...