ADALET
Arapça bir kelime olan Adalet, A-de-le fiilinden bir mastar
olup doğru olmak, doğru davranmak, aynı
düzeyde yapmak, düzenli ve dengeli davranma,
herşeyin ve herkesin hakkını vermek, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma,
bir şeyi yerli yerine koyma, insaf, eşitlik, tarafsız hüküm, hak gözetme, hakkı
yerine getirme gibi anlamlara gelir. Diğer bir anlamı ise: “İtikatta, amel ve ahlakta
ifratla tefrit arasında yani itidal noktasında, orta yolda olan demektir.” Bazıları
da: “Adil: İnsan kemâlatının üç esasını yani hikmet, şecaat, iffeti kendinde
toplayan kimsedir.” derler. Bu kadar geniş kapsamı olan adaletin zıddı zulüm, gadr
(ihanet, ahde vefasızlık), insafsızlıktır. Adalet
daha çok Hakk-hukuk ve kıst (insaf ve merhametle, adilce verilmiş, bölüşülmüş
nasip) kavramlarıyla birlikte kullanılır. İslam
ülkelerinde/toplumlarında adalet terimi insanın Allah, toplum, canlı varlıklar,
maddî tabiat ve diğer insanlarla ilişkilerinin mahiyetini ve dayanacağı temel
ilkelerin doğru tespiti için belirleyici bir kriter olarak tanımlanır. Hukuk
kelimesinin tekil hâli olan Hakk’la yakın ilgisi insan ve toplum hayatını
düzenleyecek temel kuralların doğru tespitiyle ilgilidir. Yine
İslam’da adalet, hukuk önünde herkese adilce, eşit bir şekilde davranmayı kapsar.
İslam bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez
bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve
nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış,
zengin-fakir ayrımı gözetmemiş, kuvvetli zayıf farkını gözönüne almamış bir
adalet anlayışı getirmiştir. Bunun için İslam, toplum içinde yaşayan bütün
kesimlerin birliğini sağlayan prensipler koymuş, ümmetin güvenliğini garanti altına
alan bir düzen kurmuştur. “Ey
iman edenler, adaleti ayakta tutarak Allah için şahitlik edenlerden olun. Kendinizin ana
ve babanızın aleyhinde bile olsa (şahidlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakirde
olsalar adaletten ayrılmayın. Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaleti yerine
getirebilmek için hevâ ve hevesinize uymayın. Eğer eğri davranır veya yüz
çevirirseniz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (En-Nisa; 4/135) Yüce
Kitabımız Kur’an-ı Kerim adalet olgusuna tevhid, İslam, takva, salih amel ve ibadet
kadar önem verir. Hatta Kur’an’a göre bütün ilâhî öğretiler son tahlilde
insanlararası ilişkilerde adaleti tesis etmeye yöneliktir. Adil olmayan bir
ilişki ve tutum, tanım gereği Allah’ın rızasına ve İslam’a uygun değildir.
Çünkü Allah herşeyden evvel bir şeye hüküm verildiği zaman adaletle
hükmedilmesini ister. (Nahl/90) Anlaşmazlığa düşen iki topluluk arasında
(Hucurat/9), insanlar arasında vûku bulacak anlaşmazlıkların giderilmesinde
(Nisa/58), her türlü borç, vade, alışveriş, ticaret ve şahitlikte (Bakara/282),
kadınlara karşı takınılacak tutumun belirlenmesinde (Nisa/129), adalet ve hukukun
korunması ve hayata geçirilmesi için vazgeçilemez bir ilkedir. Yine
İslam’a göre kişiyi ve grupları adaletten saptıran ana faktör kişi veya grubun
kendi istek ve tutkusunu ön plana geçirmesi (Nisa/135), Allah’ın gösterdiği
şekilde karar vermeyi, ihmal etmesidir. İlahî hukukun öngördüğü ilke, kural ve
hükümlere riayet, adaletin tecellisinin mümkün olan tek yolu ve teminatıdır. Yine
Allah, insanı nasıl adl üzere yarattıysa onunda yeryüzünde adl üzere
davranmasını, yani her zaman koyduğu mizana uygun hareket etmesini ister: “Allah adl
ile emreden.” (Nahl/90); “İnsanlar arasında adl ile hükmolunmasını emreder.”
(Nisa/58). Adalet mülkün, hükümetin temelidir, alemin nizamı “amel ve itaatte
miktarı vacip olan ahlaki bir fazilettir. Adlin başı tevhiddir. Çünkü ancak tevhid
üzere olunduğu zaman adalet gerçekleşir. Madem ki kainattaki mizanı belirleyen ve
insan hayatı içinde bir mizan koyan Allah’tır, o halde insan tevhid üzere yaşayıp
Allah’ın mizanına uyarak adlde bulunabilir. İlahî ölçülere uyarak herşeyin
hakkını verebilir. Yeryüzündeki
beşerî sistemlerin hiçbirisi düşmanlara ve nefret edilen insanlara karşı
İslam’ın kefil olduğu mutlak adaleti sağlayamaz. Çünkü İslam, kendisine
inananları bu konuda sadece Allah için hareket etmelerini, aralarındaki
münasebetlerini Allah’ın rızasına uygun bir şekilde ayarlamalarını ve yine Allah
için doğru şahitler olmasını istemektedir. Bu esaslar bu dinin bütün insanlık
için son din ve mükemmel bir nizam olduğunu, adaletinden inanan inanmayan bütün
insanların yararlanmasını öngören üstün bir hukuk ve yönetim biçimi olduğunu
ifadeye yeterlidir. Adaletin
İslam toplumunda/yönetiminde muhakemelerde ve insanlar arası ilişkilerde tam
anlamıyla uygulanması önemli bir hedeftir. İslam devletinde uygulanan ekonomik
prensiplere göre mülk Allah’ındır. Bu ölçü içinde sosyal adaletin/eşitliğin
sağlanması önemli bir denge unsurunun kurulması demektir. Yine kaza işlerinde
muhakemelerde ve yönetimde Allah’ın indirdikleriyle hüküm vermek, adaletin ta
kendisidir. Bundan uzaklaşıldığı takdirde adaletin gerçekleşmeyeceği ifade
edilmiş, bunu uygulamayanların kafir, fasık ve zalim oldukları belirtilmiştir.
(El-Maide; 44, 45, 47). Bundan dolayı da Hz. Peygamber (s.a.v.): “Kıyamet gününde
insanların Allah’u Teala’ya en sevgili olanı, en yakın bulunanı adil devleti
başkanıdır.” (Tirmizi, Ahkam 4) buyurmuşlardır. Yine
İslam alimleri Allah’ın (c.c.) indirdiği hükümlerle hükmedilen, mü’minleri
beyatla gayri müslimlerin “zimmet akdi” ile güvenliğe kavuştukları beldelere
“dâru’l İslam” dedikleri gibi “dârû’l-adl”de demişlerdir. Çünkü
İslam, Allah’ın (c.c.) indirdiği ile hükmetmektir ki esasen “adalet” de budur. Yine
adalet kavramı hayatın her alanında yer bulur. Kur’an, günlük hayatta adaletin en
gerekli olduğu alanlardan örnekler verir: a)
Sözde/konuşmada Adalet: Her türlü konuşma ve görüş açıklamada, yakınlar
aleyhine bile olsa adaletten ayrılmamalıdır. (En’am; 61-152) b)
Hükümde/Yargılamada Adalet (Mahkeme Adaleti): Mahkemede hüküm verilirken adaleti
sağlama konusunda en fazla sorumluluk taşıyanlar yargıç ile tanıktır. Bu yüzden
Hakk’ın yerini bulması için Kur’an bu iki özellikteki insanların adaletli
olmaları üstünde önemle durur. 1)
Doğru Karar (Adaletli Hüküm):
Mahkemede doğru/adaletli kararı, delilleri inceleyen yargıç verecektir. (Nisa; 4/58) Hz.
Peygamberden (s.a.v.) adaletli hüküm vermesi istenir. (Maide; 5-42) Birbiriyle
savaşan/çatışan mü’minler arasındaki arabuluculuk da adil ölçülerde
yapılmalıdır. (Hucurat; 49/9). 2)
Doğru Şahidlik: Mahkemede
doğru karar verilebilmesini sağlayan araçlardan birisi de doğru tanıklıktır. Bunun
için yüce Allah, mü’minlerin kendileri ve yakınları aleyhine de olsa şahitliğin
Allah için dürüstçe yapılmasını emreder. (Nisa; 4/135). Boşama
hükümlerini belirten ayetlerden biri boşama işlemi için de iki adil şahit
tutulmasını emreder. (Talak; 65/2-3) c) Aile
İçinde Adalet: Birden
fazla kadınla evlilik durumunda zor da olsa adaletli olunmalıdır. (Nisa; 412/3-129) d)
Ticari İlişkilerde Adalet: Adalet
isteğinin en çok ortaya çıktığı ve arandığı ilişkilerden bir bölümü de
ticari ilişkilerdir. Kur’an biri borçlanma, öteki ölçü-tartı olmak üzere iki
türlü ticari ilişki de adalet konusunda özel bir önemle durur: 1)
Borç İşlemleri: Ödünç
işlemini ve borçlanma yoluyla alışverişi konu alan ayet (müdayene ayeti) bu
işlemlerin yazılı olmasını emreder. (Bakara; 2/282). 2)
Ölçü ve Tartı: Ticari
ilişkilerde ölçü ve tartıyı doğru yapmak Kur’an’ın on kadar ayetinde ısrarla
üstünde durulan bir konudur. (En’am; 6/152), (Hud; 11/84), (Şuara; 26/177-191),
(İsra; 17/35), (Rahman; 55/7-9), (Mutaffifin; 83/1-5). Ölçü
ve tartıda hile yapmayı yasaklayan bu ayetler, dünyada insanlar arasında adaletin
yaygınlaşmasını sağlamayı, zulüm ve haksızlığı önlemeyi, ahirette ise
insanların Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmamasını bu yüzden de azaba
uğramasını engellemeyi amaçlar. Yine
İslam’ın devlet yönetimi için öngördüğü ana ilke adalettir. Yani adil bir
siyaset biçimidir. Adalet ana gayedir. İnsanın varlık yapısına dayanır.
Öğütlenen diğer iki ilke, danışma ve emanetlerin ehline verilmesidir. İnsanların
güven içinde olmaları, adaletin gerçekleşmesi, ancak hukuka, yaşanan kültürün hak
ölçülerine bağlı kalmak, her türlü gücü bu ölçülerle sınırlandırmakla
mümkündür. Kur’an-ı Kerim’de hukuka bağlılık hassasiyeti çeşitli ayetlerde
ifade edilmiştir. Ord.
Prof. Dr. M. Reşit Belgesay”Kur’an Hükümleri ve Modern Hukuk” adlı eserinde
Kur’an’da sözü geçen ve modern hukukta kabul edilmekte olan adalet
prensipleri olarak şunları sayar ve ayetlerle delillendirir: 1)
Haklara riayet, taahhütleri sadakatle yerine getirmek. 2)
Başkalarının zararına yol açacak kazançtan uzak durmak. 3)
Herkese eşit şartlarda eşit muamele etmek. 4)
Hiçbir kimseye yapamayacağı bir vazife yüklememek, kimseyi seçimi olmadan işlediği
bir fiilden dolayı sorumlu tutmamak. 5)
İhtiyaç içinde olanlara mümkün olan yardımı yapmak. 6)
Üretimi önce herkese ihtiyacına göre, sonra çalışanlara çalışmalarına,
yüklendikleri sorumluluğa, başarılarına göre dağıtmak. 7)
Karşılaşan menfaatlerden nitelik ve nicelik yönünden üstün olana öncelik vermek. 8)
Cezada insaflı olmak. Suçluya, suçunun ağırlığı ile orantılı olmayan ceza
vermemek. 9)
Hükümlerde hakkaniyete uygun davranmak. 10)
Tanıklık etme zorunluluğu, herşeye rağmen doğruyu söyleyerek tanıklık etmektir. Netice
itibariyle şunları söylemek gerekir ise: İslam’ın temel/ana ilkelerinden birisi de
“adalet”tir ki, insanlığın huzur ve saadet içinde yaşaması, yeryüzünde fitne
ve fesadın çıkıp yeryüzünün bozguncuların, zalimlerin, fasıkların, kafirlerin
eline geçmemesi, dünyamızın mâmur olması, insanı insan yapan temel hak ve
hürriyetlerin hayata geçirilmesi ancak “adalet” ile mümkündür. Aksi bir durum da
ise yani zulüm sözkonusu olunca yukarıdaki yazdıklarımızın hiçbirisi
gerçekleş(tirile)mez. Tağutî
düzenlerin, beşeri sistem ve ideolojilerin insanlığa adalet dağıtması, huzur ve
saadet sağlaması asla mümkün değildir. Çünkü bunlar kendi heva-heveslerinden
kaynaklanan sığ düşünceleri, ilkel zalim kanunlarıyla hükmederler; zulmü adalet
diye sunarlar. Oysaki gerçek adaleti bizi yaratan, bizi bizden daha iyi bilen ve
tanıyan, hükmünde “Adil” olan, yeryüzünde adaletle hükmetmemizi isteyen, bunun
için kanunlar/hükümler koyan, kendisinden insanlara adil davranmasını isteyen bir
peygamber(ler) gönderen, adaletin baş kaynağı rehber kitabımız Kur’an’ı
gönderen Allahû Teâlâ dağıtır. Bizlere de adil/adaletli olmamızı emreder.
Çünkü o “Adil” dir.
BİBLİYOGRAFYA: 1)
AKAY, Dr. Hasan; İslamî Terimler sözlüğü, İşaret Yayınları, İstanbul 1995. |