ww.jpg (22359 bytes)

 

 

 

ADALET

      Arapça bir kelime olan Adalet, A-de-le fiilinden bir mastar olup        doğru olmak, doğru davranmak, aynı düzeyde yapmak, düzenli        ve dengeli davranma, herşeyin ve herkesin hakkını vermek, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf, eşitlik, tarafsız hüküm, hak gözetme, hakkı yerine getirme gibi anlamlara gelir. Diğer bir anlamı ise: “İtikatta, amel ve ahlakta ifratla tefrit arasında yani itidal noktasında, orta yolda olan demektir.” Bazıları da: “Adil: İnsan kemâlatının üç esasını yani hikmet, şecaat, iffeti kendinde toplayan kimsedir.” derler. Bu kadar geniş kapsamı olan adaletin zıddı zulüm, gadr (ihanet, ahde vefasızlık), insafsızlıktır.

Adalet daha çok Hakk-hukuk ve kıst (insaf ve merhametle, adilce verilmiş, bölüşülmüş nasip) kavramlarıyla birlikte kullanılır.

İslam ülkelerinde/toplumlarında adalet terimi insanın Allah, toplum, canlı varlıklar, maddî tabiat ve diğer insanlarla ilişkilerinin mahiyetini ve dayanacağı temel ilkelerin doğru tespiti için belirleyici bir kriter olarak tanımlanır. Hukuk kelimesinin tekil hâli olan Hakk’la yakın ilgisi insan ve toplum hayatını düzenleyecek temel kuralların doğru tespitiyle ilgilidir.

Yine İslam’da adalet, hukuk önünde herkese adilce, eşit bir şekilde davranmayı kapsar. İslam bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayrımı gözetmemiş, kuvvetli zayıf farkını gözönüne almamış bir adalet anlayışı getirmiştir. Bunun için İslam, toplum içinde yaşayan bütün kesimlerin birliğini sağlayan prensipler koymuş, ümmetin güvenliğini garanti altına alan bir düzen kurmuştur.

“Ey iman edenler, adaleti ayakta tutarak Allah için şahitlik edenlerden olun. Kendinizin ana ve babanızın aleyhinde bile olsa (şahidlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakirde olsalar adaletten ayrılmayın. Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaleti yerine getirebilmek için hevâ ve hevesinize uymayın. Eğer eğri davranır veya yüz çevirirseniz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (En-Nisa; 4/135)

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim adalet olgusuna tevhid, İslam, takva, salih amel ve ibadet kadar önem verir. Hatta Kur’an’a göre bütün ilâhî öğretiler son tahlilde insanlararası  ilişkilerde adaleti tesis etmeye yöneliktir. Adil olmayan bir ilişki ve tutum, tanım gereği Allah’ın rızasına ve İslam’a uygun değildir. Çünkü Allah herşeyden evvel bir şeye hüküm verildiği zaman adaletle hükmedilmesini ister. (Nahl/90) Anlaşmazlığa düşen iki topluluk arasında (Hucurat/9), insanlar arasında vûku bulacak anlaşmazlıkların giderilmesinde (Nisa/58), her türlü borç, vade, alışveriş, ticaret ve şahitlikte (Bakara/282), kadınlara karşı takınılacak tutumun belirlenmesinde (Nisa/129), adalet ve hukukun korunması ve hayata geçirilmesi için vazgeçilemez bir ilkedir.

Yine İslam’a göre kişiyi ve grupları adaletten saptıran ana faktör kişi veya grubun kendi istek ve tutkusunu ön plana geçirmesi (Nisa/135), Allah’ın  gösterdiği şekilde karar vermeyi, ihmal etmesidir. İlahî hukukun öngördüğü ilke, kural ve hükümlere riayet, adaletin tecellisinin mümkün olan tek yolu ve teminatıdır.

Yine Allah, insanı nasıl adl üzere yarattıysa onunda yeryüzünde adl üzere davranmasını, yani her zaman koyduğu mizana uygun hareket etmesini ister: “Allah adl ile emreden.” (Nahl/90); “İnsanlar arasında adl ile hükmolunmasını emreder.” (Nisa/58). Adalet mülkün, hükümetin temelidir, alemin nizamı “amel ve itaatte miktarı vacip olan ahlaki bir fazilettir. Adlin başı tevhiddir. Çünkü ancak tevhid üzere olunduğu zaman adalet gerçekleşir. Madem ki kainattaki mizanı belirleyen ve insan hayatı içinde bir mizan koyan Allah’tır, o halde insan tevhid üzere yaşayıp Allah’ın mizanına uyarak adlde bulunabilir. İlahî ölçülere uyarak herşeyin hakkını verebilir.

Yeryüzündeki beşerî sistemlerin hiçbirisi düşmanlara ve nefret edilen insanlara karşı İslam’ın kefil olduğu mutlak adaleti sağlayamaz. Çünkü İslam, kendisine inananları bu konuda sadece Allah için hareket etmelerini, aralarındaki münasebetlerini Allah’ın rızasına uygun bir şekilde ayarlamalarını ve yine Allah için doğru şahitler olmasını istemektedir. Bu esaslar bu dinin bütün insanlık için son din ve mükemmel bir nizam olduğunu, adaletinden inanan inanmayan bütün insanların yararlanmasını öngören üstün bir hukuk ve yönetim biçimi olduğunu ifadeye yeterlidir.

Adaletin İslam toplumunda/yönetiminde muhakemelerde ve insanlar arası ilişkilerde tam anlamıyla uygulanması önemli bir hedeftir. İslam devletinde uygulanan ekonomik prensiplere göre mülk Allah’ındır. Bu ölçü içinde sosyal adaletin/eşitliğin sağlanması önemli bir denge unsurunun kurulması demektir. Yine kaza işlerinde muhakemelerde ve yönetimde Allah’ın indirdikleriyle hüküm vermek, adaletin ta kendisidir. Bundan uzaklaşıldığı takdirde adaletin gerçekleşmeyeceği ifade edilmiş, bunu uygulamayanların kafir, fasık ve zalim oldukları belirtilmiştir. (El-Maide; 44, 45, 47). Bundan dolayı da Hz. Peygamber (s.a.v.): “Kıyamet gününde insanların Allah’u Teala’ya en sevgili olanı, en yakın bulunanı adil devleti başkanıdır.” (Tirmizi, Ahkam 4) buyurmuşlardır.

Yine İslam alimleri Allah’ın (c.c.) indirdiği hükümlerle hükmedilen, mü’minleri beyatla gayri müslimlerin “zimmet akdi” ile güvenliğe kavuştukları beldelere “dâru’l İslam” dedikleri gibi “dârû’l-adl”de demişlerdir. Çünkü İslam, Allah’ın (c.c.) indirdiği ile hükmetmektir ki esasen “adalet” de budur.

Yine adalet kavramı hayatın her alanında yer bulur. Kur’an, günlük hayatta adaletin en gerekli olduğu alanlardan örnekler verir:

a) Sözde/konuşmada Adalet: Her türlü konuşma ve görüş açıklamada, yakınlar aleyhine bile olsa adaletten ayrılmamalıdır. (En’am; 61-152)

b) Hükümde/Yargılamada Adalet (Mahkeme Adaleti): Mahkemede hüküm verilirken adaleti sağlama konusunda en fazla sorumluluk taşıyanlar yargıç ile tanıktır. Bu yüzden Hakk’ın yerini bulması için Kur’an bu iki özellikteki insanların adaletli olmaları üstünde önemle durur.

1) Doğru Karar (Adaletli Hüküm):

  Mahkemede doğru/adaletli kararı, delilleri inceleyen yargıç verecektir. (Nisa; 4/58)

Hz. Peygamberden (s.a.v.) adaletli hüküm vermesi istenir. (Maide; 5-42)

Birbiriyle savaşan/çatışan mü’minler arasındaki arabuluculuk da adil ölçülerde yapılmalıdır. (Hucurat; 49/9).

2) Doğru Şahidlik:

Mahkemede doğru karar verilebilmesini sağlayan araçlardan birisi de doğru tanıklıktır. Bunun için yüce Allah, mü’minlerin kendileri ve yakınları aleyhine de olsa şahitliğin Allah için dürüstçe yapılmasını emreder. (Nisa; 4/135).

Boşama hükümlerini belirten ayetlerden biri boşama işlemi için de iki adil şahit tutulmasını emreder. (Talak; 65/2-3)

c) Aile İçinde Adalet:

Birden fazla kadınla evlilik durumunda zor da olsa adaletli olunmalıdır. (Nisa; 412/3-129)

d) Ticari İlişkilerde Adalet:

Adalet isteğinin en çok ortaya çıktığı ve arandığı ilişkilerden bir bölümü de ticari ilişkilerdir. Kur’an biri borçlanma, öteki ölçü-tartı olmak üzere iki türlü ticari ilişki de adalet konusunda özel bir önemle durur:

1) Borç İşlemleri:

Ödünç işlemini ve borçlanma yoluyla alışverişi konu alan ayet (müdayene ayeti) bu işlemlerin yazılı olmasını emreder. (Bakara; 2/282).

2) Ölçü ve Tartı:

Ticari ilişkilerde ölçü ve tartıyı doğru yapmak Kur’an’ın on kadar ayetinde ısrarla üstünde durulan bir konudur. (En’am; 6/152), (Hud; 11/84), (Şuara; 26/177-191), (İsra; 17/35), (Rahman; 55/7-9), (Mutaffifin; 83/1-5).

Ölçü ve tartıda hile yapmayı yasaklayan bu ayetler, dünyada insanlar arasında adaletin yaygınlaşmasını sağlamayı, zulüm ve haksızlığı önlemeyi, ahirette ise insanların Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmamasını bu yüzden de azaba uğramasını engellemeyi amaçlar.

Yine İslam’ın devlet yönetimi için öngördüğü ana ilke adalettir. Yani adil bir siyaset biçimidir. Adalet ana gayedir. İnsanın varlık yapısına dayanır. Öğütlenen diğer iki ilke, danışma ve emanetlerin ehline verilmesidir.

İnsanların güven içinde olmaları, adaletin gerçekleşmesi, ancak hukuka, yaşanan kültürün hak ölçülerine bağlı kalmak, her türlü gücü bu ölçülerle sınırlandırmakla mümkündür. Kur’an-ı Kerim’de hukuka bağlılık hassasiyeti çeşitli ayetlerde ifade edilmiştir.

Ord. Prof. Dr. M. Reşit Belgesay”Kur’an Hükümleri ve Modern Hukuk” adlı eserinde Kur’an’da   sözü geçen  ve modern hukukta kabul edilmekte olan adalet prensipleri olarak şunları sayar ve ayetlerle delillendirir:

1) Haklara riayet, taahhütleri sadakatle yerine getirmek.

2) Başkalarının zararına yol açacak kazançtan uzak durmak.

3) Herkese eşit şartlarda eşit muamele etmek.

4) Hiçbir kimseye yapamayacağı bir vazife yüklememek, kimseyi seçimi olmadan işlediği bir fiilden dolayı sorumlu tutmamak.

5) İhtiyaç içinde olanlara mümkün olan yardımı yapmak.

6) Üretimi önce herkese ihtiyacına göre, sonra çalışanlara çalışmalarına, yüklendikleri sorumluluğa, başarılarına göre dağıtmak.

7) Karşılaşan menfaatlerden nitelik ve nicelik yönünden üstün olana öncelik vermek.

8) Cezada insaflı olmak. Suçluya, suçunun ağırlığı ile orantılı olmayan ceza vermemek.

9) Hükümlerde hakkaniyete uygun davranmak.

10) Tanıklık etme zorunluluğu, herşeye rağmen doğruyu söyleyerek tanıklık etmektir.

Netice itibariyle şunları söylemek gerekir ise: İslam’ın temel/ana ilkelerinden birisi de “adalet”tir ki, insanlığın huzur ve saadet içinde yaşaması, yeryüzünde fitne ve fesadın çıkıp yeryüzünün bozguncuların, zalimlerin, fasıkların, kafirlerin eline geçmemesi, dünyamızın mâmur olması, insanı insan yapan temel hak ve hürriyetlerin hayata geçirilmesi ancak “adalet” ile mümkündür. Aksi bir durum da ise yani zulüm sözkonusu olunca yukarıdaki yazdıklarımızın hiçbirisi gerçekleş(tirile)mez.

Tağutî düzenlerin, beşeri sistem ve ideolojilerin insanlığa adalet dağıtması, huzur ve saadet sağlaması asla mümkün değildir. Çünkü bunlar kendi heva-heveslerinden kaynaklanan sığ düşünceleri, ilkel zalim kanunlarıyla hükmederler; zulmü adalet diye sunarlar. Oysaki gerçek adaleti bizi yaratan, bizi bizden daha iyi bilen ve tanıyan, hükmünde “Adil” olan, yeryüzünde adaletle hükmetmemizi isteyen, bunun için kanunlar/hükümler koyan, kendisinden insanlara adil davranmasını isteyen bir peygamber(ler) gönderen, adaletin baş kaynağı rehber kitabımız Kur’an’ı gönderen Allahû Teâlâ dağıtır. Bizlere de adil/adaletli olmamızı emreder. Çünkü o “Adil” dir.

  Mehmet DERİ

 

BİBLİYOGRAFYA:

1) AKAY, Dr. Hasan; İslamî Terimler sözlüğü, İşaret Yayınları, İstanbul 1995.
2) AKYÜZ, Doç. Dr. Vecdi; Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1998.
3) İZUTSU, Prof. Dr. Toshihiko; Kur’an’da Dini ve Ahlakî Kavramlar, Pınar Yayınları, İstanbul 1997.
4) KERİMOĞLU, Yusuf; Kelimeler ve Kavramlar, İnkılâb Yayınları, İstanbul 1997.
5) KÖSOĞLU, Nevzat; Eski Türkler’de, İslam’da ve Osmanlı’da Devlet, Ötüken Yayınları, İstanbul 1997.
6) SOYAK, Zeki; Ummandan Katreler, İlkadım Yayınları, Nevşehir 1996.
7) SOYSALDI, Yrd. Doç. Dr. Mehmet; İnançla İlgili Temel Kavramlar, Çağlayan Yayınları, İzmir 1997.
8) ÜNAL, Ali; Kur’an’da Temel Kavramlar, Kırkambar Yayınları, İstanbul 1998.
9) Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları, Adalet Mad. Cilt: I, Sayfa: 3-5, İstanbul 1990.

10) Şamil İslam Ansiklopedisi, Şamil Yayınları, Adalet Mad., Cilt: I, Sayfa: 69-70, İstanbul 2000

KONU BASLIKLARINA DÖN