Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!
Kırım Tatarcasında insan yaşamında kullanılan eşyalar ve bunun yanısıra, ev, bahçe gibi yaşamda yer alan 
alanlar için kullanılan kelimeler aşağıda verilmektedir. Şüphesiz ki bu husustaki kelimeler aşağıdakilerden
ibaret değildir. Aşağıdakiler sadece derlenebilenlerdir. Derleme işi sürdükçe aşağıdaki kelimelerin sayısı
artacaktır. Türkiye Türkçesi ile aynı olan kelimelere listede yer verilmemiş, farklı olanlar yazılmıştır. 
KIRIM TATARCA TÜRKÇE ENGLISH AND EXPLANATIONS TATARCA AÇIKLAMALAR VE KELİMENİN CÜMLE İÇİ KULLANIMI TÜRKÇE AÇIKLAMALAR VE KELİMENİN CÜMLE İÇİ KULLANIMI KAYNAK KİŞİLER
Anter Entari,                                    elbise 1. (lady´s) dress. 2. loose robe worn by Arab men. 3. nightshirt. Anterler de pek kurugan yok tağa. Entariler de pek kurumamış daha.. Gülzade Kaçamak
Aşkana Mutfak kitchen Ne pişiresin? Aşkanadan bir güzel kokular kele.  Ne pişiriyorsun? Mutfaktan bir güzel kokular geliyor.  Gülzade Kaçamak
aşkı,                                                açkı,                                                 açkıç,                                           anaktar Anahtar Key (for a lock, for winding, to a code, to a problem). Aşkını kayda saldım şu? Anahtarı nereye koydum acaba? Gülzade Kaçamak
avul avlu 1-Backyard                       2-Yard                           3-Courtyard         Üylerimizin arasında bir avul bar edi. Evlerimizin arasında bir avlu vardı. Gülzade Kaçamak
Ayakcolu,           ela,                  aptesane Ayakyolu,                                    tuvalet,                                   yüznumara,                          hela 1-Restroom  2-Toilet  3-Water closet  4-WC 5-Lavatory,  Men bir ayakcoluna uvrap keliyim.  Ben bir yuvalete uğrayıp geleyim.  Gülzade Kaçamak
ayat hol hall (not a corridor but a centrally located room into which the major rooms open) Ayatka da bir kilim caymak kerek.  Hole de bir kilim yaymak gerek.  Gülzade Kaçamak
balak paça lower part of a trouser leg Bir vakitler balaban balaklar moda edi ya?  Bir vakitler büyük paçalar modaydı, değil mi? Zafer Karatay
bırav burgu 1. auger, gimlet. 2. corkscrew. 3. screw. Taktanı teşmege bir bırav tapsanız ballar.  Tahtayı delmeye bir burgu bulsanıza çocuklar.  Zafer Karatay
Börk Şapka hat Erkine Tatar, börküne catar Üşengeç Tatar, şapkasının (üstüne) yatar. Gülzade Kaçamak
Cavluk,                cavlık,               yavluk,                yavlık Mendil 1. handkerchief. 2. large napkin. Aktoprakka köşe ekende, mağa bir cavlık bergen edi o kız, atıram bolsun dep. Koklap koklap cılayman şimdi. Aktoprağa (Türkiye'ye) göçerken bana bir mendil vermişti o kız, hatıram olsun diye. Koklayıp koklayıp ağlıyorum şimdi.  Gülzade Kaçamak
Corkan Yorgan quilt; down comforter Bu sıcakta corkanman cata. Bu sıcakta yorganla yatıyor. Gülzade Kaçamak
Cuvguş Bulaşık bezi dishcloth, dishrag Beg eskirgen bu cuvguş. Canısını alsa.  Çok eskimiş bu bulaşık bezi. Yenisini alsana.  Zafer Karatay
Çömüş Kepçe scoop Şömüşün sapı koptu. Kaynakşıga aketecekmen.  Kepçenin sapı koptu. Kaynakçıya götüreceğim.  Gülzade Kaçamak
Dare Tef tambourine Tüşümde toy etemen, kemanemen daremen.  Rüyamda düğün yapıyorum, kemaneyle tefle.  Gülzade Kaçamak
eleken,                 legen Leğen (küçük) washtub, small pan (for washing clothes) Babay abdes alacakta, elekenni ketire kumanman suv töge edik.  Babam abdest alacağında leğeni getiriyor, ibrikle su döküyorduk.  Gülzade Kaçamak
Gerberi Maşa (Peş ve fırının ateşini dışarı çıkarmak için demirden yapılan uzun maşa)  tongs, pair of tongs; fire tongs Peşni cakacak bolganda, gerberini azır et.  Fırını yakacak olduğunda, uzun maşayı hazır et.  Gülzade Kaçamak
Gırnata, zurna Zurna clarinet, a reed instrument somewhat resembling an oboe Gırnatasız toy yasanmaz. Zurnasız düğün olmaz.  Gülzade Kaçamak
Gügüm Güğüm 1. a large copper pitcher with a handle; water jug. 2. milk-can. Sıyırımız künde eki gügüm süt bere edi.  Sığırımız günde iki güğüm süt veriyordu.  Gülzade Kaçamak
cip, yip İp light rope, cord; string. Cipni iynenin teşigine geşiramayman.  İpi iğnenin deliğine geçiremiyorum.  Gülzade Kaçamak
işker salon living room, sitting room Zelzele bolganda işkerde otura edik.  Deprem olduğunda salonda oturuyorduk.  Gülzade Kaçamak
işton,                  iştan,                  içdon İçdon,                          külot underpants, knickers, underwear Er bir şiy azır alına şimdi. Eskiden iştanlarımıznı bile analarımız tige edi.  Her bir şey hazır alınıyor şimdi. Eskiden külotlarımızı bile annelerimiz dikiyordu.  Gülzade Kaçamak
İyne İğne 1. needle, sewing needle. 2. pin, straight pin; safety pin İyne urulmaktan beg korkaman.  İğne vurulmaktan pek korkuyorum.  Gülzade Kaçamak
Kaptan Kaftan robe of honor, caftan Kaptan kiysem iş yaraşmay.  Kaftan (bile) giysem hiç yakışmıyor.  Cumaziye Aksöz
Kasır Hasır rush mat; reed mat, matting; wickerwork; canework Kilimin astına kasır salmasan suvuk bolur.  Kilimin altına hasır koymazsan soğuk olur.  Gülzade Kaçamak
Kave tirmeni Kahve değirmeni coffee mill, coffee grinder Anay rametligin kave tirmeni beg kıymetli edi. Kımsege bermez ep özü tartar edi kaveni.  Annem rahmetlinin kahve değirmeni pek kıymetliydi. Kimseye vermez hep kendi çekerdi kahveyi.  Gülzade Kaçamak
Kayınşo,             makas Makas scissors; shears Kayınşonu kayda saldınız? Kıdıra kıdıra şaştım.  Makası nereye koydunuz. Araya araya şaşırdım. (başım döndü) Gülzade Kaçamak
Kemane Keman violin Kemane şalmanı bir türlü üyrenemedim ya.  Keman çalmayı bir türlü öğrenemedim ya.  Gülzade Kaçamak
Kerya,                gergep Gergef embroidery hoop, tambour, embroidery frame Eskiden kerya işliy edi caş kızlar. Şimdi bilgen bir tane bile yok.  Eskiden gergef işliyordu genç kızlar. Şimdi bilen bir tane bile yok.  Gülzade Kaçamak
Kırgış Spatula ıspatula Kamır aşa ekende, konaga ya da kamır teknesine yapışkan kamırlarnı kırgışman kazıp ala edik.  Hamur açarken, tahta siniye ya da hamur teknesine yapışan hamurları spatula ile kazıyıp alıyorduk.  Gülzade Kaçamak
kiyiz keçe felt; a feltlike material made from goat hair or wool Sıyırlar tonmasın dep kiyizmen caba edik. Olay suvuklar bola edi. Sığırlar donmasın deyip, keçe ile örtüyorduk. Öyle soğuklar oluyordu.  Zafer Karatay
Kolşak Eldiven 1. mitten. 2. sleevelet. 3. armband, armlet. 4. chair arm.  Anay bala ekende kolşak öre edi bizge. Dört parmaknı bir yerge, başparmaknı başka bir yerge salmağa, eki parmaklı bola edi kolşaklar.  Annem çocukken eldiven örüyordu bize. Dört parmağı bir yere, başparmağı başka bir yere koymağa, iki parmaklı oluyordu eldivenler.  Gülzade Kaçamak
Kona Sini (tahtadan)Üzerinde hamur açılan, yemek yenilen tahtadan yapılmış, yuvarlak, kısa ayaklı masa Round wooden meal table  Kona beg işge yaragan bir alet edi. Apakaylar üstünde kamır caya ediler. Yemek vakti kelgende, astına caygı cayıp, üstünde yemek aşay edik.  Kona pek işe yarayan bir aletti. Kadınlar üstünde hamur açıyorlardı. Yemek vakti geldiğinde altına sofra bezi yayıp, üstünde yemek yiyorduk.  Gülzade Kaçamak
Kopka Kova bucket, pail Amcam kopşarmanı beg süyer edi. Bir kuyuga tüşüp, tüşgen otuz tane kopkanı şıgarganını anlata edi bizge.  Amcam abartmayı pek severdi. Bir kuyuya inip, düşmüş otuz tane kovayı çıkardığını anlatıyordu bize.  Gülzade Kaçamak
Kölek,                 panila Fanila flannel undershirt Ava suvuk. İşine cün kölek kiymeden ketme.  hava soğuk. İçine yün fanilagiymeden gitme.  Gülzade Kaçamak
Kömlek Gömlek shirt Keten kömlek sekiz kat.   Dörtün kiy de dörtün sat. Menden başka yar süysen.  Turmaz töşeklerde cat.  Keten gömlek sekiz kat.  Dördün giy de dördün sat. Benden başka yar sevsen. Kalkmaz döşeklerde yat.  Gülzade Kaçamak
Kuman İbrik long-spouted ewer, long-spouted pitcher Eladaki kuman ep suv tolu tursun. Pitirgen totursun.  Heladaki ibrik hep su dolu dursun. Bitiren doldursun. Gülzade Kaçamak
Kürsü Tabure,                     sehpa 1. stool (e.g. piano stool, barstool). 2. footstool; ottoman. 3. tripod. 4. end table; coffee table Kudalar, kudagıylar beg kalabalık keldiler. İşkerde oturcak yer kalmadı. Bar Emiş abaydan eki kürsü al da kel.  Dünür bey ve hanımlar pek kalabalık geldiler. Salonda oturacak yer kalmadı. Git, Emiş abladan iki tabure al da gel.  Gülzade Kaçamak
Makzen Mahzen,                   bodrum underground storeroom or depository, cellar, basement Yazdan meşe, tezek, kömürümüznü alıp, makzenge sala edik.  Yazdan meşe, tezek, kömürümüzü alıp bodruma koyuyorduk.  Gülzade Kaçamak
Marama, şember Başörtü head scarf Bir marama bakşiş alıp aketsem az mı bolur şu? Bir başörtü hediye alıp götürsem az mı olur acaba? Gülzade Kaçamak
Meşerpe Maşrapa 1. (a jug-shaped) cup (usually made of metal). 2. dipper. Ballar meşerpemen ceviz sındırganlar. Meşerpe em campiygen em teşilgen. Çocuklar maşrapayla ceviz kırmışlar. Maşrapa hem yamulmuş, hem delinmiş.  Gülzade Kaçamak
Metiy, pışı Fıçı barrel, cask, keg Balaban metiylerde yapa edik turşunu. Pütün kış aşay edik. Bir de güzel bola edi o turşular.  Büyük fıçılarda yapıyorduk turşuyu. Bütün kış yiyorduk. Bir de güzel oluyordu o turşular.  Gülzade Kaçamak
Mık, inser Çivi nail Tatarların kobusu mık diy ekende, biz inser diy edik çivige. Neşin denişik ayta ekemiz ya? Tatarların çoğu mıh diyorken, biz inser diyorduk çiviye. Niçin değişik söylüyormuşuz acaba? Gülzade Kaçamak
Moşak Boncuk bead Közleri moşakday edi.  Gözleri boncuk gibiydi.  Gülzade Kaçamak
mögedek At arabası (üstü kapalı) horse-cart covered up Erecep amcay, mallenin ballarını mögedekmen okulga aketip ketirmeni özüne vazipe edingen edi.  Recep amca, mahallenin çocuklarını üstü kapalı at arabasıyla okula götürüp getirmeyi kendine vazife edinmişti.  Zafer Karatay
Oklav Oklava rolling pin Kamırnı oklavman cayıp, pazı yapamız.  Hamuru oklavayla yayıp yufka yapıyoruz.  Gülzade Kaçamak
Oşak Sacayağı trivet (used when cooking over a fire). Otnu tutandır. Oşaknı üstüne, işi may tolu şöyün kazannı da oşagın üstüne sal. May şırıldamaga başlaganda, şıböreklerni pişirme vakti keldi demektir.  Ateşi yak. Sacayağını üstüne, içi yağ dolu dökme kazanı da sacayağının üstüne koy. Yağ fokurdamaya başladığında, çiğbörekleri pişirme vakti geldi demektir.  Gülzade Kaçamak
Oymak Yüksük thimble (used in sewing) Tigiş tige ekende, iyne batmaması işin, parmak uşuna oymak taga edik.  Dikiş dikerken, iğne batmaması için parmak ucuna yüksük takıyorduk.  Gülzade Kaçamak
Ögüz arabası Öküz arabası ox-cart. Eki tane pildiy ögüzümüz bar edi. Tarladan pancarlarnı ögüz arabasıman taşıy edik.  İki tane fil gibi öküzümüz vardı. Tarladan pancarları öküz arabasıyla taşıyorduk.  Gülzade Kaçamak
Pantop,            abapapiş Aba papuç,                Yanları kapalı terlik house slipper made of coarse cloth. Kartanam, kışın üyün işinde, içi cünlü pantoplarnı kiyip dolana edi.  Anneannem, kışın evin içinde, içi yünlü terliklerini giyip dolaşıyordu.  Gülzade Kaçamak
Papiş Papuç,                          terlik shoe,  house shoe Kaş seper ayttım sizge, betonga calnayak basmanız, papişlernizni kiyiniz dep.   Kaç sefer söyledim size, betona yalınayak basmayın, terliklerinizi giyin diye.  Gülzade Kaçamak
Peş Evin içinde tuğladan yapılan fırın house oven made of brick Peşni cak ta bu kün ballarga bir cantık pişiriyik.  Fırını yak da bu gün çocuklara bir cantık pişirelim.  Gülzade Kaçamak
Peşka,                 soba Soba stove (used for heating) Kış keşeleri kartbabam peşkanın üstünde kestane pişire edi bizge.  Kış geceleri dedem sobanın üzerinde kestane pişiriyordu bize.  Gülzade Kaçamak
Peşkir Havlu towel, hand towel Betinizni cuvgan son, ıslak ıslak ne cüresiniz? Peşkir dep bir şiy icat etkenler.  Yüzünüzü yıkadıktan sonra ıslak ıslak niye yürüyorsunuz. (geziyorsunuz)  Havlu diye bir şey icat etmişler. Gülzade Kaçamak
Pırın Bahçede tuğladan yapılan fırın garden oven made of brick Eskiden ötmekni azır almay edik biz. Erkeznin bakçasında pırını bar edi. Pırında özümüz pişire edik onbeş gün yetcekdiyin ötmekni.  Eskiden ekmeği hazır almıyorduk biz. Herkesin bahçesinde fırını vardı. Fırında kendimiz pişiriyorduk onbeş gün yetecek kadar ekmeği.  Gülzade Kaçamak
Pışak Bıçak knife Bu pışak köralgan endi. Bar, pilelet de ketir.  Bu bıçak körelmiş artık. Git, bilelet de getir.  Gülzade Kaçamak
Pışkı,                 testere Bıçkı,                         testere saw (a cutting tool), two-handed saw, crosscut saw; bucksaw. Mınav şotuklarnı şagarakta canacakday kişkeltmek kerek. Pışkını al da kel bıyerge.  Bu kütükleri şöminede yanacak gibi küçültmek gerek. Testereyi al da gel buraya.  Gülzade Kaçamak
Pistan Fistan,                        elbise woman´s dress.  Allı güllü pistanlar bar edi bir vakitler. Körmiymen endi. Yapmaylardır ta.  Allı güllü fistanlar vardı bir vakitler. Görmüyorum artık. Yapmıyorlardır herhalde.  Gülzade Kaçamak
Porta kapı Bahçe kapısı,              iki kanatlı koca kapı Big door of garden Porta kapını captın mı? Ayvanlar kaşmasın.  Büyük bahçe kapısını kapadın mı? Hayvanlar kaçmasın.  Gülzade Kaçamak
Potin,               ayakap Ayakkabı shoe,ankle boot; button boots, (child´s) half boot.  Bayram keldi mi, canı potinlerimizni kiyip, kızların  aldında avalı avalı cüre edik.  Bayram geldi mi, yeni ayakkabılarımızı giyip kızların önünde havalı havalı yürüyorduk.  Gülzade Kaçamak
Sernik ,           başot Kibrit match Mektepten bir kutu canık sernik istediler er baladan. Babay rametlik bir kutu sernikni caktı. Olay berdi mağa.   Okuldan bir kutu yanık kibrit istediler her çocuktan. Babam rahmetli bir kutu kibriti yaktı. Öyle verdi bana.  Gülzade Kaçamak ,   Hatice Sezer
Set Sedir divan (a large, low couch with no back or ends). Koltuk, divan canı adet balam. Eskiden, üylerde kerpişten bir set yasay ediler. Üstüne kilim, minder sala ediler. Onda otura edik.  Koltuk, divan yeni adet yavrum. Eskiden, evlerde kerpiçten bir sedir yapıyorlardı. Üstüne kilim, minder koyuyorlardı. Onda oturuyorduk.   Gülzade Kaçamak
Sıpırtke Süpürge broom Anay rametlik ertemen tan ata ekende bakçanı sıpırtkemen sıpırmağa başlay edi.  Annem rahmetli sabah erkenden gün doğarken bahçeyi süpürgeyle süpürmeğe başlıyordu.  Gülzade Kaçamak
Sırga,               küpe Küpe 1. earring. 2. dewlap, wattle. 3. pendant, prism, luster (of a chandelier). Oturtasın konaknı             Eskirgen bir kasırga             Beg mi kerek edi ya           Kulakta altın sırga Oturtuyorsun misafiri           Eskimiş bir hasıra                 Pek mi  gerekliydi ya              Kulakta altın küpe. Gülzade Kaçamak
Şagarak,            çagarak Şömine,                    barbekü,                     ocak fireplace, barbecue, barbeque, outdoor fireplace in which meat is roasted,  Akşam yemekge keliniz. Şagarakta etli pasle asaman.  Akşam yemeğe gelin. Şöminede etli fasulye pişiriyorum.  Hatice Sezer
Şanak Çanak,                            tas metal bowl; porringer Eki balaban şanak lakşa şorbası iştim.  İki büyük tas erişte çorbası içtim.  Gülzade Kaçamak
Şarpa Başörtü,                        eşarp scarf, head scarf "Adi men ketiyim. Savlıkman kal." "Savlıkman bar. Selam ayt. Tokta! Tokta! Şarpanı unutgasın." "Hadi ben gideyim. Sağlıkla kal." "Sağlıkla var. Selam söyle. Dur! Dur! Eşarbını unutmuşsun." Gülzade Kaçamak
Şaşav Çarşaf bed sheet, sheet Misapirler kele dep canı şaşav caydım.  Misafirler geliyor diye yeni çarşaf yaydım.  Gülzade Kaçamak
şaynik çaydanlık (üstten saplı) teakettle; teapot. Şaynigin işine dem salmagasın da!  Çaydanlığın içine dem (çay) koymamışsın yahu! Gülzade Kaçamak
kana çaydanlık (yandan saplı) teakettle; teapot. Kalabalık keleler. Şaynikde diyil, kanada demle sen şaynı.  Kalabalık geliyorlar. Üstten saplı da değil, yandan saplı çaydanlıkta demle sen çayı.  Gülzade Kaçamak
Şılapşı Büyük leğen washtub, large pan (for washing clothes) Anay bizni bala ekende şılapşıda cuva edi.  Annem bizi çocukken büyük leğende yıkıyordu.  Gülzade Kaçamak
Şolpu Kevgir 1. skimmer, perforated ladle. 2. colander. Pişgen tabakböreklerni bir şolpuman suvnun işinden şıgaraman. Pişen mantıları bir kevgirle suyun içinden çıkarıyorum.  Gülzade Kaçamak
şompul tüfek temizleyen çubuk       Zafer Karatay
şana,                     kızak Kızak sled; sledge; sleigh; toboggan; bobsled Kartbabamnın kırk sene eveli babamga yapgan şanasıman babay kaygan, men kaydım, şimdi de menim balam kaya.  Dedemin kırk sene evvel babama yaptığı kızağıyla babam kaymış, ben kaydım, şimdi de benim çocuğum kayıyor. Gülzade Kaçamak
Şorap,                  çorap Çorap stocking, sock, hose Canı algan şorabım kaşgan. Yeni aldığım çorabım kaçmış.  Gülzade Kaçamak
Şot Keser adz, adze. Baltanı sattı şot etti, şotnu sattı, cogetti.                        Şottay bolup otura.  Baltayı sattı, keser yaptı, keseri sattı, yoketti. Keser gibi olup (kendini adamdan sayıp) oturuyor.  Gülzade Kaçamak
şögüş,                 şegiş Çekiç hammer İnserni kakacam dep, parmagıma urdum şögüşnü.  Çiviyi çakacağım deyip, parmağıma vurdum çekici. Gülzade Kaçamak
Şöyün kazan Dökme kazan caldron, cauldron Şıbörek pişirmekte kullanılılır.  Çiğbörek pişirmekte kullanılır. Gülzade Kaçamak
Taşke El arabası wheelbarrow, barrow, cart Bakşaga taşkemen toprak taşıdık.  Bahçeye el arabasıyla toprak taşıdık.  Zafer Karatay
Taşuv Saman arabası Cart used to carry Babay tobanlarnı taşuvga yüklüy, en üste de meni oturta edi.  Babam samanları saman arabasına yüklüyor, en üste de beni oturtuyordu.  Zafer Karatay
Telbev Dizgin rein, bridle Sırttan kele bir payton,            telbevi telden,                           kıska ayak kız bala,              kısmeti elden. Sırttan geliyor bir fayton,    dizgini telden,                          kısa ayak kız çocuk,        kısmeti elden. Cumaziye Aksöz
Teste Testi earthenware water jug Canı algan testemi sındırdın ya. Katiyim şimdi men sağa? Yeni aldığım testiyi kırdın ya. Ne yapayım şimdi ben sana? Gülzade Kaçamak
Töşek Döşek,                       yatak mattress, bottom ballasting, roadbed Eskiden misapir kelgende, yüklükten eki töşek alıp cayavaya edik cerge. Misapirlik kolay edi balam. Eskiden misafir geldiğinde yüklükten iki döşek alıp yayıveriyorduk yere. Misafirlik kolaydı çocuğum.  Gülzade Kaçamak
tüyak araba dingili,                                kızaklı arabanın kızağı axle Arabanın tüyagı sındı. Kaldık colda.  Arabanın dingili kırıldı. Kaldık yolda.  Zafer Karatay
Uyuk,                   patik Patik,                         yün terlik (baby´s) bootee "Al uyuklu balam. Al uyuklu balam" dep cılay edi "Kırmızı patikli yavrum. Kırmızı patikli yavrum" diye ağlıyordu.  Gülzade Kaçamak
Üy Ev House, home Eki közlü üy saldım.         Ortası tandır.                        Kel anayga kelin bol.             Ot tutandır.  İki gözlü ev koydum (yaptım). Ortası tandır.                        Gel anneme gelin ol.           Ateş tutuştur. (Ocağımızı tüttür.) Cumaziye Aksöz
Velespit Bisiklet Bicycle,  bike Babay, men bir velespit istiymen.  Baba, ben bir bisiklet istiyorum.  Gülzade Kaçamak
Tüyreviş Broş,                           saç tokası brooch, barrette (for the hair); hairpin. Sağa canı bir tüyreviş aldım.  Sana yeni bir broş aldım.  Zafer Karatay
senek, tirgen dirgen pitchfork. Senek tobanın işinde mi kaldı şu?   Dirgen samanın içinde mi kaldı be? Gülzade Kaçamak,        Zafer Karatay
tırnavış, tırmık Tırmık (alet) Rake, (e.g. garden rake, etc.), harrow Tırnavışım senegim,          armanda kaldı.                     Atlarım, aygırlarım,      Moskopda kaldı. Tırmığım dirgenim,                    harmanda kaldı,                                       atlarım, aygırlarım,             Moskofta kaldı.  Cumaziye Aksöz
Şökaman,            kazma kazma pick, pickax; mattock.  Şökaman sallamaktan ellerimiz suv toplay edi.  Kazma sallamaktan ellerimiz su topluyordu.  Zafer Karatay
Caygı,                caygış,                  masa örtüsü masa örtüsü,             yaygı,                         kilim tablecloth. sıpranın astına caygını caysanız. Sofranın altına örtüyü yaysanıza. Zafer Karatay
sağan,                  savut,                  tabak tabak plate; saucer; dish. Sen sağanlarnı sıpraga salmaga başla. Akanlar kelir endi.  Sen tabakları sofraya koymaya başla. Abinler gelir artık.  Gülzade Kaçamak,        Zafer Karatay
küzgü,                    ayna ayna mirror, looking glass. Küzgüge karay berme. İşlerni yasa.  Aynaya bakıp durma. İşlerini yap.  Gülzade Kaçamak
Erene büyük kazan large caldron, cauldron, large kettle Üyken toy yasaymız. Munavdayın beş tane erene tapmamız kerek.  Büyük düğün yapıyoruz. Bunun gibi beş tane büyük kazan bulmamız gerek.  Zafer Karatay
Şaşkı sobası sac soba (iri kıyılmış samanları yakmada kullanılan ve tenekeden yapılmış)  stove made of tinplate(used for heating) to  burn the straws Kışın künü kartanam şaşkı sobasını cakkanda, kıypkırmızı bola edi soba.  Kışın ninem saman sobasını yaktığında, kıpkırmızı oluyordu soba.  Zafer Karatay
Şına teker demiri (at arabasının) iron covered up the wheels of horse-cart  Şınanı şögüşlep tegerşikke taka ediler.  Teker demirini çekiçleyip tekere takıyorlardı.  Cumaziye Aksöz
kora,                    önbakşa,                  önavul Ön bahçe frontyard Feslegen ektim koraga, koklamaga.                                Özüm kadam sav bosun ay, coglamaga. Fesleğen ektim ön bahçeye, koklamaya.                             Kendi kardeşim sağolsun ay, yoklamaya. Gülzade Kaçamak
yütü,                     üytü ütü iron (for ironing clothes). Pütün künüm şamaşır cuvmakman, yütü yasamakman geşti ya. Bütün günüm çamaşır yıkamakla, ütü yapmakla geçti ya.  Gülzade Kaçamak
kirtliiyne, şengelliiyne, çengelliiyne çengelliiğne safety pin. "Anay! Kömlegim cırtıldı."   "Tigamaycam şimdi. Kirtliiynemen tutturavay." "Anne! Gömleğimyırtıldı."  "Dikemeyeceğim şimdi. Çengelliiğneyle tutturuver.  Gülzade Kaçamak
Caga,                    yaka Yaka (gömlek yakası) collar Kömlegimin cagası eskirgen Gömleğimin yakası eskimiş. Zafer Karatay
Tüyme,                  dügme Düğme 1. button. 2. electric switch. 3. bud. Beyaz kömlegin tüymesinin de beyaz bolması kerek edi.  Beyaz gömleğin düğmesinin de beyaz olması lazımdı. Gülzade Kaçamak
İlgek İlik loop; loop knot; noose; slip noose; slipknot. İlgek teran tar bolgan. Tüymeni tagamayman.  İlik biraz dar olmuş. Düğmeyi takamıyorum.  Zafer Karatay
Şokmar Topuz mace (a weapon), head (of a walking stick)   Şokmar eskiden soguşlarda mı kullanıla eken? Topuz eskiden savaşlarda mı kullanılıyormuş? Zafer Karatay
Şokmartayak Bir ucu sivri, diğer ucu topuzlu sopa head (of a walking stick),   Kartababamın (cürerken baston dep kullanganı) bir şokmartayagı bar edi. Dedemin (yürürken baston diye kullandığı) ucu topuzlu bir sopası vardı.  Zafer Karatay
Şaşkı Saçkı, düven artığı iri kıyılmış saman Straw Şaşkılarnı toplanız. Kışın sobada beg arüv cana.  Saçkıları toplayın. Kışın sobada pek güzel yanıyor.  Zafer Karatay
azbar,                     bakşa,                  bakça Bahçe 1-Garden 2-Yard 3-Court 4-Courtyard Azbarımız balaban edi. Mallenin balları bizim azbarda oynay edik.  Bahçemiz büyüktü. Mahallenin çocukları bizim bahçede oynuyorduk.  Gülzade Kaçamak
kirka çekiç (Bir ucu sivri, bir ucu düz) hammer. malleus. Osman amcay bir kirkaman, çatını yasadı ya.  Osman amca bir çekiçle çatıyı yaptı ya.  Gülzade Kaçamak
Uru Tahıl saklanan kuyu, ambar granary; grain bin; grain cellar Bu sene bereketli bir sene boldu. Urunu toturduk. Bu senebereketli bir sene oldu. Ambarı doldurduk.  Zafer Karatay
ersek, süs süs 1. (an) ornament, (a) decoration. 2. ornamentation. 3. ornamental display.  Kara anım! Paranı ersekke, bokka püsürge bermege devam etsen, yarın aşaycak ötmek almaga para tabamaycakmız.  Bak hanım! Parayı süse, boka püsüre vermeğe devam edersen, yarın yiyecek ekmek almaya para bulamayacağız.  Gülzade Kaçamak
Indır,                        arman yeri Harman yeri threshing field Buzday bolsun ındırın bultka cetsin şerenin… Buz gibi (düz) olsun harman yerin.  Zafer Karatay
urşuk ağırşak,                      elle yün eğirme aleti, kirmen 1. spindle whorl. 2. disk.  Şimdi cün cipni ketip azır alasın. Eskiden kaydaaa? Analarımız urşukman eyire edi cünnü cip yasamak işin. Şimdi yün ipi gidip hazır alıyorsun. Eskiden nerdee? Analarımız ağırşakla eğiriyordu yünü ip yapmak için.  Gülzade Kaçamak
kosa,              şalgı,                tırpan tırpan scythe.     Gülzade Kaçamak,     Zafer Karatay
bugav pranga , bukağı a heavy iron chain shackled to a prisoner´s ankle with a ring and tied to his back with a rope .  Ulum, şalt bugavnı akel. Atnın ayagını baylayık.  Oğlum çabuk prangayı getir. Atın ayağını bağlayalım.  Zafer Karatay
Tışazbar,           tışavul,                   aran Hayvanların durduğu arka bahçe Backyard for herd, sheep or cattle pen, Sıyırımız bir akıllı edi. Akşam sürümen köyge kelgende, öz başına üynü tabıp, kapını aşıp tışazbarga kire edi. Sığırımız bir akıllıydı. Akşam sürüyle köye gelince, kendi başına evi bulup, kapıyı açıp, arka bahçeye giriyordu.  Gülzade Kaçamak,     Zafer Karatay
agıl (koylar işin) ağıl (koyunlar için) Sheepfold, halo, halation. Bu agıl kişke kele endi.  Bu ağıl küçük geliyor artık. Gülzade Kaçamak
akır (sıyırlar işin) ahır (sığırlar için) stable, shed, barn. shed where oxen are kept. Sıyır almaman iş pitmiy. Akır da kerekecek.  Sığır almayla iş bitmiyor. Ahır da gerekecek.  Gülzade Kaçamak
Töle,                    kümes Kümes Coop (for poultry),  henhouse. Tölenin kapısını capmanı unutmanız. Tilki kirer.  Kümesin kapısını kapamayı unutmayın. Tilki girer.  Zafer Karatay
odunluk,              kokra odunluk 1. woodshed; place where wood is stored. 2. (tree) ready to be cut for firewood.  Töbesi cabılı, yanbetleri açık odunlukka kokra denir. Tepesi kapalı, yanları açık odunluğa kokra denir.  Zafer Karatay
Şırt,                   şıkşık Kapı mandalı  door latch. Kapının şırtını tüşür. Aşılıp ketmesin. Kapının mandalını düşür. Açılıp gitmesin.  Zafer Karatay,          Gülzade Kaçamak
dibek,                avan,             tüygüş dibek large stone or wooden mortar.   Büyük olanlara dibek, küçüklere avan ve tüygüş denir. Dibek taştan, pirinç veye demir döküm oluyor. Avan ve tüygüş  ise dökümden veya ağaçtan oluyor. Kahve dövmek (kave tüymek) için olan küçüklere avan, sarımsak dövmek için kullanılanlara sarımsak tüygüşü deniyor. Gülzade Kaçamak
eliy spindle.      Gülzade Kaçamak
badiye lazımlık chamber pot. Balanın astına bir badiye salşı. Çocuğun altına bir lazımlık koysana.  Gülzade Kaçamak
kerata,        tartacak,   şegecek çekecek shoehorn. Osman amcay! Ma, kerataman kiy ayakapnı. Osman amca! Al, çekecekle giy ayakkabını. Gülzade Kaçamak
portepel cüzdan wallet; billfold.      Gülzade Kaçamak
lesker bel küreği 1. spade. 2. digging fork.     Hatice Sezer
kıskış çamaşır mandalı clothespin, Brit. clothes-peg, peg.     Gülzade Kaçamak
şatal lesker çatal bel küreği digging fork.      Gülzade Kaçamak
kadav kapı tokmağı knocker , door knocker .     Gülzade Kaçamak
tonanter şalvar baggy trousers , shalwar , shulwar .     Gülzade Kaçamak