ÇERNOBİL GÜNLÜKLERİ (BÖLÜM 1)
Home | Hayalet Kasaba ve Kurtların Toprakları | 2007 Baharı | Plüton’un Diyarı 2008 gezilerimden notlar. | Sonsöz | Yüksek çözünürlüklü fotoğraflar ve Çernobil videoları | Çernobil Günlükleri Bölüm II | Çernobil Günlükleri Bölüm III | Çernobil Günlükleri Bölüm IV ISitenin Diğer Dillere Çevirisi

Mezar tasları ve Bombalar

Londra’daki son gunlerde yaşanan trajik bombalama olaylarını takip ediyorum İnsan hayatının ne kadar ucuz olduğunu ve olu sayılarının gündelik bir olaya dönüşmesini görmekten üzgünüm. Bir vatandaş veya yetkili eğer teröristler nükleer olanaklara ulaşırsa neler olabilir diye düşünüyor mudur merak ediyorum. Çernobil siteme baktığınızda atmosfere yalnızca %10’luk radyasyon salınırsa yüzeyde neler olabileceğini göreceksiniz, kalan kısmı ise hala lahitin altında. Yüksek petrol fiyatları yüzünden, nükleer binalar yağmur sonrasında çıkan mantarlar gibi çoğalacak. Bu günlerde kolayca zarar görebilecek durumdayız ve dünya liderlerimiz bizi incitmemeli.

Ağustos, 2005

Birleºmiº Milletler Raporu

2006 yılı Çernobil nükleer felaketinin 20.yıldönümü. Güç nükleer yanlısı kuvvetler bu olumsuz patlamayı küçültmek için olumlu “bültenler” ve “raporlar” yaymak için toplandı.

Aºağıdaki alıntı Eylül 2005 – Viyana’da yapılan Çernobil Oturumu’ndaki resmi raporlardan birinden:

“Çernobil Felaketi’nin sonucu olarak, birçok insan radyasyon sebebi ile hayatını kaybetti, ºimdiye kadar 56 kiºi… Birleºmiº Milletler, Pazartesi günü”

Yakın zaman önce, yetkililer Çernobil yüzünden 4.000 kiºinin öldüğünü kabul etmek üzereydiler, ama yüksek petrol fiyatları, “daha ucuz atom enerjisi” talepleri o kadar büyük ki, daha küçük bir rakam vermek zorunda kaldılar.

ªimdi, nükleer yanlısı yetkililerin çaresizlik ve kurnazlığını görüyoruz. Ölü sayısını 31’den 56’ya yükselttiler. Artık eleºtirilere karºı yeni raporda Çernobil resmi ölü sayısının neredeyse ikiye katlandığı için övünebilecekler, ancak böyle bir hile hepimiz için aºağılayıcı.

Çernobil kazasında kaç kiºinin hayatını kaybettiğini saymak için her çaba sadece spekülasyondan ibaret, hiç kimse ne ºimdiye kadar, ne de sonunda ölü sayısını – yaklaºık olarak bile – bilemez.

Çernobil’de çalıºan komºum 56 yaºında kanserden öldü, onun bu kansere Çerni’de yakalanıp yakalanmadığını ve kurbanların listesine onu da ekleyip ekleyemeyeceğimizi nereden bilebiliriz ki… Her halükarda bu listeye temizlik iºçileri, itfaiyecileri, helikopter pilotları ve askerler gibi insanların kesinlikle dahil edilmeliler… Ya onlar? Neden hiçbir resmi ölü sayısında Çernobil felaketinin kayıpları olarak tanımlamıyor?

ݺte gerçekten oldukça uzakta olan iki resmi açıklama:

“Tahliye edilen birçok alan ºu anda güvenli ve kirlenmiº alan olarak sınıflandırılan bölgeler fazla geniº. Hala kapalı olan dıºında, reaktörün etrafındaki yüksek derecede kirlenmiº 30 km (19 mil)’lik alan ve bazı kapalı göl ve sınırlandırılmıº ormanlardaki radyasyon seviyeleri neredeyse kabul edilebilir seviyelere düºmüºtür.”

Bizim için kurbanları saymak imkânsız, ama seyahat edebilir ve arkamızda bıraktığımız yüzlerce millik nükleer ve ziyan olmuº toprakları sayabiliriz. Sadece reaktörün çevresindeki 30 km (19 mil)’lik alandan bahsediyorlar, ancak bu radyasyondan etkilenen toplam alanın sadece 1/8’i. Sitemde bir harita var, Avrupa Kıtası ebatlarındaki toplam alanı gösteriyor. Beyaz Rusya hakkında, Çernobil’in Rusya’daki bölümü hakkında bilinen bir ºey yok. Bu alanlar ziyaretçilere kapalı.

Seviyenin kabul edilebilir standartlara düºmesi konusunda, seviyeler düºüyor çünkü 1986’da radyasyon yüzeydeydi, 1989 yazında, kazadan 3 yıl sonra, radyasyonun %90’lık kısmı toprağın 2 santimetre altındaydı, ºimdi ise 20 santim altında, bu da ileride yapılabilecek radyasyondan arındırma iºlemini imkânsız hale getiriyor. ªimdilerde toprak radyasyonu derinlerine soluyor ve bazen radyoaktif bozunma sonrasındaki yeni element öncekinden daha zararsız olmuyor, örnek olarak Amerikyum.

BM raporu, Birleºmiº Milletlerin radyasyon seviyesinin neredeyse kabul edilebilir miktara düºtüğünü söylemesiyle, insanlar bu topraklarda yaºamaya baºlamak üzerelermiº gibi anlatıyor. Sizi temin ederim, bu tür ºeyler gerçekte olmuyor. Her yıl seyahat ediyorum ve gittikçe daha çok harap olmuº kasaba ve ºehirler görüyorum. Tüm bölge ölüp gidiyor. İnsanların Çernobil’e yakın olan bu alanlara yerleºmek istememesinin sebeplerinden biri de acelece inºa edilen lahitin çökme tehlikesinin olması.

Kazanın üzerinden neredeyse 20 yıl geçmesine rağmen bize düzgün bir lahit inºa etmeye baºlanılmadı bile. En zengin sanayi nasıl yeni bir lahit inºa etmek için para bulamaz? Yeni reaktörler inºa edebilecek, tüm dünyadaki haber medyasına ve politikacılara para yedirebilecek niyetteler, ölü sayısını yıllarca bu kadar düºük tutmaya yetecek kadar zenginler, ancak Avrupalı insanları nükleer erimeden korumak için ne niyetleri ne de politik amaçları var.

Ayrıca, BM raporu bildiriyor:

‘Kurbanlara’ sunulan haklar 7 milyon kiºiye kadar geniºletildi. Günümüzde bu haklar emekli maaºı, özel haklar ve sağlık hakları. Bu haklar sadece yüksek-risk gruplarını hedef almalı veya o ºekilde kısıtlanmalı, böylece çoğunluğa yaygın olmayacağını düºünüyoruz, deniliyor.”

Emekli maaºı konusunda söz etmeye gerçekten değmez, hepimiz modern Sovyet sonrası yetkililerinin emekli maaºı konusunda ne kadar “cömert” olduğunu biliyoruz, özel hak ve sağlık hakları… Bu haklar ancak gidiº-dönüº tramvay bileti ediyor.

Çernobil kurbanları, eğer devletin para harcayıp organize ettiği tüm bu sahte seminer ve toplantıların parasını alsalardı daha iyisini yapabilirlerdi.

Her halükarda, 20.yıldönümünün akºamında tek istediğim Çernobil gerçeğinin ortasında olduğumuzu herkesin bilmesi.

Çernobil sadece geçmiºimizi bir parçası değil. Hükümet yetkililerinin sakladıkları belki de gezegenimizin geleceğidir, çünkü bir gün, sistemimizin tüm bu yalanlarının, ikiyüzlülüğün ve açgözlülüğünün bedelini ödemek zorunda olacağız.

Eylül, 2005

Sağır Edici Sessizlik

Sovyetler Birliği’nde büyüdüm ve çok küçükken bile totaliter toplumun kaçınılamaz baskısını net bir ºekilde hatırlıyorum. Düzgünce akort edilmiº bir piyanonuzun olması ve kasıtlı olarak akordu bozulmuº bir orkestra ile çalmayı denemek gibi bir ºeydi, çünkü devlet çok fazla nota olduğunu belirlemiºti ve bazıları kanun dıºıydı.

Kazadan 5 yıl sonra, Sovyetler Birliği’nin ekonomisi çöktü. Bu iyi bir ºeydi, bir anlığına dünyanın düzeni ufukta gözüktü, ama bu umut ºimdilerde görüº alanının dıºına çıktı, etrafımızdaki her ºeyin yine akordu bozuldu, savaºlar ve atom çılgınlığının yankıları armonik ahengi bozdu ve kaçınılmaz mahvoluºumuzun gürültüsü her gün daha da artıyor.

Bu da kendimizi mükemmel ses perdesine göre ayarlayarak ağırbaºlılıkla suyun içine dalmamızı her ºeyden daha önemli hale getiriyor, bizim gibi -gürültünün üzerine çıkabilen- diğerlerinin fısıltılarını duymaya zorluyor, kaybedilen son ºans sonrasında hepimizin etrafını çevirecek sağır edici sessizlik tarafından sarılmadan.

Aralık, 2005

Çernobil İntiharları

Çernobil felaketi sonrasındaki ilk yıllarda, intihar oranları çok yüksek olarak rapor edildi. İntihar düşüncesi yaşamın dehşeti ölümün dehşetinden ağır basınca yavaş yavaş sokuluyor. Çernobil’in tüm bu korkunç insanoğlu dehşetini bir çıkmaz sokakta pusuya yatırdığından kim şüphe edebilir?

Şimdi, resmi suç kendi hayatlarına kıyan bu yetkililere atıldı, Valery Legasov veya Ukrayna Komünist Parti ilk sekreteri Sherbitsky gibi. Ben gerçekten de Çernobil sonrası intihar eden bu zavallı ruhların alçak olduklarına inanmıyorum. Neden? Çünkü gerçek alçaklar adam öldürmeye meyilli olarak bilinir, - intihara meyilli- olarak değil.

Aralık, 2005

BM politikası hakkında. ( Bikernet online dergisi röportajından özetle)

Soru: Tüm dünyadaki insanların gerçekten de raporlarına inanacaklarını mı düşünüyorlar? Ortalama bir insanın salak olduğunu mu sanıyorlar? Bunu okuyan insanlar ne yapabilir; Çernobil felaketinin halının altına süpürülüp unutulmadıgından emin mi olmalılar?

Yanıt: Evet, tanıdığım herkes Eylül 2005 BM raporu karşısında şok oldu. Bize aptalmışız gibi davrandıklarını bilmemize ragmen hiç kimse yalanlarının bu kadar acıkca ve cirkince olabileceğini tahmin edemezdi. Ama sonrasında Irak’da olanlara bakın, bu savaş BM politikasının ve Arap dünyasına büyük, aptal bir benzin istasyonu olarak davranmalarının, gıda icin petrol programının ve Irak’ın kimyasal silahlarının olduğunu söyleyen sahte bir raporun açık sonucu. Şimdi, kitle imha silahları olmayan Irak’lılar uluslar arası topluluk Irak’ı terk eder etmez bunlara sahip olmaya uğraşacaklar. El Kaide ile hiçbir ilgileri yoktu, şimdi El Kaide Irak’da. Iran da çaresizce nükleer silah için Plütonyum elde etmek istiyor. Daha kötüsü ise Usame Bin Ladin milyonların kahramanına dönüştü. Bin Ladin birkaç yıl önceki gibi bir grup eşkıyanın ve katillerin patronu değil, Arap dünyasının büyük siyasi bir grubunun lideri. Arap dünyasının %60’ı 20 yaşın altında. Bu 840.000.000 genç demek. Birçogu Usame gibi olmak istiyor. Usame, gitar yerine AK-47 taşıyan “Elvis”leri onlar için. Ama onlar gitar çalmayı öğrenmek ve mezuniyet balosu gecesinde arabalı sinemada yakıtsız kalmak istemiyorlar. Arabayı dinamitle doldurmak ve Kuran’a uymayan herkesi öldürmek istiyorlar. Şimdi, bizden cok fazla nefret ediyorlar, her gün insanlar sebep yokken öldürülüyor ve bu tum BM raporlarının sonucu. Cernobil hikayesini canlı tutmanın en iyi yolu herkesin hikayemin linkini herkesin arkadaşlarına göndermesi…

Ocak, 2006

Yeni Reaktörler

Ukrayna yeni reaktörler inşa edecek. Bu yeni parlamentonun ilk kararlarından biri. Buna yakıt ve enerji hükümdarlıgı diyorlar. Zaten ihtiyacımızdan fazla elektrik üretiyoruz ve nükleer fabrikalarımızdan gelen elektrikle komşu ülkelerin elektriklerini saglıyoruz, yalnızca daha fazla satmak istiyorlar. Bunu onlemek için hiçbir şey yapamayacak olan kendi vatandaşlarının saglıklarını harcayarak para elde ediyorlar. Cunku bence buralarda nukleer guc kimin secimleri kazandıgı fark etmeksizin parlamentonun destegini buluyor. Bunu anlamanız için acıklamam gereken bir sey var.

Eger Ukrayna parlamentosuna bakarsanız, ilk izleniminiz siyasi hayatın kızıstıgıdır. 50’den fazla parti sürekli olarak bölünüyor ve yeni koalisyonlar olusturuyor. Her yerde kargaşa, kalabalık ve ayrılmalar var. Eger bakmaya devam ederseniz fark edeceksiniz ki, yıllar gectikce bu milletvekilleri topluluğu hic degisiklik üretmemiş. Cünkü Sovyet yıllarındaki ile aynı politikacılarımı var, fakat şimdi onların eş dostları ve himayesi altında olanları da eklendiler. Yeni parlamento hangi şekilde olursa olsun, her zaman aynı insanlar mevcut, bir kaleydoskop – çiçek dürbünü – kombinasyonu gibi, gözünüzu her kapatıp açışınızda yeni bir resim görünüyor, belki bir şeyler değişmiştir sanıyorsunuz, ama gerçekte sadece daha önce gördüğünuz camın yeni bir kombinasyonunu görüyorsunuz. Böylece parlamentomuz her zaman aynı ve yıllar önce nükleer hırslarından vazgeçmek üzere olan bu milletvekilleri yeniden nükleer reaktörler saglamaya calışıyorlar.

Başarısız olduk çünkü yeni milletvekilleri seçmeliydik ve yine aynı kişiler gönüllü olarak güçten ve mevkilerinden barış ve toplumsal düzen için vazgeçeceklerini vaat ettiklerinde onları dinlememeliydik. İkna çabaları sadece ihtiyaç içindi ve resmi bir mevki teklif edilme şansını bulduklarında çok övündükleri barış ve düzeni arkalarında bıraktılar ve aynı hiddetle eski şeyleri tekrar elde ettiler.

Nisan, 2006

Green Cape

Bugün kitapcıya gidim, cünkü Çernobil hakkında neler var görmek istedim. Suç, cinsellik, rock and roll ve moda hakkında çeşit çeşit renkli dergiler buldum ama Kiev’in birkaç yüz kilometre ötesine yayılan mahvolmuş topraklar hakkında tek bir kitaba bile rastlamadım.

2005 baharında, yıllar önce motosiklet sürdüğüm “Green Cape” şehrine döndüm. Ama şehir hiçbir yerde yoktu ve öğrendim ki yok edilmiş. Çernobil patlamasından sonra reaktörün 50 kilometre güneyine yerleşik zavallı “Green Cape” başka bir nükleer istastiğe dönüştürülmüş. Şimdi orada tek bir bina bile yok, hiçbir anı, o şehrin orada olduğunu belli edecek hiçbir şey yok. Çernobil hakkındaki kitapların kitapcılardan yok edilmesindeki aynı tavırla o da dünya üzerinden silinmiş.

2006 baharında -tıpkı Çernobil’in tüm sivil kayıpları gibi- hala daha da çok köy ve şehirlerin siliniyor olduğunu gördüm. Sanırım gelecekte Ukrayna yetkilileri bölgedeki tüm bu arta kalan köy ve şehirleri yok edecekler ve arta kalan radyoaktif molozu son bekleme yeri olarak reaktör yakınına sürükleyecekler.

Çernobil turizminin geleceği yok, çünkü her yer otlarla kaplı ve yapılar cokmeye başlıyor. Turizmin destek bulmayacağı fikri devlet yetkililerine ait, çünkü turizm şirketlerinin kazançları nükleer sanayi ticari zararlara uğratmadan başlayamaz. Bu yüzden Birçok Çernobil Hayalet Şehirlerindeki tüm kanıtlar bu yeni nesil ile yok olmalı. Sonuç olarak Pripyat’ı bile gommek zorundalar, tüm Hayalet Şehirlerin en güzelini.

Kim son sözlerin söylenmiş olduğunu söyleyebilir ki ve neler olabilir o sözler? “Kül küle, toz toza, izotop izotopa…?

Mart, 2006

Yetkililerin Yası

Yerel destekli yas ve resmi törenlerin çoğu ihtişamlı drama yapımları ve en ikna edici performansa ödül verilmeli. Belki Rus veya Ukrayna Akademi Ödülü derler adına.

Bir Hollywood filmi gibi, titizlikle aldatıcı gösteriler yapıyorlar ve görünüşe göre Çernobil ölüm merasimleri her 26 Nisanında rol yetenekleri sayesinde çok iyi performanslara sahne oluyor.

Gece yarısından sonra, kasvetli büyük bir kalabalık Kiev’deki Çernobil Anıtına toplanan siyasileri izliyor. Uzun bir yolda ayakta duruyorlar, her biri bir mum taşıyor ve hepsi Çernobil’in ölüleri ve doğmamışları için acıma numarası yaparak üzgün bir görüntü ile rollerini sergiliyorlar.

Hafifçe eğik başları, profesyonelce prova edilmiş üzgün dindar bakışlar ile yavaşça ileriye doğru ayaklarını sürüyerek ilerliyorlar. Bu utanç verici boş ikiyüzlü acınası sahne yıldızları Çernobil trajedisinden direkt olarak sorumlu olan, hala gerçeği saklayan ve hala ceplerini yeni nükleer fabrikalar için güç ve para tüccarları olarak ceplerini dolduran insanlar.

Son kreşendo olarak, bu titiz oligarşi güruhu ve bakanlar dikkatlice kameralarla donatılmış bir kiliseye – günahkâr eylemlerinin karşılığı olarak değil - ve resmi asalet kokan havada küçükseyen tavırla kiliseye acelece girerler. Yıllar önce, Hıristiyanları akıl hastanelerine ve toplama kamplarına gönderdiler ama yeni devlet standartları inançlara saygı varmış gibi davranmalarını gerektiriyor.

Böylece ayakta dururlar, ellerinde mumlar, geçici olarak edindikleri ibadethanelerinde alçakgönüllü görünürler. Komünistler, Marksistler ve Ateistler soldan sağa ve sağdan sola haç çıkartıyorlar sonra kilise piskoposu, eski KGB ajanı, onlara son bir kutsama yapmak icin gorunuyor.

Bu “Hıristiyanlar” İsa’nın gerçekten geri geleceğini dilememizi sağlıyor gibiler.

Nisan, 2006

Kitabımın piyasaya çıkmasından bir gün önce yapılan Dagens Nyheter röportajından;

Neden bu felakete bu kadar fazla hayatınızı adıyorsunuz?

Bir gün bu şehirler ve köyler yok edilecek ve anılarının kaybolmalarını istemiyorum. Fotoğraflar, video kayıtları ve kısa hikayeler ile Çernobil’i gördüğüm şekliyle kayıtlı bırakmak istiyorum. Eminim ki gelecekte insanlar çabalarımı takdir edecek.

Siz cocukken bu topraklardaki yaşam nasıldı tarif eder misiniz?

Tüm hayatımı Çernobil’in 130 km. güneyindeki Kiev’de gecirdim. Kazadan önce Çernobil bölgesinde degildim. İlk seyahatim 1992’de Çernobil’in Belorus-Beyaz Rusya tarafınaydı. Daha sonra Rusya bölümünün içerlerine seyahat ettim ve radyasyon yüzünden zehirlenmiş alanların egemenliğinden etkilendim.

Bu sorundan, Çernobil Felaketi’nden ülkenizde şimdilerde nasıl bahsediliyor?

Maalesef, Çernobil Felaketi’nin insanlara olan bedelinden artık pek sık söz edilmiyor. Tüm bu yıllar boyunca bunu hafızalarımızdan silmek bir devlet politikası oldu. Çernobil’in tarihi hakkında bir kitap bulmak imkansız. Bugunlerde 26 Nisan Çernobil’i hakkında sadece film ve yazılar bulabiliyoruz. Bunlar da sadece nükleer reaksiyon biliminin soguk yanını ve hatalı mühendisligi gösteriyor.

2004 Protestan Devrimi (Orange Revolution) bize hiçbir gelişme sağlamadı. Yetkililer sadece resmi ölü sayısını 31 den 56’ya yükseltti. Ukrayna Rusya’nın petrol ve gazına bağımlı olmak istemiyor ve şimdi daha çok reaktör inşa edecek. Başkanımız Ukrayna’nın zaten Moldova ve Belorus’a elektrik ihraç ettiğimizi söylerken gururlanıyor.

Çernobil’in yeni nesilleri nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? Fiziksel ve ruhsal olarak?

Bu bahar Çernobil alanının değişik bölümlerini gezdim. Reaktörün 60–90 km. batısında yeni ölü köyler gördüm. Reaktörün 250km. doğusunda ıssızlaşmış alanlar görülebiliyor. İnsanlar terk ediyorlar. Görünüşe göre bu radyasyondan etkilenmiş yerlerin hayatta kalma şansı yok. Er ya da geç insanlar buraları tamamen terk edecek. Bu en üzücü şey, binlerce yıllık zengin tarihe sahip şehirler şimdi mahvolmuş halde duruyor. Bu sadece bizim görebildiklerimiz, Çernobil’in insan saglıgını nasıl etkiliyor goremiyoruz. Bütün istatistikler ihtilaflı. Bu kirlenmiş alanlarda halen yaşayanların hem fiziksel hem ruhsal olarak etkilendiğinden eminim. Ukrayna’nın diğer bölümlerinde yaşayanları etkilemiyor. Yeni reaktörler inşa etme kararı hiçbir halk protesto veya tartışması olmaksızın alınıyor. Yeni reaktörleri inşa edecekleri şehirlerde yaşayanlar –cep telefonlarının melodileri – konusunda daha endiseliler. Gayet açık ki müşterek genetik geleceklerini birkaç iş ve hızlı para için elden cıkarmaya istekliler. Sanırım aptal altını. Nükleer karşıtı bir eylemci değilim, yalnızca geçmişteki hatalarımızdan bir şeyler öğrenip bundan sonra insanların yaşadıkları merkezlerin yakınına artık reaktör yapmamamız gerektiğini düşünen birisiyim.

26 Nisan 1986 günü neler yapıyordunuz detaylı olarak anlatabilir misiniz?

26 Nisan günü Çernobil nükleer fabrikasındaki kaza hakkında hiçbir şey bilmiyorduk. Çok küçüktüm ve diğer çocuklar ile sokakta oynuyordum. Ertesi gün, Pazar günü, ailem kasabadaki evimizi ziyaret etmek istedi ama olması gereken otobüsler yoktu. 1200 tane otobüs insanları Pripyat’dan tahliye etmek için gönderilmişti, birkaç yüz tanesi daha reaktöre yakın diğer köylerdeki insanların tahliyesine gönderilmişti. O gece televizyonda ilk resmi açıklama yapıldı, sadece 14 saniye sürdü. Babam nükleer fizikçi böylece ertesi gün işten eve bir radyasyon detektörü getirdi. Evrak çantası kadar büyüktü. Ertesi 2 gün radyasyon değerleri normal okunuyordu. Bu sırada İsveç etkilenmişti, ancak Kiev hala normaldi. Güney rüzgârı bizi kurtardı. Sonra 1 Mayıs günü rüzgâr yön değiştirdi ve sabahında detektör saat başı 1 mili röntgeni göstermeye başladı, bu normalin 100 katıydı… Babamın yüzünü asla unutamam beni ve kız kardeşimi kucakladı bizi trene bindirdi ve hepimizi sag salim radyasyondan uzakta olan büyükannemizin yanına gönderdi.

Nisan, 2006

Zaman faizciliği

Eger bir belirli bir bolge ya da medeniyet ozgur olarak hayatta kalmak istiyorsa sermayeye degil dogaya onem vermeli. Ekolojik isaretler dunyanın yaratılısından 1980lere kadar insanların sadece yenilebilir kaynakları kullandıgına isaret ediyor, 1980lerin basından beri sermayeyi kullanmaya baslayıp sınırı astık, doganın yıllık hasılatının %100 unu kullanmaya ulastık; ve 2006 yılında %130 daydık, dunyanın bizim tüketimimizi yenileyebilmesi için 16 aya ihtiyacı var. Bu rakamlar belki kesin degil ama acıkca iflas yolunda oldugumuza isaret ediyor.

Yeni endustriyel gelisim programına gore, gelecek 15 yıl icinde Ukrayna 15 yeni reaktor insa edecek, buyuyen istah yalnız burada degil tum dunyada Nukleer Ronesans cagına adım attıgımızı gosteriyor. Atom enerjisi bizi iflastan kurtaracak çevreci bir temiz enerji kaynağı olarak tüm ekonomik sorunlara care olarak sunuluyor. Ne yazık ki, bir borc daha alarak en kotu faizcilige, zamanın faizciligine kurban edildigimizi anlamıyorlar. Başka hic bir kredi saglayıcının bize temin edemeyecegi daha fazla batısın simdiye kadar odemedigimiz faizini odememiz an meselesi.

Zaman faizciligi hakkında daha fazla

Size Zaman Faizciligi hakkında birkac ornek daha verelim. Bulmak gercekten zor degil. Mesela, ornek olarak, insan vucudunda uretilen streoidlerden alan sporcular. Boylece zamanın kendilerine gelecekte sunacagı fiziksel zenginlikleri zorla borc verdirenler. Sonunda bu istek sonrasında bazı trajik zayıflıklar ve kronik illetleri doguyor.

Motosikletini turbo sarj eden kisi daha hızlı sürebilir, ama uzun zaman degil. Turbo sarj edilmis motor uzun sure dayanmaz.

Ornek olarak, birkac gunde meyve veren dev bir agac yapmak mumkun, ancak bu yalnızca bir seferlik olur, sonra kuruyup gider.

Kimyasal ciftcilik ve melez tohumlamayı degistirerek dunyadaki gıda krizini ertelemek bile mumkun. Yarım yuzyıllık bir hukumet ve insan gıda tedarigi isine burnunu sokan anonim sirket genetik ceşitlilige zarar verip boyle degerli topraklarda sadece kuçuk bir gelisme sagladı. Insan saglıgına uzun vadede etkisi henuz bilinmiyor, fakat simdiden obezite uluslar arası bir bela haline geldi -insanoglunun her seyi sisirme merakının bedelini genetigi bozulmus tarlalar ve dogal olmayan sekilde yetisen sekili seylerle odeniyor.

Yiyecek veya ilac satın alacak veya yeni enerji kaynakları için oy verecek birisi guvenli olup olmadıklarını ongormek isteyecektir. Herkes Imparator Napolyon’a mal edilen uluslar arası deyisi hesap etmeli: dogal olmayan hersey kusurludur. Napolyon’a ait bu eski kuralı goz ardı etmemeliyiz, cünkü dogal olmayan hersey sadece kusurlu ve tüketilmesi zararlı olmakla kalmayıp uretilmesi de cok karlı oluyor.

Simdilerde mucize gibi gozuken had bilmemeye yol acan kor bir inanıs isliyor, bu mucizelerin cogu, tabiat kurallarını ihlal edip kısa sureli kazanc elde etme basarısı gelecekte odenecek yuksek bedelli borcu ortbas ediyor.

Mayıs, 2006

Tabiat borcu ve borçların tabiatı hakkında

Charles Dickens borcluluk hakkında cok acık ve gercek bir sey soylemis –“Eger bir adam yılda 20 pound gelir elde ediyorsa ve 19 pound 19 silin ve 6 peni harcıyorsa, mutlu bir adam olur ancak 20 poundun tamamını harcarsa perisan olur”

Bireylerin borclulugu cok kolay, doganınki ise degil, bu yuzden bizim icin borcumuzun ne oldugunu olcmenin yolu yok, bu yuzden insanlık “ekolojik kredi kartı” ile yasıyor ve tabiat gittikce somuruluyor. Petrol savasları, yeni Atom Santralleri insa etmek icin acele etmeler gibi belirtileri var. Bunlar kolay enerji secenekleri tukendiginde son noktada olduğumuzu gösteriyor. Bu belirtiler simdilik felakete yol acmadı ancak gidisatı cok net, sefalet yolunda oldugumuzu isaret ediyor.

90 ların ortalarında, belirli alanlardaki uzmanlar gezegene ait enerji sisteminin kendi kendine devam etme yolunun kapandıgını gormeye basladılar.

Birkac yıl oncesine kadar ekonomik limitleri dogal olan seyler ile yola koymak icin olumlu degisiklikler yapmak icin halkın hala saglıgı ve vakti varken dunyada Nobel odulu alanların yarısı bu konuda uyarmıstı.

Akıllı insanlar dusuk yasam standartları ve dusuk enerji tuketiminin hic hayat olmamasından daha iyi oldugu konusunda hemfikirdiler. Uygun tedbirler almamaları konusunda uyarıldılar, simdi ise halkımızı bozulma konusunda riske atıyorlar, cunku bu seyleri simdi, halen bolluk icindeki topraklarda yasarken yapmazsak, isler kontrolumuzden cıkınca asla yapamayız. Sadece isler iyi giderken secebiliriz, bollugu reddedip seceneklerimizi indirgemeliyiz, yalvaranların secim yapma sansı yoktur.

Simdi, gecmis yıllardaki gibi, akıllı insanlar felaketlerin geldigi hakkında uyarıda bulunuyor. BM herhalde akıllı insanlardan kurulmustur ve dunyanın durumunun kotuye gidisini geriye donduren bir arac olmalı. Bunun yerine BM nukleer devlerin ve onların sirket patronlarının menfaatine bencilce hizmet ediyor.

Mayıs, 2006

Gecen 20.yıldonumun notu

Cernobil’in 20.yıldonumu nukleer deve karsı bize kalıcı bir cozum getirmedi. TV ve yayım yapan medyada gurultu ve basında bir suru ise yaramaz haber vardı… Cogu halkı yanlıs yonlendirmekten baksa amacı olmayan sayısız yerel nukleer baronlar tarafından desteklenen sus payıydı.

Konunun basında yer aldıgı ve insanların Cernobil hakkında bir seyler duydugu gunler sadece Cernobil’in yıldonumleri. Bu zamanlarda ozellikle isler tahrikle camurlastırılıyor böylece halkın islerin derinini anlamasına veya herhangi bir hukme varmasına imkan olmuyor.

Simdi haziran 2006’nın ortasındayız, yıldonumunun uzerinden sadece birkac ay gecti ve uzun sureli trajediyi bize hatırlatan sadece bir kac goruntu ve bir iki film. Cernobil’in 20. yıldonumunde cekilen ilginin bin kat fazlası dunya futbol sampiyonasına veriliyor.

Bir ulke yonetiminin nukleer kaza gercegini dunyanın kalanından saklaması mumkun degil. Olsa bile, Eylul 2005 BM raporu tum devlet uyelerinin guvenli nukleer enerjiyi desteklediginin ve daha da otesi bu yalanın kanıtı. Cernobil’in gercek sorunu insanların yasamaya devam etmeleri icin bu yanılmaya ihtiyac duymaları ve kimsenin gercekle yuzlesmeyi istememesi. Sadece burada Ukrayna’da, Rusya’da, Amerika’da veya Avrupa’da bir yerlerde de degil. Farklı ekonomik ve politik sistemlerimiz var ancak acgozluluk heryerde yuksek boyutta ve mirası hepimizi kontrol ediyor.

Hicbirimiz gercekten gelecekte buyuk bir ilerleme beklememeliyiz. Zaman burada muttefigimiz degil cunku bizi hatıralarımızdan yoksun bırakıyor. Yıllar gectikce Cernobil’in hatırası zayıflıyor. Onu gelecekte yine nesiller icin canli tutabilmenin tek yolu ise Cernobil hakkına muzik, sanat ve yazılar uretmek; Cernobil’in bazı kotu elemenlerinden bile daha uzun yasayabilmesi icin sanatsal calismaları dunyada dolastırmalıyız. Ne yazık ki, modern sanatların ve edebiyatın tamamının amacı yanlızca halkın cebinden bir kac dolar almakmıs gibi gozukuyor.

Eger kendi yasıtlarımıza bile yaptıramıyorsak gelecek nesiller icin bu bilgileri nasıl saklayabiliriz ki?

Cogu yazarlar Cernobil ve trajik olumlerinden kacınıyor, Lichtenberg falcılık yaparak iyi para kazanabilirsiniz ama gercekleri soyleyerek degil dediginde haklıymıs.

Para icin yazan herkes tumu acgozlulugun kontrolunde ve politik dogruculkta olan buyuk gazetelere reklam vermek zorunda. Buyuk haber ajansları ve gazeteler kendi bencil cıkarlarına hizmet edenlerin dısında Cernobil ile iliskili islere reklam vermiyorlar. Boyle bir sey de nadiren objektiftir.

İnsanlara Cernobil’i hatırlatmanın gelecek fırsatı 5 yıl sonra, 25. yıldonumunde olacak, ama onları yasatacak daha az anı olacak. Ucuz nukleer enerji talebine ve diger bir futbol kupasına halen direnecek daha az anı.

Haziran, 2006

“Kara Toprak” şarkısı

Bizim televizyonlarımızın Cernobil hakkında dogru ve ilgi çekici program ve filmler yayınladıkları tek zaman yıldonumunun yaklastıgı gunler, o da sadece tuhaf zamanlarda. Ornegin 10. ve 20. yıldonumlerindeki gibi, konu ile ilgili programları gece 2 ile 5 arası, geleneksel dusuncedeki cogunlugun uykuda oldugunda yayınladılar.

Bu yuzden her yıldonumunde belki de yeni ve durustce sunulacak programları izlemek icin sabahın erken saatlerine kadar uyanık kalmak durumundayım.

20. yıldonumunde zehirlenmis alanlarda yasayan insanlardan iyi bir yaratıcı-sanat programı buldum. Kapalı olan Cernobil kasabalarının yakınında yasayan insanlardan hikayeler, siirler, resimler ve sarkılar.

Program damagımda guclu ve metalik radyoaktivite tadı ve acı bir keskinlik bıraktı – gecenin yarısında gosterime konulmasına hic sasırmadım-. En akılda kalanı 11-12 yaslarındaki otistik bir kızın akıldan cıkmayan “Kara Toprak” olarak adlandırdıgı sarkıydı.

Sarkıyı Belorus dilinde, anlamasını zor buldugum bir lehceyle soyledi, ancak bende ardından bıraktıgı his sadece kelimeleri veya melodisi yuzunden degildi. Dogaya tapanların ayini gibi aurası oldugunu soyleyebilirim, dunyaya ait gizemle doluydu, perisan bolgenin yansımasını duyabiliyordunuz, fısıldayan tonlarla ve sinsi bir yalnızılkla. Terk edilisin ilahisiydi, pelin kasabalarının uzerindeki laneti defedecek bir ilahiydi. Notalarında yeni ve tehlikeli turde bir sessizlik titresiyordu sessizce bir seyleri gomuyordu. Bu sarkı tamamen insanustuydu ve yalnızca Cernobil’in yıkıntısının ortasında dogan ve buyuyen bir ruhun saflıgı olabilirdi.

Cocuklar sarap gibidir, cevrelerinin ozunu iclerine cekerler. Bir kız ya da erkek yalnız oturdugunda, birbirlerine tamamen uyumsuzdur, yıllar sonra, umut ve ısık gormeden gun ve geceler gectikce, akılları one cıkan yasamın gurultusunden farklı olarak yeni bir uyum aramaya baslar. Kendi benliklerinin gecit ve cıkmazlarını kazmaya baslarlar ve sonunda yer altında acılan koridorların alacakaranlık rengini kazanırlar. Komur ya da altın madeni olabilir, magara ayısına veya hazine avcısına donusebilir. Bir canavara veya canavar avcısına benzer, kim bilir…

Derinlerden yeni cıkan bir dalgıc gibi kendilerine has kokularını ortaya cıkarırlar. Durustturler, yan cizmezler, sozleri maskeli degildir ve yaratıcılıkları kafese koyulmamıstır.

Halkımız onlara kendilerini acıkca ifade etme sansı vermeli, hala halkımızın cogu onların yaptıkları isler yayınlanırken uykuda. Boylece, gun boyunca ve bilincleri yerindeyken, herkes nukleer endustri tarafından parası odenen ve yonetilen film ve programları devlet sponsorlugunda izliyor.

***************************

Çernobil çabuk unutuldu, çünkü olayı sadece biz biliyorduk. Kazadan sonraki ilk yıllarda hikayemizi dünyayla paylaşmak istemedik, şimdiyse paylaşamıyoruz; çünkü olanları güçlükle hatırlıyoruz. Trajik hikayeden geriye kalan her şey sadece zamanın biçimsizleştirdiği, zayıf bir anı. Gelecekte insanların ilgisizliği kalan birkaç közü de sönene kadar boğacak. Ondan sonra ise Çernobil nadir birkaç insanın bilgisinde ve doğanın mülkiyetinde olacak.

Ilkbahar yayımlarım

Nisan 2006’da Ceronobil materyallerimi mumkun oldugunca cogu internet kullanıcısı olmayan insanlarla da paylasmayı planladım… Yayımlarım 20’den fazla ulkede gazete, dergi, kitaplar ve televizyon belgeseli olarak yayınlandı. Sonuc olarak, bundan memnun olmadım, cunku cogunlukla materyallerim parca parca yayınlandı. Dusuncelerimin cogu yayında dahil edilmedi.

Basılı yayınlar her emegin kalbidir, kitap, film ya da internet sitesi olsun, ama gozuktugu kadarıyla cogunluk sadece ucretsiz fotograflar, videolar, biraz bilgi istedi, basılı seyler degil. Bilgi basılı seylere karsın sadece bilgi ifade eder, cunku bilgi politik, finansal ve medya grupları ilgisine hizmet icin kolaylıkla bozulup degistirilebilir. Diger yandan basılı seyler final urundur, bozulup degistilemez, sadece basılı yayınlar gercege hizmet eder ve basılı yayınlara ragbet yok.

Haziran, 2006

Post Totalitarian Consumerism.

In my part of the World, New Energy Program became possible due to the changes that our society has undergone during past two decades.

When the USSR collapsed in 1991, people were flooding into the streets, with both religious and environmental protests. The people were eagerly seeking the truth. Public interest in philosophy and history was revived, freedom was in the air... Still, the People were poor, the wound of Chernobyl was fresh, and prices for non-atomic energy resources were cheap. That era is ended now.

Those tender sprouts of real freedom and democracy have been weeded out. Things have changed tremendously. In a totalitarian state, the government kept the information from the people, now, in a "free state", the people keep the information from themselves. Today, in "free state" people getting real bread, not hatred which was substitute for bread by communists, so this days everyone seems to be happier outwardly, well fed, better clothed, and sheltered... Any protests are now only political. In the end, everyone is fooled by one party or another.

The real rulers of the country are financial groups that mass-merchandize their issues with the same psychological techniques that business has developed to sell goods. Their chosen political candidates, like hunchbacks, show us only their best sides and push receptor buttons that appeal only to the weaknesses of the masses. It seems, therefore, they seek mostly for the people to remain weak-headed, and do everything possible to achieve this.

They succeed and result of this policy is well seen already: the study of history is in steep decline, and the most popular philosophy is the one that helps us obtain only material wealth. Orwell was prescient, it's done through the television. Most people now agree to live by bread and TV shows alone... What suits our "leaders" is a society where the decision to build new atomic plants can be made without any debates... Adolph Hitler once exclaimed, "What luck for the rulers that the people do not think!" Today, as well as before people who would rather not think are eagerly welcomed by the rulers whose power relies upon perpetuating public ignorance.

* * * * *

All totalitarian regimes eventually will collapse, because their ideologies rooted in hatred and envy- those are human secondary vices and can be defeated, while consumerism is grounded inward in human nature, it is rooted in avarice, pride and lust, in cardinal (primary) vices, for which there is no escape.

It is striking to see to what an extraordinary degree life is the same everywhere: the inability to resist the interests of corporations, whether in Asia, Europe or America. It's like we're all in the same room now, the only difference among us being that we entered at different times, through different doorways.

June, 2006

Two type of authors

There are basically two type of authors who write about Chernobyl; and they are separated by their motivations. Some write to keep the memory of Chernobyl alive, but far too many others write in an effort to make a living off of Chernobyl.

One is market by the steady, sober and quiet pace of a permanent record. And the other proceeds at the full gallop of sensationalism, as each author attempts to shout louder then the other, because the level of noise they make corresponds dirrectly to the amount of money they accrue from a national tragedy. But as hoopla they create echoes into the fading distance, they are nowhere to be found, because they have already dashed off to another sensation that they can process into a nice, fat paycheck.

And because their writings are carefully worded to avoid thereatening the system, and stepping on any big toes of nuclear monster, the media eagerly trumpets their works, either they pro or anti nuclear, they are not dangerous, their action is always based on motive, and, therefore, fragmentary and fleeting.

The names of authors involved in the slow and methodical research of Chernobyl- and for non monetary motives- goes unsung. And part of the reason for that is because their detail and permanency poses a danger to the powerful men who caused it. One sterling example of this is the documentary "Suicidal mission to Chernobyl"- a movie that many people have been hunting for since 1991. Where did it vanish to, and why? I also treasure the works of the Chernobyl writer Irene Zabytko, and the photographs of Igor Kostin.

There are probably others, but there is no way to know for sure, because all of the really important works are being concealed from the public. And in their place are only silly popular distractions like "The Da Vincii Code"

June, 2006

P.S.

I shall probably elaborate on my thoughts on the "Two Type of Authors" to explain why Chernobyl scares off most of these creative folks.

Any work on Chernobyl thematic can only be humanitarian work, where author can expect few, if any, rewards. On this subject no achievement will be favorably received and will remain in obscurity untill the time, when third part of the world will become wormwood.

Most authors work for one of two reasons: either to get paid or to get recognition (fame). There is an incomparably fine saying of Seneca's, that fame (recognition) follows merit as surely as the body casts a shadow; sometimes falling in front, and sometimes behind.

Most authors will only work if they see good things before them. But Chernobyl presents a case where, no matter how great their literary or investigative achievement, troubles will always loom ahead them while the shadow of fame will always lag behind, a long way behind.

Gunun bagısı

Nisan 2006’da kitabım “Tjernobyl-Cernobil” Isvec’de yayınlandı ve ben de Kimsesizler Yurdu’na gitmesi niyetiyle 50-60 adet kitabı eBay’da satmaya karar verdim, Kahrkov (Ukrayna)’da bagıs icin yaptıgım acık artırma satısını eBay 2.gununde e durdurdu. Sebep tamamen siyasiydi. Durdurma yaparak eBay oksuzleri bu parayla alınabilecek futbol topu ve bisikletlerden mahrum bıraktı

Onlara yardım etmek isteyen durust tesebbusler igrenc siyasi nedenler yuzunden sabote edildikce bu kadar cok ac insan ve copten yiyen cocuklar olmasına sasırmamak gerekir.

Haziran, 2006

Nukleer Ihracat

Nukleer teknoloji ihracatcıları 3.dunya ulkelerinde patlama var, ozellikle Orta Dogu’da… Iran, Pakistan, Hindistan, Turkiye ve Mısır arasında nükleer reaktor insa etmek konusunda azılı bir rekabet mevcut.

Her nasılsa, bu teknolojileri ihrac eden sozkonusu ulkeler, yıllardır atomsal tesislerle ugrasıyorlar, kademeli olarak degisik tiplerde reaktorler gelistirme basarısındalar ve reaktorleri nispeten guvenli tutacak bilim adamları ve profesyoneller icin meslek okulları gelistirdiler. Hem de ihrac eden ulkelerin cogu demokratik sosyal yapıya sahipler, her seyi masa ustunde olmasına izin veren, ama nukleer teknolojileri ihrac eden bu ulkeler sıklıkla savasın kıyısında gecimlerini saglıyorlar.

Eger bu gelimse onları bilmedikleri bir seye suruklerse ve onları adım adım yonlendirmeden yuksek dereceye yukselirlerse, durumu guvenli tutmak neredeyse mumkun degil. Bircok ulke teknoloji ihrac edebilir, ama bu ulkelerin hicbiri tecrube ihrac edemez.

Trafik kazalırnda da bu boyle, istatistikler suruculerin buyuk cogunlugunun tecrubesizlikten ve hızlı surulen araba ve motosikletlerden olduruduklerini soyluyor. Her zaman derim –“Eger birisini oldurmek isterseniz ona hızlı bir motosiklet alın, ama herkesin olmesini istiyorsanız atom reaktoru insa edin.

Haziran, 2006

BM raporuna donelim…

Konferansın kendisi yeni degil, Ukarayna, Rusya ve Belorus hukumetleri tarafından organize ediliyor, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı sponsorluk yapıyor ve tüm resmi Sovyer raporlarının geleneklerine gore yonetiliyor. Yeni olan tek sey ise simdiki post-totaliter rejim ve batılı devlet adamlarının Cernobil felaketinin gerceklerini saklayan tek ve onceden soylenilmis konusması. Simdilerde, Batılı demokratik rejimleri temsil edenler dogulu Avrupalı is arkadaslarının deklare ettiklerini yapmalılar. Birbirleriyle acık yuzlesme istemedikleri icin aynı yalanlari papagan gibi tekrar etmeliler. Bu gunlerde Batı’nın daha fazla dusmana ihtiyacı yok zaten bir suru var. Herkes anlıyor ki eski Sovyetler Birligine bagıscı ulkelerin batılı is arkadaslarına dusmanlar ve eger ham maddelerin normal uretim akısı aniden kesilirse Batı ulkeleri kendilerini hakikaten cok kotu bir durumda bulur. Sanayi sistemleri coker. Elbette, bu sartlar altında “Kimligi Bilinmeyen Yetkililer” kolayca siyasilerin karsısında yer buluyorlar ve simdi Batıda da yeni reaktörler yapıyorlar. Tek delilleri barıscı atomun kendilerinin yeni bir ekonomik diktatorlukten kacmalarına yardım edecegi ve –petrol ihrac eden ulkeler toplulugu- karsısında bagısıklık kazanacakları yonunde, vs… Her nasılsa, gercek su ki zaten manipule ediliyorlar ve Stalin ve Khrushev’in ilk mırıldandıkları kilisede ilahı soyleyen yalancılar.

Batı demokrasilerinin post Sovyet meslektaslarından daha az mesul ve sorumlu oldugunu soyleyenler ise bu BM raporunun altindaki imzalara bakmalilar. Konu nukleer menfaat oldugu zaman hepimiz ortak paydaya indirgeniyoruz. Eger BM’in bu ve diger yalanlar gibi itiraza ugramadan gecip gitmesine izin verirsek, kuresellesme her birimizi seviyeyi dusurmeye adapte etmenin tek getirisi olacak, 3. dunya ulkelerinin mantıgına gerilemeye.

Haziran, 2006

Haberciler

Ta en basından bugune kadar Cernobil felaketi konusu ciddi bilim adamları ve arastırmacıların dısında kaldı. Muhabirler ise Cernobil bolgesine girmeyi hic reddetmediler ve bu kolay giris arastırmalara da acık olan alanlar onların hatalı anlatmalarına sebep oldu.

Muhabirlerin cogunun problemi kendi burunlarından otesini goremiyor olusları. Bilirkisilerce desteklenense bile yine de kendi yazdıklarına inanıyorlar. Hadım agasının sultanın eslerinin yanına girebilmesine izni olmasıyla aynı sebeple Cernobil’e giris izinleri var, kısırlar ve onların yazıları sistemlerine gercek bir tehlike olusturmuyor.

Dar vizyonlu muhabirlerin saglam ve dayanıklı seyler yazmaya tamamen yeteneksiz olusları yuzunden yazdıkları sivri sinekler gibi yalnızca bir gun yasıyor ve herkes aksam haberlerinde ve baslıklarda olayların rahatsız edici bir dramasının oldugunu anlıyor. Her muhabir kendi ismi icin uyaran ve gurultu yapan biri olarak gozukuyor. Abartı dizi film yazılıyormus kadar var. Her olayda mumkun oldugunca cok ofleyip pofluyorlar ve kimse onların bagırtılarına itibar etmiyor. Amacları kendi is arkadaslarından daha fazla bagırmak ve okuyucular hızlı bir sekilde olası gercek alarma karsı da sagırlasıyorlar.

Cernobil savasının kaybediliyor olmasının sebebi gazeteci ve TV muhabirleri insanlara onun gerceklerini anlatabilecek en iyi fırsata sahipler, gazete ve dergi yazarken uzun vadeli patlama olmaz, kuma yazmak gibi, her yeni yayın bir onceki bilgiyi yeni bir dalga gibi yıkıyor.

Yerel gazete, TV programları ve kucuk haber ajanslarından Cernobil hakkında iyi haberler bulma sansı hala fazlaca var. Sıkı mucadele ediyor olmalılar. Ne zaman imkan olusursa orta gorusteki sınırları olan medya engeli olmadan herseyi anlatıyorlar.

Dunyanın en buyuk haber ajansları en cok kısıtlananları ve en cok profesyonel olduklarını iddia edenleri ancak kısıtlanıyor gozukmelerinin nedeni rekabet etmek zorunda degiller. Devlet sponsorlugunda ve amacları para kazanmak degil.

Az ihtiyacları var TV kanallarında prime time da yayınlanan reklamlarla gazetelerini neredeyse bedava dagıtabilirler. Urettikleri seyler kazanc getirmek zorunda degil, devletin gunluk islerini esir tuttukları dinleyicilere aktarıyorlar. Ne yiyorsanız o sunuzdur derler ve biz de bozuk bufelerindeki hem hedef hem de final urunleriz.

Milyonlar, belki de milyarlarca insan onların “guvenli” olduklarına inanıyor, her an en yakın nukleer fabrikalarına siper edilebilecekken.

Agustos, 2006

************************

Cernobil bolgesinde bir bolgede yasayan ve calısanların diger bir bolgede neler oldugu hakkında hic fikirleri yok. Pripyat yetkilileri Belorus’da neler oldugunu bilmiyor, Belorus yetkililerir Rusya’da neler oldugu konusunda fikirleri yok ve bu boyle gidiyor. Boylece Cernobil yalnızca habercilerin seyahat edebilecegi karanlık ve kesfedilmemis bir magara gibi duruyor. Habercilerin yazdıklarında en fazla onların bize gostermek istedikleri kadarını gorebiliriz. Buna kiyasla, zihinsel olarak herseyi benimseyen sistemli dusunen birinin calismasi genis bir manzara gibi gosterir. Tamamini ve herseyin birbirine nasil baglı oldugunu gorururuz. Haberciler sadece olayın oldugu isaretlenen noktayı flaslarının donuk ısıklarının gosterdigi kadariyla arar ve bulurlar. Halbuki birinci sınıf dusunurler binlerce ısık yakıp magaranin tamamini aydinlatirlar.. Cernobil gercek arastirmacilara kapali cunku kimse gercekten bu magaradaki isigi gormek istemiyor.

************************************

“Karanlıklta vasagin gozleri gibi parlayan akıllar vardır ve ne kadar karanlıksa o kadar belirgindirler. “ (Balthasar Gracian)

Kapanlar, fareler ve birinci sınıf yolcular

Cernobil nukleer reaktoru patladıgında gece 01.23’du. Ilk kacanlar parti baskanları ve bakanların akrabalarıydı. Ucakları zaten gece 6’da, patlamadan birkac saat sonra kalkıyordu. Kalanlarımız ise kazayı ilk kez gunler sonra ogrendik.

Batan gemiyi ilk farelerin terk ettigini soyleyen eski bir laf var. Cernobil bunun belki dogru olamayacagını gosteriyor cunku bu surede Titanic felaketinde oldugu gibi birinci sınıf yolcular daha da once kactılar.

Agustos 2006

Son Soz

Cernobil siyaseti yasamımıza x-ray tutacak harika bir arac: dunyanın iki yuzlulugunu ortaya cıkartıyor, yalanlarını, ac gozlulugunu ve insan iliksilerinin genel sıglıgını.

BM konferansına, uyelerin cok ayırt edilir ve parlak gorundukleri yere bakın. Bu egitimli tıp ve bilim profesorlerine bakın. Hukumet yetkililerinin onların her yeni raporlarını nasıl hos karsıladıgına ve nasıl kuvvetlice alkısladıklarına bakın… Gercekte, her biri uyuyorlar ve bir ya da birkacının alkısladıgını duyduklarında alkıslamaya baslıyorlar –zayıf akılların zincirleme reaksiyonu-. İclerinden bir ya da iki kisi konferansı izliyor, tıpkı calar saat gibi digerlerini uyandırmak icin oradalar ve en zayıf rapor icin en guclu alkısları garantiye alıyorlar.

Bakın, Cernobil ayini sirasinda, yetkililerde olusan bir kalabalik ellerinde mumlarla yavasca hareket ederken, nasıl da melankolik gozukuyor! Pahalı arabalardan olusmus ne bitmeyen bir sıra! Ama gozlerinin iclerine de bakın – bomboslar, kendi kurbanlarını anma gosterisi icin cok uygun.

Yasamısızın ikiyuzluluk ve samimiyetsizliginin goruntusu! Cernobil mirasının tek gercek mukemmel ornegi insanların ruhlarındaki terkedilmislik, halkın harap olusu, ahmaklıgın zaferi.

Agustos, 2006

diger sayfa